Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

21 Şubat 2010 Pazar

Batıl, hak suretinde gelebilir ama, Hak hiçbir zaman batıl suretinde gelmez 2

"Ona dilediği şekilde kaleler, heykeller (timsal), havuz büyüklüğünde çanaklar ve yerinden sökülmeyen kazanlar yaparlardı." (Sebe 13)

Timsal: Arapçada insan, hayvan, ağaç, çiçek, nehir veya herhangi bir cansız varlık olsun tabii bir varlığın benzerinin taklit edilmesi anlamına gelen timsal kelimesinin çoğuludur. "Timsal, Allah tarafından yaratılan bir şeye benzemesi için yapılan bütün sûni şeylerin ismidir." (Lisanü'l-Arab) "Timsal; canlı olsun, cansız olsun bir varlığa benzemesi için yapılan bütün resimlerdir." (Tefsir, el-Keşşaf) Bunlara dayanarak Kur'an'daki bu ifadenin, Hz. Süleyman (a.s) için yapılan "heykeller"in insan ve hayvan heykelleri veya resimleri anlamına gelmediğini söylebiliriz. Bunlar Hz. Süleyman'ın (a.s) binalarını ve eserlerini süslediği manzara resimleri, çiçekli düzenlemeler veya başka tür dekorasyonlar da olabilir.

Bu yanlış anlamaya Hz. Süleyman'ın (a.s) kendisi için peygamberlerin ve meleklerin resmini yaptırdığını söyleyen bazı müfessirler sebep olmuştur. Bu müfessirler İsrailî haberlerden yararlanmışlar ve daha önceki şeriatlara göre resim yapmanın haram olmadığı sonucuna varmışlardır.

Fakat bu İsrailî haberleri zikredip rivayet ettikleri halde, Hz. Süleyman'ın Musa'nın (a.s) şeriatına tabi olduğu ve onun şeriatında da aynen Muhammed'in (s.a) şeriatında olduğu gibi insan ve hayvan resim ve heykelleri yapmanın haram olduğu gerçeğini gözardı ediyorlar. Düşmanlıkları sebebiyle İsrailoğullarından bir grubun Hz. Süleyman'ı (a.s) putperestlik, çok tanrıcılık, büyü, sihir ve zinayla itham ettiklerini de unutuyorlar. Bu nedenle İsraili rivayetlerden hiçbirisine güvenilmemeli ve bu büyük Peygamber hakkında Allah'ın şeriatına aykırı hiçbir haber kabul edilmemelidir. Herkes, Musa'dan (a.s) sonra İsrailoğullarından gelen bütün peygamberlerin Hz. İsa'ya (a.s) dek Tevrat'a tabi olduklarını ve hiçbirisinin Tevrat'ın şeriatını değiştirecek yeni bir şeriat getirmediğini bilir. Tevrat tekrar tekrar insan ve hayvan resimleri ve heykeleri yapmanın haram olduğunu söyler.

"Kendin için oyma put, yukarda göklerde olanın, yahut aşağıda yerde olanın, yahut yerin altında sularda olanın hiç suretini yapmayacaksın" (Çıkış, 20:4)

"Kendinize putlar yapmayacaksınız ve kendiniz için oyma put ve dikili taş dikmeyeceksiniz ve önünde secde etmek için memleketinizde resimli taş kurmayacaksınız." (Levililer. 26:1)

"Fesada sapmayasınız, kendiniz için erkek yahut kadın suretinde, yerde olan bir hayvan suretinde, göklerde uçan kanatlı bir kuş suretinde, toprakta sürünen bir şey suretinde, yer altındaki suda olan bir balık suretinde, herhangi bir şeklin suretinde oyma put yapmayacaksınız." (Tesniye, 4:16-18).

"Bir sanatkarın el işi, Rabbe mekruh oyma yahut dökme put yapan ve onu gizlice diken adam lanetli olsun." (Tesniye, 27:15)

Bu apaçık emirler karşısında Hz. Süleyman'ın (a.s) cinlerden kendisi için meleklerin ve peygamberlerin resmini ve heykellerini yapmasını istediği nasıl kabul edilebilir? Yahudilerin Hz. Süleyman'ı (a.s) putperest karılarına olan sevgisi nedeniyle putperest olmakla suçlayan rivayetlerine dayanılarak bu nasıl kabul edilebilir? (I Krallar, bap: 11)

Fakat Müslüman müfessirler bu İsraili rivayetleri zikretmelerine rağmen Hz. Muhammed'in (s.a) şeriatında bunun haram kılındığını belirtmişlerdir. Bu nedenle hiç kimseye Hz. Süleyman'ı (a.s) taklit ederek resimler ve heykeller yapması helal olmaz. Fakat günümüzde batıyı taklit ederek fotoğrafı ve heykel yapmayı helal kılmak isteyen bazı kimseler Kur'an'ın bu ayetini delil olarak alırlar ve şöyle bir iddiada bulunurlar: "Allah'ın Peygamberi böyle yaptığına ve Allah da kitabında Peygamberinin bu davranışını zikrettiğine, bunu kabul etmediğine dair bir ifade de bulunmadığına göre, bu helal olmalı."

Batıyı taklit eden bu kimselerin iddiası iki sebep yüzünden yanlıştır. Birincisi, Kur'an'da kullanılan Temâsil kelimesi sadece insan ve hayvan resmi anlamına gelmez, cansız nesnelerin resimleri için de kullanılır. Bu nedenle sadece bu kelimeye dayanılarak Kur'an'a göre insan ve hayvan resimleri yapmanın helal olduğu sonucuna varılamaz. İkincisi, sahih senetlerle ve birçok kanaldan rivayet edilen hadisler, Hz. Peygamber'in (s.a) canlıların resimlerini yapmayı ve bunları evde bulundurmayı yasakladığını göstermektedir. Bu hususta Hz. Peygamber'den (s.a) rivayet edilen sahih hadisleri ve büyük sahabelerin bu konudaki görüşlerini aşağıda sunuyoruz.

1) Müminlerin annesi Hz. Aişe (r.a), Hz. Ümmü Habibe ve Hz. Ümmü Seleme'nin (r.a) Habeşistan'da iken içi resimlerle süslü bir kilise gördüklerini rivayet eder. Hz. Peygamber'in (s.a) huzurunda bundan bahsettiklerinde, o şöyle buyurdu: "Onlar içlerinden ne zaman salih bir insan ölse, onun kabrini ibadetgah (mescit) edinirler ve içini resimlerle süslerler. Kıyamet gününde bunlar Allah'ın katında insanların en zelili olacaklardır." (Buhari: Kitabü's-Salat; Müslim: Kitabü'l-Mesacid; Nesâî: Kitabü'l-Mesacid)

2) Ebu Huzeyfe (r.a) Allah Rasulü'nün (s.a) resim yapanları lanetlediğini rivayet etmiştir. (Buhari: Kitabü'l-Büyü, Kitabü't-Talak, Kitabü'l-Libas).

3) Ebu Zür'a şöyle buyuruyor: "Bir keresinde Hz. Ebu Hureyre ile birlikte bir eve girdim ve bir ressamın tavana resimler yaptığını gördüm. Bunun üzerine Hz. Ebu Hureyre dedi ki: "Nebi'nin (s.a) şöyle buyurduğunu işittim: Allah buyuruyor ki: Benim yarattığıma benzer bir varlık yaratmaya çalışandan daha zalim kim olabilir? Eğer yapabilirlerse bir tohum, ya da bir karınca yaratsınlar." (Buhari: Kitabü'l-Libas: Müsned-i Ahmed. Müslim'deki rivayete göre bu ev Mervan'ın evi idi.)

4) Ebu Muhammed Huzelî, Hz. Ali'den rivayet ediyor: Hz. Peygamber (s.a) bir cenaze namazında iken şöyle buyurdu: İçinizden kim Medine'ye gidip gördüğü her putu kıracak, her gördüğü kabri yerle bir edecek, her gördüğü resmi yırtıp atacak? İçlerinden bir adam bunu yapacağını söyledi. Gitti, fakat Medinelilerden korkarak bu işi yapmadan geri döndü. Daha sonra Hz. Ali (r.a) gitmek istedi, Nebi de (s.a) gitmesine izin verdi. Hz. Ali gitti, sonra geri döndü ve şöyle dedi: Her putu kırdım, her kabri yerle bir ettim ve her resmi yırtıp attım. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurdu: Şimdi bunlardan herhangi birini yapan, Muhammed'e (s.a) indirileni inkâr ediyor demektir." (Müsned-i Ahmed, Müslim: Kitabü'l-Cenaiz, Nesaî: Kitabü'l-Cenaiz'de de aynı konuda bir hadis rivayet edilmektedir.)

5) İbn Abbas şöyle rivayet ediyor: "... Resim yapan kişi cezalandırılacak ve ondan resme ruh vermesi istenecek, tabii ki o da bunu yapamayacaktır." (Buhari: Kitabü't-Ta'bir, Tirmizi: Ebvabü'l-Libas, Nesaî: Kitabü'z-Zînet, Müsned-i Ahmed)

6) Said İbnü'l-Hasan şöyle rivayet ediyor: "İbn Abbas'ın yanında oturuyordum, bir adam gelip ona: "Ey İbn Abbas, ben hayatımı elimin emeği ile kazanıyorum ve mesleğim resim yapmak" dedi. İbn Abbas (r.a), "Ben sana Allah Rasulü'nden (s.a) duyduğumun aynısı söyleyeceğim. Ondan Allah'ın resim yapanlara azap edeceğini, bu kimseleri o resimlere ruh verinceye kadar bırakmayacağını, onların da asla bunu başaramayacaklarını duydum" cevabını verdi. Bunun üzerine o adam çok etkilendi ve yüzü sapsarı oldu. İbn Abbas (r.a) şöyle buyurdu: "Eğer resim yapacaksan, ağaç resmi veya cansız eşyaların resmini yap." (Buhari: Kitabü'l-Büyû, Müslim: Kitabü'l-Libas, Nesaî: Kitabü'z-Zinet, Müsned-i Ahmed)

7) Abdullah İbn Mes'ud (r.a) Hz. Peygamber'in (s.a) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor: "Kıyamet gününde Allah tarafından en büyük azaba uğrayacak olanlar suret yapanlardır." (Buhari: Kitabü'l-Libas, Müslim: Kitabü'l-Libas, Nesaî: Kitabü'z-Zinet, Müsned-i Ahmed.)

8) Abdullah İbn Ömer (r.a) Hz. Peygamber'in (s.a) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor: "Suret yapanlar kıyamet gününde cezalandırılacaklar ve onlardan yaptıkları şeylere hayat vermeleri istenecektir." (Buhari: Kitabü'l-Libas, Nesaî-Kitabü'z-Zinet, Müsned-i Ahmed.)

9) Hz. Aişe (r.a), üzerinde resimler bulunan bir minder aldığını rivayet ediyor. Hz. Peygamber (s.a) kapının önünde durdu ve içeri girmedi. "Bir suç işlediysem Allah'a tevbe ederim" dedim. Nebi (s.a): "Bu minder ne için?" diye sordu "Üzerinde oturup uzanman için" dedim. "Bu resimleri yapanlara kıyamet gününde azap edilecek ve onlardan yaptıkları resimlere hayat vermeleri istenecektir. Melekler (yani rahmet melekleri) içinde resim bulunan eve girmez" (Buhari: Kitabü'l-Libas, Müslim: Kitabü'l-Libas; Nesaî: Kitabü'z-Zinet, İbn Mace: Kitabü't-Ticaret, Muvatta: Kitabü'l-İstiran)

10) Hz. Aişe (r.a) rivayet ediyor: Bir keresinde Nebi (s.a) odama geldi, üzerinde resimler bulunan bir perde asmıştım. Birdenbire yüzünün rengi değişti. Daha sonra perdeyi aldı, yırttı ve şöyle buyurdu: "Allah'ın yarattığı gibi yaratmaya çalışanlar kıyamet gününde çok şiddetli bir azaba uğratılacaklardır." (Müslim: Kitabü'l-Libas, Buhari: Kitabü'l-Libas, Nesaî: Kitabü'z-Zinet)

11) Hz. Aişe (r.a) rivayet ediyor: Nebi (s.a) bir seferden dönmüştü, ben de kapının üzerinde kanatlı at resimleri bulunan bir perde asmıştım. Nebi (s.a) onu indirmemi söyledi, ben de indirdim. (Müslim: Kitabü'l-Libas, Nesaî: Kitabü'z-Zinet)

12) Cabir bin Abdullah (r.a) rivayet ediyor: Nebi (s.a) evde resim bulundurmayı ve bir kimsenin resim yapmasını yasakladı. (Tirmizi: Ebvabü'l-Libas)

13) İbn Abbas (r.a) Ebu Talha Ensari (r.a)'dan rivayetle şöyle diyor: Nebi (s.a) "İçinde köpek ve resim bulunan eve melekler (yani rahmet melekleri) girmez" buyurdu. (Buhari: Kitabü'l-Libas)

14) Abdullah bin Ömer (r.a) rivayet ediyor: Cebrail (a.s) Nebi'ye (s.a.) gelecekti, fakat zaman geçtiği halde gelmedi. Nebi (s.a) merak etti ve evden çıktığında onunla karşılaştı. Ona niçin gelmediğini sorduğunda Cebrail (a.s) "Biz içinde resim veya köpek bulunan eve girmeyiz" cevabını verdi. (Buhari: Kitabü'l-Libas, Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesaî, İbn Mace, İmam Malik ve İmam Ahmed, birçok sahabeden bu konuda birçok hadis rivayet etmişlerdir.)

Bunlara karşın resim konusunda bazı istisnalar yapan hadisler de rivayet edilmiştir. Mesela Ebu Talha Ensari'den rivayet edilen bir hadise göre üzerinde resimli dokumalar bulunan perdeler asmak caizdir. (Buhari: Kitabü'l-Libas). Hz. Aişe (r.a) hadisine göre Hz. Aişe üzerinde resimler bulunan bir kumaşı yırtıp minder yaptığında Hz. Peygamber (s.a) bunu yasaklamamıştır. (Müslim: Kitabü'l-Libas) Salim bin Abdullah bin Ömer hadisine göre, teşhir edilmeyen, göze çarpacak şekilde asılmayan ve halı gibi yere serilerek kullanılan resimli kumaşları kullanmak haram değildir. (Müsned-i Ahmed) Fakat bu hadislerden hiçbirisi yukarıda zikrettiğimiz hadislere muhafelet etmez. Bunlardan hiçbirisi resim yapmayı ve boyamayı helal kılmaz, sadece bir adamın üzerinde resimler bulunan kumaşı varsa, onu nasıl kullanması gerektiğini açıklığa kavuşturur. Bu konuda Ebu Talha Ensari hadisi kesinlikle kabul edilmez, çünkü Hz. Peygamber'in (s.a) üzerinde resimler bulunan bir kumaşı perde olarak kullanmayı sadece yasaklamakla kalmayıp parçaladığını bildiren birçok sahih hadise muhaliftir. Bundan başka bu konuda Hz. Ebu Talha Ensari'nin (r.a) kendi uygulaması da, Tirmizi ve Muvatta'da rivayet edildiğine göre, üzerinde resimler bulunan bir kumaşı değil perde olarak asmak, yer yaygısı olarak bile kullanmama şeklindeydi. Hz. Aişe ve Salim bin Abdullah'ın hadislerine gelince onlar da, eğer bir resim önem verilerek ve saygı gösterilerek yükseğe asılmaz ve önemsemeden yere yayılıp halı olarak kullanılırsa bunun caiz olduğunu bildirirler.

Bütün bunlara rağmen bu hadisler nasıl olur da, boyama sanatını, resim ve heykel yapmayı insan medeniyetinin en kıymetli başarısı olarak değerlendiren ve bunu Müslümanlar arasında da yaygınlaştırmak isteyen bir kültüre meşruiyet kazandırmak için kullanılabilir?

Hz. Peygamber'in (s.a) ümmetine resim konusunda bıraktığı sünnet, bu konuda büyük sahabelerin uygulama ve davranışlarında görülebilir. İslam'da kabul edilen fıkıh ilkesi, Hz. Peygamber'in (s.a) merhaleler katedip ön emirler ve istisnalardan sonra hayatının son döneminde emrettiklerinin güvenilir ve salih İslam kuralları olarak alınmasını gerektirir. Hz. Peygamber'den (s.a) sonra büyük sahabelerin uygulaması ve belli davranış şekli üzerinde ısrar etmeleri de Peygamber'in (s.a) ümmetine o sünneti bıraktığının kuvvetli bir delilidir. Şimdi de bu salih ve muttaki kimselerin resim konusunda nasıl tavır aldıklarına bakalım:

Hz. Ömer (r.a) Hıristiyanlara şöyle demiştir: "Biz sizin kiliselerinize içlerinde resim olduğu için girmeyiz." (Buhari: Kitabü's-Salat)

İbn Abbas (r.a) bazen kilisede namaz kılardı, fakat içinde resim bulunmayan kiliselerde. (Buhari: Kitabü's-Salat.)

Ebu Heyyâc el-Esedî, Hz. Ali'nin (r.a) kendisine şöyle dediğini rivayet ediyor: Nebi'nin (s.a) beni gönderdiği görevle ben de seni göndereyim mi? Kırılmadık hiçbir put, yerle bir edilmedik hiçbir kabir ve yırtıp atılmadık hiçbir suret bırakmayacaksın." (Müslim: Kitabü'l-Cenaiz, Nesaî: Kitabü'l-Cenaiz.)

Heneş el-Kınânî, Hz. Ali'nin (r.a) emniyet görevlisine şöyle dediğini rivayet ediyor: "Şimdi seni hangi görevle görevlendireceğimi biliyor musun? Nebi'nin (s.a) beni gönderdiği göreve, yani her gördüğün resmi yırtıp atman ve her kabri yerle bir etmen için gönderiyorum." (Müsned-i Ahmed)

İslâm'ın bu kuralı, fakihler tarafından kabul edilmiş ve İslam hukukunun maddelerinden biri sayılmıştır. Bu nedenle Allame Bedrüddin Aynî, Tevhid'le ilgili olarak şöyle der:

"Bizim büyüklerimiz (yani Hanefi fakihleri) ve diğer fakihler, canlı bir şeyin resmini yapmanın sadece haram olmakla kalmayıp, kesinlikle yasaklandığını, resmi yapan kişi onu hor görerek kullanacak veya başka bir amaçla kullanacak olsa bile hiç farketmeksizin büyük bir günah olduğunu söylemişlerdir. Her ne tür olursa olsun resmini yapmak ve boyamak haramdır, çünkü bu Allah'ın yarattığına benzer bir şeyler yaratma çabasıdır. Aynı şekilde kumaş üzerine veya halıya, para üzerine, alet ya da duvar üzerine, neyin üzerine olursa olsun resim yapmak her halükarda haramdır.

Fakat ağaç vs. gibi şeylerin resmini yapmak haram değildir. Resmin gölgesi olsun veya olmasın (boyama resim olsun yahut heykel olsun-çev. notu) hiç farketmez. Bu, İmam Malik, Süfyan-ı Sevri, İmam Ebu Hanife ve diğer alimlerin görüşüdür. Kadı İyaz kız çocuklarının oyuncak bebeklerinin bundan istisna olduğunu söyler, fakat İmam Malik, onları satın almayı bile caiz görmemiştir." (Umdetü'l-Kari cilt XXII, s. 70). İmam Nevevi, Müslim şerhinde ayrıntılı bir şekilde aynı görüşü ele almıştır. (Bkz. Şerhü Nevevi, Mısır baskısı cilt XIV, ss. 81-82)Bu resim yapma konusundaki hükümler böyledir. Başkalarının yaptığı resimleri kullanma konusuna gelince, Allame İbn Hacer, İslam fakihlerinin görüşlerini şöyle zikreder:

"Malikî fakihi İbn Arabi, hor görülerek kulanılsa da kullanılmasa da gölgesi olan suretlerin haram olduğu konusunda alimlerin icmaı olduğunu söyler. Sadece kız çocuklarının oyuncak bebekleri ondan müstesnadır. İbn Arabi gölgesi olmayan fakat (basılı halde, aynadaki görüntünün aksine) sürekli olarak kalıcı olan suretlerin de hor görülerek kullanılsa da kullanılmasa da haram olduğunu söyler. Fakat başı kesilirse, ya da organları veya parçaları birbirinden ayrılırsa, kullanılabilir. İmamü'l-Harameyn, üzerinde resimler bulunan perde veya minderlerin kullanılabileceğini, fakat duvara veya tavana asılan resimlerin haram olduğunu çünkü bunlarda saygı ve yüceltme bulunduğunu, oysa perde ve minderde hor görmenin mevcut olduğunu ifade eden bir görüş zikretmiştir... İbn Ebi Şeybe, İkrime'den rivayet ederek sahabeden hemen sonra gelen tabiin alimlerinin, halıda veya minderde bulunan resimlerin onların hor görüldüğü anlamına geldiği şeklinde bir görüşleri olduğunu ifade eder. Onlara göre yüceltilerek yüksek bir yere asılan resim haramdır, fakat yere serilip yayılan resimleri kullanmak caizdir. İbn Sirin, Salim bin Abdullah, İkrime bin Halid ve Said bin Cübeyr'den de aynı görüş rivayet edilmiştir." (Fethü'l-Bâri. cilt X. s. 300)

Yukarıda zikredilen ayrıntılı açıklamalar, resmin haramlığının İslam'da şüpheli ve tartışmalı bir mesele olmadığını, bilakis yabancı kültürlerden etkilenen kimselerin kılı kırk yarma çabaları ile değiştiremeyecekleri bir şekilde Hz. Peygamber'in (s.a) apaçık emirleri, sahabenin uygulaması ve İslam fakihlerinin ortak görüşleri ile belirlenmiş kesin bir İslam kuralı olduğunu göstermektedir.

Bu hususta, hiçbir yanlış anlamaya meydan vermemek için bir kaç mesele daha açıkça anlaşılmalıdır.

Bazı kimseler boyama resim ile fotoğraf arasında bir ayrım yapmaya çalışırlar, oysa şeriat resmin (suret) kendisini yasaklar, suretin yapılış şeklini ve metodunu değil. Fotoğraf ile resim arasında hiçbir fark yoktur, ikisi de surettir. İkisi arasındaki tek fark yapılışlarında kullanılan metoddur ve bu hususta şeriat emirleri ikisi arasında hiçbir ayrım yapmaz.

Bazı kimseler İslam'da resmin, putperestliğe bir son vermek için yasaklandığı iddiasında bulunurlar. Bugün böyle bir tehlike olmadığına göre bu yasak iptal edilmelidir. Fakat bu iddia kesinlikle yanlıştır. Çünkü hadislerden hiçbirinde, resmin putperestlik ve şirk tehlikesinden sakınmak için haram kılındığına dair bir ifade yoktur. İkincisi, şirk ve puta tapıcılığın yer yüzünden silindiği iddiası da temelsizdir. Bugün Hindistan (Hint-Pakistan) yarımadasında bile hâlâ puta tapanlar mevcuttur. Şirk, dünyanın çeşitli bölgelerinde farklı şekillerde uygulanmaktadır. Ehl-i Kitaptan Hıristiyanlar da İsa (a.s), Meryem (a.s) ve diğer azizlerin resim ve heykellerine tapmaktadırlar. Hatta Müslümanlardan büyük bir bölümü de Allah'tan başkasına kulluk etmekle meşguldürler.

Bazı kimseler de sadece putperestlik özelliği taşıyan resimlerin yani ilah addedilen kimselerin resim ve heykellerinin yasak olduğunu söylerler. Diğer resim ve heykellere gelince, onların haram olması için hiçbir sebep yoktur. Fakat bu iddiada bulunanlar, Şari'nin (Allah) emir ve talimatlarından hüküm çıkaracakları yerde kendi kendilerine kanun ve şeriat ortaya koymaktadırlar. Onlar resmin yeryüzünde sadece puta tapıcılık ve çok tanrıcılığa değil, daha birçok kötülük ve fitnelere sebep olduğunu ve bugün de olmaya devam ettiğini bilmiyorlar. Resim, kralların, diktatörlerin ve siyasi liderlerin büyük olduğu fikrinin halkın zihnine işlenmesine yarayan en önemli araçlardan biridir. Resim müstehcenliğin yayılmasında da geniş olarak kullanılmıştır. Resimler, milletler arasına ayrılık ve nefret tohumları ekmek ve yığınları çeşitli şekillerde saptırmak için de kullanılmaktadır. O halde, Şari'nin (Allah), resmi, puta tapıcılığın kökünü kazımak için yasaklamış olduğu iddiası tamamen asılsızdır. Şari, canlı varlıkların resmini yapmayı kesinlikle yasaklamıştır. Eğer biz kendi kendimize kanun ve şeriat koymuyor ve Şari'ye tabi oluyorsak, bundan kesinlikle kaçınmalıyız. Belirli bir emir için kendi kendimize belirli bir sebep ve temel tayin etmemiz, sonra da bu temele dayanarak bazı resimleri helal, bazılarını da haram saymamız helal değildir.

Bazı kimseler "zararsız" resimler diye bir grup resimden bahsederler ve bunların hiçbir tehlikesinin olmadığını söylerler. Bu resimler şirke, müstehcenliğe, politik propagandaya ve başka kötülüklere sebep olmazlar, bu yüzden bu tür resimler yasak olmamalıdır. Burada insanlar yine aynı hataya düşüyorlar: İlk önce belirli bir emir için bir sebep ve temel tayin ediyorlar, sonra da tayin edilen sebebin bulunmadığı şeyleri helal kabul ediyorlar. Bunun yanı sıra bu kimseler, İslam Şeriatının, insanın ne zaman helal sınırları içinde olduğuna, ne zaman onları aştığına karar veremeyeceği belirsiz ve kaypak bir helal-haram sınırı çizmediğini, bilakis herkesin gün ışığı gibi görebileceği bir ayırma sınırı çizdiğini bilmiyorlar. Resimle ilgili ayrım çizgisi kesinlikle apaçıktır: Canlı varlıkların resimleri haram, cansız varlıkların ki helaldir. Bu ayrım çizgisi hiçbir belirsizliğe yer vermemektedir. Allah'ın koyduğu emirlere uymak isteyen bir kimse neyin helal, neyin haram olduğunu açıkça görebilir. Fakat, eğer canlı varlıkların resimlerinden bazıları helal, bazıları haram kabul edilirse, ne kadar geniş olursa olsun iki tür resmi konu alan hiçbir liste, haram ile helal arasındaki sınırı açık ve kesin kılamayacak ve birçok resim helal sınırları içinde mi yoksa değil mi bilinmeyen muallak bir konumda kalacaktır. Bu, İslam'ın şarap konusundaki kesinlikle ondan sakınma emrine benzemektedir ve bu emir apaçık bir sınır belirler. Fakat eğer sarhoş edecek kadar şaraptan sakınılması gerektiği emredilmiş olsaydı, haramla helalin arasını ayırmak imkansız olacak ve hiç kimse ne kadar şarap içebileceğine ve nerde durması gerektiğine karar veremeyecekti.

Batıl, hak suretinde gelebilir ama, Hak hiçbir zaman batıl suretinde gelmez!

İslam, suretleri (heykel, resim, fotoğraf, video) haram kılmıştır. Nuh aleyhisselam'ın kavmi, salih insanların resimlerini yap­tılar, onlar öldükten sonra arkalarından gelenler de, bu resimlere ibadet ettiler ve onları kendilerine put­lar edindiler.
Sadık ve Masduk (Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem) Kıyamet günü insanların en şiddetli azaba uğrayanlarının musavvirler (heykel, resim, video v.s. yapanlar) olduğunu bize haber vermiştir.
Ebu Hureyre'den radıyallahü anh gelen rivayette Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle bu­yurmuştur:

Allahu Teala şöyle buyuruyor: "Benim yarattıklarım gibi yaratmaya kal­kışandan daha zalim kim vardır. Madem öyle, onlar bir zerre veya bir buğday ta­nesi ya da bir arpa tanesi yaratsalar ya."[19]

Aişe radıyallahü anha'dan: "Allah Rasûlü benim yanıma geldiğinde ben de üzerinde resimler olan bir perdeyi kilere asmıştım. Onu aldı ve parçaladı. Yüzü kızarmıştı. Şöyle buyurdu: "Ey Aişe! Kıyamet günü Allah indinde azaba uğrayan insanların en şid­detlileri, Allah'ın yarattıklarına benzer şeyler ya­panlardır. (Yaratma konusunda Allah'a benzemeye kalkışanlardır)." Aişe radıyallahü anha dedi ki; bunun üzerine ben de onu parçalayıp bir veya iki yastık yaptım."[20]

Said bin ebi'l Hasan'dan: "Bir adam İbn-i Abbas'a geldi ve dedi ki, "ben şu resimleri yapan biriyim. Bu konuda bana fetva ver." Bunun üzerine İbn-i Abbas ona dedi ki; "bana yaklaş." Adam da O'na yaklaştı. Sonra İbn-i Abbas "bana yaklaş" dedi, o da yaklaştı; ta ki elini adamın başına koyuncaya kadar yaklaştı. Sonra dedi ki; "sana Rasûlullah'tan işittiğimi haber vereceğim. Allah Rasûlünün şöyle dediğini işittim: "Bütün musavvirler (heykel, resim, video v.s yapanlar) Cehennem'dedirler. Yapmış olduğu her resme can ve­rilir de onlar ona Cehennemde azap verirler." Daha sonra İbn-i Abbas adama dedi ki: "Eğer mutlaka resim yapacaksan ağaç resimleri ve ruhu olmayan şeylerin resimlerini yap."[21]

İbn-i Abbas'tan, radıyallahü anh: "Allah Rasûlü'nün şöyle dediğini işittim: "Dünyada kim herhangi bir resim yaparsa Kıyamet'te ona can ver­mekle mükellef tutulur, o da can verici değildir."[22] Bu hadislerden, şekilleri ve çeşitleri ne olursa olsun bütün resimlerin haramlığını öğreniyoruz. Bu haramlılık konusunda gölgesi olanla (heykel) gölgesiz olanın (fotoğraf) arasında hiçbir fark da yoktur. Yine resim yaptırmanın da haramlığını öğreniyoruz. İster el ile, isterse alet vasıtasıyla olsun, aynıdır.
Allah Rasûlü Sallallahu Aleyhi Vesellem Ali'yi rahmetullahi aleyh gördüğü her resmi yok etmesi için göndermiştir:
Ebi'l-Heyyâcı'l Esedî'den: "Ebu Talibin oğlu Ali bana dedi ki: Allah Rasûlü'nün, Sallallahu Aleyhi Vesellem, beni gönderdiği şey üzere göndereyim mi? Ki, o da: Hiç bir resmi bırakmayıp hepsini yok etmen ve yükseltilmiş hiç bir kabir bırakmayıp hepsini düzeltmendir."[23]

Resimlerin haramlığmı zikrettikten sonra İmam Nevevi (Allah O'na rahmet etsin) şöyle diyor:
"...Ve bu konunun tamamında gölgesi olanla gölgesiz olanın arasında hiçbir fark da yoktur. Mez­hebimizin bu meseledeki özü budur: Sahabe, Tabiin ve onlardan sonraki alimlerin çoğunluğu da bu görüş doğrultusunda söylemişlerdir.O görüş Sevri'nin, Malik'in, Ebu Hanife'nin ve diğerlerinin yoludur. Seleften bazıları demişlerdir ki, ancak göl­gesi olan nehyolunmuştur, gölgesi olmayan resimler için herhangi bir sakınca yoktur. Bu görüş yanlış bir mezheptir. Çünkü bütün resimler hakkında mutlak olarak gelen hadislerin yanı sıra Allah Rasûlü'nün, Sallallahu Aleyhi Vesellem, perdedeki resimleri red­detmesi, bunların da mezmum (haram kılmış) ol­duğunda hiç kimse şüphe etmez. O perdedeki re­simlerin gölgeleri yoktur."[24] 

Ez-Zührî şöyle diyor: "Resimdeki nehiy umumidir. Üzerinde resim bu­lunan bir şeyi kullanmak ve içinde resim bulunan eve girmek de öyledir. Bu resmin, elbise üzerine basilmiş (rakam, nakış ve resim) olmasıyla olmaması birdir. Bu resmin duvarda olması veya elbise üze­rinde olması ya da çiğnenen, basılan bir yaygı veya çiğnenmeyen bir yaygı üzerinde olması da far-ketmez. Bu umumi nehiy hadislerin zahirleriyle amelen elde edilmiştir. Özellikle Müslim'in zik­rettiği En-Nemruka (üzerine dayanılan yastık) ha­disi bu umumi nehye delâlet etmektedir. Bu görüş kuvvetlidir."[25]

Hafız İbn-i Hacer El Askalani, yukarıda zikri geçen İmam Nevevi'nin özetlediği sözlerini zik­rettikten sonra diyor ki:
"Ahmet b. Hanbel'in tahriç ettiği Ali radıyallahu anh'den gelen hadis; gölgesi olanı da göl­gesi olmayanı da, umumen hepsini kapsadığı gö­rüşünü kuvvetlendirmektedir. Bu hadiste Allah Rasûlü Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle bu­yurmaktadır:
"Hangi biriniz Medine'ye gidip, orada hiçbir put bırakmadan hepsini kıracak ve hiç bir resim bı­rakmadan onları yok edecek?" bu hadiste "Kim bun­dan herhangi bir şeyi yapmaya tekrar dönerse o kişi Muhammed'e indirileni inkar etmiştir"[26] ibaresi de vardır.

Ve Hafız İbn-i Hacer, Aişe hadisi üzerine ko­nuşma esnasında diyor ki:

"Muhakkak ki bu resimleri yapanlar Kıyamet günü azap olunacaklardır" Devamla diyor ki: "Bu­radan anlaşılır ki; resmin haramlığmda, o resmin gölgeli veya gölgesiz olması, yağlı boya veya nakışlı olması, yontma veya dokunmuş olması arasında hiç­bir fark yoktur..."[27]

Bu asırda bazı âlimler (!) tasvirin (fotoğrafın) caizliği görüşündedirler. Bu görüşleri konusunda hiç­bir delil yoktur. Bilakis deliller fotoğrafın haramlığnı te'kit etmektedir (kuvvetlendirmektedir). Çünkü Allah Rasûlü Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyuruyor:
"İçerisinde resim bulunan eve Melekler girmez." Burada resmi mutlak olarak zikretmiştir. Resmin muayyen bir çeşidiyle tahsislememiştir.
Şeyh Mustafa el-Hamami'nin fotoğraf olan re­simlerin mübahlığını söyleyenlere karşı söylediği sözü, beni hayrete düşürmüştür:

"Muhakkak, elle yapılan resimler menedilmiştir. Bu bana göre tıpkı yırtıcı aslanı salıp da öl­dürdüğünü öldüren veya elektrik düğmesini açıp da kendisine dokunan herkesi yok eden ya da yemeğe zehir koyup da ondan yiyen herkesi helak eden kim­seye benzemektedir. Çünkü kendisine öldürmek it­hamı tevcih edildiğinde, der ki: Ben öldürmedim. Zehir, aslan ve elektrik öldürdü. Arkasından delil olarak da şu sözünü sıralar: Öldürmek ancak el ile olandır. Ben ise elimi bu ölülere asla uzatmadım. Peki onları öldürmek nasıl olur da bana nisbet edi­lir?

Böyle diyene şu şekilde söylenir: Şüphesiz, ölüm, öldürme vasıtalarından herhangi biriyle ruhun çı-kartılmasıdır. Zehir, elektrik ve yırtıcı hayvan da öldürme vesilelerindendir. Buna göre kim bu ve­sileleri kullanırsa o kişi öldürme suçunu işlemiştir. İsterse elini hiç uzatmamış olsun. İşte resim de böy­ledir. Resimden murad, sureti icad etmektir. Bütün bela resimdedir.... v.s.

Eğer istersen, cihazla çekilen resmin günahının elle yapılandan kat kat fazla olduğunu söy­leyebilirsin. Bilakis cihazın bir anda çektiği resmi, ressam eliyle ancak senelerce uğraşarak yapar. Azap ise ne kadar resim meydana geldiğine göredir. Buradan da kesinlikle anlarsın ki, bir resmi yapmak büyük bir masiyettir.
Buna ikinci resim de eklenirse masiyet de ikinci defa olur.Böylece resim her çoğalışında o resmi yapanın gü­nahı da hep çoğalmaktadır. Ve sen biliyorsun ki, azap da günah miktarıncadır. Buna göre resim ço­ğaldıkça azap da çoğalır, şiddetlenir ve uzar."[28]
Bütün tafsilatı geçenlerin dışında olarak, ken­disinde gerçekten faide bulunan ve zaruret bulunan tasvirlerin caizliği müstesna olunmuştur. Şeyh Nasuruddin el-Albânî şöyle diyor: "...Sözleri bitirmeden önce, şuna dikkat çekmeyi de ihmal etmemeliyim: Muhakkak biz her türlü res­min haramlığı görüşündeyiz. Bunda da kesin azim halindeyiz. Fakat bununla beraber kendisinde mut­lak bir faide olan ve herhangi bir zarara yakın ol­mayan resimde de bir mani yoktur. Bu faide de aslı mubah olan bir yol ile olmalıdır.

Tıpta, coğrafyada kendisine ihtiyaç duyulan resim, suçluların yakalanmasına yardımcı olan re­simler, suçlulardan korunmak için onların ta­nınmasını sağlayan resimler ve bunun gibileri ca­izdir. Hatta bazen olur ki o resimlerden bazısını yapmak vacip olur. Bu konuda delil olarak iki tane hadis-i şerif vardır.

İlki: Aişe radıyallahü anha'dan.

"Ben oyuncak bebeklerle oynardım, Allah Rasûlü de benim kız arkadaşlarımı benimle oynamaları için bana getirirdi."[29]

Ve yine O'ndan gelen bir rivayette de: Kendisinin oyuncak bebekleri olduğu ve Allah Rasûlü gel­diğinde onları elbisesiyle örttüğü vardır. Ebu Avane diyor ki, örtmesinin sebebi, oyuncak bebeklerden menolunmasm diyedir.
Bunu ibni Sad tahriç etmiştir. Senedi sahihtir.

Bu hadisten çocuk oyuncakları ve oyuncak re­simleri edinmenin cevazına delil olunur. Kız ço­cuklarının bu oyuncaklarla oynaması içindir. Bu, resim edinmenin genelde nehyedilmesinden hususileştirilerek cevaz verilmiştir. Kadı İyâd da, buna hüküm vermiş ve cumhurdan da böyle nakletmiştir. Buna göre, cumhur; kız çocuklarının eğitimi, ter­biyesi, küçükten ev işlerine alıştırılmaları ve ev­latlarını terbiyeye hazırlıkları için oyuncak be­beklerin alış verişine cevaz vermişlerdir.

İkincisi:
Rubeyyi binti Muavviz'den. Dedi ki: Nebi Sallallahu Aleyhi Vesellem aşura yemeğini Medine'nin köylerine gönderdi (Medine'nin etrafındaki köyler). Ve "kim oruçsuz olarak sabahladıysa geri kalan gününü de oruçsuz olarak tamamlasın, kim de oruçlu olarak sabahladıysa o da orucuna devam etsin" dedi. Rubeyyi binti Muavviz devamla şöyle dedi: Biz sonradan oruç tutardık, çocuklarımıza da oruç tuttururduk (küçük çocuklara) ve mescide giderdik, onlar için boyanmış yünden oyuncaklar yapardık (ve o oyuncakları be­raberimizde götürürdük). Çocuklardan biri eğer yemek için ağlarsa bu oyuncakları ona verirdik, ta ki iftar vakti gelsin diye (böyle yapardık). Başka bir rivayette de: "Bizden yemek istedikleri zaman oyun­cakları onlara verirdik ki, onların oruçları tamam oluncaya kadar oyuncaklarla oynasmlar" ibaresi vardır."[30]

Bu iki hadis-i şerifte, eğer arkasından nefsi eği­ten, kültürel eğitimine yardım eden terbevî bir mas­lahat var ise, resme cevaz verilmiş ve hoş gö­rülmüştür. Buna İslam'ın ve müslümanlarm resimdeki ve resim edinmedeki maslahatları da ek­lenir (dahil edilir).
Bunun dışındaki ise aslı üzere bakidir, o da haram oluşudur. Şeyhlerin, liderlerin, arkadaşların ve benzerlerinin resimleri ki, bunlarda hiçbir faide yoktur. Bilakis bunlarda putlara tapan kafirlere benzeme vardır. Allah en iyisini bilendir.[31]
Bununla beraber, Peygamber efendimizin ha­dislerinden bir kısmı, bazı yeni ve eski alimlerin, muhakkiklerin sözleri de dahil olunmuştur. Bundan murâd, şirke götüren bütün vesilelerin haram kılınışmdaki İslam'ın hikmetini beyan etmeyi kasdetmemizdir.
Diğer taraftan da Şer'i ilimlere mensup ba­zılarının irtikab etmiş olduğu hatanın büyüklüğüne dikkat çekmeyi murâd ettik. Onlar kendi re­simlerinin kitaplarda, dergilerde, İslamî ve gayri İslamî gazetelerde yayımlanmasına şiddetli bir hırs göstermektedirler.[32] Hatta bazıları başarılı pozları seçmekte mahir olan fotoğrafçıları tercih et­mektedirler. Ve o fotoğrafçılar değerli üstadın özel elbiseler giymesini isterler. Tıpkı onların nasıl oturacaklarını (poz vereceklerini) ayarladıkları gibi. [33]

Dipnotlar:
[18] Kabirlere tazim bidat ve sapıklıklardandır. Orada defnolunmuş ister Sahabe olsun, ister başkası olsun aynıdır.
[19] Buhari ve Müslim rivayet etmiştir. Lafız Müslim'e aittir, Sahih-i Müslim'in Muhtasarı. Münziri, Hadis No:1370
[20] Buhari ve Müslim rivayet etmiştir. Lafız Müslim'e aittir. Önceki kaynak, hadisin No:1366. Es Sehvetü: Küçük bir odadır. Yere kazılarak yapılır. Bodrum ve kilere, depoya benzer. Elgıram: Yünden bir elbisedir. Yudahiun: Benzetiyorlar. Muhtasarın haşiyesinden nakledilmiştir.
[21] Buhari ve Müslim rivayet etmiştir. Lafız Müslim'e aittir. Sahih-i Müslim'in Muhtasarı, hadis No: 1369, cilt 2, sayfa, 124
[22] Buhari ve Müslim tahriç etmiştir. Lafız ise Buhari'ye aittir. Fethü-1 Bari, 2/518
[23] Müslim tahriç etmiştir. Sahih-i Müslim Muhtasarı. Hadis: 488, 1/131
[24] Sahih-i Müslim Şerhi. İmam Nevevi, 14/81
[25] Sahih-i Müslim Şerhi. İmam Nevevi, 14/82
[26] Fethu-1 Bari, 12/507 El-Babi'l Halebî baskısı
[27] Fethu-1 Bari, 12/513 82
[28] El-îlâm, Helal ve Haram kitabının tenkidi. Şeyh Salih bin Fevzan, sayfa 40. Şu alimler ister el ve isterse cihazla olsun, her çeşit res­min ve resim yapmanın haramlığını söyleyen alimlerin en meş­hurlarıdır: Şeyh Muhammed bin İbrahim, Abdul Aziz Bin Baz, Muhammed Emin Şankıtî, Nasuru'd-Din El-Albânî ve Ahmet M. Şakir.
[29] Buhari, 10/433, Müslim, 7/135 ve Ahmet İbn-i Hanbel, 6/166, 233, 234'de tahriç etmişlerdir. Lafız ise Ahmet İbn-i Hanbel'e aittir. İbn-i Sad ise 8/66'da bu rivayeti tahriç etmiştir.
[30] Buhari rivayet etmiştir. 4/163 Siyak da Buhari'nindir. Müslim de 3/152’de rivayet etmiştir Fazlalıkla beraber diğer rivayet de Müslim’e aittir
[31] Resimde İslam'ın hükmü, "Tuba Lilğureba"mn silsilesidir. Sayfa 66,67
[32] Hatta iş öyle bir hadde ulaştı ki, resmin yeri, kaldırılmasında, nasıl asılacağı konusunda, toplantı, yürüyüş ve resme karşı kıyamda, resmin nasıl tertip olunacağında, resim taşınır halde geçiş me­rasimlerinde ona nasıl tazim edileceği konularında emirler ve talimatlar çıkartılıyor. Bu durum, cahilleri ve sefilleri bırak, ilim iddia edenlerin arasında meydana gelmektedir. La havle ve la kuvvete illa billah.

19 Şubat 2010 Cuma

Sireti Zehebiye'nin Tenkidi

SİRET-İ ZEHEBİYYE’NİN TENKİDİ




Muhterem ve saygı değer şeyh Muhammed b. Rızk Tarhuni’nin, İslami Turas’ın bazı kitapları üzerinde önemli tahkikleri olmuştur. Bu tahkiklerden biri de şudur:

“Siretu’z-Zehebiyye” diye isimlendirilen “Sahihi Sireti’n-Nebeviyye” adlı eserdir.

Kendi kitabının önsözünde, siret adlı eserde varid olan rivayetler üzerinde yaptığı tahkikle ilgili bazı kural veya usüller zikretmiş. Ben zikredilen bu usullere göz gezdirdim ve gördüm ki bir veya daha fazla mülahaza edilecek birşey yoktur, ancak zikredilen bu usullerin pek az faydasının olduğunun kanaati bende hasıl oldu ki, o da şu sebebten ötürü: Çünkü bu usuller; tahkik ehli olan hadis alimlerinin üzerinde birleştiği gerçeklere muhaliftir. Saygı değer şeyhten, yaptığım bu mülahazalarımı kabul etmesini rica ediyorum. Ve ayrıca kendisinden istirhamımı zikrettiği bu usullerin çoğuna tekrar bir göz gezdirsin.

-Bundan dolayıdır ki bu usuller üzerine bina edilen bu rivayetler- Gerçek olan odur ki gerçek olan şey, tabi olunmaya daha müstahaktır.

1- Vakidi, yalancılıkla itham edilmiştir. Bununla beraber şeyh, onun rivayetlerine, tıpkı Meğazi ve Siyer kitaplarında şahit kabul edilenler gibi itimat etmiştir. Üstelik bu görüş üzerinede, Zehebi gibi Cerh ve ta’dil alimlerinin görüşlerinin hülasası olduğunu izafe etmiştir.

Sevab olan şudur: Vakidi Kezzab’tır (Yalancı) Onun rivayetlerinin, ne usulde, ne şevahidlerde, ne Meğazi kitaplarında ve ne de Meğazi’nin dışındaki kitaplarda olması pek iç açıcı ve sevilecek bir yani yoktur. Vakidi’nin bulunduğu en hasen senetler dahi da’fuş şedid (şiddetli zayıf) diye nitelendirilir.

İmam Zehebi, Vakidi hakkında katı davranmayarak ve müsamaha göstererek şöyle demiş:

“Ben onu ved ile uydurmakla itham etmiyorum.” Bilakis onu mevzu hadis uydurmakla itham aden imam Ahmet’tir ve şöyle demiş:

“Huve kezzabun” yani yalancıdır.

Ebu Hatem ve Nesai’de Vakidi’nin (hadis uydurduğunu söylemiştir.

İbni Rahuye şöyle demiş:

“O benim yanımda hadis uyduranlardandır.” (Mizan’ul-İtidal) adlı eserde (663-664).

Ve yine İmam Zehebi, Vakidi için müsamahada bulunmuşta olsa şöyle demiş:

“Meğazi, Sahabe Tarihi ve haberleri” hakkında ondan istifade edilir demiştir.

İmam Ali b. Medini şöyle demiş:

“Kendisinin yanında Vakidi’den daha evsak (güvenilir) olanlar için (Heysem b. Ady benim yanımda Vakidi’den daha evsaktır (güvenilir sika): Heysem b. Ady için, Hadis, nesebler ilminde ve hiçbir şeyde ondan honşut değilim.) demiş. Buhari, Heysem b. Ady için şöyle demiş:

“Sika değildir. Yalan söylüyordu.” Hakeza İbni Main de:

“Sika değildir. Yalan söylüyordu.” demiş.

Ebu Davut “Kezzabun” yani yalancıdır demiş.

Mizan’ul-İtidal 4/324’te bakın. Bunu bu şekilde belirten sadece eski alimler değildir ve bunları takiben aynı şekilde muhaddis şeyh Nasruddin el-Elbani de onun hakkında şöyle demiş:

“Onun ne sirede ne de başka bir yerde rivayetlerinin olduğunu bilmiyorum. Ancak, el-Elbani, Vakidi’nin içinde olduğu senetlere, Dafu’ş-Şedid (çok zayıf) hükmünü vermiş bazen de mevzu olduğuna hüküm vermiştir.

(Silsilet el-Ehadis eddaife ve’l-mevzua) adlı eserin (1689-1143-1052-1208 ve 1445)’e bakınız.

2- El-Kelbi Muhammed b. Saib, bizzat şeyh’in kendisi onun hadis isnadını tasnif ediyor ve şöyle yapıyor: “Silsiletu’l-Kezib) Yani yalan hadis isnatları zinciri (1/394) ve Şuraya bakın (1/318).

3- İshak b. Abdullah b. Ebu Ferve’ye itimat etmiştir ve oda şevahid konusunda (metruktur). 1/364.

(2) El-Kelbi Muhammed b. Saib, bizzat şeyhin kendisi onun hadis isnadını tasnif ediyor ve şöyle yapıyor:

“Silsiletu’l-Kezib” Yani yalan hadis isnatları zinciri 1/394 ve şuraya bakın: 1/318.

(3) İshak b. Abdullah b. Ebu Ferve’ye itimat etmiştir ve oda şevahid konusunda (metruktur). 1/364.

(4) İbrahim b. Osman el-Absi’nin rivayetlerine itimat etmiştir. Ve o da (metruk)’tur. Şeyhin kendisini tashihini yaptığı hadislerin hiçbirinde onun isim ve ünivanına rastlamamıştır. 1/318.

(5) 2/260’ta sadece Muhammed b. Humeyd Razi’nin ted’ifini (zayıflık derecesini göstermesi) yapmakla yetinmiştir. O da kezib (yalancılık) ile itham edilmiştir. Yalancılıkla itham edilen Haris el-A’ver’in olduğu bir isnadta şöyle demiş: “zayıftır”.

Şeyh, İbn Hazm Zahiri’den naklederek şöyle demiş:

“O, Zübeyr’den (an’ane) yoluyla gelenleri kabul ederdi. Oysaki o mutlak surette (tedlis) yapmakla meşhurdur.”

Zübeyr’in tedlis yapması hakkında şöyle demiş:

“O bu konularda müsamaha gösterdiği şeylerdendir. Çünkü o, zayıf olanlardan (tedlis) yapmıyor. İbni Hazm’ında şu rakamda yerlerde belirttiği gibi 1/3121.

(Tenbih’ul-Müslim bi taaddil elbani ala sahihi Müslim) adlı kitaba yönelerek şöyle demiş:

“Bu kitap kendisine müracat edilecek bir kitap veya eser olmaktan ziyade, ilmi tenkitlerden uzaklığıyla maruf olan bir kitaptır. Sevap olan şudur: İbn Hazm’da, diğer tahkikçiler gibi Zübeyr’in hadislerini reddetmiştir. Bununla beraber eğer Cabir’den, hadis rivayet ettiğini tasrih etmemişse veya Leys b. Sa’d’ın tarikiyle ondan tasrih etmemişse hiç kabul etmemiş.” Muhalla İbn Hazm: 11/325; el-İhkam: 6/135.

(7) 19. sahifede O, İbni Hibban’ın sika gördüklerine eğer maruf olan biriyse itimat ediyor.

Bu da şeyhten olan garip bir fikirdir; Meçhul ile maruf olanların arasını ayırmak, şeyhin icad ettiği şeylerden biridir.

Tahkik sahibi alimlerden hiçbirine rastlanmamıştır. “Tarihi Buhari el-Kebir’de” veya İbni Ebu Hatem’in “Cerh ve Ta’dil” kitaplarında, hakkında sukut edilen birini, İbni Hibban sika görmüş onlar da buna itimat etmiş olsun.

Ancak ondan, sikalardan bir grup rivayet etmişse ve muhalif te değilse, Hasenul hadistir.

(8) Sahife 19-20’de şöyle demiş: İbn Hibban ve Ucli’nin sika görmeleri (ikisi de bu konuda müsamahakardırlar yani katı değiller), adamın rivayetinin tahsini (hasen olması) bakımından yeterlidir.

Bu konuda da müellif, bütün tahkikçilere muhalif davranmıştır. Bilakis o çamuru daha da sulandırarak, Darekutni ve Hatib’in birini sika görmeleriyle, İbni Hibban ve Ucli’nin birini sika görmelerini aynı kefeye veya makama koymuştur.

(9) Zira o, sahife 18’de şöyle bir zanda bulunmuş: En az itimat edilen bazı rivayetler: Ali dereceleri bakımından; İbni Huzeyme, İbni Hibban, Hakim, Heysemi, Suyuti ve diğerlerinin tashih ettiği çoğu hadislerinden daha ali veya üstün derecededir. Hakeza mütesahilinlerinde tashihte bazı payları vardır.

Ve diyorum ki: Vakidi ve metruk olan diğerlerine itimadan şeyh tashih etmiş ve çoğu rivayetleri hasen kılmıştır.

Yapılan bu tashih, Allah aşkına diğer muhlis imamların yaptığı tasihten daha üstün olur mu?!

(10) 2/475’te şöyle demiş: Ahkaf suresindeki şu 17. ayetin sebebi nüzulu “Vellezi kale livalideyhi uffin lekuma etaidanini... ibahirilaye” hakkında şöyle der:

“Bu ayet Abdurrahman b. Ebbekir Sıddık (r.a.) hakkında nazil olmuştur. Bu ifadeyi, Mervan b. Hakem’in sözüne binaen kullanmıştır. Ki Mervan tabiinlerdendir. Buhari’nin Sahih’in de Feth’ul-Bari: 4827’de rivayet ettiğine göre Mervan’ın Rasulullah’ı (s.a.v.) gördüğü hiç bir şekilde doğrulanmamıştır. Birde şunu izafe etmiş veya eklemiş: Abdurrahman b. Ebubekir Sıddık (r.a.), güya Mervan’ın kendisine bunu demesine rağmen karşısında sukut etmiş ve bu da Abdurrahman’ın ikrarı sayılırmış diyor. Diyorum ki:

“Yani Mervan bu konuda Mervan tasdik edilirde, Mervan’dan bu asılsız ifadeyi duyan ve ona cevap veren Ebubekir Sıddik’in kızı Sıddık’a (doğru) olan Aişe (r.a.) tekzip edilir mi? Cevabı şöyle:

“Allah’ın benim özrümün (ifk ile ilgili) dışında, ailemizle ilgili hiçbir ayet nazil etmemiştir.”

Daha sonra müellif, İbni Abbas üzerine mevkuf olan bir rivayetiki, isnadı, zayıf hadisler zincirine bağlı olan bu hadisin isnadı (vah)’tır) ve Kezzab olan Kelbi’nin tarikiyle olan bir rivayeti kendine delil gösteriyor.

İbni Kesir bu meseleyi tefsirinde tahkik edip taşı gediğine koyarak değiştirmiştir. Ve şeyhin kelamı tahkik sahibi gerçek alimlerin kelamına muhalif olduğundan dolayı gayri makbuldur. Zaten kendisi haddi zatından gayri sahihtir.

(11) sahife (41)’de şöyle demiş: Ali b. Ebu Talha’nın İbni Abbas’tan olan rivayetleri konusunda ağlep olarak vasıta, Mücahid’tir. Muhalif olmadığı zaman isnadı hasendir. Ve daha sonra bu mevzuda, mastır tezini önsöz yaparak kendine delil göstermiştir.

Ve diyorum ki: Tahkikçiler bu isnadın var oluşu hakkında (munkatı) olduğunu beyan etmişler. Ali b. Ebu Talha denilen bu adam, İbni Abbas’ı hiç görmemiştir. Sonra o, kendi kafasından konuşmaktadır. İsnadının hasen olması nerde?! Mümkün de değildir.

(12) Bu minval üzere müellif, Muhammed b. Ebu Muhammed Medeni’nin rivayetini kabulünde meçhullük üzeredir!

(13) Müellifin sevab olan yönleri de çoktur: Garanik kıssasını batıllığını ispat eden muhadislerin görüşlerine ve olayı kökünden kazıyan el-Elbani’nin “Nesh’ul Meranik li-nesfi kısset’il ğeranik” kitabındaki görüşe ve talebesi Şeyh Ali b. Hasan İbn Abdul-Humeyd’in “Delail’ut tahkik li-ibtali kısset’il ğaranik” kitabındaki görüşlere te’yid ederek takviye temiş ve isimlerini de zikrederek garanik kıssasıyla ilgili olan bu şahısları da kınamıştır. Müellifin yanında en önemli olaylardan biride Feth’ul-Bari’de: 8/439’da olan Hafız İbn Hacer’in kelamıdır. Müellifin kıssaya verdiği takviye, birbirine destek olan Merasillerledir. 2/537-48’e bakınız.

Eğer her mürsel bir başka yönden yine mürsel olarak geliyorsa o zaman mütad ve makbuldur. Öyleyse şeyh Tarhuni’nin kahkaha ile ilgili hadisi kabul etmesi lazım. Çünkü tabiinden olan bir gruptan mürsel olarak ta gelmiştir. Hiçbir mahzuru var mıdır veya birşey denilebilir mi?

Bazılarının tefsirine birşey denilebilir mi şu ayet hakkında: “Felemma atahuma salihen ceala lehu şurekae fima atahum” Hasan’ın rivayetiyle Semure’den merfu olarak rivayet edilmiştir ki ayette kastedilen iki kişi Adem (a.s.) ve Havva (a.s.)’dır? Hasan Basri (anene) tarikiyle rivayet ettiğinden müdellistir ve bundan başka herhangi bir illeti de yoktur.

Geniş bilgi için “silsilet’ul ehadisu’d-daifeti ve’l-mevduati’da 606-607 rakamlarına bakın. Elbani bu makamda gerçekten tafsilatıyla hakkını vererek açıklamış ve Allah ecrini artırsın.

(14) 1/270’te: Sirede aslıda Muttalib b. Abdullah b. Kays b. Mahreme’ye dayandırılan bir rivayet zikretmiş ve İbni Hibban’ın bu raviyi sika gömesine binaen o da hasen görmüştür ve sonra bu görüşüne iki şahit getirmiş ve şahitlerinin birinde; Abdulaziz b. Sabit vardır. Şeyh bunun için metruk ve daha sonra bu isnat zayıftır demiş.

Ve diğer Şahidinde de: Zekeriya b. Yahya Kesai vardır, yine şeyh, bunun metruk olduğunu itiraf etmiştir. Müellif bu rivayeti nasıl hasen kabul etmiştir? Aslıda meçhul olan Muttalib’e dayanıyor ve bu adamdan İbni İshak’tan başka kimse ondan rivayet etmemiş ve İbni Hibban’dan başka da kimse onu sika kabul etmemiştir.

İsnadlarında metruk olan iki şahidi kendisine nasıl delil getirmiştir? Allah aşkına yapılan bu tashih mi? (Heysemi, Suyuti ve ikisinden öncede Hakim, İbni Hibban ve İbni Huzeyme’lerin yaptıkları tashihlerden çok daha üstündür?

(15) Amma 1/324’te (peygamber olarak gönderilmeden önce) Rasulullah’ın (s.a.v.) putlara dokunup ziyaret ettiği hadisi zikretmiş. Bu hadisin metni hakkında bazı alimler “Munkerun cidden” ifadesini kullanmışlar ve Zehebi de onlardan biridir ve Mizan’ul-İtidal’de 3/36’da demiş: Bilakis İmam Ahmed’in bu konuda nefret, kınama ve şiddeti artarak, Ukayli’nin (edduafa) 3/223 adlı kitapta rivayet ettiği bu ve buna benzer diğer hadisler hakkında şöyle demiş:

“Bu hadisler mevzudur. Veya sanki bu hadisler mevzu gibidir” Ve şöyle demiş:

“Onu kardeşi Ebubekir b. Ebu Şeybe, Osman b. Ebu Şeybe’nin kardeşi bu hadisi rivayet etmişlerdir ve (la yuzennu) lafzını onun için kullanmıştır. Yani bu hadisten herhangi bir şeyle kendi nefsini tedlis etmez ve daha sonra, din ve dünya hakkında Allah’tan selamet isteriz demiş ve bu hadisle vehmettiğini görüyorum selamet, selamet ver demiş.”

Ebubekir, sika, hafız bir musanniftir. Hakeza kardeşi Osman da öyledir ancak bazı evhamları vardır. Kur’an’ı hıfzetmemiştir deniliyor. Belki bu kendisinin evhamlarından biridir veya deriz ki:

“O, Abdullah b. Muhammed b. Ukayl’in evhamlarındandır. Çünkü o kendi kafasından konuşurdu. Osman’a vehmi isnat etmekten daha evladır bu görüş. Çünkü Osman hafız musannef sahibi ve sika biridir. İbni Ukayl ise, bu ayrıcalığın onda olması ihtimali de yoktur!”

Faraza, Hafız İbni Hacer ve Zehebi gibi bu hadisin subutunu (var oluşunu) düşünsek ve kabul etsek te şüphesiz o hadis yakini olarak, Zehebi, İbni Hacer ve diğerlerinin zikrettikleriyle te’vil edilmiştir.

(16) Müellifin şeyhi, meşhur (Kezzap: yalancı ve vedda hadis uyduran) Davud b. Muhabbir (veya muhabber) hakkında sukut etmekle tesahul (kolaylık gösterme veya müsamaha etme) etmiş ve onu zayıf görmekle iktifa etmiştir. 2/381’de Süheyli’den nakletmiştir ve Hakeza Ebubekir Huzeli için de zayıftır demiş. (2/504).

Sevap olan ise o”zaifun cidden”’dir. Tehzib 12/46’da ⁄under onu yalancılıkla itham etmiştir.

(17) 2/533’te Cüveybir’in rivayetini şahit getirerek, onun zannına göre o sadece (zayıf)’tır ifadesini kullanmıştır. Sevap olan: O “zaifun cidden” ve o şahit delil gösterilmez. Tehzib: 2/124.

(18) 2/337’de (Hiç kimse Ebu Süfyan Talha b. Nafi’in Cabir’den simal (duyması işitmesi) hakkında bir şey konuşmamıştır) diyor ve keza sevap olan şudur demiş:

“Onun Cabir’den olan simal yönünden (yani hadis işitmesi) hakkında konuşulan biridir. İmamlardan bazıları bunu bir sahife kadar olduğunu addetmişler bazıları da sadece ondan dört hadisin olduğunu söylemişler ve bu da ondan kat’i olan bir şey değildir. Ve”(tuhfetut tahsil bi ahkamil merasil” adlı esere rakam 296 ve keza “Cami’ut-Tahsil” esere rakam 313’te yaptığım tahkike bakın.

(19) Orada şeyhin içine girdiği başka büyük bir olay ya da büyük bir hata daha vardır: Rasulullah’ın (s.a.v.) miraca gidişinin uyanıkken ceset ile değil uykudayken ruh ile gitmiştir diyor. 2/385-410.

Bu kavlin mutlaka böyle olduğunu zannetmiş ve şu sebeble: Rivayetlerde olan idtırab ve işkalin neyinden ötürü.

Şeyhe şöyle deriz: Allah’a hamdolsun, tahkik sahibi gerçek alimlerin yanında işkal yoktur. Ve üzerine ihtilaf ettikleri herşeyde de muzdarilik yoktur.

Aişe (r.a.) ve Muaviye’den (r.a.) rivayet edilenle de zayıftır; Aişe’den gelen isnatta cehalet olduğundan ve Muaviye’den gelen isnatta da müdallik olduğundan ötürü. Siret İbni Hişam 2/50 sahihliği hakkında hiçbir şüphe yoktur ki büyük olan bu isra ve miraç, uykuda değil uyanıkken gerçekleşmiştir. İmamlardan çoğu da bu görüş üzerinedirler. Onlardan biri olan ve sunnetin temel dayanak ve destekçisi olan imam hafız Ebu Kasım Isbehani’dir ve şu eserinde: “el hucccetu fi beyanil mahacceti ve şerhu akideti ehli sunne): 1/511-514. Çok önemlidir mutlaka oraya bakın.

(20) 2/333’te Zehebi’nin söylediği şu kelamına müteakıp (Buhari’den nakletiğini söyleyen Halid b. Ebu Bekir b. Ubeydullah’tır. Zayıftır. Şöyle söylemiş: “Lehu menakirun” yani onun menakir hadisleri vardır. Ve şeyh şöyle söylemiş: “Bunun hadisleri zayıf görülemez ancak onun menakirlerinden olduğu kesin olarak saptanırsa müstesna.”

Biz şeyhe şöyle deriz: Halid denilen bu adam hakkında (takrib)’te 1628’de hafız şöyle demiş: “Fihi leyyinun”.

Bu hafızdan gereği gibi olan bir hükümdür. Dayanak mercii de, cerh ve ta’dil imamlarının bu Halid denilen hakkında belirttikleri görüşler üzerine olan tam bir istikra usulüyledir. Tehzib’te 3/82-83’te öyle bir ibare zikretmiştir ki eğer Tarhuni bu görüşe rastlamış olsaydı bu hataya düşmezdi.

Buhari’den şu kavl nakledilmiş: “Halid b. Ebubekir’in (Salim’den) menakirleri vardır.

Halit denilen bu adam isnadı Salim b. Abdullah’tan olan ve üzerinde konuştuğumuz hadisi rivayet ediyor:

“Yani bu hadis Buhari’nin yanında onun menakirlerindendir ve şeyh buna ne diyecek?

Sonra İbni Hibban onun hakkında şöyle demiş: “Sikaları zikrettikten sonra (yuhtiu) hata ediyor.”

(21) Tedlisi’nin çok olduğundan ve çoğu tarafından zayıf görülen Ebu Cenab için: 2/313’te o burada simaının olduğunu beyan etmiş. Öyleyse bir zararı yoktur demiş.

Cevap: Ebu Cenab denilen kişinin ismi, Yahya b. Ebu Habbe’dir. Bazı imamların yanında mutlak suretle zayıftır. Fellas; ona metruktur demiş. Bundan dolayı Hafız onu tedlisçilerin beşinci mertebesine koyup zikretmiştir. Hadisini kabul etmeyenler onlardır, Meğer onun simaını tasrih etseler de; çünkü onların onu zayıf görmeleri tedlis dışında başka bir şey iledir. Tedlis fil hadis sh. 145 ve Camiu tahsil sh. 113 bakınız ve Ebu Cenab’ın ta’yinini veya belirginliğini, Alai, bu mertebeye bir misalmiş gibi yapmıştır.

Umulur ki bu kadar yazmamız yeterli olsun. İnşallah. Kendimiz, muhterem şeyh ve bütün müslümanlar için Allah’tan şunu dileriz: Hakkı hak olarak görüp bizi onunla rızıklandırmayı batılı da batıl olarak gördürüp ondan kaçınmayı bize nasip etsin. Şüphesiz o, semi ve karibtir.



Bazı İslami Terbiye kitaplarında geçen yalan ve asılsız hadislerden olan tahzir:



Ahmed’in Müsned’te 1/65’te Osman b. Affan’dan merfu olarak rivayet etitği şu hadis Rasulullah’dan (s.a.v.) geldiği sahihtir:

“Kim benim söylemediğim şeyi söyleyip bana atfederse ateşteki yerini hazırlasın”

Bu hadise şahit olarak ceyyid bir isnatla Tahavi’nin yanında Müşkil’il-Asar’da 1/361’de 399 nolu rakamla rivayet edilen Aişe’den rivayet edilen 1/359’da 394 nolu hadiste vardır.

Şu lafızla: “Kim kasıtlı olarak benim üzerime yalan söylerse ateşteki yerini hazırlasın” Bu pekçok sahabiden mütevatir olarak gelen sahih bir hadistir.

Her müslümana gerekli olan ise; bunlardan ders veya ibret alarak kendine bir siper edinerek, Rasulullah (s.a.v.) hakkında söylemediği şeyler hakkında yalan söylemlere düşüp cezaya maruz kalmaktan şiddetle sakınsın. Gerçekten ne kadar esef verici bir olaydır ki, İslami terbiye usülünde araştırma yapan ve te’lif edilen bir çok eser görüyoruz ki çeşitli mevzulardan müteşekkil olup ve çok şekilde mevzularına; zayıf, aslı olmayan El-Vahiye bilakis mekzup (yalan) olan hadisleri almışlardır.

“Terbiyet’ul-İslamiyettu suluha ve tetavvuruha fil bil adil arabiyyeti” adlı kitap Dr. Muhammed Munir Mürsi’nindir. Vakii olarak murad ettiğimizi misal bu makalededir.

(1) Sh. 26’da şu mevzu hadisi zikretmiş: “Çinde de olsa ilmi talep ediniz” Bunu sh. 38 ve 52’de de tekrar etmiş.

(2) Şu hadis: “Dünyayı isteyen ilme yanaşsın, Ahireti isteyen ilme sarılsın ve her ikisini de isteyen de ilme sarılsın” Bu da bir önceki hadis misalidir.

(3) Şu hadis: “Şüphesiz hikmet, şerif olana şeref kazandırır ve köleyi de, kralların yerine kadar makamını kaldırıp yüceltir” Bu hadis, zayıftır Ebu Nuaym’ın Hilye’de olan rivayetlerindendir. (6/173)

(4) “İlim meclisinde bulunmak bin rekat namazdan daha efdaldir. İlim meclisinde bulunmak, bin hastayı ziyaret etmekten daha efdaldir. İlim meclisinde bulunmak, bin cenazeyi hazırlayıp defnetmekten daha efdaldir.” Denildiki:

“Ya Rasulallah, Kur’an’ın kıraatinden mi?” O da şöyle dedi:

“İlim olmadan Kur’an’ın kıraatı fayda verir mi?” Bu hadis. İbni Cevzi’nin (mevzuat) kitabındadır. Hafız Iraki (ihya’nın) tahricini yaparkan o da aynen bu görüşü söylemiştir. 1/16.

(5) Hadis sh. 27: “İlmi öğrenin ve öğrendiğiniz ilmi ve öğrendiğiniz ilmi insanlarada öğretin.” Elbani’nin de Müşkil Mesabih’te 279 rakamda dediği gibi zayıftır.

(6) Hadis: “İlmi öğrenin. İlmi Allah için öğrenmek güzeldir. Keza sevab olan: Onun korku ve tedrisi tesbihtir. Onu araştırmak cihadtır. Talep etmek ibadettir, onun ta’limi sadakadır. Onu ehli için sarfetmek (bezl) yakınlaşmaktır (kurbe).” Muaz b. Cebel’den rivayet edilmiştir. İsnadında Vedda (hadis uyduran) vardır. Ebu Hureyre’den hadisinden zayıf bir isnatta Tenzihu’ş-Şeri’a 1/281-282’de rivayet edilmiştir.

(7) Hadis: “İlim ehline engel çıkarmayınız, zira bunda dinimiz için fesat olur ve gözleriniz kör olur” Bu aslı olmayan bir hadistir.

(8) Sh. 38’de Hadis: “ilim yolunda sefere çıkan, Allah yolunda mücahidmiş gibi olur. İlim yolunda sefere çıkıp ölen şehittir. İlim mü’minin yitiğidir nerde bulursa onu alır.” Bu da bir önceki gibi asılsızdır.

(9) Sh. 60’ta hadis: Zayıf hadis olup muhtelif lafızları da vardır. Elbani’nin “Daifu’l-Camiu’s-Sağir” eseri (4080)’e bakın.

(10) Sh. 73 te hadis:

“Kim ilmin bir gayesi olduğunu zannederse onun hakkını çiğnemiş olur ve Allah’ın vasfettiği şeklin dışında bir menzile koymuş olur.” Ve şöyle diyor: “Size pek az ilim verilmiştir” Bu hadisin Rasulullah’tan (s.a.v.) olduğuna dair aslı yoktur.

(11) sh. 74-75’te hadis:

“Bir baba çocuğuna güzel edepten daha hayırlı bir miras bırakmamıştır.” Zayıf bir hadistir. Şu lafızda da rivayet edilmiştir. Matahalle: “Silsiletu daife: 1121.

(12) Sh. 75’te hadis:

“Ahmak çocuklarınızı süt annelere vermeyiniz.” Zayıf hadistir. (Mecmauz’z-Zevaid Heysemi: 4/262.

(13) Sh. 79’da Hadis: “Küçük yaşta öğrenenin misali kaya üzerine yapılan nakış (oyma ile) gibidir. Büyükken öğrenenin misali, su üzerine yazılan yazı gibidir.” Rasulullah (s.a.v.) üzerine uydurulan mevzu bir hadistir. Senedinde hadis uyduran Mervan b. Salim Şami vardır. Elbaninin silsiletud daife: 618-619.

(14) sh. 97’de Hadis:

“Biz peygamberler güruhu insanları kendi mevkilerine indirilmekle ve onlarla akılları miktarınca konuşmakla emrolunduk.”

Bu öyle bir hadistir ki; Rasulullah’a (s.a.v.) merfu edilmesi sahih değildir. İki isnadla rivayet edilmiş bir isnadı (şedidu da’f)tır.

Bu hadisin mürsel bir şahidi Ukayli’nin “Ed-Duafa) adlı kitabında (4/425)’tedir. İsnadında, babasından Menakirleri rivayet eden Yahya b. Malik b. Enes vardır. Sehavi: “Makasidu’l-Hasene” 180.

(15) Sh. 98’de hadis: “Hiç kimse yoktur ki birilerine hadis söyleyip te akıllarına ulaşamıyorsa ancak bu bazılarına fitne olmuştur.”

Bunun merfu edilişi de sahih değildir. Sevah olan İbni Mes’ud üzerinde sahih değildir. Sevab olan İbni Mes’ud üzerine mevkuftur. Müslim, Sahih’in mukaddimesinde rivayet etmiş: 1/11.

(16) Sh. 105 hadis: “İslam güzel ahlaktır.” Deylemi’nin Müsned’indeki rivayetlerindendir. Bu, zayıf ve mevzu hadislerden olduğu zannediliyor.

Yine sh. 105’te hadis:

“Güzel ahlaka sarıl zira insanların güzel ahlaklısı dininde güzel olanıdır.”

Elbani’nin belirttiğine göre mevzu hadistir. (Daif’ul-Cami): 3748.

(17) Aynı sahifede hadis:

“Kötü ahlak müstesna herşeyin tevbeyle olması mümkündür.”

Mevzu hadistir. İsnadında kezzap (yalancı) olan Amr b. Cumey vardır.

(18) Başka bir lafzı şöyle:

“Kötü ahlak öyle bir şeydir ki günahı affolunmaz.”

Sh. 106’da hadis:

“Ahlakınızı güzelleştiriniz” isnadında inkıta (kopukluk) olduğundan zayıftır. İthaf Sadet’ul-Müttekin’de olduğu gibi: 7/332.

(19) Sh. 108 hadis:

“Kötü arkadaştan sakın.” Mevzu hadistir. Bu, hadis uyduran Muhammed b. Müslim Vasiti’nin afetidir. Silsilet Daife: 847.

(20) Sh. 108 hadis:

“Facir olanla arkadaş olmayın zira onun fucurundan size de bulaşır”

Merfu olması sahih olmayan bir hadistir. Ömer b. Hattab’tan mevkuf olarak rivayet edilmiş. İbni Ebu Asım Zühd: 91.

(21) Hadis:

“Allah’ın ilk yarattığı şey akıldır.”

Sh. 111. Mekzup hadistir. Rasulullah’dan (s.a.v.) aklın fazileti hakkında olması sahih değildir. Doktor mekzub olan bu rivayeti yapmakla yetinmemiş bir de şunu eklemiş:

“Deniliyor ki: Biraz önceki hadisten maksat (mekzup hadis) akıldır. Allah’ın şu ayetinde vardır:

“İzzetime ve celalime yemin olsun ki benim yanımda senden daha aziz bir yaratık ve senden daha faziletli birşey yaratmadım. Seninle alır ve yine seninle veririm.”

(22) Sh. 121 hadis:

“Hiçbir baba çocuğuna, güzel edepten daha faziletli birşey vermemiştir.”

Daha önce zayıf olduğu açıklanmıştı.

(23) Aynı sahife hadis:

“Kendisine çocuğunun iyilikle muamele etmeye yardım eden kula Allah rahmet etsin ve çocuğuna iyiliği hoş gösteren, onu ona öğreten ve onunla terbiye eden kula da Allah rahmet etsin.”

Bir önceki zayıftır. Şevkani “Fevaidu’l-Mecmua” rakam 774.

(24) Hadis:

“Birinizin, çocuğunu terbiye etmesi, ona hergün yarım sa’ miskinlere sadaka vermesinden daha hayırlıdır.” Zayıftır.

Elbani: “Daif Sünen Tirmizi: 332.

Ve daha sonra bu üç hadisi sh. 140’ta toplayıp şunu eklemiş:

“Çocuğun babasının üzerindeki hakları. Kendisine yazıyı, yüzmeyi ve atıcılığı öğretmesidir.” Bu hadis (daifun cidden)’dir. Elbani’nin de söylediği gibi: “Daif’ul-Cami: 2732.

(25) Sh. 151 hadis:

“Kimin çocuğu olursa üzerine su serpsin veya döksün” Zayıftır. (Daif’ul-Cami: 5800).

(26) Sh. 156. Hadis:

“İlimden sukunet ve vakar öğreniniz. İlim ehlinden olana tevazu gösterin.”

Senedinde vedda (hadis uyduran) vardır. Başka bir lafzı şöyle:

“İlmi öğreniniz, ilimden vakara öğreniniz” Bu hadis daifun cidden’dir. (Silsilet’ut Daife: 1610).

(27) Sh. 157’de birinden şöyle bir hadis rivayet edilmiş: “İlim talep etme peşinde koşuşturunuz. Rabbime ilmin ümmetim için mübarek kılınması için niyazda bulundum.” Evvelinde olan ziyadeki de zayıf bir hadistir. Keza perşembe gününün ziyade olmasıyla da zayıftır. “Rabbime ilmin ümmetim için mübarek kılınması için niyazda bulundum.” Evvelinde olan ziyadelikte zayıf bir hadistir. Keza “perşembe günü”nün ziyade olmasıyla da zayıftır. Rabbime hamdolsun zira ben bunu tafsilatıyla tahkik ettim: “El-İbtihac biezkaril musafiril hac sh. 10. Hafız Sehavi.

(28) Sh. 57’de şu lafızla hadis:

“Ümmetim için cumartesi ilmin peşinde koşuşturmak mübarek kılınmıştır.”

Bu lafız asılsızdır. Hafız İbni Mülkin’in dediği gibi. Keşf’ul-Hafa: 1/187. Şu hadisi de zikretmiş:

“İlmi pazartesi günü talep edin, bugünde istemek ilim talibi için kolaylaştırlar.”

Zayıftır. Keşf’ul-Hafa: 1/139.

(29) Sh. 163’te yalancılıkla itham edilen Vakidi’den nakledilmiş:

“Rasulullah’ın (s.a.v.) zevceleri Aişe ve Ümmü Seleme okuma-yazmayı öğrenmişlerdir.” Zira sahih olan odur ki Şifa binti Abdullah tarafından okuma yazma öğretilen Hafsa binti Ömer’dir. (Silsilet sahife: 178).

(30) Sh. 163 hadis: “Dininizin yarısını şu Humeyradan alınız.” Mekzup ve asılsız hadistir. (Makasid’ul-Haseneh: 432.)

(31) Sh. 170-171. Hadis:

“Ben ancak muallim olmak için gönderildim” Zayıf hadis.

Bu konudaki Elbani’nin tahricine müracat edin Silsilet’ut-Daife rakam. 11.

(32) Sh. 171’de hadis:

“İnsanların en hayırlısı ve yeryüzünde yürüyenlerin hayırlısı muallimlerdir.” Mevzu’dur. Karib lafzıyle (Fevaid’ul-Mucemma)’ya bakın. 864.

(33) Sh. 175. Hadis:

“Kendisinden öğrendiğiniz kimselere karşı vakarlılık veya saygı gösteriniz. Kendisine ilim öğrettiğiniz kimselere de vakarlılık ve saygı gösteriniz.”

Mekzup hadistir. Daif’ul-Cami: 6126.

(34) Aynı sahifede hadis:

“Öğretiniz ama aşırıya gitmeyin. Zira muallim aşırı gidenden daha hayırlıdır.” Zayıf hadistir. Daif’ul-Cami: 3731.

(35) Hadis:

“Öğrettiklerinize karşı ve sizi öğretenlere karşı yumuşak olun.” Zayıftır. İthaf Sade: 8/27.

(36) Hadis: “İnsanlar hayvan kığılamasını (pislik, tezek) ufaltmaktan alıkonulmuş olsalardı bile yine onu ufaltırlardı.” Dediler ki: “Nehyedildiğmiz herşeyde bir şey vardır.”

Batıl ve asılsızdır. Ben “İhyadaki mevzu hadisler” tahkikimde tafsilatıyla üzerinde konuşmuştum. Sh. 19.

(37) Aynı sahifede hadis:

“Hangi müeddib, bu ümmetin çocuklarından üç çocuğun sorumluluğunu üzerine alıp ta, onların fakirlerini zenginleriyle eşit tutup ve zengin olanını fakirle etiş tutup eşit öğretmezse kıyamet gününde hainlerle beraber haşir edilir.” Ve sonra sh. 241’de iade etmiş.

İbni Sahnun “Adabu’l-Mualimin”de sh. 84-85’te muzlim bir isnadla rivayet etmiş.

(38) Sh. 176 hadis:

“İlmi ehlinden menetmeyiniz. Bunda şüphesiz dininiz için fesat ve basiretleriniz açısından iltibas vardır.”

Daha önce asılsız ve mekzup hadis olduğu geçmişti.

(39) Aynı sahifede hadis:

“Kardeşinize, onu irşat edecek ilimle tasadduk edin veya ona keskin bir görüş vermeyi tasadduk ediniz.”

Asılsız hadistir.

(40) Hadis:

“Öğretiniz ve öğreniniz. Zira öğretenle öğrenenizin ecirleri eşittir.”

“Bu ikisinin ecri nedir?” denildi. Dedi ki:

“100 mağfiret ve cennette 100 derecedir.”

Bu lafızla asılsız bir hadistir. Şu lafızla da rivayet edilmiş:

“İnsanlar iki kişiden oluşur: Alim ve müteallim (öğrenen) onların ikisi ecirde eşittir. İnsanlar arasında bunlardan hayırlısı yoktur.”

Daha öncede geçtiği gibi mevzudur. Şu lafızlada rivayet edilmiş:

“Alim ve müteallim, hayır da ortaktırlar. Diğer insanlarda bir hayr yoktur.”

İsnadında Halik ve hadis çalan (Yahya b. Muaviye Sudfi) vardır. Mecma’uz-Zevaid hırsızı: 1/132.

(41) Doktor sh. 176’da hadis zikretmiş:

“Mü’min vakkaftır. (Teeni üzerine olan) Münafık ise vessabtır (teenni üzerine olmayan).” Mevzudur ve asılsızdır.

(42) Sh. 179 hadis:

“Öğretin ama aşırıya gitmeyin...”

“Öğrettiklerinize yumuşak olun...”

İkisinin de zayıf olduğu söylenmiştir.

(43) Sh. 198 hadis:

“Bir kavmin lugatını öğrenen, onların şerrinden emin olur.”

Mekzup ve asılsız hadistir. Şu hadis bir öncekine ihtiyaç duydurtmuyor:

“Yahudilerin kitabını öğren. Zira ben kitabımız üzerine onlardan emin olmuyorum.”

Zeyd b. Sabit’e (r.a.) demiştir: Silsilet Sahiha: 187.

(44) Sh. 241 Hadis:

“Kim ki irab ile Kur’an’ı okursa ona şehid ecri vardır.”

Mekzup ve asılsız hadistir.

(45) Sh. 242 hadis:

“Çocuğu üç hayırlı hasletle terbiye edin. Üzerine bişey eklerse kıyamet gününde sorulur.”

İbni Sahnun Adab’ul-Mualimin’de sh. 91-93’te mürsel olarak zayıf bir isnatla rivayet etmiş.

(46) Sh. 260 hadis:

“Ahlakınızı güzelleştirin” daha önce geçtiği gibi zayıftır.

(47) Başkasından sh 304’te zikri geçen mevzu hadis rivayet edilmiş:

“İnsanların en hayırlısı ve yeryüzünde yürüyenlerin hayırlıları muallimlerdir.”

Bu mülahazaları yapmakla ilim ehli üzerine farz olan gerekli görevimizi ifa etmiş bulunduk ki o da şunlardır:

“Yalan asılsız hadislerden ve tahkik sonucu zayıf olduğu belirtilen hadislerden sakındırmak ve Rasulullah’ın (s.a.v.) şu sözüne binaen:

“Bu ilmin sorumluluğunu kendisinden sonra gelen adil kişi üstlenir ve devam ettirir. Bu ilmi tahrif etmek isteyen sapıkları uzaklaştırırlar.”

Buğyet’ul-Multebis: 3-4; Mişkat’ul-Mesabih: 1/82-83.



16 Şubat 2010 Salı

Riyazu's-Salihin'deki Tartışmalı Rivayetler 2

Riyazu’s-Salihin’de Geçen Tartışmalı Rivayetler:

(Yeniden tahkik edilip düzeltmeler yapılmıştır)
Ebu Muaz Seyfullah el-Çubukabadi

1- Hasen ligayrih.

( 66 ) عن أبي يعلى شداد بن أوس رضي الله عنه عن النبي صلى الله عليه وسلم قال : " الكيس من دان نفسه وعمل لما بعد الموت والعاجز من اتبع نفسه هواها وتمنى على الله الأماني " رواه الترمذي وقال حديث حسن .



66- (bazı tercemelerde no:67). Ebû Ya’lâ Şeddâd İbni Evs radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Akıllı kişi, nefsine hâkim olan ve ölüm sonrası için çalışandır. Âciz kişi de, nefsini duygularına tâbi kılan ve Allah’tan dileklerde bulunup duran (bunu yeterli gören) dır” Tirmizî, 2383. İbni Mace 4260. Tirmizi hasen demiştir.

Bu rivayet zayıftır. İsnadında Ebu Bekir b. Abdillah b. Ebi Meryem el-Gassani vardır. Bu ravi zayıf olup ihtilata uğramıştır.

Taberani bu hadisi Mucemul Kebir’de (7141) ve Müsneduş-Şamiyyin’de (463) başka bir tarikten rivayet etmişse de onun isnadında da İbrahim b. Amr b. Bekir es-Sekseki ve babası Amr yalan ile itham edilmiş olan birer metruk ravidir.

Beyhaki Şuabul İman’da (7/350) Avn b. Umare tariki ile Enes radıyallahu anh’den rivayet etmiş ve zayıf olduğunu söylemiştir. Ebu Hatim ve başkaları da Avn’ın zayıf olduğunu belirtmişler, Hafız İbn Hacer Takrib’de onun zayıf bir ravi olduğunu nakletmiştir. Ayrıca bu isnadda Muhammed b. Yunus el-Kedimi de zayıftır.

İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan: “… Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e müminlerin en akıllısı kimdir diye sorulunca: “Ölümü en çok hatırlayanları ve sonrası için en güzel hazırlık yapanlarıdır. İşte akıllılar bunlardır” buyurdu.” Lafzıyla; İbn Mace (4259) Beyhaki Şuab (6/235, 7/351) Beyhaki Zühd (436) Ebu Nuaym Hilye (1/313) Bezzar (2/267) Busayri İthaf (7297) Elbani Sahiha (1384) Elbani bunun isnadının hasen olduğunu söylemiştir.

Haraiti bunu İ’tilalu’l-Kulub’da (59); Sa’dan b. Yezid – el-Heysem b. Cemil – Abdullah b. Ahmed ed-Devraki – Muaz b. Esed – Abdullah b. el-Mubarek – Havye b. Şureyh – Ebu Hani – Amr b. Malik en-Nukkeri – Fudale b. Ubeyd radıyallahu anh isnadıyla; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Mücahid nefsiyle mücahede edendir.” Sa’dan şu ziyadeyle rivayet etti: “Aciz nefsinin hevasına uyan ve Allah’tan temenni edendir.” Bu isnad hasendir. Şeddad radıyallahu anh hadisini bu tarik hasen ligayrihi derecesine çıkarmaktadır. Allahu a’lem.

2 - Zayıf.

( 69 ) عن عمر رضي الله عن النبي صلى الله عليه وسلم قال : " لا يسأل الرجل فيم ضرب امرأته " رواه أبو داود وغيره .

69. Ömer radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kişiye, hanımını neden dövdüğü sorulmaz!” Ebû Dâvûd, 2147 İbni Mace, 1986 Nesai Sünenul Kübra (6/61) Ahmed (122)

İsnadında bulunan Davud el-Evdi zayıf ve Abdurrahman el-Musli meçhuldür denilerek zayıf sayılmıştır.

Elbani rahimehullah el-Musli’den dolayı hadisi zayıf sayar. Abdurrahman el-Musli tabiinden olup İbn Hacer onun makbul olduğunu söylemiştir. Hakim (4/194 no:7342), sika bir ravi olan Abdurrahman b. Abdillah el-Mekki yoluyla rivayet etmiş ve sahih demiştir. Zehebi de onu doğrulamıştır. İbn Hacer Tenbihu’l-Ahbar’da (977) sahih demiştir. Ancak bu ravinin Abdurrahman b. Abdillah el-Mekki olması mümkün görünmemektedir. Zira ne Davud el-Evdi ondan rivayette bulunmuştur ne de Abdurrahman el-Mekki Eş’as’tan rivayette bulunmuştur.

Şeyh Ahmed Şakir rahimehullah rivayette geçen Davud el-Evdi’yi, zayıf bir ravi olan Davud b. Yezid el-Evdi zannederek hadisi zayıf saymıştır. Doğrusu bu hadisin isnadındaki Davud, şeyh Elbani’nin de belirttiği gibi güvenilir bir ravi olan Davud b. Abdullah el-Evdi’dir. Nitekim Ebu Ya’la, İbn Mace ve Ziyau’l-Makdisinin el-Muhtare’sinde (1/189) bu tasrih edilmiştir. Allahu a’lem.

3- Zayıf.

( 93 ) عن أبي هريرة رضي الله عنه أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال : " بادروا بالأعمال سبعا هل تنتظرون إلا فقرا منسيا أو غنى مطغيا أو مرضا مفسدا أو هرما مفندا أو موتا مجهزا أو الدجال فشر غائب ينتظر أو الساعة فالساعة أدهى وأمر " رواه الترمذي وقال : حديث حسن .

93 (veya 94). Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Yedi (engelleyici) şey (gelme)den önce iyi işler yapmakta acele ediniz. Yoksa gerçekten siz, unutturan fakirlik, azdıran zenginlik, (her şeyi) bozup perişan eden hastalık, saçma–sapan konuşturan ihtiyarlık, ansızın geliveren ölüm, gelmesi beklenen şeylerin en şerlisi Deccâl, belâsı en müthiş ve en acı olan kıyametten başka bir şey mi beklediğinizi sanıyorsunuz?” Tirmizî, 2228 Tirmizi hasen dedi.

İsnadında Muhriz b. Harun metruk bir ravidir.

Ukayli Duafa’da (2012) bu hadisin başka bir yolla daha düzgün şekilde rivayet edildiğine işaret etmiştir. Lakin kastettiği rivayet Hakim’in (7906) Ma’mer - Said el-Makburi yoluyla rivayeti olup, Ma’mer bunu Said’den ismini vermediği bir ravi yoluyla nakletmiştir.

Taberani (19/318) başka bir zayıf isnadla rivayet etmiştir.

Kudai Müsnedu’ş-Şihab’da (769) farklı bir isnadla rivayet etmişse de isnadında Yahya b. Ubeydullah et-Teymi zayıftır.

4- Sahih.

( 200 ) عن ابن مسعود رضي الله عنه قال : قال رسول الله صلى الله عليه وسلم : " إن أول ما دخل النقص في بني إسرائيل أنه كان الرجل يلقى الرجل فيقول : يا هذا اتق الله ودع ما تصنع فإنه لا يحل لك ثم يلقاه من الغد وهو على حاله فلا يمنعه ذلك من أن يكون أكيله وشريبه وقعيده فلما فعلوا ذلك ضرب الله قلوب بعضهم ببعض " ثم قال : { لعن الذين كفروا من بني إسرائيل على لسنا داود وعيسى ابن مريم ذلك بما عصوا وكانوا يعتدون ن كانوا لا يتناهون عن منكر فعلوه لبئس ما كانوا يفعلون ترى كثرا منهم يتولون الذين كفروا لبئس ما قدمت لهم أنفسهم } إلى قوله { فاسقون } [ المائدة - ] ثم قال : " كلا والله لتأمرن بالمعروف ولتنهون عن المنكر ولتأخذن على يد الظالم ولتأطرنه على الحق أطرا ولتقصرنه على الحق قصرا أو ليضرين الله بقلوب بعضكم على بعض ثم ليلعنكم كما لعنهم " رواه أبو داود والترمذي وقال : حديث حسن .

هذا لفظ أبي داود ولفظ الترمذي قال رسول الله صلى الله عليه وسلم : " لما وقعت بنو إسرائيل في المعاصي نهتهم علماؤهم فلم ينتهوا فجالسوهم في مجالسهم وواكلوهم وشاربوهم فضرب الله قلوب بعضهم ببعض ولعنهم على لسان داود وعيسى ابن مريم ذلك بما عصوا وكانوا يعتدون " فجلس رسول الله صلى الله عليه وسلم وكان متكئا فقال : " لا والذي نفسي بيده حتى تأطروهم على الحق أطرا " . قوله " تأطروهم " : أي تعطفوهم . " ولتقصرونه " : أي لتحبسنه .

200 (veya 198). İbni Mes’ûd radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“İsrailoğulları arasında dinden sapma, ilk defa şöyle başladı: Bir adam bir başka adama rastlar ve: Bana baksana! Allah’dan kork ve yapmakta olduğun şeyi terk et. Çünkü bu sana helâl değildir, derdi. Ertesi gün, aynı işi yaparken o adamla tekrar karşılaşır ve kendisini yaptığı kötü işten nehyetmediği gibi, onunla yiyip içmekten ve birlikte olmaktan da çekinmezdi. Onlar böyle yapınca Allah Teâlâ kalblerini birbirine benzetti. Sonra Resûl-i Ekrem şu âyeti okudu:

“İsrâiloğullarından kâfir olanlar Dâvud’un ve Meryem oğlu İsâ’nın diliyle lânetlenmişlerdir. Bunun sebebi, baş kaldırmaları ve aşırı gitmeleriydi. Birbirlerinin yaptıkları fenalıklara mani olmuyorlardı. Yapmakta oldukları ne kötü idi! Onlardan çoğunun inkâr edenleri dost edindiklerini görürsün. Nefislerinin onlara âhiret hayatı için hazırladığı şeyler ne kötüdür! Allah onlara gazab etmiştir, onlar azab içinde temelli kalacaklardır. Eğer Allah’a Peygamber’e ve ona indirilen Kur’an’a inanmış olsalardı, onları dost edinmezlerdi, fakat onların çoğu yoldan çıkmış kimselerdir” (Mâide: 5/77–81).

Hz. Peygamber bu âyetleri okuduktan sonra şöyle buyurdu:

“Hayır, Allah’a yemin ederim ki, ya iyiliği emreder, kötülükten nehyeder, zâlimin elini tutup zulmüne mani olur, onu hakka döndürür ve hak üzerinde tutarsınız; ya da Allah Teâlâ kalblerinizi birbirine benzetir, sonra da İsrâiloğullarına lânet ettiği gibi size de lânet eder.”

Yukarıdaki tercüme Ebû Dâvûd’un metnine aittir. Tirmizî’nin metninin tercümesi ise şöyledir:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“İsrâiloğulları günahlara daldıklarında, âlimleri onları nehyettiyse de onlar işledikleri günahları terketmediler. Bu defa âlimleri de onlarla birlikte oturdular, beraberce yediler, içtiler. Bunun üzerine Allah Teâlâ da onların kalplerini birbirine benzetti. Dâvûd ve Meryem oğlu İsâ’nın diliyle onlara lânet etti. Bu onların isyan etmeleri ve haddi aşmaları sebebiyle idi.”

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yaslandığı yerden doğrulup oturarak:

“Hayır! Canımı elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, onları hakka boyun eğdirinceye kadar bu böyle devam edecektir” buyurdular. Ebû Dâvûd, 3774; Tirmizî, 3051.

Ebu Ubeyde b. Abdillah b. Mes’ud babasından işitmemiştir. Elbani rivayet yollarında ızdırap olduğunu Silsiletuz-Zaife’de (1105) açıklamıştır.

Ancak Tahavi Müşkilu’l-Asar’da (984) sahih isnadla Ebu Ubeyde yoluyla bunu Ebu Musa radıyallahu anh’den rivayet etmiştir.

5- Zayıf.

( 286 ) عن أم سلمة رضي الله عنه قالت : قال رسول الله صلى الله عليه وسلم : " أيما امرأة ماتت وزوجها عنها راض دخلت الجنة " رواه الترمذي وقال : حديث حسن .

286 (veya 288). Ümmü Seleme radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kocasını memnun ederek ölen kadın cennetliktir.” Tirmizî, 1081. İbni Mâce, 1844

İsnadında iki meçhul ravi: Musavir el-Himyeri ve annesi vardır. Hadis zayıftır.

6- Zayıf.

( 356 ) عن ميمون بن أبي شبيب رحمه الله أن عائشة رضي الله عنها مر بها سائل فأعطته كسرة ومر بها رجل عليه ثياب وهيئة فأقعدته فأكل فقيل لها في ذلك ؟ فقالت : قال رسول الله صلى الله عليه وسلم : " أنزلوا الناس منازلهم " رواه أبو داود ، لكن قال : ميمون لم يدرك عائشة . وقد ذكره مسلم في أول صحيح تعليقا فقالت : وذكر عن عائشة رضي الله عنها قالت : أمرنا رسول الله صلى الله عليه وسلم أن ننزل الناس منازلهم ، وذكر الحاكم أبو عبد الله في كتابه " معرفة علوم الحديث " وقال : هو حديث صحيح .

356 (veya 357). Meymûn İbni Ebû Şebîb rahimehullah’dan rivâyet edilmiştir. Demiştir ki:

Birgün Hz. Âişe’ye bir dilenci geldi. Aişe radıyallahu anhâ ona bir parça ekmek verdi. Kılığı kıyâfeti düzgün bir başka adam geldi. Onu da sofraya oturtarak yemek ikram etti. Bu (farklı) davranışının sebebini soranlara Âişe şöyle cevap verdi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “İnsanlara mevki, makam ve seviyelerine göre muamele ediniz” buyurmuştur. Ebû Dâvûd , 4202

Ebû Dâvûd, Meymûn İbni Ebû Şebîb’in Hz. Âişe ile görüşmediğini söylemektedir.

Müslim, Sahîh’inin baş kısmında (1/5) bu hadisi senedsiz olarak nakleder: Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem bize “İnsanlara seviyelerine göre muamele etmemizi emretti” demiştir.

Hâkim Ebû Abdullah bu hadisi Ma’rifetü ulûmi’l–hadîs adlı eserinde (217) nakletmiş ve “sahih” olduğunu söylemiştir

Hakim muhtemelen hadisi Müslim’in nakletmesine aldanarak sahih demiştir. Fakat imam Müslim hadisin zayıflığına işarette bulunmuştur. Müslimin lafzı Beyhaki tarafından Şuabul İman’da (10561) Hatib tarafından el-Camiu’l-Ahlaki’r-Ravi ‘de (804) rivayet edilmiştir. Bu rivayette de Ömer b. Mihrak’ın Aişe radıyallahu anhadan rivayetinin mürsel olduğu Beyhaki tarafından belirtilmiştir.

Rivayetin iki illeti zikredilmiştir; isnadındaki kopukluk ve Hubeyb b. Ebi Sabit’in tedlisi.

İbn Ebi Asım’ın Zühd’de (no:88) rivayetinde Hubeyb b. Ebi Sabit tahdis sigasını açıklamıştır:

أَخْبَرَنَا أَبُو هِشَامٍ الرِّفَاعِيُّ،أَخْبَرَنَا ابْنُ يَمَانٍ،أَخْبَرَنَا سُفْيَانُ،أَخْبَرَنَا حَبِيبُ بْنُ أَبِي ثَابِتٍ،حَدَّثَنِي مَيْمُونُ بْنُ أَبِي شَبِيبٍ،عَنْ عَائِشَةَ،قَالَتْ : " أَمَرَنَا رَسُولُ اللَّهِ - صلى الله عليه وسلم - أَنْ نُنْزِلَ النَّاسَ مَنَازِلَهُمْ

Böylece tedlis illeti ortadan kalkmıştır.

Sehavi hadisin şahidleriyle hasen derecesinde olduğunu söylemiştir. Lakin onun getirdiği şahit rivayetlerle bu hadisin arasında anlam farklılıkları vardır.

Heraiti Mekarimu’l-Ahlak’ta (41) bu hadisi mevsul olarak zayıf isnadla Muaz radıyallahu anh’den rivayet etmiştir.

7- Zayıf.

( 359 ) عن أنس رضي الله عنه قال : قال رسول الله صلى الله عليه وسلم : " ما أكرم شاب شيخا لسنه إلا قيض الله له من يكرمه عند سنه " رواه الترمذي وقال : حديث غريب .

359 (veya 360). Enes İbni Mâlik radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah Teâlâ, yaşından ötürü bir ihtiyara saygı gösteren gence, yaşlılığında hizmet edecek kimseler lutfeder.” Tirmizi 1945

İsnadında iki zayıf ravi: Yezid b. Beyyan el-Ukaylî ve Ebur-Rahhal el-Ensari vardır. Hadis zayıftır

8- Zayıf.

( 373 ) عن عمر بن الخطاب رضي الله عنه قال ك استأذنت النبي صلى الله عليه وسلم في العمرة فأذن لي وقال : " لا تنسنا يا أخي من دعائك " فقال كلمة ما يسرني أن لي بها الدنيا . وفي رواية وقال : " أشركنا يا أخي في دعائك " . حديث ضعيف رواه أبو داود والترمذي وقال : حديث حسن صحيح .

373 (veya 374). Ömer İbnü’l–Hattâb radıyallahu anh’den şöyle dediği rivayet olunmuştur: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’den umre yapmak için izin istedim, verdi ve:

“Sevgili kardeşim, bizi de duadan unutma!” buyurdu. Bu sözüyle Hz. Peygamber bana öyle bir şey söylemiş oldu ki, benim için dünyaya bedeldir.

Bir rivâyette Hz. Peygamber, “Sevgili kardeşim, bizi de duana ortak et!” buyurmuştur Ebû Dâvûd, 1498 Tirmizî, 110, 3562 İbni Mâce, 2894

İsnadında bulunan Asım b. Ubeydullah b. Asım el-Adevi’den dolayı hadis zayıftır.

9- Zayıf.

( 408 ) عن أبي هريرة رضي الله عنه قال : قرأ رسول الله صلى الله عليه وسلم { يومئذ تحدث أخبارها } [ الزلزلة / 4 ] ثم قال : " أتدرون ما أخبارها ؟ قالوا : الله ورسوله أعلم ، قال : " فإن أخبارها أن تشهد على كل عبد وأمة بما عمل على ظهرها تقول : عملت كذا وكذا في يوم كذا وكذا فهذه أخبارها " رواه الترمذي وقال : حديث حسن صحيح .

408- (veya 409). Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “İşte o gün yer haberlerini söyler” (Zelzele: 99/4) âyetini okudu, sonra:

– “Yerin haberlerinin ne olduğunu biliyor musunuz?” diye sordu. Sahâbe:

– Allah ve Resûlü daha iyi bilir, dediler. Hz. Peygamber:

– “Onun haberleri, her erkek ve kadının yeryüzünde neler yaptığına şâhitlik ederek, sen şu günde şöyle yapmıştın, demesidir. İşte yerin haberleri budur” buyurdu. Tirmizi 2429, 3353

İsnadında Yahya b. Ebi Süleyman el-Medeni zayıftır.

10-Zayıf.

( 482 ) عن أبي عمرو ويقال : أبو عبد الله ويقال : أبو ليلى عثمان بن عفان رضي الله عنه أن النبي صلى الله عليه وسلم قال : " ليس لابن آدم حق في سوى هذه الخصال : بيت يسكنه وثوب يواري عورته وجلف خبز والماء " رواه الترمذي وقال : حديث صحيح .

482 (veya 483). Ebû Amr –ki Ebû Abdullah ve Ebû Leylâ da denilir– Osmân İbni Affân radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Âdem oğlunun şunlar dışında bir hakkı yoktur: Oturacağı ev, bedenini örtecek elbise, yiyecek ekmek ile su koyacak kap.” Tirmizi 2341

İsnadında el-Hureys b. Es-Saib zayıf bir ravi olup israiliyat rivayet eder. Bu da onlardandır.

11- Hasen.

( 519 ) عن أسماء بنت يزيد رضي الله عنها قالت : كان كم قميص رسول الله صلى الله عليه وسلم إلى الرصغ . رواه أبو داود والترمذي وقال : حديث حسن .

519 (veya 520). Esmâ Binti Yezîd radıyallahu anhâ şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in gömleğinin kolu bileğine kadardı. Ebu Davud 4027 Tirmizi 1765

İsnadında hakkında ihtilaf edilen bir ravi olan Şehr b. Havşeb vardır. Şehr b. Havşeb’in hıfzının kötü olduğu ve bazen yanıldığı belirtilmiştir. Halbuki bu hadisin zayıf olmasını gerektirmez. Hasen derecesine düşürür.

Zehebi şöyle demiştir: “Yakub b. Sufyan dedi ki: İbn Avn onun hakkında konuşmuş olsa da Şehr b. Havşeb sika bir ravidir” Bunun ardından Zehebi, Şehr ile huccet getirmenin tercihe şayan olduğunu belirtir. İmam Ahmed de Şehr’in Esma bt. Yezid’den rivayetlerinin mustakim olduğunu belirtmiştir. Bkz.: Tehzibu’l-Kemal (12/578) Tehzibu’t-Tehzib (4/324) Siyeru A’lami’n-Nubela (4/378)

Hadisin hasen bir isnadla Enes radıyallahu anh’den şahidini Bezzar (7214) rivayet etmiştir.

12- Zayıf.

( 578 ) عن أبي هريرة رضي الله عنه أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال : " بادروا بالأعمال سبعا هل تنتظرون إلا فقراً مُنسياً أو غنى مطغيا أو مرضا مفسدا أو هرما مفندا أو موتا مجهزا أو الدجال فشر غائب ينتظر أو الساعة فالساعة أدهى وأمر " رواه الترمذي وقال : حديث حسن .

578 (veya 579) - Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Yedi (engelleyici) şey (gelme)den önce iyi işler yapmakta acele ediniz. Yoksa gerçekten siz, unutturan fakirlik, azdıran zenginlik, (her şeyi) bozup perişan eden hastalık, saçma–sapan konuşturan ihtiyarlık, ansızın geliveren ölüm, gelmesi beklenen şeylerin en şerlisi Deccâl, belâsı en müthiş ve en acı olan kıyametten başka bir şey mi beklediğinizi sanıyorsunuz?” Tirmizî, 2228 Tirmizi hasen dedi.

İsnadında Muhriz b. Harun metruk bir ravidir.

Daha önce açıklama geçmişti.

13- Zayıf.

( 596 ) عن عطية بن عروة السعدي الصحابي رضي الله عنه قال : قال رسول الله صلى الله عليه وسلم : " لا يبلغ العبد أن يكون من المتقين حتى يدع ما لا بأس به حذرا مما به بأس " . رواه الترمذي وقال : حديث حسن .

596 (veya 597). Atıyye İbni Urve es–Sa’dî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bir kul günaha girerim korkusuyla, yapılması sakıncalı olmayan bazı şeylerden bile uzak durmadıkça, müttakîler derecesine çıkamaz.” Tirmizi 2451 İbn Mace 4215

İsnadında Abdullah b. Yezid ed-Dımeşki zayıftır.

14- Zayıf.

( 714) عن عمر بن الخطاب رضي الله عنه قال ك استأذنت النبي صلى الله عليه وسلم في العمرة فأذن لي وقال : " لا تنسنا يا أخي من دعائك " فقال كلمة ما يسرني أن لي بها الدنيا . وفي رواية وقال : " أشركنا يا أخي في دعائك " . حديث ضعيف رواه أبو داود والترمذي وقال : حديث حسن صحيح .

714 veya 715. Ömer İbnü’l–Hattâb radıyallahu anh şöyle dedi:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’den umre yapmak için izin istedim. İzin verdi ve:

“Bizi duadan unutma, sevgili kardeşim!” buyurdu. Onun bu sözüne karşılık bana dünyayı verseler, bu kadar sevinmezdim.

Bir başka rivayete göre şöyle buyurdu:

“Sevgili kardeşim! Bizi de duana ortak et!” Ebû Dâvûd, 1498 Tirmizî, 110, 3562 İbni Mâce, 2894

İsnadında bulunan Asım b. Ubeydullah b. Asım el-Adevi’den dolayı hadis zayıftır.

15- Hasen.

( 732 ) عن أمية بن مخشي الصحابي رضي الله عنه قال : كان رسول الله صلى الله عليه وسلم جالسا ورجل يأكل فلم يسم الله حتى لم يبق من طعامه إلا لقمة فلما رفعها إلى فيه قال : بسم الله أوله وآخره فضحك النبي صلى الله عليه وسلم ثم قال : " ما زال الشيطان يأكل معه فلما ذكر اسم الله استقاء ما في بطنه " . رواه أبو داود والنسائي .

732 veya 733. Sahâbî Ümeyye İbni Mahşî radıyallahu anh şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında birisi yemek yiyordu. Adam son lokmaya kadar besmele çekmedi. Son lokmayı ağzına götürürken “bismillâhi evvelehû ve âhirehû” (baştan sona bismillâh) dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem güldü ve şöyle buyurdu:

“Şeytan onunla birlikte yemek yiyordu. Adam besmele çekince, şeytan yediklerini kustu.” Nesai Sünenul Kübra 6725 Amelul Yevm vel Leyl 282 Ebu Davud 3768

İsnadında el-Musenna b. Abdirrahman el-Huzai meçhul olup hadis zayıftır.

16- Zayıf.

( 758 ) عن ابن عباس رضي الله عنهما قال : قال رسول الله صلى الله عليه وسلم : " لا تشربوا واحدا كشرب البعير ولكن اشربوا مثنى وثلاث وسموا إذا أنتم شربتم واحمدوا الله إذا أنتم رفعتم " . رواه الترمذي وقال : حديث حسن .

758 veya 759. İbni Abbas radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Deve gibi bir nefeste içmeyin. İki, üç nefeste için. Bir şey içeceğiniz zaman besmele çekin; içtikten sonra da elhamdülillah deyin.” Tirmizi 1886

Yezid b. Sinan Ebu Ferve er-Rahavi zayıftır, şeyhi de meçhuldür.

17- Hasen.

( 790 ) عن أسماء بنت يزبد رضي الله عنها قالت : كان كم قميص رسول الله صلى الله عليه وسلم إلى الرسغ . رواه أبو داود والترمذي وقال : حديث حسن .

790 veya 791- Esmâ Binti Yezîd radıyallahu anhâ şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in gömleğinin kolu bileğine kadardı. Ebu Davud 4027 Tirmizi 1765

Bu hadis hakkında açıklama daha önce geçmişti.

18-Zayıf.

( 797 ) عن أبي هريرة رضي الله عنه قال : بينما رجل يصلي مسبل الإزار قال له رسول الله صلى الله عليه وسلم : " اذهب فتوضأ " فذهب فتوضأ ثم جاء فقال : " اذهب فتوضأ " فقال له رجل : يا رسول الله ما لك أمرته أن يتوضأ ثم سكت عنه ؟ قال : " إنه كان يصلي وهو مسبل إزاره وإن الله لا يقبل صلاة رجل مسبل " . رواه أبو داود بإسناد صحيح على شرط مسلم .

797 veya 798. Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:

Bir adam, elbisesinin eteklerini yerde sürüyerek namaz kılıyordu. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ona:

– “Git abdest al!” buyurdu. O da gidip abdest alıp geldi. Hz. Peygamber ona tekrar:

– “Git abdest al!” diye emretti. Bunun üzerine orada bulunanlardan bir kişi:

– Yâ Resûlallah! Niçin ona abdest almasını emrettiniz de sonra sustunuz? diye sordu. Resûl–i Ekrem de:

– “O, elbisesini yerde sürüyerek namaz kılıyordu. Şüphesiz ki Allah, elbisesinin eteğini yerde sürüyen kimsenin namazını kabul etmez” buyurdular. Ebu Davud 638, 4086

İsnadında Ebu Cafer meçhuldür.

19- Zayıf.

( 798 ) عن قيس بن بشر التغلبي قال : أخبرني أبي - وكان جليسا لأبي الدرداء - قال : كان بدمشق رجل من أصحاب رسول الله صلى الله عليه وسلم يقال له ابن الحنظلية وكان رجلا متوحدا قلما يجالس الناس إنما هو صلاة فإذا فرغ فإنما هو تسبيح وتكبير حتى يأت أهله فمر بنا ونحن عند أبي الدرداء فقال له أبو الدرداء : كلمة تنفعنا ولا تضرك قال : بعث رسول الله صلى الله عليه وسلم سرية فقدمت فجاء رجل منهم فجلس في المجلس الذي يجلس فيه رسول الله صلى الله عليه وسلم فقال لرجل إلى جنبه : لو رأيتنا حين التقينا نحن والعدو فحمل فلان وطعن فقال : خذها مني وأنا والغلام الغفاري كيف ترى في قوله ؟ قال : ما أراه إلا قد بطل أجره فسمع بذلك آخر فقال : ما أرى بذلك بأس فتنازعا حتى سمع رسول الله صلى الله عليه وسلم فقال : " سبحان الله ؟ لا بأس أن يؤجر ويحمد " فرأيت أبا الدرداء سر بذلك وجعل يرفع رأسه إليه ويقول : أأنت سمعت ذلك من رسول الله صلى الله عليه وسلم ؟ فيقول : نعم فما زال يعيد عليه حتى إني لأقول ليبركن على ركبتيه قال فمر بنا يوم آخر فقال له أبو الدرداء : كلمة تنفعنا ولا تضرك قال : قال لنا رسول الله صلى الله عليه وسلم : " المنفق على الخيل كالباسط يده بالصدقة لا يقبضها " ثم مر بنا يوما آخر فقال له أبو الدرداء : كلمة تنفعنا ولا تضرك قال : قال رسول الله صلى الله عليه وسلم : " نعم الرجل خريم الأسدي لولا طول جمته وإسبال إزاره " فبلغ ذلك خريما فعجل فأخذ شفرة فقطع بها جمته إلى أذنيه ورفع إزاره إلى نصف ساقيه . ثم مر بنا يوما آخر فقال له أبو الدرداء : كلمة تنفعنا ولا تضرك قال : سمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول : " إنكم قادمون على إخوانكم فأصلحوا رحالكم وأصلحوا لباسكم حتى تكونوا كأنكم شامة في الناس فإن الله لا يحب الفحش ولا التفحش " رواه أبو داود بإسناد حسن إلا قيس بن بشر فاختلفوا في توثيقه وتضعيفه وقد روى له مسلم .

798 veya 799. Kays İbni Bişr et–Tağlibî şöyle demiştir: Bana, Ebü’d–Derdâ’nın arkadaşı olan babam haber verdi ve şöyle dedi:

Dımaşk’da, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in ashâbından İbnü’l–Hanzaliyye denilen bir zat vardı. Bu adam yalnız başına yaşayan ve insanlarla çok az görüşen bir kimse idi. Hep namaz kılar, namazdan ayrılıp çoluk çocuğunun yanına giderken de tekbir ve tesbih ile meşgul olurdu. Biz Ebü’d–Derdâ’nın yanında otururken bu zat yanımıza uğradı. Ebü’d–Derdâ ona:

– Bize fayda sağlayacak, sana zararı dokunmayacak bir söz söyle dedi. İbnü’l– Hanzaliyye de şunları söyledi:

– Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir seriyye göndermiş, bir süre sonra seriyyeye katılanlar seferden dönmüşlerdi. Onların içinden bir asker gelip Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in oturduğu yere oturdu; yanındaki adama şöyle dedi:

– Düşmanla karşılaştığımız zaman bizi bir görmeliydin; filân kimse düşmana saldırdı, mızrağını sapladı ve:

– Al benden sana! Ben Gıfarlı delikanlıyım, dedi. Sen onun bu sözünü nasıl buluyorsun? diye sordu. Öbür adam:

– Benim kanaatim, o adamın bütün sevabının boşa gittiğidir, diye cevap verdi. Bu sözü işiten bir başkası:

– Bunda bir sakınca görmüyorum, dedi. Bunun üzerine ikisi münakaşa ettiler. Neticede olup biteni Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem duydu ve:

“Sübhânellah! Bu kişinin sevap kazanmasında ve övülmesinde bir sakınca yoktur!” buyurdu. Ben Ebü’d–Derdâ’nın buna sevindiğini ve başını kaldırıp adama:

– Sen bunu Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den bizzat kendin işittin mi? diye sorduğunu gördüm. Adam:

– Evet, bizzat işittim, dedi. Ebü’d–Derdâ adama aynı soruyu tekrar edip duruyordu. Hatta ben kendi kendime: Dizlerinin üzerine çökecek, diyordum. Babam sözlerine şöyle devam etti:

– İbnü’l–Hanzaliyye, başka bir gün yine yanımıza uğramıştı. Ebü’d–Derdâ bu defa ona:

– Bize fayda sağlayacak, sana zararı dokunmayacak bir söz söyle, dedi. O da şunu söyledi:

– Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bize şöyle buyurdu:

“Cihad için hazır tuttuğu atı yedirip içirip ona güzelce bakan kimse, sadaka vermek için elini açıp hiç kapatmayan kişi gibidir.”

Bu zat, başka bir gün bize yine uğramıştı. Ebü’d–Derdâ yine ona:

– Bize fayda sağlayacak, sana zararı dokunmayacak bir söz söyle dedi. Bunun üzerine İbnü’l–Hanzaliyye şunları söyledi:

– Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Hüreym el–Üseydî ne iyi adamdır! Keşke zülüfleri ile elbisesinin eteklerini uzatmasaydı.” Resûl–i Ekrem’in bu sözü Hüreym’e ulaşınca, hemen eline bir ustura alıp zülüflerini kulak memesi hizasından kesti; elbisesinin eteğini de baldırlarını örtecek şekilde kısalttı. İbnü’l–Hanzaliyye bir gün yine bize uğramıştı. Ebü’d–Derdâ kendisine:

– Bize fayda sağlayacak, sana da zararı olmayacak bir söz lutfetseniz, dedi. O da şu cevabı verdi:

– Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’ i şöyle buyururken işittim:

“Sizler kardeşlerinizin yanına varacaksınız; binek hayvanlarınızı düzene koyun, elbiselerinize çeki düzen veriniz ki, insanlar arasında yüzdeki güzellik timsali ben gibi olunuz. Çünkü Allah çirkin görünüşü ve kötü sözü sevmez.” Ebu Davud 4089

Kays et-Tağlebi (veya es-Sa’lebi) bunu babasından rivayet etmiş olup babası Bişr meçhul bir ravidir. Buhari, Kays b. Bişr’in babasından rivayeti hakkında: “İkisi bilinmiyor” demiştir. Ebu Hatem ise: “Onun hadisinde sakınca görmem” demiştir. İbn Hibban da onu es-Sikat’ta zikreder. Bkz.: el-Cerh vet-Ta’dil (7/125) Mizanul İtidal (3/392) Tehzib (8/234) Nevevi, Muslim’in Kays’tan rivayette bulunduğunu söylediyse de onun dışında hiçbir muhaddisin Müslim’in ondan rivayette bulunduğunu söylediğini göremedim. İbn Hacer yalnızca Ebu Davud’un ondan rivayet ettiğini söylemiştir. Bkz.: Takrib (5562) Taberani (5/352) rivayetinde şu ibareyi nakletmiştir: “Hişam b. Sad’dan: Kınnesrin halkından kendisine Kays b. Bişr denilen dürüst birisi (raculi sıdkin) dedi ki:…”

20-Zayıf.

( 830 ) عن حذيفة بن اليمان رضي الله عنه أن رسول الله صلى الله عليه وسلم لعن من جلس وسط الحلقة . رواه أبو داود بإسناد حسن .



وروى الترمذي عن أبي مجلز : أن رجلا قعد وسط حلقة فقال حذيفة : ملعون على لسان محمد صلى الله عليه وسلم - أو لعن على لسان محمد صلى الله عليه وسلم من جلس وسط الحلقة . قال الترمذي : حديث حسن صحيح .

830- veya 831. Huzeyfe İbni Yemân radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem halka teşkil eden bir topluluğun ortasına oturan kimseye lânet etmiştir.

Tirmizî’nin Ebû Miclez’den rivayetine göre, bir adam gelip halkanın ortasına oturmuştu. Bunun üzerine Huzeyfe:

Halkanın ortasına oturan kimse, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in lisanıyla veya Allah tarafından Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in lisanıyla lânetlenmiştir, dedi. Ebu Davud 4826 Tirmizi 2753

İsnadında kopukluk vardır. Ebu Miclez’in ismi Lahık b. Humeyd olup İbn Main ve başkalarının da dediği gibi Huzeyfe radıyallahu anh’den işitmemiştir.

21-Zayıf.

( 889 ) عن صفوان بن عسال رضي الله عنه قال : قال يهودي لصحابه اذهب بنا إلى هذا النبي فأتيا رسول الله صلى الله عليه وسلم فسألاه عن تسع آيات بينات فذكر الحديث إلى قوله : فقبلا يده ورجله وقالا : نشهد أنك نبي . رواه الترمذي وغيره بأسانيد صحيحة .

889- veya 891. Safvân İbni Assâl radıyallahu anh şöyle dedi:

Bir yahudi kendisi gibi yahudi olan arkadaşına:

– Gel şu peygambere gidelim, dedi. İkisi birlikte Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e geldiler ve müslümanlarla yahudiler arasında ortak olan dokuz kesin âyeti sordular. Peygamberimiz cevapladıktan sonra onun elini ve ayağını öperek:

– Şehâdet ederiz ki, sen gerçekten bir peygambersin, dediler. İbn Mace 3705 Tirmizi 2733, 3144

İsnadında bulunan Abdullah b. Selime el-Muradi zayıftır. Nesai hadisin münker olduğunu belirtmiştir. Ahmed, Şafii, Buhari ve başka muhakkikler de bu ravinin zayıf olduğunu belirtmişlerdir. Nevevi bu hadisin sahih isnadlarla rivayet edildiğini söylese de, Abdullah b. Selime tek kalmıştır. Hadis zayıftır.

22-Zayıf.

( 890 ) عن ابن عمر رضي الله عنه قصة قال فيها : فدنونا من النبي صلى الله عليه وسلم فقبلنا يده . رواه أبو داود .

890 veya 892. İbni Ömer radıyallahu anhümâ, başından geçen bir olayı anlatırken şöyle dedi:

Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e yaklaştık ve elini öptük. Ebu Davud 2647, 5223 Buhari Edebul Mufred 972 Tirmizi 1716 İbn Mace 3704

Yezid b. Ebi Ziyad el-Haşimi zayıftır. İbn Hacer et-Takrib’de dedi ki: “İhtiyarlayınca bunamış ve telkin kabul etmeye başlamıştır.

23-Hasen.

( 891 ) عن عائشة رضي الله عنها قالت : قدم زيد بن حارثة المدينة ورسول الله صلى الله عليه وسلم في بيتي فأتاه فقرع الباب فقام إليه النبي صلى الله عليه وسلم يجر ثوبه فاعتنقه وقبله . رواه الترمذي وقال : حديث حسن .

891 veya 893. Âişe radıyallahu anhâ şöyle demiştir:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem benim evimde iken Zeyd İbni Hârise Medîne’ye gelmişti. Sonra Resûl–i Ekrem’e gelip kapıyı çaldı. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem de elbisesini sürüyerek ayağa kalktı, onu kucakladı ve öptü. Tirmizi 2732

Muhammed b. İshak müdellis olduğu iddia edilmiştir. Bu rivayette tahdis sigasını tasrih etmemiştir. Ancak İbn İshak, zayıf birinden an’ane yaparsa bu tedlis illet iken, büyük şeyhlerinden an’ane ile rivayet ettiğinde rivayeti sahihtir. Bu hadisi Zühriden rivayet etmiştir. Hadis hasendir inşaallah.

24-Hasen.

( 912 ) عن عائشة رضي الله عنه قالت : رأيت رسول الله صلى الله عليه وسلم وهو بالموت عنده قدح فيه ماء وهو يدخل يده في القدح ثم يمسح وجهه بالماء ثم يقول : " اللهم أعني على غمرات الموت أو سكرات الموت " . رواه الترمذي .

912 veya 914. Yine Âişe radıyallahu anhâ şöyle demiştir:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i, ölüm döşeğinde, yanıbaşındaki su kabına elini daldırıp yüzüne sürerken gördüm. O, böyle yapıyor sonra da “Allah’ım ölümün şiddet ve sıkıntılarına karşı bana yardım et” diye dua ediyordu. Tirmizi 991 İbn Mace 1623

İsnadında Musa b. Sercis meçhuldür.

Musa b. Sercis’in hadisin lafzında hata ettiği anlaşılmaktadır.

Ancak Taberani’nin Muceminde (16/341) sahih isnadla şahidi vardır. hadisin aslı Buhari’dedir (4449)

25-Zayıf.

( 944 ) عن حصين بن وَحْوَح رضي الله عنه أن طلحة بن البراء بن عازب رضي الله عنهما مرض فأتاه النبي صلى الله عليه وسلم يعوده فقال : " إني لا أرى طلحة إلا قد حدث فيه الموت فآذنوني به وعجلوا به فإنه لا ينبغي لجيفة مسلم أن تحبس بين ظهراني أهله " . رواه أبو داود .

944 veya 946. Husayn İbni Vahvah radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Talha İbni’l–Berâ İbni’l–Âzib radıyallahu anhümâ hastalanmıştı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onu ziyarete geldi. (Çıkarken) şöyle buyurdu:

“Talha’ya ölümün yaklaştığını görüyorum. Ölecek olursa bana haber verin; techiz ve tekfini işinde elinizi çabuk tutun. Çünkü bir müslümanın cesedini ailesi yanında bekletmek uygun değildir.” Ebu Davud 3159

Urve b. Said el-Ensari ve babası birer meçhul ravidir.

26- İmam Şafii’nin Kabirlerde Kuran Okumaya Dair Sözü Sabit Değildir.

( 947 ) عن عمرو بن العاص رضي الله عنه قال : إذا دفنتموني فأقيموا حوا قبري قدر ما تنحر جزور ويقسم لحمها حتى أستأنس بكم واعلم ماذا أراجع به رسل ربي . رواه مسلم .

قال الشافعي رحمه الله : ويستحب أن يقرأ عنده شيء من القرآن وإن ختموا القرآن عنده كان حسنا .

947 veya 949. Amr İbni’l–Âs radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:

“Beni kabrime defnettiğiniz zaman, bir deve kesip etini parçalayacak kadar mezarımın başında bekleyin ki, sizin varlığınızla yeni hayatıma alışma imkânı bulayım ve Rabbimin elçilerine vereceğim cevapları hazırlayayım.” Müslim 173

Şafii rahimehullah dedi ki: Onun yanında kurandan bir şey okumak mustehap olur. Eğer onun yanında Kuran hatmedilirse güzel olur.

Bu söz Şafiinin değil, ashabının sözüdür. Bkz.: el-Mecmu 5/185

Şeyh Elbani rahimehullah der ki: “Şafii rahimehullah bunu nerede söylemiş bilmiyorum. Bu sözün ondan sabit olmasında bence büyük bir şüphe vardır. Onun mezhebine göre kıraatin sevabının hediye edilmesi mevtaya ulaşmaz. Nitekim Hafız İbn Kesir “Her insana ancak kendi gayretinin karşılığı vardır” ayetinin tefsirinde bunu nakletmiştir. Şeyhulislam İbn Teymiyye de bu sözün İmam Şafii’den sabit olmadığına “el-İktiza” isimli eserinde işaret etmiş ve şöyle demiştir: “Şafii’nin kendisinden bu meselede bir söz ezberlenmiş değildir. Zira bu ona göre bidattir. Malik dedi ki: Hiç kimsenin böyle bir şey yaptığını bilmiyoruz. Sahabe ve tabiin böyle yapmazlardı.” Derim ki: Ahmed’in mezhebinde de böyledir. Ahkamul Cenaiz adlı kitabımda da tesbit ettiğim üzere kabirlere kıraat yoktur. Adı geçen kitabımda da tahkik ettiğim gibi Şeyhulislam İbn Teymiye’nin son sözü de budur.”

27- Zayıf.

( 1000 ) عن ابن عباس رضي الله عنهما قال : قال رسول الله صلى الله عليه وسلم : " إن الذي ليس في جوفه شيء من القرآن كالبيت الخرب " . رواه الترمذي وقال : حديث حسن صحيح .

1000 veya 1002. İbni Abbâs radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kalbinde Kur’an’dan bir miktar bulunmayan kimse harap ev gibidir.” Darimi 3306 Tirmizi 2913

İsnadında Kabus b. Ebi Zabyan zayıftır.

28- Sahih.

( 1021 ) عن أبي الدرداء رضي الله عنه أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال : " من حفظ عشر آيات من أول سورة الكهف عصم من الدجال " . وفي رواية : " من آخر سورة الكهف " رواهما مسلم .

1021 veya 1023. Ebü’d–Derdâ radıyallahu anh ‘den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kehf sûresi’nin başından on âyet ezberleyen kimse deccâlden korunmuş olur.” Müslim 1835

Bir rivayette: “Kehf sûresi’nin sonundan” buyrulmuştur.

Şeyh Elbani rahimehullah diyor ki: “İkinci rivayet (Kehf suresinin sonundan lafzı) şazdır. Silsiletu’l-Ahadisi’s-Sahiha (2651) da tahkik ettiğim üzere mahfuz olanı ilk rivayettir. Nevvas b. Seman radıyallahu anh’den gelen rivayet ona şahittir. Zira orada: “Sizden her kim ona yetişirse Kehf suresinin başlarından okusun” buyrulmuştur.”

İbn Hibban (786) Ebu’d-Derda radıyallahu anh’den: ..sonundan on ayet” lafzıyla rivayet etti. Hadis sahihtir.

Kasım b. Sellam Fazailu’l-Kur’an’da (382) sahih isnadla Ebu’d-Derda radıyallahu anh’den “…sonundan on ayet” lafzıyla rivayet etti.

Nesai Sünenü’l-Kübra’da (10718) Sevban radıyallahu anh’den sahih isnadla: “..sonundan on ayet” lafzıyla rivayet etti.

Ru’yani (597) sahih isnadla Sevban radıyallahu anh’den: “….sonundan on ayet” lafzıyla rivayet etti.

Allah şeyh Elbani’ye rahmet etsin. Her iki rivayet de çeşitli yollarla sabit olmuştur. O’nun hadisin şaz olduğuna dair iddiası ikna edici değildir. İmam Şevkani’nin dediği gibi bu rivayetleri; Kehf suresinin başından ve sonundan onar ayet okumakla cem etmek mümkündür. (Tuhfetu’z-Zakirin (s.402)

29- Müdrec.

( 1024 ) عن أبي هريرة رضي الله عنه قال : سمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول : " إن أمتي يدعون يوم القيامة غرا محجلين من آثار الوضوء فمن استطاع منكم أن يطيل غرته فليفعل " . متفق عليه

1026. Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i: “Şüphesiz ki benim ümmetim, kıyamet gününde, abdest izlerinden dolayı yüzleri nurlu, elleri ve ayakları parlak olarak çağırılacaktır. Yüzünün nûrunu artırmaya gücü yeten kimse bunu yapsın” buyururken işittim. (Buhari ve Müslim)

Şeyh Elbani rahimehullah dedi ki: “Gücü yeten kimse…” kısmı müdrectir. (yani Allah rasulünün ifadesi olmayıp hadise eklenmiştir.) Nitekim Hafız (İbn Hacer) ve başkaları da bunu beyan etmişlerdir. Bkz.: el-İrva (94) Daife (1030)

30- Hasen.

( 1060 ) عن أبي سعيد الخدري رضي الله عنه عن النبي صلى الله عليه وسلم قال : " إذا رأيتم الرجل يعتاد المساجد فاشهدوا له بالإيمان قال الله عز وجل { إنما يعمر مساجد الله من آمن بالله واليوم الآخر . . الآية } رواه الترمذي وقال : حديث حسن .

1062. Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Mescidlere devam etmeyi alışkanlık haline getiren bir adamı gördüğünüz zaman, onun gerçek mü’min olduğuna şahitlik ediniz”. Allah Taâlâ şöyle buyurur: “Allah’ın mescidlerini, ancak Allah’a ve âhiret gününe inanan, namazı kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başka kimseden korkmayanlar onarırlar. İşte onlar, doğru yolu bulanlardan olabilirler” (Tevbe: 9/18) Darimi 1223 Tirmizi 2617, 3093 İbn Mace 802

Elbani rahmetullahi aleyh dedi ki: İsnadında Derrac Ebu’s-Semh’in, Ebu’l-Heysem’den rivayetinde zayıflık vardır. Bu da o tür rivayetlerindendir.”

Ancak Yahya b. Main ve İbn Şahin, Derrac’ın Ebu’l-Heysem’den rivayetinde sakınca olmadığını belirtmişlerdir. Bkz.: et-Tehzib (3/208-209) Tehzibu’l-Kemal (1797)

31- Şaz.

( 1094 ) عن عائشة رضي الله عنها قات : قال رسول الله صلى الله عليه وسلم : " إن الله وملائكته يصلون على ميامن الصفوف " رواه أبو داود بإسناد على شرط مسلم وفيه رجل مختلف في توثيقه

1096. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Şüphesiz Allah safların sağ tarafında bulunanlara rahmet eder; melekleri de dua ederler.” Ebu Davud 676 İbn Mace 1005

Şeyh Elbani dedi ki: “Beyhaki’nin dediği gibi mahfuz olan sadece: “…Saflarda olanlara salat ederler” lafzıdır. Bunu Mişkat’e yazdığım notlarda zikrettim ve Daifu Ebi Davud ile Sahihu Ebi Davud’da açıkladım.”

32- İlk Kısmı zayıf.

( 1096 ) عن أبي هريرة رضي الله عنه قال : قال رسول الله صلى الله عليه وسلم : " وسطوا الإمام وسدوا الخلل " رواه أبو داود

1098. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“İmamı ortanıza alınız ve saflardaki boşlukları doldurunuz.” Ebu Davud 681

İsnadında meçhul raviler vardır. Lakin ikinci kısmının şahitleri vardır. Yahya b. Beşir b. Hallad el-Ensari ve annesi Emetu’l-Vahid bt. Yamin meçhuldürler.

33- Hasen.

( 1121 ) عن علي بن أبي طالب رضي الله عنه أن النبي صلى الله عليه وسلم كان يصلي قبل العصر ركعتين . رواه أبو داود بإسناد صحيح .

1123. Ali İbni Ebû Tâlib radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ikindi namazının farzından önce iki rek`at namaz kılardı. Ebu Davud 1272

Elbani dedi ki: Bu lafızla şazdır. Mahfuz olanı: “Dört rekat kılardı” şeklindekidir.”

Derim ki: Şeyh Elbani, Ebu Davud’un Asım b. Damre’den, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ikindiden önce iki rekat kıldığına dair rivayetin hasen olduğunu söylemiştir. Ebu Davud (1274) Ziyau’l-Makdisi (1/327) Nevevi Hulasatu’l-Ahkam’da (1/539) bunun sahih olduğunu söylemiştir.

Ayrıca Beyhaki (2/473) İbn Hibban (6/205) İshak b. Rahuye (4/249) ve İbn Huzeyme (2/204) Ummu Hani radıyallahu anha’dan hasen isnadla rivayet etmişlerdir: “Kim günde on iki rekat namaz kılarsa Allah ona cennette ev bina eder. Öğlen namazından önce dört, sonra iki rekat, ikindi namazından önce iki rekat, akşamdan sonra iki ve sabah namazından önce iki rekat.”

34- Merfuan zayıf, mevkufen sahih.

( 1157 ) عن أبي بردة بن أبي موسى رضي الله عنه قال : قال عبد الله بن عمر رضي الله عنهما : أسمعت أباك يحدث عن رسول الله صلى الله عليه وسلم في شأن ساعة الجمعة ؟ قال : قلت : نعم سمعته يقول : سمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول : " هي ما بين أن يجلس الإمام إلى أن تقضى الصلاة " . رواه مسلم

1159. Ebû Bürde İbni Ebû Mûsâ el–Eş`arî radıyallahu anh şöyle dedi:

Birgün Abdullah İbni Ömer radıyallahu anhümâ bana:

– Cuma günü duaların kabul edildiği zaman hakkında babanın Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den bir hadis rivayet ettiğini duydun mu? diye sordu. Ben de:

– Evet, duydum. Babam, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittiğini söyledi:

“O vakit, imamın minbere oturduğu andan namazın kılındığı zamana kadar olan süre içindedir.” Müslim.

Merfu olarak zayıf, mevkuf olarak sahihtir. İmam Darakutni gibi imamlar sahih olanının bu sözün Ebu Musa radıyallahu anh’e ait olmasını ifade etmişlerdir.

35- Zayıf.

( 1159 ) عن سعد بن أبي وقاص رضي الله عنه قال : خرجنا مع رسول الله صلى الله عليه وسلم من مكة نريد المدينة فلما كنا قريبا من عزوراء نزل ثم رفع يديه فدعا الله ساعة ثم خر ساجدا فمكث طويلا ثم قام فرع يديه ساعة ثم خر ساجدا - فعله ثلاثا - وقال : " إني سألت ربي وشفعت لأمتي فأعطاني ثلث أمتي فخررت ساجدا لربي شكرا ثم رفعت رأسي فسألت ربي لأمتي فأعطاني ثلث أمتي فخررت ساجدا لربي شكرا ثم رفعت رأسي فسألت ربي لأمتي فأعطاني الثلث الأخير فخررت ساجدا لربي " رواه أبو داود .

1161. Sa`d İbni Ebû Vakkâs radıyallahu anh şöyle dedi:

Bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber Medine’ye gitmek üzere Mekke’den yola çıkmıştık. Azverâ denen yere yaklaştığımızda Resûl–i Ekrem bineğinden indi. Sonra ellerini kaldırarak bir süre dua etti. Sonra secdeye kapandı, uzunca bir süre secdede kaldı. Tekrar ayağa kalktı, yine ellerini kaldırıp bir müddet dua etti. Sonra secdeye kapandı. Bunu üç defa tekrarladı. Buyurdu ki:

“Rabbimden dilekte bulundum ve ümmetim için şefaat niyaz ettim. O da ümmetimin üçte birini bana bağışladı. Ben de Rabbime şükretmek için secdeye kapandım. Sonra tekrar başımı kaldırıp Rabbimden ümmetimi bağışlamasını diledim; O da bana ümmetimin üçte birini bağışladı. Ben de bunun üzerine Rabbime şükür secdesine kapandım. Sonra tekrar başımı kaldırıp Rabbimden ümmetimi diledim; O da bana ümmetimin geri kalan üçte birini bağışladı. Ben de Rabbime şükretmek üzere secdeye kapandım.” Ebu Davud 2775

İsnadında Musa b. Ya’kub ez-Zemai vardır. Onun ezberi kötüdür. Şeyhi Yahya b. El-Hasen b. Osman ise meçhul bir ravidir.

36- Şaz.

( 1179 ) عن أبي هريرة رضي الله عنه أن النبي صلى الله عليه وسلم قال : " إذا قام أحدكم من الليل فليفتتح الصلاة بركعتين خفيفتين " رواه مسلم .

1182. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Biriniz geceleyin kalktığında, önce gayet hafif iki rek’at namaz kılsın.” Müslim.

Bu lafızla şazdır. Şeyh Elbani dedi ki: “Müslim dışındakiler bunu Ebu Hureyre radıyallahu anh’den merfuan, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in fiili olarak rivayet etmişlerdir. Doğrusu da budur. Fakat Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sözü olarak nakledilmesi, Daifu Ebi Davud’da tahkik ettiğim gibi şazdır.”

37- Zayıf.

( 1235 ) عن أبي هريرة رضي الله عنه قال : قال رسول الله صلى الله عليه وسلم : " قال الله عز وجل : أحب عبادي إلي أعجلهم فطرا " رواه الترمذي وقال : حديث حسن .

1238. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki:

“Allah Teâlâ şöyle buyurdu: Kullarımın bana en sevgili olanı, oruç açmakta acele davranandır." Tirmizi 700

İsnadında zayıf bir ravi olan Kurra b. Abdirrahman vardır. Onun hıfzı kötüdür. İbn Hibban: “Kurre onun lakabıdır. İsmi: Yahya’dır. Mısırlıların güvenilir ravilerindendir.” Dedi. Taberani (19/106) ve Temmam’ın Fevaid’inde (1023) Muhammed b. Velid ez-Zubeydi, Kurra’nın rivayetine mutabaat etmiştir. Lakin Zübeydi’den rivayette bulunan Mesleme b. Ali el-Huşeni metruk bir ravidir.

38- Hasen ligayrihi.

( 1248 ) عن مجيبة الباهلية عن أبيها أو عمها أنه أتى رسول الله صلى الله عليه وسلم ثم انطلق فأتاه بعد سنة - وقد تغيرت حالته وهيئته - فقال : يا رسول الله أما تعرفني ؟ قال : " ومن أنت " قال : أنا الباهلي الذي جئتم عام الأول . قال : " فما غيرك وقد كنت حسن الهيئة " قال : ما أكلت طعاما منذ فارقتك إلا بليل . فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم : " عذبت نفسك " ثم قال : " صم شهر الصبر ويوما من كل شهر " قال : زدني قال : " صم من الحرم واترك صم من الحرم واترك صم من الحرم واترك " وقال بأصابعه الثلاث فضمها ثم أرسلها . رواه أبو داود . وشهر الصبر رمضان .

1251. Mücîbetü'l–Bâhiliyye, babasından (veya amcasından) naklen, babasının Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e elçi olarak gidip memleketine döndüğünü, bir yıl sonra –hali ve görünüşü oldukça değişmiş olarak– tekrar Hz. Peygamber'e gittiğini ve şöyle dediğini haber verdi:

– Ey Allah'ın Resûlü! Beni tanıdınız mı? Hz. Peygamber:

– "Sen kimsin? (tanımadım)" buyurdu. Adam:

– Bir sene önce size gelmiş olan Bâhilîyim, dedi. Hz. Peygamber:

– “Seni böylesine değiştiren nedir? Halbuki sen çok iyi görünüyordun” buyurdu. Adam:

– Senden ayrıldığım günden beri, geceleri hariç, asla yemek yemedim, dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

– "Kendine işkence etmişsin!" buyurdu ve ilâve etti:

– "Sabır ayı (ramaza)nı bütünüyle, diğer aylardan da birer günü oruçlu geçir." Adam:

– Benim için bu sayıyı arttırınız. Zira benim gücüm bundan fazlasına yeter, dedi. Hz. Peygamber:

– "O halde her aydan iki gün oruç tut!" buyurdu. Adam:

– Daha arttırınız, dedi. Hz. Peygamber

– "Peki, her aydan üç gün!" buyurdu. Adam:

– Biraz daha arttırınız, dedi. Hz. Peygamber de:

– "Haram aylarında (receb, zilkade, zilhicce ve muharrem) üç gün oruç tut, bırak; üç gün oruç tut, bırak; üç gün oruç tut, bırak." buyurdu ve üç parmağını birleştirip bırakmak suretiyle de fiilen gösterdi. Ebu Davud 2428 İbn Mace 1741 Nesai Kübra 2743

Mucibetul Bahiliye meçhuledir.

Ancak hadisin bir şahidini Taberi Tehzibu’l-Asar’da (833) hasen isnadla rivayet etmiştir. Hadis hasen ligayrihidir. Allahu a’lem.

39- Zayıf.

( 1266 ) عن أم عمارة الأنصارية رضي الله عنها أن النبي صلى الله عليه وسلم دخل عليها فقدمت إليه طعاما فقال : " كلي " فقالت : إني صائمة فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم : " إن الصائم تصلي عليه الملائكة إذا أكل عنده حتى يفرغوا " وربما قال : " حتى يشبعوا " رواه الترمذي وقال : حديث حسن

1269. Ümmü Umâre el–Ensâriyye radıyallahu anhâ'dan nakledildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bir gün Ümmü Umâre'nin evini teşrif etti. O da hemen Resûl–i Ekrem'e yemek ikram etti. Hz. Peygamber:

– "Buyur, sen de ye!" teklifinde bulundu. Ümmü Umâre:

– Ben oruçluyum, dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Oruçlu bir kimsenin yanında yemek yiyenler yemeği bitirinceye kadar melekler o oruçluya dua ederler."

Hz. Peygamber bazan da "Yemek yiyenler doyuncaya kadar…" derdi. Darimi 1745, İbn Mace 1748, Tirmizi 785 Ebu Davud 786

Ravilerinden Leyla meçhuledir.

40- Zayıf.

( 1335 ) عن عقبة بن عامر الجهني رضي الله عنه قال : سمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم : " إن الله يدخل بالسهم الواحد ثلاثة نفر الجنة : صانعه يحتسب في صنعته الخير والرامي به ومنبله وارموا واركبوا وأن ترموا أحب إلي من أن تركبوا ومن ترك الرمي بعد ما علمه رغبة عنه فإنها نعمة تركها " أو قال : " كفرها " رواه أبو داود .

1338. Yine Ebû Hammâd Ukbe İbni Âmir radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Allah Teâlâ bir ok sebebiyle üç kimseyi cennete koyar: Hayır ve sevap umarak o oku yapan sanatkârı, bu oku Allah yolunda atanı, oku atana yardımcı olanı. Atıcılık ve binicilik öğreniniz. Atıcılık öğrenmeniz binicilik öğrenmenizden bana göre daha sevimlidir. Kim kendisine atıcılık öğretildikten sonra ondan yüz çevirirse, Allah'ın kendisine ihsan ettiği nimete karşı şükrünü terketmiş veya küfrân–ı nimet etmiş olur." Darimi 2405 İbn Mace 2811 Tirmizi 1637 Ebu Davud 2513 Nesai 6/28

Zayıftır. Sonundaki: “Atıcılığı terk eden…” kısmı sahihtir. Şeyh Elbaninin Zaifut-Tergib’de (821) dediği gibi isnadında cehalet ve ızdırap vardır.

41- Hasen.

( 1386 ) عن أبي سعيد الخدري رضي الله عنه عن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال : " لن يشبع مؤمن من خير حتى يكون منتهاه إلى الجنة " رواه الترمذي وقال : حديث حسن .

1389. Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Mü'min, cennete girinceye kadar hiçbir hayıra doymaz." Tirmizi 2686

Derrac Ebu’s-Semh’in, Ebu’l-Heysem’den rivayeti sözkonusudur. Bu konuda açıklama daha önce geçmişti. Hadis hasendir. Allahu a’lem.

42- Zayıf

( 1394 ) عن أبي هريرة رضي الله عنه عن النبي صلى الله عليه وسلم قال : " كل أمر ذي بال لا يبدأ فيه بالحمد الله فهو أقطع " حديث حسن رواه أبو داود وغيره .

1397. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah’a hamd ederek başlanmayan her önemli iş bereketsiz olur.” İbn Mace 1894 Ebu Davud 4840

İsnadında bulunan Kurra b. Abdirrahman el-Meafiri münkerul hadistir. Taberani (13/416) başka bir zayıf yolla Muhammed b. El-Velid ez-Zubeydi’ tarikiyle Kab b. Malik radıyallahu anh’den mutabisini rivayet etmiştir. Muhammed b. Kesir, Evzai’den, arada Kurre’yi zikretmeksizin Zühri tarikiyle rivayet etmiştir. Veki ise bunu Evzai – Kurre – Zühri yoluyla mürsel olarak rivayet eder. Rivayet bazı farklı lafızlarla da gelmişti. Hamd’in yerine bazen zikir, bazen salavat, bazen besmele zikredilmiş, akta’ lafzının yerine de eczem ve ebter lafızları ile nakledilmiştir. Rivayetin metninde de ızdırap vardır.

43- Zayıf.

( 1442 ) عن سعد بن أبي وقاص رضي الله عنه أنه دخل مع رسول الله صلى الله عليه وسلم على امرأة وبين يديها نوى - أو حصى - تسبح به فقال : " أخبرك بما هو أيسر عليك من هذا - أو أفضل - " فقال : " سبحان الله عدد ما خلق في السماء وسبحان الله عدد ما خلق في الأرض وسبحان الله عدد ما بين ذلك وسبحان الله عدد ما هو خالق والله أكبر مثل ذلك والحمد الله مثل ذلك ولا إله إلا الله مثل ذلك ولا حول ولا قوة إلا بالله مثل ذلك " رواه الترمذي وقال : حديث حسن

1445. Sa’d İbni Ebû Vakkâs radıyallahu anh’in rivayet ettiğine göre, kendisi bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber, önündeki hurma çekirdekleriyle veya çakıl taşlarıyla tesbih çeken bir kadının yanına girdi. Peygamber aleyhisselâm kadına:

“Bundan daha kolayını –veya daha faziletlisini– sana haber vereyim mi?” diye sorduktan sonra şöyle buyurdu:

“Sübhânallahi adede mâ halaka fi’s–semâi ve sübhânallahi adede mâ halaka fi’l–ard ve sübhânallahi adede mâ beyne zâlike ve sübhânallahi adede mâ hüve hâlik: Ben Allah’ı gökyüzünde yarattıkları sayısınca ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan tenzîh ederim. Ben Allah’ı yeryüzünde yarattıkları sayısınca ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan tenzîh ederim. Ben Allah’ı yerle gök arasında yarattıkları sayısınca ulûhiyetine yakışmayan sıfatlardan tenzîh ederim. Ben Allah’ı bundan sonra yaratacakları sayısınca ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan tenzîh ederim, de. Allahü ekber’i de böyle, elhamdülillâh’ı da böyle, lâ ilâhe illallah’ı da böyle, lâ havle velâ kuvvete illâ billâh’ı da böyle söylersin.” Ebu Davud 1500 Tirmizi 3568

İsnadında Huzeyme adlı ravi meçhuldür.

44- Zayıf.

( 1487 ) عن عمران بن الحصين رضي الله عنهما أن النبي صلى الله عليه وسلم علم أباه حصينا كلمتين يدعو بهما : " اللهم ألهمني رشدي وأعذني من شر نفسي " رواه الترمذي وقال : حديث حسن

1490. İmrân İbni Husayn radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem onun babası Husayn’a dua etmesi için şu iki cümleyi öğretti:

“Allâhümme elhimnî rüşdî ve eiznî min şerri nefsî: Allahım! Beni senin doğru yoluna ilet! Nefsimin şerrinden beni koru!” Tirmizi 3483

Tirmizi hasen demiştir. Şeyh Elbani dedi ki: “Muhtemelen Tirmizinin bazı nüshalarında böyle geçmiştir. Ancak Bulak nüshasında “Hadisun Garibun” yani zayıf ibaresi vardır. İsnadına uygun olan ifade de budur. Zira isnadında hem kopukluk hem de zayıf ravi vardır. Özellikle İbn Hibban (2431) ve Ahmed’in (4/444) başka bir tarikten rivayetleri şu şekildedir:

“Allahumme kınî şerri nefsi ve eazzim ala rüşdi emri: Allahım! Nefsimin şerrinden beni koru, işimde rüşd üzere bana azim ver” Bunun isnadı Buhari ve Müslimin şartlarına göre sahihtir. Ahmed’in (4/217) diğer rivayetinde de şöyle gelir:

“Allahummeğfirli zenbi hatai ve amdi, Allahumme inni estehdike li erşedi emri ve euzü bike min şerri nefsi: Allahım! Hata ile veya kasten işlediğim günahlarımı bağışla, işimde doğruya hidayet etmeni diler ve nefsimin şerrinden sana sığınırım.” İsnadı ceyyiddir.”

45- Zayıf.

( 1490 ) عن أبي الدرداء رضي الله عنه قال : قال رسول الله صلى الله عليه وسلم : " كان من دعاء داود عليه الصلاة والسلام : اللهم إني أسألك حبك وحب من يحبك والعمل الذي يبلغني حبك اللهم اجعل حبك أحب إلي من نفسي وأهلي ومن الماء البارد : " رواه الترمذي وقال : حديث حسن

1493. Ebü’d–Derdâ radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Dâvûd aleyhisselâm şöyle dua ederdi: Allâhümme innî es’elüke hubbeke ve hubbe men yuhibbüke, ve’l–amele’llezî yübelligunî hubbeke. Allâhümmec‘al hubbeke ehabbe ileyye min nefsî ve ehlî ve mine’l–mâi’l–bârid: Allahım! Senden seni sevmeyi, seni sevenleri sevmeyi ve senin sevgine ulaştıracak amelleri sevmeyi dilerim. Allahım! Senin sevgini bana canımdan, ailemden ve soğuk sudan daha ileri kıl!” Tirmizi 3490

İsnadında Abdullah b. Rebia ed-Dımeşki adlı meçhul ravi vardır.

46- Hasen ligayrihi.

( 1493 ) عن ابن مسعود رضي الله عنه قال : كان من دعاء رسول الله صلى الله عليه وسلم : " اللهم إني أسألك موجبات رحمتك وعزائم مغفرتك والسلامة من كل إثم والغنيمة من كل بر والفوز بالجنة والنجاة من النار " رواه الحاكم أبو عبد الله وقال : حديث صحيح على شرط مسلم .

1496. İbn Mes‘ûd radıyallahu anh şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in dualarından biri şöyleydi:

“Allâhümme innî es’elüke mûcibâti rahmetike ve azâime mağfiretike ve’s–selâmete min külli ismin ve’l–ganîmete min külli birrin ve’l–fevze bi’l–cenneti ve’n–necâte mine’n–nâr: Allahım! Senin rahmetini kazandıracak, bağışlamanı sağlayacak işler yapmayı, her türlü günahtan uzak durmayı, bütün iyilikleri işlemeyi, cennete kavuşup cehennemden kurtulmayı nasip etmeni niyâz ediyorum.” Hakim 1/525

İsnadında bulunan Humeyd el-A’rac metruktur. İbn Ebi Şeybe (7/86) ve Tarihul Kebirde (3/6) Buhari başka bir tarikten yakın lafızla rivayet etmişlerdir.

47- Zayıf.

( 1518 ) عن ابن عمر رضي الله عنهما قال : قال رسول الله صلى الله عليه وسلم : " لا تكثروا الكلام بغير ذكر الله فإن كثرة الكلام بغير ذكر الله تعالى قسوة للقلب وإن أبعد الناس من الله القلب القاسي " رواه الترمذي

1521. İbn Ömer radıyallahu anhümâ "Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu" dedi:

"Allah'ı anmaksızın çok konuşmayın. Allah'ın zikri dışında çok söz söylemek, kalbi katılaştırır. Katı kalpli olanların ise, Allah'dan en uzak kimseler olduğu kesindir." Tirmizi 2411

İsnadında İbrahim b. Abdillah b. Hatıb meçhuldür. Doğrusu bu israiliyattan olup İsa aleyhisselama nispet edilmektedir.

48- zayıf.

( 1539 ) عن ابن مسعود رضي الله عنه قال : قال رسول الله صلى الله عليه وسلم : " لا يبلغني أحد من أصحابي عن أحد شيئا فإني أحب أن أخرج إليكم وأنا سليم الصدر " رواه أبو داود والترمذي

1542. İbni Mes'ûd radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Ashâbımdan hiç kimse, bir diğeri hakkında hoşlanmayacağım bir şeyi bana ulaştırmasın. Zira ben, gönül huzuru ile sizin yanınıza çıkmak istiyorum." Tirmizi 3896 Ebu Davud 4860

İsnadında el-Velid b. Ebi Hişam meçhuldür.

49- Hasen.

( 1569 ) عن أبي هريرة رضي الله عنه أن النبي صلى الله عليه وسلم قال : " إياكم والحسد فإن الحسد يأكل الحسنات كما تأكل النار الحطب " أو قال : " العشب " رواه أبو داود

1573. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Haset etmekten sakının. Zira, ateşin odunu (veya otları) yiyip bitirdiği gibi haset de iyilikleri yer bitirir." Ebu Davud 4903

İbrahim b. Ebi Useyd’in dedesi meçhuldür. Buhari “sahih değil” demiştir.

Bezzar (6212) Enes radıyallahu anh’den zayıf isnadla rivayet etmiştir. İsnadında İsa b. Ebi İsa metruktur.

İbn Zencuye Emval’de (1032) İbn Bişran Emali’de (959) ve Hatib el-Kifaye’de (2/368) zayıf bir ravi olan Yezid er-Rakkaşi yoluyla Enes radıyallahu anh’den rivayet etmişlerdir.

Hatib Tarih’te (2/227) Enes radıyallahu anh’den başka bir tarikle rivayet etmiştir.

Kudai (976) İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan zayıf isnadla rivayet etmiştir.

Rivayet yollarıyla hasendir. Allahu a’lem.

50- Zayıf.

( 1577 ) عن واثلة بن الأسقع رضي الله عنه قال : قال رسول الله صلى الله عليه وسلم : " لا تظهر الشماتة لأخيك فيرحمه الله ويبتليك " رواه الترمذي وقال : حديث حسن .

1581. Vâsile İbni'l–Eskâ radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Kardeşinin uğradığı felâketi sevinçle karşılama! Allah onu rahmetiyle o felâketten kurtarır da seni derde uğratır." Tirmizi 2506

İsnadında el-Kasım b. Umeyye, Hafs b. Gıyas’tan münker hadisler rivayet eder. Bu da onlardan biridir. Ebu Sad el-Malini Erbaun Fi Şuyuhis-Sufiye’de (93) Hatib Tarihu Bağdat’ta (4/132) Ömer b. İsmail yoluyla Hafs b. Gıyas’tan rivayet etmiştir. Yahya b. Main Ömer b. İsmail’in yalancı olduğunu belirtmiştir. Bkz.: İbn Cevzi el-Mevduat (3/224) İbn Hibban Mecruhin (1/355)

51- Sahih.

( 1626 ) عن أم سلمة رضي الله عنها قالت : كنت عند رسول الله صلى الله عليه وسلم وعنده ميمونة فأقبل ابن أم مكتوم وذلك بعد أن أمرنا بالحجاب فقال النبي صلى الله عليه وسلم : " احتجبا منه " فقلنا : يا رسول الله أليس هو أعمى لا يبصرنا ولا يعرفنا ؟ فقال النبي صلى الله عليه وسلم : " أفعمياوان أنتما ألستما تبصرانه ؟ " رواه أبو داود والترمذي وقال : حديث حسن صحيح .

1630. Ümmü Seleme radıyallahu anhâ şöyle dedi:

Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in yanında bulunuyordum. Meymûne de vardı. İbni Ümmi Mektum çıkageldi. Bu olay, biz örtünmekle emrolunduktan sonra idi. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bize:

– "Örtünün!" buyurdu. Biz:

– O âmâ biri değil mi, Ey Allah'ın Resûlü? Bizi göremez, bilemez, dedik. Bunun üzerine Hz. Peygamber:

– "Siz ikiniz de mi âmâsınız, onu görmüyor musunuz?" buyurdu. Ebu Davud 4112 Tirmizi 2778

Elbani, isnadında Ümmü Seleme’nin azatlısı Nebhan meçhuldür diyerek zayıf saymıştır. İbn Hacer Nebhan’ın makbul bir ravi olduğunu söylemiştir. İbn Hibban onu es-Sikat’ta zikretmiş, Zehebi onun hakkında el-Kaşif’te (3/198) “güvenilir” demiştir.

Ebu Bekir eş-Şafii Gaylaniyyat (no:150) Ebu Ahmed el-Mutriz b. Muhammed – Vehb b. Hafs – Muhammed b. Süleyman – Mutemir b. Süleyman – babası – Ebu Osman – Usame isnadıyla rivayet etti. Vehb b. Hafs zayıf bir ravidir.

Nevevi Müslim şerhinde hadisin hasen olduğunu söylemiş ve mutemet bir delili olmadan bu hadisi yaralayanlara iltifat edilmez demiştir.

Hafız İbn Hacer Fethul Bari 9/337’de der ki: “Ümmü Seleme hadisi meşhurdur. Bunu sünen sahipleri Zühri – Nebhan Mevla Ümm Seleme – Ümm Seleme yoluyla kuvvetli bir isnad ile rivayet etmişlerdir. Bunu illetli görenlerin çoğu Zühri’nin Nebhan’dan rivayette tek kalmasını öne sürerler. Bu sıhhate zarar verecek bir illet değildir. Zira o, Zührinin tanıdığı ve Ümmü Seleme’nin mükatebi diye vasıfladığı bir kimsedir. Hiç kimse onu cerh etmemiştir. Rivayeti reddedilmez.”

Rivayetin bir diğer şahidi: Aişe radıyallahu anha âmâ’dan örtünürdü. Ona; “O âmâ’dır seni görmez” denilince; “Lakin ben onu görüyorum” demiştir . Kayravani Muhtasarı Müdevvene (215) Neylül Evtar (6/125) İbni Hacer Telhisu Habir (1488) İbni Sad (8/178)

Daha geniş izah için Tesettürde Ölçüler kitabıma bakınız.

52- Sahih ligayrih.

( 1641 ) عن علي رضي الله عنه قال : نهى رسول الله صلى الله عليه وسلم أن تحلق المرأة رأسها رواه النسائي .

1645. Ali radıyallahu anh şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kadının saçlarını tıraş etmesini, (saçlarını kökünden kestirmesini) yasakladı. Tirmizi 914 Nesai 8/130

İsnadında ızdırap vardır. Bezzar (2/89) bunu Osman radıyallahu anh’den zayıf bir isnad ile rivayet etmiştir. Bkz.: Elbani ed-Daife (678)

İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan şahidi: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Kadınlar saçlarını traş edemezler, sadece kısaltırlar.” Hafız İbn Hacer Telhis’te (4/261) hasen, Elbani’de Sahihu Ebi Davud’da (1985) sahih demiştir.

53- Zayıf.

( 1670 ) عن قبيصة بن المخارق رضي الله عنه قال : سمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول : " العيافة والطيرة والطرق من الجبت " رواه أبو داود بإسناد حسن

1674. Kabîsa İbni'l–Muhârık radıyallahu anh, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i şöyle buyururken dinledim, demiştir:

"Iyafe (Kuşları ürkütüp isimlerinden, seslerinden ve hareketlerinden mânalar çıkarmak), Tiyera (uğursuzluğa inanmak), Tark (taşları vurarak veya kum üzerine çizgiler çizerek geleceğe yönelik hükümler çıkarmak) Cibtten (bir çeşit sihir ve kehânet)tir." Ebu Davud 3907

İsnadında Hayyan b. Ebil A’la meçhuldür.

Kabisa b. Muharik radıyallahu anh’den şahidini Tahavi Şerhu Meani’l-Asar’da (5/468) rivayet etmiştir. İsnadında Hibban b. Katan meçhuldür.

54- Sahih.

( 1677 ) عن عروة بن عامر رضي الله عنه قال : ذكرت الطيرة عند النبي صلى الله عليه وسلم فقال : " أحسنها الفأل ولا ترد مسلما فإذا رأى أحدكم ما يكره فليقل : اللهم لا يأتي بالحسنات إلا أنت ولا يدفع السيئات إلا أنت ولا حول ولا قوة إلا بك " حديث صحيح رواه أبو داود بإسناد صحيح

1681. Urve İbni Âmir radıyallahu anh şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in huzurunda uğursuzluktan söz edildi. Bunun üzerine:

"En güzeli hayra yormadır. Uğursuzluk, hiçbir müslümanı teşebbüsünden vazgeçirmesin. Herhangi biriniz hoşlanmadığı bir şey gördüğü zaman; "Allahım! İyilikleri sadece sen verirsin; kötülükleri yalnız sen giderirsin. Günahtan kaçacak güç, ibâdet edecek kuvvet ancak senin yardımınla kazanılabilir" diye dua etsin, buyurdu. Ebu Davud 3919

Elbani dedi ki: “Urve b. Amir’in sahabeliğinde ihtilaf edilmiştir. Müdellis bir ravi olan Hubeyb b. Ebi Sabit bunu tedlis sigası olan an’ane ile rivayet etmiştir.”

Hubeyb b. Ebi Sabit’in müdellis olduğu iddiası yerinde değildir. Takrib’de (1084) onun tedlis yaptığı zikredilmişse de önceki muhaddislerden kimse onu tedlis ile itham etmemiştir.

İbn Sunni Amelu’l-Yevme ve’l-Leyle’de (292) sahih isnadla bu hadisi Ukbe b. Amir radıyallahu anh’den rivayet etmiştir.

55- Zayıf.

( 1722 ) عن جابر رضي الله عنه قال : قال رسول الله صلى الله عليه وسلم : " لا يُسأل بوجه الله إلا الجنة " رواه أبو داود

1726. Câbir radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Allah'ın vechiyle sadece cennet istenilebilir." Ebu Davud 1671

İsnadındaki Süleyman b. Muaz et-Temimi zayıftır.

56- Zayıf.

( 1755 ) عن أنس رضي الله عنه قال : قال رسول الله صلى الله عليه وسلم : " إياك والالتفات في الصلاة فإن الالتفات في الصلاة هلكة فإن كان لا دب ففي التطوع لا في الفريضة " رواه الترمذي وقال : حديث حسن صحيح

1760. Enes radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Namazda sağa sola bakmaktan sakın. Çünkü namazda iken sağa sola bakmak helâk olmaya sebeptir. Sağa sola dönmekten kurtuluş yoksa, bari bu nâfilede olsun, farzda olmasın." Tirmizi 589

İsnadında Ali b. Zeyd b. Cüd’an zayıftır. Ayrıca Said b. Museyyeb Enes radıyallahu anh’den işitmemiştir.

57- Zayıf.

( 1873 ) عن ابن عباس رضي الله عنهما قال : قال رسول الله صلى الله عليه وسلم : " من لزم الاستغفار جعل الله له من كل ضيق مخرجا ومن كل هم فرجا ورزقه من حيث لا يحتسب " رواه أبو داود

1877. İbni Abbâs radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bir kimse istiğfârı dilinden düşürmezse, Allah Teâlâ ona her darlıktan bir çıkış, her üzüntüden bir kurtuluş yolu gösterir ve ona beklemediği yerden rızık verir.” Ebu Davud 1518 İbn Mace 3819

İsnadındaki el-Hakem b. Mus’ab meçhuldür.

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)