Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

25 Mart 2016 Cuma

Musibetler Karşısında İki Tür İnsan

Ebu Hureyre radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
مَثَلُ الْمُؤْمِنِ كَمَثَلِ الزَّرْعِ لَا تَزَالُ الرِّيحُ تُمِيلُهُ، وَلَا يَزَالُ الْمُؤْمِنُ يُصِيبُهُ الْبَلَاءُ، وَمَثَلُ الْمُنَافِقِ كَمَثَلِ شَجَرَةِ الْأَرْزِ، لَا تَهْتَزُّ حَتَّى تَسْتَحْصِدَ
Mü'minin misâli ekin gibidir. Ekini rüzgâr sallar durur. Mü'mine de belâ gelmekte devam eder. Münafığın misâli ise kavak ağacı gibidir. Kesil­medikçe yıkılmaz.”[1]
Bu hadis iki tür kimseyi anlatmaktadır. Bunlardan birisi mü’mindir ki, dünyada arzuladığı şeylerden mahrum edilmekle musibete uğrar. Arzusuna kavuşmayı ümit ettiği anlarda öyle musibetlerle karşılaşır ki onda helak olacağını zannetmeye başlar. Fakat helakin eşiğine yaklaştığı anlarda bile eğer hain nefsine arka çıkıp rabbine karşı gelmezse, ummadığı rızıklar görür ve beklemediği kapılar ona açılır:
Kim Allah’tan sakınırsa ona bir çıkış yolu gösterir. Ve onu hesaba katmadığı bir yönden rızıklandırır. Kim Allah’a tevekkül ederse O, kendisine yeter. Şüphesiz ki Allah emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir kader tayin etmiştir.” (Talak 2-3)
Diğeri ise iman ettiğini iddia ederek dünyada müslüman gibi muamele gören kimsedir. Hakikatte o, nefsiyle rabbi arasında, kendi nefsinden taraf olmuştur ve rabbine karşı isyan içindedir. Dünyada arzuladığı pekçok şeye kavuşur, helak olunacak korkulardan kurtulması takdir edilerek, mutlu sona kavuşma ümidi iyice artar. Lakin kurtuluş ve hakiki saadetin eşiğindeyken helak olur!
el-Berâ radiyallahu anh'den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
مَنْ قَضَى نَهْمَتَهُ فِي الدُّنْيَا حِيلَ بَيْنَهُ وَبَيْنَ شَهْوَتِهِ فِي الْآخِرَةِ، وَمَنْ مَدَّ عَيْنُهُ إِلَى زِينَةِ الْمُتْرَفِينَ كَانَ مُهِينًا فِي مَلَكُوتِ الدُّنْيَا، وَمَنْ صَبَرَ عَلَى الْقُوتِ الشَّدِيدِ صَبْرًا جَمِيلًا أَسْكَنَهُ اللَّهُ مِنَ الْفِرْدَوْسِ حَيْثُ شَاءَ
"Kim arzularını dünyada gerçekleştirirse, âhirette arzu ve isteklerine perde çekilir. Kim gözünü zenginlerin zinetine dikerse, göklerin melekûtûnda aşağılanır. Kim de kendisine ve­rilen az azığa karşı güzel bir sabır ve metanet gösterirse, Allah onu Firdevs cennetinde iste­diği yere yerleştirir."[2]
Dünya imtihanı ancak; musibetler karşısında, dünyanın, nefsin ve musibetlerin yaratıcısından taraf olmakla kazanılacak bir yurttur. Dünya musibetlerinde nefsine karşı rabbinden taraf olanlar, bu musibetlerin acısını hiç yaşamamış gibi olacak, dünyanın rahatı peşinde olanlar ise yaşayıp kavuştukları bütün mutlulukları unutacaklardır.
Enes b. Malik radıyallahu anh’den: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
يُؤْتَى بِأَنْعَمِ أَهْلِ الدُّنْيَا مِنْ أَهْلِ النَّارِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ، فَيُصْبَغُ فِي النَّارِ صَبْغَةً، ثُمَّ يُقَالُ: يَا ابْنَ آدَمَ هَلْ رَأَيْتَ خَيْرًا قَطُّ؟ هَلْ مَرَّ بِكَ نَعِيمٌ قَطُّ؟ فَيَقُولُ: لَا، وَاللهِ يَا رَبِّ وَيُؤْتَى بِأَشَدِّ النَّاسِ بُؤْسًا فِي الدُّنْيَا، مِنْ أَهْلِ الْجَنَّةِ، فَيُصْبَغُ صَبْغَةً فِي الْجَنَّةِ، فَيُقَالُ لَهُ: يَا ابْنَ آدَمَ هَلْ رَأَيْتَ بُؤْسًا قَطُّ؟ هَلْ مَرَّ بِكَ شِدَّةٌ قَطُّ؟ فَيَقُولُ: لَا، وَاللهِ يَا رَبِّ مَا مَرَّ بِي بُؤْسٌ قَطُّ، وَلَا رَأَيْتُ شِدَّةً قَطُّ
Cehennemliklerden dünyada en çok nimetleneni kıyamet gününde getirilir ve cehenneme bir kere daldırılır. Sonra:
“Ey Âdemoğlu! Hiç bir hayır gördün mü? Sana hiç bir nimet uğradı mı?” denilir. O:
“Hayır! Vallahi Ya rabbi!” der. Bir de cennetliklerden dünyada iken insanların en çok sıkıntıya uğrayanı getirilir ve cennete bir kere daldırılır. Kendisine:
“Ey Âdemoğlu! Hiç sıkıntı gördün mü? Başından hiç şiddet geçti mi?” diye sorulur. O da:
“Hayır! Vallahi ya Rabbi! Başımdan hiç sıkıntı geçmedi. Hiç bir şiddet görmedim” der.”[3]




[1] Sahih. Muslim (2809)
[2] Hasen. Taberani Evsat (8/45) Taberani Sagir (1071) Beyhaki Şuab (9722) Kıvamu’s-Sunne el-Esbehani et-Tergib ve’t-Terhib (1602) Ebu Nuaym Tarihu İsbehan (s.343) Deylemi (5703) Taberani’nin isnadında çoğunluğun zayıf gördüğü İsmail b. Amr el-Becelî vardır. Fakat Kıvamu’s-Sunne rahimehullah bunun mutabiini; Ebu’l-Heysem Halid b. Abdirrahman – Şu’be – Adiy b. Sabit – Bera b. Azib radiyallahu anh yoluyla rivayet etmiştir.
[3] Sahih. Muslim (2807) Ahmed (3/203) İbn Mace (4321)

20 Mart 2016 Pazar

Düğün ve Bayram Dışında Erkeklerin Def Çalmalarının Hükmü


Bismillahirrahmanirrahim.

Çalgı aletleri umumen haram kılınmış olup, bundan yalnızca def istisna edilmektedir. Defin nikâhta ve bayramlarda çalınması müstehap olup bu konuda Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den gelen hadisler nettir. İhtilaf edilen konu ise iki açıdandır;

* Düğün ve bayram dışında def çalmak veya dinlemek caiz midir?

* Erkeklerin def çalması caiz midir?

10 Mart 2016 Perşembe

Su İle Rukye Yapmak

Daha önce Şeyh Muhammed Hamid el-Fakî'nin suya okuyarak rukye hakkında bir fetvasını tercüme etmiş ve sitede yayınlamıştım. Sonra suya okuyarak rukye yapmakla ilgili olarak şu hadisin tahkikini yaptım ve hadisin isnadının hasen olduğunu gördüm:

İbn Ebi Şeybe (5/44, 6/101); Abdurrahim b. Suleyman - Mutarrif (b. Tarif) - el-Minhal b. Amr - Muhammed b. Ali (İbnu'l-Hanefiyye) - Ali b. Ebi Talib radıyallahu anh isnadıyla rivayet ediyor:


بَيْنَا رَسُولُ اللهِ صَلى الله عَلَيه وَسَلم ذَاتَ لَيْلَةٍ يُصَلِّي, فَوَضَعَ يَدَهُ عَلَى الأَرْضِ, فَلَدَغَتْهُ عَقْرَبٌ, فَتَنَاوَلَهَا رَسُولُ اللهِ صَلى الله عَلَيه وَسَلم بِنَعْلِهِ فَقَتَلَهَا، فَلَمَّا انْصَرَفَ, قَالَ: لَعَنَ اللهُ الْعَقْرَبَ مَا تَدَعُ مُصَلِّيًا، وَلاَ غَيْرَهُ, أَوْ نَبِيًّا, أو غَيْرَهَ، ثُمَّ دَعَا بِمِلْحٍ وَمَاءٍ, فَجَعَلَهُ فِي إِنَاءٍ, ثُمَّ جَعَلَ يَصُبُّهُ عَلَى إِصْبَعَهِ حَيْثُ لَدَغَتْهُ وَيَمْسَحُهَا، وَيُعَوِّذُهَا بِالْمُعَوِّذَتَيْنِ

 
"Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bir gece namaz kılarken elini yere koyunca bir akrep onu soktu. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ayakkabısını alarak onu öldürdü. Namazı bitirdiği zaman şöyle buyurdu:

"Allah akrebe lânet etsin, ne bir namaz kılanı ne de başkasını (veya ne bir nebiyi ne de başkasını dedi) rahat bırakıyor." Sonra tuz ve su istedi, bunları bir kaba koydu, sonra akrebin soktuğu yere döküp parmağını sürerek mesh etti ve bu arada muavvizeteyni okudu." 

Bunu İbn Ebi Şeybe'nin tarikinden Beyhaki Şuabu'l-İman'da (no:2575) rivayet etmiştir.
Ebu Nuaym, Mutarrif b. Tarif'e ulaşan kendi isnadıyla Tarihu İsbehan'da (s.297), Tıbbu'n-Nebevî'de (572) ve Marifetu's-Sahabe'de (no: 4946) rivayet etmiştir.
el-Minhal b. Amr dışında bütün ravileri sika, sahihayn ricali ve isnadı muttasıldır. Minhal b. Amr ise Buhari ricalinden, saduk bir ravi olup bazen vehmeder.  Bu sebeple isnadı hasendir.
Şeyh el-Elbani rahimehullah ise Mişkat tahkikinde (no: 4567) sahih demiştir.
Allah en iyi bilendir.

8 Mart 2016 Salı

Ebu Bekr Sifil'in İstigase Şirkini Şirin Gösterme Çırpınışına Reddiye


Bir kardeşimiz Ebu Bekr Sifil’in bir konuşmasının linkini göndererek, onun istigase hakkında attığı bir şüpheyle ilgili cevap istedi.
Ebu Bekir Sifil Hafız Zehebî rahimehullah’tan bir kıssa naklederek istigase meselesinin ihtilaflı bir mesele sayılması gerektiğini, istigasenin şirk olduğu söylenirse, Taberani, Ebu’ş-Şeyh ve Ebu Bekr el-Mukri gibi imamların şirk işlemiş olduklarını söylemek gerektiğini söyleyerek yine zihinleri bulandırmayı amaçlamıştır. Doğrusu bu kıssayı ondan önce Yusuf en-Nebhani istigaseye delil getirmeye çalışmıştı.
Malum olduğu üzere dinde bağlayıcı delil yalnızca Allah’ın kitabı ve rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’in sahih sünnetidir. Herhangi bir amelin şirk olduğunu Kur’ân ve sahih sünnet delilleriyle tespit ettikten sonra, sahabeden sonra gelenlerin yaptıkları yanlışlar sebebiyle vahyin delilinden sapılamaz. Dolayısıyla Ebu Bekr Sifil gibi saptırıcıların oluşturmaya çalıştıkları anlayış kökten bozuktur.
Bahsedilen kıssaya gelince,  İmam Zehebi Siyeru A’lam’da (16/400) ve Tezkiratu’l-Huffaz’da (3/122) şöyle zikreder: “Ebu Bekr b. Ebi Ali’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: “İbnu’l-Mukri dedi ki: “Ben, et-Taberani ve Ebu’ş-Şeyh, Medine’de idik… Yatsı vakti olunca kabrin yanında durdum ve: “Ey Allah’ın rasulü! Açlık!” dedim. Et-Taberani bana: “Otur, ya rızık gelir ya da ölüm” dedi. Ben ve Ebu’ş-Şeyh durduk. Kapıya Ali radiyallahu anh’ın soyundan biri geldi, ona kapıyı açtığımızda yanında iki delikanlı ve ellerinde iki kap dolusu yiyecek vardı. Dedi ki: “Beni Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e şikayet etmişsiniz, O’nu rüyada gördüm ve bunları size getirmemi emretti.”
Hafız Zehebi burada isnad zikretmediği gibi, “ruviye: rivayet edildiğine göre” şeklinde temriz sigası kullanmıştır. Bilindiği gibi bu siga, isnad zayıf olduğu zaman kullanılan bir sigadır. Kıssanın sıhhatine hükmedebilmek için de isnadın bilinmesi zorunludur. Yukarıda işaret ettiğim gibi, şayet kıssanın sahih bir isnadı olsaydı dahi istigasenin cevazına yine delil olmazdı.
Ebu Bekr Sifil’in aynı konuşmasında işaret ettiği; “Hastalanan kişi şifa verenin doktor olduğuna itikat etmeksizin doktora başvurduğunda nasıl bu caiz ise, tevessül edilen şahsın bizzat fail olduğuna itikat etmeksizin tevessül edildiğinde de bu caizdir” şeklindeki ilimden son derece uzak saptırmalarına gelince, bu konuda uzun söze hacet yoktur. Sadece ilimde mukarrer şu kaideyi zikretmek yeterlidir: İbadette asıl hürmet, eşyada asıl ibahadır. Yani vahyin naslarında hakkında sarih delil gelmeyen husus şayet ibadet konuları hakkında ise onda itibar edilecek hüküm; haram olmasıdır. Bu şey eşyadan, yani ibadet konularının dışında ise onda itibar edilecek hüküm; mubah olmasıdır.
Şifa için doktora tevessül; eşyadan olup bunun meşru olduğu hakkında naslar da sabit olmuştur.
Fakat şifa yahut başka bir hacet için kabirlere başvurmak ibadet türlerindendir ve bu konuda yasaklayan hiçbir delil gelmeseydi bile bu yine mezkur kaide gereği gayri meşru olurdu.   

3 Mart 2016 Perşembe

Re'y İle İçtihad Mecbur Kalınan Leş Hükmündedir

Ebu Şame el-Makdisi rahimehullah şöyle demiştir: “(Görüşle) içtihad etmeye ancak yöneticilerle ilgili hükümlerde mecbur kalınır. Hâkim (yönetici ve kadı) dışında kimsenin içtihat etmesiyle ilgili bir delil gelmemiştir. Muaz radiyallahu anh’den gelen;
“Allah’ın kitabında bulamazsam rasulünün sünnetine bakarım, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinde de bulamazsam görüşümle içtihad ederim”[1] sözüne gelince, Muaz radiyallahu anh hâkim idi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in:
Hakkında bir şey indirilmemiş konularda aranızda görüşümle hükmedeceğim[2] hadisine gelince, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hâkim (yönetici) idi.
Yine Allah Teâlâ’nın: “Davud ve Suleyman tarla hakkında hükmettiklerinde…” (Enbiya 78) kavline gelince, her ikisi de yönetici idiler. İçtihat leş hükmündedir.
Sa’lebî ve Şafiî dediler ki; “Kişi leşi ancak ölecek duruma geldiğinde yiyebilir.”[3] Hâkim olmayan kişinin görüşü ile içtihat etmesi, evinde oturan kişinin: “Falanın zaruret halinde leş yemesi caiz oluyorsa bana da caizdir” demesi gibidir.
Yine kişinin müçtehidin görüşüyle delil getirmesi caiz değildir. Çünkü müçtehit hata da edebilir, isabet de edebilir. Bir şeyde hata ve isabet ihtimali bulunuyorsa onun terk edilmesi daha uygundur. Bu tıpkı şüpheli yiyecekleri terk etmenin daha evlâ olması gibidir.”[4]


[1] Münker. Tayalisi (1452) Ahmed (5/230, 242) Ebû Dâvûd (3593) Tirmizî (1328) Dârimî (1/6) İbn Sa’d (2/347, 584) Ukayli ed-Duafa (76-77) hepsi de; Şu’be – Ebu’l-Avn – Muhammed b. Abdillah es-Sekafi – el-Haris b. Amr – Mugire b. Şube’nin kardeşi – Muaz radiyallahu anh’ın ashabı – Muaz radiyallahu anh yoluyla rivayet ettiler.
* Ahmed (5/236) Ebû Dâvûd (3592) Tirmizî (1327); Şu’be – Ebu’l-Avn – el-Haris b. Amr – Muaz radiyallahu anh’ın ashabı yoluyla, Muaz radiyallahu anh’ı zikretmeksizin rivayet ettiler. El-Haris b. Amr meçhuldür. Bkz.: Mizanu’l-İtidal (1/349) et-Takrib (1/143) Buhari Tarihu’l-Kebir’de (1/277) dedi ki: “Bu sahih değildir, bu mürsel yoldan başkasıyla da bilinmemektedir.” Bkz.: Telhisu’l-Habir (4/182-183) el-Elbani Silsiletu’l-Ahadisi’z-Zaife (881)
[2] Zayıf. Ebû Dâvûd (3585) Darekutni (4580) İbn Katan Beyanu’l-Vehm (4/520) isnadında Usame b. Zeyd el-Leysi zayıftır.
[3] Bkz.: İ’lamu’l-Muvakki’in (2/284)
[4] Ebu Şame el-Makdisi, el-Muhtasaru’l-Muemmel (s.38-39)

2 Mart 2016 Çarşamba

İhtilat Hakkında Bir Şüphe ve Cevabı


Şüphe: "Kadınların iffetleri örtülerinde ve ihtilattan uzak kalışlarında değil, nefislerindedir
Cevap: Şüphe yok ki, kadınların iffetleri yalnızca nefislerinde değil, bilakis örtünmelerinde ve ihtilattan (kadın-erkek karışıklığından) uzak durmalarındadır. Tesettür konusunda gevşeklik iffetleri lekeler.
Kadın, etkilenmeyen cansız bir varlık değildir. Bilakis, kadın zayıftır ve değişkenliği hızlıdır. Kadın-erkek ihtilatı sebebiyle etkilenmesinden emin olunamaz. İmanı kuvvetli olsa dahi o masume değildir. Nitekim Allah Azze ve Celle şöyle buyurur: “Şunu iyi bilin ki, Allah kişi ile kalbi arasına girer.”
Peki ya kadın erkek karışıklığının ve imanları zayıf olanların çok olduğu durumlar nasıl olur?
Erkekler kadınları etkilediği gibi, kadın da, erkekleri etkiler. Nitekim Yusuf aleyhi's-selâm’ı gören kadınlar ondan etkilenmişler ve fitneye düşmüşlerdir. Yusuf aleyhi's-selâm şöyle demiştir: “Rabbim! Zindan benim için, onların beni çağırdığı şeyden daha sevimlidir. Eğer onlann tuzaklarını benden uzak tutmazsan, onlara meyleder ve câhillerden olurum” (Yusuf 33)
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle buyurmuştur: “Biriniz bir kadın gördüğü zaman kendi eşine gitsin. Zira bu, nefsinde olan şeyi giderecektir.” (Muslim (1403) Cabir radiyallahu anh’den rivayet etmiştir.)
Peki ya erkek, sevdiği kadına, kadın sevdiği erkeğe bırakılırsa durum nasıl olur? O ikisi gün geçtikçe ihtilata devam ederse aralarındaki rağbet artıp, musibetleri büyümez mi?
Hem kadının iffetiyle kalmaya devam ettiğini düşünecek olursak, aç kurtlardan onu kim savunacak? Hilelerden ve şeytanî adımlardan nasıl selamette kalınacak?
İslam, erkeklerle kadınlar arasındaki ihtilatı haram kılarken, kadının iffetli olanı ile olmayanı arasında fark gözetmemiştir. Allah Azze ve Celle şöyle buyurur: “Allah ve Rasülü birşeye hükmettikleri zaman, mü'min erkek ve mümin kadının kendi işlerinde artık başka bir şeyi seçmeye hakları yoktur. Kim Allah'a ve Rasûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzab 36)
O’nun emrine aykırı davrananlar; bir fitnenin kendilerine isabet etmesinden yahut can yakıcı bir azaba uğramaktan sakınsınlar.” (Nur 63)

İlkokullarda Kız-Erkek Karışık Eğitimin Hükmü


Soru: “Yedi yaşından küçük erkek ve kız çocukların aynı sınıfta din ve Kur’an dersi görmeleri caiz midir?”

Şeyh Ahmed b. Yahya en-Necmî’nin cevabı: “Böyle olmaması gerekir, tâ ki kız çocukları erkeklerle oturup konuşmaya alışmasınlar ve küçükler arasında ilgi başlamasın. Bunu terk etmek din için ve kızların erkeklerden uzak kalması için daha ihtiyatlıdır.”

Kaynak: Es’iletu Zilkarneyn el-Endenusi


Şeyh b. Baz şöyle demiştir: “el-Cezire dergisinin 3754 sayı ve 15.04.1403 tarihli yayınında bir yazarın, ilk okullarda erkeklerle kızların karışık okumalarının kötü sonuçları hakkında bir yazısından haberdar oldum ve şu hususlara uyarıda bulunma gereği duydum:

Muhakkak ki ihtilat (kadın-erkek karışıklığı) birçok şerrin ve büyük kötülüklerin vesilesi olup, caiz değildir. Nitekim Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Çocuklarınıza yedi yaşına geldiklerinde namazı emredin ve on yaşına geldiklerinde bundan dolayı dövün. Yataklarını da ayırın.” Nebî sallallahu aleyhi ve sellem onların yataklarının ayrılmasını ancak birinin diğerine on yaşlarında ve daha ileri yaşlarda yakınlaşıp da erkeklerle kızlar arasında meydana gelebilecek bir çirkinliği önlemek için emretmiştir. Şüphe yok ki ilkokullarda onların bir araya gelmeleri, hergün buna bir vesiledir. Yine bu, daha sonraki zamanlarda da ihtilat etmelerine bir vesiledir.

Her hâlukarda ilk okullarda erkeklerle kızlar arasında ihtilat münkerdir, sebebiyet vereceği türlü kötülüklerden dolayı caiz değildir. Nitekim din, şirk ve günaha sebep olacak kötülüklerin önünü tıkamasıyla da kâmil olarak gelmiştir. Buna delalet eden pekçok ayetler ve hadisler vardır. Şayet burada söz uzayacak olmasa elbette onlardan birçoğunu zikrederdim. Allame İbnu’l-Kayyım rahimehullah, İ’lamu’l-Muvakkiin kitabında bunlardan doksan dokuz delil zikretmiştir. Bu yazara ve diğerlerine nasihatim; müslümanlara kapalı olan şer kapılarını açmaya kalkmamalarıdır. Allah’tan herkes için hidayet ve başarı dilerim.”

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)