Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

23 Aralık 2022 Cuma

Nisa Suresi 88. Ayetinin Nuzul Sebebi Hakkında

 Ahmed b. Hanbel, Musned’inde dedi ki: Bize Esved b. Âmir tahdis etti, dedi ki: bize Hammad b. Seleme tahdis etti, o Muhammed b. İshak’tan, o Yezid b. Abdillah b. Kusayt’tan, o Ebu Seleme b. Abdirrahman’dan, o da Abdurrahman b. Avf radıyallahu anh’den şöyle dediğini rivayet etti:

أَنَّ قَوْمًا مِنَ الْعَرَبِ أَتَوْا رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ الْمَدِينَةَ فَأَسْلَمُوا وَأَصَابَهُمْ وَبَاءُ بِالْمَدِينَةِ حُمَّاهَا فَأُرْكِسُوا، فَخَرَجُوا مِنَ الْمَدِينَةِ فَاسْتَقْبَلَهُمْ نَفَرٌ مِنْ أَصْحَابِهِ - يَعْنِي أَصْحَابَ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ - فَقَالُوا لَهُمْ مَا لَكُمْ رَجَعْتُمْ؟ قَالُوا أَصَابَنَا وَبَاءُ الْمَدِينَةِ فَاجْتَوَيْنَا الْمَدِينَةَ فَقَالُوا أَمَا لَكُمْ فِي رَسُولِ اللهِ أُسْوَةٌ؟ فَقَالَ بَعْضُهُمْ نَافَقُوا وَقَالَ بَعْضُهُمْ لَمْ يُنَافِقُوا هُمْ مُسْلِمُونَ فَأَنْزَلَ اللهُ عَزَّ وَجَلَّ {فَمَا لَكُمْ فِي الْمُنَافِقِينَ فِئَتَيْنِ وَاللهُ أَرْكَسَهُمْ بِمَا كَسَبُوا} الْآيَةَ [النساء: 88]

“Araplardan bir topluluk Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e, Medine’ye gelip müslüman oldular. Onlara Medine vebası ve hummâsı isabet etti. Bunun üzerine geri dönüp Medine’den çıktılar. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabından bir topluluk onlarla karşılaştı ve onlara:

“Siz neden geri dönüyorsunuz?” dediler. Onlar da: “Bize Medine vebası isabet etti. Medine’nin havası bize yaramadı” dediler. Bunun üzerine ashab onlara dediler ki:

“Sizin için Allah’ın rasulünde örneklik yok mudur?” Onlardan bir kısmı: “Bunlar münafık oldular” dedi, diğer bazıları da: “Münafık olmadılar, onlar müslümandır” dedi. Bunun üzerine Allah Azze ve Celle şu ayeti indirdi:

Size ne oluyor ki münafıklar hakkında iki grup oluyorsunuz? Allah onları kazandıkları sebebiyle ters çevirdiği halde Allah’ın saptırdığını doğru yola iletmek mi istiyorsunuz?” (Nisa 88)[1]

Bu hadisenin Nisa 88. âyetinin nüzul sebebi olarak zikredilmesi hatalıdır. Nitekim ravileri güvenilir olsalar da, isnadında Muhammed b. İshak müdellis olup an’ane sigası ile rivayet etmiştir. Ebu Seleme b. Abdirrahman’ın babası Abdurrahman b. Avf radıyallahu anh’den işittiği de sabit olmamıştır.

İbn Ebî Hâtim Tefsirinde (5742) İsmail b. Ubeydillah b. Ebi Sufyan – İbn Şihab – Ebu Seleme b. Abdirrahman yoluyla mürsel olarak rivayet etmiştir. Yani Muhammed b. İshak’ın tek kalmamış olduğu anlaşılıyor. Fakat Ebu Seleme ile Abdurrahman b. Avf radıyallahu anh arasında inkıta devam etmektedir.

Ocak Yayınları tarafından yayınlanan Hadis Hazinesi kitabında Ahmed Şakir’in tahkiki esas alınarak bu hadise hasen hükmü zikredilmiştir. Zira Ahmed Şakir, Ebu Seleme’nin Abdurrahman b. Avf’tan işittiğini iddia ederek Ahmed’in Musnedin’de en-Nadr b. Şeyban’ın rivayetini delil getirmiştir. Hâlbuki uzman hadis imamları bu rivayetindeki münkerlik sebebiyle en-Nadr b. Şeyban’ı zayıf görmüşlerdir.

Yine Ahmed Şakir, Muhammed b. İshak’ın sika olmasını gerekçe göstermiştir. Hâlbuki buradaki sorun Muhammed b. İshak’ın sika oluşu hakkında değil, tedlis ile maruf bir ravi olması ile ilgilidir. Güvenilir olan ve olmayan her türlü ravilerden rivayette bulunup da hadisi bizzat işittiğine dair bir siga belirtmeyen raviler (tedlisin 3. Tabakasında bulunanlar) sika olsalar dahi, “haddesena, ahbarana, semi’tu” gibi işittiğine delalet eden sigaları kullanmadıkça rivayetleri “mudelles” kabul edilir. Bir de metinde sahih asıllara aykırılık söz konusu olunca, buradaki tedlis ihtimali sıhhati yaralayıcı bir illet olarak ortaya çıkar. Bu rivayette de Nisa 88. Ayetin nüzul sebebi olarak bu olayın zikredilmesi, ayetin nüzul sebebi hakkında daha sahih rivayete muhalif görünmektedir. Şayet yukarıdaki kıssa sahih isnadla gelmiş olsaydı, Hafız İbn Hacer’in Fethu’l-Bari’de belirttiği gibi ayeti her iki konuda da inmiş olması şeklinde açıklanabilirdi.

Ayetin nüzul sebebi ise sahih yoldan başka bir olay hakkında sabit olmuştur. Buhârî (1884) ve Muslim (2776) Zeyd b. Sabit radıyallahu anh’den bu ayetin nüzul sebebini şu şekilde rivayet ettiler:

أن رسول الله صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ خرج إلى أحد فرجع ناس خرجوا معه فكان أصحابُ رسول الله صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فرقتين فرقة تقول نقتلهم وفرقة تقول لا فأنزل الله (فما لكم في المنافقين فئتين) الآية كلها فقال رسولُ الله صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إنها طَيْبَةُ وإنها تنفي الخَبَثَ كما تنفي النار خبث الفضة

“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte Uhud savaşına çıkanlardan bazıları geri dönmüşlerdi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabı bu dönenler konusunda iki gruba ayrıldılar. Bir grup onlar hakkında:

“Onları öldürelim” derken, diğer grup:

“Öldürmeyelim” diyordu. Allah Teâlâ: “Size ne oluyor da münafıklar hakkında iki grup oluyorsunuz” (Nisa 88) ayetini indirince Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Medine temiz ve pak bir yerdir. Ateşin gümüşteki kiri temizlemesi gibi kiri ve pis olanı dışarıda bırakır.[2]

Netice olarak: Abdurrahman b. Avf radıyallahu anh'den gelen rivayetin isnadında zayıflık olması sebebiyle Nisa suresi 88. ayetinin nüzul sebebi olarak bu rivayet esas alınamaz. Ancak rivayette zikredilen hususlar sahih hadislerde sabit olan hususlardır. Medine dışındaki müslümanların imkânları nispetinde Medine'ye hicret etmeleri dinî bir zorunluluk idi ve Medine'ye gelenler Medine'nin havasından dolayı hastalanıyor, vebâya yakalanıyorlar, hatta bu sebeple ayakta namaz kılmaya dahi güç yetiremeyenler oluyordu. Buna rağmen zamanımızdaki kâfirlerin uyduruk "bilim" dedikleri modern cahiliyye hurafelerinde olduğu gibi "hastalığın bulaşması" hurafesi, karantina uygulama gerizekâlılığı, namazdaki saflar arasına mesafe koyma, maske takma gibi şerefsizce uygulamalar asla söz konusu değildi! Dolayısıyla hastalıklar sanki ilk defa bu asırda ortaya çıkmış gibi havalara girerek, bu yüzden saflara mesafe koymaya, yüzlere maskke takarak namaz kılmaya fetva veren sapık muasır şeyh(!)lerin, diyanet hocalarının vs. suratlarına tükürmek haktır!  



[1] Munkatı. Ahmed (1/192) Ziyau'l-Makdisi el-Muhtâre (3/132) Vahidi Esbabu’n-Nuzul (s.96)

[2] Sahih. Buhârî (4050) Muslim (1384, 2776) Tirmizî (3028) İbnu'l-Munzir (2081) İbn Ebî Hâtim (5739)

19 Aralık 2022 Pazartesi

Sünnet İnkârcılarının İçki Hakkındaki Yalan ve Çarpıtmalarına Cevap!

 Sosyal medyada güya sarhoş edici içkileri sarhoş olmayacak kadar içmeye cevaz verildiğine dair hadisler bulunduğuna dair iğrenç bir yalanın yayıldığı haber verildi. Kime ait olduğu belirtilmeyen bir kitaptan aşağıdaki resim çekilerek paylaşılmış!  Bu kitap her kime aitse hadis metinleri ve verdiği kaynaklar üzerinde kasten oynanmış, metinleri ters yüz edilmiştir!



“Mezhepsizler” ismini kullanan hadis inkârcısı başka bir kâfir hesabı da hadisleri inkâr etmeye malzeme olarak kullanmak için bu paylaşımı yapmış!

İlk hadis olarak Tahavi’nin Şerhu Meani’l-Asar kitabı kaynak gösterilen hadiste Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Siz de için ancak sarhoş olmayın” (!) buyurdu diye zikredilen hadis münker bir lafızdır. İsnadında ihtilata (hafıza karışıklığına) uğramış ravi vardır. Sika ravilerin rivayetinde ise lafzı: “Her sarhoşluk veren şey haramdır” şeklindedir. Bu konuda Hafız el-Beyhakî Hilafiyyat kitabında (no: 5108-5114 arasında) bu lafzın münkerliğini ayrıntılarıyla ve sağlam ravilerin rivayet isnad ve metinleriyle açıklamıştır.

Tahavi’nin Şerhu Meani’l-Asar kitabında şu şekildedir: Ebu Burde b. Ebi Musa’dan:

أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَمَّا بَعَثَ أَبَا مُوسَى وَمُعَاذًا إلَى الْيَمَنِ قَالَ أَبُو مُوسَى إنَّ شَرَابًا يُصْنَعُ فِي أَرْضِنَا مِنْ الْعَسَلِ ، يُقَالُ لَهُ الْبِتْعُ ، وَمِنْ الشَّعِيرِ يُقَالُ لَهُ الْمِزْرُ .فَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كُلُّ مُسْكِرٍ حَرَامٌ

“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Ebu Musa ve Muaz radıyallahu anhuma’yı Yemen’e gönderirken Ebu Musa radıyallahu anh dedi ki: “Bizim topraklarımızda baldan yapılan ve “el-Bit’u” denilen bir içki ve arpadan yapılan “el-Mizr” denilen bir içki vardır.” Bunun üzerine Nebî sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

“Her sarhoşluk veren şey haramdır.

Bezzar’ın (8/117) rivayetinde şöyledir: “Muaz radıyallahu anh dedi ki:

إِنَّكَ تَبْعَثُنَا إِلَى أَرْضٍ كَثِيرَةِ الْأَشْرِبَةِ، فَمَا نَشْرَبُ؟، قَالَ: «اشْرَبُوا وَلَا تَشْرَبُوا مُسْكِرًا»

“Muhakkak sen bizi içecekleri çok olan bir yere gönderiyorsun. Ne içelim?” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

İçin, fakat sarhoş edici içki içmeyin!” bunun isnadı sahihtir.

Dârimî (no:2143) Buhârî (6751) Muslim (1733) Nesâî (5603) İbn Hibban (12/199)  ve başkalarının rivayetinde ise lafzı şöyledir:

اشْرَبُوا، وَلَا تَشْرَبُوا مُسْكِرًا، فَإِنَّ كُلَّ مُسْكِرٍ حَرَامٌ

İçin. Fakat sarhoş edici içki içmeyin. Zira her sarhoş edici içki haramdır.” ve başkalarının rivayetlerinde de bu şekildedir.

İkinci hadis olarak Sahhar b. Sahr rivayeti zikredilmiş ve Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr (no: 7405) kaynak verilmiştir. Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr’de metni şu şekildedir:

أَنَّ صُحَارَ بْنَ صَخْرٍ الْعَبْدِيَّ حَدَّثَهُ، أنَّهُ قَالَ لِرَسُولِ اللهِ صَلَّى الله عَلَيْهِ وَسَلَّمْ: إِنَّا بِأَرْضٍ كَثِيرَةٌ أَخْبَازُهَا وَبُقُولُهَا، وَنَشْرَبُ النَّبِيذَ عَلَى ذَلِكَ، فَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى الله عَلَيْهِ وَسَلَّمْ: «اشْرَبُوا مِنْهُ مَا لَا يُذْهِبُ الْعَقْلَ وَالْمَالَ

“Sahhar b. Sahr el-Abdî’nin rivayet ettiğine göre kendisi Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e: “Biz ekmekçisi ve baklaları çok olan bir diyardayız. Bundan dolayı nebiz (hoşaf) içiyoruz.” Nebî sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Aklı ve malı gidermediği sürece ondan içebilirsiniz.”

Görüldüğü gibi bu hadiste nebizden bahsedilmektedir. Nebiz, meyveyi suyla kaynatarak hoşaf yapmaktır. Hoşaf yani nebiz konusunda ekşime ve mayalanarak sarhoş edici hale gelmeden önce içilmesine izin verilmiştir. Bazı hadislerde bunun süresi 3 gün olarak bildirilmiştir. Nebiz hakkındaki bu durum malum ve meşhurdur. Lakin yukarıda bahsettiğim kitabın sahibi nebizi parantez içinde “şarap” diye tercüme ederek kasten saptırma yapmıştır!

Diğer taraftan, Sahhar b. Sahr’dan zikredilen bu rivayetin isnadında Mansur b. Ebi Mansur meçhuldür. Ahmed b. Muhammed b. Rişdeyn el-Mısrî de, babası Muhammed ve dedesi Rişdeyn b. Sad da zayıf ravilerdir. Yani bu rivayet isnad bakımından çürüktür!

Üçüncü hadis olarak zikredilen rivayete Abdurrazzak’ın Musannef’i kaynak gösterilmiş.  Abdurrazzak’ın rivayetinin metni şöyle: el-A’lâ b. Abdillah b. Eş-Şıhhîr dedi ki:

«نَهَى رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَنْ أَشْرِبَةٍ» قَالَ: فَقِيلَ لَهُ إِنَّهُ لَا بُدَّ مِنْهَا أَوْ نَحْوَ هَذَا قَالَ: «فَاشْرَبُوا مَا لَمْ يُسَفِّهْ أَحْلَامَكُمُ وَلَا يُذْهِبْ أَمْوَالَكُمْ»

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bir içecekten yasakladı. Kendisine onu mutlaka içmeleri gerektiğini veya buna benzer bir söz söylediler. Buyurdu ki: “O halde aklınızı gidermediği ve malınızı götürmediği sürece için

Bu rivayet sahih değildir. Ebu’l-A’lâ Yezid b. Abdillah eş-Şihhir tabiin’dendir ve bu rivayet mürseldir. Ayrıca ondan rivayette bulunan Said b. İyas el-Cerirî ömrünün sonlarında ihtilata (hafıza karışıklığına) uğramıştır. Bu yüzden Said b. İyas’tan ancak ihtilatından önce yaptığı rivayetler kabul edilir, ihtilatından sonraki rivayetleri kabul edilmez.  

İsnad olarak sahih olmayan bu rivayet de yine nebiz/hoşaf hakkındadır ve mayalanarak sarhoş edici duruma gelmeden önce verilen bir izin söz konusu edilmektedir. Bu durum sahih hadislerde sabittir. Lakin mezkûr sahtekâr yazar, sanki bu rivayetlerde sarhoş edici içkilere cevaz verilmiş gibi lanse ederek bilinçli bir şekilde çarpıtma yapıyor!

Bu üçüncü rivayet aslında ikinci rivayette anlatılan olayın farklı bir rivayet versiyonudur. Nitekim Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr’de no 7403 Yezid b. Abdillah b. Şihhir’den, o da Abdurrahman b. Sahhar’dan, o da babası Sahhar radıyallahu anh’den şöyle rivayet etti:

عَنْ صُحَارٍ أَنَّهُ قَالَ: يَا رَسُولَ اللهِ إِنِّي رَجُلٌ مِسْقَامٌ فَائْذَنْ لِي أَنْتَبِذْ فِي جَرِيرَةٍ مِثْلَ هَاتِيهِ - يَعْنِي صَغِيرَةً - «فَأَذِنَ لَهُ»

“Sahhar radıyallahu anh dedi ki: “Ey Allah’ın rasulü! Ben müzmin hastalığı olan bir adamım. Benim için küçük testilerde nebiz (hoşaf) yapılmasına izin ver.” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem de ona izin verdi.”

Bunun isnadı hasendir. Bu hasen rivayet ortaya çıkarmaktadır ki: zayıf isnadla gelen ikinci rivayet ve yine zayıf isnadla gelen üçüncü rivayetin aslı bu rivayette geçenlerdir ve bu hadiste Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in nebiz yapmaya yani meyvelerin hoşaf veya şırasının yapılmasına ruhsat vermiş, ancak bu hoşaf ve şıraların mayalanarak sarhoş edici hale gelmesinden sonra içilmelerini yasaklamıştır.

Alıntı yapılan kitabın yazarı ve bu kitaptan bu sayfayı paylaşanlar kesinlikle art niyetli, kasten saptırma yapan alçak haysiyetsizler ya sarhoş edici içkileri sarhoş olmayacak kadar içmeye cevaz aramakta (ki bu Ebu Hanife denen sapığın görüşüdür) yahut da Sahih hadislerin inkâr edilmesi için kasten saptırma yapmaktadırlar! Her ikisi de dinden çıkaran küfür fiillerdir!

Allah’ın izniyle bu konudaki yalan ve çarpıtmaları da ortaya çıkmıştır!

* Bu yazıyı yayınlamamdan sonra bir kardeşim alıntı yapılan kitabın Arif Tekin'in İslam'da İçkiler adlı kitabı olduğunu haber verdi. Bu kitabın pdf'sini buldum ve göz attığımda yukarıda açıkladığım üzere bir çok hadisler hakkında saçma sapan saptırmalarla kitabını doldurduğunu gördüm. Nebiz (meyve hoşafı) hakkında gelen hadisleri bizatihi sarhoş edici içkilerden ayırd edemeyecek kadar cahil, içkinin yasaklanmasından önce içinde sarhoş edici içki mayalandırılması sebebiyle yasaklanan belli bir takım kapların geçici olarak yasaklanıp, sonradan bu tür kapların kullanılmasına izin verilmesi konusunu anlayamayacak kadar ebleh olan - veya kasten saptıran - bu kâfir yazar, kitabında netice olarak Kur'ân'da içkinin yasak olmadığını iddia edecek kadar zıvanadan çıkmıştır! 

17 Aralık 2022 Cumartesi

Sahtekâr Ahmed Ferid’e Cevap

 Selefîliğe nispet edilen Mısır’lı yazarlardan Ahmed Ferid’in; Minel-A’lami’s-Selef kitabı Türkçe’ye 40 Büyük İslam Alimi adıyla tercüme edilerek, sapık Ebu Hanife’nin mutaassıplarından olan Beka yayınevi tarafından yayınlanmıştır. Çok faydalı olan bu kitapta Ahmed Ferid, Ebu Hanife ile ilgili bir bölüm açarak göle pislemiş, batırmış ve kokutmuştur!

Bu kitapta Ebu Hanife ile ilgili bölümde Ahmed Ferid güya insaflı ve objektif bir tutum takındığını îmâ etmiştir.  Diyor ki: “Kimileri onu aşırı şekilde tazim edip bütün alimlerin önüne koymuştur ve bu bizzat Hanefi mezhebi mensupları tarafından yapılmıştır. Diğer taraftan bazı kimseler ise onu hıfzı ve fazileti konusunda insafsızca tenkit etmiş ve ona karşı çok ağır ithamlarda bulunmuşlardır. El-Hatib’in biyografi türü eserinde her iki bağlamda zikredilen rivayetler geniş çerçevede ele alınmıştır. Ancak Ebu Hanife’ye yönelik eleştirilerin ve ağır ithamlarn zikredildiği rivayetler genellikle sened bakımından zayıftır…”

İşte böyle yalakaca yalan söylüyor Ahmed Ferid! Ebu Hanife Hakkında Sahih Gerçekler adlı risalemi görenler, Ebu Hanife hakkında selef imamlarının tamamının Ebu Hanife’yi eleştirme ve ağır suçlamalarda bulunma konusunda ittifak ettiklerine dair sahih bir çok rivayetleri görürler.

Sonra bu zırvalamayı yapan Ahmed Ferid utanmadan, Ebu Hanife’yi öven alimler diye açtığı başlıkta isnadı yalancı ravilerle dolu rivayetleri zikrediyor!

Bunlardan birisi Fudayl b. Iyad rahimehullah’ın güya Ebu Hanife’yi övdüğüne dair bir sözüdür. Kaynak olarak Hatib el-Bağdadi’nin Tarihi (13/340) gösterilmiştir. Bu rivayetin isnadına bakıldığında Ahmed b. Muhammed b. Es-Salt el-Hamdanî adlı metruk, yalancı  (Bkz.: Mizanu’l-İtidal 1/105) ravi vardır.  İbn Hacer Lisanu’l-Mizan’da (1/486) Zehebi’nin Ahmed b. Es-Salt hakkında “hâlik/helak olmuş” sözünün “Vaddâ’/uydurmacı” manasında olduğunu açıklamıştır.

Hatibu’l-Bağdadi Tarihu Bağdad’da (5/438) Ahmed b. Es-Salt hakkında “Rivayetlerinin çoğu uydurmadır. Yine Bişr b. El-Haris, Yahya b. Main ve Ali b. El-Medini’den rivayetlerle, Ebu Hanife hakkında menkibeler uydurarak derlemiştir” demiştir.

Yani Hatib el-Bağdadi Ebu Hanife hakkında övgülere dair rivayetin uydurma olduğuna önceden uyarıda bulunarak bu uydurmaları Ahmed b. Es-Salt’ın yaptığını açıkça belirtmiştir!

Zirikli’nin A’lam’ında (1/138) şöyle geçer: Ahmed b. Es-Salt (veya Ahmed b. Muhammed yahut Ahmed b. Atiyye b. Es-Salt) b. El-Mugallis Ebu’l-Abbas el-Hammanî. Temim kabilesinden Hamman oğullarındandır. Hanefilerden bir tarihçidir. Menakibu’l-İmami’l-A’zam Ebi Hanife adıyla tasnifte bulunmuştur. Tarihçilerin onu uydurmakla ithama dair eleştirileri vardır.”

Ahmed Ferid’in Zâd es-Sabbah’tan zikrettiği rivayet de Ahmed b. Es-Salt adlı kezzab yoluyla gelmiştir.

Ahmed Ferid’in Ebu Bekr b. Ayyaş’tan aktardığı, Sufyan es-Sevri rahimehullah’ın güya Ebu Hanife’ye tazimde bulunduğuna dair kıssa da çürük bir isnada sahiptir. İsnadında İsmail b. Hammad b. Ebi Hanife metruktur. Diğer ravileri meçhul kimselerdir.

Ahmed Ferid’in Ebu Vehb Muhammed b. Muzahim’den aktardığı, Abdullah b. Mubarek’in Ebu Hanife’yi övdüğüne dair rivayetin de isnadı meçhul kimselerden oluşmaktadır.

Daha sonra Siyeru A’lami’n-Nubela kitabından bazı nakillerde bulunur ki Zehebi’nin kendisi Ebu Hanife hakkında gevşek ve popülist davranmış, Ebu Hanife’ye övgülere dair rivayetlerin isnadlarını da zikretmemiştir. Sonra Ahmed Ferid, Zehebi’nin Ebu Hanife’yi aklamak adına saçmaladığı sözleri nakletmiştir!

Mesela Muaviye ed-Darir’in: “Ebu Hanife’yi sevmek sünnettendir” sözünü Zehebi isnadsız olarak zikretmiş, Ahmed Ferid de ondan nakletmiştir. Bu sözün hiçbir yerde isnadı yoktur! Böyle rivayetlerde teknik olarak hadis ilminde “la asle leh/aslı yok” denir. Yani aslı isnadı ortaya çıkarılana kadar “uydurma” demektir. Kaldı ki bu söz selefin, Ebu Hanife’ye buğzetmenin sünnetten olduğuna dair icmaına da aykırı bir sözdür. Abdullah b. Ahmed’in es-Sunne kitabında selefin Ebu Hanife’yi reddetme konusundaki icmaına dair rivayetler görülebilir.

Ahmed Ferid daha da ileri giderek İbn Hacer el-Heytemi’nin uydurma rivayetlerle Ebu Hanife’yi şişirdiği Hayratu’l-Hisan adlı menakıbnamesinden Şu’be’nin Ebu Hanife’yi tevsik ettiğine dair sözü nakletmiştir!

Ebu Hanife’yi savunmaya kalkan herkes bu türden sahtekarlıklara başvuruyorlar! Bazı utanmazlar da diyorlar ki: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e dayandırılmayan rivayetlerin isnadlarını incelemek aşırılıktır” Bu iddia sahiplerine göre Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den başkası adına yalan söylemek caiz öyleyse! Halbuki isnadlarında zayıf, metruk veya meçhul raviler bulunduğunu belirttiğimiz maktû rivayetler, sözün kendisinden rivayet edildiği imamlardan sahih isnadla gelen rivayetlere aykırıdır! Mesela Sufyan es-Sevri’den, Şerik b. Abdillah’tan Ebu Hanife’yi şiddetle cerh eden sözler sahih isnadlarla gelmiştir. Bu tutarsız şahıslar ise Sufyan ve Şerik gibi imamlara nispet edilen Ebu Hanife’yi tezkiyeye dair isnadı çürük rivayetlerin isnadının eleştirilmesini hazmedemiyorlar! İşte hevâ böyle tapınılan bir puttur!

12 Aralık 2022 Pazartesi

Sahih Hadis Kulliyatında Bir Hadisin Tercümesindeki Sehiv Hakkında Uyarı


Sahih Hadis Kulliyatında şuurun gittiği uykunun abdesti bozmasına delil olarak gelen Safvan b. Assal radıyallahu anh hadisinin tercümesi sehven şu şekilde geçmiştir:

Zirr b. Hubeyş rahimehullah dedi ki:

أَتَيْتُ صَفْوَانَ بْنَ عَسَّالٍ الْمُرَادِيَّ فَسَأَلْتُهُ عَنِ الْمَسْحِ عَلَى الْخُفَّيْنِ فَقَال كُنَا نَكُونُ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَأَمَرَنَا أَنْ لَا نَنْزِعَ خِفَافَنَا ثَلَاثَةَ أَيَّامٍ - يَعْنِي فِي السَّفَرِ - إِلَّا مِنْ جَنَابَةٍ وَلَكِنْ مِنْ غَائِطٍ وَبَوْلٍ وَنَوْمٍ

“Safvan b. Assal el-Muradî radiyallahu anh’e gittim ve ona mestlere mesh etmek hakkında sordum. Dedi ki:

“Biz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber yolculukta bulunduğumuzda bize mestlerimizi cünüplük, büyük abdest bozmak, bevletmek veya uyku haricinde üç gün çıkarmamamızı emrederdi.”

Bu hadisin tercümesinde arapça metinde istidrak olan gelen “lakin” lafzı dikkatten kaçmış ve rivayet yanlış anlaşılacak bir metin haline gelmiş, cünüplük dışında zikredilen üç durumda sanki mestlerin çıkarılması gerekiyormuş gibi bir mana ortaya çıkmıştır. Doğru tercümesi Multekal-Bahrayn kitabında ve yine Sahih Hadis Kulliyatı’nın 8. Cild 347. Sayfasında daha uzun metinle gelen rivayetteki şu tercümemdir:

كَانَ يَأْمُرُنَا إِذَا كُنَّا سَفَرًا أَوْ كُنَّا مُسَافِرِينَ لَا نَنْزِعَ أَخْفَافَنَا ثَلَاثَةَ أَيَّامٍ بِلَيَالِيهِنَّ إِلَّا مِنْ جَنَابَةٍ وَلَكِنْ مِنْ غَائِطٍ وَبَوْلٍ وَنَوْمٍ

“…Biz yolculukta veya seferî olduğumuz zaman, cünüplük hali dışında mestlerimizi üç gün üç gece çıkarmamamızı emrederdi. Lakin büyük abdest bozmak, bevletmek ve uykudan dolayı değil..”

El-Hattabi Mealimu’s-Sunen’de (1/62) dedi ki: “Lakin büyük abdest bozmak, bevletmek ve uyku” lafzındaki “lakin” kelimesi istidrak için konulmuştur. Çünkü bunun öncesinde nefiy ve istisnası geçmiştir. Bu da: “Bize mestlerimizi cünüplük dışında üç gün ve üç gece çıkarmamamızı emrederdi” cümlesidir. Sonra: “Lakin bevletmek, büyük abdest bozmak ve uyku” demiştir. “lakin” kelimesiyle ruhsat bildirilerek istidrak yapılmıştır. Bu tür hadesler (abdest bozucu haller) cünüplüğün altındadır. Zira yolcu mestlerine mesh etse ve sonra cünüp olsa onun mestlerini çıkarıp gusletmesi gerekir. Bu cümle tıpkı “ Zeyd bana gelmedi. Lakin Amr” cümlesi ve “Zeyd’i görmedim. Lakin Halid’i” cümlesi gibidir.”

Hattabi’nin bu izahını İbnu’l-Carud’un (no 4) rivayetinde şu lafız pekiştirmektedir:

كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَأْمُرُنَا إِذَا كُنَّا سَفَرًا أَوْ مُسَافِرِينَ أَنْ لَا نَنْزِعَ خِفَافَنَا ثَلَاثَةَ أَيَّامٍ وَلَيَالِيهِنَّ إلِاَّ مِنْ جَنَابَةٍ، وَلَا نَنْزِعَ مِنْ غَائِطٍ، وَلَا بَوْلٍ، وَلَا نَوْمٍ

“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem biz yolculukta olduğumuz zaman cünüplük dışında mestlerimizi üç gün ve üç gece çıkarmamamızı emrederdi. Büyük abdest bozmak, bevletmek ve uykudan dolayı (mestleri) çıkarmamayı emrederdi.”

Ebu’l-Kasım el-Begavi’nin Mu’cemu’s-Sahabesinde ise lafzı şöyledir:

أمرنا رسول الله صلى الله عليه وسلم إذا كنا سفرا أو مسافرين أن لا ننزع خفافنا ثلاثة أيام ولياليهن من غائط ولا بول ولا نوم إلا الجنابة

“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bize yolcu olduğumuz zaman mestlerimizi büyük abdest bozma, bevletme ve uykudan dolayı çıkarmamamızı emrederdi. Ancak cünüplük hariç”

11 Aralık 2022 Pazar

Aldatarak Kafirleştirme Projesinin Taktığı Gözlüklerin Kırılması

 

Yalancı medyanın gündem oluşturmasıyla tarikatçı bir cemaatte güya 6 yaşında bir kızın evlendirilmesi hakkında asparagas bir haber üzerinden müslümanlarla LGBT’ci sapık kafirlerin bakış açılarını eşitlemeyi amaçlayan bir propaganda servis edilmektedir.

Öncelikle bilinmesi gerekir ki, dinin hükümlerinde değişme olmaz, lâkin örfler zaman ve mekâna göre değişiklik gösterebilir. Farkı bir zaman ve farklı bir mekânda örfen uygun görülen bir şeyin yine farklı bir zaman ve mekanda uygun görülmez hale gelmesi üzerine dinin meşru kıldığı bir şey meşru olmaktan çıkmaz. Dinin meşru kıldığı bir şeyi de kanun düzenlemeleriyle cezalandırılacak bir konu haline getirmeye çalışmak cahilî bir despotluktur. Bu despot zihniyet aslı astarı olmayan zırva yorumlarla Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in Aişe radıyallahu anha ile evlendiği zaman Aişe radıyallahu anha’nın yaşının aslında güya 17 olduğu gibi hurafe yorumlarla dini kendilerine uydurmak isterler. İyi ama bu kâfirlere göre bir kızın 17 yaşında evlenmesi de suç değil mi?

Eğer burada mevcut zaman ve mekanın örfüne aykırı bir davranış söz konusu ise, bu aykırılığı(!) yine örfi uygulamalar, tavır göstermek şeklinde cezalandırır. Örfe aykırı hareket eden kişi de bir çeşit dışlanmayı göze almış demektir. Lakin Allah’ın şeriatinin suç görmediği, fakat toplumun belli bir grubunun kendi örflerine aykırı buldukları bir unsuru kanunla cezalandırmaya kalkışmak insanların ve bütün varlıkların hakiki sahibi olan Allah’ın kanunlara karşı kafa tutmak demektir.

Aldatarak Kâfirlerştirme Projesi iktidar olduğunda ilk iş zinâyı meşrulaştıran bir yasa çıkarmak oldu. Din işlerinden sorumlu devlet bakanlığına, “Nas bulunan konularda da asrın ihtiyaçlarına göre beşeri görüşlerle yorumda bulunulabilir” diyen zındık bir ilahiyatçı getirtildi. İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başörtüsü konulu bir şikayet davasına, söz konusu hükümet tarafından başörtüsünün dini bir emir olmadığı şeklinde savunma verildi. “Haydi kızlar okula” kampanyası şiddetle uygulanarak, erkek çocukların Ebu Cehil’den beter kafir T.C. okullarına gönderilmesi yetmiyormuş gibi, kız çocuklarının da başlarını açmak ve kız-erkek karışık okullara gönderilmesine icbar edildi. Çok geçmeden zinâ ve zinâya mukaddime olan gayri meşru münasebetlerin yaşı ilkokul çağındaki çocuklara indirgendi. 

Daha ana okulu ve ilk okul 1. Sınıf seviyesindeki, yani 5-6 yaşlarındaki çocuklardan sevgilisi olmayanlar, “ezik”, “içine kapanık” vb. yaftalarla psikolojik cendereye sokuldu. Nitekim üniversite hayatını gayri meşru ilişkilerle geçirmiş, hatta lezbiyenlik ve livata gibi çarpık ilişkileri dahi meşru görür hali gelmiş çapraşık zihniyetli bir çok haysiyetsiz ve vasıfsız kimseler de öğretmen olarak çoktan atanmıştı! Psikoloji ve Psikiyatri branşlarında eğitim veren üniversiteler LGBT’nin çarpık ve bozuk tarzlarını normalize etmeyi amaçlayan müfredatla çoktan donatılmıştı.

Bu proje hükümetin çatısı altında çok geçmedi, fahişelik artık başına örtü geçirmiş, lakin Kur’ân ve sünnet naslarında “teberrüc/açılıp saçılma” olarak tanımlanan bir giyim tarzına sahip kadınlar tarafından icra edilir oldu. Müslüman olduğu iddia edilen bu ülkede ibnelik, sevicilik vakaları bir yana, swingerlik/eş değiştirme hadiseleri bile yaygınlaştı. Üstelik başına örtü geçirmiş olan ama hakikatte inançsız olan bu tarz kadınların öncülüğünde! (Sosyal medyayı kökten yasaklamayan her hükümet böyle sapıklıklara ve daha fazlasına göz yumuyor demektir!) 

Bu yüzden başında örtü bulunan bazı kafire kadınların Atatürkü savunmaları, Lgbt taraftarlığı yapmaları vs. hiç şaşırtıcı değildir ve hepsi malum projenin sonuçlarıdır!

Evet! Bu dejenere edilmiş toplum 5-6 yaşlarındaki çocukların sevgili edinmelerini, gençlerin gayri meşru ilişkilere girmelerini uygun bulmakta, hatta teşvik etmektedir. Nikahsız metres hayatı yaşamayı, hatta eş değişimlerini, deyyuslukları örflerine uygun görmektedir! Dahası lezbiyenlik ve livata sapkınlığı icra edenleri de bağrına basmaktadır! Lakin kulların ve kainatın sahibi Allah Azze ve Celle’nin meşru kıldığı; 18 yaşından küçüklerin evlenmesi, erkeğin birden fazla kadınla nikahlanması gibi konuları ise şiddetle reddetmektedir! Kadının Allah’ın emrettiği şekilde örtünmesini aşırılık saymakta, erkeğin Allah’ın emrettiği kılığa bürünmesini de örfüne aykırı görmektedir.

Ne demiştik başta! Örfler zaman ve mekana göre değişir, ama Allah’ın hükümleri değişmez! Şimdi burada can alıcı soru şu olmalıdır: Hangi örf ve kimin örfü burada dikkate alınacak? Her türlü sapkınlığı bağrına basarak şeytanın kulu olmuş ve maskeler takarak, çöküp kapanarak şeytana kulluğa tutunduklarını izhar etmiş kâfirlerin örfü mü, yoksa Allah’a rasulüne teslim olmuş müslümanların örfü mü?

Herhangi bir zamanda veya herhangi bir mekanda müslümanların 18 yaşından küçük kızların evlenmesini çirkin gördüklerine, bir erkeğin birden fazla kadınla evlenmesini örfe aykırı gördüklerine şahit olan var mı? Ben böyle bir şeyi ne gördüm ne işittim. Lakin Aldatılarak Kâfirleştirilmiş kimselerin i'rabda yeri yoktur.

9 Aralık 2022 Cuma

Tevessül ve Kabir Ziyaretleri

TEVESSÜL ve KABİR ZİYARETLERİ

Te'lif: Ebu Muaz Seyfullah el-Çubukâbâdî 

Tevessül ve İstigase, Kabir Ziyaretleri ve Ölülere Kur'ân Okumak hakkında rivayetlerin incelendiği risaleyi okumak veya indirmek için buraya tıklayın

Yeni Çıkan Kitaplar!

 

Buharî ve Muslim Hadisleri 
(el-Cem'u Beyne's-Sahihayn) 

Şamua kağıt, selefon ciltli. 6 cilt 250 takım basılmıştır.

* Bu çalışma el-Cem'u Beyne's-Sahihayn çalışmasıdır. Yani Buharî ve Muslim'in Sahih'lerini bir araya getiren bir çalışma olup Türkçe'de ilk defa böyle bir çalışma yapılmıştır. Muttefakun Aleyh Hadisler (yani Buhari ve Muslim'in ittifak ettileri hadisler) çalışması değildir! Muttefakun Aleyh çalışmalarında Buharinin tek başına rivayet ettiği hadisler ile Muslim'in tek başına rivayet ettiği hadisler kapsam dışı kalmaktadır. Bu çalışmada ise Buhari ve Muslim'in hem ittifakla hem de ayrı ayrı rivayet ettikleri hadisler, ilgili bab başlıklarına yerleştirilerek yer almıştır. 

* Yine bu çalışma bir ihtisar çalışması da değildir. Buhari ve Muslim'in tüm hadislerini kapsamaktadır. Şu var ki, tekrar eden hadislerden yalnız en kapsamlı olan bir tanesi seçilmiş, diğer rivayetlerde ziyade varsa bu ziyadeler belirtilmiştir. 

* Yine Buhari ve Muslim'in muallak rivayetlerinin de başka kaynaklarda sahih yolla tespit edilmiş olanları bu çalışmada yer almış, mevkuf (sahabe sözü) ve maktû (tabiin ve sonraki imamların sözü) rivayetler de terk edilmemiştir. 

* Buhari ve Muslim'in sahihlerinde yer alıp da uzman muhaddis imamların, illetlerinden dolayı eleştirdiği rivayetlerin illetleri araştırılmış ve sıhhatı yaralayıcı illet tespit edilen az sayıda bazı rivayetlerdeki zayıflığa dipnotta işaret edilmiştir.

* Bu çalışmadaki hadislerin Sahih Hadisler Külliyatı'nda mevcut olup olmadığı da sıkça sorulmaktadır. Sahih Hadisler Kulliyat'ında Buhari ve Muslim hadislerinden içerik olarak ihtisar çalışması yapılarak eklenmişti. Yani bir konuda mesela beş farklı sahabeden rivayet varsa bunlardan yalnızca en kapsamlı olan bir tanesi seçilmiş, muhteva olarak Buhari ve Muslim'in hadislerinin içeriğinin Sahih Hadisler Kulliyat'ında yer alması gözetilmişti. Bu çalışmada ise yukarıda belirtilen şekilde Buhari ve Muslim hadislerinin tamamının bir araya getirilmesi hedeflenmiştir.


Kurân ve Sünnet'e Göre Abdest ve Namaz
336 sayfa ithal kağıt, 2 renk baskı, karton kapak, roman boy
1000 adet basılmıştır.
* Daha önce basılan Kur'an ve Sünnet Işığında Abdest ve Namaz Ahkamı adlı kitapta kitabın sonuna namaz ile ilgili 15 adet ilmî araştırma risalesi eklenmişti. Bu kitapta bu risaleler yer almamıştır. Ayrıca birkaç meselede düzeltme yapılmıştır.

Kitaplar baskı maliyeti fiyatından satışa sunulmuştur

Sipariş için: http://sahihkitap.com 

7 Aralık 2022 Çarşamba

ٍٍٍSünneti İnkâr, Kur'ân'ı İnkâr Demektir!


Şüphesiz hamd yalnız Allah'adır. O'na hamd eder, O'ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerlerinden, amellerimizin kötülüklerinden Allah'a sığınırız. Allah'ın hidayet verdiğini kimse saptıramaz. O'nun saptırdığını da kimse doğru yola iletemez. Şehadet ederim ki, Allah'tan başka ibadete layık hak ilâh yoktur. O, bir ve tektir, O'nun ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki, Muhammed Allah'ın kulu ve Rasûlüdür.

Ey iman edenler! Allah'tan nasıl korkmak gerekirse öyle korkun ve siz ancak Müslümanlar olarak ölünüz.” (Al-i İmran; 102)

“Ey insanlar! Sizi tek bir candan yaratan ve ondan da eşini var eden, her ikisinden birçok erkek ve kadın türeten Rabbinizden korkun. Kendisi adına birbirinizden dileklerde bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık bağlarını kesmekten de sakının. Şüphesiz Allah üzerinizde tam bir gözetleyicidir.” (en-Nisâ; 1),

“Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve dosdoğru söz söyleyin. O da amellerinizi lehinize olmak üzere düzeltsin, günahlarınızı da mağfiret etsin. Kim Allah'a ve Rasûlüne itaat ederse büyük bir kurtuluşla kurtulmuş olur.” (el-Ahzâb; 70-71)

Bundan sonra, Şüphesiz sözlerin en güzeli Allah’ın Kelam’ı, yolların en hayırlısı Muhammed Sallallahu aleyhi ve sellem’in yoludur. İşlerin en kötüsü sonradan çıkarılanlarıdır. Her sonradan çıkarılan şey bid’attir ve her bid’at sapıklıktır. Her sapıklık da ateştedir.

Daha önce hadis inkârcılarına reddiye olarak Sünnet Müdafaası, Sünnet İnkârcılarına Cevaplar gibi kapsamlı çalışmalar yayınlamıştım. Bu risâlede herkesin kolayca okuyup anlayabileceği, kısa ve öz bir şekilde sünnet inkârının aslında Allah’ı ve kitabını inkâr etmeyle eşdeğer olduğunu anlatmaya çalıştım.

Ebu Muaz Seyfullah el-Çubukâbâdî

Rasule İtaat Şirke Götürür mü?

Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ

Allah’a itaat edin, rasule itaat edin.” (Maide 92)

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوَى * إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى

O, hevâdan konuşmaz. O, yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir.” (Necm 3-4)

مَنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللَّهَ

Kim Rasul’e itaat ederse muhakkak ki Allah’a itaat etmiş olur.” (Nisa 80),

وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ إِلَّا لِيُطَاعَ بِإِذْنِ اللَّهِ

Biz her bir rasulü ancak Allah’ın izniyle itaat edilmesi için gönderdik.” (Nisa 64)

يَاأَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ وَإِنْ لَمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ

Ey Rasul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et; eğer yapmazsan O’nun risaletini tebliğ etmemiş olursun.” (Maide 67)

Bu ayetlerden şunlar anlaşılmaktadır:

1- Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in dinle ilgili bütün emirleri Allah’tan bir vahiydir.

2- Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Allah Teâlâ’nın bütün emirlerini eksiltme ve artırma yapmaksızın tebliğ etmiştir. Bunun sonucu olarak da Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bütün söyledikleri, bütün yaptıkları ve ashabının fiillerini onaylaması da aynı şekilde Allah’tan bir vahiydir.

3- Dinle ilgili her konuda Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e itaat etmek vaciptir. Çünkü bu hakikatte Allah’a itaat etmektir. Bizler Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in namaz kıldığında, zekât verdiğinde, hac ve umra yaptığında, hırsızın elini kestiğinde ve bütün uygulamalarında Kur’ân hükümlerine uyduğuna, bütün yaptıklarının Allah’ın emriyle olduğuna iman ederiz. Rasulüne muhalefet ederek Allah’a itaat etmemiz imkânsızdır. Allah’a itaat ancak Rasule itaat etmekle olur. Bunları birbirinden ayırmak caiz değildir. Şu halde hadis inkârcıları aslında Kur’ân’ı Kerim’i inkâr etmiş olmaktadırlar.

4- Nisa 64. Ayette belirtildiği gibi, Rasule itaat Allah’ın izniyledir. Yani sünnet inkarcılarının Nisa 80. Ayetinin manasını tahrif ederek: “Rasule ancak Kur’ân’ı tebliğ etmesinde itaat edilir, Kur’ân dışında söylediklerine itaat emredilmiş değildir” şeklindeki sözleri bâtıldır ve apaçık küfürdür. Zira şayet rasule sadece Kur’ân’I tebliğ ettiğinde itaat söz konusu olsaydı, neden rasule Allah’ın izniyle bir itaatten söz edilmektedir?

Rasule Kur’ân’ı Tebyîn Etmesi İçin Sünnetin Vahyedilmesi

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

وَأَنْزَلْنَا إِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ

İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için sana da zikri indirdik.” (Nahl 44)

Bu ayette Allah Teâlâ, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’i tebyîn etmeyi (açıklama yapmayı) emretmiştir. Tebyîn kelimesi bir şey hakkında ayrıntılı haber vermek, kapalı kalan hususları açıklamak, muhtemel manâlardan kastedileni belirlemek demektir. Böylece anlayışı kıt olan kimsenin dahi mücerred lafızları okumakla anlayamayacağı şeyleri kitabın şerhi ile anlaması mümkün olur. Hatta bir şeyi şerh ederek açıklayan kimse, dinleyenin anlaması için kitabın lafızlarında mevcut olmayıp, manasında mevcut olan şeyleri de söyler. Namazı ikame etmek, zekâtı vermek, haccı ve umrayı edâ etmek emirlerinde olduğu gibi. Şayet Nebî sallallahu aleyhi ve sellem Kur’ân’dan bu konudaki emirleri okumakla yetinse ve ayrıntılarını öğretmese elbette bu gülünç bir durum olurdu. Çünkü Kur’ân’daki bazı emirlerin açıklanması zorunludur. Böylece anlaşılıyor ki Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in açıklamaları Allah’ın emriyledir ve Allah’ın muradıdır. Bu yüzden hadisle amel etmeksizin Kur’ân ile amel etmek mümkün değildir.

Bu ayetin diğer bir yönü de şudur: İnsanlara indirilen Kur’ân’dır. Rasule indirilen ez-Zikr ise Kur’ân ile beraber onun beyanıdır. Yani Kur’ân’ı tebyin eden açıklamalar rasule has olarak, Kur’ân dışında indirilen bir vahiydir ve rasule, kendisine has indirilen bu tebyîn ile Kur’ân’ı açıklayarak insanlara öğretmesi emredilmiştir.

Fert ve Toplumların Arındırılması İçin Hikmet’i Öğretme Görevi

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

رَبَّنَا وَابْعَثْ فِيهِمْ رَسُولًا مِنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِكَ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُزَكِّيهِمْ إِنَّكَ أَنْتَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

Rabbimiz onlara kendilerinden bir rasul gönder ki onlara senin ayetlerini okusun, onlara kitap ile hikmeti öğretsin ve onları arındırsın. Şüphesiz Aziz ve Hakîm olan sensin!” (Bakara 129)

كَمَا أَرْسَلْنَا فِيكُمْ رَسُولًا مِنْكُمْ يَتْلُو عَلَيْكُمْ آيَاتِنَا وَيُزَكِّيكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُمْ مَا لَمْ تَكُونُوا تَعْلَمُونَ

Nitekim sizden olan ve içinizde bulunan, size ayetlerimizi okuyan, sizi arındıran, size kitap ve hikmeti öğreten, size bilmediğiniz şeyleri öğreten Rasulü gönderdik.” (Bakara 151)

لَقَدْ مَنَّ اللَّهُ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ إِذْ بَعَثَ فِيهِمْ رَسُولًا مِنْ أَنْفُسِهِمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلُ لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ

And olsun ki Allah mü’minlere aralarında kendilerinden olan rasulü göndermekle lütufta bulundu. Onlara O’nun ayetlerini okuyor, onları arındırıyor ve onlara kitap ile hikmeti öğretiyor. Oysa bundan önce apaçık bir sapıklık içindeydiler.” (Al-i İmran 164)

Bu ayetlerden de Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in gönderilmesindeki diğer bazı maksatlar anlaşılmaktadır:

1- Kitabın öğretilmesi

2- Hikmetin yani Allah’ın kitabında kastedilenlere göre amel edilmesinin öğretilmesi.

3- Kur’ân tilâvetinden fazlası olan bu meselelerle fertlerin ve toplumların tezkiye edilmesi, yani arındırılması.

Şayet bu yalnızca Kur’ân’ı tilavet etmekle olsaydı, onun hemen ardından hikmetin zikredilmesi boş söz olurdu.

Bu hikmet, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e indirilmiş olan sünnettir:

وَأَنْزَلَ اللَّهُ عَلَيْكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَكَ مَا لَمْ تَكُنْ تَعْلَمُ

“…Allah sana Kitab’ı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediklerini öğretmiştir…”(Nisa 113)

Rasulün Uyulacak Bir İmam ve En Güzel Örnek Kılınması

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

قُلْ إِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللَّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللَّهُ

De ki: “Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin.” (Al-i İmran 31)

قُلْ أَطِيعُوا اللَّهَ وَالرَّسُولَ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَإِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْكَافِرِينَ

De ki: “Allah’a da Rasul’e de itaat edin! Yüz çevirirlerse elbette ki Allah, kâfirleri sevmez.” (Al-i İmran 32)  

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا

And olsun ki, Allah’ın rasulünde sizin için, Allah'a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnek vardır.” (Ahzâb 21)

Bu ayetlerde Allah Azze ve Celle, rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’i uyulacak bir imam ve en güzel bir örnek kılmış, sevgisini rasule ittiba etmeye bağlamıştır.

Rasulün Kur’ân Dışında Emir ve Yasakları

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

يَأْمُرُهُمْ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَاهُمْ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَائِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ إِصْرَهُمْ وَالْأَغْلَالَ الَّتِي كَانَتْ عَلَيْهِمْ

O (rasul), onlara iyiliği emreder, kötülüğü yasaklar, temiz şeyleri helâl, pis olanları da haram kılar, sırtlarındaki yükü ve üzerlerindeki zincirleri indirir.” (A’raf 157)

Bu ayet açıkça gösteriyor ki, emretmek, yasaklamak, helal kılmak, haram kılmak yalnızca Kur’ân ile sınırlanmamıştır. Bilakis rasulün bütün haram kıldıkları, helal kıldıkları, emrettikleri veya yasakladıkları, tıpkı Kur’ân hükümleri gibi tâbi olunması gereken dinî hükümlerdir. Allah Teâlâ başka bir yerde bunu açıkça belirtmiştir:

وَمَا آتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُوا وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ

Rasul size ne verirse onu alın, sizi neden sakındırırsa ondan sakının. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah’ın cezası çok şiddetlidir.” (Haşr 7)

Ama hadis inkârcıları bu ayetlerde “rasul” ile kastedilenin Kur’ân olduğunu iddia ediyorlar. Böylece Allah’ı Kur’ân yerine yanlışlıkla “rasul” kelimesini kullanmakla ve unutmakla itham etmiş oluyorlar!

Rasulün Yargı ve Hükümlerde Bulunma Yetkisi

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لَا يَجِدُوا فِي أَنْفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيمًا

Hayır! Rabbine yemin olsun ki aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem yapıncaya ve sonra senin hükmünden dolayı içlerinde bir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle teslim oluncaya kadar iman etmiş olmazlar!” (Nisa 65)

وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ وَمَنْ يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُبِينًا

Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, iman etmiş bir erkek ve iman etmiş bir kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah’a ve rasûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzab 36)

إِنَّا أَنْزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ بِمَا أَرَاكَ اللَّهُ وَلَا تَكُنْ لِلْخَائِنِينَ خَصِيمًا

Muhakkak ki biz sana kitabı hak ile indirdik ki insanlar arasında Allah’ın sana gösterdiği şekilde hükmedesin. Hainlerin savunucusu olma!” (Nisa 105)

Bu ayetlerde Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in vazifesinin yalnızca Kur’ân’ı okumak değil, bilakis bu ümmete yargı ve hükümde bulunmak olduğu da tasrih edilmektedir. O’nun verdiği hüküm de başkasının hükmü gibi değildir! Rasulün hükmünden sonra herhangi bir tartışma ve çekişmeye, hatta gönüldeki bir itiraza dahi mahal bırakılmamıştır!

Sünnet’in Allah Tarafından Korunması

“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in din konusunda konuştuğu her söz, Allah’tan bir vahiydir. Bunda şüphe yoktur. Allah’tan inen vahyin hepsinin “indirilmiş bir zikir” olduğu konusunda şeriat ve lugat âlimleri ittifak etmişlerdir. Vahyin hepsi korunmuştur. Allah’ın korumasını üstlendiği her şeyin, zayi edilmeyeceği garantilenmiştir. Aksi halde Allah’ın kelamı, yalan olurdu. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in din konusunda konuştuğu şeylerin zayi edileceğine ve aralarına batılın karışacağına dair hiçbir yol yoktur. Buraya bir yol bulunsaydı, Allah Tealanın;

إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ

O zikri biz indirdik, Onun koruyucusu da elbette biziz.” (Hicr 9) Kavlinin yalan olması gerekirdi ki, bunu Müslüman söylemez… Korunması vaad edilen zikr’i, yalnızca Kur’an’a hamledenlerin delili yoktur. Zikr, Allah’ın Kur’an’dan, Kur’an’ı açıklayan ve vahiy olan sünnetten, rasule inen her şeye verilen bir isimdir. Zira Allah Teâla:

بِالْبَيِّنَاتِ وَالزُّبُرِ وَأَنْزَلْنَا إِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ

Onları açık delillerle ve kitaplarla (gönderdik, sana da zikri indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara açıklayasın, ta ki düşünüp öğüt alsınlar.” (Nahl 44) ayetiyle Rasulullah’ı Kur’an’ı açıklamaya da memur kılmıştır.”[1]

Kur’ân’ın korunması ancak sünnetin muhafazasıyla olur. Zira Nahl 44. Ayetinde insanların Kur’an’ı doğru anlayabilmeleri rasulün sünneti tarafından açıklanmasına bağlanmıştır. Rasulün Kur’an hakkında açıklaması olmaksızın Kur’an doğru anlaşılamıyorsa, sünnet (yani zikr) korunmaksızın Kur’ân’ın korunması anlam ifade etmeyecektir. Nasıl ki Kur’an lafızları, hafızlar tarafından ezberlenip naklediliyorsa, Kur’ân’ın beyanı olan sünnet de hadis hafızları tarafından ezberlenilip nakledilmiştir.

 Allah’ın kullara bilmedikleri mechul veya imkânsız bir şeyi farz kılması mümkün değildir. Bunun manası; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ittiba ve itaatin mükemmel manasının gerçekleşmesi için sünneti kıyamete kadar mahfuz, korunmuş olarak kalacak ve kıyamete kadar devam edecek olmasıdır. Allah Azze ve Celle, kevni emriyle Kur’an-ı Kerim’i koruma noktasını garantisi altına, aldığı gibi insanlardan hiç kimse bunu korumasa bile Allah Kur’an’ı korur. Aynı şekilde Kur’an’ı, onun şerhi hüviyetindeki sünneti de korur. Kur’an’ın korunması, sünneti himaye eden âlimler vasıtasıyladır.



[1] İbni Hazm İhkam (1/117-118) Sıbai Sünnet (s.157)

27 Kasım 2022 Pazar

Cinsel Sapma Olgusuna Karşı Uyarı


Makaleyi yazan: Ziyaeddin Abdullah Salih

Tercüme eden: Ebu Leyla Ali Karaçay


Hamd Allah’a salat ve selam Rasulullah’a, ailesine, ashabına ve onlara uyanlara olsun…

Bundan sonra;

“Ben müslüman ve eşcinselim” sözünü “Trend” denilen popüler bir medya sloganına dönüştürerek yayan, genelde bütün toplumların ahlaki ve insani değerlerini özelde ise Müslüman toplumları hedef alan, müstehcenliği ve ahlaksızlığı savunan organize bir küresel saldırının varlığı kimseye gizli değildir. Bu durumun tehlikesi dini, toplumsal ve insani değerlere, akıl, mantık ve selim fıtrata aykırı bir şekilde ahlak ve değerler sistemini tehdit edip onları kökten yok etme girişiminde yatmaktadır.

Eşcinsellik adı verilen sapkın cinsel ilişkilerin teşvik edilmesi ve propagandası, bunun tanıtımı ve pazarlanması için çeşitli platformların kullanılması, her eve giren gençlere ve çocuklara hitap eden sinema ve çizgi filmlerin bu fuhşiyata özendirmesi, bunun bireysel bir özgürlük olup bunda utanılacak bir ayıp veya haramlık olmadığını söyleyerek bu işin temize çekilmeye çalışılması da buna dâhildir. Spor müsabakalarını da bu ahlaksızlığa özendirmek için fırsat bilmekle beraber bu ahlaksızlığın mensuplarını simgeleyen ve tüm insanların bildiği güneş tayfının renklerinden esinlenerek oluşturulan renkli bayrağı da dalgalandırırlar. Hatta durum büyük ülkelerin başkanları tarafından bunun benimsenip bazılarının seçim programlarında bunun insani bir hak olduğunu belirterek eşcinsellere cinsel özgürlük çağrısı yapmasına kadar vardı. Sonunda onlar birçok batı ülkesinde ciddi bir güce sahip, hassas mevkilerde konumlanmış ve uluslararası ve ekonomik politikada söz sahibi baskı grupları haline geldiler.

Eşcinsellik olgusunu ve cinsel sapmayı erkeğin kadına olan doğal eğilimini bırakıp hemcinslerinden olan bir erkeğe yönelten veya bunun tam tersi olarak kadını hemcinsine yönelten insan genetiğinden kaynaklanan bir hastalıkla açıklanması da onların bu girişimindendir. Yani bize düşen onlar hasta oldukları için onları aşağılamak ve onlardan nefret eetmek değil, onlarla normal bir şekilde muamelede bulunmaktır (!) Bu nedenle 2014 senesinde bir Amerikan üniversitesinde bir grup araştırmacı doktor 400 eşcinsel erkeğin DNA testini içeren bilimsel bir çalışmayla bu iddianın yalan olduğunu kanıtladı. Doktorlar onların bu sapkın cinsel eğilimlerinden sorumlu olan tek bir gen bile bulamadılar.

İşte bu durum meselenin tıbbî veya ilmî bir boyutunun olmadığı, daha çok siyasi ve ahlakî bir boyutta olduğuna; bunun habis bir masonik plan olduğuna ve İslam şeriatına, Arap örf ve adetlerine yabancı olan bu projenin Arap İslam âleminin de çok uzağında olmadığına bir delildir.

Bütün şeriat ve dinler ile medeni ülkelerin beşeri kanunları bu fuhşiyatın yasaklanması, failinin cezalandırılması ve caydırıcı bir cezanın düzenlenmesi konusunda ittifak etmişlerdir. İster erkekler arasında isterse de kadınlar arasında olsun eşcinselliğin cezalandırılması konusunda arlarında hiçbir ihtilaf yoktur.

Bu fuhşiyat İslam fakihlerinin icma ettiği üzere haramdır. Bu nedenle fıkıh ve ahkâm kitaplarında bu “Fuhşiyat” olarak isimlendirmiştir. Her ne kadar bazıları Allah’ın nebisi Lut’un böyle bir cürme bağlantılı olarak anılmasından dolayı bu isimden hoşlanmasalar ve “bunu “Livata” değil de “Lut kavminin fiili” olarak isimlendirmek gerekir” deseler de bazı fıkıh kitapları da Lut kavminin fiiline nispetle onu “Livata” olarak isimlendirmiştir. Istılahda buna “Sapkınlık” ismi verildi. Sonraları “Eşcinsellik” ismi yayıldı. Ne şekilde isimlendirilmiş olursa olsun neticede şeriatta bunun ismi fuhşiyat veya haramdır. Bu, kebairden ve Kitap’ta ve şerefli nebevi Sünnet’te haramların en büyük ve en çirkinlerindendir.

Bu çirkin fiili haramlığını belirten birçok mübarek Kuran ayeti vardır:

 

«أَتَأْتُونَ الذُّكْرَانَ مِنَ الْعَالَمِينَ وَتَذَرُونَ مَا خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ أَزْوَاجِكُمْ بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ عَادُونَ»

 

“İnsanlar içinden erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Rabbinizin sizler için yarattığı eşlerinizi bırakıyorsunuz! Doğrusu siz sınırı aşmış bir kavimsiniz!” (Şuara, 165-166)

«وَلُوطًا إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ أَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ مَا سَبَقَكُمْ بِهَا مِنْ أَحَدٍ مِنَ الْعَالَمِينَ ۞ إِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِنْ دُونِ النِّسَاءِ بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ مُسْرِفُونَ»

“Lut’u da (gönderdik). Hani kavmine demişti ki: “Sizden önce âlemlerden hiç kimsenin yapmadığı hayâsızlığı mı yapıyorsunuz? Siz gerçekten de kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Hayır, siz haddi aşan bir topluluksunuz.” (A’raf, 80-81)

«وَلَا تَقْرَبُوا الزِّنَا إِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَسَاءَ سَبِيلًا»

“Zinaya yaklaşmayın. Zira o, bir hayâsızlıktır ve çok kötü bir yoldur.” (İsra, 32)

«قُلْ إِنَّمَا حَرَّمَ رَبِّيَ الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ وَالْإِثْمَ وَالْبَغْيَ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَأَنْ تُشْرِكُوا بِاللَّهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ سُلْطَانًا وَأَنْ تَقُولُوا عَلَى اللَّهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ»

“De ki: “Rabbim ancak hayâsızlıkları, onlardan hem açık olanı, hem de gizli olanı, her türlü günahı, haksız yere isyanı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi Allah’a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.” (A’raf, 33)

Şerefli nebevi sünnete gelince, orda da bu fuhşiyatın cezasına dair pek çok hadis varid olmuştur:

İbn Abbas radıyallahu anhumadan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve selem şöyle buyurmuştur:

«مَنْ وَجَدْتُمُوهُ يَعْمَلُ عَمَلَ قَوْمِ لُوطٍ، فَاقْتُلُوا الْفَاعِلَ، وَالْمَفْعُولَ بِهِ»

“Lut kavminin amelini işleyeni bulursanız onu yapanı da kendisine yapılanı da öldürün” [1]

Ebu Hureyre radıyallahu anh Nebi aleyhissalatu vesselamın Lut kavminin amelini işlemiş birisi hakkında şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

«ارْجُمُوا الْأَعْلَى وَالْأَسْفَلَ، ارْجُمُوهُمَا جَمِيعًا»

“Lut kavminin amelini yapanı da kendisine yapılanı da recmedin” [2]

Cabir bin Abdillah radıyallahu anhuma Nebi aleyhissalatu vesselamın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

«من عمل عمل قوم لوط فاقتلوه»

“Kim Lut kavminin amelini yaparsa onu öldürün” [3]

İbn Abbas radıyallahu anhumadan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve selem buyurdu ki:

«اقْتُلُوا الفَاعِلَ وَالمَفْعُولَ بِهِ والذي يأتي البهيمة»

“Yapanı da yapılanı da öldürün. Hayvanlara yaklaşanı da öldürün” [4]

Ebu Musa el-Eşari radıyallahu anh Rasulullah sallallahu aleyhi ve selemden şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

«إِذَا أَتَى الرَّجُلُ الرَّجُلَ فَهُمَا زَانِيَانِ، وَإِذَا أَتَتِ الْمَرْأَةُ الْمَرْأَةَ فَهُمَا زَانِيَتَانِ»

“Erkek erkeğe yaklaşırsa ikisi zina etmiştir. Kadın kadına yaklaşırsa ikisi zina etmiştir” [5]

İbn Abbas radıyallahu anhumadan Nebi aleyhissalatu vesselamın şöyle buyurdu:

«لَعَنَ اللهُ مَنْ عَمِلَ عَمَلَ قَوْمِ لُوطٍ، لَعَنَ اللهُ مَنْ عَمِلَ عَمَلَ قَوْمِ لُوطٍ ثَلاثً»

“Lut kavminin amelini işleyene Allah lanet etsin!” Bunu üç kere tekrarladı. [6]

Nebi aleyhissalatu vesselamın laneti üç kere tekrarlaması bu fiilin ne kadar çirkin bir fiil olduğuna işarettir.

İbn Kayyım rahimehullah Cevabu’l Kafi (1/168) kitabında şöyle demiştir:

“Lutiliğin fesadı en büyük mefsedetlerden olduğu için onun dünya ve ahiretteki cezası da en büyük cezalardandır.”

Bu fuhşiyatın Hanif şeriattaki cezasına gelince;

Fakihler lezbiyenliğin haram ve kebairden olduğu, hakkında belirlenmiş bir had cezasının olmadığı, masiyetlerden ve büyük günahlardan olduğundan yöneticinin takdir ettiği caydırıcı bir ta’zir cezasıyla cezalandırılması gerektiği konusunda ittifak etmişlerdir.

Livatanın cezasında ise 3 görüş üzere ihtilaf etmişlerdir:

Birinci görüş:

Cumhur ister bekâr ister muhsan (evlilik yaşamış kimse), ister yapan ister yapılan olsun, livatanın cezasının mutlak olarak öldürülmek olduğu görüşündedir. Bu İmam Malik ve İmam Ahmed’in mezhebiyle İmam Şafii’nin kavlidir. Yine bu görüş, içlerinde Ebu Bekr es-Sıddık, Ömer b. El-Hattab, Ali b. Ebi Talib ve Abdullah b. Abbas radıyallahu anhum’un da içlerinde bulunduğu Sahabe-i Kiramdan bir topluluktan rivayet edilmiştir.

Hatta livatanın cezasının ölüm olduğunda sahabenin icma ettiği nakledilmiştir.[7]

İkinci Görüş:

Livatanın haddi aynı zina haddi gibidir. Muhsan ise öldürülür, değilse sopa vurulur. Çünkü bu erkek fercinin başka bir erkek fercine girmesidir. Bunda bir mülkiyet veya mülkiyet şüphesi de yoktur. Bu tıpkı erkek fercinin kadın fercine girmesi gibi bir zinadır. Eğer bunun da zina olduğu sabit olursa zinayla ilgili ayet ve rivayetlerin umumuna dâhil olur. Çünkü bu da bir fuhşiyattır, zina olur. Aynı kadın ile erkek arasındaki fuhşiyat gibidir.

Bunu Said b. el-Müseyyeb, Ata, Hasan, İbrahim en-Nehai, Katade, Evzai, Ebu Yusuf, Muhammed b. El-Hasen ve Ebu Sevr söylemiştir. Şafii’nin iki kavlinden meşhur olanı da budur.

Üçüncü görüş:

Bu, Ebu Hanife’nin görüşüdür. Hanefilere göre livata büyük ve çirkin bir günahtır ama zina gibi değildir. Dolayısıyla onun haddi de zina haddi değildir. Livata için ancak yöneticinin uygun gördüğü, bu çirkin fiilden caydırıcı bir ta’zir cezası vardır.

Sonuç

Geçenlerden eşcinsellik veya cinsel sapma olarak isimlendirilen şeyin bütün şeriatlarda, dinlerde ve beşeri kanunlarda yasaklanmış olduğu ve bunun bir fuhşiyat ve büyük günahlardan bir günah olduğu, selim bir fıtrata sahip olan bir insanın kınayacağı çirkin bir fiil olduğu ve bunun cezasının da âlimlerin cumhuru tarafından belirtildiği üzere öldürülmek olduğu sonucuna varmaktayız.

Bu tehlikeli olgunun yayılmasını sınırlamak adına hükümetlere ve devletlere düşen; caydırıcı kanunlar çıkarmak, bu sapkınlığı işleyenlerin cezalarını arttırmak, onların meşruiyet sağlamamak, derneklerine ve festivallerine izin vermemektir.

Aynı şekilde uluslararası kuruluşlar, İslamî cemaatler ve medya platformları da bu çirkin işe karşı uyarmalı, bunun propagandasını engellemeli, bireyin ve toplumun sağlığı, psikolojisi ve sosyal yaşamı üzerindeki tehlikeli etkilerini bu işten uzak durmaları ve onu kabule yanaşmamaları adına açıklamalı ve çeşitli bireysel ve toplumsal vesilelerle bu sapmayla mücadele etmek için çalışmalı, insanları bunun tehlikesi ve sonuçları hakkında bilinçlendirmeli ve insanlar arasında fuhşiyatın yayılmasının tehlikeli sonuçlarını onlara hatırlatmalı. Çünkü Nebi aleyhi’s-salatu ve’s-selam sahih bir hadiste şöyle buyuruyor:

«لم تظهَرِ الفاحشةُ في قومٍ قطُّ حتَّى يُعْلِنوا بها، إلَّا فشا فيهم الطَّاعونُ والأوجاعُ الَّتي لم تكُنْ مضَتْ في أسلافِهم الَّذين مَضَوا»

“Bir toplumda fuhşiyat açıkça ortaya çıktığında mutlaka aralarında taun hastalığı ve kendilerinden önce geçmiş kavimlerde meydana gelmemiş hastalıklar yayılır” [8]

Günümüzün en meşhur ve en yaygın tedavi türlerinden olan psikolojik tedavi gibi bu sapkınlık durumundan kurtulmaya vesile olacak tedavileri geliştirmeye de ilgi gösterilmeli. Doğru İslamî aile eğitimine odaklanılmalı. Büyük bir kısmı saptırılmış, cahil ve gafiller olan bu kimselere bu fiili haram kılan ve büyük günahlardan sayan şeri nasları bildirmek, onları tövbe edip Allah azze ve celleye dönmeye davet etmek onların bizim üzerimizdeki haklarındandır. Çünkü Allah Subhanehu ve Teâla bütün günahları bağışlar. Onlara Allah’ın şu kavlini hatırlatmalıyız:

«قُلْ يَـٰعِبَادِىَ ٱلَّذِينَ أَسْرَفُوا۟ عَلَىٰٓ أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا۟ مِن رَّحْمَةِ ٱللَّهِ ۚ إِنَّ ٱللَّهَ يَغْفِرُ ٱلذُّنُوبَ جَمِيعًا ۚ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلْغَفُورُ ٱلرَّحِيمُ»

“De ki: “Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, Gafûr’dur, Rahîm’dir.” (Zümer, 53)

Allah en iyi bilendir…



[1] Ebu Davud (4/269), Tirmizi (4/57), İbn Mace (2/856), Ahmed (64/4), Müstedrek (4/395), Darekutni (3/124)

[2] İbn Mace (2/856), Ebu Yala (12/42)

[3] Haris b. Ebi Usame (2/566), Metalibu’l Aliye (9/35), Haraiti Mesaviu’l Ahlak (201/439), el-İstizkar (82/24), Zemmu’l Heva (s.163)

[4] Tirmizi (4/57), İbn Mace (2561), Ahmed (4/458)

[5] Beyhaki (406/8)

[6] Ahmed (5/83), Müstedrek (4/396)

[7] bknz: el-Mebsut, Serahsi el-Hanefi (9/77) Şerhu Muhtasar, Halil el-Hiraşi el-Maliki (8/87) el-Havi’l Kebir, Maverdi (9/821) el-Muğni (9/61)

[8] İbn Mace (2/1332), İbn Hıbban (10/259)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)