Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

22 Mart 2022 Salı

Azaptan Korkmaksızın Sadece Ümitte Bulunan Mürcie'ye Reddiye

 

Ma'kil b. Yesâr el-Müzenî radiyallahu anh’den: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

لا تَذْهَبُ اللَّيَالِي وَالْأَيَّامُ حَتَّى يَخْلَقُ الْقُرْآنُ فِي صُدُورِ أَقْوَامٍ مِنْ هَذِهِ الْأُمَّةِ كَمَا تَخْلَقُ الثِّيَابُ وَيَكُونُ غَيْرُهُ أَعْجَبَ إِلَيْهِمْ وَيَكُونُ أَمْرُهُمْ طَمَعًا كُلُّهُ لَا يُخَالِطُهُ خَوْفٌ إِنْ قَصَّرَ عَنْ حَقِّ اللَّهِ مَنَّتْهُ نَفْسُهُ الْأَمَانِيَّ وَإِنْ تَجَاوَزَ إِلَى نَهْيِ اللَّهِ قَالَ أَرْجُو أَنْ يَتَجَاوَزَ اللَّهُ عنِّي يَلْبَسُونَ جُلُودَ الضَّأْنِ عَلَى قُلُوبِ الذِّئَابِ أَفْضَلُهُمْ فِي أَنْفُسِهِمُ الْمُدَاهِنُ قِيلَ ومن الْمُدَاهِنُ؟ قَالَ الَّذِي لَا يَأْمُرُ وَلَا يَنْهَى

Bu ümmetten bazı kimselerin gönüllerinden Kur'ân çıkarılmadıkça gece ve gündüzler tükenmez. Öyle ki elbisenin çıkarıldığı gibi Kur'ân da o kimselerin kalplerinden çıkarılır ve onlara Kur'ân'dan başka şeyler sevdirilir. O şeyler daha çok hoşlarına gider. O zaman o kimselerin her işleri hırs ve tamahkârlıkla olur. Onlar o zaman Allah'tan korkmazlar. Allah'ın emrettiği bir şeyi yapmadıklarında kendilerini nefislerini temennilerle avuturlar. Allah'ın yasakladığı bir şeyi işlediklerinde: “Allah beni cezalandırmaz” derler. İşte o kimseler kuzu postuna bürünmüş kurt kalpli kimselerdir. Aralarında en faziletlileri mudâhin olan kimsedir." Ona:

"Mudâhin kimdir?" denilince: “İyiliği emretmeyen ve kötülüğü yasaklamayan kimsedir” dedi.”[1]

Ebu’l-Aliye Rufey b. Mihran er-Riyahi rahimehullah dedi ki:

لَيَأْتِي عَلَى النَّاسِ زَمَانٌ تَخْرَبُ صُدُورُهُمْ مِنَ الْقُرْآنِ وَتَبْلَى كَمَا تَبْلَى ثِيَابُهُمْ وَتَهَافَتُ لَا يَجِدُونَ لَهُ حَلَاوَةً وَلَا لَذَاذَةً إِنْ قَصَّرُوا عَمَّا أُمِرُوا بِهِ قَالُوا إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ وَإِنْ عَمِلُوا بِمَا نُهُوا عَنْهُ قَالُوا سَيُغْفَرُ لَنَا إِنَّا لَا نُشْرِكُ بِاللَّهِ شَيْئًا أَمْرُهُمْ كُلُّهُ طَمَعٌ لَيْسَ مَعَهُمْ خَوْفٌ لَبِسُوا جُلُودَ الضَّأْنِ عَلَى قُلُوبِ الذِّئَابِ أَفْضَلُهُمْ فِي أَنْفُسِهِمُ الْمُدَاهِنُ

“İnsanlar üzerine bir zaman gelir, kalpleri Kur’ândan yana harap olur. Elbiselerinin eskimesi gibi eskir. Onun tat ve lezzetini bulamazlar. Emrolundukları şeyleri yapmadıklarında: “Muhakkak ki Allah bağışlayıcıdır, merhametlidir” derler. Yasaklandıkları şeyleri işlediklerinde: “Biz Allah’a bir şeyi ortak koşmadığımız için bağışlanacağız” derler. Onların bütün işleri tamahkârlıktır. Onlarda Allah’tan korku yoktur. Onlar kuzu postuna bürünmüş kurt kalpli kimselerdir. Aralarından en faziletlileri mudahin kimselerdir.”[2]

Muaz b. Cebel radiyallahu anh dedi ki:

سَيَبْلَى الْقُرْآنُ فِي صُدُورِ أَقْوَامٍ كَمَا يَبْلَى الثَّوْبُ فَيَتَهَافَتُ يَقْرَءُونَهُ لَا يَجِدُونَ لَهُ شَهْوَةً وَلَا لَذَّةً يَلْبَسُونَ جُلُودَ الضَّأْنِ عَلَى قُلُوبِ الذِّئَابِ أَعْمَالُهُمْ طَمَعٌ لَا يُخَالِطُهُ خَوْفٌ إِنْ قَصَّرُوا قَالُوا سَنَبْلُغُ وَإِنْ أَسَاءُوا قَالُوا سَيُغْفَرُ لَنَا إِنَّا لَا نُشْرِكُ بِاللَّهِ شَيْئًا

“Kur’ân tıpkı kumaşın dürülüp kaldırılması gibi bazı kavimlerin göğüslerinden kaldırılacak, onun arzusunu ve lezzetini bulamayacaklar. Onlar kuzu postuna bürünmüş kurt kalpli kimselerdir. Amelleri korkunun karışmadığı ümitten ibarettir. Kusur işlediklerinde: “Ulaşırız” derler. Kötülük işlediklerinde: “Bağışlanırız. Çünkü bizler Allah’a bir şeyi ortak koşmuyoruz” derler.”[3]

Tabiinin büyüklerinden Tubey’ el-Himyeri rahimehullah dedi ki:

إِنِّي لأَجِدُ نَعْتَ أَقْوَامٍ يَتَفَقَّهُونَ لِغَيْرِ اللهِ وَيَتَعَلَّمُونَ لِغَيْرِ الْعِبَادَةِ وَيَلْتَمِسُونَ الدُّنْيَا بِعَمَلِ الآخِرَةِ يَلْبَسُونَ جُلُودَ الضَّأْنِ عَلَى قُلُوبِ الذِّئَابِ فَبِي يَغْتَرُّونَ وَإِيَّايَ يُخَادِعُونَ فَبِي حَلَفْتُ لَأُتِيحَنَّ لَهُمْ الفِتْنَة تَتْرُكُ الْحَلِيمَ فِيهَا حَيْرَانَ

“Muhakkak ki ben (Tevrat’ta) Allah’tan başkası için fıkıh öğrenen ve ibadet dışında bir gaye için ilim öğrenen kavimlerin özelliğini buluyorum. Ahiret ameliyle dünyayı isterler ve kalpleri kurt kalbi olduğu halde koyun postuna bürünürler. Benim rahmetime mi aldanıyorlar? Ben onları öyle bir fitneye düşürmeye yemin ettim ki aralarında halim kimse dahi şaşkın kalır.”[4]

Ali b. Ebi Talib radiyallahu anh’den:

ليخلقن الْقُرْآن فِي قُلُوب أَقوام فيتهافت كَمَا تتهافت ثِيَابهمْ لَا يَجدونَ لَهُ لَذَّة وَلَا حلاوة إِن قصروا مَا أمروا بِهِ قَالُوا إِن الله غَفُور رَحِيم وَإِن انتهكوا مَا نهوا عَنهُ قَالُوا سيغفر لنا مَا نشْرك أَمرهم إِلَى الطمع لَا تخالطهم مَخَافَة يلبسُونَ جُلُود الضَّأْن على قُلُوب الذئاب خَيرهمْ فِيهِ المداهن

“Kur’ân bazı kavimlerin kalplerinde öyle eskir ki, elbisenin dürülüp kaldırılması gibi kaldırılır. Onda bir tat ve lezzet bulamayacaklar. Emrolundukları şeyi yapmadıklarında: “Muhakkak ki Allah bağışlayıcıdır, merhametlidir” derler. Yasaklandıkları şeyi işlediklerinde: “Şirk koşmadığımız sürece bağışlanacağız” derler. Onların işi korkunun karışmadığı ümit etmekten ibarettir. Kalpleri kurt kalbi gibi olduğu halde koyun postuna bürünürler. Aralarından en hayırlıları mudahin olanlardır.”[5]

Tevhid üzere olan kimsenin korku ve ümit arasında denge üzere olması gerekir. Nitekim İmam Malik b. Enes rahimehullah dedi ki:

لَوْ أَنَّ الْعَبْدَ ارْتَكَبَ الْكَبَائِرَ بَعْدَ أَنْ لا يُشْرِكَ بِاللَّهِ شَيْئًا ثُمَّ نَجَا مِنْ هَذِهِ الأَهْوَاءِ وَالْبِدَعِ وَالتَّنَاوُلِ لأَصْحَابِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَرْجُو أَنْ يَكُونَ فِي أَعْلَى دَرَجَةِ الْفِرْدَوْسِ مَعَ النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّيقِينَ وَالشُّهَدَاءِ وَالصَّالِحِينَ وَحَسُنَ أُولَئِكَ رَفِيقًا وَذَلِكَ أَنَّ كُلَّ كَبِيرَةٍ فِيمَا بَيْنَ الْعَبْدِ وَبَيْنَ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ فَهُوَ مِنْهُ عَلَى رَجَاءٍ وَكُلُّ هَوًى لَيْسَ مِنْهُ عَلَى رَجَاءٍ إِنَّمَا يَهْوِي بِصَاحِبِهِ فِي نَارِ جَهَنَّمَ مَنْ مَاتَ عَلَى السُّنَّةِ فَلْيُبْشِرْ مَنْ مَاتَ عَلَى السُّنَّةِ فَلْيُبْشِرْ مَنْ مَاتَ عَلَى السُّنَّةِ فَلْيُبْشِرْ

“Şayet kul Allah’a bir şeyi ortak koşmadan, şu hevalardan, bid’atlerden ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabına dil uzatmak kurtulmuş olduğu halde büyük günahlar işlese onun Firdevs’in en yüksek derecelerinde nebiler, sıddıklar, şehitler ve salihlerle beraber olabileceğini umarım. Onlar da ne güzel arkadaşlardır! Çünkü her büyük günah kul ile Allah Azze ve Celle arasındadır ve ondan ümit vardır. Hevâ (bid’atler)den ise ümit yoktur. Heva ancak sahibini cehennem ateşine yuvarlar. Kim sünnet üzere ölürse sevinsin! Kim sünnet üzere ölürse sevinsin! Kim sünnet üzere ölürse sevinsin!” İbnu’l-Mibred Cem’u'l-Cuyuşi’d-Desakir'de (34) isnadıyla nakletmiştir.



[1] Zayıf. Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (6/59) Haris b. Ebi Usame (768) isnadında Eban b. Ebi Ayyaş metruktur.

[2] Hasen maktu. Ahmed Zühd (1764) İbn Ebi'd-Dunyâ el-Ukubat (341) Dineveri el-Mucalese (2811) İbn Asakir Tarih (18/181) İbnu’l-Adim Bugyetu’t-Taleb (8/3688)

[3] Sahih mevkuf. Dârimî (3389) İbn Asakir Tarih (67/97)

[4] Sahih maktu. Beyhakî Şuab (2/314) İbn Asakir Tarih (11/34)

[5] Deylemi (5360)

Terk Edilen Namazın Kazası Hakkında Kıyasın Reddi

 

Şeyh Takıyuddin el-Hilali rahimehullah el-Kavlu’l-Fasl Fi Hukmi Tariki’s-Salat kitabında (s.33) dedi ki:

ونقول لمن خالفنا: قد وافقتمونا على أن الحج لا يجزئ في غير وقته، وأن الصوم لا يجزئ في غير النهار، فمن أين أجزتم ذلك في الصلاة؟ وكل ذلك ذو وقت محدود أوله وآخره؟ وهذا ما لا انفكاك منه. فإن قالوا قسنا العامد على الناسي. قلنا القياس كله باطل، ثم لو كان القياس حقا لكان هذا منه عين الباطل، لأن القياس عند القائلين به إنما هو قياس الشيء على نظيره، لا على ضده، وهذا ما لا خلاف فيه بين أحد من أهل القياس، وقد وافقهم من لا يقول بالقياس، على أنه لا يجوز قياس الشيء على ضده، فصار إجماعا متيقنا وباطلا لا شك فيه. والعمد ضد النسيان، والمعصية ضد الطاعة، بل قياس ذلك على ما ذكرنا من الحج أولى، لو كان القياس حقا، لا سيما والحنفيون والمالكيون لا يقيسون الحالف عامدا للكذب على الحالف، فيحنث غير عامد للكذب في وجوب الكفارة، بل يسقطون الكفارة عن العامد، ويوجبونها على غير العامد، ولا يقيسون قاتل العمد على قاتل الخطأ في وجوب الكفارة عليه، بل يسقطونها عن قاتل العمد، ولا يرون قضاء الصلاة على المرتد، فهذا تناقض لا خفاء به، وتحكم بالدعوى وبالله تعالى التوفيق. ولو كان القضاء واجبا على العامد، لترك الصلاة حتى يخرج وقتها لما أغفل الله تعالى ولا رسوله -صلى الله عليه وسلم-

“Muhalifimize deriz ki: “Hacc’ın vakti dışında geçerli olmadığı ve orucun gündüz vakti dışında tutulmasının geçerli olmadığı konusunda bize muvafıksınız. Peki ya namazın vakti dışında kılınmasının (kaza edilmesinin) geçerli olacağını nereden çıkardınız? Bütün bu ibadetler başı ve sonu itibariyle vakitle sınırlıdırlar?” Eğer “Kasten terk edeni unutarak terk edene kıyasladık” derlerse deriz ki: kıyas tamamen batıldır. Şayet kıyas hak olsaydı bile böyle bir kıyas yine batıl olurdu. Çünkü kıyası kabul edenlere göre kıyas ancak bir şeyin benzeri olan bir şeye kıyaslanmasıdır. Zıddına kıyaslanması değildir. Bu konuda kıyas ehli arasında bir ihtilaf yoktur. Nitekim bir şeyin zıddıyla kıyaslanamayacağı konusunda, kıyası kabul etmeyenlerle de muvafakat etmişlerdir. Böylece bu kıyasın batıl olduğu hususunda bir tereddüt söz konusu olmaksızın kesin icma hâsıl olmuştur. Kasıt, unutmanın zıddıdır. Masiyet taatin zıddıdır. Hatta şayet kıyas hak olsaydı zikrettiklerimize haccın kıyaslanması daha öncelikli olurdu. Özellikle Hanefiler ve Malikiler kasten yalan yeminde bulunanı, yemin edip de kasıtsız olarak yemininde yalancı çıkana kıyaslamazlar. Bilakis kasıtlı olarak yalan yemin edenden kefareti düşürürken, kasıtsız olarak yalan yeminde bulunanın keffarette bulunmasını vacip görürler. Yine kasten adam öldüreni, hata ile adam öldürene kıyaslamazlar. Kasten adam öldürene keffaret yüklemeyip, hata ile öldürene keffareti vacip görürler. Yine mürted’in namazı kaza etmesini gerekli görmezler. Bu ise apaçık bir çelişkidir ve dava düşmüştür! Başarı Allah’tandır. Namazı kasten terk edenin namazı kaza etmesi vacip olsaydı elbette namazı vakti çıkıncaya kadar terk etmek konusunda kaza gerektiği hükmünü ne Allah Teâlâ ne de Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem bunu bildirmeden bırakmazlardı…

21 Mart 2022 Pazartesi

Kafir Hükümetlerin Zalim Polisleri

 

Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

صِنْفَانِ مِنْ أَهْلِ النَّارِ لَمْ أَرَهُمَا قَوْمٌ مَعَهُمْ سِيَاطٌ كَأَذْنَابِ الْبَقَرِ يَضْرِبُونَ بِهَا النَّاسَ وَنِسَاءٌ كَاسِيَاتٌ عَارِيَاتٌ مُمِيلَاتٌ مَائِلَاتٌ رُءُوسُهُنَّ كَأَسْنِمَةِ الْبُخْتِ الْمَائِلَةِ لَا يَدْخُلْنَ الْجَنَّةَ وَلَا يَجِدْنَ رِيحَهَا وَإِنَّ رِيحَهَا لَيُوجَدُ مِنْ مَسِيرَةِ كَذَا وَكَذَا

Cehennemliklerden iki sınıf vardır ki ben onları görmedim: Ellerinde sığırkuyrukları gibi kamçılarla insanlara vuranlar ve giyinmiş oldukları halde çıplak olan, meyleden ve meylettiren, başlarını deve hörgücü gibi yapan kadınlar! Bunlar cennete giremedikleri gibi, kokusunu dahi bulamazlar. Hâlbuki cennetin kokusu şu ve şu kadar mesafeden hissedilir." (Muslim 2128)





17 Mart 2022 Perşembe

Define (Gömü) Aramanın Hükmü


İshak b. Mansur el-Kevsec, Mesailu İmam Ahmed ve İshak b. Rahuye kitabında no: 3562 dedi ki:

قلت: يكره إتيان المعادن؟ قال: أليس يروى: أنه لا يأتيها إلا شرار الخلق؟

قال إسحاق في إتيان المعادن: إذا أتاها لطلب المعيشة وفيه استصلاح الرعية لما يكون لبيت المال؛ فحسن.

“Ahmed’e: “Madenlere gitmek çirkin midir?” dedim. Dedi ki: “Oralara ancak mahlûkatın şerlileri gider” buyrulduğu rivayet edilmiyor mu?”

İshak (b. Rahuye) madenlere gitmek hakkında dedi ki: “Eğer geçimini sağlamak için giderse ve Beytu’l-Mal’e ait olan halk arazisini ıslah etme söz konusu ise bu güzeldir.”

Bu konuda gelen hadislerden bazısı şu şekildedir:

Saîd el-Makburî, Ebû Hureyre radiyallahu anh’den rivayet ediyor:

أَنَّ رَجُلًا جَاءَ النَّبِيَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِقِطْعَةٍ مِنْ فِضَّةٍ فَقَالَ خُذْ مِنِّي زَكَاتَهَا فَقَالَ مِنْ أَيْنَ جِئْتَ بِهَا؟ فَقَالَ مِنْ مَعْدِنٍ فَقَالَ لَهُ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَمَا نُعْطِيكَ مِثْلَ مَا جِئْتَ بِهِ وَلَا تَرْجِعْ إِلَيْهِ

“Adamın biri Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e bir gümüş parçası getirdi ve: “Bunun zekâtını al” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

Bunu nereden getirdin?” diye sorunca, adam: “Bir madenden getirdim” dedi. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

Biz sana bunun mislini veririz ama sen de bir daha oraya dönme!” buyurdu.”[1]

İbn Ömer radiyallahu anhuma dedi ki:

أُتِيَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِقِطْعَةٍ مِنْ ذَهَبٍ وَكَانَتْ أَوَّلَ صَدَقَةٍ جَاءَتْهُ مِنْ مَعْدِنٍ فَقَالَ مَا هَذِهِ؟ قَالُوا صَدَقَةٌ مِنْ مَعْدِنٍ لَنَا فَقَالَ إِنَّهَا سَتَكُونُ مَعَادِنُ وَسَيَكُونُ فِيهَا شِرَارُ خَلْقِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ

“Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e bir altın parçası getirildi. Bu getirilen ilk maden zekâtı idi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

Bu nedir?” diye sordu. Dediler ki: “Madenimizin zekâtıdır.” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

Muhakkak ki ileride madenleriniz olacak ve onlar üzerinde Allah Azze ve Celle’nin en şerli halkı bulunacaktır.”[2]

Suleym oğullarından bir adam, o dedesi radiyallahu anh’den rivayet ediyor:

أَنَّهُ أَتَى النَّبِيَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِفِضَّةٍ، فَقَالَ: هَذِهِ مِنْ مَعْدِنٍ لَنَا، فَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: " سَتَكُونُ مَعَادِنُ يُحْضِرُهَا شِرَارُ النَّاسِ

O Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e bir gümüş ile gitti ve dedi ki: “Bu bizim madenimizdendir.” Nebî sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “İleride madenler olacak, insanların şerlileri oralarda bulunacak.”[3]

Ebu Hureyre radiyallahu anh’den:

لَتظهَرَنَّ مَعَادِنُ فِي آخِرِ الزَّمَانِ يَخْرُجُ إِلَيْهِ شِرَارُ النَّاسِ

“Elbette ahir zamanda madenler ortaya çıkacak, insanların şerlileri oraya gidecektir.”[4]

Ebu Hureyre radiyallahu anh’den: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

لَا تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى تَظْهَرَ مَعَادِنُ كَثِيرَةٌ، لَا يَسْكُنُهَا إِلَّا رِذَالُ النَّاسِ

Birçok madenler ortaya çıkmadıkça kıyamet kopmaz. Oralarda ancak insanların en rezilleri yerleşir.[5]

Ebu Hureyre radiyallahu anh’den: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

يَظْهَرُ مَعْدِنٌ فِي أَرْضِ بَنِي سُلَيْمٍ، يُقَالُ لَهُ فِرْعَوْنُ أَوْ فِرْعَانُ، - وَذَلِكَ بِلِسَانِ أَبِي الْجَهْمِ قَرِيبٌ مِنَ السَّوَاءِ - يَخْرُجُ إِلَيْهِ شِرَارُ النَّاسِ - أَوْ يُحْشَرُ إِلَيْهِ شِرَارُ النَّاسِ

Suleym oğullarının Fir’avn veya Fir’ân denilen topraklarında madenler ortaya çıkacak, insanların şerlileri oraya çıkacaklar veya insanların şerlileri orada toplanacaklar.”[6]

İbn Amr b. el-As radiyallahu anhuma’dan

تَخْرُجُ مَعَادِنُ مُخْتَلِفَةٌ مَعْدِنٌ مِنْهَا قَرِيبٌ مِنَ الْحِجَازِ يَأْتِيهِ مِنْ شِرَارِ النَّاسِ، يُقَالُ لَهُ فِرْعَوْنُ، فَبَيْنَمَا هُمْ يَعْمَلُونَ فِيهِ إِذْ حَسَرَ عَنِ الذَّهَبِ فَأَعْجَبَهُمْ مُعْتَمَلُهُ إِذْ خُسِفَ بِهِ وَبِهِمْ

“Çeşitli madenler çıkacaktır. Bunlarından Hicaz’a yakın olanına insanların en şerlileri gelecekler, o madene “Firavn” denilir. Onlar bu haldeyken altın ortaya çıkar ve onlar bundan hoşlanırlar. Birden onunla birlikte yere geçirilirler.”[7]



[1] Buhârî ve Muslim’in şartlarına göre sahih. Ma’mer b. Raşid el-Cami (360)

[2] Sahih. Taberânî Mu'cemu'l-Evsat (3532) Taberânî Mu'cemu's-Sagir (426) Ziyâu'l-Makdisî el-Muhtâre (13/190) Hatib Tarih (8/246) el-Elbani es-Sahiha (1885)

[3] Hasen ligayrihi. Ahmed (5/430) İbn Ebî Şeybe Musned (590) İbn Ebî Âsım el-Âhad ve'l-Mesânî (1430) Beyhakî Delail (6/531) Ravileri güvenilirdir ancak isnadında ismi belirtilmeyen bir ravi vardır

[4] Ma’mer el-Cami (362) isnadında ismi belirtilmeyen bir ravi vardır. bkz.: el-Elbani es-Sahiha (1885)

[5] Hasen ligayrihi. Taberânî Mu'cemu'l-Evsat (1509) Heysemi Mecma’da (7/331): “İsnadında tanımadığım kimse var” dedi. İsnadında Hafs el-Muzeni meçhuldür.

[6] Hasen. Ebû Ya'lâ Musned (11/305) Heysemi Mecma’da (3/78) dedi ki: “Ravileri güvenilirdir.” bkz.: el-Elbani es-Sahiha (1885)

[7] Sahih mevkuf. Hakim (4/505) Nuaym b. Hammad el-Fiten (1694)

16 Mart 2022 Çarşamba

Hallal rahimehullah’ın Ahkamu Ehli Milel Kitabından Seçmeler

 Bir Kadın Bir Adamın Vesilesiyle Müslüman Olursa Adam Onun Velisi Olur.

Hallal Ahkamu Ehli Milel’de şöyle rivayet etti:

No: 430- Bana Harb (el-Kirmani) haber verdi. Dedi ki:

قلت لأحمد: امرأة أسلمت على يدي رجل، يزوجها؟ قَالَ: نعم

“Ahmed’e dedim ki: “Kadın bir adamın vesilesiyle müslüman olursa adam onunla evlenebilir mi?” Ahmed: “Evet” dedi.

No: 431- Bize İbn Hazim başkalarıyla beraber haber verdi, dediler ki: bize İshak b. Mansur (Kevsec) tahdis etti, dedi ki:

قلت لأحمد: سألت سفيان، عن امرأة أسلمت على يدي رجل، يزوجها نفسه؟ فحدثني عن ابن سيرين، أنه كان لا يرى به بأسا، وكان الحسن يقول: لا، حتى يأتي السلطان. قَالَ أحمد: لا يزوج نفسه حتى يولي رجلا يزوجها على حديث المغيرة بن شعبة قَالَ إسحاق: كما قَالَ: فإن فعلت جاز لأنه وليها، قلت لأحمد: حديث المغيرة بن شعبة أنه أمر رجلا أن يزوجه امرأة المغيرة أولى بها. قَالَ أحمد: كذا يقول

“Ahmed (b. Hanbel)’e dedim ki: “Sufyan’a: “bir adam bir kadının müslüman olmasına vesile olursa onu kendisine nikâhlayabilir mi?” dedim. Bunun üzerine bana İbn Sirin’den bunda sakınca görmediğini rivayet etti. Hasen (el-Basri) ise “Sultana götürmedikçe hayır” diyordu dedi.” Ahmed dedi ki:

“Mugira b. Şu’be hadisinden dolayı başka bir adamı kadına veli tayin etmedikçe kendisine nikâhlayamaz. “

İshak dedi ki: “Onun dediği gibidir. Eğer adam kadını kendisine nikâhlarsa da geçerli olur. Çünkü onun velisidir.” Ahmed’e dedim ki: “Mugira b. Şu’be hadisinde o bir adama kadını nikâhlamasını söylemiştir. Mugire ona (veli olma bakımından) daha önceliklidir.” Ahmed dedi ki: “Öyledir.”

Başka Din Mensuplarının Nikâhlarının Geçerli Sayılması

No: 436- Bize mUhammed b. Ali haber verdi, dedi ki: bize Muhenna tahdis etti, dedi ki:

سَأَلْتُ أَحْمَدَ عَنْ يَهُودِيٍّ، أَوْ نَصْرَانِيٍّ، أَوْ مَجُوسِيٍّ تَزَوَّجَ بِغَيْرِ شُهُودٍ؟قَالَ: هُوَ كَذَلِكَ يُقَرُّونَ عَلَى مَا أَسْلَمُوا عَلَيْهِ. قُلْتُ: فَإِنْ تَزَوَّجَ امْرَأَةً فِي عِدَّتِهَا فَأَسْلَمَا، أَيُقَرَّانِ عَلَى ذَلِكَ؟ قَالَ: نَعَمْ، يُقَرَّانِ عَلَى ذَلِكَ، يَعْنِي الْيَهُودِيَّ وَالنَّصْرَانِيَّ، إِذَا تَزَوَّجَ امْرَأَةً فِي عِدَّتِهَا ثُمَّ أَسْلَمَا جَمِيعًا، قَالَ: يُقَرَّانِ عَلَى نِكَاحِهِمَا. قُلْتُ لِأَحْمَدَ: بَلَغَكَ فِي هَذَا شَيْءٌ؟ قَالَ نَعَمْ، حَدَّثَنِي يَحْيَى بْنُ سَعِيدٍ، عَنِ ابْنِ جُرَيْحٍ، قَالَ: قُلْتُ لِعَطَاءٍ: بَلَغَكَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ، صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، أَقَرَّ أَهْلَ الْجَاهِلِيَّةِ عَلَى مَا أَسْلَمُوا عَلَيْهِ؟ قَالَ: مَا بَلَغَنَا إَلا ذَاكَ. قَالَ أحمد: وابن جريح يرويه أيضا، عن عمرو بن شعيب، في قصة أخرى من قول عطاء

“Ahmed’e Yahudi, hristiyan veya mecusi şahitler olmadan evlenirse?” dedim. Dedi ki:

“(bu eşler) Müslüman oldukları zaman bu kendilerinden ikrar edilir. (yeni nikah gerekmez.)” Dedim ki: “Eğer kadın iddeti döneminde evlenip sonra ikisi müslüman olursa bu nikâhları geçerli kabul edilir mi?” dedi ki:

“Evet geçerli kabul edilir. Yani Yahudi ve hristiyan bir kadınla iddeti döneminde evlense sonra ikisi birlikte müslüman olsalar nikâhları geçerli kabul edilir.” Ahmed’e dedim ki: “Bu konuda sana bir delil ulaştı mı?” dedi ki:

“Evet. Bana Yahya b. Said İbn Curayc’dan şöyle dediğini tahdis etti: Ata’ya dedim ki: “Sana Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den Cahiliyye ehli müslüman oldukları zaman onları(n nikâhlarını) onayladığı ulaştı mı?” Dedi ki:

“Bize ulaşan ancak bu şekilde olduğudur.” Ahmed dedi ki: “İbn Cureyc yine bunu Amr b. Şuayb’dan başka bir kıssa içinde Ata’nın sözü olarak rivayet etti.”

No: 437- Bana Muhammed b. Ali haber verdi. Dedi ki: bize Muhenna tahdis etti, dedi ki:

سألت أحمد عن يهودي، أو نصراني تزوج يهودية، أو نصرانية بغير شهود ثم أسلما؟ قَالَ: هما على نكاحهما. قَالَ: وسألت أحمد عن حربي تزوج حربية بغير شهود ثم أسلما، أيقران على نكاحهما؟ قَالَ: نعم، يقران على ما أسلما عليه؛ من أسلم على شيء أقر عليه. قلت لأحمد: حربي تزوج حربية بغير شهود، ثم أسلما؟ قَالَ: هما على نكاحهما، قلت لأحمد: حربي تزوج حربية في عدتها من طلاق، أو وفاة بغير شهود، ثم أسلما؟ قَالَ: هما على نكاحهما. قَالَ: من أسلم على شيء فهو عليه.

سألت أحمد قلت: ذكروا عبد الملك وسفيان وابن أبي ذؤيب، أنهم قالوا: هم على نكاحهم، فهل يعرف هذا من قولهم؟ قَالَ: لا أعرفه من قولهم.

ثم قَالَ أحمد: ينبغي أن يكون هذا من تباع الواقدي

“Ahmed’e yahudi veya hristiyan bir adamın yahudi veya hristiyan bir kadını şahitler olmadan nikâhlasa sonra ikisi müslüman olsalar nasıl olur?” dedim. Dedi ki:

“O ikisi nikâhları üzere devam ederler” Ahmed’e şöyle sordum: “Harb ehli (kafir) harb ehli (kafire) bir kadını şahitler olmadan nikahlasa ve sonra ikisi müslüman olsalar nikahları geçerli kabul edilir mi?” dedi ki: “Evet. Hangi hal üzere müslüman olmuşlarsa öylece kabul edilir.” Ahmed’e dedim ki: “Harbî (kâfir) harbiye (kâfire kadın) ile şahitsiz evlenir de sonra ikisi müslüman olurlarsa?” Dedi ki:

“O ikisi nikâhları üzeredir.” Ahmed’e dedim ki: “Harbi (kâfir erkek), harbiye (kâfire bir kadın) ile talak veya vefat iddeti süresi içinde evlenmiş olsa sonra ikisi müslüman olsalar?” dedi ki: “Onlar nikâhları üzere devam ederler.” Sonra dedi ki: “Kim bir durum üzere müslüman olursa o şekilde devam eder.”

Ahmed’e şöyle sordum: “Abdulmelik, Sufyan ve İbn Ebi’z-Zi’b’in şöyle dedikleri anlatılıyor: “Onlar nikâhları üzere devam ederler. Onların bu görüşte olduklarını biliyor musun?” dedi ki: “Onların bu görüşte olduklarını bilmiyorum.” Sonra Ahmed dedi ki: “el-Vakıdî’ye tabi olarak bu görüşte olmaları gerekir.”

No: 438- Bana Mansur b. el-Velid haber verdi, Cafer b. Muhammed onlara şöyle tahdis etmiş:

سألت أبا عبد الله عن المشركين إذا أسلما؟ فرأى: أن يقرا على نكاحهما

“Ebu Abdillah’a (Ahmed b. Hanbel’e) müşrikler müslüman oldukları zaman nasıl olurlar” diye sordum.  Onların mevcut nikâhları geçerli kabul etme görüşünü belirtti.

Hallal rahimehullah bu manada rivayetleri aktarmıştır. Sonra İmam Ahmed’den ancak mahremleri ile evli olan mecusilerin müslüman oldukları takdirde bunların ayrılmaları gerektiğine dair nakilleri de aktarmıştır.

Kitapsız Kâfir Kadınlarla Evlenmek

No: 448- Bana Ubeydullah b. Hanbel haber verdi, dedi ki: bana babam tahdis etti, o Ebu Abdillah’a (Ahmed b. Hanbel’e) dedi ki:

ترى للرجل المسلم أن يتزوج النصرانية، أو اليهودية؟ قَالَ: ما أحب أن يفعل ذلك، فإن فعل فقد فعل ذلك بعض أصحاب النبي، صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ. قلت: حذيفة تزوج مجوسية. قَالَ: هذا أشنع. قلت له: فترى ذلك؟ قَالَ: أما المجوسية، فلا يعجبني.قلت له: لم؟ قَالَ: لأنهم ليس لهم كتاب ولا طهارة

“Müslüman bir adamın hristiyan veya yahudi bir kadınla evlenmesini nasıl görüyorsun?” Dedi ki:

“Bunu yapmasını uygun görmem. Eğer yaparsa da Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabından bazıları bunu yapmıştır.” Dedim ki: “Huzeyfe radiyallahu anh mecusiye bir kadınla evlenmişti.” Dedi ki:

“Bu daha çirkindir.” Ona dedim ki: “Bunu caiz görür müsün?” Ahmed dedi ki:

“Mecusi kadına gelince, onunla evlenmesini hoş görmem.” Ben: “Neden?” dedim. Dedi ki:

“Çünkü onların kitabı yoktur ve onlarda taharet de yoktur.”

No: 449- Bana Ubeydullah b. Hanbel başka bir defasında şöyle haber verdi: Bana babam tahdis etti. O dedi ki:

قلت لأبي عبد الله: فترى التزويج في أهل الكتاب؟ قَالَ: المسلمات أحب إلى ما تريد إلى ذلك، والله قد وسع. قلت: فإن فعل؟ قَالَ: لا بأس. قلت: فالمجوس؟ قَالَ: لا. قلت: لم؟قَالَ: لأنهن لا يحصن، ولا يطهرن من جنابة ولا ضوء

“Ebu Abdillah’a: “Kitap ehli kadınlarla evlenmek hakkında ne dersin?” dedim. Dedi ki: “Müslüman kadınlarla evlenmek, istediğin bu şeyden daha sevimlidir. Allah genişlik kılmıştır.” Dedim ki: “Kişi eğer evlenirse ne dersin?” Dedi ki:

“Sakınca yoktur.” Dedim ki: “Peki mecusi kadınlarla evlenmek?” dedi ki:

“Hayır!” ben: “Neden?” dedim. Dedi ki:

“Çünkü onlar muhsan olmaz (iffetli olmazlar) cünüplükten temizlenmezler ve abdest almazlar.”

No: 450-  Bana Abdulmelik haber verdi, Ebu Abdillah dedi ki:

المجوسي لا تنكح له امرأة، ولا تؤكل له ذبيحة، ولا أعلم أحدا قَالَ بخلاف إلا أن يكون صاحب بدعة

“Mecusi kadın nikâhlanamaz, mecusinin kestiği yenmez. Bid’at sahibinden başka buna muhalefet eden kimse bilmiyorum.”

(Mecusiler kitapsız olmaları ve tahareti gözetmedikleri gibi, hayvan kesiminde meşru şekli de gözetmezler. Bu yüzden onların nikâhlanmamaları ve kestiklerinin yenmemesi bu illete binaendir. Önceki rivayetlerde geçtiği gibi. Bu ümmetin mecusileri oldukları belirtilen Kaderiyye gibi, Deistler ve benzeri, zikredilen illetlerin kendilerinde mevcut olduğu sapmış kimseler hakkında da aynı hükümler söz konusudur.)

Nitekim el-Hallal no:1058 şöyle rivayet etti: “Bana İsmet b. İsam haber verdi, dedi ki: bize Hanbel tahdis etti:

أن أبا عبد الله قَالَ: لا تؤكل ذبيحة المجوسي وإن قَالَ: قد سميت عَلَيْهَا. وَقَالَ حنبل فِي موضع آخر، قَالَ: لأنهم ليسوا أهل كتاب، ولا يسمون عَلَى الذبيحة.

“Ebu Abdillah (Ahmed b. Hanbel) dedi ki: “Mecusi besmele çekse dahi kestiği yenmez.” Hanbel başka seferinde Ahmed b. Hanbel’in şöyle dediğini rivayet etti: “Çünkü onlar kitap ehli değillerdir ve hayvan keserken besmele çekmezler.”

No: 1066- Bize Ahmed b. Muhammed b. Hazım haber verdi, dedi ki: bize İshak b. Mansur tahdis etti, dedi ki:

أنه قَالَ لأبي عبد الله، قَالَ: سألت سفيان عن المسلم يدفع إليه المجوسي الشاة يذبحها لآلهته، فيذبحها ويسمي، أيأكل مِنْهُ االمسلم؟ قَالَ: لا أرى بِهِ بأسا. وَقَالَ أحمد: صدق.

“O Ebu Abdillah’a: “Sufyan’a: “Mecusi kişi bir müslümana onların ilahlarına kesmek üzere bir koyun verse ve o da besmele çekerek kesse müslüman ondan yiyebilir mi?” dedim. “Bunda bir sakınca görmem” dedi. Ahmed dedi ki: “Doğru söylemiş.”

No: 451- Bize Ebu Bekr el-Mervezi haber verdi, dedi ki:

سألت أبا عبد الله عن حديث ابن عون، عن محمد، أن حذيفة تزوج مجوسية، فأنكره، وقال: الأخبار على خلافه، قلت لأبي عبد الله: ثبت عندك؟ قَالَ: لا. فقلت: إن أبا ثور يحتج بأنهم من أهل الكتاب؟ قَالَ: وأي كتاب لهم؟ قلت: يحتج بقوله: «سنوا بهم سنة أهل الكتاب» فقال: ما اختلف أحد في نكاح المجوس، أو في ذبائحهم، قد اختلفوا في اليهود والنصارى، فأما المجوس فلم يختلفوا. وأنكر أبو عبد الله نكاح المجوسيات إنكارا شديدا، وضعف ما جاء فيه

“Ebu Abdillah’a İbn Avn’ın Muhammed (b. Sirin)’den, Huzeyfe radiyallahu anh’ın mecusi bir kadınla evlenmesine dair rivayetini sordum. Bunu kabul etmedi ve dedi ki: “Haberler bunun aksinedir.” Ebu Abdillah’a dedim ki: “Senin katında bu rivayet sabit oldu mu?” dedi ki: “Hayır.” Ben: “Ebu Sevr onların kitap ehlinden sayılmalarıyla hüccet getiriyor” dedi ki: “Onların hangi kitabı varmış?” dedim ki: “Onlara kitap ehli gibi muamele edin” hadisini delil getiriyor.” Dedi ki: “Mecusilerin nikahı ve kestikleri konusunda ihtilaf bilmiyorum. Ancak Yahudi ve hristiyanlar hakkında ihtilaf etmişlerdir. Mecusiler hakkında ise ihtilaf etmemişlerdir.” Ebu Abdillah (Ahmed b. Hanbel) mecusi kadınlarla evlenmeye şiddetle karşı çıktı ve bu konuda gelenleri zayıf gördü.

No: 452- Bana Muhammed b. Musa ve Muhammed b. Cafer haber verdi, Ebu’l-Haris onlara şöyle tahdis etti:

أنه سأل أبا عبد الله عن نكاح المجوسيات فذكر مسألة المروذي وزاد فقال إنما قَالَ النبي، صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ سنوا بهم سنة أهل الكتاب في الجزية، فأما في النكاح والذبائح فمن إمامه فيه؟ لقد تكلم الناس في صيد سمكهم فكرهوه، فكيف بنكاح نسائهم وأكل ذبائحهم؟ هذا قول ما أدري ما هو

“O, Ebu Abdillah’a mecusi kadınların nikâhı hakkında sordu. Bu meseleyi Mervezi de zikretti ve şu ziyadeyi yaptı:

“Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ancak cizye konusunda “Onlara kitap ehliyle aynı muameleyi yapın” buyurdu. Peki ya mecusilerin nikâhlanması ve kestikleri konusunda imamı kimdir? Nitekim insanlar mecusilerin avladıkları balıklar hakkında konuşmuşlar ve bunu mekruh görmüşlerdir. Peki ya kadınlarının nikâhlanması ve kestiklerinin yenmesi nasıl olur? Bu görüş ne olduğunu bilmediğim bir görüştür.”

No: 453- Bana Muhammed b. Harun haber verdi, İshak b. İbrahim onlara şöyle tahdis etti:

سمعت أبا عبد الله، يقول: لا فرج الله عن من يقول بهذه المقالة، يعني: نكاح المجوسيات، وأكل ذبائحهم. قلت إنهم يحتجون بحديث حذيفة، أنه تزوج مجوسية؟ فقال: هذا رواه الداتاج. وأبو وائل يقول: تزوج يهودية، كأنه يبطل أن تكون مجوسية. ثم قَالَ: الداتاج ثقة، وأبو وائل أوثق منه

“Ebu Abdillah’ı şöyle derken işittim: “Mecusilerin nikâhlanmasını ve kestiklerinin yenmesini söyleyenlere Allah genişlik vermesin.” Dedim ki: “Onlar Huzeyfe radiyallahu anh’ın mecusi bir kadınla evlenmesini delil getiriyorlar.” Dedi ki: “Bunu ed-Dâtâc rivayet etmiştir. Ebu Vail ise Yahudi bir kadınla evlendiğini söylemiştir. Böylece onun mecusi kadınla evlendiği sözü batıl olmaktadır. Sonra dedi ki: “ed-Dâtâc sikadır, Ebu Vail ise ondan daha sikadır.”

El-Hallal bundan sonrasında Huzeyfe radiyallahu anh’ın Medain’de evlendiği kadının Yahudi, Hristiyan veya Mecusi olduğuna dair rivayetleri isnadlarıyla zikretmiştir. Sonra şu rivayeti zikreder:

No: 460- Bana Zuheyr b. Salih haber verdi, dedi ki: bana babam tahdis etti, dedi ki: bize Muhammed b. Cafer tahdis etti, dedi ki: bize Said tahdis etti, o Katade’den rivayet etti. Yine bize Yahya haber verdi, dedi ki: bize Abdulvehhab tahdis etti, dedi ki: bize Said tahdis etti. o Katade’den şöyle dediğini rivayet etti:

أَنَّ حُذَيْفَةَ بَنْ الْيَمَانِ، وَطَلْحَةَ بْنَ عُبَيْدِ اللَّهِ، وَالْجَارُودَ بْنَ العلا، وَأذنية الْعَبْدَ، تَزَوَّجُوا نِسَاءً مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ. قَالَ أَحْمَدُ بْنُ حَنْبَلٍ: تَزَوَّجَ كُلُّ وَاحِدٍ مِنْهُمْ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ، فَقَالَ لَهُمْ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ، رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ: طَلِّقُوهُنَّ. فَطَلَّقُوا كُلُّهُمْ، إِلا حُذَيْفَةَ. فَقَالَ عُمَرُ: طَلِّقْهَا. قَالَ: تَشْهَدُ أَنَّهَا حَرَامٌ؟ قَالَ: هِيَ خمرةٌ، طَلِّقْهَا. قَالَ: تَشْهَدُ أَنَّهَا حَرَامٌ؟ قَالَ: هِيَ خمرةٌ. فَقَالَ حُذَيْفَةُ: قَدْ عَلِمْتُ أَنَّهَا خمرةٌ، وَلَكِنَّهَا لِي حَلالٌ. فَأَبَى أَنْ يُطَلِّقَهَا. فَلَمَّا كَانَ بَعْدُ طَلَّقَهَا، فَقِيلَ لَهُ: أَلا طَلَّقْتَهَا حِينَ أَمَرَكَ عُمَرُ؟ قَالَ: كَرِهْتُ أَنْ يَظُنَّ النَّاسُ.قَالَ عَبْدُ الْوَهَّابِ: أَنْ يَرَى النَّاسُ أَنِّي رَكَبْتُ أَمْرًا لا يَنْبَغِي لِي. قَالَ عبد الوهاب: أني أتيت ما لا يحل ولا يصلح لي

“Huzeyfe b. el-Yeman, Talha b. Ubeydillah, el-Carud b. el-A’lâ ve Uzeyne el-Abd radiyallahu anhum kitap ehli kadınlarla evlendiler.” Ahmed b. Hanbel dedi ki: “Her biri kitap ehli bir kadınla evlendi. Ömer b. el-Hattab radiyallahu anh onlara: “Onları boşayın” dedi. Huzeyfe radiyallahu anh dışında hepsi de boşadılar. Ömer radiyallahu anh, Huzeyfe radiyallahu anh’e: “Onu boşa” dedi. Huzeyfe radiyallahu anh: “Onun haram olduğunu söyleyebilir misin?” dedi. O da: “O içkicidir, onu boşa” dedi. Huzeyfe radiyallahu anh: “Onun bana haram olduğunu söylüyor musun?” dedi. Ömer radiyallahu anh: “O içkicidir” dedi. Huzeyfe radiyallahu anh: “Biliyorum, o içki içer. Lakin o bana helaldır.” Böylece onu boşamayı kabul etmedi. Sonra onu boşayınca kendisine: “Neden Ömer radiyallahu anh sana emrettiğinde boşamadın?” dediler. Dedi ki: “İnsanların (bunun haram olduğunu) zannetmelerinden hoşlanmadım.” Abdulvehhab’ın rivayetinde dedi ki: “İnsanlar benim bana yakışmayan bir iş yaptığımı sanıyorlardı.” Abdulvehhab yine rivayetinde dedi ki: “Muhakkak ki ben bana helal olsa da benim için uygun olmayan bir şey yaptım.”

Adam Müslüman Olup Karısı Müslüman Olmazsa

No: 504- Bana Ahmed b. Muhammed b. Matar ve Zekeriyya b. Yahya haber verdi, dediler ki: bize Ebu Talib tahdis etti:

أنه قَالَ لأبي عبد الله: فإن أسلم الرجل، تكون فرقة؟ قَالَ: لا. قَالَ: تكون امرأته؟ قَالَ: نعم.قَالَ: مالك يقول: إذا أسلم وقعت الفرقة؟ قَالَ الله: {وَلا تُمْسِكُوا بِعِصَمِ الْكَوَافِرِ} وعرض عليها الإسلام، فلم تسلم. قَالَ: ليس هذا بشيء، الرجل يتزوج اليهودية والنصرانية، وحذيفة تزوج يهودية، غير واحد من أصحاب النبي، صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، تزوج يهودية

“O, Ebu Abdillah’a (Ahmed b. Hanbel’e) dedi ki: “Adam müslüman olursa karısından ayrılması gerekir mi?” Ahmed: “Hayır” dedi. Ebu Talib: “Onun karısı mıdır?” dedi. Ahmed: “Evet” dedi. 

Dedi ki:  “Malik şöyle diyor: “Kişi müslüman olursa ayrılırlar. Allah şöyle buyurmuştur: “Kâfirleri nikâhınız altında tutmayın” (Mumtehine 10) Ona müslüman olması teklif edilir. Müslüman olmazsa ayrılırlar."Ahmed dedi ki: "Bu bir şey değildir. Kişi Yahudi veya hristiyan kadınla evlenebilir. Huzeyfe radiyallahu anh Yahudi kadınla evlendi. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabından birçok kimse de yahudi kadınlarla evlendiler.”

Mürtedlerin Hükmünün Yöneticilere Bırakılması

No: 1196- Yusuf b. Abdillah el-İskafi bana yazarak dedi ki: bize el-Hasen b. el-Hasen tahdis etti:

أنه سأل أبا عبد الله عن الرجل يكون له جيران يهود ونصارى، فيسلمون ثم يرتدون؟ قَالَ: يرفع أمرهم إلى القاضي. وعن القوم يسلمون فلا يشهدون جماعة؟ قَالَ: يقرعون، ويرفع أمرهم إلى السلطان

“O, Ebu Abdillah (Ahmed b. Hanbel)’e sordu: Yahudi ve Hristiyan komşuları müslüman oldular, sonra dinden çıkarak mürted oldular.” Ahmed dedi ki: “Onların durumu kadıya arz edilir.” Müslüman olduktan sonra cemaate katılmayan bir topluluğu sorunca Ahmed dedi ki: “Cemaate çağırılırlar ve işleri sultana (yöneticiye) arz edilir.”

Namazı Terk Edenin Hükmü

No: 1381- Bana Muhammed b. Yahya el-Kehhâl haber verdi:

أن أبا عبد الله قَالَ فيمن ترك الصلاة: يستتاب ثلاثا؛ فإن تاب، وإلا ضربت عنقه. قُلْتُ: أليس الحديث: من بدل دينه فاقتلوه؟ قَالَ: ذاك المقيم عَلَى الشيء.

“Ebu Abdillah (Ahmed b. Hanbel) namazı terk eden hakkında dedi ki: “Üç gün tevbeye çağırılır. Tevbe etmezse boynu vurulur.” Dedim ki: “Hadiste: dinini değiştireni öldürün” buyrulmuyor mu?” Dedi ki: “O bir şeyde (küfürde) ısrar eden hakkındadır.”

No: 1382- Bana İsmet haber verdi, dedi ki: bize Hanbel tahdis etti. dedi ki:

سمعت أبا عبد الله يسأل عن من بدل دينه فاقتلوه، قَالَ: معنى أن يكون قائما عَلَى الكفر لا يرجع، فأما إذا قَالَ: لا أصلي فإنه يستتاب ثلاثا؛ فإن تاب، وإلا ضربت عنقه.

“Ahmed b. Hanbel’e “Dinini değitireni öldürün” hadisi sorulunca şöyle derken işittim: “Bunun manası küfürden dönmemek üzere ısrar eden kimseyi öldürün demektir. Ama eğer “Namaz kılmam” diyorsa üç gün tevbeye çağırılır. Tevbe etmezse boynu vurulur.”

Kocası Namaz Kılmayan Kadın

No: 1421- Bana Muhammed b. Ali haber verdi, dedi ki: bize Yakub b. Buhtan tahdis etti, yine bana Muhammed b. Cafer haber verdi, dedi ki: bize Ebu’l-Haris tahdis etti, yine bana el-Fadl b. Ziyad haber verdi:

سئل أبو عبد الله عن امرأة لها زوج يسكر ويدع الصلاة؟ قَالَ: إن كان لها ولي فرق بينهما.

“Ahmed b. Hanbel’e kocası içki içip sarhoş olan ve namazı terk eden bir kadın hakkında sorulunca dedi ki: “Kadının velisi varsa aralarını (nikâhlarını bozarak) ayırmalıdır.”

Karısı Namaz Kılmayan Erkek

No: 1422- Bana Musa b. Sehl haber verdi. dedi ki: bize Muhammed b. Ahmed el-Esedi tahdis etti, dedi ki: bize İbrahim b. Yakub tahdis etti, o İsmail b. Said’den rivayet etti:

سألت أحمد عن الرجل يحل له أن يقيم مع امرأته، وهي لا تصلي، ولا تغتسل من جنابة، ولا تتعلم القرآن؟ قَالَ: أخشى أن لا يجوز المقام معها.

“Ahmed’e kişinin namaz kılmayan, cünüplükten gusletmeyen ve Kurân öğrenmeyen karısıyla nikâhlı kalmaya devam etmesi helal midir diye sordum. Dedi ki: “Onunla beraber (nikâhlı) kalmanın caiz olmamasından korkarım.”

12 Mart 2022 Cumartesi

Namazda Safları Birleştirmek Farzdır

 Namazda Safları Birleştirmek Farzdır

Cemaatle namazı yasaklayarak dinden çıkan imamların arkasında namazın geçersiz olduğu malumdur. Bununla beraber cemaatle namazı yasaklamasalar dahi, cahiliyye hurafesi olan hastalık bulaşması kuruntusu sebebiyle saflar arasına mesafe koyarak kılınan namazın  geçersiz olduğunu ve mesafeli namazın bu asırda uydurulmuş yeni bir din olduğunu gösteren naslar bu risalede zikredilmiştir. 

risaleyi okumak için buraya tıklayın

10 Mart 2022 Perşembe

İbn Rahuye'nin Re'y Ehli'nden Tevbe Ediş Kıssası

 

Ebu Bekr el-Mervezi rahimehullah Ahbaru’ş-Şuyuh ve Ahlakihim kitabında (no: 275) dedi ki:

فَقَدِمَ عَلَيْنَا الْقَاسِمُ بْنُ مُحَمَّدِ بْنِ الْحَارِثِ فَسَأَلْنَاهُ عَنْهَا فَقَالَ سَمِعْتُ إِسْحَاقَ بْنَ رَاهَوَيْهِ يَقُولُ كُنْتُ صَاحِبَ رَأْيٍ، فَلَمَّا أَرَدْتُ الْخُرُوجَ إِلَى الْحَجِّ عَمِدْتُ إِلَى كُتُبِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ الْمُبَارَكِ فَاسْتَخْرَجْتُ مِنْهَا مَا يُوَافِقُ رَأْيَ أَبِي حَنِيفَةَ مِنَ الأَحَادِيثِ فَبَلَغْتُ نَحْوَ ثَلاثِ مِائَةِ حَدِيثٍ فَقُلْتُ أَسْأَلُ عَنْهَا مَشَايِخَ عَبْدِ اللَّهِ الَّذِينَ هُمْ بِالْحِجَازِ وَالْعِرَاقِ وَأَنَا أَظُنُّ أَنَّهُ لَيْسَ يَجْتَرِئُ أَحَدٌ أَنْ يُخَالِفَ أَبَا حَنِيفَةَ فَلَمَّا قَدِمْتُ الْبَصْرَةَ، جَلَسْتُ إِلَى عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ مَهْدِيٍّ فَقَالَ لِي مِنْ أَيْنَ أَنْتَ؟ فَقُلْتُ مِنْ أَهْلِ مَرْوَ فَتَرَحَّمَ عَلَى ابْنِ الْمُبَارَكِ وَكَانَ شَدِيدَ الْحُبِّ لَهُ فَقَالَ هَلْ مَعَكَ مَرْثِيَةٌ رُثِيَ بِهَا عَبْدُ اللَّهِ؟ قُلْتُ نَعَمْ فَأَنْشَدْتُهُ قَوْلَ أَبِي تُمَيْلَةَ يَحْيَى بْنِ وَاضِحٍ الأَنْصَارِيِّ

طَرَّقَ النَّاعِيَانِ إِذْ نَبَّهَانِي ... بِقَطِيعٍ مِنْ فَاجِعِ الْحَدْثَانِ

قُلْتُ لِلنَّاعِيَانِ مَنْ تَنْعِيَا؟ ... قَالا أَبَا عَبْدِ رَبِّنَا الرَّحْمَانِ

فَأَثَارَ الَّذِي أَتَانِي حُزْنِي ... وَفُؤَادُ الْمُصَابِ ذُو أَحْزَانِ

ثُمَّ فَاضَتْ عَيْنَايَ وَجْدًا ... وَشَجْوًا بِدُمُوعٍ يُحَادِرُ الْهَطْلانِ

وَذَكَرَ الْقَصِيدَةَ إِلَى آخِرِهَا، قَالَ: فَمَا زَالَ ابْنُ مَهْدِيٍّ يَبْكِي، وَأَنَا أُنْشِدُهُ، حَتَّى إِذَا مَا قُلْتُ:

وَبِرَأْيِ النُّعْمَانِ كُنْتَ بَصِيرًا ... . . . .

قَالَ لِي اسْكُتْ فَقَدْ أَفْسَدْتَ الْقَصِيدَةَ فَقُلْتُ إِنَّ بَعْدَ هَذَا أَبْيَاتًا حِسَانًا فَقَالَ دَعْهَا أَتَذْكُرُ رِوَايَةَ عَبْدِ اللَّهِ عَنْ أَبِي حَنِيفَةَ فِي مَنَاقِبِهِ؟! مَا نَعْرِفُ لَهُ زَلَّةً بِأَرْضِ الْعِرَاقِ إِلا رِوَايَتَهُ عَنْ أَبِي حَنِيفَةَ وَلَوَدِدْتُ أَنَّهُ لَمْ يَرْوِ عَنْهُ وَأَنِّي كُنْتُ أَفْتَدِي ذَلِكَ بِمُعْظَمِ مَالِي فَقُلْتُ يَا أَبَا سَعِيدٍ مَا تَحْمِلُ عَلَى أَبِي حَنِيفَةَ كُلَّ هَذَا أَلَمَّا أَنَّهُ كَانَ يَتَكَلَّمُ بِالرَّأْيِ فَقَدْ كَانَ مَالِكُ بْنُ أَنَسٍ وَسُفْيَانُ وَالأَوْزَاعِيُّ يَتَكَلَّمُونَ بِالرَّأْيِ؟ ! فَقَالَ أَتَقْرِنُ أَبَا حَنِيفَةَ إِلَى هَؤُلاءِ! مَا أَشْبَهَ أَبَا حَنِيفَةَ فِي أَهْلِ الْعِلْمِ إِلا بِنَاقَةٍ شَارِدَةٍ فَارِدَةٍ تَرْعَى فِي وَادٍ جَدْبٍ وَالإِبِلُ كُلُّهَا تَرْعَى فِي وَادٍ آخَرَ قَالَ إِسْحَاقُ ثُمَّ نَظَرْتُ بَعْدُ فَإِذَا النَّاسُ فِي أَمْرِ أَبِي حَنِيفَةَ عَلَى خِلافٍ مَا كُنَّا عَلَيْهِ بِخُرَاسَانَ

“el-Kasım b. Muhammed b. el-Haris yanımıza geldi ve onun (Abdullah b. el-Mubarek rahimehullah’ın) hakkında sorduk. Dedi ki: “İshak b. Rahuye rahimehullah’ı şöyle derken işittim: “Ben re’y ehli idim. Hacca gitmek istediğimde Abdullah b. el-Mubarek rahimehullah’ın kitaplarına yöneldim ve onlardan Ebu Hanife’nin görüşlerine uygun düşen hadisleri çıkardım. Üç yüz kadar hadise ulaştı. Dedim ki: 

“Bu hadisleri Abdullah b. el-Mubarek’in Hicaz’lı ve Irak’lı şeyhlerine sorarım. Ben zannediyordum ki hiç kimse Ebu Hanife’ye muhalif düşmeye cesaret edemez. Basra’ya geldiğimde Abdurrahman b. Mehdi’nin meclisine oturdum. Bana: 

“Nerelisin?” dedi. Ben de: 

“Merv halkındanım” dedim.  İbnu’l-Mubarek’e rahmet okudu. Onu çok severdi.  Dedi ki: 

“Yanında Abdullah için yapılmış bir mersiye var mıdır?” Ben de: “Evet” dedim ve Ebu Tumeyle Yahya b. Vadık el-Ensari’nin kasidesini sonuna kadar okudum… 

Ben okurken İbnu’l-Mehdi ağlamaya devam ediyordu. Şu kısma geldim:

“Nu’man'ın re’yinde basiret sahibi idin…” Hemen bana: 

“Sus! Kasideyi batırdın!” dedi. Dedim ki: 

“Bundan sonrasında güzel beyitler var." Dedi ki: 

“Bırak! Abdullah b. el-Mubarek’in Ebu Hanife’den rivayet etmesinin zikredilmesi bir üstünlük müdür ki? Biz İbnu’l-Mubarek’in tek zellesi olarak Irak diyarında Ebu Hanife’den rivayette bulunmasını biliyoruz. Ondan hiç rivayette bulunmamış olmasına karşılık malımın çoğunu fidye olarak vermiş olmayı isterdim.” Ben dedim ki:

“Ey Ebu Said!  Ebu Hanife’ye bütün bu yüklenmelerin sebebi nedir? Sırf re’y ile konuşması sebebiyle mi? Nitekim Malik b. Enes, Sufyan ve el-Evzai de re’y ile konuşmuşlardır!” Dedi ki:

“Ebu Hanife’yi onlarla bir mi tutuyorsun?! Ebu Hanife ilim ehli arasında ancak bütün develer başka bir vadide iken, çorak bir vadide tek başına otlamaya çalışan huysuz bir deveye benzer.” İshak b. Rahuye rahimehullah dedi ki: 

“Bundan sonra gördüm ki insanlar, Ebu Hanife hakkında bizim Horasan’da zannettiğimizin aksine bir tutum içindedirler.”

Mervezi rahimehullah yine aynı eserde bir sonraki rivayette (no:276) şöyle demiştir:

سَمِعْتُ بُنْدَارًا يَقُولُ سَمِعْتُ عَبْدَ الرَّحْمَنِ بْنَ مَهْدِيٍّ يَقُولُ مَا هَبَطَتْ فِتْنَةٌ مِنَ السَّمَاءِ إِلَى الأَرْضِ أَضَرُّ مِنْ أَبِي حَنِيفَةَ

“Bundar’ı şöyle derken işittim: Abdurrahman b. Mehdî rahimehullah’ı şöyle derken işittim:

“Semadan yeryüzüne Ebu Hanife’den daha zararlı bir fitne inmemiştir.”

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)