Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

30 Ocak 2024 Salı

Kalbin Hayatı, Hastalanması ve Ölümü

 Kalbin Hayatı

Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ

Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdıkları zaman Allah’a ve rasûlüne icabet edin ve bilin ki Allah kişi ile kalbi arasına girer, elbette O’nun huzuruna toplanacaksınız.” (Enfal 24)

İbn Abbas radıyallahu anhuma şöyle demiştir:

يحول بَين الْمُؤمن وَبَين الْكفْر ومعاصي الله ويحول بَين الْكَافِر وَبَين الإِيمان وَطَاعَة الله

“Allah, mü’min ile küfür ve isyan arasına girer. Aynı şekilde kâfir ile iman ve itaat arasına girer.”[1]

Mucahid b. Cebr rahimehullah dedi ki:

يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ حَتَّى يَتْرُكَهُ لَا يَعْقِلُ

“Allah kişiyle kalbi arasına girer de kişiyi hiçbir şey anlamayacak hale sokar.”[2]

Muhakkak ki Allah ve rasulünün bizi davet ettiği şeyler kalbe hayat veren şeylerdir.

Ebu Hureyre radiyallahu anh’den:

خَرَجَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَلَى أُبَيِّ بْنِ كَعْبٍ وَهُوَ يُصَلِّي فَقَالَ السَّلَامُ عَلَيْكَ أُبَيّ فَالْتَفَتَ إليه ولم يُجِبْهُ ثُمَّ إن أُبَيّ  بْنِ كَعْبٍ خَفِّفْ الصلاة ثُمَّ انْصَرَفَ إِلَى النبي صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ السَّلَامُ عَلَيْكَ يَا رَسُولَ اللَّهِ قَالَ وَعَلَيْكَ السَّلَامُ مَا مَنَعَكَ يا أُبَيُّ أَنْ تُجِيبَنِي إِذْ دَعَوْتُكَ؟ قَالَ يا رَسُولَ اللَّهِ كُنْتُ أصلي قَالَ أَفَلَسْتَ تَجِدُ فِيمَا أَوْحَى إِلَيَّ أَنْ {اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ} قَالَ بَلَى يَا رَسُولَ اللَّهِ وَلَا أَعُودُ أبدا

“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Ubey b. Ka’b radiyallahu anh’ın yanına çıktı. O namaz kılıyordu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

Es-Selamu aleyke ey Ubey!” dedi. Ubey radiyallahu anh ona baktı, cevap vermeyip namazına devam etti. Ubey radiyallahu anh namazı hafif tutup bitirince Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gitti ve dedi ki: “es-Selamu aleyke ey Allah’ın rasulü!” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

Ve aleyke’s-selâm. Neden seni çağırdığımda cevap vermedin ey Ubey!” dedi. Ubey radiyallahu anh dedi ki: “Ey Allah’ın rasulü! Namaz kılıyordum.” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

Allah’ın bana vahyettikleri arasında: “Size hayat verecek şeylere çağırdıkları zaman Allah’a ve rasulüne icabet edin” (Enfal 24) ayetini bulmuyor musun?” Ubey radiyallahu anh: “Evet, ey Allah’ın rasulü! Bunu bir daha asla yapmam” dedi...”[3]

Akıl beyinde değil, kalptedir. Münafıklar, kalpleriyle iman eden sahabeler hakkında; “Sefihlerin (beyinsizlerin) iman ettikleri gibi mi iman edelim?” demişlerdi. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ آمِنُوا كَمَا آمَنَ النَّاسُ قَالُوا أَنُؤْمِنُ كَمَا آمَنَ السُّفَهَاءُ أَلَا إِنَّهُمْ هُمُ السُّفَهَاءُ وَلٰكِنْ لَا يَعْلَمُونَ

Onlara: “İnsanların iman ettiği gibi iman edin!” denildiğinde: “Biz o sefihlerin iman ettiği gibi mi iman edelim?” derler. Dikkat edin! Doğrusu onlar akılsızların ta kendileridir; lakin bilmiyorlar,” (Bakara 13)

İbn Abbas, İbn Mes’ud ve bir grup sahabe radıyallahu anhum dediler ki: “Münafıklar: “Akılsızların iman ettiği gibi mi iman edelim?” sözleriyle Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabını kastediyorlardı.”[4]

Hâlbuki Allah, hidayeti ashabın iman ettiği gibi iman etmeye bağlayarak şöyle buyurmuştur:

فَإِنْ آمَنُوا بِمِثْلِ مَا آمَنْتُمْ بِهِ فَقَدِ اهْتَدَوْا وَإِنْ تَوَلَّوْا فَإِنَّمَا هُمْ فِي شِقَاقٍ

Eğer sizin ona iman ettiğiniz gibi iman ederlerse, şüphesiz doğru yolu bulmuş olurlar; yüz çevirirlerse doğrusu onlar ancak ayrılık içindedirler.” (Bakara 137)

İslâm’ın azalara yönelik emir ve yasakları kalp sağlığını korumak içindir. Bu emirler ve yasaklardan yüz çevirenler sağlıklı bir kalp ile düşünemezler ve iman problemleri hayat boyunca devam eder. Nitekim İbn Mes’ud radıyallahu anh’den şöyle dediği rivayet edilmiştir:

لاَ يُشْبِهُ الزِّيُّ الزِّيَّ حَتَّى تَشْتَبِهَ الْقُلُوبُ الْقُلُوبُ

“Kalpler birbirine benzeşmedikçe dış görünüşler birbirine benzeşmez.”[5]

Bir kimse dış görünüşüyle kâfirlere, fâsıklara benzeşirse kalbi de onlara benzemeye başlar. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

فَمَنْ يُرِدِ اللَّهُ أَنْ يَهْدِيَهُ يَشْرَحْ صَدْرَهُ لِلْإِسْلَامِ

Allah kimi hidayete erdirmek isterse, onun gönlünü İslâm'a açar.” (En’am 125)

Dikkat edilirse ayette “İmana açar” denilmiyor da, “İslâm’a açar” buyruluyor. Bilindiği üzere İslam azalarla amelleri ifade eder. Azalarla ameller neticesinde gönül İslam’a açılır. Kişi Allah’ın ve rasulünün emir ve yasaklarına uymasıyla kalbe iman yerleşmeye başlar. Yani kişinin İslam’ın kurallarına gönlünün açılması Allah’ın hidayet etmesiyledir. Bundan sonradır ki azalar İslam ile amel etmeye başlar, iman bundan sonra kalbe yerleşir. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

قَالَتِ الْأَعْرَابُ آمَنَّا قُلْ لَمْ تُؤْمِنُوا وَلٰكِنْ قُولُوا أَسْلَمْنَا وَلَمَّا يَدْخُلِ الْإِيمَانُ فِي قُلُوبِكُمْ وَإِنْ تُطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ لَا يَلِتْكُمْ مِنْ أَعْمَالِكُمْ شَيْئًا

Bedeviler dedi ki: “İman ettik.” De ki: “Siz iman etmediniz; fakat ‘Müslüman olduk’ deyin. İman henüz kalplerinize girmiş değildir. Eğer Allah’a ve rasûlü’ne itaat ederseniz, O, sizin amellerinizden hiç bir şeyi eksiltmez.” (Hucurat 14)

Allah Azze ve Celle küfürden sonra iman edeni şöyle anlatıyor:

أَوَمَنْ كَانَ مَيْتًا فَأَحْيَيْنَاهُ وَجَعَلْنَا لَهُ نُورًا يَمْشِي بِهِ فِي النَّاسِ كَمَنْ مَثَلُهُ فِي الظُّلُمَاتِ لَيْسَ بِخَارِجٍ مِنْهَا كَذٰلِكَ زُيِّنَ لِلْكَافِرِينَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

Ölü iken kendisini dirilttiğimiz ve insanlar arasında yürümesi için kendisine bir nur verdiğimiz kimse karanlıklarda kalıp çıkış yolu bulamayan kimse gibi midir? İşte kâfirlere yaptıkları şeyler böyle süslü gösterilmektedir.” (En’âm 122)

Bu ayette iman etmeyenler “ölü” olarak niteleniyor ki, kastedilen kalplerinin ölü olmasıdır. Ayetin sonunda ölü kalplerin çirkinlikleri güzel görmesine işaret edilmiştir.

Kalplerin Hastalanması

Kalbiyle akletmeyen ve azalarıyla İslam’ın gereklerine uymayan kimseler kalp sağlığına kapıları kapatmışlardır. İsyanlar kalpleri hastalandıran illetlerdir. Münafıkların kalpleri ölümcül hastalardır.

Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

فَإِذَا أُنْزِلَتْ سُورَةٌ مُحْكَمَةٌ وَذُكِرَ فِيهَا الْقِتَالُ رَأَيْتَ الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ يَنْظُرُونَ إِلَيْكَ نَظَرَ الْمَغْشِيِّ عَلَيْهِ مِنَ الْمَوْتِ فَأَوْلَى لَهُمْ

İçinde savaş zikri geçen bir sûre indirildiği zaman, kalplerinde hastalık olanların, üzerine ölüm baygınlığı çökmüş olanların bakışı gibi sana baktıklarını görürsün. O da onlara yakındır.” (Muhammed 20)

Bu ayette kalplerinde hastalık bulunanların kalplerinin ölüme yakın olduğu bildirilmiştir.

Hastalıklı kalpler imandan yana kuşku içinde olan ve anlayıştan mahrum olan kalplerdir. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

وَمَا جَعَلْنَا أَصْحَابَ النَّارِ إِلَّا مَلَائِكَةً وَمَا جَعَلْنَا عِدَّتَهُمْ إِلَّا فِتْنَةً لِلَّذِينَ كَفَرُوا لِيَسْتَيْقِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ وَيَزْدَادَ الَّذِينَ آمَنُوا إِيمَانًا وَلَا يَرْتَابَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ وَالْمُؤْمِنُونَ وَلِيَقُولَ الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْكَافِرُونَ مَاذَا أَرَادَ اللَّهُ بِهَذَا مَثَلًا كَذٰلِكَ يُضِلُّ اللَّهُ مَنْ يَشَاءُ وَيَهْدِي مَنْ يَشَاءُ وَمَا يَعْلَمُ جُنُودَ رَبِّكَ إِلَّا هُوَ وَمَا هِيَ إِلَّا ذِكْرَى لِلْبَشَرِ

Cehennem bekçilerini yalnız meleklerden yaptık. Sayılarını da inkâr edenler için sadece bir fitne kıldık ki, kendilerine kitap verilenler kesin bir bilgiyle inansın; iman edenlerin de imanları artsın; kendilerine kitap verilenler ve iman edenler kuşkuya kapılmasın. Kalplerinde bir hastalık olanlar ile kâfirler de şöyle desin: “Allah bu misalle ne anlatmak istedi?” İşte Allah, dilediğini böyle saptırır, dilediğini böyle hidayete erdirir. Rabbinin ordularını O’ndan başka kimse bilmez. Ve o, insanlar için sadece bir öğüttür.” (Muddessir 31)

وَإِذْ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ مَا وَعَدَنَا اللَّهُ وَرَسُولُهُ إِلَّا غُرُورًا

Ve o zaman, münafıklar ile kalplerinde hastalık bulunanlar: “Meğer Allah ve rasûlü bize sadece kuru vâadlerde bulunmuşlar!” diyorlardı.” (Ahzab 12)

Hasta kalpler Allah’a ve rasulünün verdiği haberlere güvenmezler:

إِذْ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ غَرَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ دِينُهُمْ وَمَنْ يَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ فَإِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ

O vakit münafıklar ve kalplerinde hastalık olanlar: “İşte onları dinleri aldattı” diyorlardı. Oysa her kim Allah’a tevekkül ederse muhakkak Allah Azîz’dir, Hakîm’dir.” (Enfal 49)

Hasta kalpler vahyin nuruyla aydınlanamazlar:

وَإِذَا مَا أُنْزِلَتْ سُورَةٌ فَمِنْهُمْ مَنْ يَقُولُ أَيُّكُمْ زَادَتْهُ هَذِهِ إِيمَانًا فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا فَزَادَتْهُمْ إِيمَانًا وَهُمْ يَسْتَبْشِرُونَ * وَأَمَّا الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ فَزَادَتْهُمْ رِجْسًا إِلَى رِجْسِهِمْ وَمَاتُوا وَهُمْ كَافِرُونَ

Bir sûre indirildiği zaman içlerinden bazıları: “Bu hanginizin imanını artırdı?” derler. İman edenlere gelince; onların imanını artırmıştır ve onlar birbirleriyle müjdeleşirler. Kalplerinde hastalık bulunanlara gelince; onların iğrençliklerine iğrençlik katıp artırdı ve onlar kâfir olarak öldüler.” (Tevbe 124-125)

Hastlıklı kalpler imtihanları başaramaz ve şeytanın tuzaklarına düşerler:

وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ وَلَا نَبِيٍّ إِلَّا إِذَا تَمَنَّى أَلْقَى الشَّيْطَانُ فِي أُمْنِيَّتِهِ فَيَنْسَخُ اللَّهُ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ ثُمَّ يُحْكِمُ اللَّهُ آيَاتِهِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ * لِيَجْعَلَ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ فِتْنَةً لِلَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْ وَإِنَّ الظَّالِمِينَ لَفِي شِقَاقٍ بَعِيدٍ

Biz, senden önce hiçbir resûl ve nebî göndermedik ki, o, bir temennide bulunduğunda, şeytan onun dileğine katma yapmaya kalkışmasın. Ne var ki Allah, şeytanın katacağı şeyi iptal eder. Sonra Allah, kendi âyetlerini sağlam olarak yerleştirir. Allah, hakkıyla bilendir, hikmet sahibidir. Bu, şeytanın kattığı şeyi, kalplerinde hastalık olanlara ve kalpleri katılaşanlara deneme yapması içindir. Zalimler, gerçekten oldukça uzak bir ayrılık içindedirler.” (Hac 52-53)

Hastalıklı kalpler fitne çıkarmak için müteşabihlere tabi olurlar;

فَأَمَّا الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ابْتِغَاءَ الْفِتْنَةِ وَابْتِغَاءَ تَأْوِيلِهِ

Kalplerinde batıl hevesler bulunanlar fitne aramak ve tevil cihetine gitmek için muteşabih ayetlere tabi olurlar.” (Ali İmran 7)

Münafıkların kalpleri hastalıklı olduğu için hakkı yalanlarlar:

فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ فَزَادَهُمُ اللَّهُ مَرَضًا وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ بِمَا كَانُوا يَكْذِبُونَ

Onların kalplerinde bir hastalık vardır. Allah da onların hastalıklarını artırmıştır. Yalanlamalarından ötürü onlar için can yakıcı bir azap vardır.” (Bakara 10)

Hastalıklı kalpler Allah’ın ve rasulünün hükümlerinden yalnız hevâlarına uyanlarını alırlar, hevâlarına uymadığında ise ona uymamak için bahaneler ararlar:

وَإِذَا دُعُوا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ إِذَا فَرِيقٌ مِنْهُمْ مُعْرِضُونَ * وَإِنْ يَكُنْ لَهُمُ الْحَقُّ يَأْتُوا إِلَيْهِ مُذْعِنِينَ * أَفِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ أَمِ ارْتَابُوا أَمْ يَخَافُونَ أَنْ يَحِيفَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ وَرَسُولُهُ بَلْ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ

Onlar, aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve rasûlüne çağırıldıklarında, bakarsın ki içlerinden bir kısmı yüz çevirip dönerler. Ama eğer hak kendi lehlerine ise, ona boyun eğip gelirler. Kalplerinde bir hastalık mı var; yoksa şüphe içinde midirler yahut Allah ve rasûlünün kendilerine zulüm ve haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır, asıl zalimler kendileridir!” (Nur 48-50)

Hastalıklı kalpler her duydukları kötü haberleri yayarlar, ümmetin maslahatlarını gözetmezler:

لَئِنْ لَمْ يَنْتَهِ الْمُنَافِقُونَ وَالَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْمُرْجِفُونَ فِي الْمَدِينَةِ لَنُغْرِيَنَّكَ بِهِمْ ثُمَّ لَا يُجَاوِرُونَكَ فِيهَا إِلَّا قَلِيلًا

And olsun, münafıklar, kalplerinde hastalık bulunanlar, şehirde kötü haber yayanlar vazgeçmezlerse, seni onlara Mûsâllat ederiz; sonra orada, senin yanında ancak az bir zaman kalabilirler.” (Ahzab 60)

Hastalıklı kalpler iman eden ve imanın gerekleriyle amel edenlere karşı kin duyarlar:

أَمْ حَسِبَ الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ أَنْ لَنْ يُخْرِجَ اللَّهُ أَضْغَانَهُمْ

Yoksa kalplerinde hastalık bulunanlar, Allah’ın kinlerini hiç çıkarmayacağını mı sandılar?” (Muhammed 29)

Kadınlarla İmtihanın Kalp Sağlığına Etkisi

Usame b. Zeyd radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

مَا تَرَكْتُ بَعْدِي فِتْنَةً أَضَرَّ عَلَى الرِّجَالِ مِنَ النِّسَاءِ

Benden sonra ümmetimin erkekleri için kadından daha zararlı bir fitne bırakmadım.[6]

Cabir b. Abdillah radıyallahu anhuma’dan; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

لَا تَلِجُوا عَلَى المُغِيبَاتِ فَإِنَّ الشَّيْطَانَ يَجْرِي مِنْ أَحَدِكُمْ مَجْرَى الدَّمِ قُلْنَا وَمِنْكَ؟ قَالَ وَمِنِّي وَلَكِنَّ اللَّهَ أَعَانَنِي عَلَيْهِ فَأَسْلَمُ

Kocaları yanında bulunmayan kadınların evlerine girmeyin. Şüphesiz şeytan her birinizin damarlarında kanın dolaştığı gibi dolaşır” Dediler ki: “Senin de mi ey Allah’ın Rasulü?” Buyurdu ki;

Evet, benim de. Lakin Allah bana yardım etti de, (şeytanım) Müslüman oldu.”[7]

Allah Azze ve Celle şöyle buyurur:

يَا نِسَاءَ النَّبِيِّ لَسْتُنَّ كَأَحَدٍ مِنَ النِّسَاءِ إِنِ اتَّقَيْتُنَّ فَلَا تَخْضَعْنَ بِالْقَوْلِ فَيَطْمَعَ الَّذِي فِي قَلْبِهِ مَرَضٌ وَقُلْنَ قَوْلًا مَعْرُوفًا

Ey Nebî’nin hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer sakınıyorsanız, çekici bir eda ile konuşmayın; sonra kalbinde hastalık bulunan kimse ümide kapılır. Güzel söz söyleyin.” (Ahzab 32)

وَإِذَا سَأَلْتُمُوهُنَّ مَتَاعًا فَاسْأَلُوهُنَّ مِنْ وَرَاءِ حِجَابٍ ذَلِكُمْ أَطْهَرُ لِقُلُوبِكُمْ وَقُلُوبِهِنَّ

Nebî’nin hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Bu, hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temiz bir davranıştır.” (Ahzab 53)

Bu emrin ihlâli kalbin hastalanmasına bir sebeptir. Kalbinde hastalık olanlar, birbirine namahrem olan kadınlarla erkeklerin birbirlerinden ayrı durmaları, zorunlu olmadıkça birbirleriyle konuşmamaları hakkındaki yönlendirmeleri iptal etmek isterler.

Allah ve rasulü bizleri kalplerimize hayat veren şeylere davet ederken, nifak ehli, kalpleri hastalandıracak ve öldürecek şeylere çağırmaktadırlar!

Bu yasağı delmek kalbin ölümüne sebep olur. Çünkü bu yasağı delmek, imanın kendisine bağlı olduğu hayânın ortadan kalkmasına, bu da kalbin hayatının bitmesine vesile olur:

Ukbe b. Amir radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

 إِيَّاكُمْ وَالدُّخُولَ عَلَى النِّسَاء فَقَالَ رَجُلٌ مِنَ الأَنْصَارِ يَا رَسولَ اللهِ أَفَرَأَيْتَ الْحَمْوَ قَالَ الحَمْوُ المَوْتُ

 "Sizleri kadınların yanına girmekten sakındırırım." Ensar’dan biri dedi ki:

“Ey Allah’ın rasulü! Kocanın akrabalarına ne dersin?" Buyurdu ki;

"Kocanın akrabaları ölümdür.[8]

Ömer b. el-Hattab radıyallahu anh dedi ki:

أَلَا ‌لَا ‌يَتَحَدَّثَنَّ ‌رَجُلٌ ‌إِلَى ‌امْرَأَةٍ أَلَا وَإِنْ قِيلَ حَمَؤُهَا أَلَا إِنَّ الْمَوْتَ حَمَؤُهَا

“Dikkat edin! Kişi, kendisine mahrem olmayan kadınla konuşmasın! Kadının kayın biraderi ise ölümdür.”[9]

Kadının kocasının kendisine mahrem olmayan akrabaları ile konuşması kolayca imkân bulunan bir durumdur ve kalbi öldüren günahlara düşmenin en kolay yoludur.

Bu yüzden nahmrem olan karşı cinsle ihtiyaç ve zaruret dışı konuşmalar kalbi hastalandırıcı unsur olarak zikredilirken, zinâ gibi kalpten hayâyı ve kalbin hayatını gideren fıskı basitleştiren unsurlar “ölüm” olarak nitelenmiştir. Allah en iyi bilendir.

Kalbin Mühürlenmesi ve Ölümü

Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِ اللَّهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ أَتَاهُمْ كَبُرَ مَقْتًا عِنْدَ اللَّهِ وَعِنْدَ الَّذِينَ آمَنُوا كَذٰلِكَ يَطْبَعُ اللَّهُ عَلَى كُلِّ قَلْبِ مُتَكَبِّرٍ جَبَّارٍ

Kendilerine gelmiş hiçbir delil olmadığı halde Allah'ın âyetleri hakkında mücadele edenler gerek Allah yanında, gerekse iman edenler yanında büyük bir nefretle karşılanır. Allah, büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte böyle mühürler.” (Mu’min 35)

Hiçbir delil olmadan re’yle, kıyasla, kelamla Allah’ın ayetleri hakkında tartışmaya girmeye Allah gazap eder, mü’minlerin de buna gazap etmesi gerekir. Selim kalpler şüphesiz buna öfkelenir. Buna öfkelenmeyen kalpler ise hasta kalplerdir.

Allah ve rasulünün sözlerini kabul etmemek ve bunların karşısında büyüklenmek ise kalplerin mühürlenmesine sebep olur.

وَلَئِنْ جِئْتَهُمْ بِآيَةٍ لَيَقُولَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ أَنْتُمْ إِلَّا مُبْطِلُونَ * كَذٰلِكَ يَطْبَعُ اللَّهُ عَلَى قُلُوبِ الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ

Şayet onlara bir âyet getirsen inkârcılar kesinlikle şöyle diyeceklerdir: “Siz ancak bâtıl şeyler ortaya atmaktasınız.” İşte bilmeyenlerin kalplerini Allah böylece mühürler.” (Rum 58-59)

Bir delil üzere olmayanların kalpleri mühürlü kalplerdir, dolayısıyla onlar, Allah’ı ve rasulünü, emir ve yasaklarını sağlıklı bir kalple anlayamazlar.

Allah’tan ve rasulünden gelen delillere aldırış etmemek kalplerin mühürlenmesine sebep olur. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

وَلَقَدْ جَاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا بِمَا كَذَّبُوا مِنْ قَبْلُ كَذٰلِكَ يَطْبَعُ اللَّهُ عَلَى قُلُوبِ الْكَافِرِينَ

Doğrusu rasûlleri onlara apaçık delillerle gelmişlerdi, fakat daha önce yalanladıkları için iman etmediler. Allah kâfirlerin kalplerini işte böyle mühürler.” (A’raf 101)

Dünya hayatını âhirete tercih etmek kalplerin mühürlenmesine sebep olur:

ذٰلِكَ بِأَنَّهُمُ اسْتَحَبُّوا الْحَيَاةَ الدُّنْيَا عَلَى الْآخِرَةِ وَأَنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ * اُو۬لٰٓئِكَ الَّذِينَ طَبَعَ اللَّهُ عَلَى قُلُوبِهِمْ وَسَمْعِهِمْ وَأَبْصَارِهِمْ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ

Bu, onların dünya hayatını ahirete tercih etmelerinden ve Allah'ın kâfirler topluluğunu hidayete erdirmemesinden ötürüdür. İşte onlar Allah'ın, kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimselerdir. Ve onlar gafillerin kendileridir.” (Nahl 107-108)

Allah yolunda mücadeleden geri kalmak kalplerin mühürlenmesine ve fıkıhtan mahrum edilmeye sebep olur:

رَضُوا بِأَنْ يَكُونُوا مَعَ الْخَوَالِفِ وَطُبِعَ عَلَى قُلُوبِهِمْ فَهُمْ لَا يَفْقَهُونَ

Geri kalanlarla birlikte olmaya razı oldular. Kalplerine de mühür vuruldu. Bundan dolayı onlar kavrayıp anlamazlar.” (Tevbe 87)

İman ettikten sonra inkâr etmek kalplerin mühürlenmesine sebeptir:

ذٰلِكَ بِأَنَّهُمْ آمَنُوا ثُمَّ كَفَرُوا فَطُبِعَ عَلَى قُلُوبِهِمْ فَهُمْ لَا يَفْقَهُونَ

Bu, onların iman etmeleri sonra inkâr etmeleri dolayısıyla böyledir. Böylece kalplerinin üzerini mühürlemiştir, artık onlar kavrayamazlar.” (Munafikun 3)

Bunun neticesi de şöyle haber verilir:

فَلَوْلَا إِذْ جَاءَهُمْ بَأْسُنَا تَضَرَّعُوا وَلٰكِنْ قَسَتْ قُلُوبُهُمْ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

Onlara azabımız geldiği zaman yalvarsalardı ya! Fakat onların kalpleri katılaştı ve şeytan onlara yaptıklarını süslü gösterdi.” (En’âm 43)

Artık küfürlerinden dolayı mühürlenmiş bu kalpler, azalarının işlemiş olduğu isyanları sahiplenir hale gelir, haramları, yasakları şeytanın süslemesiyle güzel görmeye, helal görmeye başlar.

Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

وَإِذَا قَرَأْتَ الْقُرْآنَ جَعَلْنَا بَيْنَكَ وَبَيْنَ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ حِجَابًا مَسْتُورًا * وَجَعَلْنَا عَلَى قُلُوبِهِمْ أَكِنَّةً أَنْ يَفْقَهُوهُ وَفِي آذَانِهِمْ وَقْرًا وَإِذَا ذَكَرْتَ رَبَّكَ فِي الْقُرْآنِ وَحْدَهُ وَلَّوْا عَلَى أَدْبَارِهِمْ نُفُورًا

Biz, Kur'an okuduğun zaman, seninle ahirete inanmayanların arasına gizleyici bir örtü çekeriz. Ayrıca, onu anlamamaları için kalplerine bir kapalılık ve kulaklarına bir ağırlık veririz. Sen, Kur'ân'da rabbini tek olarak andığında onlar, canları sıkılmış bir vaziyette, gerisin geri dönüp giderler.” (İsrâ 45-46)

Allah ibadette birlendiği zaman şirk koşanlar rahatsız olurlar. İtaatte delilin yalnız Kur’ân ve sünnet olduğu yani delilin yalnızca Allah’tan vahyedilenlerden ibaret olduğu söylendiği zaman bid’at metotlar edinenler, kıyas, re’y, mezhep, rüya, keşif, siyaset gibi bâtıl metotlar edinenler bu birlemeden rahatsız olurlar.

Mühürlenmiş ve ölü kalpler akletmezler, hakkı işitmezler, görmezler. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

فَإِنَّكَ لَا تُسْمِعُ الْمَوْتَى وَلَا تُسْمِعُ الصُّمَّ الدُّعَاءَ إِذَا وَلَّوْا مُدْبِرِينَ *وَمَا أَنْتَ بِهَادِ الْعُمْيِ عَنْ ضَلَالَتِهِمْ إِنْ تُسْمِعُ إِلَّا مَنْ يُؤْمِنُ بِآيَاتِنَا فَهُمْ مُسْلِمُونَ

Elbette sen ölülere duyuramazsın; arkalarını dönüp giderlerken sağırlara o daveti işittiremezsin. Körleri de sapıklıklarından doğru yola iletemezsin. Ancak teslimiyet göstererek âyetlerimize iman edenlere duyurabilirsin.” (Rum 52-53)

Sen ancak müslümanlara duyurabilirsin. Yani azalarıyla Allah’a ve rasulüne itaat edenlere daveti işittirebilirsin. Kalp sağlığı ancak azaların kitap ve sünnete itaat etmesiyle gerçekleşir.

Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

إِنَّ اللهَ لَا يَنْظُرُ إِلَى صُوَرِكُمْ وَأَمْوَالِكُمْ وَلَكِنْ يَنْظُرُ إِلَى قُلُوبِكُمْ وَأَعْمَالِكُمْ

Muhakkak ki Allah suretlerinize ve mallarınıza bakmaz. Lakin kalplerinize ve amellerinize bakar.”[10]



[1] Sahih. Hâkim (2/328) Taberî (11/108) İbn Ebî Hâtim (8954)

[2] Sahih. Taberî (11/111) İbn Ebî Hâtim (8956-57)

[3] Muslim'in şartına göre sahih. es-Serrac’ın Tarih’inden naklen: İbn Abdilber et-Temhid (20/218) İbn Abdilberr el-İnsaf (6) Ahmed (2/413) Tirmizî (2875) Nesâî Sunenu'l-Kubrâ (11205) İbn Huzeyme (500, 861) Hâkim (2/283) Taberî Tefsir (11/106, 14/121) Hakîm et-Tirmizî Nevadiru’l-Usul (1532) Tahavi Şerhu Muşkili’l-Asar (1510) Beyhakî el-Hilafiyyat (2227) Beyhakî Kıraatu Halfe’l-İmam (103-106) Beyhakî Şuab (2/194) Begavi Mealimu’t-Tenzil (1/56) Mukbil b. Hadi Sahihu’l-Musned (1424)

[4] Hasen. Taberî (1/303) İbn Ebi Hâtim (1/46)

[5] İbn Ebi Şeybe (7/105) Vekî Zuhd (324) Hennad Zuhd (862) isnadında Leys b. Ebi Suleym hafızası bakımından eleştiriye uğramıştır. Ancak bu manayı destekleyen rivayetler çoktur.

[6] Sahih. Buhârî (5096) Muslim (2740)

[7] Sahih ligayrihi. Ahmed (3/309, 397) Darimi (2782) Tirmizi (1172) Ebu Davud (2777) Tahavi Müşkilu’l-Asar (1/103) Taberani Evsat (9/14) İbnu’l-Arabi Mucem (1827) bkz.: Buhari (6/158) Müslim (s.1711) Tirmizi (1171) Nesai (3898) Ahmed (1/18, 26) Hakim (1/114) Ebu Nuaym Hilye (8/305) Beyhaki  Şuab (5454) Zeylai Nasbu’r-Raye (4/249)

[8] Sahih. Buhari (5232) Muslim (2172)

[9] Sahih mevkuf. İbnu’l-Ca’d Musned (1543) Abdurrazzak (7/137) İbn Ebi Şeybe (4/48) Ebu Ubeyd Emsal (s.18) el-Cuz’u Fihi Nushati İbrahim b. Sad (72)

[10] Sahih. Muslim (2564)

29 Ocak 2024 Pazartesi

Eşinden Önce Müslüman Olanların Nikâhları

Ülkemizde İslâm dışında dinler olan; Hristiyanlık, Yahudilik, Ateizm, Ataizm, Komunizm, Laisizm, Demokrasi, LGBT, Deizm, Fanatizm, Paganizm gibi bâtıl dinleri din edinmiş kâfirler çokça bulunduğu gibi, plandemi sürecinde de cemaatle namazların ve haccın yasaklanması gibi sarih küfürleri ikrar ederek dinden irtidat eden birçok kimseler olmuştur. Burada nakledeceğim hususlar, evli olduğu halde eşinden önce bu gibi küfürlerden tevbe ederek İslam’a giren kadınların ve erkeklerin nikâhlarının durumu hakkındadır. - 

Uyarı; Müslüman olduğunu iddia ettiği halde oy kullanan, demokrasiyi öven, partileri ve particileri seven, Atatürk'ü seven, futbol takımına fanatizm yapan, Allah'tan başkasından medet isteyen ve benzerleri kimseler ya münafıklardır yahut dinleri konusunda cahildirler, bu konu bu tür kimseler hakkında değildir, zira bu kimseler İslam hukukuna muhatap kimselerdir, nikâhları geçerlidir. Burada küfründen bahsedilenler açıkça Allah'ın ve rasulünün hükmü olduğunu kabul ettikleri şeyleri red ve inkar eden, yalanlayan kimselerdir.

Müslüman kadının kâfir erkekle evlenmesi haramdır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

وَلَا تُنْكِحُوا الْمُشْرِكِينَ حَتَّى يُؤْمِنُوا

Müşrik erkekleri de iman edinceye kadar nikâhlamayın.” (Bakara 221)

Kurtubî dedi ki: “Nikâhlamayın” yani müslüman kadını müşrik erkekle evlendirmeyin demektir. Ümmet, müşrik erkeğin mü’mine kadınla asla ilişkiye giremeyeceği hususunda icma etmiştir. Çünkü bunda İslâm’a karşı bir kusur söz konudur.”[1]

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

لَا هُنَّ حِلٌّ لَهُمْ وَلَا هُمْ يَحِلُّونَ لَهُنَّ

Ne bunlar onlara helaldir, ne de onlar bunlara helal olur.” (Mumtehine 10)

Buhârî rahimehullah Sahih’inde şöyle başlık açmıştır: “Zımmînin veya harbî kâfirin nikâhı altında bulunan müşrike veya Hristiyan kadının müslüman olması babı. Abdulvaris dedi ki, Halid, İkrime’den, o İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan şöyle dediğini rivayet etti:

إِذَا أَسْلَمَتِ النَّصْرَانِيَّةُ قَبْلَ زَوْجِهَا بِسَاعَةٍ حَرُمَتْ عَلَيْهِ

“Hristiyan bir kadın, kocasından bir saat önce İslâm'a girdiğinde, o kadın, kocasına haram olmuştur.” Mucahid rahimehullah dedi ki:

إِذَا أَسْلَمَ فِي العِدَّةِ يَتَزَوَّجُهَا

“Kadın İslâm'a girdiği zaman, henüz iddeti içinde iken kocası da İslâm'a girse, kadını ile evlenir.” Allah Azze ve Celle buyurdu ki: “Bunlar onlara helâl değildir, onlar da bunlara helâl olmazlar” (Mumtehine 10)

El-Hasen el-Basrî ve Katade rahimehumallah müslüman olan (karı koca) iki Mecusi hakkında dediler ki:

هُمَا عَلَى نِكَاحِهِمَا وَإِذَا سَبَقَ أَحَدُهُمَا صَاحِبَهُ وَأَبَى الآخَرُ بَانَتْ لاَ سَبِيلَ لَهُ عَلَيْهَا

“Onlar kendi nikâhları üzeredirler. Onlardan biri diğerinden önce İslâm'a girer, öteki İslâm'a girmekten çekinirse, kadın kesin olarak ondan ayrılmıştır. Bu takdirde koca için kadın üzerine başka hiçbir yol kalmamıştır.”[2]

Bunun örnekleri:

1- Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in kızı Zeyneb Cahiliyye’de Ebu’l-Âs b. er-Rabî ile evli idi. Müslüman olduğu zaman aralarındaki nikâh fesih oldu ve Zeyneb babasına katıldı. Kocası Ebu’l-Âs müslüman olunca Nebî sallallahu aleyhi ve sellem onu kocasına geri döndürdü.

İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan:

رَدَّ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ابْنَتَهُ زَيْنَبَ عَلَى أَبِي الْعَاصِ بْنِ الرَّبِيعِ بَعْدَ سِتِّ سِنِينَ بِالنِّكَاحِ الأَوَّلِ وَلَمْ يُحْدِثْ نِكَاحًا

“Nebî sallallahu aleyhi ve sellem kızı Zeyneb’i Ebu’l-As b. er-Rabi’ye altı sene sonra ilk nikâhıyla döndürdü, yeni bir nikâh yapılmadı.”[3]

Kocası kendisinden sonra müslüman olan kadın, yeni bir nikâha gerek olmadan kocasına döner. Eğer iddeti devam ederken kocası müslüman olursa kadın kocasının nikâhına döner. Eğer iddeti bittikten sonra kocası müslüman olursa kadın kocasına dönmek veya dönmemek konusunda özgürdür.

Tirmizî dedi ki: “İlim ehli katında uygulama bu hadise göredir. Kadın kocasından önce müslüman olur, sonra iddeti süresi içinde kocası da müslüman olursa, iddet devam ettiği sürece kocası ona daha hak sahibidir. Bu Malik b. Enes, el-Evzai, eş-Şafii, Ahmed ve İshak (b. Rahuye)’nin de görüşüdür.”[4]

İbn Abdilber dedi ki: “Âlimler kâfire kadın müslüman olduğu zaman iddet süresi bittiğinde, eğer kocası iddeti süresi içinde müslüman olmamışsa kocasının ona bir yolu olmadığı hususunda ihtilaf etmemişlerdir.”[5]

İbnu’l-Kayyım dedi ki: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hükmü, (küfür dönemindeki) nikâhın mevkuf (beklemede) olduğunu göstermektedir. Eğer adam kadının iddeti tamamlanmadan önce müslüman olursa, kadın onun hanımıdır. Eğer iddeti tamamlanmışsa kadın dilediği kimseyle evlenir veya kocasının müslüman olmasını bekler. Eğer kocası müslüman olursa yeni bir nikâha gerek olmadan onun eşi olur.”[6]

2- Kurtubî dedi ki: Talha b. Ubeydillah’ın nikâhı altında Erva bt. Rebia b. el-Haris b. Abdilmuttalib vardı. İslam aralarını ayırdı. İslâm’da Halid b. Said b. el-Âs radıyallahu anh ile evlendi. Bu kadın kâfirlerin Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e kaçan kadınlarından idi. Halid radıyallahu anh onunla evlendi.”[7]

3- Enes radıyallahu anh’den:

تَزَوَّجَ أَبُو طَلْحَةَ أُمَّ سُلَيْمٍ فَكَانَ صِدَاقُ مَا بَيْنَهُمَا الْإِسْلَامَ أَسْلَمَتْ أُمُّ سُلَيْمٍ قَبْلَ أَبِي طَلْحَةَ فَخَطَبَهَا فَقَالَتْ إِنِّي قَدْ أَسْلَمْتُ فَإِنْ أَسْلَمْتَ نَكَحْتُكَ فَأَسْلَمَ فَكَانَ صِدَاقَ مَا بَيْنَهُمَا

“Ebu Talha radıyallahu anh, Umm Suleym radıyallahu anha ile evlendi. Aralarındaki mehir sadece İslam idi. Umm Suleym radıyallahu anha Ebu Talha’dan önce müslüman olmuştu. Ebu Talha ona talip olunca Umm Suleym dedi ki:

“Ben müslüman oldum. Eğer sen de müslüman olursan beni nikâhlayabilirsin.” Bunun üzerine o da müslüman oldu ve bu mehirleri oldu.”[8]

4- İbn Şihab (ez-Zuhrî) rahimehullah dedi ki: Ona şöyle ulaştı:

أَنَّ نِسَاءً كُنَّ فِي عَهْدِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يُسْلِمْنَ بِأَرْضِهِنَّ وَهُنَّ غَيْرُ مُهَاجِرَاتٍ وَأَزْوَاجُهُنَّ حِينَ أَسْلَمْنَ كُفَّارٌ مِنْهُنَّ بِنْتُ الْوَلِيدِ بْنِ الْمُغِيرَةِ وَكَانَتْ تَحْتَ صَفْوَانَ بْنِ أُمَيَّةَ فَأَسْلَمَتْ يَوْمَ الْفَتْحِ وَهَرَبَ زَوْجُهَا صَفْوَانُ بْنُ أُمَيَّةَ مِنَ الْإِسْلَامِ فَبَعَثَ إِلَيْهِ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ابْنَ عَمِّهِ وَهْبَ بْنَ عُمَيْرٍ بِرِدَاءِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَمَانًا لِصَفْوَانَ بْنِ أُمَيَّةَ وَدَعَاهُ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِلَى الْإِسْلَامِ وَأَنْ يَقْدَمَ عَلَيْهِ فَإِنْ رَضِيَ أَمْرًا قَبِلَهُ وَإِلَّا سَيَّرَهُ شَهْرَيْنِ فَلَمَّا قَدِمَ صَفْوَانُ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِرِدَائِهِ نَادَاهُ عَلَى رُءُوسِ النَّاسِ فَقَالَ يَا مُحَمَّدُ إِنَّ هَذَا وَهْبَ بْنَ عُمَيْرٍ جَاءَنِي بِرِدَائِكَ وَزَعَمَ أَنَّكَ دَعَوْتَنِي إِلَى الْقُدُومِ عَلَيْكَ فَإِنْ رَضِيتُ أَمْرًا قَبِلْتُهُ وَإِلَّا سَيَّرْتَنِي شَهْرَيْنِ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ انْزِلْ أَبَا وَهْبٍ فَقَالَ لَا وَاللَّهِ لَا أَنْزِلُ حَتَّى تُبَيِّنَ لِي فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بَلْ لَكَ تَسِيرُ أَرْبَعَةَ أَشْهُرٍ فَخَرَجَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قِبَلَ هَوَازِنَ بِحُنَيْنٍ فَأَرْسَلَ إِلَى صَفْوَانَ بْنِ أُمَيَّةَ يَسْتَعِيرُهُ أَدَاةً وَسِلَاحًا عِنْدَهُ فَقَالَ صَفْوَانُ أَطَوْعًا أَمْ كَرْهًا؟ فَقَالَ بَلْ طَوْعًا, فَأَعَارَهُ الْأَدَاةَ وَالسِّلَاحَ الَّذِي عِنْدَهُ ثُمَّ خَرَجَ صَفْوَانُ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَهُوَ كَافِرٌ فَشَهِدَ حُنَيْنًا وَالطَّائِفَ وَهُوَ كَافِرٌ وَامْرَأَتُهُ مُسْلِمَةٌ وَلَمْ يُفَرِّقْ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بَيْنَهُ وَبَيْنَ امْرَأَتِهِ حَتَّى أَسْلَمَ صَفْوَانُ وَاسْتَقَرَّتْ عِنْدَهُ امْرَأَتُهُ بِذَلِكَ النِّكَاحِ

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in zamanında kocaları henüz kâfir olan bazı kadınlar hicret etmeksi­zin müslüman olmuşlardır. Onlardan biri de el-Velid b. el-Mugira’nın kızıdır ki Safvan b. Umeyye’nin karısı idi. Mekke'nin fet­hi günü müslüman oldu. Kocası Safvan İslâm’a girmedi ve kaçtı. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Safvan'a, amcası Vehb b. Umeyr’i güven altında olduğuna işaret olmak üzere hırkasını vererek peşinden gönderdi ve İslâm'a davet etti. Vehb'e şöyle talimat verdi:

Safvan razı olursa İslâm'ı kabul edecek, gelmek istemezse ona iki ay müd­det tanınmıştır.” Safvan, elinde hırka ile Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in yanına gelince cemaat arasında:

“Ey Muhammed! İşte şu Vehb b. Umeyr, hırkanı bana ge­tirerek beni çağırdığını, razı olursam İslâm’a gireceğimi, olmazsam bana iki ay süre tanıyacağını söyledi” deyince Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:

Ey Ebû Vehb! Bineğinden inebilirsin” buyurdu. Safvan:

“Hayır. Bana kararını açıklamadan vallahi inmem” deyin­ce Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:

Sana dört ay süre tanıdım” buyurdu. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Hevâzin kabilesini Islâm’a davet etmek üzere Huneyn'e hareket etti. Orada Safvan'a haber göndererek emanet olmak üzere silah ve bazı malzeme getirmesi­ni söyledi. Safvan gelince:

“Bunları kendi rızamla mı vereceğim, yoksa zorla mı ala­caksın?” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem de:

Kendi rızanla” buyurunca, yanındaki silah ve malzeme­yi verdi. Daha sonra Safvan kendisi kâfir, karısı müslüman olarak Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte Huneyn ve Taif savaşlarına katıl­dı. Müslüman oluncaya kadar da Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem karısını ondan ayırmadı. İslâm'a girdikten sonra eski nikâhlarıyla hayat­larını sürdürdüler.”[9]

İbn Şihab rahimehullah dedi ki:

كَانَ بَيْنَ إِسْلَامِ صَفْوَانَ وَبَيْنَ إِسْلَامِ امْرَأَتِهِ نَحْوٌ مِنْ شَهْرَيْنِ قَالَ ابْنُ شِهَابٍ وَلَمْ يَبْلُغْنَا أَنَّ امْرَأَةً هَاجَرَتْ إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ وَزَوْجُهَا كَافِرٌ مُقِيمٌ بِدَارِ الْكُفْرِ إِلَّا فَرَّقَتْ هِجْرَتُهَا بَيْنَهَا وَبَيْنَ زَوْجِهَا إِلَّا أَنْ يَقْدَمَ زَوْجُهَا مُهَاجِرًا قَبْلَ أَنْ تَنْقَضِيَ عِدَّتُهَا

“Safvan, karısının müslüman oluşundan bir ay kadar sonra İslam'a girmiştir. İbn Şihab der ki: “Kocası küffar memleketinde kâfir olarak ka­lan bir kadın, Allah ve Rasulü uğrunda hicret edip müslüman olunca kocasından kesin olarak ayrılıyordu. Ancak kocası iddeti bitmeden Müslüman olarak hicret eder gelirse ayrılık olmuyor­du.”[10]

İbn Abdilber dedi ki: “Bu hadisi sahih ve muttasıl bir yoldan bilmiyorum. Bu hadis meşhurdur ve siyer âlimleri katında malumdur. İbn Şihab rahimehullah siyer ehlinin imamı ve âlimidir. Yine Şa’bî rahimehullah da öyledir. Bu hadisin şöhreti isnadından daha kuvvetlidir inşaallah.”[11]

5- İbn Şihab rahimehullah dedi ki:

أَنَّ أُمَّ حَكِيمٍ بِنْتَ الْحَارِثِ بْنِ هِشَامٍ وَكَانَتْ تَحْتَ عِكْرِمَةَ بْنِ أَبِي جَهْلٍ فَأَسْلَمَتْ يَوْمَ الْفَتْحِ وَهَرَبَ زَوْجُهَا عِكْرِمَةُ بْنُ أَبِي جَهْلٍ مِنَ الْإِسْلَامِ حَتَّى قَدِمَ الْيَمَنَ فَارْتَحَلَتْ أُمُّ حَكِيمٍ حَتَّى قَدِمَتْ عَلَيْهِ بِالْيَمَنِ فَدَعَتْهُ إِلَى الْإِسْلَامِ فَأَسْلَمَ وَقَدِمَ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَامَ الْفَتْحِ فَلَمَّا رَآهُ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَثَبَ إِلَيْهِ فَرِحًا وَمَا عَلَيْهِ رِدَاءٌ حَتَّى بَايَعَهُ فَثَبَتَا عَلَى نِكَاحِهِمَا ذَلِكَ

“Umm Hakim bt. El-Haris b. Hişam, İkrime b. Ebi Cehl'in karısı idi, Mekke'nin fethi günü müslüman oldu. Kocası Ikrime müslüman olmadı, kaçtı Yemen'e gitti. Peşin­den karısı Ümm Hakîm, Yemen'e kadar giderek onu İslâm’a da­vet etti. O da İslâm’ı kabul etti. Fetih senesi Medine'ye geldiler. Huzura girdiğinde Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem onu görünce sevinerek kalktı, onu karşıladı. Ikrime de Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e biat etti. (Ömrünün sonuna ka­dar din uğrunda mücadele ve cihad yapacağına söz verdi.) Bundan sonra karısıyla eski nikâhlarıyla yaşadılar.”[12]

İmam Malik rahimehullah bu rivayetin ardından dedi ki:

وَإِذَا أَسْلَمَ الرَّجُلُ قَبْلَ امْرَأَتِهِ وَقَعَتِ الْفُرْقَةُ بَيْنَهُمَا إِذَا عُرِضَ عَلَيْهَا الْإِسْلَامُ فَلَمْ تُسْلِمْ لِأَنَّ اللَّهَ تَبَارَكَ وَتَعَالَى يَقُولُ فِي كِتَابِهِ {وَلَا تُمْسِكُوا بِعِصَمِ الْكَوَافِرِ}

“Koca müslüman olur, karısı kâfir kalırsa karısı İslam'a çağrılır, kabul etmezse nikâhları bozulur. Çünkü Allah Teâlâ: “Kâfir kadınları nikâhınızda tutmayın” (Mumtahine, 10) buyurmuştur



[1] Kurtubi Tefsir (3/72)

[2] Sahihu’l-Buhârî (Fethu’l-Bari 9/421)

[3] Sahih. Tirmizî (1143) Ebû Dâvûd (2240) İbn Mace (2009) Ahmed b. Hanbel (1/261, 351)

[4] Sunenu’t-Tirmizî (1142 no’lu hadis)

[5] Et-Temhid (23/12)

[6] Zadu’l-Mead (5/137-138)

[7] Tefsiru’l-Kurtubi (18/65, 66) Taberî Tefsir (22/584)

[8] Sahih. Nesâî (3340)

[9] Malik Muvatta (2/543)

[10] Malik Muvatta (2/544)

[11] Et-Temhid (19/12)

[12] Muvatta (2/545) İbn Ebî Şeybe (4/107)

* Abdullah b. ez-Zubeyr radıyallahu anhuma’dan şahidi; Vakidi el-Megazi (s.344) İbn Asakir Tarih (41/62, 70/179)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)