Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

26 Kasım 2015 Perşembe

Ehl-i Sünnetin "el-Kevserî" Denen Sapıktan Berî Oluşu


 Bismillahirrahmanirrahim
Allah’a hamd, rasulullaha, âline ve ashabına salât ve selam olsun.
Bundan sonra.
Şüphesiz Muhammed Zahid el-Kevserî denilen şahsın Osmanlı devletinin yıkılmasından sonra Mısır’a yerleşmesinden beri âlimler onun menhecinin bozukluğuna, akidesinin sapıklığına, sünnet ve hadis ehline karşı olan düşmanlığına uyarıda bulunmuşlardır. Nitekim el-Kevserî’nin fitnesine ve sapıklığına ilk defa uyarıda bulunanlardan biri de Şeyh Muhammed Reşid Rıza’dır. Seksen sene önce meşhur el-Menâr dergisinde bunu yapmıştır. El-Kevserî o zamanlar meşhur yayıncı Husamuddin el-Kudsî rahimehullah’a galebe çalmış, o da kitapları el-Kevserînin zehirli dipnotlarıyla basmıştı. Şeyh Reşid Rıza, el-Kevserîden ve o zamanlar Kevseri’nin öğrencisi olan Husamuddin el-Kudsî’den sakındırmıştı. El-Menâr dergisinin 31. Cildinde Reşid Rıza şöyle demiştir:
“Bu son yıllarda keçiboynuzunun belirmesi gibi, sünnetlerin düşmanlarından bir adam belirdi, nebevî sünnetin ve selefî siyretin hidayet kayasına toslamadan duramadı. O, başkalarının ıslahatçı maksatlarından uzaktır. Bu şahıs Türk bir şeyhtir. Bu adam, Hanefi kitaplarına taklit ve taassuplarıyla Osmanlı devlet ricalini fitneye düşüren ve o siyasileri haniflik dininin aslından alıkoyan şu donuk kimselerden midir, yoksa İslamî Islah hareketine karşı direnen, Frenkleşmeye (batılışmaya) çağıran Kemalist’lerin desisesi midir, bilmiyorum.
Bu Türk, basılan kitaplara düştüğü dipnotlara serpiştirdiği desiselerle sünnete ve sünnetin koruyucularına toslamaya başladı.  Öğrencisi de bunları basarak zararlı ticarete girdi.”
Derim ki, Reşid Rıza’nın, el-Kevseri’den sakındıran bundan başka sözleri de vardır. Kevseri’nin öğrencisi olarak kastettiği kişi ise Husamuddin el-Kudsi’dir. Lakin el-Kudsi daha sonra el-Kevseri’nin gerçek yüzünü öğrenmiş ve ondan ayrılıp teberrî etmiştir. Zahid el-Kevserî denilen Çerkez asıllı bu zatın sünnete ve salih selefe düşmanlık ettiğini,  ilme ve alimlerin şerefine ihanet ettiğini anlamıştır.
Allame Şeyh Abdurrahman el-Muallimî, el-Kevseri'de bulunan batıl ve rezillikleri ortaya koyup ondan insanları uzaklaştırana kadar el-Kevserî sünnete ve sünnet ehline karşı harb etmeye devam etmiştir. El-Muallimi’nin reddiyesinden sonra el-Kevserî, - münafıklık yaparak Kevseri’yi aşırı öven Abdulfettah Ebu Gudde gibi öğrencilerinin ölümcül girişimlerine rağmen ayakta duramamıştır.  Abdulfettah Ebu Gudde’nin de Ehl-i Sünnet katında durumu ortaya çıkarak gözden düşmüştür. Bu, bâtıl ehline destek olanların varacağı cezadır.
Keşke Şeyh Şuayb el-Arnaut, samimi arkadaşı Ebu Gudde’nin durumundan ibret alsaydı da sünnet kitaplarına el-Kevseri’yi bulaştırmaya kalkmasaydı. Zira sünnet kitapları Zahid el-Kevseri gibilerle şereflenmez! El-Kevserî sünnet ehline karşı kindar, onların akidelerine ve menheclerine hakaret ederek saldıran bir kimse olduğu halde, sünnet kitaplarında Kevserî nasıl zikredilir!?
 Şeyh Şuayb el-Arnaut’un önceki selef alimlere ve hadis ehline saygılı olması, hatta geçmiş imamlara bu eserlerin sahiplerine saygılı olması, onların kitaplarını bu sapık Cehmî el-Kevserî’nin notlarıyla kirletmemesi gerekirdi. Şeyh Şuayb'ı, Zahid el-Kevser’inin sözlerini, "Şeyhu’l-Allame" diye niteleyerek delil getirmeye iten sebep nedir?
Bu, daha önce Abdulfettah Ebu Gudde’nin başarısız girişimi gibi diğer bir girişim değil midir?
Şüphesiz Şeyh Şuayb el-Arnaut ve onunla beraber olan yardımcılarının Kevseri’nin üfürmelerine ihtiyaçları yoktur. Çünkü onlarda bulunan ilmî araştırma malzemeleri ile zirveye ulaşılabilir. Öyleyse el-Kevserî’nin dipnotlarına ne gerek var? Şayet yetki Kevseri’nin elinde olsaydı muhaddislerin menhecini yıkar ve tevhid ehlinin akidesini yok ederdi!!
Diyorum ki, ben Şeyh Şuayb’ın – Allah onu affetsin – el-Kevseri’nin sözleriyle delil getirdiğini, tahikikini yaptığı son kitaplarda Kevseri’yi “allame” diye nitelediğini gördüm. Bu sözümle İmam Ebu Davud rahimehullah’ın Sünen’ini kastediyorum. Bunu Sünenu Ebi Davud’a yazdığı mukaddimesinde yapıyor!
Sünnet ve rivayet kitaplarında bu bidatçi şahsın adını zikretmekteki ısrar tuhaftır. O, re’y ehlini hadis ehlinden üstün gören biridir! Hatta hadis ehlini mücessimelik ve muşebbihelik ile suçlayan bir kimsedir. Hatta Şeyh Allame el-Elbânî rahimehullah onun hakkında: “Cehmî, muattıl, taassupta helak olmuş bir hanefi, hadis ehline karşı şiddetli hakaretlerle saldıran birisi” demiştir. (Tahaviyye Şerhi mukaddimesi s.50)
Şeyh Şuayb el-Arnaut ve onunla beraber olan yardımcıları, faziletli şeyh Husamuddin el-Kudsi’nin teberrî ettiği gibi el-Kevserî’den teberrî edecekler mi acaba?
Yazan: Abdulhamid b. Huleyvi el-Cuhenî
25 Zilhicce 1431 Hicri Çarşamba
Tercüme Eden: Ebu Muaz el-Çubukabadî

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)