Tevhid ve sünnet ilimlerini bilmedikleri halde akide konularında ahkâm kesen cahiller türemiştir. Sahih ve sabit delillere dayanmaksızın bazı hurafeler uyduruyorlar, sonra da bu hurafelerine itikad etmeyenleri Cehmi’likle suçluyor, tekfir ediyorlar.
Bu türedi akımdan
bazıları Allah Azze ve Celle’nin istilka (yanı üzere yatıp uzanmak ve bacak
bacak üstüne atmak) sıfatları olduğu ve bu konuda sahih hadis bulunduğunu iddia
etmekte, bu itikadı geçmişteki bazı imamlara da nispet etmektedirler.
Bu konuda getirilen
delil Taberânî’nin Mu'cemu'l-Kebîr’de (19/13) zikrettiği şu rivayetidir:
Bize Ca’fer b.
Suleyman en-Nevfelî, Ahmed b. Rişdeyn el-Mısrî ve Ahmed b. Davud el-Mekkî haber
verdiler, dediler ki: bize İbrahim b. el-Munzir el-Huzamî haber verdi, dedi ki:
bize Muhammed b. Fuleyh b. Suleyman haber verdi, o babasından, o Said b.
el-Haris’ten, o Abdullah b. Huneyn’den şöyle dediğini rivayet etti:
بينا أنا جالس إذ جاءني
قتادة بن النعمان رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ فقال انطلق بنا يا ابن حُنين إلى أبي سعيد
الخدري رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ فإني قد أُخبرت أنه قد اشتكى فانطلقنا حتى دخلنا على
أبي سعيد فوجدناه مستلقيًا رافعًا رجله اليمني على اليسرى فسلمنا وجلسنا فرفع قتادة
بن النعمان يده إلى رجل أبي سعيد فقرصها قرصة شديدة فقال أبو سعيد سبحان اللَّه يا
ابن آدم أوجعتني فقال له ذلك أردت إن رسول اللَّه صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
قال إِنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ لَمَّا قَضَى خَلْقَهُ اسْتَلْقَى وَوَضَعَ إِحْدَى
رِجْلَيْهِ عَلَى الأُخْرَى وَقَالَ لا يَنْبَغِي لأَحَدٍ مِنْ خَلْقِهِ أَنْ يَفْعَلَ
هَذَا فَذَكَرَهُ فَقَالَ أَبُو سَعِيدٍ لا جَرَمَ وَاللَّهِ لا أَفْعَلُهُ أَبَدًا
“Ben oturuyorken bana
Katade b. en-Nu’man radıyallahu anh geldi ve dedi ki: “Bizimle gel ey İbn
Huneyn! Ebu Said el-Hudrî radıyallahu anh’e gidelim. Zira onun rahatsız
olduğunu haber aldım.” Bunun üzerine gittik ve Ebu Said el-Hudrî radıyallahu
anh’ın yanına girdik. Onu sağ ayağını sol ayağı üzerine atmış halde uzanırken
bulduk. Selam verdik ve oturduk. Katade b. en-Nu’man radıyallahu anh elini Ebu
Said radıyallahu anh’ın ayağına doğru kaldırdı ve şiddetli bir şekilde
çimdikledi. Ebu Said radıyallahu anh dedi ki:
“Subhanallah! Ey Ademoğlu! Canımı acıttın!” O da dedi ki: “Ben de bunu istedim. Muhakkak ki Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah Azze ve Celle yaratma işini bitirince uzandı ve bir ayağını diğeri üzerine attı.” Buyurdu ki: “Halkından kimsenin bu şekilde yapması yaraşmaz.” Ebu Said radıyallahu anh dedi ki:
“Vallahi bir daha asla
öyle yapmam.”[1]
Bu konuda iddialar şu
şekilde:
1- Taberani gibi
akidesini Abdullah b. Ahmed b. Hanbel’den öğrenmiş bir imam, bu hadisin
içeriğine itikad etmeseydi rivayet etmezdi iddiası
2- Hadis Buhârî ve
Muslim’in şartlarına göre sahihtir iddiası
Öncelikle bu iki
iddiaya cevap verelim;
Taberani İtikad Etmediği Bir Hadisi
Rivayet Etmez mi?
1- Şüphesiz böyle bir
iddia İmam Taberani’ye karşı atılmış bir iftiradır ve Taberani eserlerinde
böyle bir şart koşmuş değildir. Taberani gibi bazı imamlar rivayetin isnadını
zikretmekle bütün sorumluluğu isnad zincirinde geçen ravilere yükleme
düşüncesinde te’lifte bulunmuşlardır.
Taberani hakkında bu
şekilde iddiada bulunmak yersiz bir kutsama düşüncesine dayanmaktadır. Nitekim
bazı cahil sufiler de buna benzer bir iddiada bulunarak “Allah dostlarının
kitaplarında uydurma hadis olmaz, onlar kitaplarına bir hadisi almışlarsa o
hadis sahih demektir” diye hurafe bir iddia ortaya atmışlar, bu ümmeti önceki
kitap ehlinden ayıran en önemli özelliklerden biri olan rical ve isnad ilmini
hiçe saymışlardır!
Şayet bu iddia kabul
edilirse yani Taberani’nin Mu’cemlerinde ve diğer eserlerinde rivayet ettiği
bütün hadisleri içeriklerine itikad ettiği için rivayet etmiş olduğu
söylenecekse, Taberani birçok hurafeye de itikad etmiş demektir!
Mesela Adem
aleyhi's-selâm’ın Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ile tevessülde
bulunduğunu ifade eden uydurma hadisi Taberani Mu’cemlerinde rivayet etmiştir.
( Mu'cemu's-Sagir (2/182) Mu'cemu'l-Evsat (6/313)
İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan merfu olarak rivayet edilen “Kim başka
bir ihtiyaç için değil de sırf beni ziyaret etmek için gelirse, kıyamet günü
ona şefaatçi olmam Allah üzerine bir hak olur.” Şeklindeki hadisi de
Taberani Kebir’de ve Evsat’ta rivayet etmiştir.[2]
Yine şu rivayet de öyledir:“Kim hacceder ve ben öldükten sonra kabrimi
ziyaret ederse, beni sağ iken ziyaret etmiş gibi olur.”[3]
Yine Taberani ed-Dua kitabında Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ve
önceki nebilerle tevessül içeren uydurma rivayetler zikretmiştir.
Taberani Kebir’de (8/283) ve Evsat’ta, muhaddislerin uydurma oluşunda ittifak
ettikleri ve sabit hadislere de aykırı olan:
“Allah’ın ilk yarattığı şey akıldır” şeklindeki hurafe sözü de rivayet
etmiştir!
Taberani Sagir’de, “Ümmetime her gece Yasin suresini okumayı farz
kıldım. Her gece bunu okumaya devam eden şehit olarak ölür” şeklindeki
uydurmayı da rivayet etmiştir!
Taberani’nin kitaplarına daha nice batıl itikadlar içeren uydurma ve hurafe
rivayetler vardır ki, burada bunları zikretmek mümkün değildir.
İstilka hadisi hakkında “Taberani bu hadise itikad etmeseydi rivayet etmezdi”
iftirasını atanlar, Taberani’nin ölülerle tevessüle, Nebî sallallahu aleyhi ve
sellem’in kabrini ziyaret hakkındaki bâtıl rivayetlere ve ilk yaratılanın akıl
olduğuna dair hurafeye de itikad ettiğini mi iddia ediyorlar yoksa?!
İstilka Hadisi Sahih mi?
2- İstilka hadisinin Buhârî ve Muslim’in şartlarına göre sahih olduğu
iddiası doğru değildir. Hatta sahih olduğunu söylemek bile büyük bir iftiradır.
Heysemi Mecmu’z-Zevaid’de Taberani’nin üç şeyhinden ikisini tanımıyorum, Ahmed b. Rişdeyn zayıftır. Diğer ravileri Sahih’in ricalidir” demiştir.
İbrahim b. el-Munzir ve Muhammed b. Fuleyh b. Suleyman’dan Muslim rivayette bulunmamıştır. Bu ikisinden yalnız Buhârî rivayette bulunmuştur. Bu açıdan hadisin Buhârî ve Muslim’in şartına olduğu söylenemez, peki Buhârî’nin şartına göredir denilebilir mi?
Bu da denemez. Çünkü bunu en azından isnadın zahirine
göre söyleyebilmek için dahi isnadda inkıta olmaması gerekirdi. Halbuki
Abdullah b. Huneyn ile Katade b. en-Nu’man arasında inkıta vardır. Bu illet ise
bırakın Buhârî’nin şartına göre olmasını, her hangi bir sıhhat şartına da
uymaz.
Rivayetin İsnadındaki Münkerlik
Açıklaması şöyle: Katade b. en-Nu’man radıyallahu anh, Ömer radıyallahu anh’ın halifeliği döneminde vefat etmiş ve cenazesini de Ömer radıyallahu anh kıldırmıştır. Abdullah b. Huneyn ise 105 senesinde, 75 yaşında vefat etmiştir. Yani Hicrî 30 yıllarında doğmuştur. Ömer radıyallahu anh ise 23 yılında vefat etmiştir.
Bu durumda Abdullah b. Huneyn’in: “Katade b. en-Nu’man radıyallahu anh bana
geldi… Ebu Said el-Hudrî radıyallahu anh’ı ziyarete gitttik” şeklinde
rivayetinin doğru olması mümkün değildir. İsnadda açık bir inkıta vardır.
Bu rivayetin isnadındaki bu münkerlik ya Muhammed b. Fuleyh ya da onun
babası Fuleyh b. Suleyman sebebiyledir. Nitekim Zehebi, bu rivayeti Fuleyh’in
münker rivayetleri arasında zikretmiştir.
Fuleyh b. Suleyman bu hadisi bazen Said b. el-Haris – Ubeyd b. Huneyn –
Katade b. en-Numan isnadıyla, bazen; Said b. el-Haris yerine Salim Ebu’n-Nadr -
İbn Huneyn ve Busr b. Said yoluyla, bazen de ikisinin yerine Ebu’l-Habbab Said
b. Yesar diyerek rivayet etmiştir.
Hafız Ebu Musa el-Medini dedi ki: “Bu hadisi İbnu’l-Asfar; İbrahim’den, o
Muhammed b. Fuleyh’ten, o babasından, o Salim Ebi’n-Nadr’dan, o Ebu’l-Habbab
Said b. Yesar’dan, o Katade radıyallahu anh’den rivayet etti.
Muhammed b. el-Mubarek es-Surî; İbrahim b. el-Munzir’den, o Muhammed b.
Fuleyh’ten, o babasından, o Salim Ebu’n-Nadr’dan, o Ubeyd b. Huneyn ve Busr b.
Said’den, ikisi Katade radıyallahu anh’den rivayet etti.
Katade radıyallahu anh’den yine Ubeyd b. Huneyn dışında Ebu’l-Habbab ve
Busr b. Said – Ubeydullah b. Abdillah b. Utbe yoluyla rivayet etti.
İbrahim b. el-Munzir’den; Muhammed b. İshak es-Sagani, Muhammed b. Musaffa,
Muhammed b. el-Mubarek es-Suri, Ca’fer b. Suleyman en-Nevfelî, Ahmed b.
Rişdeyn, Ahmed b. Davud el-Mekki, İbnu’l-Asfar ve başkaları rivayet ettiler…”[4]
Hafız Ebu Musa el-Medini’nin bu sözlerinden anlaşıldığı üzere; isnaddaki
ızdırabın sebebi olarak kendilerinde zayıflık olan iki ravi: Muhammed b. Fuleyh
ve babası Fuleyh b. Suleyman gözükmektedir. Buhârî bu ikisinin münker olmayan
rivayetlerini, ancak sikaların rivayetlerine muvafakat ettiklerinde Sahih’inde
almıştır.
Ahmed b. Hanbel rahimehullah bu hadisin ravilerinden İbrahim b. el-Munzir’i zemmeder ve eleştirirdi. Zekeriya es-Sacî: “Onun münker rivayetleri var” demiştir.
Fuleyh b. Suleyman hakkında Yahya İbn Main: “O da, oğlu da sika değildirler” demiştir. Ebu
Hatim: “Kavi değil” dedi. Ebu Zur’a: “Zayıf” dedi. Nesâî: “Zayıf” demiştir. İbn
Hacer: “Saduk, çok hata eder” dedi.[5]
Muhammed b. Fuleyh hakkında İbn Main: “Sika değil” dedi. İbn Hacer
et-Takrib’de : “Saduk, yanılır” demiştir.[6]
Bu rivayetin isnadında ise Fuleyh hem ızdırap yapmış hem de İbn Huneyn’in
Katade radıyallahu anh’e yetişme imkânı olmamasına rağmen, onunla karşılaşmış
gibi rivayet etmiştir.
Beyhakî: “Bu hadis münkerdir” demiştir. Sonra Fuleyh’in zayıf olduğuna dair
âlimlerin sözlerini zikretmiş ve Muhammed b. Fuleyh ile babasının rivayette
ızdırap yaptıklarına değinmiştir. Nitekim bu ızdırabı Hafız Ebu Musa el-Medini
zikretmiştir. (Bkz.: el-Elbani ed-Daife 2/177-178)
İmam Zehebi bu hadisi Fuleyh’in münker rivayetleri arasında zikretmiştir.
Abdullah b. Ahmed b. Hanbel rahimehullah bu hadis hakkında: “Dinin mutemet divanlarında bu hadisi görmedim” demiştir.
Fuleyh’ten Başkalarının Rivayetinde Bu Münker
Ziyade Yoktur!
İbn Hacer Metalibu’l-Aliye’de (2811) dedi ki: Ahmed b. Menî’ (Musned’inde)
dedi ki: bize Ebu’l-A’lâ el-Hasen b. Sevvar tahdis etti, dedi ki: bize el-Leys
(b. Sa’d) tahdis etti…
El-Haris (b. Ebi Usame Musned’inde) dedi ki: “Bize Yunus b. Muhammed tahdis
etti, dedi ki: bize el-Leys (b. Sa’d) tahdis etti, o Yezid b. Ebi Habib’den, o
Ebu’n-Nadr (Salim b. Ebi Umeyye)’den şöyle dediğini rivayet etti:
إنَّ أَبَا سَعِيدٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ
كَانَ يَشْتَكِي رِجْلَهُ فَدَخَلَ عَلَيْهِ أَخُوهُ وَقَدْ جعل إحدى رِجْلَيْهِ عَلَى
الْأُخْرَى وَهُوَ مُضْطَجِعٌ فَضَرَبَهُ ضَرْبَةً بيده عَلَى رِجْلِهِ الْوَجِعَةِ
فَأَوْجَعَهُ فَقَالَ أَوْجَعْتَنِي أوَ لم تعلم أن رجلي وجعة قال: بلى قال: فما حملك
على ذلك؟ قال أو لم تَسْمَعْ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
نَهَانَا عَنْ ذَلِكَ؟
“Ebu Said radıyallahu anh
ayağından rahatsız idi. Onun yanına bir kardeşi (İbn Hacer dedi ki: O Katade b.
en-Nu’man radıyallahu anhtır[7])
girdi. Ebu Said radıyallahu anh uzanmış olduğu halde bir ayağını diğer ayağı
üzerine attı. Bunun üzerine eliyle onun ayağına vurarak acıttı. Ebu Said
radıyallahu anh:
“Acıttın! Ayağımın ağrıdığını bilmiyor musun?” dedi. O da: “Evet,
biliyorum” dedi. Ebu Said radıyallahu anh: “Böyle yapmanın (vurmanın) sebebi
nedir?” dedi. O da dedi ki:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bizi bundan (bir ayağı diğeri
üzerine atarak uzanmaktan) yasakladığını işitmedin mi?”[8]
Busayri İthafu’l-Mahera’da dedi ki: “Bunu İbn Menî, el-Haris (b. Ebi Usame)
ve Ahmed sahih isnad ile rivayet ettiler.”
Heysemi dedi ki: “Ahmed rivayet etmiştir, ricali Sahih’in ricalidir. Ancak
Ebu’n-Nasr, Ebu Said radıyallahu anh’den işitmermiştir.”
Görüldüğü gibi bu rivayetin isnadı, Taberani’nin Fuleyh b. Suleyman yoluyla
yaptığı muzdarip isnadlı rivayetten daha iyi durumdadır ve metninde o münker
kısımlar yoktur!
Rivayetin Metninin Münker Oluşunun Delilleri
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in, Ebu Bekr ve Ömer radıyallahu
anhuma’nın bacak bacak üstüne atarak uzandıkları sahih olarak sabit olmuştur. Abbad
b. Temim – amcası (Abdullah b. Zeyd radıyallahu anh) yoluyla rivayet ediyor:
أَنَّهُ رَأَى رَسُولَ
اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وسلم مستلقيا في المسجد واضعًا إحدى رجليه على الأخرى
“O (Abdullah b. Zeyd radıyallahu anh), Rasulullah sallallahu aleyhi ve
sellem’i mescidde bir ayağını diğeri üzerine atmış halde uzanırken görmüştür.”[9]
Buna karşı çıkmaya dair gelen rivayetler ise ancak altında don bulunmadan
izar ile bu şekilde uzanan hakkında yorumlanmıştır:
Ebu’z-Zubeyr, Cabir radıyallahu anh’den şöyle rivayet etti; Nebî sallallahu
aleyhi ve sellem buyurdu ki:
لا يستلقين أحدكم ثم
يضع إحدى رجليه على الأخرى
“Biriniz bir ayağını diğeri üzerine atarak uzanmasın.”[10]
El-Hattabi dedi ki: “Bu konudaki yasak avretin açılması halinden dolayıdır.
Zira onlar altında don olmadan izar giymiş olabiliyorlardı. Genellikle izarları,
ayak ayaküstüne atılıp uzanıldığında avreti kapatacak kadar geniş olmuyor,
uyluk açılabiliyordu. Uyluk ise avrettir. Ama eğer izar geniş ve avretin
açılması riski yoksa bunda bir sakınca yoktur.”[11]
Selefin Allah Azze ve Celle’ye İstilka Sıfatı
Nispet Edilmesine Karşı Çıkmaları
Abdullah b. Ahmed, Kitabu’s-Sunne’de, Bize Abdullah b. Ömer el-Kavariri tahdis etti, dedi
ki: bize Cafer b. Suleyman tahdis etti, o Ebu Sufyan es-Sadi’den şöyle dediğini
rivayet etti:
رأيت الحسن قد وضع رجله
اليمنى على شماله وهو قاعد فقلت يا أبا سعيد تكره هذه القعدة فقال قاتل الله اليهود ثم قرأ ! ( ولقد خلقنا السماوات
والأرض وما بينهما في ستة أيام وما مسنا من لغوب ) فعرفت ما عنى فامسكت
“Hasen (el-Basrî)
rahimehullah’ı gördüm, sağ ayağını, sol ayağı üzerine koymuş halde oturmuştu.
Dedim ki: “Ey Ebu Said! Bu şekilde oturmayı çirkin görmüyor musun?” Hasen
(el-Basrî) rahimehullah şöyle dedi:
“Allah yahudileri helak etsin! “Andolsun, gökleri,
yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde yarattık. Bize bir yorgunluk da
dokunmadı.” (Kaf, 38) Kasdettiği şeyi anladım ve sustum.”[12]
Hasen el-Basrî rahimehullah, Yahudilerin, Allah Teâlâ’nın göklerle yeri yaratınca yorulduğu, bir ayağını diğeri üzerine koyarak dinlendiği iddialarını kastetmiştir. Allah Teâlâ kendisi hakkında yorulmayı reddetmiştir.
Görüldüğü üzere Taberani’nin akidede hocası Abdullah
b. Ahmed, itikada dair es-Sunne kitabında bu rivayeti zikretmiştir. Böylece
bazılarının: “Taberani bu akideyi Abdullah b. Ahmed’den, o babası Ahmed b. Hanbel’den,
o Şafii’den, o Malik’ten almıştır” diye iddia etmeleri boş bir kuruntudan
ibarettir!
Akil rahimehullah dedi ki:
قِيلَ لِلْحَسَنِ قَدْ كَانَ يُكْرَهُ أَنْ
يَضَعَ الرَّجُلُ إِحْدَى رِجْلَيْهِ عَلَى الْأُخْرَى؟ فَقَالَ الْحَسَنُ مَا أَخَذُوا
ذَلِكَ إِلَّا عَنِ الْيَهُودِ
Hasen el-Basrî rahimehullah’a denildi ki: “Kişinin bir
ayağını diğeri üzerine atması çirkin görülüyordu” Bunun üzerine dedi ki:
“Onlar bu görüşü ancak Yahudilerden aldılar!”[13]
El-Hakem b. Uteybe rahimehullah
dedi ki:
سَأَلْتُ أَبَا مِجْلَزٍ عَنِ الرَّجُلِ يَجْلِسُ
وَيَضَعُ إِحْدَى رِجْلَيْهِ عَلَى الْأُخْرَى فَقَالَ لَا بَأْسَ بِهِ إِنَّمَا
هُوَ شَيْءٌ كَرِهَتْهُ الْيَهُودُ قَالُوا إِنَّهُ خَلَقَ السَّمَوَاتِ
وَالْأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَى يَوْمَ السَّبْتِ فَجَلَسَ تِلْكَ
الْجِلْسَةَ
“Ebu Miclez
rahimehullah’a kişinin otururken ayak ayaküstüne atması hususunda sordum. Dedi
ki:
“Bunda bir sakınca
yoktur. Bu ancak Yahudiler’in çirkin gördükleri bir şeydir. Onlar dediler ki: “Allah
Teâlâ gökleri ve yeri altı günde yarattıktan sonra Cumartesi günü istivâ etti
ve bu şekilde oturdu.”[14]
Ebu Miclez Lahik b.
Humeyd rahimehullah, tabiinin büyüklerinden ve ilim sahiplerindendir.
Bütün bu açıklalamalardan
anlaşılmıştır ki Allah Azze ve Celle’nin mahlukatı yarattıktan sonra bacak
bacak üztüne atıp uzandığı şeklindeki sözler Rasulullah sallallahu aleyhi ve
sellem’den sabit olmamıştır, bilakis selef tarafından reddedilmiş bâtıl bir
iddiadan ibarettir.
Allah Azze ve Celle’ye
bir sıfatı nispet etmek ancak Allah’ın kitabından yahut Rasulullah sallallahu
aleyhi ve sellem’den sabit olan sahih bir delille mümkündür. Bunun dışında
söylenen sözler Allah hakkında ilimsizce konuşmaya dalmaktır ve şeytandandır.
Bundan Allah’a sığınırız.
[1] Münker. Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr (19/13) Hallal’dan
naklen: İbtalu’t-Te’vilat (179, 183) İbn Ebi Asım es-Sunne (568) Beyhakî
el-Esma ve’s-Sifat (761) Zehebi el-Uluv (110) İbn Kayyım İctimau’l-Cuyuş
(s.107)
[2] Çok
zayıf. Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr (12/291) Taberânî Mu'cemu'l-Evsat
(5/16) Ebu Nuaym Tarihu İsbehan (2/219) Iraki el-Muğni (1/208 no;819) İbn Mulakkin
Tuhfetu’l-Muhtac (2/190) İbn Hacer Telhisu’l-Habir (2/267) el-Elbani ed-Daife
(5372)
[3] Çok
zayıf. Darekutni (2/278 no; 192-193) Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr (12/406)
Taberânî Mu'cemu'l-Evsat (1/94, 3/351) Beyhaki (5/246) Beyhaki Şuab (3/488)
Ukayli ed-Duafa (3/457) İbn Cevzi el-Vefa (1529) İbn Adiy el-Kamil (2/382) el-Iraki
el-Muğni (817) Kadı Iyad eş-Şifa (s.474) Zehebi Mizanu’l-İtidal (5/422) İbn
Hacer Lisanu’l-Mizan (4/435) Suyuti Menahilu’s-Safa (s.71) Suyuti Camius-Sağir (8628) Acluni Keşfu’l-Hafa (2/329) Munavi Feyzu’l-Kadir (6/116) el-Elbani ed-Daife (47)
el-Elbani Daifu’l-Cami (5553) el-Elbani el İrvau’l-Galil (1128)
[4] Ebu Nasr el-Gazi Emali
(1/77) Ondan naklen: el-Elbani ed-Daife (755)
[5] Bkz;: Tehzibu’l-Kemal (23/317) Mizanu’l-İ’tidal
(3/365) et-Takrib (s.787)
[6] Bkz.: Tehzibu’l-Kemal
(26/299) et-Takrib (s.889)
[7] Katade b. en-Nu’man
radıyallahu anh, Ebu Said radıyallahu anh’ın anne bir kardeşidir.
[8] Sahih ligayrihi. Ahmed (3/42)
Haris b. Ebi Usame (Bugyetu’l-Bahis
843) Heysemi Mecmau’z-Zevaid (8/103)
[9] Sahih. Muslim (2100) Buhârî (475)
[10] Sahih. Muslim (2099)
[11] Mealimu’s-Sunen (5/187)
[12] Abdullah b. Ahmed es-Sunne (1187)
[13] Hasen. Tahavi Şerhu Meani’l-Asar (4/279)
[14] Sahih. İbn Ebî Şeybe
(25516) Hatib Tarihu Bağdad (8/6)