Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

26 Ekim 2025 Pazar

Kur’ân’da Geçen İlhâd Kavramı ve Ateizm

 Arap dilinde Ateizm, materyalizm gibi sapkınlıklar da "ilhad" kelimesiyle karşılanmaktadır. İlhâd kelimesinin lügat manası meyletmek demektir. Kabir bir yana doğru meyilli kazıldığı için ona “lahid” denilmiştir. Allah Teâlâ Kitab’ında bu kelimeyi dört yerde zikreder. Bunlardan ilki şu âyettir:

وَلِلَّهِ الْأَسْمَاءُ الْحُسْنَى فَادْعُوهُ بِهَا وَذَرُوا الَّذِينَ يُلْحِدُونَ فِي أَسْمَائِهِ سَيُجْزَوْنَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

En güzel isimler Allah’ındır. O halde O’na bunlarla dua edin. O’nun isimleri hakkında çarpıtma yapanları (yulhidûn) bırakın. Onlar yapmakta olduklarının cezasını yakında göreceklerdir.” (A’raf 180)

Allah’ın güzel isimleri hakkında ilhâd; onların gereklerinden sapmak ve çarpıtmaktır. Bu da şu şekillerde olur:

1- Bu isimlerin hepsini veya bir kısmını inkâr etmek. Nitekim müşrikler Allah Teâlâ’nın “er-Rahmân” ismini inkâr ediyorlardı.

2- Bu isimlerin delalet ettiği anlamları ve yüce sıfatları inkâr etmek. Mesela Mu’tezile şöyle der: “Allah, ilim sıfatı olmaksızın Alîm’dir, işitme sıfatı olmaksızın Semî’dir, görme sıfatı olmaksızın Basîr’dir, rahmet sıfatı olmaksızın Rahîm’dir

3- Allah Teâlâ’nın isimlerinden putlar için isim türetmek. Nitekim müşrikler, el-İlah isminden el-Lât, el-Azîz isminden el-Uzza ismini türetmişlerdir.

4- Allah Teâlâ’nın güzel isimlerinin mahlûkların sıfatlarına delalet ettiğine itikad etmek ve böylece Allah’a benzer kılmak.

5- Allah Teâlâ’yı kendisini isimlendirmediği isimlerle isimlendirmek. Hâlbuki Allah Teâlâ’nın isimleri tevkifî’dir, yani akıl ile belirlenemez. Mesela Hristiyanlar Allah’ı “baba” diye isimlendirmişler, bazı inançsızlar “Tabiat ana” diye adlandırmışlar, felsefeciler “fâil illet” veya “muharriki evvel/ilk hareket verici” diye isimlendirmişler, eski Şamanist Türkler, tan yeri kelimesinden türeyen “Tengri” – ki sonradan “tanrı” şeklini almıştır – diye isimlendirmişlerdir. Yine Yunus Emre’nin bazı şiirlerinde geçtiği üzere “Çalab” kelimesini kullanmışlardır.

6- Allah’ın isimlerinin bilinen bir manası olmadığını söylemek. Nitekim Mufevvida fırkası böyle itikad eder.

İlhâdın bu anlamları gösteriyor ki, Allah Teâlâ’nın isimleri konusunda ilhada sapanlar ile kastedilen, Allah’ın varlığını inkâr edenler değildir. Bilakis kastedilen mülhidler, Allah Teâlâ’nın güzel isimleri konusunda bahsedilen ilhad türleriyle çarpıtma yapan herkestir. Bunlar ise Allah Teâlâ’nın varlığını inkâr edenlerden çok daha fazladır. Allah’ın varlığını ise ancak büyüklenen bir kimse veya deli yahut psikolojik hastalığı olan bir kimse inkar eder.

Üzücüdür ki, günümüzde ateistlerle diyaloga veya tartışmaya girişenlerin çoğu, Allah Teâlâ’nın isimleri ve sıfatları konusunda ilhad/sapma içerisinde bulunan Mu’tezile, Rafıza, İbadiyye, Eş’ariyye, Maturidiyye gibi kimselerdir!

İlhad kelimesinin Kur’ân’da geçtiği ikinci yer şu ayettir:

إِنَّ الَّذِينَ يُلْحِدُونَ فِي آيَاتِنَا لَا يَخْفَوْنَ عَلَيْنَا ۗ أَفَمَن يُلْقَىٰ فِي النَّارِ خَيْرٌ أَم مَّن يَأْتِي آمِنًا يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۚ اعْمَلُوا مَا شِئْتُمْ ۖ إِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِير

Åyetlerimiz hakkında doğruluktan sapanlar (yulhidûn) bize gizli kalmaz. O halde, ateşin içine atılan mı daha iyidir, yoksa kıyamet günü güvenle gelen mi? Dilediğinizi yapın! Kuşkusuz O, yaptıklarınızı görmektedir.” (Fussilet 40)

Allah Teâlâ bu ayette geçen “ayetlerimiz” kavlinde, kevnî ayetleri ve şer’î ayetleri biraraya getirmiştir. Kevnî âyetler; Allah Teâlâ’nın mahlûkatıdır. Bu konudaki ilhad şu şekillerde olur:

1- Bunları Allah’ın yarattığını inkâr etmek. Mesela Kaderiyye kulların fiillerini Allah’ın yarattığını inkâr ederler.

2- Yaratma konusunda Allah’a ortak koşmak.

3- Allah’ın fiillerini Allah’tan başkasına nispet etmek. Nitekim müşrikler: “Şu ve şu yıldızlar sayesinde yağmur yağdı” derler.

4- Allah’ın yaratma konusunda yardımcıları olduğuna inanmak

Şer’î ayetler ise Allah’ın nebilere ve rasullere indirdiği vahiylerdir. Allah’ın kulu Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in kalbine indirdiği kelamı olan Kur’ân da bunlardandır. Bu konuda ilhâd ise şu şekillerde olur:

1- Bunları inkâr etmek. Mesela “Kur’ân Allah’ın kelamı değil, beşer söüzüdür” diyenler veya “Yabancı bir adam bunları Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e öğretmiştir” diyen kimseler böyledir.

2- Bu vahiyleri veya vermiş olduğu haberleri, delalet ettiği hükümleri yalanlamak.

3- Vahyin lafzını veya anlamlarını tahrif etmek. Mesela Eş’arî ve Maturidîler gibi sapmış fırkalar, bâtıl tahrifler yaparlar ve bunu “te’vîl” diye adlandırırlar.

4- Kur’ân’ın Allah Teâlâ’nın diğer mahlukları gibi mahlûk olduğunu söylemek. Mu’tezile ve İbadiyye böyle yapmışlardır.

Bütün bunlar Allah’ın ayetleri hakkında ilhad türleridir.

İmam Muhammed b. İdris eş-Şafii rahimehullah şöyle demiştir: “Allah’a Allah’tan gelenlerle Allah’ın muradına göre iman ettim. Allah’ın rasulüne, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den gelenlerle, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’İn muradına göre iman ettim.” İmam Şafii rahimehullah’ın bu ibareleri cidden önemlidir.

İlhad kelimesinin Kur’ân’da geçtiği üçüncü yer şu ayettir:

وَلَقَدْ نَعْلَمُ أَنَّهُمْ يَقُولُونَ إِنَّمَا يُعَلِّمُهُ بَشَرٌ ۗ لِّسَانُ الَّذِي يُلْحِدُونَ إِلَيْهِ أَعْجَمِيٌّ وَهَـٰذَا لِسَانٌ عَرَبِيٌّ مُّبِينٌ

Şüphesiz biz onların: “Bunu ona ancak bir insan öğretiyor” dediklerini biliyoruz. Kendisine nisbet ettikleri (yulhidûn) şahsın dili yabancıdır. Hâlbuki bu apaçık bir Arapçadır.” (Nahl 103)

Müşriklerden bazısı Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in acem birisine gittiğini, onun da kendisine Kur’ân’ı telkin ettiğini iddia etti. Böyle Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’i yalanladılar ve Kur’ân’ın ancak bir beşer sözü olduğunu iddia ettiler. Allah Teâlâ da bu ayetle onların iddialarını yalanladı, onların yalanlarını ortaya koydu. Zira Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e Kur’ânı öğrettiğini nispet ettikleri/ilhad ettikleri kişinin dili a’cemî/yabancı idi. Kur’ân ise apaçık Arapça dilindedir.

 İlhad kelimesinin Kur’ân’da geçtiği dördüncü yer şu ayettir:

إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَيَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ اللَّهِ وَالْمَسْجِدِ الْحَرَامِ الَّذِي جَعَلْنَاهُ لِلنَّاسِ سَوَاءً الْعَاكِفُ فِيهِ وَالْبَادِ ۚ وَمَن يُرِدْ فِيهِ بِإِلْحَادٍ بِظُلْمٍ نُّذِقْهُ مِنْ عَذَابٍ أَلِيمٍ

İnkâr edenler, Allah'ın yolundan ve yerli ya da yolcu bütün insanlara eşit kıldığımız Mescid-i Harâm'dan alıkoymaya kalkanlar! Kim orada zulüm ile haktan sapmak (ilhâd) isterse ona acı azaptan tattırırız.” (Hacc 25)

Bu ayette ilhad ile kastedilen zulümle Beytu’l-Haram’dan yani Ka’be’den alıkoymak, engellemek suretiyle meylettirmektir.

Allah Teâlâ’nın ilhad kavramını zikrettiği ayetler bunlardır.

Allah Teâlâ’nın varlığını inkar etmek anlamında olan ilhad ise Allah’ın güzel isimleri hakkındaki ilk ayetin (A’raf 180) kapsamına girebilir. Lakin Allah Teâlâ’nın varlığını inkar anlamındaki ilhad, diğer ilhad türlerine oranla çok çok azdır! Allah’a davetçi olduğunu iddia eden birçok kimse, çoğunlukta olan diğer ilhad türlerinden sakınmadıkları ve sakındırmadıkları halde, çok cüz’î bir kısım olan ateizm anlamındaki ilhad türüne güya reddiye vermekle çokça meşgul oluyorlar! 

Üstelik A'raf 180. ayetinde o mulhidlerle diyaloğa girmek değil, onları bırakmak/terk etmek yani muhatap almamak emrediliyor!

Mesela Rafiziler, Nurcular, Mu’tezilîler, Kaderîler, Sufiler, Eşariler, Maturidiler ve benzerleri bizzat kendileri mülhitlerdir. Çünkü Allah Teâlâ’nın yukarıda olduğunu inkar ediyorlar! Hatta açıkça şöyle diyorlar: “Arşın üzerinde kendisine ibadet edilen bir ilah yoktur” “Allah mahlukatın ne üzerine, ne altında, ne âlemin içinde, ne dışında, ne ona bitişik ne de ondan ayrıdır. Mahlukata temas etmediği gibi, onlardan ayrı da değildir, ne sağdadır, ne solda, ne öndedir ne arkada ne şöyledir ne de şöyledir… vs. 

Halbuki bu sözler apaçık ilhaddır ve Allah Teâlâ’yı inkârın ta kendisidir. Lakin mülhidlere, ateistlere cevap verdiklerini iddia edenlerin çoğu kendileri inkâr ve ilhad içinde bocalamaktadırlar!

Yine ateistlerle diyaloga girenlerin çoğunun dünyanın döndüğü, küre şeklinde olduğu gibi saçma sapan hurafeleri de sanki dinin bildirdiği bir bilgi gibi sunmaları ve paganizmin manipülasyonlarıyla tahrif ettiği sözde modern bilim (!) hurafeleriyle bunları örtüştürüp dinin hak olduğunu ispatlamaya çalışmaları meselenin diğer bir trajikomik yönüdür!

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)