Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

23 Haziran 2018 Cumartesi

Riddet (Dinden Çıkmak) ve Münafıkların Durumu

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
Sizin için din olarak İslam’dan razı oldum.” (Maide 3)
Kim İslam’dan başka bir dine tabi olursa ondan kabul edilmez ve o ahirette de hüsrana uğrayanlardandır.” (Al-i İmran 85)
Allah katında din İslam’dır.” (Al-i İmran 19)
İslam dininden çıkan (irtidad eden) öldürülmeyi hak eder. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim dinini değiştirirse onu öldürün.” Buhârî, İbn Abbas radiyallahu anhuma’dan rivayet etmiştir.
Lügatte riddet; dönüş demektir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Arkalarınız üzere dönmeyin (irtidad etmeyin)” (Maide 21)
Istılahta ise (terim manası); İslam’dan sonra kâfir olmaktır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Kim dininden irtidad eder (döner) ve kafir olarak ölürse işte onların dünyada ve ahirette amelleri boşa gitmiştir.” (Bakara 217)
Riddet (Dinden çıkış) beş kısımdır:
1- Söz ile riddet: Allah Teâlâ’ya, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e, meleklere veya rasullerden birine sövmek, gayb ilmi iddia etmek, peygamberlik iddia etmek veya peygamberlik iddia eden birini tasdik etmek, Allah’tan başkasına dua etmek, yalnız Allah’ın gücünün yettiği konularda Allah’tan başkasından yardım istemek gibi.
2- Fiil ile riddet: Puta, taşa, kabirlere secde etmek, onlara kurban kesmek, mushafı pis mekanlara atmak, sihir öğrenmek, öğretmek ve yapmak, caiz olduğuna inanarak Allah’ın indirdiğinden başkasıyla hükmetmek gibi.
3- İtikad ile riddet: Allah’ın ortağı olduğuna inanmak, sarhoş edici içkilerin helal olduğuna inanmak, namazın farz olmadığına inanmak gibi, müslümanların icma ettikleri şeylerin aksi yönde inançlar.
4- Şek (tereddüt) ile riddet: Şirkin haram olduğundan şüphe etmek, nebilerden veya onların doğruluklarından şüphe etmek gibi.
5- Terk ile riddet: Namazı kasten terk etmek gibi. Nitekim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Muhakkak ki kişi ile şirk ve küfür arasında namazın terki vardır.” Bunu Muslim, Cabir radiyallahu anh’den rivayet etmiştir.
Riddetin Hükümleri:
1- Mürted (dinden çıkan) kişi (İslam devletinde yönetici veya kadı tarafından) tevbeye çağırılır. Eğer üç gün içinde tevbe eder ve İslam’a dönerse kabul edilir ve bırakılır. Selefin cumhuru (radiyallahu anhum) bu görüştedir.
2- Eğer tevbe etmeyi kabul etmezse (yönetici veya kadı tarafından) öldürülmesi gerekir. Çünkü Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim dinini değiştirirse onu öldürün” buyurmuştur. Bunu Buhârî, İbn Abbas radiyallahu anhuma’dan rivayet etmiştir.
3- Tevbe ettirme işlemi uygulandığı süreç içinde mürtedin malı üzerinde tasarrufu engellenir. Eğer tevbe ederse malı onundur. Eğer tevbeyi kabul etmez de öldürülürse malı müslümanların beytul-mâline (devlet hazinesine) aktarılır.
4- Mürted ile akrabaları arasında varislik söz konusu olmaz.
5- Mürted olarak öldürüldüğünde kefenlenmez, cenazesi yıkanmaz, üzerine cenaze namazı kılınmaz, müslümanların kabristanına gömülmez.
Uyarı: İrtidat hükmü, zina, hırsızlık, cinayet gibi had cezasını gerektiren hükümlerdendir ve bu hükmü halktan fertlerin kendi kararlarıyla uygulamaları caiz değildir. İslam devletinde yönetici ve yöneticinin yetki verdiği kimseler tarafından uygulanır. Günümüzde bir İslam devleti bulunmadığından Müslüman fertlerden bu hüküm sakıt olmaktadır.
Halktan fertlerin zina eden bir kimseye; şer’î şartlar yerine gelmediği için “zinakâr” diye söylemde bulunması caiz olmadığı gibi, kendisinden küfür veya şirk fiilleri sadır olan, fakat kendisini İslam’a  nispet etmeye devam eden muayyen bir şahıs hakkında: “Mürted”, “Müşrik” veya “Kafir” diye söylemde bulunması da caiz değildir.
Had cezası gerektiren suçlarda müeyyide yetkisine sahip olunmayan böyle dönemlerde yapılması gereken; büyük günahları açıktan işlemeye devam eden kimseye ilim ehline müracaatla birlikte; “Fasık” veya “Facir” denilmesi, küfür ve şirki sabit olduğu halde Müslümanlık iddiasında bulunanlara “Münafık” denilmesi, küfür ve şirk olan itikadlara davet edenlere “Zındık” denilmesi meşrudur.
Had cezasının kapsamına girmeyen Bid’at, amelî nifak gibi konularda ise ilmine ve dindarlığına güvenilen kimselerin şahitliği ile muayyen bazı şahıslar hakkında “Bid’atçi”, “Sapık”, “münafık” tabirlerinin kullanılması meşrudur.
Dinden çıkaran küfür işledikleri bilinen kimselerde tekfirin şartları ve manileri gözetildikten sonra, küfre girdiğinden emin olunan, lakin kendisini İslam’a nispet etmeye devam eden kimselere münafık muamelesi yapılır. Yani bu kimselerin alışveriş akitleri, evlilikte velayetleri, veraset meseleleri, eman yetkisi, yönetici olmaları halinde meşru konularda kendilerine itaat gibi dünyevi hukukta Müslümanlarla aynı haklara sahiptirler. Dinî hukukta ise farklı muamele vardır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Abdullah b. Ubey b. Selul ve diğer küfürleri sabit münafıklara davrandığı gibi davranılması gerekir.
Şüphesiz zamanımızda kalpleri kafir olduğu halde kendilerini İslam’a nispet eden birçok münafıklar vardır. Bunlar;
Bu zamanda Kur’an ve sünnete tabi olunmaz”,
Tesettür kadın haklarına aykırıdır”,
Zina edenlerin recm edilmeleri çağ dışıdır”,
İslam'ın hükümleri zamana göre değişir”,
Demokrasi İslam’a en uygun sistemdir”,
Namaz ve tesettür zorunluluk değildir”,
Her dine ve herkesin inancına saygı göstermek gerekir”,
Sakalları uzatmak ve kadınların çarşaf giymesi dinde aşırılıktır”,
Sarık, sakal, şalvar, cübbe, çarşaf şekilciliktir
Allah olayları meydana gelmeden önce bilmez”,
Hadislere inanmak ve uygulamak zorunlu değildir”,
Hadisleri Kur'an'a arz etmeden kabul etmemeli”,
Erkeğin birden fazla kadınla evlenmesi kabul edilemez”,
Sigara ve sağlığa zarar veren her şey haramdır, insanlar görüşleriyle ve kıyaslarıyla haram ve helal belirleyebilir”,
Kadın, erkekler gibi her türlü sosyal alanda aktif olmalıdır”,
Kadın ile erkek eşittir, kadın da yönetici olabilir”,
Din kadınların aşağılanmasını ve dövülmesini emrediyor”,
İslam'ın doğru yorumu Ebu Hanife ve Maturidi’nin akılcı anlayışıdır”,
Yönetici, toplumun çoğunluğunu dikkate alarak içki, zina, genelevler ve kumarı serbest bırakabilir
Ölülerden ve kabirlerden yardım istemek meşrudur
Şefaat ya rasulullah demek caizdir
Peygamberlerin, meleklerin ve salihlerin şefaat etmesi yoktur
 ve buna benzer birçok küfür sözlerle kalplerindeki küfür itikatları açığa vuran kimselerdir.
Böyle kimseler, şayet İslam devleti bulunsaydı ve kadı huzuruna çıkarılsalardı hüccet sunulur ve üç gün tevbeye çağırılırlardı. Göstermelik bir tevbede bulunsalar ve söz konusu küfürlerini içlerinde gizlemeye devam etselerdi yine tevbeleri kabul edilir, Müslüman olarak muamele görürlerdi. Yahut küfürlerinde ısrar edip öldürülürlerdi. Bugün İslam devleti ve müeyyide yetkisi bulunmadığından söz konusu kimselerin istitabe işlemi karşısında ne yapacak oldukları bizim için gaybdır. Bu sebeple onlara münafık Müslüman muamelesi yapılır.
Günümüzde bu kimselerin doğrudan mürtet olduğuna hükmeden, onların mallarını, namuslarını ve canlarını helal sayan kimseler sapık Haricî fırkasının görüşündedirler.
Ülkesinde İslam şeriatiyle hükmettiğini, Müslüman olduğunu iddia eden Beşşar Esed’i mürtet sayanlar, Demokrasi dinine kavlen ve fiilen boyun eğen Tayyib Erdoğan’ı mürtet sayanlar, oy kullanan herkesi mürtet sayanlar, Cübbeli Ahmed’i ve onunla aynı şirkte bulunan sufileri mürted sayanlar bu bozuk menheci tutanlardır.
Diğer bir sapık fırka ise adı geçen bu kimseleri mü'min veya salih müslümanlar (!) olarak görürler.
Ehli Sünnet ve’l-Cemaat ise orta yolu tutmakta ve böyle durumda olan kimseleri münafık kabul etmektedir.
Meselenin delilleriyle ayrıntıları için lütfen "Haricilik ve Mürcie Arasında Tekfir Sapması" adlı kitabıma müracaat ediniz.

Bid’at Ehline Hecr Uygulamayı Tekfircilik Olarak Lanse Edenlere Cevap

İmam Acurri rahimehullah eş-Şeria’da (3/574) şöyle demiştir:
بَابُ ذِكْرِ هِجْرَةِ أَهْلِ الْبِدَعِ وَالْأَهْوَاءِ قَالَ مُحَمَّدُ بْنُ الْحُسَيْنِ رَحِمَهُ اللَّهُ: يَنْبَغِي لِكُلِّ مَنْ تَمَسَّكَ بِمَا رَسَمْنَاهُ فِي كِتَابِنَا هَذَا وَهُوَ كِتَابُ الشَّرِيعَةِ أَنْ يَهْجُرَ جَمِيعَ أَهْلِ الْأَهْوَاءِ مِنَ الْخَوَارِجِ وَالْقَدَرِيَّةِ وَالْمُرْجِئَةِ وَالْجَهْمِيَّةِ وَكُلَّ مَنْ يُنْسَبُ إِلَى الْمُعْتَزِلَةِ وَجَمِيعَ الرَّوَافِضِ وَجَمِيعَ النَّوَاصِبِ وَكُلَّ مَنْ نَسَبَهُ أَئِمَّةُ الْمُسْلِمِينَ أَنَّهُ مُبْتَدِعٌ بِدْعَةَ ضَلَالَةٍ وَصَحَّ عَنْهُ ذَلِكَ فَلَا يَنْبَغِي أَنْ يُكَلَّمَ وَلَا يُسَلَّمَ عَلَيْهِ وَلَا يُجَالَسَ وَلَا يُصَلَّى خَلْفَهُ وَلَا يُزَوَّجَ وَلَا يُتَزَوَّجَ إِلَيْهِ مَنْ عَرَفَهُ وَلَا يُشَارِكَهُ وَلَا يُعَامِلَهُ وَلَا يُنَاظِرَهُ وَلَا يُجَادِلَهُ بَلْ يُذِلَّهُ بِالْهَوَانِ لَهُ وَإِذَا لَقِيتَهُ فِي طَرِيقٍ أَخَذْتَ فِي غَيْرِهَا إِنْ أَمْكَنَكَ. فَإِنْ قَالَ: فَلِمَ لَا أُنَاظِرُهُ وَأُجَادِلُهُ وَأَرُدُّ عَلَيْهِ قَوْلَهُ؟ قِيلَ لَهُ: لَا يُؤْمَنُ عَلَيْكَ أَنْ تُنَاظِرَهَ وَتَسْمَعَ مِنْهُ كَلَامًا يُفْسِدُ عَلَيْكَ قَلْبَكَ وَيَخْدَعُكَ بِبَاطِلِهِ الَّذِي زَيَّنَ لَهُ الشَّيْطَانُ فَتَهْلِكَ أَنْتَ؛ إِلَّا أَنْ يَضْطَرَّكَ الْأَمْرُ إِلَى مُنَاظَرَتِهِ وَإِثْبَاتِ الْحُجَّةِ عَلَيْهِ بِحَضْرَةِ سُلْطَانٍ أَوْ مَا أَشْبَهَهُ لِإِثْبَاتِ الْحُجَّةِ عَلَيْهِ فَأَمَّا لِغَيْرِ ذَلِكَ فَلَا. وَهَذَا الَّذِي ذَكَرْتُهُ لَكَ فَقَوْلُ مَنْ تَقَدَّمَ مِنْ أَئِمَّةِ الْمُسْلِمِينَ وَمُوَافِقٌ لِسُنَّةِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَأَمَّا الْحُجَّةُ فِي هِجْرَتِهِمْ بِالسُّنَّةِ فَقِصَّةُ هِجْرَةِ الثَّلَاثَةِ الَّذِينَ تَخَلَّفُوا عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي الْخُرُوجِ مَعَهُ فِي غَزَاتِهِ بِغَيْرِ عُذْرٍ: كَعْبُ بْنُ مَالِكٍ وَهِلَالُ بْنُ أُمَيَّةَ وَمُرَارَةُ بْنُ الرَّبِيعِ رَحِمَهُمُ اللَّهُ تَعَالَى فَأَمَرَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِهِجْرَتِهِمْ وَأَنْ لَا يُكَلَّمُوا وَطَرَدَهُمْ حَتَّى نَزَلَتْ تَوْبَتُهُمْ مِنَ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ وَهَكَذَا قِصَّةُ حَاطِبِ بْنِ أَبِي بَلْتَعَةَ لَمَّا كَتَبَ إِلَى قُرَيْشٍ يُحَذِّرُهُمْ خُرُوجَ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِلَيْهِمْ؛ فَأَمَرَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِهِجْرَتِهِ وَطَرْدِهِ فَلَمَّا أَنْزَلَ اللَّهُ تَوْبَتَهُ فَعَاتَبَهُ اللَّهُ تَعَالَى عَلَى فِعْلِهِ فَتَابَ عَلَيْهِ وَقَوْلُ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «أَفْضَلُ الْعَمَلِ الْحَبُّ فِي اللَّهِ وَالْبُغْضُ فِي اللَّهِ» وَضَرْبُ عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ لِصَبِيغٍ وَبَعَثَ إِلَى أَهْلِ الْبَصْرَةِ أَنْ لَا يُجَالِسُوهُ؛ قَالَ: فَلَوْ جَاءَ إِلَى حَلْقَةٍ مَا هِيَ قَامُوا وَتَرَكُوهُ وَقَدْ رُوِيَ عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنَّهُ قَالَ: «مَنْ وَقَّرَ صَاحِبَ بِدْعَةٍ فَقَدْ أَعَانَ عَلَى هَدْمِ الْإِسْلَامِ» وَسَنَذْكُرُ عَنِ التَّابِعِينَ وَأَئِمَّةِ الْمُسْلِمِينَ مَعْنَى مَا قُلْنَاهُ إِنْ شَاءَ اللَّهُ تَعَالَى
“Bid’at ve Heva Ehlinin Zikri Babı. Muhammed b. Huseyn (el-Âcurrî) rahimehullah dedi ki: “Şu kitabımız, Kitabu’ş-Şeria’da yazdıklarımıza herkesin tutunması, bütün hevâ ehlini; Haricileri, Kaderileri, Murcie’yi, Cehmiyye’yi, Mu’tezile’ye nispet edilen herkesi, bütün Rafızî (Şii)leri, bütün Nasıbîleri ve müslümanların imamlarının bid’at ve sapıklığa nispet ettikleri herkesi terk etmeleri (hecr uygulamaları) gerekir. Onlarla konuşmamalı, selam vermemeli, onlarla oturmamalı, arkalarında namaz kılmamalı, onlarla evlenmemeli, tanıdıklarını onlarla evlendirmemeli, onlarla ortak olmamalı, onlarla muamelede bulunmamalı, onlarla münazara etmemeli ve tartışmamalıdır. Bilakis onları aşağılamalı ve zelil kılmalıdır. Yolda onlardan biriyle karşılaşırsa mümkün mertebe yolunu değiştirmelidir.
Şayet kişi: “Onunla münazara edip tartışmazsam onun sözünü nasıl reddedeceğim?” derse ona şöyle denilir: Onunla münazara eder ve sözünü dinlersen kalbini ifsat etmesinden emin olunmaz. Şeytanın süslediği bâtılı ile seni aldatır ve sen helak olursun. Ancak onunla münazara etmek ve sultanın huzurunda hücceti ispat etmek mecburiyetinde kalırsan veya buna benzer bir durumda kalırsan bu müstesna. Aksi halde bu yapılmaz. Sana bu anlattıklarım ve müslümanların imamlarının daha önce geçen sözleri Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetine uygundur.
Onların hecredilmelerinin (konuşmanın ve selamlaşmanın terk edilmesinin) sünnetten delili, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber gazaya mazeretsiz olarak çıkmayan üç kişi; Ka’b b. Malik, Hilal b. Umeyye ve Murare b. Rebi radiyallahu anhum’un kıssasıdır. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, tevbelerinin kabulüne dair Allah’tan ayet ininceye kadar onları hecr etmeyi, onlarla konuşulmamasını ve kovulmalarını emretmiştir.
Yine Kureyş’lilere Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in kendilerinin üzerine çıkışından sakındıran mektup yazan Hatib b. Ebi Beltea radiyallahu anh kıssasında da Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onun hecr edilmesini ve kovulmasını emretmiştir. Allah Teâlâ onun tevbesine ve azarlanmasına dair ayet indirince o da yaptığından tevbe etmiş ve tevbesi kabul edilmiştir.
Yine Nebî sallallahu aleyhi ve sellem: “Amellerin en üstünü Allah için sevmek ve Allah için buğz etmektir” buyurmuştur.
Ömer b. el-Hattab radiyallahu anh Sabig’i dövmüş, Basra’lılara onunla oturmamalarına dair mektup yazmıştır. O bir halkaya geldiğinde herkes hemen kalkar onu terk ederlerdi. Nitekim Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Kim bid’at sahibine saygı gösterirse İslam’ı yıkmaya yardım etmiş olur.” İnşaallahu teala tâbiinden ve müslümanların imamlarından da söylediğimiz anlamda sözler zikredeceğiz…”
Daha sonra İmam Acurri rahimehullah konuyla ilgili hadisleri ve eserleri zikretmiştir.
Başlıkta işarette bulunduğum şeref yoksunları, bid’at işleyenlerden uzaklaşılması ve onlardan her türlü alakanın kesilmesi şeklinde, üzerinde selefin icma ettiği vela ve bera menhecini eleştirerek: “Bu kimseler kâfirler mi de bu şekilde selam sabah kesilsin?” şeklinde cahilce, hatta sapıkça yorumlar yaparak, selefin temiz menhecine uyan kimseleri tekfircilikle itham etmektedirler.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve ashabı, kafir olmayan, hatta fasık dahi olmayan Ka’b b. Malik, Hilal b. Umeyye, Murara b. Rebi, Hatib b. Belta’a radiyallahu anhum gibi sahabelere, yaptıkları bir hatadan ötürü hecr uygulamış, her türlü alakayı kesmişlerdi. Onlar haşa tekfirci miydiler? Aşırı mıydılar? İslam’dan uzaklaştıran kimseler miydiler? Merhametsiz miydiler?
Ömer radiyallahu anh, Sabig el-Eslemi’ye, üstüne vazife olmayan konuları sorguladığı için sopa cezası uygulamış, sürgün etmiş ve onunla konuşulmamasını emretmişti. Hâlbuki Sabig’in yaptığı şey, bugünkü bidatçilerin yaptıkları; video suretleri, kadınlarla karışık meclislerde oturmak, kıyası meşru görmek, oy kullanmaya cevaz vermek, Ebu Hanife’ye müsamaha göstermek, mezhep taklidi, fıtr zekâtını parayla çıkarmak, sünnetlerle amel edilmesini fitne görmek gibi ağır sapıklıkların yanında hiçbir şey değildi.
El-Lalekâi (1135) Nafi rahimehullah’ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Biz Abdullah b. Ömer radiyallahu anhuma’nın yanında oturuyorduk. Birisi ona geldi ve şöyle dedi:
“Şam halkından falan kimse sana selam söyledi.” İbn Ömer radiyallahu anhuma dedi ki:
“Bana onun dinde bir yenilik (bid’at) çıkardığı ulaştı. Eğer durum böyleyse sakın benden ona selam söyleme!” isnadı hasendir.
İbn Ömer radiyallahu anhuma o adama gidip hüccet mi uyguladı, anlattı mı, tartıştı mı? Bilakis İbn Ömer radiyallahu anhuma’nın bu tavrı hüccet ikamesinin kendisidir! Bid’at bataklığına düşenleri kurtarmak için başka bir şey yapmayı üzerine vazife edinmemiştir!
El-Lalekai (1141) Amr b. Dinar rahimehullah’tan rivayet ediyor: “Biz Tavus rahimehullah ile Kâbe’yi tavaf ediyorduk. Mabed el-Cuheni ile karşılaştı. Tavus ona:
“Sen Ma’bed misin?” dedi. O da:
“Evet” dedi. Tavus cemaate dönerek:
“İşte bu Ma’bed’dir! Onu aşağılayın” dedi.
El-Lalekai (1147) İbn Ebi Asım’dan rivayet ediyor: “İbn Ebi Ravvad dedi ki:
“Size Sevr gelmiştir! Ondan sakının da sizi boynuzuyla süsmesin!”
Sevr b. Yezid rahimehullah’ı kastediyordu. Onda Kaderî’lik görüşü vardı. Sevr: öküz demektir.
İmam Abdullah b. Ahmed, es-Sunne’de (2/434) isnadıyla Muhammed b. Ka’b el-Kurazî rahimehullah’tan rivayet ediyor: “el-Fadl er-Rakaşî onun yanına oturmuştu ve kaderden bir mesele konuştular. Muhammed b. Kab el-Kurazi rahimehullah ona:
“Teşehhüd oku” dedi. El-Fadl:
“Allah’ın hidayet ettiğini saptıracak yoktur, O’nun saptırdığını da hidayet edecek yoktur” kavline gelince Muhammed b. Kab rahimehullah bastonunu kaldırdı ve onun kafasına vurdu. Dedi ki:
“Şimdi kalk, kalkınca da defol git” el-Fadl er-Rakaşi rahimehullah bundan sonra o görüşüne hiç dönmedi.
El-Firyabi, el-Kader’de (206) İbn Avn rahimehullah’tan rivayet ediyor: “Biz Benî Adiy mescidinde oturuyorduk. Ma’bed el-Cuheni mescide girdi. Ebu’s-Suvvar rahimehullah dedi ki:
“Şu adam mescidimize girmesin! Onu yanımıza, meclisimize de çağırmayın!” Şeyh Mukbil, el-Camiu’s-Sahih Fi’l-Kader’de isnadı sahih demiştir.
Abdullah b. Ahmed, es-Sunne’de, Ebu’z-Zubeyr’den rivayet ediyor: “O, Tavus ile beraber Kâbe’yi tavaf ediyordu. Ma’bed el-Cuheni ile karşılaştı. Birisi Tavus’a:
“Bu kader hakkında konuşan Ma’bed el-Cuheni’dir” dedi. Tavus ona doğru gitti, yanında durdu ve dedi ki:
“Sen bilmediğin konuda Allah’a iftira eden adam mısın?” Ma’bed: “Benim hakkımda yalan söyleniyor” dedi. Ebu’z-Zubeyr (Muhammed b. Muslim el-Mekkî) rahimehullah dedi ki:
“Tavus ile beraber gittik, İbn Abbas radiyallahu anhuma’nın yanına girdik. Tavus rahimehullah ona dedi ki:
“Ey Ebu’l-Abbas! Kader hakkında konuşuyorlar!” İbn Abbas radiyallahu anhuma dedi ki:
“Onlardan birini hele bana bir gösterin!” Biz:
“Ne yapacaksın?” dedik. Dedi ki:
“Boynunu ellerime alıp kıracağım.” Şeyh Mukbil rahimehullah bu eserin isnadı hasendir dedi.
Şeyh Abdulhamid el-Hacurî rahimehullah, Selametu’l-Halef adlı eserinde (s.378) şöyle demiştir:
“Ümmetin salih selefinin her türlü hayra olan hırsına rağmen, bid’atçilere ve Allah’ın kitabını ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetini bir kenara bırakanlara tavır konusunda hiçbir kınayıcının kınamasından çekinmeden Allah için öfkelenmişlerdir. Şu günlerde Selefi’lik gömleğinden bir parçaya bürünen bazı kimselerin “Müslümanlara merhamet ve şefkat”, “davette hikmet” gibi iddialarla bid’at ehline karşı yumuşak ve gevşek davranmaları çok hayret vericidir!
Allah’a yemin olsun bu durum dinden ve sünnetten kopmaya götüren temeyyü (çözülme)den başka bir şey değildir. Bazen onlara gülümseme, meclislerine katılma, yazışma vb. şekillerde güzel davranılır. Onlardan bahsederken kötülüklerinden bahsetmeyip iyiliklerini zikrederler! Islah ediciler bid’at ehlinden sakındırdığı zaman da onları yalnız bırakırlar! Bu türden insanlara bir hayır ve değer yoktur! Vallahi bilakis onlar davete bid’atçilerden daha fazla zarar veriyorlar! Çünkü onlar bu yaptıklarıyla dengeli ve orta yolu tutan bir intiba veriyorlar. Bid’at sahiplerini bilmeyen kişiler de onlara aldanıyorlar. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun. Bu hastalıklı sınıflar, salih selefin ve salih âlimlerin yoluna karşı çıkan kimselerdir. “Gerçi bazan gözler kör olmaz da, yalnız göğüsteki kalpler kör olur” (Hac 46)"
Yardım istenecek olan Allah’tır.

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)