Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

24 Ekim 2019 Perşembe

Okullara Verilecek Dilekçe Örneği


…………………………….. OKULU MÜDÜRLÜĞÜNE

Velisi bulunduğum ………………………………………. İsimli öğrenci mevcut şartlarda okullarda cari olan; kız-erkek karma eğitim, ruh taşıyan canlılara ait resim ve heykellerin saygı ihsas ettirecek şekilde asılması, inançlarımızın gereği olan giyim şekline müsaade edilmemesi, teneffüs zili olarak müzik yayını yapılması, öğretmenler için ayağa kalkılması, inancımızda yeri olmayan uydurma bayram ve kutlama merasimlerine iştirake zorlanması, istiklal marşı ve and töreni gibi seromonilerde inancımızda yeri olmayan bir ibadet ve saygı duruşunun sergilenmesi, ders müfredatlarında ilmî ve dinî gerçeklere tamamen aykırı olan unsurların okutulması, inançlarımız açısından nefret etmekle mükellef olduğumuz bazı şahısların zorla sevdirilmeye kalkışılması, eğitim verme konumunda olmaları hasebiyle dini ve millî değerlere uygun bir şuur içerisinde olması gereken öğretmenlerin bu vasıflara hiçbir şekilde haiz olmamaları ve kötü örneklik teşkil etmeleri ve sair çocuğumun şiddetle rahatsızlık duyduğu ve bizim de velisi olarak onun bu hassasiyetlerini tasviple karşıladığımız olumsuzlukların giderilmediği sürece, devamsızlık konusunda çocuğumuza baskı yapamayacağımızı beyan ederiz. Zira din ve vicdan özgürlüğü T.C. anayasasının da 24. Maddesi ile güvence altına alınmış olup, devletimizin din ve vicdan özgürlüğüne aykırı düşmeden eğitim ve öğretim hakkımızı temin etme zorunluluğu vardır. Bizlerden alınan vergiler, eğitim ve öğretim hakkı için de kaynaklık teşkil etmektedir. Şayet din ve vicdan özgürlüğüne aykırı olan, yukarıda sayılan ve sayılmayan birçok unsurlara rağmen, çağ dışı bir anlayışla, inanç değerlerinin aleyhine tahakkümde bulunmak istercesine bir dayatma uygulanacak olursa söz konusu haklarımızı yasal yollardan talep etmeye devam edeceğimizi bilgilerinize sunarız.

Ad soyad                                                                           imza ve tarih
         Adres

17 Ekim 2019 Perşembe

Kimler Bağışlanır?


El-Elbani, es-Sahiha (no 1315) şöyle demiştir:
“Muaz b. Cebel radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim:
Kim Allah Azze ve Celle’ye hiçbir şeyi ortak koşmamış, beş vakit namazı kılmış ve Ramazan orucunu tutmuş olduğu halde Allah ile karşılaşırsa bağışlanır.” Dedim ki:

“Bunu müjdeleyeyim mi ey Allah’ın rasulü?” Buyurdu ki:

Onları bırak, amel etsinler.” Hadis sahihtir.

Faide: Bu hadiste Müslümanın Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmadan Allah ile karşılaşmadıkça bağışlanmayacağına delil vardır. Çünkü sahih hadislerden bilindiği üzere şirk en büyük günahtır. Buradan şu kimselerin sapıklığını anlıyoruz; bizimle beraber yaşayan, bizimle beraber namaz kılıp oruç tutan, lakin sıkıntılı anlarda Allah'ın dışında bir de ölmüş olan velilerden ve Salihlerden yardım isteyerek türlü şirklere ve putçuluğa düşenler, onlar için kurban kesen ve adak adayanlar, bu yaptıklarıyla Allah’a yakınlık sağladıklarını zannediyorlar. Heyhat ki ne heyhat! 
Bu kâfirlerin zannıdır! Kâfir olanlara Cehennemden dolayı yazıklar olsun.” (Sad 27)

Bu yüzden böyle bir şeye müptela olan Müslüman kardeşlerimizin hemen alemlerin rabbine tevbe etmekte acele etmeleri gerekir. Bunun da kitap ve sünnetten elde edilen faydalı ilimden başka bir yolu yoktur. Bu ilim alimlerimizin özellikle de şeyhulislam İbn Teymiyye, öğrencisi İbn Kayyım ve onların yolunda giden diğer alimlerimizin kitaplarında mevcuttur.

Bazı vesvesecilerin bu şirklere “bunlar yakınlaştırıcı vesilelerdir” diye üflemeleri onları yoldan alıkoymamalıdır. Zira onlar gibi haramları helal sayan bazı kimselerin durumunu Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle haber vermiştir: “Onun ismini değiştirirler..”

Bu nasihati, âlemlerin rabbinin uzaklaştırılan bazı kulları hakkında söylediği şu sözleri hak etmeden önce, ahiretini önemseyen saptırılmış Müslüman kardeşlerimiz için yapıyorum:

Onların yaptıkları bütün amellerine yöneldik ve onları dağılmış zerreciklere çevirdik.” (Furkan 23)

7 Ekim 2019 Pazartesi

Kadınların Kına İle Nakış Yapmaları


Soru: “Kına ile nakış yapmak dövme sayılır mı?”

Cevap: Bunun hükmünü açıklamadan önce vücuda kına ile nakış yapmanın dövmeden farklı olduğu iki açıyı belirtelim:

1-               Dövme; iğne ve benzeri araçlarla kanın akması sağlanarak yeşil renk vermek için sürme gibi boyayıcı maddelerle boyamaktır. Dövme yaptırmanın büyük günahlardan olduğu hususunda ilim ehlinin söz birliği (icma) vardır. Çünkü Buhari ve Müslim, Abdullah b. Mes’ud radıyallahu anh’den, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir:

Allah dövme yapan ve yaptıran kadınlara, kaş yolan kadınlara, güzellik için Allah’ın yarattığını değiştirerek dişlerini seyrelttiren kadınlara lanet etmiştir.”

Cilt rengini değiştirmek ve esmer teni beyazlaştırmak için kullanılan bazı kimyevi maddeler de buna dâhildir. Hatta bu Allah’ın yarattığını değiştirme hususunda dövmeden daha şiddetlidir. (Bkz.: İbn Useymin, Mecmuu Fetava17/ 4 no’lu soru)

Kına ile nakış yapmaya gelince, kına gibi ziynettir. Dövme sayılmaz. Çünkü bu vücuda yalnızca resmetmektir. Nitekim bu asırda yapışkan dövme diye bir şey çıkmıştır. Sırf dövmeye benzediği için böyle derler, hakiki dövme değildir, bu maddeler dövme olduğu için değil, cilde zarar veren kimyevi maddeler içerdiği için çirkin görülmektedir.

2-               Kalıcı ziynet ile geçici olan arasında fark vardır. Kalıcı olan sabit ziynet uzvun rengini veya şeklini değiştirmektir ki Allah’ın yarattığını değiştirmek olduğu için haramdır. Dudak boyası, öje gibi geçici olan ziynet ise böyle değildir, bunlar mubahtır. Kına ile nakış yapmak ve buna benzer geçici ziynetler cildin rengini değiştirmez, bu bir müddet sonra giderilen şekillerdir. Bunlar dövme değil, kına ile boyanmadan sayılır.

Kına İle Vücuda Nakış Yapmanın Hükmü

Kına ile dövme arasındaki fark anlaşıldığına göre bunların aynı hükümde olmadıkları da fark edilmiştir. Kadınların kocalarına karşı kına ile süslenmeleri müstehap sayılmıştır. İbn Abbas radıyallahu anhuma şöyle demiştir:

“Kadınlarımız yatsı namazından sonra en güzel şekilde kına ile boyanırlardı.” (Sahih mevkuf. İbn Ebî Şeybe no:1291 Abdurrazzak 7930)

Lakin bazı âlimler kına ile vücuda nakış yapmayı mekruh görmüşlerdir. Nitekim İmam Ahmed’e bu konu sorulduğu zaman:

“Elini kınaya daldırır” demiştir. Yani elinin tamamını kınayla boyamayı kastetmiş, elin yalnız bir kısmını boyamadan sakındırmıştır. Bazıları da bunun kocasına karşı süslenmesi için caiz olduğunu söylemiştir. (Bkz.: Mervezi el-Vera 578-584, Merdavi el-İnsaf 1/99, İbn Muflih el-Furu 1/161)

Bunu mekruh görenler şu yüzden böyle demiş olabilirler:

1-    Bunda haram olan süslenmeye benzeme vardır.

2-    Bu sebeple kadının dindarlığı eleştirilir ve dövme yaptığı zannedilebilir.

3-    Kına ile nakışın hakikatini bilmeyen kimse onu dövme zanneder ve bunu hayırlı ve Saliha kimselerde görünce caiz olduğunu düşünebilir.

4-    Ömer radıyallahu anh’den boyanırken nakış yapmaktan yasakladığı rivayet edilmiştir. (İbn Ebi Şeybe Musannef no:17665, 17667, Abdurrazzak Musannef no: 7929 Buhârî Tarih 2/142 Mervezi el-Vera 583) ancak bu rivayetin isnadında ismi belirtilmeyen raviler vardır.

5-    Umeyye (bt. Abdillah) rahimehallah dedi ki  “Ben Medine’de gelinleri süslüyordum. Aişe radıyallahu anha’ya boyanma hakkında sordum, dedi ki: “Nakış olmadığı sürece bunda sakınca yoktur.” (İbn Ebi Şeybe Musannef 17666) Bunun isnadında Umeyye bt. Abdillah meçhuledir.

Caiz gören için de şöyle bir rivayet zikredilir: “Beni Suleym’den bir adamdan rivayete göre ninesi boyanırken Nebi sallallahu aleyhi ve sellem yanına girdi ve elinin üzerini göstererek buyurdu ki:

Ey Umm Filan! Şu şekilde nakış yap!” Busayri İthafu’l-Mahere’de (4/547) zikretmiş ve isnadının zayıf olduğunu belirtmiştir. İsnadında İsmail b. Rafi zayıf, Beni Suleym’den olan şahıs meçhuldür.

Kına ile nakışı caiz gören âlimler de şu şartları koşmuşlardır:

1-               Ziynet mahalli olan el, ayak, parmaklar gibi uzuvlara yapılmalı, bazı cahil kadınların yaptığı gibi; sırt, karın gibi avret bölgelerine yapılmamalıdır. Zira kadının diğer kadında ziynet mahalleri dışındaki bölgelere bakması helal değildir.

2-               Bu boyama geçici, giderilebilen cinsten olmalı, daha önce açıklandığı gibi sabit kalıcı olmamalıdır.

3-               Mubah olanla haram olan arasında karışıklığa sebep olmaması için dövmeye benzer dövme renginde boyalar kullanılmamalı, kına renginde boyalar olmalıdır.

4-               Fasıka ve kâfire kadınlara benzeme söz konusu olmamalıdır.

5-               Ruh taşıyan canlılara ait resimler veya kâfirlere ve fasıklara ait şiarlar (haç vb. gibi) nakşedilmemelidir.

6-               Kadın bu ziynetini namahremi olan erkeklere göstermemelidir.

7-               Kullanılan boyalar cilde zarar veren maddeler olmamalıdır.

Netice olarak kadınların namahremlerine göstermedikleri sürece kına ile ellerine ve ayaklarına nakış yaparak süslenmelerinden yasaklayan bir delil sabit olmamıştır. Tabiinden ve sonrakilerden bazı âlimler bunu mekruh görmüş olsalar da, onların bu görüşleri dinde bir hükmün ispatı için delil olmazlar.

6 Ekim 2019 Pazar

Medine’deki Münafıklar ve Zamanımızdaki Sapıklık Davetçileri



Medine’deki münafıkların sayısı 370 civarında kadın ve erkek idi. Müslümanlar arasında fırka ve ayrılık oluşturuyor, tuzaklar kuruyorlardı. Vahiyle desteklenmiş olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onlara galip geliyordu.
Bu münafıkların çoğu müslüman olduklarını söyleyen ve içlerinde küfrü gizleyen Ehl-i Kitap idi. Bir kısmı Evs ve Hazrec kabilelerinden idi. Yine diğer bir kısmı da Medine civarında bulunan bedeviler idi.
Bu münafıkların Medine döneminde tehlikeli fitneler çıkarmış en meşhurları şunlardır:
1- Evs ve Hazrec Münafıkları
Abdullah b. Ubey b. Selul: Münafıkların önderi idi. Münafıkun suresi, Haşir suresinin 11-17. Ayetleri, Nur suresinden ifk hadisesiyle ilgili ayetler ve daha birçok ayetler onun hakkında nazil olmuştur.
Culas b. Suveyd b. es-Sâmit: Onun hakkında şu ayet nazil olmuştur: “Söylemediklerine dair Allah’a yemin ederler. Şüphe yok ki o küfür sözünü söylediler, onlar müslümanlıklarından sonra küfre girdiler ve başaramadıkları bir şeye yeltendiler.” (Tevbe 74)
El-Haris b. Suveyd: Culas’ın kardeşidir. Onun hakkında şu ayet nazil olmuştur: “Rasulün kesinlikle hak olduğuna şahitlik ettikleri halde üstelik kendilerine apaçık deliller de gelmişken imanlarından sonra küfre giren bir toplumu Allah nasıl hidayete erdirir? Doğrusu Allah zalimler toplumunu hidayete erdirmez.” (Al-i İmran 86)
Bicad b. Osman b. Amir.
Nebtel b. el-Haris: Onun hakkında şu ayet nazil olmuştur: “İçlerinden nebiyi incitenler ve: “O bir kulaktır” diyenler vardır. De ki: “O sizin için bir hayır kulağıdır. Allah’a iman eder, mü’minlere inanıp güvenir ve sizden iman edenler için bir rahmettir. Allah’ın rasulüne eziyet edenler için acı bir azap vardır.” (Tevbe 61)
Zuvey b. el-Haris: Evs kabilesinden idi.
Ebu Habibe b. el-Ez’âr: Dırar mescidini yanında şu münafıklarla beraber bina eden kişidir: Hizam b. Hâlid, Abbad b. Huneyf, Amr b. Hizam, Cariye b. Amir, oğulları; Mucemmi’ b. Cariye ve Zeyd b. Cariye ve Vedia b. Sabit. Bunlar hakkında şu ayet nazil olmuştur: “Zarar vermek, inkâr etmek, mü’minler arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah’a ve rasulüne karşı savaşanı gözlemek için mescid edinenler ve: “Biz iyilikten başka bir şey istemedik” diye yemin edenler, Allah onların şüphesiz yalancı olduklarına şahitlik etmektedir.” (Tevbe 107)
Evs b. Kayzî: Diğer bir münafık olan Mirba’ b. Kayzî’nin kardeşidir. Onun hakkında şu ayet nazil olmuştur: “Onlardan bir gurup da demişti ki: “Ey Yesribliler! Artık sizin için durmanın sırası değil, haydi dönün!” İçlerinden bir kısmı ise: “Gerçekten evlerimiz emniyette değil” diyerek Nebî’den izin istiyordu; oysa evleri tehlikede değildi, sadece kaçmayı arzuluyorlardı.” (Ahzab 13)
Ebu Tu’me Beşir b. Ubeyrik: İki zırhı çalan kişidir. Onun hakkında şu ayet nazil olmuştur: “Nefislerine hainlik eden kimselerden yana mücadele etme. Muhakkak ki Allah çok hain olan günahkâr olan kimseyi sevmez.” (Nisa 107)
Kays b. Amr b. Sehl, Amr b. Kays, Zeyd b. Amr ve Rafi b. Vedia: Hepsi de Hazrec kabilesinden, Neccar oğullarındandır.
El-Cedd b. Kays: Hakkında şu ayet nazil olmuştur: “Onlardan bir kısmı: “Bana izin ver, beni fitneye düşürme!” derler. Bilin ki onlar zaten fitnenin ortasına düşmüşlerdir. Hiç şüphesiz cehennem, kâfirleri mutlaka çepeçevre kuşatıcıdır.” (Tevbe 49)
2- Yahudi Alimlerinden İken Müslüman Olduklarını İzhar Eden Münafıklar:
Sa’d b. Huneyf, Zeyd b. el-Lusayt, Nu’man b. Evfa b. Amr, Osman b. Evfa: Hepsi de Kaynuka oğullarındandır.
Rafi b. Hureymile: münafıkların ileri gelenlerinden idi.
Rifaa b. Zeyd b. et-Tabut, Silsile b. Berhâm ve Kinane b. Suriyâ
3- Diğer Münafıklar
Asmâ bt. Mervan.
El-Ahnes b. Şureyk es-Sekafî: Sakif kabilesindendir. Güzel bir görüntüsü ve tatlı konuşması vardı. Onun hakkında şu ayet nazil olmuştur: “İnsanlardan öylesi vardır ki, dünya hayatı hakkındaki sözü senin hoşuna gider de kalbindekine Allah’ı şahit tutar. Hâlbuki o, azılı bir düşmandır.” (Bakara 204)
Bu sayılanlar Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve ashabı tarafından nifakları bilinen, kendilerinden küfür söz ve amelleri sadır olduğu halde, münafıklık yaparak müslüman olduklarını izhar ettikleri için mürtet muamelesi görmeyen, kendilerine “Kafir” kelimesini kullanmadıkları, dünya hükmü olarak müslüman gibi muamele ettikleri, lakin içlerinde gizledikleri küfür hakkında da uyanık davrandıkları kimselerden sadece bazılarıdır.
Ebu’z-Zubeyr (Muhammed b. Muslim el-Mekkî) rahimehullah’tan: “Cabir b. Abdillah radiyallahu anhuma şöyle dedi:
لَمْ نَكُنْ نُسَمِّي الْمُنَافِقِينَ كُفَّارًا عَلَى عَهْدِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
“Bizler Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem zamanında münafıkları “Kâfirler” diye isimlendirmezdik.” Bunu Ebû Ya'lâ Musned’inde (4/88) Muslim’in şartına göre sahih isnadla rivayet etmiştir.
Zamanımızdaki “Ebu Hanzala”, “Murat Gezenler”, "Ebu Zeyd", “Ebu Said Yarpuzi”, “Ubeydullah Arslan”, "Mesut Körpe", "Bilgin Yalçın", "Talha Bekret", "Mustafa Dönmez", "Musab Köylüoğlu", “Ebu Haris”, “Ebu Nuh”, “Ebu Zerka”, “Mehmet Emin Akın”, “Faruk Furkan veya İbrahim Gadban”, “Abdullah Yolcu”, “Taceddin Bayburdi”, “Mustafa Yiğit” ve daha başka birçok sapıklık önderleri gibi kimi mürcie, kimi harici ekolünü temsil eden, cahilliklerine rağmen önder edinilmiş, kimisi dünya metaı karşısında dinini satmış olan, kimisi samimi olmasına rağmen derin bir cehalet sebebiyle bâtıllarında ısrar eden sapık ve saptırıcı davetçiler münafıklar konusunda sahabenin menhecinden fersah fersah uzak kimselerdir.
Onlar ümmetin münafıkları hakkında (özellikle Allah’ın indirdiklerine muhalif davranan yöneticiler hususunda) ya Mürcie gibi davranarak onların temiz, salih müslümanlar olduklarını savunmakta, yahut Hariciler gibi davranarak onların müslümanlık iddialarına ve tevhid sözüne şahitliklerine rağmen katli vacip mürtetler olduklarına hükmediyorlar!

4 Ekim 2019 Cuma

İslam’da Münafıklara Muamele Şekli


İslam’da Münafıklara Muamele Şekli
1-    Onların savunulmaması ve onları savunana sövmenin caiz olması
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Muhakkak ki biz sana kitabı hak ile indirdik ki insanların arasında Allah’ın sana gösterdiği şekilde hükmedesin. Hainlerin savunucusu olma. Allah’tan bağışlanma dile. Muhakkak ki Allah Gafurdur ve Rahimdir. Nefislerine hainlik eden kimselerden yana mücadele etme. Muhakkak ki Allah çok hain olan günahkâr kimseyi sevmez. İnsanlardan gizlenirler de Allah’tan gizlenmezler. Hâlbuki geceleyin O’nun razı olmayacağı şeyleri kurarlarken O onlarla beraberdi. Şüphesiz Allah onların yaptıklarını kuşatmakta olandır. İşte siz öyle kimselersiniz ki dünya hayatında onlardan yana mücadele ettiniz, ya kıyamet günü kim onlardan yana Allah ile mücadele edecek yahut kim onlar için vekil olacak?” (Nisa 105-109)
Mü’minlerin annesi Aişe radıyallahu anha ifk hadisesini rivayet ederken şöyle demiştir: “…Hazrec’in efendisi, salih bir adam olan fakat kendisinde cahiliye hamiyeti beliren Sa’d b. Ubade kalktı ve Sa’d b. Muaz’a şöyle dedi:
“Yalan söyledin! Allah’a yemin olsun onu (Abdullah b. Ubey b. Selul’ü) öldürmeyecek ve onu öldürmeye güç yetiremeyeceksin.” Bunun üzerine Sa’d b. Muaz’ın amca oğlu olan Useyd b. Hudayr kalktı ve Sa’d b. Ubade’ye dedi ki:
“Yalan söyledin! Allah’a yemin olsun onu öldüreceğiz. Sen muhakkak ki münafıkları savunan bir münafıksın.”[1]
Nevevi dedi ki: “Batıl bir dava için taassup gösterene sövmenin caiz oluşu. Nitekim Useyd b. Hudayr, münafık için gösterdiği taassuptan dolayı Sa’d b. Ubade’ye: “Sen münafıkları savunan bir münafıksın” demiş, burada onun münafıklar gibi davrandığını kastetmiş, hakiki nifakı kastetmemiştir.”[2]
Nitekim Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bu ibare karşısında sükut etmiş, ne güzel bulmuş, ne de karşı çıkmıştır.
Akraba dahi olsalar münafıkları savunmak yasaklanmıştır. Bu yüzden Allah Teala onların dünyadaki durumlarını aşağılayarak şöyle buyurmuştur:
O halde onların malları da evlâtları da seni imrendirmesin; çünkü Allah onlara dünya hayatında bunlarla eziyet çektirmeyi ve canlarının da kâfir olarak çıkmasını murat ediyor.” (Tevbe 55)
Yine Allah, onlardan biri öldüğü zaman onlara bir aşağılama olması için rasulüne onun cenaze namazını kılmasını yasaklamıştır. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem de münafıklara saygı ifade eden hitaplarda bulunmayı yasaklamıştır:
Burayde radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
Münafığa efendi demeyin. Eğer o efendi olursa Rabbiniz Azze ve Celle’yi öfkelendirmiş olursunuz.”[3]
Münafık, insanlar katında mertebe kazansa da, kendisine kuvvet ve zorbalık yetkisi verilse de Allah katında aşağılıktır: “Muhakkak ki münafıklar cehennemde en alt tabakadadırlar.” (Nisa 145)
Bu yüzden Müslümanlar katında da aşağılanırlar ve onlara saygı gösterilmez. Allah Teala onlar hakkında şöyle buyurmuştur: “Münafıklar, kalplerinde çürüklük bulunanlar ve Medine’de asılsız haber yayanlar yaptıklarına son vermezlerse seni onların üzerine sevk edeceğiz; o zaman seninle beraber orada fazla oturamayacaklar, Allah’ın rahmetinden uzaklaşmış olarak nerede bulunsalar yakalanıp öldürülecekler.”  (Ahzab 61)
O halde onları dinlemek de yoktur, itaat de. Onların önderlik hakkı iddiaları da kabul edilmez.
Dr. Muhammed Musa şöyle der: “Münafığın hakkı öne geçirilmek değil, geri bırakılmaktır. Saygı görmek değil, aşağılanmaktır. Yakınlık göstermek değil, uzaklaşılmasıdır. Çünkü o Allah’ın, rasulünün ve mü’minlerin düşmanıdır. Onlara Allah’ın ve rasulünün düşmanlarına layık olan muamele yapılır.
Müslümanların işleri münafıklara teslim edildiğinde bu Allah’ın gazap etmesine sebep olur ve helak olmanın alametidir.
Hasen el-Basri dedi ki: “Her kavmin önderi münafıkları olmadıkça kıyamet kopmaz.”[4] Şikâyetimiz Allah’adır.
2-    Onları veli edinmenin yasaklanması
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler! Sizden olmayanları sırdaş edinmeyin, onlar size kötülük yapmaktan geri durmazlar, sıkıntıya düşmenizi isterler. Onların ağızlarından nefret taşmaktadır; kalplerinin gizlediği ise daha büyüktür. Gerçekten size delilleri açıklamışızdır, eğer düşünüyorsanız! Size gelince, bakın siz onları seviyorsunuz, ama onlar sizi sevmiyorlar. Siz kitabın tamamına inanıyorsunuz; onlar sizinle karşılaştıkları zaman "inandık" diyorlar; yalnız kaldıklarında ise size karşı öfkelerinden parmaklarını ısırıyorlar. De ki: "Öfkenizden çatlayın!" Şüphesiz Allah kalplerde olanı bilmektedir.” (Al-i İmran 118-119)
Mucahid dedi ki: “Bu ayetler münafıkları veliler edinerek onlara meyletmekten yasaklamak üzere nazil oldu.”
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden dininizi alay ve eğlence konusu edinenleri ve kâfirleri velî edinmeyin. Eğer müminseniz Allah’tan korkun.” (Maide 57)
Bu ayet İslam’ı izhar edip de kalplerinde küfrü gizleyen kitap ehli münafıklarını veli edinmeyi yasaklamaktadır. Münafıkların geneli bu şekildedir. Onlar birbirlerinin velisidirler. Allah Teala şöyle buyurmuştur: “Erkeğiyle kadınıyla münafıklar birbirlerindendirler.” (Tevbe 67) Onları veli (söz sahibi, dost, yardımcı, yakın) edinmek de bir nifaktır.
Bu yüzden Allah Teâlâ onlardan hoşnut olmayı yasaklayarak şöyle buyurmuştur: “Hoşnut olasınız diye size yemin ederler. Fakat siz onlardan hoşnut olsanız bile Allah günaha batmış o kimselerden asla razı olmaz.” (Tevbe 96) Allah Teala’nın kendilerinden razı olmadığını bildirdiği bir topluluktan razı olmak mümin bir kula yakışmaz. Böyle bir davranış ancak iman azlığı ve kalbin zayıflığı sebebiyle olur. Çünkü mü’min; Allah Azze ve Celle’nin sevdiklerini sever, O’nun buğzettiklerinden buğzeder. Allah için kerih görür, Allah için razı olur ve Allah için öfkelenir.
3-    Münafıklar mücahidler divanından çıkarılır ve cihaddan geri kalanlarının yalanları sabit olduğu için mazeretleri kabul edilmez.
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Şayet Allah seni onlardan bir toplulukla tekrar karşılaştırır da başka bir sefere çıkmak için senden izin isterlerse, de ki: "Bundan böyle benimle asla sefere çıkmayacak ve benim maiyetimde düşmana karşı asla savaşmayacaksınız. Mademki ilk defasında oturup kalmayı yeğlediniz, şimdi de geride kalanlarla birlikte oturmaya devam edin." (Tevbe 83)
Allah Teala cihaddan geri kalanlardan yüz çevirmeyi emretmiştir: “Yanlarına döndüğünüz zaman, onları hesaba çekmekten vazgeçesiniz diye size yemin billâh edecekler. Artık onlardan uzak durun; zira onlar tiksinilecek kimselerdir, işlemiş oldukları günahların karşılığı olarak varacakları yer de cehennemdir.” (Tevbe 95)
Onlardan yüz çevirmek demek razı olup affetmek demek değildir! Bilakis onları aşağılayarak yüz çevirmek emredilmiştir. Çünkü onlar ancak katı muameleyi hak eden pisliklerdir. Allah yolunda cihaddan geri kalmaları, mü’minlerin cemaatinden ayrılmaları sebebiyle böyle bir cezayı hak ederler.
4-    Münafıklarla cihad edilmesi ve onlara sert davranılması
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Ey nebi! İnkârcılara ve münafıklara karşı cihad et, onlara sert davran; onların varacağı yer cehennemdir ve bu ne kötü bir sondur!” (Tevbe 73)
Münafıklarla cihad edilmesi hakkında emir yoruma gerek bırakmayacak şekilde açıktır. Mü’minlerin emiri Ali b. Ebi Talib radıyallahu anh dedi ki: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem dört kılıçla gönderildi:
1-    Müşriklere karşı bir kılıç: “Haram aylar çıkınca, müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün” (Tevbe 5)
2-    Ehl-i Kitap kâfirlerine karşı bir kılıç: “Ehl-i kitap’tan Allah’a ve âhiret gününe inanmayan, Allah ve resulünün yasakladığını yasak saymayan ve hak dine uymayan kimselerle, yenilmiş olarak ve kendi elleriyle cizye verinceye kadar savaşın.” (Tevbe 29)
3-    Münafıklara karşı bir kılıç: “Kâfirlerle ve münafıklarla cihad et” (Tevbe 73)
4-    İsyancılara karşı bir kılıç: “Eğer müminlerden iki grup birbiriyle kavgaya tutuşursa hemen aralarını düzeltin; ikisinden biri diğerinin hakkına tecavüz etmiş olursa -Allah’ın emrine geri dönünceye kadar- haksızlığa sapanlara karşı savaşın.” (Hucurat 9)
Nifakı izhar edip ortaya koydukları zaman münafıklarla cihad gerekli olur. İbn Mes’ud radıyallahu anh Tevbe 73. Ayeti hakkında şöyle demiştir: “Eliyle cihad eder, buna gücü yetmezse onu asık suratla karşılar.”
İbn Abbas radıyallahu anhuma dedi ki: “Allah Teala kafirlere karşı kılıçla, münafıklara karşı dil ile cihadı emrediyor. Münafıklara yumuşak muameleyi kaldırmıştır.”
Ed-Dahhak dedi ki: “Münafıklara karşı cihad söz iledir.”
Hasen el-Basri ve Katade dediler ki: “Onlara karşı cihad, onlara had cezalarının uygulanması ile olur.”[5]
Nifakının küfür nifakı olduğundan kesin olarak emin olunanlarla kılıçla cihad edilir. Ona karşı sözlü ve fiilî olarak sertlik uygulanır. Nifakını gizleyenlerle dil ile hüccet ve beyan yoluyla cihad edilir. O tevbeye ve müminlerin arasına girmeye davet edilir.
Nitekim Allah Azze ve Celle onları tevbeye davet ederek şöyle buyurmuştur: “Biz her bir peygamberi, Allah’ın izniyle, ancak kendisine itaat edilmesi için gönderdik. Eğer onlar kendilerine kötülük ettiklerinde sana gelseler de Allah’tan bağışlanmayı dileselerdi, peygamber de onlar için mağfiret dileseydi, elbette Allah’ı ziyadesiyle affedici ve esirgeyici bulurlardı.” (Nisa 64)
Bir başka grup iyi işe bir de kötü iş karıştırmış olarak sonra günahlarını itiraf etmişlerdir. Umulur ki Allah onların tövbesini kabul eder. Şüphesiz Allah çok esirgeyici, çok bağışlayıcıdır. Onları arındırmak ve temize çıkarmak üzere mallarından sadaka al! Bir de onlar için dua et; çünkü senin duan onlara huzur verir. Allah her şeyi çok iyi işitmekte ve bilmektedir.” (Tevbe 102-103)
İbn İshak dedi ki: “O münafıklar mescide bulunur, Müslümanların konuşmalarını dinler, dinleriyle alay ederlerdi. Bir gün mescide onlardan bazıları toplandılar. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem onların birbirlerine sokulup aralarında fısıltıyla konuştuklarını görünce onların mescidden sert bir şekilde kovularak çıkarılmalarını emretti. Ebu Eyyub Halid b. Zeyd b. Kuleyb radıyallahu anh kalktı Ganm b. Malik b. Neccar oğullarından olan Ömer b. Kays’ı yakaladı, ayaklarından sürükleyip mescidden attı. Bu adam cahiliyede kavminin putlarının sahibi idi. Dışarı sürüklenirken şöyle diyordu:
“Ey Ebu Eyyub! Beni Salebe oğullarının diyarından mı çıkarıyorsun?” Ebu Eyyub sonra Neccaroğullarından biri olan Rafi b. Vedia’ya yöneldi, onu elbisesinin yakasından yakalayıp şiddetli bir şekilde çekti, yüzünü tokatladı ve mescidden çıkardı. Ebu Eyyub ona şöyle diyordu:
“Öf sana habis münafık! Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in mescidinde yaptığından dönmeyecek misin?” Umare b. Hazm radıyallahu anh kalkıp uzun sakallı biri olan Zeyd b. Amr’ı sakalından tuttu, sert bir şekilde mescidden çıkarana kadar sürükledi. Sonra Umare, iki elini birleştirip Zeyd’in göğsüne vurdu ve onu yere yığdı. O şöyle diyordu:
“Beni yaraladın ey Umare!” O da dedi ki:
“Allah seni uzak kılsın ey münafık! Allah’ın sana hazırladığı azap bundan daha şiddetlidir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in mescidine yaklaşma!” Neccar oğullarından ve Bedire katılanlardan biri olan Ebu Muhammed Mesúd b. Evs kalktı, münafıklar arasında tek genç delikanlı olan Kays b. Amr b. Sehl’in kafasına vura vura mescidden çıkardı. Hazrec’den Ebu Said el-Hudri’nin kabilesi olan el-Hudre’den bir adam olan Abdullah b. El-Haris kalktı, el-Haris b. Amr denilen saç örgüleri olan bir adamı saçörgülerinden yakalayıp sert bir şekilde yerde sürükleyerek mescidden çıkardı. Dedi ki:
“Bana sert davrandın ey İbnu’l-Haris!” O da dedi ki:
“Muhakkak ki sana bu layıktır ey Allah’ın düşmanı! Allah senin hakkında ayet indirdi, Rasulullah’ın mescidine yaklaşma çünkü sen bir necisin!”
Amr b. Avf oğullarından bir adam kardeşi Zuvey b. El-Haris’i tuttu, sert bir şekilde mescidden çıkardı ve dedi ki:
“Sana şeytan ve onun emri galip gelmiş!” Bu kimseler o gün mescidde bulunan münafıklar idiler. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem onların çıkarılmalarını emretti.”[6]  
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem hidayete ulaştıran bir rahmet peygamberi olarak gönderilmiştir. Bazen muamelesinde sertlik ve kuvvet de kullanmıştır. Fitne isyancılarını bastırmak, Müslümanlar arasında kaos çıkarmak ve saflarını bölmek isteyenleri engellemek için bu yola da başvurmuştur.


[1] Buhari (4141) Muslim (2770)
[2] Nevevi Muslim Şerhi (17/118)
[3] Ahmed (22939) Ebu Davud (4977) el-Elbani sahih demiştir.
[4] Firyabi Sıfatu’n-Nifak (110) Muhammed Musa Al-i Nasr el-Münafikun (s.61)
[5] Tefsiru İbn Kesir (4/156-157)
[6] Siyretu İbn Hişam (1/528, 529)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)