Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

31 Temmuz 2021 Cumartesi

Ebu Hanife Mutaassıplarının Bir Yalanına Cevap

 Şeytanın resmi kanallarından olan Twitter'da, Muhammed Nasıruddin el-Konstantini diye birisi (14 Mart tarihinde) şöyle demiş:

Ebu Muaz denen şahıs 85 tane sözde sahih rivayet! Koymuş… Sahih olarak koyduğu rivayetlerden bir tanesi; Ebu Abdirrahman el-Mukri rahimehullah dedi ki:

كان والله أبو حنيفة مرجئاً ودعاني إلى الإرجاء فأبيت عليه

“Allah’a yemin olsun, Ebu Hanife mürcie idi. Beni ircaya davet etti, kabul etmedim.”

İsnadda meçhul ve tedlis yapan raviler var. Senetteki Hasan b. el-Huseyn İbnu’l-Abbas en-Niali işitmediği hadisleri işittim diye anlatır. Diğer ravi Ahmed b. Ali el-Ebbar meçhul kimsedir.”

Evet, M. Emin Akın adlı mezhep mutaassıbı şahıstan “hocam” diye bahseden el-Konstantini böyle diyor!

Cevap:

1- Ebu Hanife Hakkında Sahih Gerçekler adındaki çalışmamda, Ebu Hanife hakkında yalnızca sahih olduğu tespit edilen rivayetleri zikrettim. El-Konstantini sadece bir rivayeti eleştirmek için zikredebilmiş, o rivayeti eleştirebilmek için de yalan söylemiş ve çarpıtma yapmıştır.

2- Söz konusu rivayet için kaynak olarak; Abdullah b. Ahmed’in es-Sunne’sini (1/223) zikretmişim ve Şeyh Mukbil b. Hadi rahimehullah’ın tashihine işareten O’nun Neşru’s-Sahife adlı kitabından (s.303, diğer baskı s.230) yerini vermişim.

3- Abdullah b. Ahmed’in es-Sunne’sinde (1/223 no:386) rivayetin isnadı ve metni şu şekildedir:

حَدَّثَنِي أَبُو الْفَضْلِ، نا إِبْرَاهِيمُ بْنُ شَمَّاسٍ، نا أَبُو عَبْدِ الرَّحْمَنِ الْمُقْرِئُ، قَالَ: «كَانَ وَاللَّهِ أَبُو حَنِيفَةَ مُرْجِئًا وَدَعَانِي إِلَى الْإِرْجَاءِ فَأَبَيْتُ عَلَيْهِ

Görüldüğü gibi isnadda el-Konstantini’nin bahsettiği ravilerin geçmesi söz konusu bile olamaz. İsnaddaki Ebu’l-Fadl; meşhur sika Abbas ed-Devrî’dir. İbrahim b. Şemmas da es-Semerkandî’dir, sikadır. (bkz.: Hatib Tarih, 6/97) Şeyh Mukbil rahimehullah da isnadın sahih olduğuna hükmetmiştir. Ayrıca İbn Adiy bu rivayeti el-Kamil’de (8/239); Abdullah b. Abdilhamid – İbn Ebi Bezze – Abdurrahman el-Mukri isnadıyla da rivayet etmiştir. Yani rivayetin sıhhatine leke getirecek herhangi bir durum söz konusu değildir. Anlaşılan o ki, el-Konstantini, verdiğim kaynağa bakmak yerine Hatib el-Bağdadi’nin Tarih’inde başka bir  isnada bakmış ve kusur bulmaya çalışmıştır. Halbuki Hatib, Tarih'inde el-Ebbar yoluyla gelen bu rivayetin hemen ardından (13/380) diğer bir sahih isnadla (İbnu Rızkuye - Cafer el-Huldi - Muhammed b. Abdillah b. Suleyman el-Hadrami - isnadıyla)  İbnu'l-Mukri'den aynısını rivayet etmiş, lakin el-Kostantini, tamamı sika raviler olan bu isnadı görmezden gelmiştir!

4- el-Kostantini, rivayet ilimlerinden hiç anlamadığı halde biliyormuş gibi davranarak asıl tedlisi kendisi yapmaktadır. Verdiğim kaynağın isnadında hiç yeri olmayan ravileri söz konusu ettiği yetmezmiş gibi sika bir imam olan Ahmed b. Ali el-Ebbar’ın da meçhul olduğunu iddia etmiştir. el-Ebbar gibi meşhur bir imama meçhul dediği için bilgi nakledeyim:  Zehebi Siyeru A’lami’n-Nubela’da (13/443 no:218) şöyle der: “Ebu’l-Abbas Ahmed b. Ali el-Ebbar; hafız, mutkin (sağlam), rabbani imam…”

Böyle şahısları Ebu Hanife taassubu öyle kör etmiş ki, kendilerini kahreden gerçeklerden (Ümmetin salih selefinin Ebu Hanife’nin sapık ve saptırıcı olduğu hususunda ittifakından) kaçmak için şahsıma saldırarak gerçeklerin üzerini örtebileceklerini sanıyorlar!

25 Temmuz 2021 Pazar

İktibas: AKP'nin Programını Kim Yazdı / Arslan Bulut

 

AKP'nin programını kim yazdı?

 

16 Temmuz 2021 Cuma

AKP'nin kurucularından olan CHP Konya Milletvekili Abdüllatif Şener, TBMM'deki odasında Independent Türkçe'den Can Bursalı'nın sorularına cevap verdi.

Şener, "AKP kurulurken çok idealist davranmıştım. İyi şeyler olsun, demokratikleşme, insan hakları, dünya ile barışık olsun, insanı ile barışık olsun, ayrıştırma yapmasın, çağdaş demokratik değerler üzerinde siyaset yapsın istemiştim. Hatta hep söylerim, 'partinin programını ben yazdım' diyebilirim." dedi.

Şener, "Şu anda AKP'nin izlediği siyaset baştan sonra halen hiçbir kelimesi değişmemiş olan parti programına tam terstir. Şimdi açın bakın AKP'nin programına, ana özü itibarıyla çağdaş demokratik değerlere vurgu yapan bir parti programıdır." ifadelerini kullandı.

***

Konu, AKP'nin programı olunca ve Abdüllatif Şener de "Ben yazdım" deyince bazı hatırlatmalarda bulunmam ve Şener'e bazı sorular sormam gerekir.

AKP kurulmadan kısa bir süre önce, şimdi hayatta olmayan değerli bir şahsiyet, New York'tan bir lobi şirketi üzerinden Tayyip Erdoğan'a gizli bir belge gönderildiğini, belgenin kendisine AKP içinden ulaştırıldığını bildirdi. Belge, 3.5 sayfalık İngilizce bir metindi ve en önemli ifadesi, "Küreselleşme şehirleşme demektir. Ankara, yerel yönetimlere otonomi vermek ve milli hükümetin fonksiyonlarını yerel düzeyde merkezi olmaktan çıkarmak zorundadır. Dünya, bütün hükümetlerden bunu istemektedir" şeklindeydi. Belgeyi veren kişi güvenilirdi ama ikinci bir kaynaktan doğruluğunu teyit etmek gerekiyordu. Bu sebeple yayınlamakta tereddüt ediyordum. Derken AKP kuruldu ve parti programını inceledim ki ne göreyim; ABD'den CFR kaynaklı olarak gönderilen 3.5 sayfalık gizli belge, giriş bölümündeki yerel yönetimlere otonomi vermekle ilgili ifade dışında olduğu gibi parti programına alınmıştı!

Gazeteci büyüğümüz Rahmi Turan'ın bir zamanlar Günaydın gazetesinde yayınladığı sebze meyve fiyatlarını bir önceki dönemle kıyaslayan tablolar gibi bir çalışma yaptım. Parti programındaki ifadelerle, memorandumdaki ifadeleri tablo olarak verdim ve 26 Ağustos 2001 tarihli Büyük Kurultay'da yayınladım. Aradan 20 yıl geçti, kimse bu habere ciddi bir itirazda bulunamadı. Çünkü belgeliydi.

***

Şimdi Abdüllatif Şener"AKP'nin programını ben yazdım diyebilirim" diyor! Kamuoyunun önünde soruyorum:

-Sayın Şener, AKP programının temelini ABD'den gönderilen gizli belge oluşturduğuna göre siz geri kalan bölümlerini mi yazdınız? Bu konuyu açıklamanız gerekir.

Programın kelimesi bile değiştirilmemiştir, çünkü ana metni ABD'den gönderilmiştir! AKP, programına aldığı Amerikan dayatmalarını, "devlet reformu" adı altında uygulamaya; küresel güçlere verdiği sözü tutmaya çalıştı. Sonunda tek adam yönetimine de geçtiler. AKP'yi destekleyen iş adamları, "Artık devletler değil, şehirler ve bölgeler yarışacak" diyebiliyor. İşte hepsi bu programda var!

 

Grafen konusunda bir düzeltme…

İspanyol Prof. Dr. Pablo Campra Madrid'in analizini yayınlamış ve "mRNA aşılarının içinde yüzde 99'u grafen var" verisini paylaşmıştım. Takipçilerden Mustafa Saraç'ın uyarısıyla gördüm ki böyle bir ifade analizde yok.

Gerçi analiz, baştan aşağı mRNA aşısında grafen oksitin varlığını gösteriyor. RD1 dediği aşı numunesinden alınan örnekler ile grafen fotoğraflarını kıyaslıyor ve "grafen vardır" diyor. "Mikroskobi kesin kanıt sayılamasa da güçlü kanıttır ve karakterizasyon analizi bunu tamamlar" diyor. Peki nereden çıktı bu "yüzde 99" öyleyse?

Analizi tercüme eden Türk profesörün, "yüzde 99.9 ihtimalle mRNA aşılarında grafen var" demek istediği anlaşılıyor. Fakat "yüzde 99.9 grafen var" diye analizden ne anladığını yazınca ben de yazdığı gibi anlamışım. Sonuçta İspanyol profesör, bu aşılarda grafen bulunduğunu söylüyor. Grafen ise sensör işlevi de gören bir ürün!

Peki ne sakıncası vardı AKP programının?

 

17 Temmuz 2021 Cumartesi

"AKP'nin programını ben yazdım diyebilirim" sözleri üzerine, "Sayın Şener, AKP programının temelini ABD'den gönderilen gizli belge oluşturduğuna göre siz geri kalan bölümlerini mi yazdınız?" diye soru yönelttiğim CHP Konya Milletvekili Abdüllatif Şener aradı ve konuyla ilgili bilgi verdi.

Şener, "Bize o dönemde, öneri olarak çok sayıda belge geldi. Vatandaşlardan da öneriler vardı. Bütün bu belgeler, beş ayrı heyetten geçti. Hepsinin üyeleri farklıydı ama beşinde de başkanlığı ben üstlendim.

Program taslakları, Bilkent Otel'de, Başkent'in otelinde, Uludağ'da, Afyonkarahisar'da İkbal Otel'de yapılan toplantılarda muhtemel kurucularla tartışıldı. Uludağ'daki toplantıda şimdi İYİ Parti'de olan bir arkadaş da vardı.

Çok farklı kişilerin oluşturduğu heyetler vardı. Hepsinde toplantıları ben yönettiğim için 'ben yazdım diyebilirim' diyorum.

Değişik yerlerden gelem program taslakları da vardı. Yalnız hiç İngilizce bir metin yoktu. Ben şimdi de programa bakıyorum, Yanlış bir şey göremiyorum. Sizce sakıncalı bölümü neresi?" diye konuştu.

***

Ben de 20 yıl önce yazdığım konuyu hatırlatarak ABD'den gönderilen metindeki ifadelerin programa hemen hemen aynı ifadelerle geçirildiğini, bu maddelerin yerel yönetimlere özerklik vermenin alt yapısını oluşturmaya dönük olduğunu, sakınca olarak bunu gördüğümü belirttim.

Şener, "Bize gelen metinler arasında müstakil program taslakları da vardı. Hatta bir metni, bir kamuoyu araştırma şirketi göndermişti. Bu metinle ilgili toplantıya Tayyip Erdoğan da katılmıştı ama tartışmadan sonra o metni tamamıyla bir tarafa bırakmıştık. Ortaya çıkan program metni ise cümle cümle tartışılmıştır. Program 50 sayfa kadar vardır. Tabii sizin bahsettiğiniz 3.5 sayfalık belge de Türkçe'ye çevrilerek bize gönderilmişse bunu bilemem. Yalnız ben programda yanlış bir şey görmedim." dedi.

Bunun üzerine, 20 yıl önce konuyla ilgili yaptığım incelemeyi, yani ABD'den CFR destekli Bakkallı adlı lobi şirketi üzerinden gönderilen memorandum başlıklı belgeyi AKP programı ve tüzüğündeki maddeler ile kıyasladığım yazımı kendisine göndermeyi önerdim. Şener, e.posta adresini verdi ve o metni kendisine ilettim.

***

Peki ne gibi sakıncalar vardı programda?

Birkaç örnek vereyim… Kurucular Kurulu kitabının 8'inci sayfasında "Partimiz merkeziyetçi devlet anlayışından vazgeçilmesini öngörür" denilmektedir.

Kurucular Kurulu kitabının 11'inci sayfasında da "Partimiz küreselleşmenin gerektirdiği yapısal dönüşümlerin kaçınılmazlığını ve en az maliyetle gerçekleştirilmesini savunur" denilmektedir...

12'nci sayfada, "Partimiz, eğitim hizmetlerinin yerelleşmesinden ve özelleştirilmesinden yanadır" ifadesi vardır.

Programın 35'inci sayfasındaki, "Çağımız bir yönüyle küreselleşme çağı, diğer yönüyle yerelleşme ve yerel yönetimlerin devlet sistemleri içindeki ağırlıklarının arttığı bir çağdır" ifadesi, ABD'den gönderilen metinden alınmıştır.

Programın 35'inci sayfasındaki, "Partimiz, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına uygun olarak, anayasal sistemimize yerel yönetim hakkının dahil edilmesini sağlayacaktır. Yerel yönetimlerin yargı yoluna gidebilme hakkı dahil ilgili tüm düzenlemeleri gerçekleştirecektir" denilmektedir.

Parti programının 41'inci sayfasında, zaten özel eğitim kurumları ile iyice sakatlanmış bulunan eğitimde Tevhidi Tedrisat'ın kaldırılacağı, küreselleşme odaklarının şehir devletleri planı gereği gibi fakat aşama aşama uygulanacağı şu ifadelerle belirtilmektedir:

"Temel eğitim hizmetlerinin verilmesi, pilot uygulamalarla merkezi idarenin taşra birimlerine ve yerel yönetimlere aktarılacaktır."

***

AKP Kurucular Kurulu, AKP Programı ve AKP Tüzüğü'nden yaptığım bu alıntılar, Erdoğan'a gönderilen memorandumdaki, "Küreselleşmenin bir adı da şehirleşmedir. Ankara, yerel yönetimlere otonomi vermek ve millî hükümetin fonksiyonlarını yerel düzeyde merkezî olmaktan çıkarmak zorundadır. Dünya, bütün hükümetlerden bunu istemektedir" dayatmasıyla örtüşmektedir...

23 Temmuz 2021 Cuma

İktibas: Doktor Gözüyle Pandemi Yalanları/Arslan Bulut

 Bilime inanıyorsanız sorgulayacaksınız!

19 Temmuz 2021 Pazartesi

"Biz bilime inanıyoruz" diyerek hayali aşı karşıtlarını suçluyorlar? Oysa bilime değil küresel sahtekârlığa inanıyorlar. Fakat aşı da oldukları için gerçekleri kabullenmek istemiyorlar. Çünkü gerçeklerin söylenmesi, bir sahtekârlığa boyun eğdiklerinin ortaya çıkarılması demektir, bu da onları incitiyor!

Op. Dr. Bilgehan Bilge, "Birbirimizi kırıp, üzmemize gerek yok! Bugüne kadar on binlerce ilaç, aşı, tıbbi kimyasal üretildi ve üreticileri tüm sorumluluğu üzerine aldı. Dünya tarihinde ilk defa korona aşı üreticileri 'sorumluluk' almadı. Neden? Bu sorunun cevabını verip tartışmaya devam edelim." diyor.

Şimdi bu konunun sorgulanması bilimin gereğidir.

***

The Washington Times yazarı Cheryl K. Chumley, "Dr. Fauci, 13 yaşındaki ikinci doz Pfizer aşısını olan Michiganlı çocuğun ani ölümü üzerine garip bir şekilde sessiz kaldı" başlıklı yazısında sorgulama yapıyor.

BBC ise "Covid-19 vakaları artmasına rağmen İngiltere neden kısıtlamaları kaldırıyor?" diye soruyor. Öyle ya İngiltere hükümeti, halktan hangi bilgileri gizliyor ki vaka sayısı artmasına rağmen kısıtlamaları kaldırıyor?

Türkiye'de ise Bilim Kurulu denilen ama hiçbir inisiyatifi bulunmayan kurul, hükümete, aşı olmayanların, insanların toplu olarak bulunduğu yerlere alınmamasını tavsiye edebiliyor.

Oysa, aşı olanların durumu hiç de iyi değil...

***

Meselâ, Op. Dr. Bilgehan Bilge "mRNA aşıları neden kalp krizine sebep oluyor, neden beyin ve akciğer damarlarını tıkıyor ve neden myokardit yapıyor?" diye şaşıranlara sesleniyor:

* "Neden şaşırıyorsunuz ki? Bu virüs infekte ettiği hastaların az bir kısmında da aynı hastalıkları yaratmıyor muydu? Ve bu yan etkilerin tetikleyicisi 'spike proteini' değil miydi?

* mRNA aşıları ile bol miktarda 'spike proteini' üretmeyi hedeflemiyor musunuz? Yani bademin içi, zehrin 'saf damıtılmış hali' değil mi hedefiniz? Hedefinize ulaşıyorsunuz işte. Şaşırıyormuş gibi yapmanın alemi yok.

* Yalnız bir farkla... Virüs bu komplikasyonları milyonda bir sergiliyordu. Saflaştırılmış zehir bu oranı 10 binde bir seviyelerine çıkartıyor. Ayrıca virüs iki yılda 190 milyon insan hastalandırdı. Siz altı ayda 2 milyar insana bulaştırdınız."

***

Bilge, bir de aşılamada çok mesafe almış ülkelerdeki durumu sorguluyor:

"Temel bilgidir; 'karşılaştırma için iki sabit, bir değişken, mükemmele yakın sonuç verir.' Bizim iki sabitimiz var. 1- Aynı ülke, aynı nüfus. 2- Aynı çevresel koşullar yani mevsim ve aylar. Değişken ise aşılama.

Moğolistan: Mart 2021'de aşılama programına başladı. O tarihe kadar bir yıl boyunca toplam 2120 korona hastası vardı. Ve toplam bir yılda 4 ölüm. Aşı sonrası 4 ayda 143.128 hasta ve 716 ölüme ulaştılar.

İspanya: Yetişkin nüfusunun yüzde 97'sini aşıladı. Geçen yaz aylarını aşısız İspanya günlük 400-500 hasta ile geçirdi. Aşılı İspanya bu yaz 43.000 hasta ortalaması ile devam ediyor.

Hollanda: Tüm nüfus aşılama oranı yüzde 68. Geçen yaz ayları hasta sayısı 0-200. Bugün günlük 11.000 hasta ile devam ediyorlar.

Birleşik Krallık: Sınıfın en başarılı öğrencisi! BioNTech aşısının uygulandığı ilk ülke. 8 Aralık 2020! Geçen yıl aşısız İngiltere tüm yaz sezonunu günlük 600 kadar hasta ile geçirdi. Bu yaz günlük 50.000 vaka… Nüfusun yarıdan çoğu tam aşılı…

Ve İsrail... Ve Şili... Ve BAE, Ve Bahreyn... Bu ülkelerin tamamında kahir ekseriyetle mRNA aşıları kullanıldı. Ve hâlâ çıkıp utanmadan 'yaptığımız deneysel çalışmalar sonucu aşımız şu kadar etkili' diyorlar."

Doktor gözüyle pandemi yalanları...

20 Temmuz 2021 Salı

Daha önce "Bir doktorun feryadı: Virüs değil tedavi öldürüyor" başlığı altında görüşlerini açıkladığım doktor, yeni bir özet yaptı:   

* Sürecin başında Çin'den verilen haberler, görüntüler en çok doktorları korkuttu çünkü kendilerinin en riskli grup olduklarını düşündüler. Yapılan haberler en temel bilgileri ya unutturdu ya da çoğunluk en temel bilgileri zaten bilmiyordu. Çünkü tıp eğitimi, son 30-40 senedir bir tekel tarafından yönlendiriliyor.

* Senelerdir hiç hasta muayene etmemiş laboratuvarda çalışan branş doktorları ya da psikiyatri gibi üroloji gibi ortopedi gibi branş doktorları pandemi doktoru olarak çalışmaya başladı. Bu arkadaşlar zaten solunum sistemi muayenesinden anlamadıkları gibi hastalık bulaşacak korkusundan kimse kimseye yaklaşıp muayene de etmedi.

***

* Uzaktan baktıkları hastalara kılavuzun önerdiği tetkikler yapılıp bolca da Toraks BT (Bilgisayarlı tomografi) çekildi ve çekiliyor! Bir gün iki gün ara ile BT çekilen çok kişi gördüm! Örneğin şikâyeti sadece burun akıntısı ve öksürük olan hastalara önceden akciğer grafisi bile istenmezken bu süreçte tanı için Toraks BT çekilir oldu.

* İshal ve ateş yakınması ile gelip Toraks BT çekilip covid pnömoni tanısı alan hasta gördüm. BT'ye bakarsanız çok hastaydı ama fizik muayenede dinleme bulgusu yoktu ve ben onu sadece tuzlu serumla tedavi ettim. Bu şekilde BT ile pnömoni (zatürre) tanısı almış, fizik muayenesinde zatürre bulgusu olmayan çok hasta gördüm.

* Bir şikâyetle gelmiş ya da korkuyla gelmiş insanlar pandemi bölümlerine yönlendiriliyor, testi negatif çıkanlar da BT ile yakalanıyor (!) daha önce nezle grip olanlarda görülen görüntüden farkı olmasa da BT'ler covid pnömoni olarak raporlanıyordu. Oysa ki gerçek bilgi şuydu: Torax Bt, pnömoni tanı ve ayırıcı tanısı için kullanılmaz, komplikasyon değerlendirmek içindir.

* Geçmiş yıllarda çekilmiş ve bu süreçte çekilmiş Torax BT'leri inceleyip kıyaslayan bir radyolog arkadaşım şöyle diyor: "İlaç kullanmayanların BT'lerinde yeni bir şey yok. Daha önce de her nezle grip olana BT çekseydik bunları görürdük."

* Normalde CRP denilen inflamasyon parametresi normal ya da hafif yüksek olan bir hastayı pek kimse yatırmaz ama kılavuza göre BT bulguları orta veya şiddetli olanlar hastaneye yatırıldı. Ayrıca pozitif çıktı diye korkudan, hastanede kalmak için ısrar eden hastalar oldu.

* Bunların dışında meselâ düşmüş kalçası kırılmış bir hasta geldi, ameliyat olması gerekiyor, pozitif çıktı diye ameliyata değil karantinaya alındı! 

***

* İlk aylarda gelen doktor ölümü haberleri korkuyu daha da artırdı. Hastalara çok fazla yan etkisi olan ilaç kombinasyonları verildi. İlk başta önerilen tedavi bence çok anlamsız olan ve hiç vermediğim şu kombinasyondu: Hidroksilorokin+azitromisin+enfluvir... Üçü de ekg QT segmentini uzatma potansiyeli olan toksik bir kombinasyon…

* Mayıs ayı sonuydu ve bu kombinasyonun çok yan etki yaptığı fark edilmiş olduğundan hidroksiklorokin+favipiravir tedavisine geçildi. Haziran 2020 başında izlediğim bir röportajında Prof. Dr. Önder Ergönül, "Bu ilaçlar yüzde 5 mortalite yaptı" diyordu.

Üstelik PCR tesri ile tanı konulamayacağı biline biline...

Atmosferde milyonlarca, floramızda binlerce virüs ve virüs kalıntısı bulunur ama bunlardan hiç bahsedilmez. Zengin bir floraya sahip ağız ve burun boşluğundan alınan bir sürüntüyle bir tek şeyin kalıntısına bakıp her şeyi ona atfetmek olmaz. 

Yalanın temeli PCR testleri...

21 Temmuz 2021 Çarşamba

"Doktor gözüyle pandemi yalanları!" dizisine devam ediyorum. Konular birbiriyle bağlantılı ama bağımsız olarak da okunabilecek şekilde, pandemi bölümünde görev yapan doktorun tespitlerini bilginize sunuyorum:

* "PCR test kısaca ne yapıyor? Burun gerisinden alınan sürüntüde kitin içinde bulunan insan mRNA'sında şifrelenmiş olan bir genom parçasını bulup onu çoğaltıyor. Ne kadar çok kopya çıkarılırsa o kadar çok ölçülebilir, pozitiflik verir hale geliyor... Burundan bir sürüntü alıp orada olan bir sürü şey varken birine bakıp tanı koymak fazlasıyla saçma. Hele de o bakılan genom segmenti, tek bir virüse özgü değil, diğer RNA virüsleriyle ortak bir segmentken..

* Artık bu testle tanı konulamayacağını bilen kişi sayısı daha fazla tabii ama Sağlık Bakanlığı kılavuzuna göre bu testle kesin tanı konuyor hâlâ… 

* Tıbbi terminolojide 'vaka' hep 'hasta' yerine kullanılmıştı ama burada test pozitifliği 'vaka' olarak değerlendirildi. Hasta olmayan insanlar, bu testle 'asemptomatik vaka' hatta 'taşıyıcı' ilan edildi. Bu testi covid için uyarladığını ilan eden Dr. Drosten'in makalesine güvenen bizim bilim adamlarımız (!) elde edilen tüm verileri doğru kabul edip kliniklerde ne olup bittiğine bakmadan korku vermeye devam etti.

* Hele bir halk sağlığı profesörü var ki bu sayıları verip bağışıklık için 'aşı da aşı' dedi başka bir şey demedi. Bir halk sağlığı profesörünün bağışıklığın temel unsurunun aşı olduğunu, devamlı mutasyona uğradığı iddia edilen bir virüse karşı aşı geliştirilebileceğini düşünmesi ve daha önce tüm kobayların ölümüne sebep olmuş bir teknoloji için halka dayatma yapması bana dehşet verici geliyor ve motivasyonunun ne olduğunu düşünmeden edemiyorum.

***

* Burada söylemek istediğim bir şey daha var. Bu testin yanlışlığını bilen bazı kişiler kantitatif PCR testini savunuyor. Bunda yapılan, genom segmentinden üretilen kopyaları saymak... Kopyaları sayıp 'virüs yükü fazla' diyorlar. Bu daha da saçma değil mi? Ne kadar yüksek devir çalışırsan o kadar kopya üretirsin; ne güzel bilim değil mi? 

* İşte 'çocuklarda virüs yükü fazla' yalanını da böyle uydurdular ve koca koca profesörler bu yalanı yuttu. Sayılan şey virüs değil ki üretilen kopyalar sayılıyor! Çocuklarımızı evlere hapsetmelerine, eğitimlerinden etmelerine bu uyduruk testle ve bu uyduruk yayınlarla sebep oldular ve bizim büyük hocalarımız buna 'bilimsel' dedi! İşte, 'Bir kişi 120 kişiye bulaştırdı' yalanlarını da bu teste bakarak söylediler.

* Televizyonlarda her gün akademik unvanları ile boy veren ve kendilerini bilim adamı olarak tanımlayan meslektaşlarım korkutmaktan; maske-temizlik-mesafe-aşı demekten başka bir şey yapmadı, tartışmadı...

***

* Testin sürüntü alınış yöntemi de bariz yanlıştı, bunu da hiç konuşmadılar. Sürüntü genizden kazıyarak alınıyor. KBB uzmanları bilmiyor muydu ki geniz ve burun mukozası çok hassastır. Kolayca tahriş olur. Bu florada masum olan mikroorganizmaların yer değiştirmesine daha derin dokulara inmesine hatta kana karışmasına sebep olur.

* Bu konuda Antony Fauci'nin yapmış olduğu bir çalışmayı okumuştum, işte tam da bu yazdığımı kanıtlar tarzda bir çalışma. Yazık ne çok yavrunun burnu kanadı, hatta o arka hatta kemik yapısı çok zayıf olduğu ve beyin omurilik sıvısı dolaşımına çok yakın olduğu için burada delinme olup burnundan beyin omurilik sıvısı sızan kişilerin yayını da oldu. Bir de sürüntünün alındığı bölgeden tat ve koku duyusu sinir dallarının da geçmekte olduğunu hatırlatayım!"

Fauci'nin maske itirafı ve ötenazi ilaçları!

22 Temmuz 2021 Perşembe

Facebook'ta iki hesabım var. Kişisel olana uyarı gönderildi ve "Yalanın temeli PCR testleri" başlıklı yazım yayından kaldırıldı! Diğer hesap gazeteci sayfası olduğu için, 'basına sansür gibi görünür' diye mi engellemediler bilmiyorum. Sürecin başından beri konuyla ilgili 170'ten fazla yazı yazdım. PCR testleri hakkında da yazdım ama nedense şimdi bu yola başvurdular. Küresel sansürün yansıması bu... Ne kadar haklı olduğumuzun göstergesi aynı zamanda...

***

Ben "Doktor gözüyle pandemi yalanları!" dizisine devam ediyorum: 

"Maskeyle ilgili 2018'e kadar yapılan birçok çalışma zaten faydasız olduğunu kanıtlamış ancak biz hekimler bunu hiç sorgulamamışız!

Türk Toraks Derneği'nin ana sayfasında 'Açık havada maske faydasızdır' cümlesi varken birkaç ay sonra nedense kaldırdı.

Maskelerin petrol ürünü toksik malzemeden üretildiği, çoğunda grafen oksit olduğu, sıcakta daha toksik hale geldiği ve aslında Türkiye'de üretilen maskelerin yüzde 95 kadarının filtresiz olduğunu artık herkes biliyor.

Bu konuda vurgulamak istediğim asıl şey şu ki maske bağışıklığı düşürüyor…

Sürecin baş aktörlerinden Antony Fauci'nin yapmış olduğu bir araştırmayla ilgili 2008'de bir açıklaması var. Diyor ki 'İspanyol gribinden ölümlerin sebebi İspanyol gribi değildi. En önemli sebep bakteriyel enfeksiyonlardı, onun da sebebi yüz maskeleriydi.'

Ve bu adam şimdiki süreçte önce 'tek kat' sonra 'çift kat maske takın' diyen adamdır.

Kalp hastası, astım hastası, solunum yolu enfeksiyonu olan insanlar, hastaneye yatırılınca iki kat maske takmak zorunda bırakılıyor! Böyle zulüm olur mu?

Maske konusunda uyarıları en başından beri yapan uzmanlar 'Bir enfeksiyon geçirdiğimizde buna sebep olan mikrop  floramız sessiz kalır ama maske, korku, izolasyon, anksiyete, yorgunluk gibi nedenlerle bağışıklığımız düşerse diğer flora baskın hale gelip tekrar enfeksiyon yapar.' bilgisini veriyor. Bu sebeple yatan hastalara müthiş geniş spektrumlu antibiyotik kombinasyonlarına gerek yok daha basit tedaviler yeterli.

Sosyal mesafe, izolasyon ve korku bağışıklığı düşürür. Bunlar net ve bilimsel. Ve o çeşitli renk ve dokudaki maskeler tükürük partiküllerinin yönünü değiştirir sadece ve havada metrelerce sürüklenir bu partiküller. Yeni bir şey değil ama UV ışınları mikropları etkisiz hale getirir…

***

Sağlık Bakanlığı Kılavuzu önerisiyle ilk 3 ay kullandırılan ölümcül üçlüden sonra daha önce hiç duymadığımız bilmediğimiz favipiravir ile hidroksiklorokin tedavisi uygulamasına geçildi.

Hidroksiklorokin belki tek başına düşük dozlarda tehlikeli de değil. Ama asıl sorun bu zavallı eski ilaç değil ya da en azından bizim ülkemizde değil. Avrupa'da bazı ülkelerde çok yüksek dozlarda kullanılmış. 2,4 gr. dozla başlanıp günde 1 gr. olarak devam edilmiş.

Alman Dr. Klaus Puschel, buna 'ötenazi dozu' diyor!'

(Ötenazi, dayanılmaz acılar duyan hastanın ilaçla öldürülmesidir.)

Bizde asıl sorun, DSÖ dayatmasıyla kullanıldığı anlaşılan Favipiravir... Japon ürerimi Avigan adlı formda ve başka formlarda kullanılan ilacın yan etkilerinden biri pnömoni (zatürre) diğeri infertilite (kısırlık) idi. Şu anda Google'da Avigan'ın prospektüsüne ulaşamıyorum!

Aylardır benim gördüğüm o ki daha önce astımı, KOAH gibi bir hastalığı olmayanlarda covid tanısı ve temaslısı olduktan sonra başlayan görülmemiş nefes darlıkları, ani ölümler veya 'virüsten' dedikleri kalp krizleri bu ilaçtan oluyor!

Ben bu deneysel deneysel ilacı kullanmadım ve doktor arkadaşlarıma da ısrarla vermemelerini telkin ettim ama Sağlık Bakanlığı önerdiği için vermeleri gerektiğini, vermezlerse başlarına iş geleceğini ifade ettiler."

Aniden öldüren enfeksiyon olur mu?

23 Temmuz 2021 Cuma

"Doktor gözüyle pandemi yalanları" dizisine devam ediyorum:

"Solunum sıkıntısıyla gelen hastalara tek tek şunu sordum;

-Ne şikâyetiniz vardı da test yapıldı? Bu ilacı kullanmadan önce neyiniz vardı?

Başlangıçta şikâyetleri ya yoktu ya da anlamsız hafif şikâyetleri vardı. Zaten çoğu sadece 'temaslı' diye ilaç verilenlerdi ve genelde ilaca başlandıktan sonra 4. ve 5. günlerde nefes darlığı şikâyetiyle geliyorlardı. Nefes darlığı, başladıktan sonra da giderek artıyordu.

Testin yalan olduğunu bildiğim, bunu ilacın yaptığını anladığım için bu hastalara erken kortizon tedavisi başladım, çünkü ilaca bağlı özelikle de hipereozinofilik pnömoni grubunun tedavisi O2 ve kortizondu. Bu hastalar 5-6 gün çok sıkıntılı bir süreçten sonra toparlıyorlardı. İlaç, Favipiravir'in Avigan formuydu.

Hasta ne kadar az ilaç almışsa o kadar çabuk toparlıyordu ama kılavuz önerisiyle diğer arkadaşlarım ilaca 10 güne tamamlayacak şekilde devam ediyordu.

Mesela polis memuru genç bir arkadaş temaslı olduğu için gidip test yaptırıyor pozitif çıkıyor, filyasyon ekipleri ilaçları eve getiriyor. 'Benim bir şeyim yok, ne diye ilaç kullanayım?' diyor. Kullanması gerektiği kullanmazsa kötüleşeceği sıkı sıkı tembihleniyor. İlaçları içen gencecik polis memuru 2 saat sonra aniden ölüyor, kalp krizi deniyor.

Belirti yokken aniden öldüren hiçbir enfeksiyon yoktur; testin yalan olduğunu bilirseniz her şeyi görürsünüz.

Meslektaşlarımı anlayamıyorum. Hâlâ varlığı tartışmalı, hiç görmedikleri bu virüse ve diğerlerine inanıyorlar da 8+8 başlanıp 2x3 adet olarak 10 gün devam edilen, bir sürü yan etkisi olan FDA onayı dahi olmayan deneysel ilaçların bunları yapacağına inanamıyorlar.

***

Son kılavuza kadar bu ilaç, temaslı olduğu bildirilen herkese verildi!

Bu ilacın hayvan toksisite çalışmalarında tehlike uyarıları var, akciğer, göz ve cilt toksisiteleri görülmüş. İnsan çalışmaları ise aylardır ülkemizde devam ediyor ve insanlarımızdan aydınlatılmış onam bile alınmadan hasta ya da değil, genç yaşlı, kronik hastalığı var demeden herkese ama herkese veriliyor.

Yine bu ilacın tek başına veya diğer ilaçlarla birlikte sebep olduğu bir tablo da akut solunum sıkıntısı sendromudur.

İlaca bağlı pnömoni tanısı kimsenin aklına gelmiyor, göğüs hastalıkları uzmanları bile bunu düşünmüyor.

Gerçekte bu da ilaçların akciğer toksisitesinin bir sonucuydu. Bunun tedavisi, mekanik ventilatörle oksijen vermekti ama 'erken entübe kötüdür' algısı yaratılınca hastalar solunum durması noktasına gelene kadar entübe edilmedi.

Sonunda CPAP denilen, yüzü kaplayan bir maskeyle basınçlı hava solutuldu. 24 saate varan ve günler süren, yüz sinirlerini felç eden, beslenmeye engel olan bu uygulama, erken entübasyon önerilmediği için yapıldı, yapılıyor.

Bunları yazmak bile acı veriyor.

***

Prospektüsünde '18 yaş altına verilmemeli' denilen bu ilaçlar için gençlerde çalışmalar yapıldı. Örneğin ekranlardan bildiğimiz çocuk doktoru Prof. Dr. Ateş Kara'nın 15 yaş üzeri 1000 katılımcı üzerinde bu ilacın etkinlik ve güvenlik çalışması yaptığını okudum! Yoksa bu ilaçlar verilince mi gençlerde ağır hastalık tablosu görüldü? Dahası farkındaysanız 'gençler ve çocuklarda covid 19 asemptomatik geçiyor' diyenler sonra 'onlarda da ağır geçiyor' demeye başladı ve nihayet 'gençler ve çocuklar da aşı olmalı' dediler!"

Doktor ölümleri neden azaldı?

24 Temmuz 2021 Cumartesi

"Doktor gözüyle pandemi yalanları"nın son bölümünü paylaşıyorum:

"Favipiravir ilacına bağlı pnömoni ve/veya akciğer toksisitesinin tanısı nasıl konulur?

Sitopatoloji ile konulur.   

-Peki her şeyi bu ilaç yapıyor da bunu gören tek doktor ben miyim?

Hayır ama diğer birçok doktorun da bunu fark etmesi çok zaman aldı. Şimdi de çıkıp 'biz yanıldık, her şeyin nedeni verdiğimiz bu ilaçlar' diyemiyorlar.

***

Tüm bunların yanında bana çok yanlış gelen, mantığını saçma bulduğum bir uygulama da nefes darlığıyla gelen bu insanların yüz üstü yatırılması!

Göğüs kafesi öne doğru daha rahat açılıp genişler, solunum göğüs kaslarının gücü ve esnekliği ile olurken hastayı yüz üstü yatırmak benim için anlaşılır değil.

Göğüs hastalıkları uzmanları buna da itiraz etmedi

***

Sürecin ilk 3 ayı burun akıntısı olanın covid olmadığını söylüyorlardı değerli bilim adamlarımız, dışlama kriteriydi bu.. Baktılar ki nezle belirtisi olanlarda da test pozitif, burun akıntısını da belirtiler arasına aldılar.

Ölümcül bir virüs konağı öldürür ve salgın yapamaz ama bu virüs hem çok tehlikeli hem de amazonlarda izole yaşayan yerlileri bile ışık hızıyla buluyordu nedense!

Salgın yok, test yalanı var! Maske hasta eder; zatürre nedeni bile olabilir.

Tipik hastalar denilenler, ilacın akciğer yan etkilerini yaşayanlardır.

***

Salgın olmadığı gibi bulaşan bir şey de yok!

Ben hastalarımı hep maskesiz muayene ettim, refakatçisine de hastama da maske taktırmadım, refakatçisine de ilaç kullandırtmadım, başlamışsa bıraktırdım, bir şikâyeti yokken ya da nezle gripken bu ilacı kullanmayan kimseye de bir şey olmadı.

Antiviral kullandıktan sonra kötüleşip gelen hastalara ağır yoğun antibiyotik tedavileri vermek yerine antiviralleri kesip erken kortizon tedavisine başlanmalıydı.

***

Zaten solunum sıkıntısı veya kalp hastalığı gibi durumları olan insanlara maske eziyeti yapılmamalı. Doğrusu kimseye yapılmamalıdır.

Test yalan olduğuna, salgın olmadığına göre aşıya hele de faz 3 deneylerine gerek var mıdır?

Kanadalı önemli bir aşı araştırmacısı Dr. Byram Bridle da bu enjeksiyonda iğne yapılan yerde kalması gereken spike proteinin tüm organlara yayıldığını ve en çok yumurtalıklarda biriktiğini gördüklerini ve bunun toksin olduğunu anladıklarını belirterek bu aşılamanın hemen durdurulması gerektiği çağrısı yapıyor.

İspanyol araştırmacılar bu sözde aşıların içinde grafen oksit tespit ettiler ve grafen oksit organizma için korkunç bir nanopartikül… Manyetik özelliği de var; biline…

***

Sinovaclar neden 5 grup gelmişti: y1-y2-y3-y4-y5... Hani deneysel ya da bir grup aşı ise bir grup plasebo olmalıydı... Neden 5 grup ve neden bir seri kaldırıldı?

Aşı olanlar ve olmayanlar arasında ölüm oranları şu ana kadar nasıl?

Bunu bakanlık rahatlıkla söyleyebilir, buna bakılmıyor mu?

Son olarak bu toksik dozda deneysel ilacın dozu az geliyormuş doz arttırılmış; 9+9 tablet başlanıp 2x4 olarak devam ediliyor kılavuz önerisiyle…

'Aşı başladı doktor ölümleri azaldı' diyorlar. Oysa doktorların çoğu ilaçların öldürdüğünü anladı. Öncelikle olan bu… Şimdi de 'aşıdan 1-5 gün sonra covid oldum' diyen çok doktor görüyorum ama hâlâ akıllarına buna aşının sebep olduğu gelmiyor!

Asker-polis çoluk-çocuk zorla aşılanıyor. Bu bir millî güvenlik meselesidir; sonuçları aylar içinde çıkacaktır. Bunları gören duyan düşünen akademisyen ya da iyi niyetli bir siyasi yok mu?"


Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)