Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

31 Ekim 2018 Çarşamba

Taylasan Giyenin Selamını Almamak


Ziyad b. Hudeyr el-Esedî rahimehullah dedi ki:

قَدِمْتُ عَلَى عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ وَعَلَيَّ طَيْلَسَانُ وَشَارِبِي عَافٍ فَسَلَّمْتُ عَلَيْهِ فَرَفَعَ رَأْسَهُ فَنَظَرَ إِلَيَّ وَلَمْ يَرُدَّ السَّلَامَ فَانْصَرَفْتُ عَنْهُ فَأَتَيْتُ ابْنَهُ عَاصِمًا فَقُلْتُ لَهُ لَقَدْ رَمَيْت مِنْ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ فِي الرَّأْسِ فَقَالَ سَأَكْفِيكَ ذَلِكَ فَلَقِيَ أَبَاهُ فَقَالَ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ أَخُوكَ زِيَادُ بْنُ حدير يُسَلِّمُ عَلَيْكَ فَلَمْ تَرُدَّ عَلَيْهِ السَّلَامَ فَقَالَ إِنِّي قَدْ رَأَيْتُ عَلَيْهِ طَيْلَسَانًا وَرَأَيْتُ شَارِبَهُ عَافِيًا قَالَ فَرَجَعَ إِلَيَّ فَأَخْبَرَنِي فَانْطَلَقْتُ فَقَصَصْتُ شَارِبِي وَكَانَ مَعِي بُرْدٌ شَقَقْتُهُ فَجَعَلْتُهُ إِزَارًا وَرِدَاءً ثُمَّ أَقْبَلْتُ إِلَى عُمَرَ فَسَلَّمْتُ عَلَيْهِ، فَقَالَ: وَعَلَيْكَ السَّلَامُ هَذَا أَحْسَنُ مِمَّا كُنْتَ فِيهِ يَا زِيَادُ
“Ömer b. el-Hattab radiyallahu anh’ın yanına geldim. Üzerimde taylasan vardı ve bıyıklarım uzun idi. Ona selam verdim, başını kaldırıp bana baktı ve selamını almadı. Onun yanından ayrıldım ve oğlu Asım’a geldim. Ona dedim ki:
“Mü’minlerin emiri tarafından başımdan vuruldum.” Dedi ki:
“Senin için aracı olurum.” Babasıyla karşılaşınca dedi ki:
“Ey mü’minlerin emiri! Kardeşin Ziyad b. Hudeyr sana selam vermiş, selamını almamışsın.” Ömer radiyallahu anh dedi ki:
“Ben onun üzerinde taylasan gördüm ve bıyıklarının uzun olduğunu gördüm.” Asım bana döndü ve durumu haber verdi. Hemen bıyıklarımı kısalttım. Yanımda bir bürde vardı, onu iki parça yapıp izar (bel altını örten etek) ve ridâ (omuzların üzerinden atılan atkı) yaptım. Sonra Ömer radiyallahu anh’e gittim ve selam verdim. Dedi ki:
“Ve aleyke’s-Selam! Bu önceki halinden daha güzel ey Ziyad!”[1]
* Taylasan, bugün Arap ülkelerinde sarık yerine adet edindikleri bir musibet olan, başın üzerinden atılan örtülerdir. Yahudilerin dinî kıyafetlerindendir. Aşağıdaki resimlerde görülen şal:

 



[1] Sahih. Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (4/197) Belazuri Ensabu’l-Eşraf (11/206)

30 Ekim 2018 Salı

Fetih’ten Sonra Hicret Yok, Cihad ve Niyet Vardır Hadisi

Polen yayınları arasında çıkan Fethu’l-Bari muhtasarı tercümesinde Sahihu’l-Buhari’deki 4309 nolu hadis şu şekilde tercüme edilmiştir:
عَنْ مُجَاهِدٍ، قُلْتُ لِابْنِ عُمَرَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمَا: إِنِّي أُرِيدُ أَنْ أُهَاجِرَ إِلَى الشَّأْمِ، قَالَ: لاَ هِجْرَةَ، وَلَكِنْ جِهَادٌ، فَانْطَلِقْ فَاعْرِضْ نَفْسَكَ، فَإِنْ وَجَدْتَ شَيْئًا وَإِلَّا رَجَعْتَ
Mucahid: “İbn Ömer radiyallahu anhuma’ya “Ben Şam’a hicret etmek istiyorum” dedim. O: “Hicret yoktur. Fakat cihad vardır. Git kendi durumunu gözden geçir. Eğer (uygun) bir halde olduğunu görürsen (gidersin) değilsen dönersin.”
Evet, eser bu şekilde tercüme edilmiştir ve tercüme metinlerden içtihada kalkışan, ilim ehline müracaattan uzak duran avam bu gibi hatalı tercümeler sebebiyle sapık bid’atçiler haline dönüşmektedir.
Bu yüzden avamın kesinlikle tercüme edilmiş hadis şerh kitapları yerine hayatta olan ilim ehliyle irtibatta olması zorunludur. Avam için hadis şerhi kitapları kadar zararlı bir şey yoktur! Şerh kitaplarından ancak ancak ilim ehli istifade edebilir. Avam ise âlimlerle istişare halinde yalnızca hadis metinleri okumalı, anlamadığı konularda şerh kitaplarına değil, hayatta olan âlimlere müracaat etmelidir.
İnegölde kalplerinde eğrilik bulunan, müteşabihlerin peşinde koşan ve müslümların arasında fitne tohumları ekmek isteyen bazı sapıklar – ki Bursa ve İnegöl fitne ve fesat tarlasıdır, salah eksen fesat biter – yukarıda aktardığım hatalı tercüme sebebiyle yeni bir fitnenin peşine düşmüşlerdir.
Üzerlerine vacip olan şeyleri değil de, ancak üstlerine vazife olmayan konularda, hevâlarına uyan bir delil bulabilme arzusuyla yapılan kısır araştırmanın neticesidir bu. Hâlbuki Allah bu fitne peşinde koşanları daha önce defalarca imtihandan geçirmiş, her defasında fitne tarafında olmayı tercih etmişler, suçları görmezden gelinmiş, yine de ibret almamışlardır.
Onlar görmüyorlar mı ki, her sene, bir yahut iki defa sınanıyorlar da, yine de tövbe etmiyorlar ve ibret almıyorlar” (Tevbe 126)
Gelelim Buhârî’de yer alan İbn Ömer radiyallahu anhuma rivayetine:
İbn Hubeyre “Hicret yoktur. Fakat cihad vardır.” Kavlini şöyle açıklamıştır: “Burada cihadın hicret diye adlandırılmasına karşı çıkma söz konusudur.”[1]
Kastallanî, Zekeriyya el-Ensari ve Bedruddin el-Aynî Buhârî şerhlerinde, “Eğer (uygun) bir halde olduğunu görürsen (gidersin) değilsen dönersin” şeklinde tercüme edilen:  فَإِنْ وَجَدْتَ شَيْئًا وَإِلَّا رَجَعْتَ” kavlini şöyle açıklamıştır: “Kendinde cihad için kuvvet bulursan gidersin, aksi halde bu gücü kendinde bulamazsan geri dönersin.” [2]
Görünen o ki, Fethu’l-Bari mütercimleri İbn Ömer radiyallahu anhuma’nın sözünü anlamamışlar ve bu şekilde hatalı anlayışlara sebep olabilecek şekilde tercüme etmişlerdir.
Doğrusu şudur: “Mucahid rahimehullah Şam’a cihad etmek için gitmek istiyordu. Bunu ifade ederken: “Şam’a hicret etmek istiyorum” dedi. İbn Ömer radiyallahu anhuma da onun cihad yolculuğuna “hicret” ifadesini kullanmasına karşı çıkarak: “Hicret yok, cihad vardır, git, kendini cihada arz et, eğer kendinde buna kuvvet bulursan cihad et, aksi halde (güç bulamazsan) geri dön” dedi.
Evet, cihada hicret demesine karşı çıktı, çünkü hicretten dönmek irtidattır, cihaddan dönmek ise böyle değildir. Bu, selefin ıstılahları yerinde kullanmaya gösterdikleri özene bir örnektir. Lakin bu rivayetin, hicretin iptali manasında delil getiren eblehlerin akılları kalplerinden kilometrelerce yukarıdadır! Onlar daha önce aktardığımız, Buhârî ve Muslim’in sahihlerinde, Haccac’ın, Seleme radiyallahu anh’e: “Hicretinden irtidat etmişsin” demesine karşılık, kendisinin Allah rasulünden izinli olduğunu mazeret göstermesini okumamışlar mıydı? Haccac ile Seleme radiyallahu anh’ın bu konuşmasının, Fetihten yıllarca sonra meydana gelmiş olduğunu hiç düşünmediler mi?
Lakin heyhat! Dertleri naslara tabi olmak değil, eğri ya da doğru ellerinde bir şekilde sopa olsun istiyorlar. Allah’tan afiyet ve selamet dileriz.
Fetih’ten sonra hicret yoktur ancak cihad ve niyet vardır” hadisine gelince, bu durum Kitap ve sünnet naslarında yeterince açıktır:
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “İman edip hicret eden ve Allah yolunda canlarıyla ve mallarıyla cihad edenler ile barındırıp yardım edenler var ya, işte onlar birbirlerinin velileridirler. İman edip hicret etmeyenler de hicret edinceye kadar sizin için onların velayetlerinden hiçbir şey yoktur. Fakat din konusunda sizden yardım isterlerse, yardım etmek sizin üzerinize borçtur. Ancak sizinle kendileri arasında anlaşma bulunan bir toplum aleyhine olması müstesna. Şüphesiz Allah yaptıklarınızı hakkıyla görendir.” (Enfal 72)
Burayde radıyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir ordu veya müfreze gönderdiği zaman kendisine özellikle Allah Teâlâ’dan sakınmasını, beraberindeki Müslümanlara da hayırla davranmasını öğütlerdi. Sonra şöyle buyururdu:
Allah Teâlâ’nın yolunda, O’nun adıyla savaşın ve kâfirlerle çarpışın. Müşriklerden düşmanla karşılaştığın zaman onları üç şeye davet et. Birini kabul ettiklerinde artık onları bırak.
Onları; İslam’a davet et. Şayet kabul ederlerse onlarla savaşma. Sonra onlara kendi ülkelerini bırakıp muhacirlerin yurduna göçmelerini teklif et ve bu durumda muhacirlerin lehine olan şeyin onların da lehine olduğunu, muhacirlerin aleyhine olan şeyin onların da aleyhine olacağını söyle.
Eğer hicreti kabul etmezlerse bedevî Müslümanların hükmünde olacaklarını, müminlere uygulanan Allah Teâlâ’nın hükümlerinin onların da üzerine uygulanacağını bildir. Müslümanlarla birlikte savaşmadıkları sürece ganimetten ve vergiden pay alamayacaklarını söyle. Şayet kabul etmezlerse onlardan cizye iste.
Cizyeye razı olurlarsa onları bırak. Ama cizyeye de karşı çıkarlarsa Allah Teâlâ’dan yardım dile ve onlarla savaş.
Kale halkını kuşatırsan ve senden Allah’ın zimmetini (güvencesini) ve nebisinin zimmetini isterlerse onlara ne Allah’ın zimmetini ne de nebisinin zimmetini ver. Lakin onlara kendi zimmetini ve arkadaşlarının zimmetini ver. Zira sizlerin kendi zimmetinizi delmeniz, Allah’ın zimmetini ve rasulünün zimmetini delmenizden ehvendir.
Bir kale halkını kuşatırsan ve senden Allah’ın hükmü üzere muamele etmeni isterlerse onlara Allah’ın hükmü üzere muamele etme. Lakin onlara kendi hükmün üzere muamele et. Zira onlar hakkında Allah’ın hükmüne isabet edip etmediğini bilemezsin.”[3]
İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan: “Hicret eden mümin hicret etmeyen müminin velisi ve mirasçısı olamıyordu. Aynı şekilde hicret etmeyen mümin de hicret eden müminin velisi ve mirasçısı olamıyordu. Bu uygulama, Mekke feth edilip de insanlar akın akın İslam’a girince: “Sonradan iman edip hicret edenler ve cihad edenler, işte onlar da sizdendir. Akrabalar Allah’ın kitabına göre birbirlerine daha yakındır. Muhakkak ki Allah herşeyi hakkıyla bilendir.” (Enfal 75) Ayeti ile nesh edildi.”[4]
İbn Abbas radıyallahu anhuma’ya İbn Mes’ud radıyallahu anh’ın akrabalar dışında azatlıların kişiye mirasçı olamayacaklarını söylediği nakledilince şöyle dedi: “Heyhat, heyhat! Oysa hicret etmeyenler değil, hicret edenler birbirlerine mirasçı olurlardı. Sonrasında ise Enfal 75 nazil oldu.” Böylece İbn Abbas radıyallahu anhuma azatlıların kişiye mirasçı olacağını söylemiştir.”[5]
Said b. Cubeyr rahimehullah dedi ki: “Bu ayet daha öncesinde olan kardeşlik akdi, miras konusunda sözleşme ve hicretten dolayı varis olma gibi uygulamaları nesh etmiştir ve terekenin paylaşımı akrabalara bırakılmıştır…”[6]




[1] İbn Hubeyre el-İfsah Min Meaniyi’s-Sihah (4/246)
[2] Kastallani İrşadu’s-Sari (6/400) Ayni Umdetu’l-Kari (17/292) Zekeriyya el-Ensari Minhatu’l-Bari (7/409)
[3] Sahih. Muslim (1731) Ahmed (22978)
[4] Hasen. İbn Ebî Hâtim (9187, 9191, 9193) Ebu Ubeyd Nasihu’l-Kur’an (s.321)
[5] Sahih. Hâkim (4/344) İbn Ebî Hâtim (9209)
[6] Hasen. İbn Ebî Hâtim (9208)

21 Ekim 2018 Pazar

Ölülerle Tevessülün Kâfirlerin Âdeti Olduğu ve Sahabenin Buna Karşı Çıkmaları


Kâfirlerin Danyal Aleyhi's-selâm’ın Cesediyle Tevessül Etmeleri

Mutarrif b. Malik rahimehullah şöyle demiştir:

شَهِدْتُ فَتْحَ تُسْتَرَ مَعَ الْأَشْعَرِيِّ فَأَصَبْنَا قَبْرَ دَانْيَالَ بِالسُّوسِ وَكَانُوا إِذَا اسْتَسْقَوْا خَرَجُوا فَاسْتَسْقَوْا بِهِ فَذَكَرَ الْحَدِيثَ فِيمَا وَجَدُوا فِيهِ وَكَانَ فِيمَا وَجَدُوا فِيهِ رَبْعَةً فِيهَا كِتَابٌ فَذَكَرَ الْحَدِيثَ فِي أَجِيرٍ نَصْرَانِيٍّ يُسَمَّى نُعَيْمًا وُهِبَ لَهُ الْكِتَابُ ثُمَّ فِي إِسْلَامِهِ ثُمَّ فِي قِرَاءَةِ ذَلِكَ الْكِتَابِ وَإِذَا فِيهِ {وَمَنْ يَبْتَغِ غَيْرَ الْإِسْلَامِ دِينًا فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْهُ وَهُوَ فِي الْآخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرِينَ} فَأَسْلَمَ مِنْهُمْ يَوْمَئِذٍ اثْنَانِ وَأَرْبَعُونَ حَبْرًا وَذَلِكَ فِي خِلَافَةِ مُعَاوِيَةَ فَأَتْحَفَهُمْ وَأَعْطَاهُمْ

“(Ebu Musa) el-Eş’arî radiyallahu anh ile beraber Tuster’in fethinde bulundum. Danyal aleyhi's-selâm’ın kabrini Sus’ta ele geçirdik. Sus halkı Yağmur duasına çıkacakları zaman onu götürürler ve onu vesile kılarak yağmur isterlerdi.” Ravi kabirde buldukları şeylerle ilgili hadisi zikredip dedi ki:

“Kabirde buldukları şeylerden birisi de içinde bir kitap bulunan bir kap idi.” Sonra Nuaym adındaki Hıristiyan bir işçiden, kitabın ona verilmesinden ve adamın müslüman olmasından bahsedip kitapta şu ayetin yazılı olduğunu söyledi:

Kim İslâm’dan başka bir dine yönelirse, onunki kabul edilmeyecektir. O âhirette de kaybedenlerdendir.” (Âl-i İmran 85) Sonra dedi ki:

“O gün onlardan kırk iki bilgin müslüman oldu. Bu olay Muaviye’nin hilafeti döneminde olmuştu ve Muaviye onlara hediyeler vermişti.”[1]
Sahabenin Danyal Aleyhi's-selâm’ın Cesediyle Tevessüle Karşı Çıkmaları

 İnsanların Danyal aleyhi's-selâm’ın cesediyle tevessül etmeleri sebebiyle Ömer radiyallahu anh onun kimsenin bilmediği bir yere gömülmesini emretmiştir:

Enes radiyallahu anh’den:

أَنَّهُمْ لَمَّا فَتَحُوا تُسْتَرَ قَالَ وَجَدْنَا رَجُلاً أَنْفُهُ ذِرَاعٌ فِي التَّابُوتِ كَانُوا يَسْتَظْهِرُونَ أَوْ يَسْتَمْطِرُونَ بِهِ فَكَتَبَ أَبُو مُوسَى إِلَى عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ بِذَلِكَ فَكَتَبَ عُمَرُ إِنَّ هَذَا نَبِيٌّ مِنَ الأَنْبِيَاءِ وَالنَّارُ لاَ تَأْكُلُ الأَنْبِيَاءَ أَوْ الأَرْضُ لاَ تَأْكُلُ الأَنْبِيَاءَ فَكَتَبَ إِلَيْهِ أَنْ انْظُرْ أَنْتَ وَرَجُلٌ من َأَصْحَابِكَ يَعْنِي أَصْحَابَ أَبِي مُوسَى فَادْفِنُوهُ فِي مَكَان لاَ يَعْلَمُهُ أَحَدٌ غَيْرُكُمَا قَالَ فَذَهَبْتُ أَنَا وَأَبُو مُوسَى فَدَفَنَّاهُ

“Tuster feth edildiği zaman tabut içinde burnu bir zira’ kadar olan bir adam gördük. Tuster halkı onun hürmetiyle zafer diler ve yağmur isterlerdi. Ebu Musa radiyallahu anh bu konuda Ömer b. el-Hattab radiyallahu anh’e mektup yazınca Ömer radiyallahu anh şöyle cevap yazdı:

“Bu, nebilerden bir nebidir. Şüphesiz ateş veya toprak nebilerin cesetlerini yemez. Arkadaşlarından birini al ve sizden başka kimsenin bilmeyeceği bir yerde onu defnet.” Bunun üzerine ben ve Ebu Musa radiyallahu anh onu götürüp defnettik.”[2]

Ebu’l-Âliye rahimehullah’tan:

لَمَّا افْتَتَحْنَا تُسْتَرَ وَجَدْنَا فِي بَيْتِ مَالِ الْهُرْمُزَانِ سَرِيرًا عَلَيْهِ رَجُلٌ مَيِّتٌ عِنْدَ رَأْسِهِ مُصْحَفٌ لَهُ، فَأَخَذْنَا الْمُصْحَفَ فَحَمَلْنَاهُ إِلَى عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ رَضِيَ اللهُ عَنْهُ، فَدَعَا لَهُ كَعْبًا فَنَسَخَهُ بِالْعَرَبِيَّةِ أَنَا أَوَّلُ رَجُلٍ مِنَ الْعَرَبِ قَرَأَهُ قَرَأْتُهُ مِثْلَ مَا أَقْرَأُ الْقُرْآنَ هَذَا فَقُلْتُ لِأَبِي الْعَالِيَةِ مَا كَانَ فِيهِ؟ فَقَالَ سِيرَتُكُمْ وَأُمُورُكُمْ وَدِينُكُمْ وَلُحُونُ كَلَامِكُمْ، وَمَا هُوَ كَائِنٌ بَعْدُ قُلْتُ فَمَا صَنَعْتُمْ بِالرَّجُلِ؟ قَالَ حَفَرْنَا بِالنَّهَارِ ثَلَاثَةَ عَشَرَ قَبْرًا مُتَفَرِّقَةً فَلَمَّا كَانَ فِي اللَّيْلِ دَفَنَّاهُ وَسَوَّيْنَا الْقُبُورَ كُلَّهَا لِنُعَمِّيَهُ عَلَى النَّاسِ لَا يَنْبُشُونَهُ فَقُلْتُ وَمَا تَرْجُونَ مِنْهُ؟ قَالَ كَانَتِ السَّمَاءُ إِذَا حُبِسَتْ عَلَيْهِمْ بَرَزُوا بِسَرِيرِهِ فَيُمْطَرُونَ قُلْتُ مَنْ كُنْتُمْ تَظُنُّونَ الرَّجُلَ؟ قَالَ رَجُلٌ يُقَالُ لَهُ دَانْيَالُ فَقُلْتُ مُذْ كَمْ وَجَدْتُمُوهُ مَاتَ؟ قَالَ مُذْ ثَلَاثِمِائَةِ سَنَةٍ فَقُلْتُ مَا كَانَ تَغَيَّرَ شَيْءٌ؟ قَالَ لَا إِلَّا شُعَيْرَاتٌ مِنْ قَفَاهُ إِنَّ لُحُومَ الْأَنْبِيَاءِ لَا تُبْلِيهَا الْأَرْضُ وَلَا تَأْكُلُهَا السِّبَاعُ

“Tuster’i feth ettiğimiz zaman Hurmuzan’ın beytu’l-mâlinde üzerinde ölmüş bir adamın bulunduğu bir yatak gördük. Adamın başının yanında bir kitap vardı. Kitabı alıp Ömer b. el-Hattab radiyallahu anh’e götürdüğümüzde Kâbu’l-Ahbar rahimehullah’ı çağırıp onun Arapça bir nüshasını çıkarttırdı. O kitabı Arapça olarak okuyan ilk kişi benim. Onu tıpkı bu Kur’ân’ı okuduğum gibi okudum. Halid b. Dinar dedi ki:

“Ebu’l-Aliye rahimehullah’a o kitapta ne olduğunu sorduğumda dedi ki:

“Sizin gidişatınız, işleriniz, sözleriniz ile ileride meydana gelecek şeyler anlatılıyordu.” Ben:

“Adamı ne yaptınız?” diye sordum. Dedi ki:

“Halkın onu kabirden çıkarmaması için gündüz ayrı ayrı on üç mezar kazdık. Gece olunca ise adamı defnedip bütün mezarları dümdüz ettik.” Ben:

“Halkın ondan beklentisi neydi?” diye sordum. Dedi ki:

“Yağmur yağmadığı zaman halk onun cesedini dışarıya çıkarıp bu şekilde yağmur isterlerdi.” Ben:

“Onun kim olduğunu düşünüyordunuz?” dedim. Dedi ki:

“Danyal denilen kişi olduğunu düşünüyorduk.” Ben:

“Ne kadar zaman önce öldüğünü düşünüyordunuz?” diye sordum. Dedi ki:

“Üç yüz yıl önce” Ben:

“Adam bu sürede hiç değişmemiş mi?” dedim. Dedi ki:

“Arka tarafından bazı saç telleri değişmişti. Nebilerin etini toprak çürütmez ve vahşi hayvanlar yemez.”[3]



[1] Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih. Beyhakî Delailu’n-Nubuvve (1/390) İbn Ebî Şeybe (8/31) İbn Ebi Davud el-Mesahif (s.364) İbn Hazm el-Muhalla (9/45) İbnu’l-Munzir el-Evsat (8171) İbn Asakir Tarih (58/341, 344, 67/160)
[2] Muslim'in şartına göre sahih. İbn Ebî Şeybe (8/32)
[3] Buhârî'nin şartına göre sahih. Beyhakî Delailu’n-Nubuvve (1/381) İbn İshak Siyret (49) Nuaym b. Hammad el-Fiten (37) Birgivî Ziyaretu’l-Kubur (s.30)

6 Ekim 2018 Cumartesi

Ebu Hanife’yi Savunan Haricî Tekfircilerin Öne Sürdükleri Rivayetlerin Durumu

Uyuz olup kaşınan Sırtlan taifesi ve kuduz olup hırlayan şirk davetçisi Haricîler, içi hava, dışı hevâ dolu yazılarıyla Hadis Ehline sağdan soldan saldırılarına devam ediyorlar. Hazmetmekte en çok zorlandıkları unsurlardan birisi Ebu Hanife’nin, Selef imamları tarafından bid’atçilik ve hadiste zayıflık ile itham edilmiş olmasıdır. Ebu Hanife Hakkında Sahih Gerçekler adlı çalışmamda bu konuda selef imamlarından gelen sahih nakilleri aktarmış bulunuyorum.

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)