Amr
b. Hazm rahimehullah’tan: Rasûlüllâh sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Kur’ân’a
ancak tahir/temiz olan kimse dokunabilir.”[1]
Bu
hadiste geçen ‘tahir/temiz’ kelimesi; cünüp olmayan kimse, abdestli olan kimse,
bedeninde necaset olmayan kimse ve mümin kişi arasında ortak bir tabirdir:
a- Cünüp olmayan kimsenin “tahir/temiz” anlamı kapsamında olmasının delili:
وَإِنْ كُنْتُمْ جُنُبًا فَاطَّهَّرُوا
“Eğer cünüp iseniz temizlenin” (Mâ’ide, 6) ayetidir. Bu ayete göre cünüp olmayan
kimse temizdir.
b- Abdestli olanın tahir/temiz anlamında oluşunun delili: Mugîre
radiyallahu anh’ın Rasûlüllâh sallallahu aleyhi ve sellem’in mestlerini
çıkarmaya davranması üzerine:
دَعْهُمَا فَإِنِّي أَدْخَلْتُهُمَا
طَاهِرَتَيْنِ فَمَسَحَ عَلَيْهِمَا
“Onları bırak, zira ben onları temiz (abdestli) iken
giydim” buyurmasıdır.[2]
c- İster hayız veya cünüp, ister abdestli, ister üzerinde necaset bulunsun,
mutlak anlamda mümin/müslüman kimsenin tahir/temiz anlamı kapsamında olmasının
delili:
إِنَّمَا الْمُشْرِكُونَ نَجَسٌ
“Müşrikler ancak
bir necistir.” (Tevbe, 28) ayeti ile şu rivayettir:
Ebu Hureyre radiyallahu anh’den:
أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
لَقِيَهُ فِي بَعْضِ طَرِيقِ المَدِينَةِ وَهُوَ جُنُبٌ فَانْخَنَسْتُ مِنْهُ فَذَهَبَ
فَاغْتَسَلَ ثُمَّ جَاءَ فَقَالَ أَيْنَ كُنْتَ يَا أَبَا هُرَيْرَةَ قَالَ كُنْتُ
جُنُبًا فَكَرِهْتُ أَنْ أُجَالِسَكَ وَأَنَا عَلَى غَيْرِ طَهَارَةٍ فَقَالَ سُبْحَانَ
اللَّهِ إِنَّ المُسْلِمَ لاَ يَنْجُسُ
“Ebu Hureyre radiyallahu anh cünup iken Medine
yollarından birinde Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ile karşılaştı. Ondan
saklandı ve gidip guslettikten sonra geldi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem buyurdu ki:
“Neredeydin ey Ebu Hureyre?” Dedi ki:
“Ben cünüp idim. Temiz olmadığım halde yanında oturmak istemedim.” Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Subhanallah! Müslüman necis olmaz.”[3]
Kur’an’a
tahir/temiz olandan başkasını dokunmaktan nehyeden hadiste, necislikle
vasfedilen müşrikler kastedilmektedir.
Hadisin
“Kur’an’a ancak temiz olduğun halde dokun” şeklinde gelen rivayeti ise
zayıftır. Bu sebeple abdestsiz olarak Kur’ân’a dokunulmayacağına bu hadiste bir
delil yoktur.
İbn
Abbas radıyallahu anhuma’dan:
أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم خَرَجَ مِنَ الْغَائِطِ ثُمَّ
أَرَادَ أَنْ يَطْعَمَ فَقِيلَ أَلَا تَتَوَضَّأُ؟ فَقَالَ إِنَّمَا أُمِرْت بِالُوُضُوءِ
لِلصَّلَاةِ
“Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem ihtiyaç gidermekten çıktı, sonra yemek yemek
istedi. “Abdest almayacak mısın?” denildi. Buyurdu ki:
“Ben
ancak namaz için abdest almakla emrolundum.”
Mümin ister cünüp veya hayızlı, ister abdestsiz olsun temizdir. Ona ne
hakiki anlamda ne de mecazî anlamda ‘necis’ denilemez.
Düşman topraklarına Mushaf ile sefer edilmesini yasaklayan hadis Mushaf’ın,
necis olmakla vasfedilen müşriklerin eline geçmemesi içindir:
Abdullah b. Ömer radiyallahu anhuma’dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
لَا
تُسَافِرُوا بِالْقُرْآنِ فَإِنِّي لَا آمَنُ أَنْ يَنَالَهُ الْعَدُو
“Kur’ân ile yolculuk yapmayın. Zira ben onun düşmanların eline
geçmemesinden emin olamıyorum.”[5]
Lakin Rasûlüllâh sallallahu aleyhi ve sellem‘in Hirakl’e gönderdiği
mektupta âyetler yazılı idi.
Bu rivayet, müslüman olması umulan kâfirin âyetler yazılı olan kâğıda
dokunup okumasında Rasûlüllâh sallallahu aleyhi ve sellem‘in sakınca görmediğini
gösterir.
“Bu
yalnızca bir ayet idi, Mushaf değildi” diye itiraz etmenin de gerekçesi
yerinde değildir.
Çünkü
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hayatında Kur’an tam bir Mushaf
şeklinde değildi, her sahabede ayrı ayrı parçalar halinde idi. Malum olduğu
üzere Kur’an’ın Mushaf halinde getirilmesi daha sonraki zamanlarda
gerçekleşmiştir.
El-Elbânî,
el-İrvau’l-Galil’de (no: 122) şöyle demiştir: “Ebu Bekr b. Muhammed b. Amr b.
Hazm, babasından, o da dedesinden rivayet ediyor:
“Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem Yemen halkına bir mektup yazdı. Orada: “Kur’an’a
ancak tâhir/temiz olan dokunur” yazıyordu.”
Bunu
el-Esram ve ed-Darekutni muttasıl olarak rivayet ettiler. Ahmed bununla hüccet
getirdi. Malik de Muvatta’da (s.37) Mürsel olarak rivayet etti. Sahihtir.
Amr b. Hazm, Hakîm b.
Hizam, İbn Ömer ve Osman b. Ebi’l-As radıyallahu anhum’den rivayet edilmiştir.
Amr b. Hazm hadisine gelince zayıftır. İsnadında Suleyman b. Erkam vardır ve o
çok zayıftır. Bazı raviler hata ederek ismini Suleyman b. Davud şeklinde
zikretmişlerdir. İbn Davud; el-Havlanî’dir ve sikadır. Bundan dolayı bazı
âlimler buna sahih diyerek hata etmişlerdir. Bu hadis ancak İbn Erkam sebebiyle
zayıftır.
Nitekim bu meseleyi Mişkatu’l-Mesabih (no: 465)
hadislerini tahkikimizde ayrıntılı olarak açıkladım. Bu yüzden bu konuda sözü
tekrar etmeyeceğim. Burada söyleyeceğimiz şudur: Doğrusu Ebu Bekr b. Muhammmed
b. Amr b. Hazm’ın Mürsel rivayeti aynı zamanda Mürsel olduğundan dolayı da
zayıftır.”
Bunu Taberani
el-Kebir’de (1/322/1), el-Evsat’ta (1/5/2- Evsat ile Sagir’in bir araya
getirildiği nüsha), Darekutni (s.45) Hâkim (3/485), es-Sunne’de el-Lalkâi
(1/82/2); Suveyd Ebi Hatim – Matar el-Verrak – Hassan b. Bilal yoluyla rivayet
ettiler. Dedi ki:
“Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem beni Yemen’e gönderdiği zaman: “Tahir/temiz olman haricinde
Kur’an’a dokunma” dedi.
Hâkim: “İsnadı sahih
dedi, Zehebi de onayladı! Derim ki (El-Elbani): “Taberani’nin dediği gibi
sadece bu isnad ile rivayet edilen bir hadisin nasıl sahih olduğu söylenebilir?
İbn Main, Ebu Hatim ve
başkalarının dedikleri gibi Matar el-Verrak zayıftır. Et-Takrib’de: “Saduktur,
çok hata yapar” denilmiştir.
Matar’dan rivayet eden
Suveyd Ebi Hatim de aynı şekilde zayıftır. Nesai onun hakkında: “Zayıf” dedi.
Ebu Zur’a: “Kuvvetli değil, rivayeti, sıdk ehli kimselerin rivayetidir” dedi.
Derim ki: “Yani kasten
yalan söylemez” demek istiyor. İbn Main dedi ki: “Onda bir sakınca olmadığını
umarım.” Et-Takrib’de: “Saduktur, ezberi kötüdür ve yanlışları vardır”
denilmiştir.
Et-Telhis’te de (s.48)
hadisin ardından şöyle denilmiştir: “İsnadında Suveyd Ebu Hatim zayıftır.
El-Hazimî isnadını hasen bulmuştur.” Sonra en-Nevevi’nin el-Hulasa’da: “Hakîm
b. Hizam ile Amr b. Hazm hadisinin ikisini da zayıf gördüğü zikredilmiştir.
Taberani
Mu’cemu’s-Sagir’de (s.239) ve el-Kebir’de (3/194/2) Darekutni ve O’ndan
rivayetle Beyhaki (1/88), İbn Asakir (13/214/2); Said b. Muhammed b. Sevab –
Ebu Asım – İbn Cureyc – Suleyman b. Musa – Salim – babası yoluyla merfu olarak
rivayet ettiler. Taberani dedi ki:
“Suleyman’dan bunu İbn
Cureyc’den başkası rivayet etmedi. Ondan’da Ebu Asım’dan başkası rivayet
etmedi. Said b. Muhammed bu tarikle rivayette teferrüd etti/tek kaldı”
Derim ki: Hatib,
Tarihu Bağdad’da (9/94) (Said b. Muhammed’i) cerh ve ta’dilde bulunmaksızın
zikretti. Sanki o meçhulu’l-hal’dir.
Nitekim Darekutni
Sunen’inde (242) seferde namazı tam kılmaya dair bir hadisini sahih saymıştır.
Bu hadis ileride (el-İrva 563) gelecektir. Diğer ravileri sikadırlar. Ancak İbn
Cureyc mudellis olup, an’ane ile rivayet etmiştir. Bütün bunlara rağmen Hafız
(İbn Hacer) bu hadis hakkında: “İsnadında sakınca yoktur” demiş, El-Esram’dan
Ahmed’in bu hadisle hüccet getirdiğini zikretmiştir.
Nasıl olur da bunda
sakınca olmaz! Hafız (İbn Hacer)’in kendisi İbn Curayc’i tedlis yapmakla
vasıflamıştır ve burada an’ane yapmıştır!? İsnadınsa İbn Sevvab vardır ki, onun
durumunu da öğrendin! Lakin belki de İbn Hibban’ın sikatında yer aldığı
içindir.[6]
Nitekim Heysemi,
Mecma’da (1/276): “Bunu Taberani, Kebir’de ve Sagir’de rivayet etmiştir. Ricali
sika görülen kimselerdir” demiştir. Onun “sika görülen kimseler” sözü, genelin
sika görmesi değil, bazılarının zayıf bulduğu halde İbn Hibban’ın sika saymakta
tek kaldığına işarettir. Adı geçen kitap hakkında vardığımız kanaat budur.
Allah en iyi bilendir.
Bunu Taberani,
el-Kebir’de (3/5/2), İbn Ebi Davud el-Mesahif’te (5/12/2); İsmail b. Rafi
yoluyla rivayet etmişlerdir.
Birincisi: Muhammed b.
Said b. Abdilmelik – Mugire b. Şu’be’den demiş, diğeri, el-Kasım b. Ebi
Ebze’den demiş, sonra ikisi ittifak ederek Osman b. Ebi’l-As’tan tamamen
Suveyd’in rivayetinde lafızla rivayet etmişlerdir.
Hafız İbn Hacer dedi
ki: “İbn Ebi Davud’un isnadında inkıta/kopukluk vardır. Taberani’nin
rivayetinde ise tanınmayan kimseler vardır.”
Derim ki: Bilakis her
iki isnadda da İsmail b. Rafi vardır ki, bizzat Hafız İbn Hacer’in kendisine
göre o zayıftır. Et-Takrib’de onun zayıf olduğunu söylemiştir. Her ne kadar
gördüğün gibi ihtilaf edildiyse de, bu isnadın illeti budur. Heysemi de bununla
illetlendirerek şöyle demiştir:
“İsnadında İsmail b.
Rafi vardır. İbn Main ve Nesai onun zayıf olduğunu söylediler. Buhari ise:
“Sika, mukâribu’l-hadis” dedi.
Özetle: Hadisin bütün rivayet yollarında zayıflık
vardır. Lakin bu zayıflık azdır. Çünkü bu rivayetlerde yalanla itham edilen
yoktur. İllet ancak Mürsel olması veya kötü ezber gibi şeylerdir.
Mustalah ilminde
kararlaştırıldığı üzere; isnadında yalanla itham edilen raviler yoksa rivayet
yolları birbirini kuvvetlendirir. Nitekim Nevevi et-Takrib’de, sonra Suyuti
bunun şerhinde bunu belirtmişlerdir. Gönül bu hadisin sıhhatine yatışır.
Özellikle de sünnet imamı Ahmed b. Hanbel bununla hüccet getirmiştir. Daha önce
geçmişti.
Yine onun arkadaşı
İmam İshak b. Rahuye sahih görmüştür. İshak el-Mervezi, Mesailu’l-İmam Ahmed’de
(s.5) şöyle demiştir: “Dedim ki – yani İmam Ahmed’e-:
“Kişi abdestsiz Kur’an
okuyabilir mi?” şöyle dedi: “Evet. Lakin abdestsiz iken mushaftan okumaz.”
İshak dedi ki:
“Dediği gibidir. Çünkü
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Kur’an’a ancak temiz olan dokunur”
hadisi sahihtir. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabı ve tabiin de böyle
yapmışlardır.
Derim ki: Sahabe’den
sahih olarak gelenlerden bazısı şunlardır: Musab b. Sa’d b. Ebi Vakkas dedi ki:
“Sad b. Ebi Vakkas’a Mushafı tutuyordum. Kaşındım. Sad radıyallahu anh dedi ki:
“Galiba zekerine
dokundun öyle mi?” Ben: “Evet” dedim. “Kalk abdest al” dedi. Ben de kakıp abdest
alarak döndüm.”
Bunu Malik (1/42 no:
59) ve ondan da Beyhaki rivayet etmişlerdir. İsnadı sahihtir.
Bu geçenleri yazdıktan
uzun süre sonra[7]
Amr b. Hazm’ın hadisini, Fevaidu Ebi Şuayb kitabında, Ebu’l-Hasen Muhammed b.
Ahmed ez-Za’ferani rivayetiyle buldum. O daha önce bahsettiğim gibi Suleyman b.
Davud’un rivayeti olarak geçiyordu. Sonra Begavi’den şöyle rivayet ediyor:
“Ahmed b. Hanbel’den işittim: bu
hadis ona sorulunca: “sahih olmasını umarım” dedi.”
Bu babda yine Sevban
radıyallahu anh’den de rivayet vardır. Ancak isnadında hâlik (helak olmuş, çok
zayıf) biri olan Habib b. Cahder vardır. O yalancıdır ve şahit getirilemez.
Nitekim bunu ez-Zeylai (1/199) tahric etmiştir.
İbn Ömer radıyallahu
anhuma’dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
لَا تَقْرَأِ الحَائِضُ وَلَا الجُنُبُ شَيْئًا
مِنَ القُرْآنِ
“Cünüp ve hayızlı
olan kimse Kur’ân’dan bir şey okumasın”[8]
Tirmizî
dedi ki: “Bu konuda Ali’den de hadis rivâyet edilmiştir. Bu İbn Ömer’in hadisini yalnızca İsmail b.
Ayyaş, Musa b. Ukbe, Nafi’ yoluyla bilmekteyiz. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabı,
tabiin ve daha sonraki gelen âlimlerin çoğunluğu bu görüştedir. Sûfyân
es-Sevrî, İbnu’l-Mubarek, Şâfii, Ahmed ve İshâk şöyle demektedirler:
“Cünüp
ve hayızlı olan Kur’ân’dan bir şey okumamalı ancak bir ayetinin bir kısmını
veya bazı bölümlerini okuyabilir ayrıca tesbih (Sübhanallah) ve tehlil (La
ilahe ilallah) gibi şeyleri söylemelerinin bir sakıncası yoktur.”
Muhammed b. İsmail
(el-Buhari)’den işittim şöyle diyordu: Hadisin râvîlerinden İsmail b. Ayyaş,
Hicaz ve Irak bölgesi adamlarından münker rivâyetlerde bulunur.” Sanki onlardan
rivayette tek kaldığı hadisleri zayıf görmüş ve şöyle demiştir: “İsmail b.
Ayyaş’ın hadisi ancak Şam’lılardan rivayet ettiğinde kabul edilir”
Ahmed b. Hanbel diyor
ki: İsmail b. Ayyaş Bakıyye (b. el-Velid)’den daha sağlamdır. Zira Bakıyye’nin
güvenilir kimselerden münker rivayetleri vardır. Ahmed b. Hasen bana aktardı ve
dedi ki: “Bu sözü Ahmed b. Hanbel’in kendisinden işittim.”
Abdullah Parlıyan’ın Sunenu’t-Tirmizî tercümesinde büyük bir hata vardır, o
şöyle tercüme etmiştir:
وسَمِعْت
مُحَمَّدَ بْنَ إِسْمَاعِيلَ يَقُولُ إِنَّ إِسْمَاعِيلَ بْنَ عَيَّاشٍ يَرْوِي عَنْ
أَهْلِ الحِجَازِ وَأَهْلِ العِرَاقِ أَحَادِيثَ مَنَاكِيرَ كَأَنَّهُ ضَعَّفَ رِوَايَتَهُ
عَنْهُمْ فِيمَا يَتَفَرَّدُ بِهِ وَقَالَ إِنَّمَا حَدِيثُ إِسْمَاعِيلَ بْنَ عَيَّاشٍ
عَنْ أَهْلِ الشَّأْمِ
“(Buhari) İsmail (b. Ayyaş)in bu rivâyeti
Şam bölgesi adamlarındandır demekle bu hadise güvendiğini söylemektedir.”
Böylece Buhari’nin bu hadisi güvenilir bulduğu
anlamına gelen bir tercüme yapmıştır. Hâlbuki İsmail b. Ayyaş bu hadisi
Şam’lılardan birinden değil, Hicaz’lılardan biri olan Musa b. Ukbe’den rivayet
ettiği için münker görmektedir.”
Bu kısmın doğru tercümesi şu şekilde olmalıydı:
“Hadisin râvîlerinden İsmail b. Ayyaş, Hicaz ve Irak bölgesi adamlarından
münker rivâyetlerde bulunur.” Sanki onlardan rivayette tek kaldığı hadisleri
zayıf görmüş ve şöyle demiştir: “İsmail b. Ayyaş’ın hadisi ancak Şam’lılardan
rivayet ettiğinde kabul edilir”
İsmail b. Ayyaş’ın Şam’lılardan rivayetinin
kabul edilip, Hicaz’lılardan rivayetinin kabul edilmemesinin sebebi, kendisinin
Şam’da iken hafızasının sağlam olup, Hicaz’a yerleştiğinde hafızasının
bozulmasıdır.
Hadis Şeyh el-Elbani
ve ondan önceki muhaddislerin de belirttikleri gibi münker (huccet olamayacak
derecede zayıf) bir rivayettir.
Buhârî, Yahya b. Main,
Ali b. el-Medinî, Ahmed b. Hanbel ve başkaları, İsmail b. Ayyaş’ın Şam’lılardan
başkalarından rivayet ettiği hadisleri zayıf görmüşlerdir.[9] Bu hadis
de bunlardan birisidir.
Tirmizi şerhi
Tuhfetu’l-Ahvezi’de Mubarekfuri şöyle der: “İbn Mâce de İbn Ömer (radıyallâhu
anhuma)'nın hadisini bu yoldan rivayet etmiştir. Hadîs zayıftır. Çünkü hadîs
imamları, İsmail b. Ayyâş'ı Şam halkından yaptığı rivayetlerde sika/güvenilir
saymışlar, fakat Hicâzlılardan yaptığı rivayetleri zayıf görmüşlerdir. Kendisi
bu hadisi Hicaz halkından olan Mûsâ b. Ukbe'den rivayet etmiştir.”
İsmail b. Ayyaş bu
rivayette tek kalmamış, el-Mugira b. Abdirrahman ve Ebu Ma’şer ona mutabaat
etmişlerdir.
a- Darekutni (1/117);
Abdulmelik b. Mesleme – el-Mugira b. Abdirrahman – Musa b. Ukbe yoluyla rivayet
etmiştir.
Abdulmelik b. Mesleme
hakkında Ebu Hatim: “Mudtaribu’l-hadis, kuvvetli değil” demiştir. Ebu Zur’a:
“Kuvvetli değil, munkeru’l-hadistir” dedi. İbn Hibban dedi ki: “Çokça münker
rivayetler yapmıştır.” İbn Yunus dedi ki: “Munkeru’l-hadistir.”[10]
Bu tarik şiddetli zayıf olduğu için mutabaat sabit olmamıştır.
İbn Hacer et-Telhis’te
dedi ki: “İbn Seyyidi’n-Nas, el-Mugira tarikini sahih görerek hata etti. Çünkü
bu tarikin isnadında Abdulmelik b. Mesleme zayıftır. Şayet bu illetten salim
olsaydı elbette isnad sahih olurdu. Her ne kadar İbnu’l-Cevzi Mugira b.
Abdirrahman’ı zayıf saysa da bunda isabet etmemiştir. Çünkü Mugira sikadır.”
b- Darekutni (1/118);
Muhammed b. İsmail – bir adam – Ebu Ma’şer – Musa b. Ukbe yoluyla rivayet
etmiştir.
Bu isnadda belirsiz
bir kimse bulunduğundan ve Ebu Ma’şer Nuceyh b. Abdirrahman’ın zayıf olması
sebebiyle şiddetli zayıftır. Bu da mutabaata elverişli değildir.
Netice olarak İbn Ömer
radiyallahu anhuma hadisi şiddetli zayıftır. Hafız İbn Hacer Fethu’l-Bari’de
(1/409) bu hadis hakkında dedi ki: “İbn Ömer radiyallahu anhuma hadisinin bütün
yolları zayıftır.”
Ahmed, Ebu Hatim, Ebu
Zur’a, Buhârî, Nesâî ve daha başka imamlar bu hadisin zayıf olduğunu
söylemişlerdir.
Ukaylî ed-Duafa’da
(1/90) Abdullah b. Ahmed’in şöyle dediğini rivayet ediyor: “Babama (Ahmed b.
Hanbel’e) bu hadisi arz ettiğimde, İsmail b. Ayyaş’tan dolayı “Bu bâtıldır”
dedi.
Darekutni (2/87) ve
İbn Adiy el-Kamil’de (6/163); Muhammed b. el-Fadl – babası – Tavus – Cabir
radiyallahu anh isnadıyla rivayet ediyorlar: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem buyurdu ki:
“Hayızlı veya
nifaslı kadınlar Kur’ân’dan bir şey okuyamazlar.”
Bu isnad çok zayıftır.
Muhammed b. el-Fadl metruktur. Yahya b. Main, Ahmed, Nesâî, Darekutni ve
başkaları onun kezzâb/yalancı olduğunu söylemişlerdir.
Yine Darekutni
(1/121); Yahya b. Ebi Uneyse – Ebu’z-Zubeyr – Cabir radiyallahu anh isnadıyla
mevkuf olarak rivayet etmiştir. Yahya b. Ebi Uneyse yalanla itham edilmiştir.
Bu tarik de şiddetli zayıftır.
İbn Receb,
Fethu’l-Bari’de (1/429) şöyle demiştir: “Hayızlı ve cünübün Kur’ân okumasını
yasaklayan merfu rivayetler gelmiştir, ancak isnadları kuvvetli değildir. İmam
Ahmed de hayızlı kadının Kur’ân okuması meselesinde bunu söylemiştir…”
Amr b. Murre -
Abdullah b. Seleme yoluyla; Abdullah b. Seleme dedi ki:
دَخَلْتُ عَلَى عَلِيِّ بْنِ أَبِي طَالِبٍ
فَقَالَ كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَأْتِي الْخَلَاءَ
فَيَقْضِي الْحَاجَةَ ثُمَّ يَخْرُجُ فَيَأْكُلُ مَعَنَا الْخُبْزَ وَاللَّحْمَ وَيَقْرَأُ
الْقُرْآنَ وَلَا يَحْجُبُهُ - وَرُبَّمَا قَالَ لَا يَحْجُزُهُ - عَنِ الْقُرْآنِ
شَيْءٌ إِلَّا الْجَنَابَةُ
“Ben Ali b. Ebî Tâlib
(radıyallâhu anh)'ın yanına girdim. Dedi ki: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem helaya
uğrayıp ihtiyacını giderdikten sonra çıkar ve (abdest almadan) bizimle beraber
ekmekle et yiyer, Kur'ân okurdu. Cünüplükten başka hiç birşey, O'nu Kur'ân
okumaktan men etmezdi.”[11]
Ravilerinden Abdullah
b. Seleme hakkında ihtilaf edildiği için bu hadisin sıhhat hükmü hakkında da
âlimler ihtilaf etmişlerdir:
Buhârî, Abdullah b.
Seleme hakkında: “Hadisine tabi olunmaz” demiştir. Ebu Hatim ve Nesâî: “Maruf
ve münker rivayetleri var” dediler. Darekutni: “Zayıf” dedi. İbn Hibbân: “Hata
eder” dedi.
El-İclî: “Sika bir
tabiîdir” dedi. Yakub b. Şeybe: “Sika” dedi. İbn Adiy: “Onda sakınca olmadığını
umarım” dedi.[12]
İmam Şafii: “Hadis
ehli bu hadisi sabit bulmamışlardır” dedi.
Beyhakî el-Ma’rife’de
(1/323) dedi ki: “Şafii rahimehullah bu rivayet Abdullah b. Seleme el-Kufî
etrafında döndüğü için hadisin sabit olması hususunda duraklamıştır. Çünkü
Abdullah b. Seleme yaşlanmış, rivayetleri münker görülmüştür. Aklında bazı
bozulmalar olmuştu. Bu hadisi ancak yaşlandıktan sonra rivayet etmiştir. Bunu
Şu’be ifade etmiştir.”
İbnu’l-Munzir
el-Evsat’ta (2/100) dedi ki: “Ali radiyallahu anh hadisinin isnadı sabit
olmamıştır. Çünkü Abdullah b. Seleme tek kalmıştır. Amr b. Murre onun hakkında
eleştiri yaparak şöyle demiştir: “Abdullah b. Seleme’den işittim, maruf ve
münker rivayetleri vardır.” Bu hadisi Abdullah b. Seleme’den bizzat rivayet
eden Amr b. Murre olduğu için, onu cerh ettiğinden dolayı bu hadisle hüccet
getirmek batıl olmaktadır.”
El-Hattabî
Mealimu’s-Sunen’de dedi ki: “Ahmed b. Hanbel Ali radiyallahu anh’den gelen bu
hadisi Abdullah b. Seleme’nin durumundan dolayı zayıf görüyordu.”
Nevevî el-Mecmû’da
(2/159) dedi ki: “Tirmizî hadisin hasen sahih olduğunu söyledi. Ondan başka
hafız muhakkikler ise hadisin zayıf olduğunu söylediler. Şafii, Sunenu
Harmele’de rivayet etti ve: “Eğer sabit ise” dedi.”
Hâfız İbn Hacer gibi
bazı âlimler bu hadisi hasen saymışlardır. İbn Hacer: “Delil olarak
kullanılmaya müsaittir ancak bu tartışmaya açıktır’ demiştir. Hâkim ve Zehebî
bu hadisi sahih görenlerdendir.
Hafız İbn Hacer
et-Telhis’te (1/139) dedi ki: “Tirmizî, İbnu’s-Seken, Abdulhak (el-İşbilî),
Şerhu’s-Sunne’de el-Begavi hadisi sahih gördüler. İbn Huzeyme, Şu’benin: “Bu
hadis sermayemin üçte biridir” dediğini rivayet etti. Darekutni, Şu’benin:
“Bundan daha güzel bir hadis rivayet etmedim” dediğini rivayet etti.”
Yine İbn Huzeyme ve
İbn Hibban Sahih’lerinde bu hadisi tahric etmişlerdir. Şeyh Ahmed Şakir de
el-Musned ta’likinde (627) sahihlemiştir.
El-Elbâni el-İrvau’l-Galil’de (no: 485) dedi ki: “İbnu’l-Carud şunu
ekledi: “Şu’be bu hadis hakkında: “Kabul edebileceğimiz ve inkâr edebileceğimiz
kısmı var” derdi. Yani Amr (b. Murre) Abdullah b. Seleme’ye yetiştiğinde o
yaşlanmıştı.”
İşte burada İbn Seleme’nin ömrünün sonlarında hafızasının değiştiğine
işaret vardır. Amr b. Murre ondan ancak İbn Seleme böyle bir hale geldiği zaman
rivayette bulunmuştur. Bu hadisi zayıflatmaktadır.
Nitekim imamlardan bir cemaat bunu açıkça belirtmişlerdir. el-Munziri
Muhtasaru’s-Sunen’de (1/156) şöyle der: “Ebu Bekr el-Bezzar: “Bunu ancak Amr b.
Murre, Abdullah b. Seleme’den rivayet etmiştir” diye zikretti…
İbn Hacer, Fethu’l-Bari’de (1/348) orta yolu tutarak şöyle demiştir:
“Sünen sahipleri rivayet etmiş, Tirmizî ve İbn Hibban sahih saymışlardır.
Bazıları ravilerinden birini zayıf görmüşlerdir. Doğrusu bu hüccet getirmeye
elverişli, hasen türündendir.”
Hafız İbn Hacer’in hadis hakkındaki bu görüşünü onaylayamayız. Çünkü
işaret edilen ravi Abdullah b. Seleme hakkında Hafızın bizzat kendisi
et-Takrib’de: “Saduk, hafızası değişmiştir” demiştir. Bu hadisi de ancak
hafızasının değişmesinden sonra rivayet ettiği yukarıda geçtiğine göre, görünen
o ki, Hafız İbn Hacer bu hadise hasen hükmü verirken bu durumu
hatırlayamamıştır. Allah en iyi bilendir…
Ahmed (1/110) Aiz b. Habib –
Amir b. es-Sımt – Ebu’l-Gurayf isnadıyla rivayet etmiştir:
“Ali Radıyallahu anh’e geldim. Abdest aldı, üç defa mazmaza ve istinşak
yaptı. Üç kere yüzünü yıkadı. Ellerini ve kollarını üçere kere yıkadı. Sonra
başını mesh etti, sonra ayaklarını yıkadı ve sonra dedi ki:
“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bu şekilde abdest aldığını
gördüm. Sonra Kur’an’dan bir şey okudu ve dedi ki:
“Bu cünüp olmayan kimse içindir. Cünüp olan ise okuyamaz. Bir ayet bile
(okuyamaz)”[13]
Allâme el-Elbânî bu
ziyadenin zayıf, mevkuf ve münker olduğunu belirtmiştir.
Zayıf olmasının sebebi Ebû’l-Gurayf adlı ravidir.
Ravileri güvenilir saymada gevşek oluşu (mütesahil) bilinen İbn Hibbân’dan
başkası onu güvenilir saymamıştır. Muhaddisler İbn Hibbân’ın ta’dilde tek
kalmasına itibar etmemişlerdir.
Fakat Ebû’l-Gurayf
hakkında Ebû Hatem er-Râzî: “Hakkında
eleştiriler vardır ve rivayette meşhur değildir” demiştir. Ona: “Sen onu (Ebu’l-Gurayf’ı) mı yoksa Haris el-A’ver’i mi daha çok
beğenirsin?” dediler. Dedi ki: “Haris daha meşhurdur. Onun hakkında da eleştiri
yapmışlardır. Bu ise, Esbağ b. Nubate ayarında bir şeyhtir.”
Esbağ, Ebu Hatim’e göre leyyin/gevşek bir ravidir. Başkalarına göre ise
metruktur. Böyle birinin rivayeti sahih olmak bir yana hasen bile olamaz.
Neticede bu ravinin
durumu meçhullükten kurtulmadığı gibi hakkında eleştiriler olduğu da
belirtildiğinden zayıftır.
Münker olmasına gelince bu ziyade sadece ‘Aiz b.
Habîb’in rivayeti olarak gelmiştir. Bu hadisi nakleden diğer raviler bu
ziyadeyi zikretmemişlerdir.
Şayet bu sahih olsaydı bile şahit getirilen merfu kısmı sarih değildir.
“Sonra Kur’an’dan bir şey okudu…” kısmı şahit getirilmektedir!
Aiz b. Habîb ise İbn Adî’in
de dediği gibi münker rivayetlerde bulunur.[14]
Belki de bu hadis de bunlardandır. Nitekim kendisinden daha güvenilir ve
daha iyi ezberleyen kimse bunu Ali radıyallahu anh’den mevkuf olarak rivayet
etmiştir. Bunu Darekutni (44) Yezid b. Harun – Amir b. es-Sımt – Ebu’l-Gurayf
el-Hemedani yoluyla rivayet etmiştir: “Biz Ali radıyallahu anh ile beraber
Rahbe’de idik. Rahbe’nin yukarı tarafına çıktı. Vallahi bilmiyorum küçük
abdeste mi, büyük abdest bozmaya mı gitti, sonra geldi ve bir tas su istedi.
Ellerini yıkadı, sonra ellerini yumdu, sonra Kur’an’dan bir kısım ezbere okudu.
Sonra dedi ki:
“Biriniz cünüp olmadığı sürece Kur’an okusun. Eğer cünüp olursa, tek bir
harf bile okumasın.”
Darekutni dedi ki: Bu Ali radıyallahu anh’den mevkuf olarak sahihtir.
Yine İbn Ebi Şeybe’nin rivayetinde (1/36/2) Kadı Şureyk b. Abdillah,
mevkuf olarak rivayet etmiştir. Beyhaki’nin (1/89, 90) rivayetinde Hasen b. Hay
ve Halid b. Abdillah da, üçü Amir b. es-Sımt’tan diyerek muhtasar ve (Ali
radıyallahu anh’den) mevkuf olarak,
“Cünüp olan Kur’an’dan bir harf bile okuyamaz” lafzıyla rivayet
etmişlerdir.
Böylece bu tahkikten ortaya çıkıyor ki, mutabi olarak getirilen bu
hadiste racih olan Ali radıyallahu anh’den mevkuf olmasıdır. Ali radıyallahu
anh’den sahih olarak gelse de, merfu hadise şahit olmaya elverişli değildir.
Bilakis şöyle denilir:
Bu merfu hadisi illetli kılar. Bu, Abdullah b. Seleme’nin hata ederek
mevkuf hadisi merfu olarak Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayet
etmiş olduğunu gösterir. Bu uzak bir ihtimal değildir. Allah Teâlâ en iyi
bilendir…”
Ali radiyallahu anh
hadisi şayet sahih olduğu kabul edilseydi bile bu fiilî bir hadistir ve bundan
yasaklama söz konusu olmadığı için ancak müstehaplık ifade eder.
İbn Huzeyme dedi ki:
“Bu hadis cünübün Kur’ân okumasına engel değildir. Zira burada yasaklama
olmayıp yalnızca Rasûlullâh sallallahu aleyhi ve sellem‘in fiili
nakledilmektedir.”[15]
Kur’an ve sünnette
cünüp veya hayızlının Kur’an okumasını yasaklayan bir delil sabit olmamıştır.
Abdestsiz,
cünüp veya hayızlı olarak ve mushafa dokunarak Kur’ân okumayı yasaklayan bir
nas da sabit olmamıştır. Sahabe, tabiin ve sonraki âlimler bu konuda ihtilaf
etmişlerdir.
Bu ihtilafı
kitaba ve sünnete döndürdüğümüzde, ancak abdestsiz olarak Allah’ı zikretmek
veya Kur’ân okumanın tenzihen kerahetine delil olabilecek nas varid olmuştur.
Bazıları,
cünüp iken Kur’an’ın ezberden okunabileceğini kabul ediyor, ancak mushaftan
okumayı caiz görmüyorlar. Ancak bunu yasaklayan delil de yoktur. Bilakis
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Hirakl’e tam ayet yazılı mektup
göndermesi, hadesu’l-ekber ile muhdis olan hayızlı ve cünübün de mushafa
dokunmasının caiz olduğuna delalet etmektedir.