Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

6 Ekim 2022 Perşembe

Yerli Oryantalistlerden Prof. Dr. Mehmet Kubat’ın Subjektif Selefilik Aleytarlığı Hakkında

 


Eceli gelen köpek cami duvarına işer diye bir mesel vardır. Allah’tan belasını acele vermesini isteyen her nasipsiz de Allah’ın dinine tuzak kurup Allah’a ve rasulüne yakın olmaya çalışanlara düşmanlık etmektedir. Allah’ın dostlarına düşmanlık edene de bizzat Allah Azze ve Celle harp ilan edeceğini bildirmiştir.,

Prof. Dr. Mehmet Kubat, İslam Mezhepleri Tarihi adıyla bir kitap yazmış, Mu'tezile, Kullabilik, Alevilik, Maturidilik gibi İslam’ın dışına çıkmış anlayışları aklamaya çalışmış, talebesi Ebu Yusuf’un dahi "Cehmî olarak öldüğünü" itiraf ettiği Ebu Hanife’nin Mürcie bile olmadığını iddia etmeye kalkışmıştır. 

Fakat asıl konu şu; Kubat, kitabını sanki sırf Selefiliğe saldırmak için yazmış gibidir. Ehli Sünneti Selefilik, Eşarilik ve Maturidilik başlıkları altında sayarak, diğer saptırıcı ilahiyatçılar gibi, Eşarilik ve Maturidilik sapkınlıklarını Ehli Sünnet çerçevesine monte etmeye çalışmış, sonra sünnet dışı bazı mezheplere dahi övgüde bulunurken, Selefiliğe yaylım ateşi(!) açmıştır! 

“Selefiyye’nin Müteşabihata İlişkin Tavrı” başlığı altında sadece Gazali’nin mufevvida akidesini selefe yakıştırmaya çalıştığı kitabı olan İlcamu’l-Avam’dan bir pasaj nakletmekle yetinmesi de aklınca selefi akideye hileli bir şekilde ayar verme girişimidir!

Selefi akide ve menheci aktarırken kaynakları ve dipnotları arasında hiçbir selefî kaynak yer almamaktadır! Selefî kaynaklara en yakın referansları da İbn Teymiyye ve İbn Kayyım’dır ki bu iki ismin selefî akide ve menhece kaynak gösterilmesi mümkün değildir. Çünkü İbn Teymiyye ve talebesi İbn Kayyım, kendilerini sapkınlığın yaygınlaştığı bir ortamda bulup güçleri yettiğince selefin menhecini tespit ve tâbi olmaya çalışmış birer nadide alimdirler. Yani selefi akide ve menhece kaynak referans olamazlar, bilakis kendileri akide ve menheclerini açıklarken seleften referanslara muhtaçtırlar. Şu halde yazar Mehmet Kubat, Selefiyye’yi açıklarken asla selefiliğin ilk kaynaklarını referans almamış, ya selefin menhecine düşman olan kelamcıların, ya muasır yazarların Selefilik hakkında söylediklerine dayanmış ya da İbn Teymiyye ve İbn Kayyım gibi selefiyyeye pek çok konuda intibak sağlamış müteahhirinden isimleri referans göstermiştir.

Sonra o da ne! Selefi Metodun Kifayetsizliği şeklinde bir başlık karşımıza çıkıyor! Bir sonraki başlık da: “Selefî Perspektifin Çıkmazları”(!)

Bu başlıkların altında ise Kubat küfrünü kusmuştur. Çünkü özetlemek gerekirse Kubat bu çirkin başlıklar altında Selefiyye’nin dini yalnızca Kur’an, Sünnet ve ashabın anlayışıyla sınırlamasından son derece rahatsız olmakta, Selefiliği; dini yalnızca ilk asırdaki din anlayışına hapsetmekle suçlamaktadır! Akli tefekkür ve felsefi düşünceye yer vermenin zorunlu olduğuna, re’y ile de dine hükümler eklemek gerektiğine vurgular yapmaktadır.

Mesela diyor ki: “İmamu’l-Harameyn Ebu’l-Meali el-Cuveyni’nin de işaret ettiği gibi “İslam’ı, Kur’an’ı ve Sünneti kabul etmeyen muhataba ayet ve hadislerle cevap vermek, deyim yerindeyse Müslüman âlimi trajikomik bir pozisyona düşürüyordu. Muhatabın iknası ancak akılla mümkündü.” Böylece Mehmet Kubat, İslam’ı ve davetini hiç anlamadığını ya da kabul etmediğini açıkça ortaya koyuyor!

Şimdi basitçe bu konuyu bir düşünelim: İslam davetinin sahibi olan Allah Azze ve Celle, küfre sapmış topluluklara daveti nasıl gönderiyor? Rasul gönderiyor, kitap indiriyor! İyi ama muhataplar kitabı ve rasulü kabul etmiyor zaten değil mi? O halde iman etmeyenlere felsefeciler mi davette bulunmalı? Halbuki nebi ve rasulllerin davetine öncelikle karşı çıkanlar “Allah ile kul arasına kimse giremez” diyen felsefeciler değiller miydi? İmamu’l-Harameyn dediği Mutezile sapığı da, onu referans alan Mehmet Kubat gibi sapkın ilahiyatçılar da aslında Allah’ın ve rasulünün davet metodunu eleştiriyorlar! Kelime oyunları yaparak habasetlerini “Selefiliğe eleştiri” maskesi altında gizliyorlar!

Aslen sarih aklı muhatap alan vahyi, fasit akılllarına/hevâlarına uyduramadıkları için kabullenemiyorlar! Her doğan İslam fıtratı üzere doğmuş, fakat bazıları fıtratından saparak batıl dinlere tabi olmuşlardır. Allah, rasullerini selim fıtratlara dönülmesini gerektiren davetlerle göndermiştir. Bu daveti kabul etmemekte inat eden, aslında Allah’ın kendisini üzerinde yaratmış olduğu fıtratına da muhalif davranmakta ısrar etmiştir. Bu yüzden zorla İslam’a boyun eğdirilmek üzere kendisiyle savaşılmasını hak etmiştir. Kur’an’ı, Allah’ın rasulünün yönlendirmeleri doğrultusunda okuyanlar bu hakikati gayet net görürler. Fakat kelamcıların yolunu tutanlar Kubat gibi ancak saçmalarlar!

Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

Artık seninle tartışırlarsa de ki: “Ben bana uyanlarla birlikte yüzümü Allah’a teslim ettim.” Kitap verilen kimselere ve ümmilere de ki: “Teslim oldunuz mu?” Şayet teslim olurlarsa muhakkak hidayete ermiş olurlar. Yüz çevirirlerse artık sana düşen yalnızca tebliğdir. Şüphesiz Allah kullarını hakkıyla görendir” (Al-i İmran 20)

Delil olma yönü: Allah Azze ve Celle vahyi karşısında fasit akıl ve re’yleriyle tartışmaya kalkışanlara karşı tavrın ne olması gerektiğini açıklamıştır. Hidayetin ancak vahye teslimiyetle olacağını bildirmiş ve yüz çevirenlere karşı vazifenin; kelam ve felsefe yaparak ikna etmek değil, yalnızca tebliğ etmek olduğunu beyan etmiştir.

Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

İnsanlardan bazısı, bir ilme, bir rehbere ve aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın, Allah hakkında tartışır. Allah yolundan saptırmak için kasılarak Allah hakkında tartışmaya kalkar. Onun için dünyada bir rezillik vardır; kıyamet gününde ise ona yakıcı azabı tattıracağız.” (Hac 8-9)

Yine de, insanlar içinde, bilgisi, rehberi ve aydınlatıcı bir kitabı olmadığı halde Allah hakkında tartışan kimseler vardır.” (Lukman 20)

O’nun çağrısı kabul edildikten sonra, Allah hakkında tartışanların delilleri rableri katında geçersizdir. Onların üzerinde bir gazap vardır ve şiddetli bir azap onlaradır.” (Şura 16)

Delil olma yönü: Kelam ve felsefe yapanlar bu ayetlerde kınanan kimselerin ta kendileridir.

Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

Ve: “Bizim ilahlarımız mı daha hayırlı, yoksa o mu?” dediler. Onu yalnızca bir tartışma konusu olsun diye örnek gösterdiler. Hayır, onlar tartışmacı ve düşman bir kavimdir. “ (Zuhruf 58)

Delil olma yönü: Müşrikler aklen çürütülmesi oldukça basit bir sözü ortaya atarak iman edenlerin akli kelam ve felsefeye dahil olmalarını arzu ettiler. Allah Azze ve Celle ise kelam ve felsefeye girmekten iman edenleri yasaklamıştır.

Kubat diyor ki: “Selefiyye’nin ilk dönem Müslümanlarının itikada ilişkin konularda nassın zahiri anlamıyla yetinip, akla yer vermeyen tutumundan esinlenerek “bilinçli bir tercihle itikadi konularda aklı kullanmaması, istidlali haram kabul etmesi ve kelam yöntemine karşı olumsuz bir tavır takınması, hem Mu’tezile mensupları, hem de İbn Kullab, el-Muhasibi ve el-Kalanisi ile başlayan Ehli Sünnet kelamcıları tarafından gerçekte nasların ruhuna aykırı bulunmuştur.”

Görüyor musunuz desise ve dolapları!

Burada eleştirilen keşke bazı selefilerin hataları olsaydı, o zaman anlayışla karşılanabilirdi. Lakin bu eleştiri ve saldırılar Allah’a ve rasulüne karşıdır. Bu yüzden Allah Azze ve Celle ve Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’in asırlar önce verdiği cevabı aktarmakla yetinelim ki, Kubat’ın Selefilik hakkında tarihsel bir olgu iddiası da böylece yerle bir olsun:

Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

Her kim kendisine doğru yol apaçık belli olduktan sonra Rasul’e aykırı davranır ve mü’minlerin yolundan başkasına uyarsa onu döndüğü halde bırakırız ve kendisini Cehenneme atarız; o ne kötü dönüş yeridir.” (Nisa 115)

Delil olan kısım: bu ayette mü’minlerin yolundan başkasına uyan tehdit edilmiştir ve bu ayetin ilk muhatabı olarak mü’minler sahabedir. Dolayısıyla kıyamet gününe kadar sahabenin yolundan başkasına uyan herkes bu tehditin muhatabıdır. Her fırka kabul eder ki sahabenin yolu naslara teslim olmak, kelam ve felsefeyi terk etmektir.

Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

Eğer sizin ona iman ettiğiniz gibi iman ederlerse, şüphesiz doğru yolu bulmuş olurlar; yüz çevirirlerse doğrusu onlar ancak ayrılık içindedirler. Onlara karşı Allah sana yeter. Şüphesiz O Semi'dir, Alîm'dir.” (Bakara 137)

Delil olan kısım: Allah Azze ve Celle sahabelere hitaben: “Sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse doğru yolu bulmuş olurlar” buyurmuştur. Bu hitap, Kur’ân’ın kendisine ulaştığı herkese ve her asrın mensuplarına diyor ki; doğru yolu bulmak ancak ve ancak bu ayetin ilk muhatapları olan sahabenin yani selefin iman ettiği gibi iman etmeye bağlıdır. Sahabenin imanı ise kelam ve felsefe yoluyla değil, vahye teslimiyet yoluyladır.

Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

 Öne geçen Muhacir ve Ensâr ile onlara güzellikle uyanlardan Allah razı olmuştur. Onlar da O’ndan hoşnut olmuşlardır…” (Tevbe 100)

Delil olan kısım: Allah rızasını, Muhacir ve Ensara yani ashaba güzellikle uymaya bağlamıştır. Sonrakilerin uydukları kelam ve felsefe süprüntülerine değil!

Enes b. Malik radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

تَفْتَرِقُ هَذِهِ الْأُمَّةُ عَلَى ثَلَاثٍ وَسَبْعِينَ فِرْقَةً كُلُّهُمْ فِي النَّارِ إِلَّا وَاحِدَةً قَالُوا وَمَا تِلْكَ الْفِرْقَةُ؟ قَالَ مَا أَنَا عَلَيْهِ الْيَوْمَ وَأَصْحَابِي

Bu ümmet yetmiş üç fırkaya ayrılacak, biri dışında hepsi de ateşte olacak.” Dediler ki: “O (kurtulan) hangisidir?” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

Bugün benim ve ashabımın üzerinde bulunduğumuz şey üzere olanlardır.”[1]

Artık bundan sonra Mehmet Kubat ve ona benzer ilahiyatçılara düşen ancak Kur’an ve Sünnet’e teslim olup tevbe etmek, her müslümanın selefî olmak zorunda olduğunu yani Kur’an ve Sünneti ashabın anlayıp uyguladığı gibi kabul etme zorunluluğunu itiraf etmektir, batıl mutezile sapıklığına daveti açıktan yaptıkları gibi tevbelerini ve hakka dönüşlerini açıktan yaparak ıslah etmektir.

 Ebu Muaz Seyfullah el-Çubukâbâdî



[1] Sahih. Taberânî Mu'cemu's-Sagir (724) Taberânî Mu'cemu'l-Evsat (4886, 7840) Ziyâu'l-Makdisî el-Muhtâre (7/277) Ukayli ed-Duafa (2/262) Eslem b. Sehl Bahşel Tarihu Vasit (s.196) el-Mustagfiri Delailu’n-Nubuvve (80) el-Elbani es-Sahiha (203, 204)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)