Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

26 Temmuz 2019 Cuma

Bir Tesettüre Giriş Kıssası


Müslüman kızların örtünmeleri İslam’ın olmazsa olmaz şiarlarındandır. Allah Teâlâ bunu kitabında ve rasulü Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in dili üzerinden farz kılmıştır. Allah Azze ve Celle’nin dininde önemi büyük olan bu farz konusunda gevşek davranmak caiz değildir. Bilakis müslüman kadının tesettür konusunda hırslı olması zorunludur. Bu, öncelikle dinine ve rabbi Subhanehu ve Teâlâ’nın emirlerine olan hırsının işaretidir. Sonra kendisinin selametine ve tesettürün kendisinden alıkoyacağı eziyetlerden dolayı kendi nezafetine hırsının göstergesidir.

Nasipsiz fasık ve günahkâr kimseler açık bir kadın gördükleri zaman mutlaka çarpık arzularla köpek gibi tamah ederler. İster örtülü bir kadına ister açık bir kadına karşı yapılsın, bizler bu fiilleri kesinlikle temize çekmeyiz. Lakin tesettür kadına iffet, temizlik, duruluk, dinine tutunma, Allah Teâlâ’nın emirlerine ve rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’in emirlerine uymaya hırs gösterme unsurlarını katar. Tesettür; kadının başını ve bütün bedenini örten bir perde olduğu gibi, aynı zamanda isyan ve günahlara karşı da bir perdedir. Bu konu, tesettürün önemini açıklamakta ve bunun getirilerinin ne kadar güzel bir anlam taşıdığını ortaya koymaktadır. Bu ihmal edilmemesi gereken önemli bir konudur. Anlatılacak olan kıssa, tesettürü yerine getirmeyen bütün kızların iyice düşünmeleri gereken bir kıssadır. İnşaallah bu onların da tesettüre girmelerine bir vesile olur. Bu kıssa gerçekten bütün kızlar için önemlidir:

Bu kıssa, yaşadığı zorluklar neticesinde tesettüre girmiş olan kızlardan birinin başına gelmiş olan gerçek bir olaydır ve mü’minlerin annelerine benzemek demek olan bu şerefli örtünmeye henüz girmemiş olan bütün kızlar için bir öğüt içermektedir.

Kıssanın kahramanı olan kız, bu günlerdeki diğer kızlar gibi, hayatı gezip eğlenmekten ibaret gören, herhangi bir sorumluluk taşımayan, namaz kılmayan, dininin emirlerini yerine getirmeyen bir görüntüdeydi. Ölümü asla düşünmezdi. Hayatın hep lezzetlerle ve şehvetlerle devam edeceğini sanıyordu.

Bu kız da modaya uyarak dar ve bedenini belli eden ince elbiseler giyiyor, kendisini görenlerin arasında geziyordu. Bununla beraber kalbini yokladığında mutlu olmadığını hissediyordu. Bu yaptıklarıyla mutlu olacağını sanıyordu. Lakin mutluluğu elde edememişti. Bu kız Allah’ın yolunu asla bilmeyen bir aile ortamında yetişmişti. Ailesi İslam’ın gereklerine uymuyordu. Avrupalılar gibi yaşıyor ve batılılardan gelen her şeye tabi oluyorlardı.

Fakat günlerden bir gün bu kız tesettürlü olan, lakin tesettüre gerektiği şekilde bağlı olmayan teyzesini ziyarete gitti. Bu teyzesi ona tesettür hakkında bir şeyler söylüyordu. Davetçilerden birinin ses kaydını ona dinletti. Davetçi teberrüc (açılıp saçılma) fitnesinden bahsediyordu. Bu kız büyük bir darlık hissetti. Bu ses kaydını dinledikçe bu hususta kendisinden şiddetle nefret etmeye başladı.

Eve döndüğü zaman Allah’a şöyle dua etmeye başladı: “Rabbim! Beni hakka hidayet et. Sen merhametlilerin en merhametlisisin. Rabbim! Tesettürü bana nasip et.” Bu kız o vakit lise üçüncü sınıfta okuyordu. Yanında yaygın modaya göre giyinen kız arkadaşı vardı. Günlerden bir gün tesettüre girmiş olarak bu arkadaşının yanına geldi. Kız arkadaşı ona hemen tesettüre girmesi ve anne babasının bunu nasıl kabul edebildikleri hususunda sorular sormaya başladı. Kız, anne ve babasının kesin bir şekilde kendisinin tesettüre girmesine karşı çıktıklarını, ancak kendisinin tesettüre girmek hususunda ısrar ettiğini anlattı. Çünkü bu Allah Teâlâ’nın emirlerindendir ve yaratıcıya isyan olan bir hususta yaratılmışlara itaat söz konusu değildir. Bu ısrar üzerine ana babası onun istediği şeyi kabullenmek zorunda kalmışlardı. Kız arkadaşı ona dedi ki:

“Tesettür şüphesiz ki İslam’ın farzlarındandır. Hiçbir halde onu terk etmek caiz değildir. Biz Allah’ın bizi şereflendirdiği bu şeref ile örtünmemiş bir halde Allah’ın huzuruna çıkarsak, Âlemlerin rabbine karşı ne diyebiliriz?”

Kız arkadaşının sözü, yarasının üzerine geldi ve kız büyük bir heyecan duydu. Çünkü o kız arkadaşının durumunu biliyordu. Onun ailesi de kızlarının örtünmesine şiddetle karşı çıkıyorlardı. Bu kız evine gitti, sonra kafasında düşünceler dolanmaya başladı. Annesine tesettürün Allah Teâlâ’ya itaat olduğunu haber verip buna azmettirmeye başladı. Annesi bu fiili şiddetle reddetti. Kız da hıçkırarak oturdu, ağladı.

Ertesi sabah kız okuluna her zamanki gibi bir halde gitmek istedi. Saçlarını taramak için kalktığında güç yetiremedi. Sanki ellerinde bunu yapmaya engel olan bir şey vardı. Hızlıca saçlarını bağladı ve çıkmak istedi. Birden asansörle inen gençlerden birinin seslerini işitti. O gencin önüne saçları bu halde iken çıkmaya cesaret edemedi ve eve geri girdi. Tesettürlü olmayan annesine ait bir eşarbı giydi ve okuluna bu şekilde gitti. Kız arkadaşı onu böyle görünce çok sevindi ve ona:

“Tesettüre mi girdin?” dedi. Kız arkadaşı:

“Hayır, tesettür için giymedim, sonra çıkaracağım” dedi. Sonra kız şaşkınlıklar içinde evine gitti, şiddetli bir şekilde ağlamaya başladı ve Allah Teâlâ’ya kendisine doğru olanı kolaylaştırması için dualar etti. Kız hemen babasına tesettür meselesini ısrarla tebliğ etmeye başladı ve bunun Allah’a bir itaat olduğunu anlattı. Babası kızının durumundan çok korktu ve ona:

“İstediğini yap, ama senin yaptığın şeyi onaylamıyorum” dedi. Annesi işten geldiği zaman kızının yaptığı şeyi öğrendi ve şiddetli bir şekilde öfkelendi. Sonra kızının tesettürden çıkmasını istemek üzere gitti. Kız bunu reddetti. O da büyük bir üzüntü içinde kaldı. Bir gece kızın babasına onu hakaretler ederek anlattı. Kız bu sırada: “Allah bana yeter, O ne güzel vekildir” diyor, acılar içinde ağlıyor ve Allah’a kendisini taatinde sabit kılması için dualar ediyordu. Allah Teâlâ bu kıza sebat vermiş ve ailesinin itirazlarına rağmen her gün imanı artıyordu.

Sonraki yıllarda bir gün babası kızın bu durumuna razı oldu. Kız, ailesi için tesettüre davet eden bir davetçi olmuştu. Sonunda annesi de tesettüre girdi. Gönül rızasıyla örtündü. Kız, ailesi için hayra vesile olmuştu.

Bu kıssa gerçekten etkileyicidir. Ailesinin ve çevresinin itirazlarından çekindiği için tesettüre uymayan her kız bunu düşünmeli, önem vermelidir. Allah, imanlarında samimi olanlara güç verir ve destekler. İmanında samimiyeti doğru olana Allah bütün hayır kapılarını kolaylaştırır ve onun önünde tükenmeyen nimetlerin kapıları açılır. Tesettürü gözetmeyen her kız bu kıssadan ibret almalıdır. Belki de buna benzer olaylar, her gün binlerce kızın başına gelmektedir. Allah Teâlâ’nın farz kıldığı bu emri kızların ertelememeleri, Allah Teâlâ’nın emrine yönelmeleri gerekir.
Tercüme: Ebu Muaz

Tesettür ve Hayâ'ya Dair Yaşanmış Bir Kıssa


Şeyh Ahmed es-Suveyyan Bangladeş’te meydana gelen şu kıssayı anlattı:

"Davet amacıyla Bangladeş’te bulunuyordum. Göz hastalıklarının tedavisi için çadır kurmuş olan bir tabip ve bir grup ile birlikteydim. Tabibe yaşlı bir adam yaklaştı. Yanında çekingen ve tereddüt halinde bulunan bir kadın vardı. Tabip onu muayene için yaklaştığında kadın ağlamaya başladı ve korkudan titriyordu. Tabip onun hastalıktan dolayı ağladığını zannetti ve durumu kadının kocasına sordu. Adam gözleri yaşla dolu bir halde dedi ki:

“Acıdan dolayı ağlamıyor. Bilakis yabancı bir erkeğe karşı yüzünü açmak zorunda kaldığı için ağlıyor. Dün gece endişeden dolayı uyumadı, beni çok yordu. Bana şöyle diyordu:

“Yüzümü açmama razı mı olacaksın?” Ona iman üzerine ağır yemin edip Allah’ın bunu ona mubah kıldığını, çünkü kendisinin zaruret halinde bulunduğunu söylemedikte tedaviye gelmeyi kabul etmedi.” Neticede kadının gözüne başarılı bir ameliyat uygulandı ve gözündeki beyaz su gidip Allah Azze ve Celle’nin izniyle tekrar görmeye başladı. Kadının kocası dedi ki:

“Ameliyat bittikten sonra eşim şöyle dedi:

“Muhakkak ki ben tedavi olmamaya sabredebilirdim. Lakin iki mesele vardı: Birisi Kur’ân’ı Kerim okumak, diğeri de seninle ve çocuklarımla ilgilenebilmek.”
Allah’ın öfkeleneceği bir şeye bakmak istediğini değil, Allah’ın kitabını okumak için görmeyi istedi! Ne güzel bir tesettür ve ne güzel bir hayâ! 

11 Temmuz 2019 Perşembe

Arapçadaki Lahinlerim Hakkında Bedevilere Cevap!

Bazı kaba softa, kuru molla tabiatli bedeviler derslerimde neden ayetlerin ve hadislerin arapça metinlerini sık sık okumadığımı soruyor ve hutbetul hace gibi arapça okuduğum bazı metinlerde de lahin yaptığımı gerekçe göstererek “Sen bir de nasıl âlim olduğunu iddia edebiliyorsun?” diyorlar.
Bilindiği gibi ben Türk’üm ve Türkçe konuşuyorum, türkçe konuşan insanlara davette bulunuyorum. Arapça telaffuzlar üzerinde yoğun konuşma ortamım olmamaktadır. Gerekli olmadıkça ayet veya hadisleri arapça metinleriyle okuyup şov yapma gibi bir gayem de söz konusu olmamalıdır. Okuduğum arapça metinlerdeki lahinlere gelince, şu aktaracaklarım maksadı izah eder umarım:
Rivayet edildiğine göre el-Ferrâ halifenin huzurunda lahin yaptı. Vezir bundan dolayı ona çıkışarak dedi ki:
“Halifenin huzurunda lahin mi yapıyosun?” O da dedi ki:
يا أمير المؤمنين، إن طباع أهل البداوة الإعراب، وطباع أهل الحضر اللحن، فإذا أمليت أو صنفت لم ألحن، وإذا رجعت للطبع لحنت
“Ey mü’minlerin emiri! Muhakkak ki bedevilerin tabiatleri i’rab yapmaktır. Medenîlerin tabiati ise lahindir. Eğer imla eder veya tasnif yaparsam lahin yapmam, ama tabiatime dönersem lahin yaparım.” Bunun üzerine halife onun bu sözünü güzel buldu.
Hatib el-Bağdadî, el-Cami'de (1059), Bundar rahimehullah'ınşöyle dediğini rivayet ediyor: 

"İ'rab yapan seçkinlerden olamaz"
Malik b. Dinar rahimehullah şöyle demiştir: “Kişi tek bir harfte bir lahin yapmadan konuşur da amelinin tamamında lahin yapar!”
İbrahim b. Edhem rahimehullah dedi ki: “Kelamda lahin yapmadan irab yaparız da, amellerde lahin yapar, irab yapmayız!”
Büyük alimlerden oldukları halde kelamında lahin olan birçok meşhur imamlar vardır. Onlardan bazıları
1- El-Kasım b. Muhammed b. Ebi Bekr es-Sıddık rahimehullah Tabiin’den, Medine’nin yedi fakihinden biri idi. Muslim Sahih’inde İbn Ebi Atik’ten şöyle rivayet etmiştir:
تحدثت أنا والقاسم عند عائشة رضي الله عنها حديثاً، وكان القاسم رجلاً لحّانة – وكان لأم ولد
“Ben ve el-Kasım, Aişe radiyallahu anha’nın yanında bir şey konuştuk. Kasım lahhane idi (yani çokça lahin yapan biri idi) onun annesi umm veled (yani cariye) idi…”
Annesinin arap olmayan bir cariye olması sebebiyle onun konuşmasında da bunun etkisi olmuştu.
2- İbrahim b. Yezid en-Nehâî tabiinin meşhur imamlarındandır. Zehebi el-Mizan’da (1/75) onun hal tercemesinde şöyle demiştir: 
“Arapçayı iyi beceremez, bazen lahin yapardı.”
3- Eymen b. Nâbil, tabiinin küçüklerindendir. Yahya b. Main onun hakkında şöyle demiştir: “Sika idi fasih konuşamazdı.”
4 ve 5- İmam Malik b. Enes ve şeyhi Rebiatu’r-Re’y rahimehumallah meşhur imamlardır. Hatib el-Bağdadi, İktizau’l-İlm kitabında (no: 157) İbn Ebi Uveys’ten şöyle rivayet ediyor: 

“Eşraf’tan bir adamın üzerinde ipekten bir elbise vardı. Malik bir söz söyledi ve onda lahin yaptı. Şerefli zat dedi ki:
“Ana babası iki dirhem harcayıp da şuna nahivi öğretememiş mi!” İmam Malik onun sözünü işitti ve dedi ki:
“Senin, sana giymen helal olmayan bir şeyi öğrenmen, senin için “Darabe Abdullahi zeyden ve darabe zeydun Abdallah” sözlerini öğrenmeden daha hayırlıdır!”
Yine Hatib el-Bağdadi el-Fakih ve’l-Mutefekkih kitabında (2/29) el-Asmaî’den şöyle rivayet ediyor: 
“İmam Malik’ten heybet duyduğum kadar hiçbir alimden heybet duymadım. Ta ki o lahin yaptı ve heybeti kalbimden gitti. Bu da onun: “Mutirna mataran ve eyyu mataran” dediğini işittiğim zaman oldu. Bunu ona söylediğimde dedi ki:
“Ya sen Rabia b. Abdirrahman’ı görsen nasıl olacaktı? Biz ona nasıl sabahladın? Diye sorduğumuzda: 
“Bihayran, bihayran” derdi. İmam Malik lahin konusunda Rebia’yı önder edinip ona uymuştu!
6- Bişr b. el-Haris el-Hâfi rahimehullah, şeyhulislamdır. Hatib, İktizau’l-İlm’de (157) Muhammed b. el-Musenna es-Simsar’dan rivayet ediyor: 

“Biz Bişr b. el-Haris’in yanındaydık. Yanında el-Abbas b. Abdilazim el-Anberî vardı. O müslümanların seçkinlerindendi. Ona dedi ki:
“Ey Ebu Nasr! Sen Kur’an okumuş ve hadis yazmış birisin. Ama lahin yapmayacak şekilde arapçayı öğrenmedin…”
7- Ebu Ubeyde Mamer b. el-Musenna, imam, nahiv allamesi. İbn Kuteybe, el-Mearif’te (543) diyor ki: 

“O beyit okuduğu zaman düzgün yapamaz, Kur’an okurken hata ederdi.”
8- Ebu Hâtim es-Sicistani; nahiv, lugat ve kıraat alimi. İbn Hallikan, Vefayatu’l-A’yan’da (2/431) el-Muberred’den şöyle dediğini aktarıyor: 

“Nahivde uzman değildi. İsa b. Cafer el-Haşimi’nin evinde Ebu Osman el-Mazini ile bir araya geldiğinde kendisine nahivden bir mesele soracak korkusuyla meşguliyet bulur veya hemen çıkmaya kalkardı.”
9- Muhammed b. Tahir el-Makdisi, imam hafız. Zehebi Siyeru A’lam’da (19/365) es-Silefî’den şöyle dediğini nakleder: 

“Meşhur fazilet sahibi idi, lakin lahin yapardı…”
10- Ebu Mushir rahimehullah dedi ki: 

"İmam el-Evzai rahimehullah lahin yapardı" (Hatib, el-Cami 1057)


11- Ebu’l-Kasım Sa’dullah, Tarihu’l-Cezair’de (2/164) şöyle demiştir: 
“Ebu Râs geniş ilmine rağmen dersinde lahin yapardı. Nitekim nahiv ve lugat konusunda te’lifi de vardır. Suyuti dışında kimsenin çok telif hususunda kendisini geçemediğini itiraf etmiştir. Nahiv konusunda ed-Durretu’l-Yetime kitabını te’lif etmiştir."

12- Tertibu’l-Medarik’te (5/274) İbnu’l-Kurtubi hakkında el-Fergani’nin şöyle dediği aktarılır:

 “Zamanında Mısırdaki Malikî fakihlerinin önderi ve Malik’in mezhebini en iyi ezberleyeni idi. Birçok ilimlerde, haber, tarih, edebiyat, dindarlık ve vera konularında uzmanlaşmasına rağmen lahin yapardı. Geniş ilmine, rivayet bilgisinin çokluğuna, çokça hadis rivayet etmesine ve güzel teliflerine rağmen Arapça konusunda basiretli değildi.”
Bu konuda birçok örnekler vardır. nitekim Ömer b. Şebbe "Nahivcilerden lahin yapanlar" adıyla bir eser te'lif etmiştir.

9 Temmuz 2019 Salı

Cuma Namazını Terk Edenin Kalbinin Mühürlenmesi

Cuma NamazınınTerki Hakkındaki Mütevatir Rivayetler

Ebu Muaz Seyfullah el-Çubukâbâdî

1- İbn Abbas Radiyallahu Anhuma Hadisi

El-Hakem b. Minya rahimehullah’tan: “İbn Ömer ve İbn Abbas radiyallahu anhum Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in minber üzerinde şöyle buyurduğuna şahitlik ettiler:
لَيَنْتَهِيَنَّ أَقْوَامٌ عَنْ وَدَعْهُمُ الْجُمُعَاتِ أَوْ لَيَطْبَعَنَّ اللَّهُ عَلَى قُلُوبِهِمْ وَلَيُكْتَبُنَّ مِنَ الْغَافِلِينَ
Bazı kimseler ya cumaları terk etmeye son verecekler ya da Allah kalplerini mühürleyecek de mutlaka gafillerden olacaklar.”[1]

2- Ebu’l-Ca’d ed-Damrî Radiyallahu Anh Hadisi

Ebu’l-Ca’d ed-Damrî radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
مَنْ تَرَكَ الْجُمُعَةَ ثَلَاثًا مِنْ غَيْرِ عُذْرٍ، فَهُوَ مُنَافِقٌ
Kim özürsüz olarak üç cumayı terk ederse o bir münafıktır. (diğer lafzına “kalbi mühürlenir” şeklindedir)”[2]

3- Yahya b. Es’ad b. Zurare Radiyallahu Anh Hadisi

Yahya (b. Es’ad b. Zurare) radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
مَنْ تَرَكَ الْجُمْعَةَ ثَلَاثًا تَهَاوُنًا بِهَا مِنْ غَيْرِ عُذْرٍ طُبِعَ عَلَى قَلْبِهِ وَجُعِلَ قَلْبُهُ قَلْبَ مُنَافِقٍ
Kim hafife alarak, mazeretsiz olarak üç Cuma’yı terk ederse kalbi üzerine mühür vurulur ve kalbi münafık kalbi kılınır.”[3]

4- İbn Ebi Evfa Radiyallahu Anh Hadisi

İbn Ebi Evfâ radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
مَنْ سَمِعَ النِّدَاءَ يَوْم الْجُمُعَة وَلم يأتها ثُمَّ سَمِعَ النِّدَاءَ فَلَمْ يأتها ثَلَاثًا طَبَعَ اللَّهُ عَلَى قَلْبِهِ فَجُعِلَ قَلْبَ مُنَافِقٍ
 Kim Cuma günü nidayı işitir de gelmezse, sonra nidayı işitir de üçüncü defa gelmezse kalbi mühürlenir ve kalbi münafık kalbi kılınır.”[4]

5- Muhammed b. Abdirrahman b. Sevban Hadisi

Muhammed b. Abdirrahman b. Sevban, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabından birinden rivayet ediyor: (Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e ref edip etmediğini bilmiyorum)
مَنْ سَمِعَ الْأَذَانَ ثَلَاثَ جُمُعَاتٍ ثُمَّ لَمْ يَحْضُرْ كُتِبَ مِنَ الْمُنَافِقِينَ
Kim ezanı işitir de üç defa Cuma’ya gelmezse münafıklardan yazılır.”[5]

6- Ebu Hureyre Radiyallahu Anh Hadisi

İbn Ömer radiyallahu anhuma, Ebû Hureyre radiyallahu anh’den rivayet ediyor: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem minberin üzerinde şöyle buyurdu:
لَيَنْتَهِيَنَّ أَقْوَامٌ عَنْ وَدْعِهِمُ الْجُمُعَاتِ أَوْ لَيَخْتِمَنَّ اللهُ عَلَى قُلُوبِهِمْ ثُمَّ لَيَكُونُنَّ مِنَ الْغَافِلِينَ
Birtakım insanlar Cuma’yı terk etmekten ya vazgeçerler, yahut da Allah onların kalplerini mühürleyecek, sonra da onlar hiç şüphesiz gafillerden olacaklardır.”[6]
Ez-Zuhrî rahimehullah, Ebu Hureyre radiyallahu anh’den işiten birinden rivayet ediyor: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
مَنْ تَرَكَ الْجُمُعَةَ ثَلَاثًا مِنْ غَيْرِ عُذْرٍ يَكُونَ لَهُ طُبِعَ عَلَى قَلْبِهِ
Kim bir mazereti olmaksızın üç defa Cuma’yı terk ederse kalbi mühürlenir.”[7]
Safvan b. Suleym rahimehullah, Ebu Hureyre radiyallahu anh’den rivayet ediyor: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
مَنْ تَرَكَ ثَلَاثَ جُمَعٍ مُتَوَالِيَاتٍ مِنْ غَيْرِ عُذْرٍ طَبَعَ اللَّهُ عَلَى قَلْبِهِ
Kim mazeretsiz olarak peşpeşe üç Cuma terk ederse Allah onun kalbine mühür vurur.[8]
Ebu Seleme, Ebu Hureyre radiyallahu anh’den rivayet ediyor: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
مَنْ تَرَكَ الْجُمُعَةَ ثَلَاثًا ولاء مِنْ غَيْرِ عُذْرٍ طَبَعَ اللَّهُ عَلَى قَلْبِهِ
Kim üç Cuma’yı terk eder ve bir mazereti bulunmazsa Allah onun kalbi üzerine mühür vurur.”[9]
Said el-Makburî rahimehullah, Ebu Hureyre radiyallahu anh’den rivayet ediyor: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
مَنْ تَرَكَ ثَلاثَ جُمَعٍ مِنْ غَيْرِ عِلَّةٍ طَبَعَ اللَّهُ عَلَى قَلْبِهِ مُنَافِقٌ
Kim bir illet olmaksızın üç Cuma’yı terk ederse Allah onun kalbine münafık mührü vurur.”[10]

7- İbn Ömer Radiyallahu Anhuma Hadisi

İbn Ömer radiyallahu anhuma, Ebû Hureyre radiyallahu anh’den rivayet ediyor: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem minberin üzerinde şöyle buyurdu:
لَيَنْتَهِيَنَّ أَقْوَامٌ عَنْ وَدْعِهِمُ الْجُمُعَاتِ أَوْ لَيَخْتِمَنَّ اللهُ عَلَى قُلُوبِهِمْ ثُمَّ لَيَكُونُنَّ مِنَ الْغَافِلِينَ
Birtakım insanlar Cuma’yı terk etmekten ya vazgeçerler, yahut da Allah onların kalplerini mühürleyecek, sonra da onlar hiç şüphesiz gafillerden olacaklardır.”[11]
El-Hakem b. Minya rahimehullah’tan: “İbn Ömer ve İbn Abbas radiyallahu anhum Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in minber üzerinde şöyle buyurduğuna şahitlik ettiler:
لَيَنْتَهِيَنَّ أَقْوَامٌ عَنْ وَدَعْهُمُ الْجُمُعَاتِ أَوْ لَيَطْبَعَنَّ اللَّهُ عَلَى قُلُوبِهِمْ وَلَيُكْتَبُنَّ مِنَ الْغَافِلِينَ
Bazı kimseler ya cumaları terk etmeye son verecekler ya da Allah kalplerini mühürleyecek de mutlaka gafillerden olacaklar.”[12]
Nafi rahimehullah’tan: İbn Ömer radiyallahu anhuma dedi ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şu minber üzerinde şöyle buyurduğunu işittim:
لَيَنْتَهِيَنَّ أَقْوَامٌ عَنْ تَرْكِهِمُ الْجُمُعَاتِ أَوْ لَيَخْتِمَنَّ اللَّهُ عَلَى قُلُوبِهِمْ ثُمَّ لَيَكُونَنَّ مِنَ الْغَافِلِينَ
Bazı kimseler ya cumaları terk etmeye son verecekler ya da Allah kalplerinin üzerine mühür vuracak da sonra elbette gafillerden olacaklar.”[13]

8- Ebu Abs b. Cebr Radiyallahu Anh Hadisi

Yezid b. Ebi Meryem dedi ki: “Ben yürüyerek Cuma’ya giderken Abaye b. Rifaa rahimehullah bana yetişti, o binekli idi. Dedi ki:
“Müjdelen, ben Ebu Abs radiyallahu anh’ın şöyle dediğini işittim: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
مَنْ تَرَكَ الْجُمُعَةَ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ تَهَاوُنًا بِهَا طَبَعَ اللهُ عَلَى قَلْبِهِ
Kim hafife alarak üç Cuma’yı terk ederse Allah onun kalbini mühürler.”[14]

9- Ebu Katade Radiyallahu Anh Hadisi

Ebu Katade radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
مَنْ تَرَكَ الْجُمُعَةَ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ مِنْ غَيْرِ ضَرُورَةٍ طَبَعَ اللَّهُ عَلَى قَلْبِهِ
Kim bir zorunluluk olmadan üç defa Cuma’yı terk ederse Allah onun kalbini mühürler.”[15]

10- Cabir b. Abdillah Radiyallahu Anhuma Hadisi

Cabir b. Abdillah radiyallahu anhuma’dan: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
مَنْ تَرَكَ الْجُمُعَةَ ثَلَاثًا مِنْ غَيْرِ ضَرُورَةٍ طَبَعَ اللَّهُ عَلَى قَلْبِهِ
Kim bir zorunluluk olmaksızın üç defa Cuma’yı terk ederse Allah onun kalbi üzerine mühür vurur.”[16]

11- Aişe Radiyallahu Anha Hadisi

Aişe radiyallahu anha’dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
مَنْ تَرَكَ الْجُمُعَةَ ثَلاثَ مَرَّاتٍ مِنْ غَيْرِ عِلَّةٍ أَوْ قَالَ غَيْرِ ضَرُورَةٍ طَبَعَ اللَّهُ عَلَى قَلْبِهِ
Kim bir illet veya bir zorunluluk olmaksızın üç defa Cuma’yı terk ederse Allah onun kalbi üzerine mühür vurur.”[17]
İbn Asakir’in rivayet lafzında “bir illet, bir hastalık veya bir mazeret olmaksızın…” şeklindedir.

12- Ka’b b. Malik Radiyallahu Anh Hadisi

Ka’b b. Malik radiyallahu anh’den: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
لَيَنْتَهِيَنَّ أَقْوَامٌ يَسْمَعُونَ النِّدَاءَ يَوْمَ الْجُمُعَةِ ثُمَّ لَا يَشْهَدُونَهَا أَوْ لَيَطْبَعَنَّ اللَّهُ عَلَى قُلُوبِهِمْ أَوْ لَيَكُونُنَّ مِنَ الْغَافِلِينَ أَوْ لَيَكُونُنَّ مِنْ أَهْلِ النَّارِ
Cuma günü nidayı işitip de cumaya gelmeyenler ya buna son verecekler ya da Allah kaplerini mühürleyecek yahut gafillerden olacaklar ya da cehennem ehlinden olacaklar.”[18]

13- Usame b. Zeyd Radiyallahu Anh Hadisi

Usame radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
مَنْ تَرَكَ ثَلَاثَ جُمُعَاتٍ مِنْ غَيْرِ عُذْرٍ كُتِبَ مِنَ الْمُنَافِقِينَ
Kim mazeretsiz olarak üç Cuma terk ederse münafıklardan yazılır.”[19]

14- Said b. el-Museyyeb Rahimehullah’dan Mursel

Said b. el-Museyyeb rahimehullah’tan: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
مَنْ تَرَكَ الْجُمُعَةَ ثَلَاثَ مرات مِنْ غَيْرِ عُذْرٍ طبع عَلَى قَلْبِهِ
Kim mazeretsiz olarak üç defa Cuma’yı terk ederse kalbi üzerine mühür vurulur.”[20]

15- İbn Abbas Radiyallahu Anhuma’dan Mevkuf Rivayet

Said b. Ebi’l-Hasen rahimehullah’tan: “İbn Abbas radiyallahu anhuma dedi ki:
مَنْ تَرَكَ الْجُمُعَةَ أَرْبَعَ جُمَعٍ مُتَوَالِيَاتٍ مِنْ غَيْرِ عُذْرٍ فَقَدْ نَبَذَ الْإِسْلَامَ وَرَاءَ ظَهْرِهِ
“Kim özürsüz olarak peşpeşe dört defa Cuma namazını terk ederse İslam’ı sırtının arkasına atmış olur.”[21]
Said b. Ebi’l-Hasen rahimehullah’tan diğer rivayet lafzı şöyledir: “İbn Abbas radiyallahu anhuma dedi ki:
مَنْ تَرَكَ الْجُمُعَةَ ثَلَاثًا مُتَوَالِيَاتٍ طَبَعَ اللَّهُ عَلَى قَلْبِهِ
“Kim peşpeşe üç Cuma terk ederse Allah onun kalbini mühürler.”[22]

Bu Konuda Zayıf Rivayetler

1- İbn Ömer Radiyallahu Anhuma’dan Çok Zayıf Rivayet

İbn Ömer radiyallahu anhuma’dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
ألا هل عسى أحد منكم أن يتخذ الصبة من الغنم على رأس ميلين أو ثلاثة تأتي الجمعة فلا يشهدها ثلاثا فيطبع الله على قلبه
Dikkat edin! Olur ki sizden biriniz iki mil veya üç mil uzakta bir koyun sürüsü edinir, Cuma vakti gelir de ona üç defa katılmaz, bunun üzerine Allah onun kalbini mühürler.[23]

2- Ebu Hureyre Radiyallahu Anh’den Çok Zayıf Rivayet

Ebu Hureyre radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
ألا هل عسى أحدكم أن يتخذ الصبة من الغنم على رأس ميل أو ميلين فيتعذر عليه الكلأ فيرتفع ثم تجيء الجمعة فلا يجيء ولا يشهدها وتجيء الجمعة فلا يشهدها وتجيء الجمعة فلا يشهدها حتى يطبع على قلبه
Dikkat edin, olur ki biriniz bir koyun sürüsüyle bir mil veya iki mil uzağa gider, otlakta sürüsünü otlatır. Sonra Cuma vakti gelir de Cuma’ya katılmaz. Yine Cuma vakti gelir ona katılmaz, sonra yine Cuma vakti gelir de ona katılmaz, ta ki kalbi üzerine mühür vurulur.”[24]
Ebu’l-Melih, Ebu Hureyre radiyallahu anh’den rivayet ediyor: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
من ترك الجمعة ثلاثا من غير علة طبع الله على قلبه
Kim bir illet olmaksızın üç Cuma’yı terk ederse Allah onun kalbi üzerine mühür vurur.[25]

3- Cabir b. Abdillah Radiyallahu Anhuma’dan Çok Zayıf Rivayet

Cabir radiyallahu anh dedi ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Cuma günü hatip olarak kalktı ve şöyle buyurdu:
عَسَى رَجُلٌ تَحْضُرُهُ الْجُمُعَةُ وَهُوَ عَلَى قَدْرِ مِيلٍ مِنَ الْمَدِينَةِ فَلَا يَحْضُرُهَا ثُمَّ قَالَ فِي الثَّانِيَةِ وَهُوَ عَلَى قَدْرِ مِيلَيْنِ مِنَ الْمَدِينَةِ فَلَا يَحْضُرُهَا ثُمَّ قَالَ فِي الثَّالِثَةِ وَهُوَ عَلَى قَدْرِ ثَلَاثَةِ أَمْيَالٍ مِنَ الْمَدِينَةِ فَلَا يَحْضُرُ الْجُمُعَةَ وَيَطْبَعُ اللَّهُ عَلَى قَلْبِهِ
Olur ki kişi Cuma vakti geldiğinde Medine’den bir mil uzaklıkta bulunur ve Cuma’ya gelmez.” Sonra ikincisinde dedi ki:
Medine’ye iki mil uzaklıkta bulunur da Cuma’ya gelmez.” Sonra üçüncüsünde buyurdu ki:
Medine’ye üç mil uzaklıkta bulunur da Cuma’ya gelmez ve Allah onun kalbini mühürler.”[26]

4- Harise b. en-Nu’man Radiyallahu Anh’den Zayıf Rivayet

Harise b. en-Nu’man radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
يَخْرُجُ الرَّجُلُ فِي غَنِيمَتِهِ إِلَى حاشية القرية فيشهد الصلاة ويئوب إِلَى أَهْلِهِ حَتَّى إِذَا أَكَلَ مَا حَوْلَهُ وَتَعَذَّرَتْ عَلَيْهِ الْأَرْضُ قَالَ لَوِ ارْتَفَعْتُ إِلَى رَدْهَة هِيَ أَعْفَى مِنْ هَذِهِ فَيَرْتَفِعُ حَتَّى لَا يَشْهَدَ مِنَ الصَّلَاةِ إِلَّا الْجُمُعَةَ حَتَّى إِذَا أَكَلَ مَا حَوْلَهُ وَتَعَذَّرَتْ عَلَيْهِ الْأَرْضُ قَالَ لَوِ ارْتَفَعْتُ إِلَى رَدْهَةٍ هِيَ أَعْفَى مِنْ هَذِهِ فَيَرْتَفِعُ حَتَّى لَا يَشْهَدَ جُمُعَةً وَلَا يَدْرِي مَا يَوْمُ الْجُمُعَةِ حَتَّى يُطْبَعَ عَلَى قَلْبِهِ
Kişi koyun sürüsüyle karyesinin yakınına çıkar, namaza katılır ve ailesine döner. Civarındakileri yeyip bitirince der ki:
“Şu tarafa doğru çıksam, orası daha iyidir.” Böylece oraya çıkar ve Cuma dışında cemaatle namazlara katılmaz. Oradakileri bitirince der ki:
“Şu tarafa doğru çıksam, orası buradan daha uygundur.” Böylece oraya çıkar ve Cuma namazına da katılmaz. Cuma gününü bilemez olur. Ta ki kalbi üzerine mühür vurulur.”[27]

5- İbn Abbas Radiyallahu Anhuma’dan Çok Zayıf Rivayet

İkrime rahimehullah, İbn Abbas radiyallahu anhuma’dan Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etti:
مَنْ تَرَكَ الْجُمُعَةَ مِنْ غَيْرِ ضَرُورَةٍ كُتِبَ مُنَافِقًا فِي كِتَابٍ لَا يُمْحَى وَلَا يُبَدَّلُ
Kim bir zorunluluğu olmaksızın Cuma’yı terk ederse silinmeyen ve değiştirilmeyen bir yazıyla münafık olarak yazılır.”[28]

6- Muhammed b. Abbad b. Ca’fer’den Mürsel

Muhammed b. Abbad b. Ca’fer rahimehullah’tan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
هل على أحدكم أن يتخذ الضيعة من الغنم على رأس الميلين من المدينة أو الثلاثة ثم يأتي الجمعة فلا يشهدها، ثم يأتي الجمعة فلا يشهدها، فطبع الله على قلبه
Biriniz bir koyun sürüsü edinip de Medine’den iki veya üç mil uzaklaşır sonra Cuma vakti gelir ona katılmaz, sonra Cuma vakti gelir ona katılmaz, bunun üzerine Allah onun kalbi üzerine mühür vurur.”[29]

7- Enes b. Malik Radiyallahu Anh’den Uydurma Rivayet

Enes b. Malik el-Ensarî radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
مَنْ تَرَكَ الْجُمُعَةَ ثَلاثًا مِنْ غَيْرِ ضَرُورَةٍ كُتِبَ مُنَافِقًا فِي كِتَابِ اللَّهِ لا يَمْحُو أَوْ لا يُبَدَّلُ
Kim zorunluluk olmaksızın üç Cuma’yı terk ederse Allah’ın silinmeyen ve değiştirilmeyen kitabında bir münafık olarak yazılır.”[30]


[1] Muslim'in şartına göre sahih. Abdurrazzak (3/165) İbn Ebî Şeybe (1/480) İbn Mâce (794) Ahmed (1/254, 335, 2/84) İbn Mâce (794) Nesâî (1370) Tayalisi (2735) Ebû Ya'lâ (10/110, 143) İbnu’l-Munzir el-Evsat (1730) Beyhakî (3/171) Beyhakî Şuab (3/103) İbn Asakir Tarih (15/64-66)
[2] Muslim'in şartına göre sahih. Ahmed (3/425) İbn Ebî Şeybe (1/479) İbnu’l-Carud el-Munteka (288) İbn Huzeyme (1857-58) Hâkim (1/415, 3/724) İbn Hibban (1/492, 7/26) İbn Mâce (1125) Nesâî (1368) Tirmizî (500) Ebû Dâvûd (1052) Ebû Ya'lâ (3/175) Taberânî (22/366) Beyhakî (3/172) Beyhakî Şuab (3/102)
[3] Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih. Hallal es-Sunne (1597) Ebu Bekr el-Mervezi Kitabu’l-Cuma (61, 63) Ebû Ya'lâ (13/110) İbn Ebî Âsım el-Âhad ve'l-Mesânî (2197) Beyhakî Şuab (3/102)
[4] Buhârî'nin şartına göre sahih. Ziyau’l-Makdisi el-Muhtare (13/127) Taberânî’den naklen: Heysemi Mecmau’z-Zevaid (2/193) Taberânî’nin matbu nüshasında bulunmamaktadır.
[5] Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih. Abdurrazzak (3/165)
[6] Sahih. Muslim (865)
[7] Sahih ligayrihi. İshak b. Rahuye (464)
[8] Sahih ligayrihi. Tayalisi (2557) Ahadisu Affan b. Muslim (65)
[9] Sahih ligayrihi. Ebu Tahir el-Muhallis Seb’atu Mecalis (75)
[10] Sahih ligayrihi. İbn Adiy el-Kâmil (8/316)
[11] Sahih. Muslim (865) Dârimî (1611) Tahavî Şerhu Muşkili'l-Âsâr (3186)
[12] Muslim'in şartına göre sahih. Abdurrazzak (3/165) İbn Ebî Şeybe (1/480) Ahmed (1/254, 335, 2/84) İbn Mâce (794) Nesâî (1370) Tayalisi (2735) Ebû Ya'lâ (10/110, 143) İbnu’l-Munzir el-Evsat (1730) Beyhakî (3/171) Beyhakî Şuab (3/103) İbn Asakir Tarih (15/64-66)
[13] Hasen. Ebu İshak el-Muzekki el-Muzekkiyat (5) Ebu Nuaym Ahbaru İsbehan (1735) Deylemi (5353)
[14] Buhârî'nin şartına göre sahih. Ebu Nuaym Ma’rife (6930) Ebu Ahmed el-Hâkim el-Esami ve’l-Kuna (5/378)
[15] Sahih. Ahmed (5/300) Hâkim (2/530)
[16] Sahih. İbn Huzeyme (1856) Hâkim (1/430) Ahmed (3/332) Nesâî Sunenu'l-Kubrâ (1657) İbn Mâce (1126) Taberânî Evsat (1/91) Beyhakî (3/247)
[17] Hasen. El-Mehamilî Emali (154) Hatib Tarih (12/142) İbn Asakir (37/277)
[18] Sahih ligayrihi. Taberânî Musnedu’ş-Şâmiyyin (1352) Taberânî (19/99) Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (9/309) İbn Sem’un Emali (5) Sa’lebi el-Keşfu ve’l-Beyan (9/314) isnadında Abdulaziz b. Ubeydillah zayıftır.
[19] Sahih ligayrihi. Taberânî (1/170) isnadında Cabir el-Cu’fî ve Muhammed b. Muslim et-Taifi zayıf ravilerdir. Bkz.: el-Elbani Sahihu’l-Cami (6144)
[20] Sahih ligayrihi. İbn Abdilberr et-Temhid (16/242)
[21] Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih. Ebu Bekr el-Hallal es-Sunne (1598, 1602) Abdurrazzak (3/166) Ebû Ya'lâ (5/102) Ebu Cafer el-Farisi Ahadisu’ş-Şamuhi (27) Beyhakî Şuab (3/103) İbn Abdilber et-Temhid (16/242)
[22] Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih. İbn Ebî Şeybe (1/480)
[23] Çok zayıf. Taberânî Evsat (1/108) Heysemi Mecmau’z-Zevaid’de (2/193) dedi ki: “İsnadında hal tercemelerini bulamadığım kimseler vardır.”
[24] Çok zayıf. İbn Mâce (1127) İbn Huzeyme (1859) Hâkim (1/431) Ebû Ya'lâ (11/333) isnadında eleştirilen ravi Ma’dî b. Suleyman vardır. Ebu Zur’a dedi ki: “Ma’dî b. Suleyman, İbn Aclan’dan münker rivayetlerde bulunmuştur. Çok zayıftır.” Bu rivayet de İbn Aclan’dandır. Bu yüzden el-Elbani, Sahihu İbn Huzeyme ta’likinde zayıf demiştir.
[25] Çok zayıf. İbn Asakir Tarih (16/286) Halid b. Yezid el-Kasri zayıftır. Ahmed b. Bekr el-Bâlisî hadis uydurmakla itham edilmiştir.
[26] Çok zayıf. Ebû Ya'lâ (4/140) El-Fadl er-Rakaşi çokça münker rivayetlerde bulunduğu için çok zayıf bir ravidir.
[27] Zayıf. Ahmed (5/433) Beyhakî (3/247) Musedded’den naklen: Busayri İthaf () isnadında çoğunluğun zayıf saydığı Ömer b. Abdillah mevla Gufra vardır.
[28] Çok zayıf. Şafii Musned (70) Şafii el-Umm (1/239) Beyhakî Ma’rife (6665) Rafii et-Tedvin (2/308) isnadında İbrahim b. Muhammed metruktur. Bkz.: el-Elbani ed-Daife (2/112)
[29] Çok zayıf. Abdurrazzak (3/165) İbn Ebî Şeybe (2/154) Abdurrazzak bunu iki isnadla rivayet etmiştir. Birinin isnadında İbrahim b. Yezid el-Havzi yalanla itham edilmiş metruk bir ravidir. Diğer tarikinde ise mübhem bir ravi vardır.
[30] Uydurma. Ebu’l-Yumn el-Kindî Nushatu ez-Zubeyr b. Adiy (1) Bişr b. el-Huseyn, ez-Zubeyr b. Adiy adına yalan uyduran biridir.

8 Temmuz 2019 Pazartesi

Kur'ânı ve Ezanı Makamlarla Okumak Çirkin Bir Bid'attir




وَرَتِّلِ الْقُرْآنَ تَرْتِيلًا

Kur'an'ı tane tane (tertil ile) oku” (Müzemmil 4)

Katâde rahimehullah anlatıyor: “Enes radıyallahu anh'e Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in kıraatından sordum. Şu cevabı verdi:

كَانَتْ مَدًّا، ثُمَّ قَرَأَ بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ يَمُدُّ بِسْمِ اللَّهِ وَيَمُدُّ بِالرَّحْمَنِ وَيَمُدُّ بِالرَّحِيمِ

"Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem medleri (uzun heceleri) uzatırdı.” Sonra örnek olarak Bismillâhirrahmânirrahim'i okudu ve uzatılacak yerleri belirgin şekilde uzattı: Bismillâhi'yi uzattı, er-rahmân'ı uzattı, er-rahîm'i uzattı.”[1]

Abdullah b. Ebi Muleyke’den: “Umm Seleme radiyallahu anha’ya Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in kıraati soruldu. Dedi ki:

كَانَ يُقَطِّعُ قِرَاءَتَهُ آيَةً آيَةً (بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ) (الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ) (الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ) (مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِ)

“Ayet ayet keserek okurdu. “Bismillahirrahmanirrahim”, “el-hamdu lillahi rabbi’l-âlemîn”, “er-Rahmâni’r-Rahîm”, “Mâliki yevmi’d-dîn” derdi.”[2]

Sesi Kur’ân İle Süslemenin Manası


Ebu Hureyre radiyallahu anh’den: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

صَلُّوا فِي بُيُوتِكُمْ وَلَا تَتَّخِذُوهَا قُبُورًا زَيِّنُوا أَصْوَاتَكُمْ بِالْقُرْآنِ وَإِنَّ الشَّيْطَانَ يَنْفِرُ مِنَ الْبَيْتِ الَّذِي تُقْرَأُ فِيهِ سُورَةُ الْبَقَرَةِ قَالَ عُثْمَانُ بْنُ خُرَّزَاذَ حَدَّثَنِي بِهِ يَحْيَى بْنُ مَعِينٍ عَنْ يَحْيَى بْنِ بُكَيْرٍ بِمِثْلِهِ ثُمَّ لَقِيتُ يَحْيَى فَحَدَّثَنِي بِهِ وَزَيِّنُوا أَصْوَاتَكُمْ بِالْقُرْآنِ

Evlerinizde namaz kılın, onları kabirlere çevirmeyin. Seslerinizi Kur’an ile süsleyin. Zira şeytan içinde Bakara suresinin okunduğu evden kaçar.”[3]

Bir lafzında: “Kur’ân’ı seslerinizle süsleyin” şeklindedir. Kur’an’ı sesle süslemek ile kastedilen Kur’ân’ı sesli okumaktır. Bid’at ehli ise bu gibi hadisleri Kur’ân’ı musiki makamlarıyla okumak için bâtıl şekilde yorumlamışlardır.

El-Hattabî rahimehullah dedi ki: “Bunun anlamı; seslerinizi Kur’ân ile meşgul edin ve Kur’ân kıraatini bir süs ve şiar edinin demektir. Sesi titretmek ve hüzünlendirmek kastedilmemiştir. Zira bazı insanların böyle yeteneği olsa da, herkesin böyle bir imkânı yoktur. Kişi Kur’ân için sesini süslemek isterse bu alay etmeye sebep olur.”[4]

Şu’be b. el-Haccac rahimehullah dedi ki:

نَهَاني أَيُّوب أن أُحَدِّثَ زَيِّنُوا الْقُرْآنَ بِأَصْوَاتِكُمْ

“Eyyub (es-Sahtiyani) rahimehullah beni “Kur’ân’ı seslerinizle süsleyin” şeklinde rivayet etmekten yasakladı.”[5]

Ebu Ubeyd rahimehullah dedi ki: “Eyyub es-Sahtiyanî rahimehullah ancak insanların bu hadisi bid’at olarak uydurulmuş makamlarla okumaya Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ruhsat verdiği şeklinde yorumlamalarını çirkin görmüş ve hadisin bu lafızla rivayet edilmesini yasaklamıştır.”[6]

Bazı kurrâlar Kur’ân okurken helal olmayan birçok şeyi bid’at olarak ortaya çıkarmışlardır. Zira Kur’ân okuma hususunda ittifak edilen sınırın ya üzerine çıkarak ekleme yapılmakta ya da bundan eksiltme yapılmaktadır.

Ebu Abis el-Gifarî radiyallahu anh’den: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den işittim, ümmeti için şu altı şeyden korkuyordu:

إِمْرَةُ الصِّبْيَانِ وَكَثْرَةُ الشُّرَطِ وَالرِّشْوَةُ فِي الْحُكْمِ وَقَطِيعَةُ الرَّحِمِ واسْتِخْفَافُ بِالدَّمِ وَنَشْوٌ يَتَّخِذُونَ الْقُرْآنَ مَزَامِيرَ يُقَدِّمُونَ الرَّجُلَ لَيْسَ بِأَفْقَهِهِمْ وَلَا أَفْضَلِهِمْ يُغَنِّيهِمْ غِنَاءً

Çocukların yöneticiliği, güvenlik görevlilerinin çoğalması, hükümde rüşvet, akrabalık bağlarının koparılması, kan dökmeyi hafife almak, Kur’ân’ı çalgı edinen ve kişiyi en fakihleri olmadığı halde sırf kendilerine en üstün şekilde musiki makamı yaptığı için öne geçirip imam yapan bir topluluk.”[7]

Huzeyfe (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki:

اقْرَءُوا الْقُرْآنَ بِلُحُونِ الْعَرَبِ وأَصْوَاتِها وَإِيَّاكُمْ ولُحُونَ أَهْلِ الْكِتَابَيْنِ وَأَهْلِ الْفسقِ، فَإِنَّهُ سَيَجِيءُ بَعْدِي قَوْمٌ يُرَجِّعُونَ بِالْقُرْآنِ تَرْجِيعَ الْغِنَاءِ وَالرَّهْبَانِيَّةِ وَالنَّوْحِ لَا يُجَاوِزُ حَنَاجِرَهُمْ مفتونةٌ قُلُوبُهُمْ وقلوبُ مَنْ يُعْجِبُهُمْ شَأْنُهُمْ

"Kur'ân'ı Arap lahn'ı ve Arap sesleri üzere okuyun. Sakın ha fasıkların ve Yahudilerle Hristiyanların lahn'ı üzere okumayın. Bilesiniz, benden sonra bir kavim gelecek ki, onlar Kur'ân'ı okurken, şarkı, ruhbanlık ve mâtem tercîi gibi terci' ile okuyacaklar. Onların okuyuşları gırtlaklarından öte geçmez. Onların ve böylelerinden hoşlananlarının kaIpleri fitneye uğramıştır."[8]

Nasr b. Alkame el-Huzaî rahimehullah, Ebu’d-Derda radıyallahu anh’ın şöyle dediğin işiten birinden naklediyor:

إِيَّاكُمُ وَالَّذِينَ يُحَرِّفُونَ الْقُرْآنَ وَإِيَّاكُمْ وَالْهَذَّاذِينَ بِالْقُرْآنِ الَّذِينَ يَهُذُّونَ بِالْقُرْآنِ وَيُسْرِعُونَ بِقِرَاءَتِهِ فَإِنَّمَا مَثَلُ ذَلِكَ كَمَثَلِ الأَكَمَةِ التي لاَ أَمْسَكَتْ مَاءً وَلاَ أَنْبَتَتْ كَلَأً

“Sizleri Kur’anı tahrif eden, Kur’ân ile dalga geçer gibi onu hızlı bir şekilde gelişigüzel okuyanlardan sakındırırım. Bunlar üzerinde ne su tutan, ne de bitki bitiren kayalığa benzerler.”[9]

Sehl b. Sad ve Cabir radıyallahu anhuma’dan; “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bizler Kuran okuyorken yanımıza çıktı, aramızda arap da, acem de vardı. Buyurdu ki;

اقْرَءُوا فَكُلٌّ حَسَنٌ وَسَيَجِيءُ أَقْوَامٌ يُقِيمُونَهُ كَمَا يُقَامُ الْقِدْحُ يَتَعَجَّلُونَهُ وَلَا يَتَأَجَّلُونَهُ

 Okuyun, her okuyuş güzeldir. İleride bir kavim gelecektir ki bunlar, Kur’an’ın kelime ve lafızlarını okun yontulması gibi yontacaklar, ondan hâsıl olacak karşılığı ahirete bırakmayıp dünyada alacaklar.”[10]

Nevfel b. İyas el-Huzeylî rahimehullah dedi ki:

كُنّا نَقومُ في عَهد عُمَر بن الخَطّاب فِرَقًا في المَسجِد في رَمَضانَ هاهُنا وهاهُنا فَكانَ النّاسُ يَميلونَ إِلَى أَحسَنِهم صَوتًا فَقالَ عُمَرُ أَلاَ أُراهُم قَد اتَّخَذوا القُرآنَ أَغانيَ أَما والله لَئِن استَطَعتُ لأُغَيِّرَنَّ هَذا قالَ فَلَم يَمكُث إِلاَّ ثَلاَثَ لَيالٍ حَتى أَمَرَ أُبَيَّ بنَ كَعبٍ فَصَلَّى بِهم

“Bizler Ömer b. el-Hattab radıyallahu anh’ın zamanında Ramazan’da mescidde durur, grup grup olurduk. İnsanlar ise gruplardan en güzel sesli olanlara meylederdi. Bunun üzerine Ömer radıyallahu anh dedi ki:

“Görüyorum ki Kur’an’ı şarkı ediniyorlar. Vallahi şayet gücüm yeterse onların bu hallerini değiştireceğim.” Üç gece geçmeden Ubey b. Ka’b radiyallahu anh’e emretti de insanlara o namaz (teravih namazını) kıldırdı.”[11]

El-A’meş rahimehullah dedi ki:

قَرَأَ رَجُلٌ عِنْدَ أَنَسٍ بِلَحْنٍ مِنْ هَذِهِ الْأَلْحَانِ فَكَرِهَ ذَلِكَ أَنَسٌ

“Bir adam Enes radiyallahu anh’ın yanında şu lahinlerle (musiki makamlarıyla) kıraat yaptı, Enes radiyallahu anh bunu çirkin gördü.”[12]

Muhammed b. Sirin rahimehullah dedi ki:

كَانُوا يَرَوْنَ هَذِهِ الْأَلْحَانَ فِي الْقُرْآنِ مُحْدَثَةً

“Önceki âlimler (sahabeler ve tabiin) Kur’ânı şu makamlarla okumanın sonradan ortaya çıkarılmış bid’at olduğu görüşündeydiler.”[13]

Eyyub es-Sahtiyani rahimehullah dedi ki: “Salim b. Abdillah rahimehullah’ın ailesinden biri bana şöyle anlattı:

قَدِمَ سَلَمَةُ الْبَيْذَقُ الْمَدِينَةَ فَقَامَ يُصَلِّي بِهِمْ، فَقِيلَ لِسَالِمٍ لَوْ جِئْتَ فَسَمِعْتَ قِرَاءَتَهُ فَلَمَّا كَانَ بِبَابِ الْمَسْجِدِ سَمِعَ قِرَاءَتَهُ رَجَعَ فَقَالَ غِنَاءٌ غِنَاءٌ

“Seleme el-Yebzak Medine’ye geldi ve insanlara namaz kıldırdı. Salim b. Abdillah rahimehullah’a:

“Gitsen de şunun kıraatini bir dinlesen” dediler. Mescidin kapısına gelince onun kıraatini işitti ve:

“Bu şarkıdır, bu şarkıdır” diyerek geri döndü.”[14]

İmam Nevevi’ye soruldu; “Şimdi Dımeşk’te bazı cahiller cenaze üzerine teganni ile harfleri birbirine katarak, fazladan harf ekleyip uzatarak Kur’an okuyorlar. Bu kötü bir hareket midir?” Cevabında dedi ki:

“Cenaze üzerine bu şekilde Kur’an okunması çok çirkin bir şeydir. Âlimlerin ittifakı ile haramdır. Bu hususta imam Maverdi ve başkaları icma olduğunu söylediler. Hatta yöneticilerin üzerine, bunlara mani olmaları, tevbeye çağırmaları ve cezalandırmaları gerekir. Bu her müslümana vaciptir.”[15]

Yine şöyle demiştir: “Kur’an’ı böyle haram tegannilerle okumak bir takım cahil, aşağılık ve zalim kimselerin müptela olduğu bir musibettir. Onlar cenaze ve mevlit gibi bidat merasimlerinin okuyucularıdırlar. İşte bu açıkça haram olan bir bidattir. Kadı Maverdi’nin de dediği gibi böyle okuyuşu dinleyen de fasık olur.”[16]

Kur’an İle Tegannî’nin Manası


Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

لَيْسَ مِنَّا مَنْ لَمْ يَتَغَنَّ بِالْقُرْآنِ وَزَادَ غَيْرُهُ يَجْهَرُ بِهِ

Kur’an ile teganni etmeyen bizden değildir” Diğer rivayette: “Kur’ân’ı sesli okumayan bizden değildir”.”[17]

Vekî b. El-Cerrah[18] ve Sufyan b. Uyeyne dediler ki: “Kur’an ile teganni, onunla yetinmek demektir.”[19]

Ebu Ubeyd, Şube, Eyyub, Tahavi, Darimi, Beyhaki, Kurtubi, İbn Kesir, Nevevi ve pek çok âlim de bu görüştedirler.[20] Bu manâ, söz konusu tehdit ile uyumludur.

Ebu Hureyre radıyallahu anh ve başkaları teganniyi; “Kur’an’ı yüksek sesle okumak kastediliyor” diye açıkladılar.[21]

Adı geçen âlimler bazı bid’atçilerin bu hadisteki “teganni” kelimesini kendilerinin ezgi gibi Kuran okumalarına delil getirmelerine şiddetle karşı çıkmışlardır.[22]

Nitekim böyle bir saptırmaya ihtimal vermeyecek kadar sarih ibareler vardır ve sesi dalgalandırarak elhan, ezgi ve melodilerle, bir harf eksilmek veya artırmak şeklinde uzatmayla Kur’an okumanın haram oluşunda icma vardır.[23]

Şu hadise gelince; Abdullah b. Muğaffel radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i devesinin üstünde Feth suresini okurken gördüm. Sureyi terci' üzere okuyordu.”[24]

Bu terci (sesi kaldırıp indirme) ile okuma, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in üzerine binmiş olduğu devenin hareketinden kaynaklanmıştır. Bu sadece binek üzerindeyken istek dışı olarak terci yapmanın caiz oluşunu gösterir. Başka yerde caiz değildir.[25]

Bid’at Ehlinin Şeytânî Cezbeleri


Abdullah b. Urve b. ez-Zubeyr’den: Ninem Esma radıyallahu anha’ya: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sahabeleri Kur’ân’ı dinlediklerinde nasıl olurlardı?” diye sordum. Dedi ki:

كَانُوا كَمَا نَعَتَهُمُ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ تَدْمَعُ أَعْيُنُهُمْ وَتَقْشَعِرُّ جُلُودُهُمْ قُلْتُ فَإِنَّ نَاسًا هَاهُنَا إِذَا سَمِعُوا ذَلِكَ تَأْخُذُهُمْ عَلَيْهِ غَشْية فَقَالَتْ أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ!

“Gözleri yaşarır, derileri ürperirdi. Tıpkı Allah Teâlâ’nın nitelediği gibi.” Ben:

“Burada bazı insanlar var. Onlardan biri Kur’ân dinlediği zaman düşüp bayılıyor” dedim. Dedi ki:

“Şeytandan Allah’a sığınırım.”[26]

Katade rahimehullah Enes radiyallahu anh’den rivayet ediyor:

أَنَّهُ سُئِلَ عَنِ الْقَوْمِ يُقْرَأُ عَلَيْهِمِ الْقُرْآنُ فَيَصْعَقُونَ فَقَالَ ذَلِكَ فِعْلُ الْخَوَارِجِ

“Enes b. Malik radiyallahu anh’e: “Kur’an dinleyince bayılıp düşen bir topluluk soruldu. Dedi ki:

“Bunu hariciler yapar.”[27]

İkrime dedi ki: “Esma radıyallahu anha’ya seleften birinin korkudan dolayı bayılıp bayılmadığı soruldu. Dedi ki:

لَا وَلَكِنَّهُمْ كَانُوا يَبْكُونَ

“Hayır. Lakin onlar sadece ağlarlardı.”[28]

Ebu Hazım Seleme b. Dinar rahimehullah şöyle anlattı: 

مَرَّ ابْنُ عُمَرَ بِرَجُلٍ مِنْ أَهْلِ الْعِرَاقِ سَاقِطًا وَالنَّاسُ حَوْلَهُ فَقَالَ مَا هَذَا؟ فَقَالُوا إِذَا قُرِئَ عَلَيْهِ الْقُرْآنُ أَوْ سَمِعَ اللَّهَ يُذْكَرُ خَرَّ مِنْ خَشْيَةِ اللَّهِ فَقَالَ ابْنُ عُمَرَ وَاللَّهِ إِنَّا لَنَخْشَى اللَّهَ وَمَا نَسْقُطُ

“İbn Ömer radıyallahu anhuma Irak’lı bir adama uğradı. Adam yere düşmüş, insanlar etrafına toplanmışlardı.

“Ne oluyor?” diye sorunca:

“Bu adama Kur’ân okunduğu zaman veya Allah’ın zikredildiğini işittiği zaman Allah korkusundan düşüp bayıldı” dediler. İbn Ömer radıyallahu anhuma dedi ki:

“Allah’a yemin olsun biz de Allah’tan korkuyoruz ama düşüp bayılmıyoruz.”[29]

Ezanda Tegannî Bid’ati


Yahya el-Bekkâ rahimehullah dedi ki: “İbn Ömer radiyallahu anhuma’yı Safa ile Merve arasında Sa’y yaparken gördüm. Yanında insanlar vardı. Uzun sakallı bir adam geldi ve dedi ki:

يَا أَبَا عَبْدِ الرَّحْمَنِ إِنِّي لَأُحِبُّكَ فِي اللَّهِ فَقَالَ ابْنُ عُمَرَ لَكِنِّي أُبْغِضُكَ فِي اللَّهِ فَكَأَنَ أَصْحَابَ ابْنِ عُمَرَ لَامُوهُ وَكَلَّمُوهُ فَقَالَ إِنَّهُ يَبْغِي فِي أَذَانِهِ وَيَأْخُذُ عَنْهُ أَجْرًا

 “Ey Ebu Abdirrahman! Ben seni Allah için seviyorum.” İbn Ömer radıyallahu anh ise:

“Ben de sana Allah için buğz ediyorum” dedi. İbn Ömer radiyallahu anhuma’nın arkadaşları bu tavrından dolayı onu kınayınca İbn Ömer radiyallahu anhuma dedi ki:

“Çünkü o ezanında teganni yapıyor ve bundan dolayı ücret alıyor.”[30]

Katade ve Hanzala es-Sedusi rahimehumallah dediler ki:

لَقِيَ الضَّحَّاكُ بْنُ قَيْسٍ رَجُلا فَقَالَ لَهُ إِنِّي لأُحِبُّكَ فِي اللَّهِ قَالَ لَكِنِّي أُبْغِضُكَ فِي اللَّهِ قَالَ وَلِمَ؟ قَالَ لأَنَّكَ تَبْغِي فِي الأَذَانِ وَتُشَارِطُ عَلَى تَعْلِيمِ الْغِلْمَانِ

“ed-Dahhak b. Kays radiyallahu anh bir adamla karşılaştı. Adam:

“Ben seni Allah için seviyorum” deyince ed-Dahhak radiyallahu anh dedi ki:

“Lakin ben sana Allah için buğzediyorum.” Adam:

“Neden?” dedi. Ed-Dahhak radiyallahu anh dedi ki:

“Çünkü sen ezanı makamlarla okuyorsun ve çocuklara Kur’ân öğretmekten dolayı ücret istiyorsun.”[31]

İbnu’l-Esir rahimehullah bu rivayetlerde geçen “Tebgî” kelimesini sesi uzatıp dalgalandırmak demektir diye açıkladı.

İbrahim en-Nehaî rahimehullah dedi ki:

ابن مسعود رضي الله عنه كره الأذان بالتغني وقال أنه من فعل الجاهلية

İbn Mes’ud radıyallahu anh ezanda teganni yapılmasını (makamlarla okunmasını) çirkin görür ve:

 “Şüphesiz bu cahiliye işlerindendir” derdi.”[32]

Bu çirkin bid'at, Ka'be'de ve Mescidu'l-Haram'da dahi şahit olunan bir hale gelmiş, nasları ve selefin uygulamasını gözardı eden kimseler, hevâlara hoş gelen bu bid'ate karşı lâkayd kalmışlar, hatta Mekke ve Medine'de işlenen bu cürmü hüccet getirir olmuşlardır.

Hâlbuki eski Suud Müftüsü Şeyh Muhammed b. İbrahim rahimehullah'ın bu bid'ate karşı uyarıda bulunduğu, Fetvalarının derlendiği kitapta şöylece yer almış:

“Şeyh Muhammed b. İbrahim’den Mescidu’l-Haram Müezzinleri başkanına: Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketleri üzerinize olsun. Bundan sonra: Mescidu’l-Haram’ın bütün müezzinlerine müsamahalı, kolay bir ezan okumalarını, sesi dalgalandırıp uzatmaktan kaçınmalarını tebliğ etmeniz gerekir. Çünkü şu an yapmış oldukları bu dalgalandırma ve uzatmalar, ezanın meşru oluşunu engellemektedir. Onların bundan kaçınmaları ve meşru olanı gözetmeleri gerekir. Ezanları zemzemde ezan okuyan müezzinin ezanı gibi olmalıdır. Sizlerin de bunu onlara haber vermeniz ve bunu ihlal edip etmediklerini kontrol etmeniz gerekir. Vesselamu aleykum.”[33] 

Tegannîsiz Ezan Nasıl Olur?


Aralarında müezzinlerin de bulunduğu insanların çoğu ezandaki uzatma ve lahinler için Mescidu’l-Haram’daki ezanı mazeret göstermektedir.

Şeyh Abdulaziz er-Racihî şöyle demiştir: “… Hatta Kur’an kıraatinde dahi bazı kurrâlar – bundan Allah’a sığınırız – teganni yapıyorlar. Teganni yapanlardan birinden “Kul huvallahu ehad” diye okurken teganni yaptığını işittim. Bundan Allah’a sığınırız. Allah’tan selamet ve afiyet dileriz. Ya da hadiste teganni yapar! Hatta ezanda ve Kur’ân kıraatinde de teganni yaparlar. Onu sıradan bir okuyuşla, sesi dalgalandırmadan okumak gerekir. Bu yüzden Sahihu’l-Buhari’de Ömer b. Abdulaziz’in müezzinine şöyle dediği sabit olmuştur:

“Ya kolay bir ezan oku ya da seni görevden alırız.” Bazı insanlar ezan okuduğunda sesi dalgalandırıyor. Bu lahindir. “Allah” dedikten sonra ses bitince tekrar “Allah“ derken diğer bir ses getiriyor, “aaaa” diye uzatıyor. Bu nedir? Bu sesi dalgalandırmadır. (Allâhu ekberullaaaahu ekber şeklinde okuyanlar gibi) Bilakis kolayca ezan okur: “Allâhu ekber.” “Allâhu ekber.” “Allâhu ekber.” “Allâhu ekber.” şeklinde okumalıdır. Uzatma yapsan dahi, sesi dalgalandırmamalıdır. Bir ses biter bitmez arkasından diğer bir sesi getirmek telhindir.

Âlimler telhin ile ezan okumanın ve telhin ile kıraatin çirkin olduğunu söylemişlerdir. Yine bazı müezzinlerin ezan kelimelerini uzatmada eşit davranmadıklarını görürsün. Tekbirleri birbirine münasip yapmaz. İlk tekbiri kısa, ikincisini uzun okur. İlk tekbirde “Allâhu ekber” der, sonra ikincisini ilkine yükleyerek ve daha fazla uzatarak “Allaaaahu ekber” der. Hâlbuki tekbirler eşit uzatılmalıdır. İlk tekbir ile ikincisi arasında denge olmalıdır. Şehadette: “Eşhedu en la ilahe illallah” derken, ikincisi, uzatmada birincisine eşit olmalıdır. Böyle yapılırsa telhin olmaz. Bazı müezzinler şarkıcıların okudukları ezanı beğeniyor, sonra da onları taklid etmeye kalkıyorlar. Sonra, yine her tekbir kendisi sınırında olmalı, “Allahu ekber” deyince durulmalı, her tekbir arasında nefes alınmalıdır…”



[1] Sahih. Buharî (5045-46) Buhari Halku Ef’ali’l-İbad (310) Ebu Dâvud (1465) Begavi Şerhus-Sunne (4/481) Muhammed İbnu’l-Muzaffer Garaibu Şube (s.113)
[2] Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih. Ahmed (6/302) Ebû Dâvûd (4001) Tirmizî (2927) Hâkim (2/252) Darekutni (1/313) İbn Ebî Şeybe (2/256) Ebû Ya'lâ (12/452) Taberânî (23/278, 392) Beyhaki (2/44)
[3] Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih. Ebu Avane Musned (3892-93) Ebu Ubeyd Fadailu’l-Kur’ân (s.160) İbn Hibbân (3/27) İbn Hacer Netaicu’l-Efkâr (3/215) Mukbil b. Hadi Sahihu’l-Musned (1442)
[4] El-Hattabi Garibu’l-Hadis (1/357-358)
[5] Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih. İbnu’l-Cuneyd Sualat An Yahya b. Main (13) Ebu Ubeyd Fadailu’l-Kurân (s.167) Ebu Ubeyd Garibu’l-Hadis (1/349) Abbas ed-Devri Tarihu İbn Main (4007) Hattabi Garibu’l-Hadis (1/357) Begavi Şerhu’s-Sunne (3/373) İbn Kesir Fadailu’l-Kur’ân (s.114)
[6] Ebu Ubeyd el-Kasım b. Sellâm Fadailu’l-Kur’ân (s.167)
[7] Muslim'in şartına göre sahih. Taberânî (18/37) Taberânî Evsat (1/212) Buhari Tarih (7/80) Ahmed (3/494) Bezzar (2/177 Keşfu’l-Estar 1610) Hafız Ebu Garze Musnedu Abis (no:1-2) Tahavi Şerhu Muşkil (1389) İbn Kani Mucem (851) Haris b. Ebi Usame Musned (613) Mervezi Kıyamu Ramadan (21) Ebu Ubeyd Fadailu’l-Kuran (196) İbn Ebi Şeybe (7/529) İbn Ebi’d-Dunya Ukubat (289) Ebu Nuaym Marife (5550) Deylemi (2328) Mustagfiri Fadailu’l-Kur’an (38-40) Beyhaki Şuab (2/541) İbn Abdilberr et-Temhid (1/147) El-Elbani es-Sahiha (979)
* el-Hakem b. Amr el-Gıfari’den: Hakim (3/500) Taberani (3/211) Abdurrazzak (2/488)
* Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Taberani Evsat (2/105) Ebu Nuaym Hilye (1/384) İbn Sad (5/254) Mustagfiri Fadailu’l-Kur’an (37) İbn Asakir Tarih (67/379)
* Avf b. Malik radıyallahu anh’den: Ahmed (6/22) İbn Ebi Şeybe (7/530) Taberani (18/51, 57) Ziyau’l-Makdisi el-Munteka (el yazma no:507)
* Huzeyfe radıyallahu anh’den: Ebu Nuaym Hilye (3/359) Mustagfiri Fadailu’l-Kur’an (42)
* Ali radıyallahu anh’den: Şeceri Emali (2724) Ebi Said eş-Şaşi, Cüz (no:46)
* Amr b. Abese radıyallahu anh’den: Taberani, Mecmau’z-Zevaid (10/206)
[8] Sahih ligayrihi. Taberani Evsat (7/183) Beyhaki Şuab (2/540) Hakiym et-Tirmizi Nevadir (3/255) Zehebi el-Muktena (2/58) İbn Kesir Fezailu’l-Kur’an (s.111) Kurtubi Tefsir (1/17) Kurtubi et-Tizkar (s.130) Suyutî, Câmiu's-Sağîr (1339) Beyhaki bunu birkaç tarikten rivayet etti. Şahitleriyle sahihtir.
[9] Zayıf mevkuf. Beyhaki Şuab (2/541) Ebu’l-Abbas el-A’sam Musannefat (174)
[10] Sahih. Ebu Davud (830) Beyhaki Şuabu’l-İman (2/538-539) Buhari Tarihu’l-Kebir (8/191) İbn Ebi Şeybe’den; Metalibu’l-Aliye (3492)
[11] Hasen. Buhari Halku Ef’ali’l-İbad (275) İbn Sa’d (5/59) Firyabi es-Siyam (172) Muhammed b. Nasr Kıyamu’l-Leyl (s.171)
[12] Sahih. Darimi (3545) İbn Ebi Şeybe (10/466) İbn Kesir Fezailu’l-Kur’an (s.112)
[13] Sahih. Darimi (3546)
[14] Zayıf. Darimi (3538)
[15] Nevevi Fetava (s.54-55)
[16] Nevevi et-Tıbyan (s.79)
[17] Sahih. Buhari (7527) Beyhaki (10/229) Hatib Tarih (1/395) İbn Asakir (51/242)
* Sad b. Ebi Vakkas radıyallahu anh’den: Ahmed (1/172, 175, 179) Ebu Davud (1471) Hâkim (1/758) Abdurrazzak (2/483) Darimi (1490, 3488) Ebu Ya’la (2/93) İbn Hibban (1/326) Ziyaul-Makdisi el-Muhtare (1/491) Beyhaki (10/230)
* İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan: Hâkim (1/760) Taberani (11/121)
* Abdullah b. Zübeyr radıyallahu anhuma’dan: Bezzar (6/168) Dulabi el-Kuna (319)
* Aişe radıyallahu anha’dan: Ebu Ya’la (8/195) İbn Adiy el-Kamil (5/375) isnadı Zayıf.
* Said b. Ebi Said radıyallahu anh’den: Ebu Davud (1471) Sahih.
* Ebu Lubabe radıyallahu anh’den: Ebu Davud (1473) Beyhaki (2/54) Elbani hasen sahih demiştir.
[18] Sahih maktu. Ahmed (1/172) Şuayb el-Arnaut isnadı sahih demiştir. Ebu Davud (1474) Elbani sahih maktu demiştir.
[20] Bkz.: Darimi (1499, 3491) Beyhaki Şuab (2/529) Tahavi Muşkilu’l-Asar (2/130) İbn Kesir Fezailu’l-Kur’an (s.103 v.d.) Nevevi et-Tibyan (s.78) Kurtubi Tefsir, (1/10) Kurtubi et-Tizkar (s.123)
[21] Sahih. Buhari (5023, 7482) Darimi (3533)
[22] bkz.:İbn Kesir Fezailu’l-Kur’an (s.108)
[23] İbn Kesir Fezailu’l-Kuran (s.113) Kurtubi Tefsir (1/16) Kurtubi et-Tizkar (s.129) İbn Kudame el-Muğni (1/459)
[24] Sahih. Buharî (Fedailu'l-Kur'ân 24, 30, Meğâzi 48, Tefsir, Feth 1, Tevhid 50) Müslim (794) Ebû Dâvud (1467)
[25] Bkz.:İbn Kesir Fazailu’l-Kur’an (s.139)
[26] Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih. Said b. Mansur (95) Beyhaki Şuab (2/365) İbn Asakir Tarihu Dımeşk (69/20)
[27] Muslim'in şartına göre sahih. Ebu Ubeyd Fadailu’l-Kur’an (308) El-İbane (7/195)
[28] Muslim'in şartına göre sahih. İbn Sad Tabakat (10/241) Ebu Ubeyd Fadailu’l-Kur’ân (306)
[29] Muslim'in şartına göre sahih. Ebu Ubeyd Fadailu’l-Kur’ân (305)
[30] Sahih mevkuf. Abdurrezzâk (1/481) Taberânî (12/264) Tahâvî Şerhu Meani’l-Asar (4/128) Serahsî, Mebsut (1/138) el-Elbani es-Sahîhâ (42)
[31] Hasen. Fakihî Ahbaru Mekke (1320) Belazurî Ensabu’l-Eşraf (11/46-47)
[32] Zayıf. Hevarizmi Camiu’l-Mesanid (2/300) isnadında Meymun el-Aver ve Ebu Hanife vardır. İbrahim en-Nehai ile İbn Mesud radiyallahu anh arasında inkıta vardır.
[33] Şeyh Muhammed b. İbrahim, Fetava (2/94 tarih: 21.7.1983)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)