Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

21 Temmuz 2009 Salı

Cehennemin Sonsuzluğu ve Zındık Mustafa İzlamoğlu'ya Reddiye

Mustafa İzlamoğlu'nun Cennet ve Cehennemin Faniliğine Dair Görüşüne Reddiye
İzlamoğlu diyor ki: "Cennet cehennem yok olacaktır" görüşü benim görüşüm değildir. Bir Kur'an talebesi olarak Kur'an’daki "huld" ves "ebed" kelimelerini tahlil ettim. Cennet ve Cehennemin ebediliğinin nasıl anlaşıldığını sahabenin olayı nasıl yorumladığını söyledim. Hz. Ebubekir'in, Hz. Ömer'in, Hz. Abdullah b. Mes'ud başta olmak üzere birçok güzide sahabinin bu konudaki günümüz yaygın kanaatinin aksine olan görüşlerini serdettim. Cehennemin sonsuz olmadığını söylediklerini naklettim. Buna da İbn kayyım el-Cevziyyenin yazdığı Hadi'l-Ervah İla Biladi'l-Efrah adlı eserini kaynak gösterdim. Bu eser arapça olarak piyasada var. Her yerde satılıyor. Bakmak isteyen açıp bakar. İbn Kayyım'ın ilmi yetkinliğinin derecesini siz bilmezseniz bilen birine sorabilirsiniz. Siz yanlış adrese kızıyorsunuz. Hz. Ebubekir'e, Hz. Ömer'e, Hz. Abdullah b. Mes'ud'a kızmanız, onlara hesap sormanız lazım. Onlara hesap sormanız gerekirken bana hesap sormanız adil değildir. Hak değildir. Zulümdür. Allah razı olmaz."
İzlamoğlu kendi sapık fikirlerini süslemek için seçkin sahabelerin ve sünnet ehli alimlerin isimlerini suistimal etmeye çalışıyor. İbn Teymiyye'ye cehennemin fani olduğu görüşü nispet edilmişse de hiçbir ehl-i sünnet imamı hem cennet hem cehennemin fani olduğunu söylememiş, bilakis bu görüş ancak sapık Cehmi'lerden sadır olmuştur.
İbn Teymiyye ise Fetava'sında mahlukattan Arş, Cennet ve Cehennemin baki olduğunu açıkça ifade etmiştir. Kendisine nispet edilen cehennemin fani olduğuna dair görüş ise bir yanılmadan ibarettir. Zira İbn Teymiyye Ömer radıyallahu anh'den rivayet edilen bir sözü reddetmekte duraklamış, bazıları tarafından bu duraklama bu görüşü kabullendiği şeklinde yorumlanmıştır.
"Bir Kuran talebesi olarak Kurandaki huld ve ebed kelimelerini tahlil ettim" diyen izlamoğlu, aslında İbn Teymiyye'nin değerlendirmelerini kendi araştırması gibi takdim etmek istemektedir. Bu konuda daha önce İbn Teymiyye hakkında hazırladığım bir yazı İzlamoğluna da reddiye mahiyetindedir.
Ayrıca şurası unutulmamalıdır ki; Mustafa İzlamoğlu'nun payanda olarak kullanmak istediği İbn Teymiyye, er-Reddu Ala Kailine Bi fenai'l-Cenneti ve'n-Nar adlı risalesinde cennet ve cehennemin fani olacağını iddia eden zındıklara reddiyede bulunmuştur.
Cennet ve Cehennemin Sonsuzluğuna Dair Kuran ve Sünnetten deliller ve şüphelerin giderilmesi:
Ebu Said radıyallahu anh’den; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Cehennem ehli, cehennemde ne ölürler, ne de yaşarlar. Ancak (küfür ve şirk yüzünden değil de) günahları yüzünden cehenneme girenleri, cehennem ateşi öldürecek, kömür haline geldiklerinde, onlara şefaat etme izni çıkacak, grup grup getirilip cennet nehirlerine atılacaklar. Sonra cennet ehline; “Haydi onların üzerine su dökün” denilecek. Böylece onlar, selin yatağında biten daneler gibi biteceklerdir.”[1]
Cennet ve cehennem fani olmazlar. Günahları sebebiyle cehenneme giren muvahhid kullar, cezalarını çektikten sonra oradan çıkarılırlar. Kafirler ise ebedi olarak cehennem azabına düçar kalacaklardır. İşte ehli sünnetin itikadı bu meselede böyledir.
Hariciler ve Mutezile; “Cehenneme giren hiç kimse çıkamaz” dediler.
Mülhidlerden biri olan İbn Arabi Füsus’ta; “Cehennemde azab yoktur” demiştir. Mutezile’den Ebul Huzeyl el-Allaf; “Cehennemde hayat ve hareket sona erer, cansız varlıklar haline gelirler” dedi.
Cehmiyye'nin başı Cehm b. Safvan; “Cehennem sonsuz değildir” dedi.
Allah Teala buyuruyor ki; “Ama âyetlerimizi inkâr etmiş ve kâfir olarak ölmüş olanlar, işte Allâh'ın, meleklerin ve tüm insanların la'neti onların üstünedir. Onlar ebediyen lânet içinde kalırlar. Artık ne azapları hafifletilir ne de onların yüzlerine bakılır.” (Bakara 161-162)
Böylece Allah onlara, işlerini, pişmanlık ve üzüntü kaynağı olarak gösterir ve onlar artık ateşten çıkamazlar.” (Bakara 167)
Bizim âyetlerimizi yalanlayıp da onlara karşı kibirlenmek isteyenler var ya, işte onlara gök kapıları açılmayacak ve onlar, deve iğne deliğine girinceye kadar cennete giremeyeceklerdir! Suçluları işte böyle cezalandırırız!” (A’raf 40)
İnkâr edenlere de cehennem ateşi vardır. Öldürülmezler ki ölsünler, cehennem azabı da onlara biraz olsun hafifletilmez. İşte biz, küfürde ileri giden her nankörü böyle cezalandırırız.” (Fatır 36)
Yoldan çıkanlar ise, onların varacakları yer ateştir. Oradan her çıkmak istediklerinde geri çevrilirler ve kendilerine: Yalandır deyip durduğunuz cehennem azabını tadın! denir.” (Secde 20)
Azapları hafifletilmeyecektir. Onlar azap içinde kurtuluştan ümit kesmişlerdir. Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendileri zalim kimselerdir. Onlar cehennem bekçisine: "Ey Mâlik! Rabbin artık bizi öldürsün." diye seslenirler. Mâlik de: "Siz böylece kalacaksınız." der.” (Zuhruf 75-77)
Onlar, ateşten çıkmak isteyecekler, fakat ondan çıkacak değillerdir. Onlara boyuna sürüp gidecek bir azap vardır.” (Maide 37)
Ve şöyle derler: Rabbimiz! Cehennem azabını üzerimizden sav. Doğrusu onun azabı gelip geçici değil, devamlıdır.” (Furkan 65)
Cennetlikler hakkında da buyurur ki; “Onlara orada hiçbir yorgunluk gelmeyecek ve onlar, oradan çıkarılmayacaklardır.” (Hicr 48)
İbn Kayyım, İbn Teymiye’den, şöyle nakleder; “Hasen el-Basri, Ömer radıyallahu anh’ın şöyle dediğini söyledi; “Cehennemdekiler şayet kum yığınları kadar bir süre bile cehennemde kalsalar, yine bir gün oradan çıkarlardı.”[2] Her ne kadar Hasen el-Basri, Ömer radıyallahu anh’den işitmemişse de, onun böyle dediğine kanaati olmasaydı böyle kesin olarak rivayet etmezdi. Ehli sünnet önderi imamlar da buna karşı çıkmadılar.”
Bu söze şöyle karşılık veririz; birincisi; Hasen el-Basri, Ömer radıyallahu anh’den bunu işitmemiş olup, mürsel olarak rivayet etmiştir. Hasen el-Basri rahimehullah, zahid imamlardan biri olması yanında, müdellis bir ravi olup, mürsel rivayetleri imamlar indinde makbul değildir. İmam Darekutni Sünen’de der ki; “Hasen el-Basri ve Ebu'l-Aliye’nin mürselleri alınmaz. Zira bunlar kimden rivayette bulunduklarına dikkat etmezler.”
Ehli Sünnet İmamlarının bu söze karşı çıkmayışlarına gelince; onlar Ömer radıyallahu anh’ın bu sözünü, cehennem’e girip de çıkacak olan günahkar müminlerin hakkında olduğuna hamletmişlerdir.
Ayrıca Ömer radıyallahu anh’e nisbet edilen bu sözün sabit olduğunu kabul etsek bile, cehennem’in sonu geleceğine delil gösterilemez. Bu, “Zeyd şu evde şu kadar kalır, sonra oradan çıkar” demek gibidir ve bunu söylerken, evin yok olacağı anlamına gelmez.
Şayet; “Allah cehennemi, kendisine isyan eden kullarını cezalandırmak için yaratmıştır. Onların cezası bitince, oraya ihtiyaç kalmaz” denilirse, bu yukarıda kaydettiğimiz, cehennem azabının kafirlere sonsuz olduğunu belirten ayetlere muhaliftir. Bu hükümde ne sahabe, ne tabiin, ne de ehli sünnet imamları ihtilaf etmemiştir.
Sonra İbn Teymiye, Ömer radıyallahu anh’ın sözünü kafirlere hamlederek; “zaten günahkar müminler cehennemde kum taneleri kadar uzun süre orada kalacak değildir. Ömer radıyallahu anh, kafirleri kastetmiş olmalıdır” der.
Bu iddianın zayıflığı bellidir. Beyan ilmi, onun bu sözünün yanlışlığını ortaya koyar. Zira Ömer radıyallahu anh şart kaziyesiyle diyor ki; “Şayet, onların cehennemde kalışı şu kadar uzasa bile, yine oradan çıkarlardı.” İbn Teymiye’nin iddiasının kabul edilebilmesi için; “Şüphesiz cehennemlikler, kum taneleri sayısı kadar bekleseler de oradan çıkarlar” demiş olması gerekirdi. Bu yüzden bu sözün kafirlere hamledilmesi yanlış olup, günahkar muvahhidler hakkındadır.
Ömer radıyallahu anh’ın bu sözü, İbn Mesud radıyallahu anh’ın rivayet ettiği şu hadisteki gibidir; “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Şayet cehennem ehline; “sizler ateşte dünyadaki taşlar kadar kalacaksınız” denilse, bununla sevinirlerdi.”[3]
Cehennemde cezasını çekip, oradan çıkarılacak olan muvahhid günahkarların kalış süresi hakkında, İbn Ebi Hatim, ve es-Sunne’de İbn Şahin, Ali radıyallahu anh’den rivayet ediyorlar; “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Pişman olmadan ve tevbe etmeden ölen büyük günah sahiplerinden bazısı cehennem’de bir ay, bazısı bir sene kalıp çıkarılır. Onlar içinde cehennemde en uzun kalanı, dünyanın ömrü kadardır.”[4] Bu rivayet zayıf olup meçhul ravileri vardır.
Aynısını Hakîm et-Tirmizi, Nevadiru'l-Usul’de daha uzun bir metinle rivayet etti ve orada dünyanın ömrü yedi bin sene olarak geçer. Bu ziyade münkerdir.
Sonra İbn Teymiyye, cehennemin faniliğine, İbn Abbas radıyallahu anhuma’nın En'am suresi 128. ayeti tefsirinde söylediği şu sözünü delil getiriyor; “Hiç kimsenin, yaratıkları hakkında Allah’a hükmetmesi, onlara cennetlik veya cehennemlik diye damga vurması yakışmaz.”
Bu sözün, cennet ve cehennemin son bulmasıyla alakası yoktur. Müminlerden birinin işlediği günah sebebiyle, onun cehennemlik olduğuna veya işlediği sevap sebebiyle cennetlik olduğuna şahitlik etmenin caiz olmadığına işaret etmiştir ki, bu zaten sahih hadislerle sabit bir meseledir.
Bu konuda delil getirilen diğer rivayet; Ebu Hureyre ve İbn Mesud radıyallahu anhuma’dan nakledilen; “Bir zaman gelir ki, cehennemde kimse kalmaz”[5] sözüdür.
Begavi rahimehullah, bu sözü naklettikten sonra der ki; “Şayet bu rivayet sabit ise, Ehl-i sünnet’e göre anlamı; “İman ehlinden kimse kalmaz” demektir. Kafirler ise sonsuza kadar cehennemde kalırlar.”
Ubeydullah b. Muaz rahimehullah, bu sahabelerin sözünü; “Ashabımız derler ki; “Yani muvahhidlerden kimse cehennemde kalmaz demektir” diye açıklamıştır.
Diğer bir delilleri; “Rabbinin dilediği hariç, (onlar) gökler ve yer durdukça o ateşte ebedî kalacaklardır. Çünkü Rabbin, istediğini hakkıyla yapandır.” (Hud 107) ayeti hakkında Ebu Said, Cabir ya da başka birinin; “Bu ayet bütün tehdit ayetlerine uygulanır”[6] sözüdür.
Suyuti bunu Durru'l-Mensur’da, Abdurrazzak, Taberi, İbnu'l-Munzir, Taberani ve Beyhaki’nin el-Esma ve's-Sıfat adlı eserine nisbet etmiştir.
Bu rivayette ravi Ebu Nadre; “Ya Ebu Said, ya Cabir, ya da başka bir sahabe dedi ki..” diyerek şüpheli bir şekilde ibare kullanmış, bunu kimin söylediği meçhul kalmıştır.
Rivayet sabit olsaydı bile, cehennemin sonlu olduğunu göstermez. Nitekim Beyhaki, el-Ba’s ve'n-Nuşür’de, İbn Abbas radıyallahu anhuma’nın bu ayetin (Hud 107) tefsirinde;
“Fakat rabbin şunların cehennemde, şunların cennette kalmasını dilemiştir” dediğini rivayet ediyor.
Bu ayetteki; “Rabbinin dilediği hariç” ifadesi, İbn Abbas, Hasen, Halid b. Ma'dan, Dahhak, Katade, Ebu Sinan, İbn Kesir, Taberi ve başkalarının da dediği gibi, muvahhidler hakkındadır. Zira, “bedbaht olanlar” lafzı, kafirleri de, günahkarları da kapsar.[7]
Beyhaki, Ferra ve Halimi’den naklen der ki; “bu ayetteki “illa=ancak” edatı, “siva=dışında” manasındadır. Bu aynı; “falanın bende bir seneye kadarki iki bin dirhemi dışında, bin dirhemi vardır” sözü gibidir.[8]
İbni Amr radıyallahu anhuma’nın “Cehennemde hiç kimse kalmaz ve kapıları kapanır”[9] sözünü delil getirdiler. Rivayet bu şekliyle münkerdir. Bezzar’ın rivayet ettiği sahih rivayette; “yani cehennemde muvahhidlerden kimse kalmaz” ziyadesi geçiyor.[10]
Enes radıyallahu anh'den merfuan: “Cehennem üzerine bir gün gelir ki orada ümmeti Muhammed’den kimse kalmaz.” [11]
Yine Ebu Umame radıyallahu anh’den merfuan; “Cehennem üzerine bir gün gelir ki, ademoğlunun muvahhidlerinden hiç biri orada kalmaz ve cehennemliklerin üzerlerine kapılar kapanır.”[12]
Sonra İbn Teymiye, İbn Merduye’nin tefsirinde Cabir radıyallahu anh hadisinden tahric ettiği şu rivayeti delil getiriyor; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Bahtsızlar ateştedirler. Onların orada (o bunaltıcı ateş içinde) bir soluk alıp verişleri vardır ki!... Rabbinin dilediği hariç, (onlar) gökler ve yer durdukça o ateşte ebedî kalacaklardır.” (Hud 106-107) ayetleri hakkında buyurdu ki;
Allah dilerse, bedbaht olanlardan bazı kimseleri ateşten çıkarmayı ve onları cennete koymayı dilerse bunu yapar.”[13]
Deriz ki, bu, cehennemin son bulacağına değil, tam aksine son bulmayacağına delil olur. Burada çıkarılması dilenen bedbahtlar, İbn Abbas radıyallahu anhuma’nın dediği gibi muvahhid olanların günahkar olanlarıdır. Ayrıca burada bedbahtların muhakkak çıkarılacağı belirtilmemiş, “Şayet Allah dilerse” diye şarta bağlanmıştır. Bu aynı şu ayetteki gibidir;
Biz dileseydik, elbette herkese hidayetini verirdik. Fakat, "Cehennemi hem cinlerden hem insanlardan bir kısmıyla dolduracağım" diye benden kesin söz çıkmıştır.”(Secde 13) burada da Allah’ın dilemesine bağlanmıştır.
Buhari ve Müslim’in sahihlerinde rivayet edilen hadiste; “Ölüm, çok güzel bir koç şeklinde getirilir ve cennet ile cehennem arasında boğazlanıp şöyle denilir; ey cennet halkı, ebedilik var, ölüm yok, ey cehennem halkı, ebediyet var, ölüm yok!” buyrulmuştur.[14]
İddia sahibinin diğer delilleri olan; “(Azgınlar) orada çağlar boyu kalacaklar, Orada bir serinlik ya da (susuzluk gideren) bir içecek tatmazlar, Kaynar su ve irin (tadarlar). Ancak (dünyada yaptıklarına) uygun karşılık olarak. Çünkü onlar hesap gününü (geleceğini) ummazlardı. Bizim âyetlerimizi yalanladıkça yalanlamışlardı.”(Nebe 23-28) ayetlerine gelince;
Bu ayetlerde anlatılanlar, kafirlerin sıfatıdır. İbni Teymiye’nin buradaki “çağlar boyu” ifadesini alarak, fakat sonra gelen ayeti hesap etmeyrek delil getirmesi, onun bir zuhulüdür. Nebe suresi 30. ayetinde buyrulur ki;
Tadın! Bundan sonra yalnızca azabınızı arttıracağız.” Şayet kastedilen; “çağlar boyu cehennemde kalmalarından sonra ancak azabın artacağı” olunca, İbni Teymiye’nin bu iddiası boşa çıkmış oluyor.
Nitekim burada “çağlar boyu” diye terceme edilen “ahkab” kelimesi hakkında Begavi ve Abd b. Humeyd, Hasen el-Basri rahimehullah’dan şöyle naklediyor; “Ahkab; ancak süreklilik, devamlılık ifade eder.”[15]
Abdurrazzak, Taberi, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Munzir, Katade rahimehullah’tan naklediyor; “Ahkabın sonu yoktur, bir hukubdan diğer hukuba geçmeyi ifade eder.”[16] Rabi b. Enes de böyle dedi.
Netice; ne ayetlerde, ne hadislerde, ne de sahabe sözlerinde, cehennemin sonu geleceğine delil yoktur. Bilakis deliller cehennem azabının ve cennetin sonsuz olacağını göstermektedir.
İzlamoğlu şöyle diyor: "Alim olmamanız durumunda siz şu halinizle ARAŞTIRDIM DA ŞU SONUCA ULAŞTIM" DEME HAKKINI KENDİNİZDE BULACAKSINIZ DA, HAYATINI İLİM YOLUNDA HARCAMIŞ OLAN ALLAH'IN MUSTAFA KULU ARAŞTIRMADAN, SORUŞTURMADAN, BİLMEDEN, İŞKEMBE-İ KÜBRADAN KONUŞMUŞ OLACAK. öyle mi?"
Yapmacık tevazu edalarıyla her seferinde kibrini ortaya koyan, kendisini eleştirenlere ateş püskürürken, iltifat yağdıranlara karşı ağzı kulaklarına varan İzlamoğlu, sadece aklına dayanarak "Sonsuz sadece Allahtır, ondan başka bir şey sonsuz olamaz" demektedir.
Halbuki cennet ve cehennemin sonsuz oluşları kendiliklerinden değil, Allah'ın onları sonsuz kılmasıyladır.
İzlamoğlu'nun çok güvendiği bu aklı, hayrın da şerrin de Allah'tan olduğunu bir türlü kabul edememekte, kadere inanmanın iman esaslarından olduğunu inkar etmektedir. Kuran'ın beyan edicisi olarak Allah Azze ve Celle'nin tayin ettiği Muhammed aleyhissalatu vesselamı "Onun sözlerine itikad etmek gerekmez" diyerek reddeden İzlamoğlu, Kuran'ı anlamak için fasit aklının beyanını kendisine yeterli görmektedir. Kuran lafızlarını tahrif etmek için sünneti devreden çıkarmış, "İlmin namusu" dediği şeylerin başında Allah rasulünden nakledilenleri zayi ederek, kadınların dahi peygamber olabileceğini söylemiş, İbn Mesud radıyallahu anh gibi bir sahabe'ye bunak demiş, Abese suresi mealinde Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'den bahsedilen kısımda "Kibirli şahıs" ifadesini kullanmıştır.
Tevazu gereği eleştirilere açık olduğunu belirtse de, her karşılaştığı eleştiriyi "Bana haset ediyorlar", "Ben alimim, beni eleştiren cahil" gibi sözlerle bertaraf etmektedir:
"YANLIŞIMI DÜZELTTİĞİMİ İLAN ETMEKTEN ZERRECE YÜKSÜNMEZ, BUNU BİR ŞEREF BORCU BİLİRDİM"
"Ben yaptım, ben buldum, ben keşfettim" edalarıyla ortaya ısıtıp koyduğu düşüncelerinden şimdiye kadar hangisinde bir hata olduğunu kabul ettiği, ne kadarından dönüş yaptığı meçhuldür. Ama araştırmayı düşünenlere önceden "Sen de kim oluyorsun, ben nerede sen neredesin!" demiş olduğundan, başkalarının da bu kapakları açmasına karşı tedbirini almaktadır.
Evet, bu iş "di"li geçmiş zamanda kaldı, şeref borcuna da bu ümmet tarafından haciz konmak üzere. İzlamoğlu diyor ki:
"...BAŞTA KENDİLERİNDEN NAKİLDE BULUNDUĞUM SAHABİLER OLMAK ÜZERE HERKESTEN HELALLİK ALLAH'TAN DA AF DİLERDİM."
Evet, İzlamoğlu geciken şeref borcunu bir an önce ödemeli, -nasıl dileyecekse – sahabelerden helallik dilemelidir! Zira hiçbir sahabe cennet ve cehennemin fani olduğunu söylememiştir!
"İlim insanlardan sökülüp alınmaz. Ancak Allah alimlerin ruhlarını alır. Geriye cahil insanlar kalır. Bu kimseler (Kitap ve sünnetten) delilsiz olarak konuşan cahilleri önderler edinirler. Bu cahil önderler de hem sapar, hem de saptırırlar."
Allah hem sapık hem saptırıcıların şerrinden İslam ümmetini muhafaza etsin.
İzlamoğlunun sitesinde yayınladığı yazı:

Cennet ve Cehennemin Ebediyeti
Selamun aleykum değerli hocam ALLAH’IN selamı sizin ve bu hayatı pratikleşen örnekleşen yaşayan geçmişse ve bugüne kadar bize yüce Mevla’ya bir vesile için çalışan tüm Resuller ve Nebiler çağımızın alimler , selam olsun bir kere değil bin kere bize modern çağın bir Müslüman nasıl yaşayacağı bir ışık olan değerli hocam M. İSLAMOĞLUNA sonsuz teşekkür ediyorum.Değerli hocam size sormak istediğim bir suali sormak istiyorum sorma amacım size karşı olan sevgim bir meseleden bakış açınızla burukluk yaşadım doğrusu size karşı bu meselede yaklaşık olarak dört sene oldu ancak dayanamadım internet yoluyla sorma ihtiyacım oldu.Hocam bir gün tefsir dersinde şöyle bir açıklamada bulundunuz:DEDİNİZ CENNET SONRADAN YARATILMIŞDIR SONRADAN YARADILANI YOK OLMAYA MAHKUMDUR, BAKİ OLAN ALLAHDIR CENNETTE YOK OLACAKTIR bunu söylerken tefsir müdavimleri kıpırdamalar oldu siz dediniz o zamana kadar kalın yeterdir.Anlıyorum size böyle bir açıklamada bulundunuz Sevgili hocam inanın bunu söylerken benim kafamda bir ton kaynar su gibi dökmüş oldum.Tefsir bittikten sonra acaba ben mi yanlış anladım inşallah öyledir ama sordum müdavimlere yok bizde aynı anladı.Sonra ben araştırdım tefsir kitapları bir çok kişide tanıştım ve meğer toplumda M. İSLAMOĞLU cennetin geçici olduğunu hatta bir gün müşterime giderken konu İslam’dan açılırken dedi ki müşterim bana kime takılıyorsun dedim Mustafa İslamoğlu git işine o cennetin geçici olduğunu söylüyor bunu bana söyleyince ikinci şok oldum. İslam tarihiyle araştırdım sadece bir tane çıktı bunu söyleyen kişi İslam uleması hiç itibar edilmedi. İsmini biliyordum şimdi unuttum. Sevgili hocam bu bakış kişisel bir bakışın mıdır kişisel bir bakışın ise dayanağın nedir. Kur'an da ebedi geçen ayetlere ne demeli. Geçici olan bir cennet ise geçici bir âhiret demek geçici bir âhiret demek geçici bir cehennem demektir. O zaman reenkarnasyona inananları burada hakkı çıkarmak lazım. Kur'an da geçen ebeden ebedi kavramı mecaz mıdır kinayeli midir? Elbette her şey yok olmaya mahkûmdur ama Allah bir şeye ol dediği zaman da oluverir ebedi kal dediğinde ebedi kalacaktır. Buna itiraz eden mi var?Cevap verirseniz memnun olurum
Aziz Talib,
Aleyküm selam
1 "Cennet cehennem yok olacaktır" görüşü benim görüşüm değildir. Bir Kur'an talebesi olarak Kur'an’daki "huld" ves "ebed" kelimelerini tahlil ettim. Cennet ve Cehennemin ebediliğinin nasıl anlaşıldığını sahabenin olayı nasıl yorumladığını söyledim. Hz. Ebubekir'in, Hz. Ömer'in, Hz. Abdullah b. Mes'ud başta olmak üzere birçok güzide sahabinin bu konudaki günümüz yaygın kanaatinin aksine olan görüşlerini serdettim. Cehennemin sonsuz olmadığını söylediklerini naklettim. Buna da İbn kayyım el-Cevziyyenin yazdığı Hadi'l-Ervah İla Biladi'l-Efrah adlı eserini kaynak gösterdim. Bu eser arapça olarak piyasada var. Her yerde satılıyor. Bakmak isteyen açıp bakar. İbn Kayyım'ın ilmi yetkinliğinin derecesini siz bilmezseniz bilen birine sorabilirsiniz.
Siz yanlış adrese kızıyorsunuz. Hz. Ebubekir'e, Hz. Ömer'e, Hz. Abdullah b. Mes'ud'a kızmanız, onlara hesap sormanız lazım. Onlara hesap sormanız gerekirken bana hesap sormanız adil değildir. Hak değildir. Zulümdür. Allah razı olmaz.
2. Bakara suresinde Cennet ve nar’ın ilk geçtiği yerde bu konudaki farklı görüşleri bir müfessirin ilim namusu gereği zikrettim. Bir önceki kasette/CD'de başkalarının görüşünü naklettim. Bir sonraki derste kendi görüşümü naklettim. O da şuydu: CENNET VE CEHENNEMİN ZAMANI GAYBİ BİR KONUDUR. BU KONUDA KONUŞMAK ĞAYBI TAŞLAMAKTIR. BUNU ALLAH BİLİR. BİZE DÜŞEN CEHENNEMDEN SAKINMAK CENNETİ HAK ETMEKTİR.
Bu orada şahidim olarak öylece durduğu halde, başkalarının görüşlerini bana yazmamanız ve öyle takdim etmeniz
A. SÖZ EMANETİNE SADAKAT DEĞİLDİR.
B. KUL HAKKIDIR.
C. İFTİRADIR.
3. "Git işine o cehennemin geçici olduğunu söylüyor" diyen esnaf arkadaşınızın bu sözüne "ikinci defa şok oldum". Sizi ömrünü ilme vakfetmiş biri olarak ben şok edemedim. Sahabeden naklettiklerim şok edememiş. Benim bu hizmeti vermem şok edememiş de, arkadaşınızın eminim ki hiç tanımadığı, eserlerini okumadığı bir Kur'an talebesi hakkında söylediği bir cümle mi şok eti? Vah vaaaah. Vah ki vaaah. Benim emeklerime vah. Eğer hayatımı vakfettiğim bu hizmette insanları ölçü alsaydım, şu tavırlarıyla "Bunlara değmez ey Allah’ın Mustafa kulu" deyip susardım. Hele ki Allah'ın ellerine bakıyorum. Hele ki O'ndan bekliyorum karşılığını.
A. CAHİLİN ALİM HAKKINDAKİ ŞEHADETİ KABUL OLUNMAZ der ibn abidin. Doğru söyler.
B. PİYASADA ALEYHİMDE KAPSAMLI, PLANLI VE SİSTEMATİK BİR KAMPANYA OLDUĞUNU BİLİYORUM. Bu işin sünnetinin böyle olduğunu biliyorum.
C. BU KAMPANYAYI YAPANLARIN DA DİN KARDEŞLERİM OLDUĞUNU BİLİYORUM VE DİYORUM Kİ: HASETÇİNİN HASEDİNDEN ALLAH'A SIĞINIRIM.
4. Araştırdım, bir kişiden başka bunu söyleyen bulamadım diyorsunuz. Kendinizi tanıtmadığınız için alim olup olmadığınızı bilmiyorum. Eğer Kur'an'a, sünnete, sahabe kavillerine, islam'ın ana kaynaklarını kendi dilinden okuyup yorumlayacak ve karşılaştıracak bir bilgiye sahip alimseniz, yapacağınız tek şey vardır: GÖSTERDİĞİM KAYNAĞI AÇIP ORADAN NAKLETTİĞİM BİLGİLERİN DOĞRU NAKLEDİLİP ETMEDİĞİNİ KONTROL ETMEK. İşte bunu yapsaydınız ve benim oradan yanlış, yalan, ekik ve çarpık naklettiğimi tesbit etseydiniz;
Ben
A. SİZi TEBRİK EDER, SUZE DUA EDER, SİZİN ELİNİZİ ÖPERDİM BANA BİR YANLIŞIMI GÖSTERDİĞİNİZ İÇİN.
B. BAŞTA KENDİLERİNDEN NAKİLDE BULUNDUĞUM SAHABİLER OLMAK ÜZERE HERKESTEN HELALLİK ALLAH'TAN DA AF DİLERDİM.
C. YANLIŞIMI DÜZELTTİĞİMİ İLAN ETMEKTEN ZERRECE YÜKSÜNMEZ, BUNU BİR ŞEREF BORCU BİLİRDİM.
Eğer bunu yapacak bir ilim, birikim ve yetkinlikten yoksanız
Şu yukarıdakilerden hangisini yapmayı göze aldığınızı merak ediyorum. Eğer bunu yapamadınızsa, nereden araştıracaksınız, kimden soracaksınız ki, araştırdım gibi büyük bir söz ediyorsunuz.
Alim olmamanız durumunda siz şu halinizle ARAŞTIRDIM DA ŞU SONUCA ULAŞTIM" DEME HAKKINI KENDİNİZDE BULACAKSINIZ DA, HAYATINI İLİM YOLUNDA HARCAMIŞ OLAN ALLAH'IN MUSTAFA KULU ARAŞTIRMADAN, SORUŞTURMADAN, BİLMEDEN, İŞKEMBE-İ KÜBRADAN KONUŞMUŞ OLACAK. öyle mi?
Cahilin araştırması araştırma, alimin araştırması "git işine" olacak öyle mi?
Alimlerimizin bin bir emek zahmetle çıkardığı bilgileri onlara kara çalmak için hazır kıta bekleyenlerin ellerinde çamura dönüştürecek ve onları bildiklerini milletle paylaştıkları için analarından emdiğini burnundan getireceğiz, onların yerine cahillerimizin kendinin bile amel edemeyeceği önyargılarını, mahalle dedikodularını, takvim yaprağı bilgilerini esas alacağız öyle mi?
SON SÖZ:
AYIP
YAZIK
GÜNAH.
emeğe saygı Allah'a saygıdır. Allah bile Allah iken emeğe saygı gösterir. Ya şu insanoğlunun emeğe saygısızlığını ne demeli?
Ben size hakkımı helal ediyorum. Fakat bundan böyle ilme ve emeğe saygı göstermenizi, cahilin alim hakkındaki şehadetinin geçersiz olduğunu kabul edeceksiniz. Ve en önemlisi, zaten az olan alimlerinizin arkasından konuşurken yüz kez düşünüp öyle konuşacaksınız.

Hasbünallahu ve ni'me'l-vekil.

dipnotlar:

[1] Müslim(iman 306)
[2] İbn Kayyım Hadi'l-Ervah (s.409) Suyuti Durru'l-Mensur (4/478)
[3] Sahih. Taberani (10/179) Deylemi (5154) Ebu Nuaym Hilye (4/168) Ebu Hatim İlel (2/224) Taberani’nin isnadında zayıf ravi Hakem b. Zuheyr vardır. Elbani Daifu'l-Cami’de; uydurma dedi. Lakin Hafız İbn Receb bunu ceyyid isnad ile rivayet etti; Tahvif Mine'n-Nar (s.179) Begavi Tefsiri (4/438)
[4] Zayıf. İbn Receb Tahvif Mine'n-Nar (s.189) Lisanu'l-Mizan (5/150) Tehzibu't-Tehzib(9/118) İbn Makula el-İkmal (2/516) İbnu'l-Cevzi İlelu'l-Mutenahiye (2/940) mechul ravileri vardır.
[5] Taberi (12/118) Begavi Tefsiri (2/403) Ruhul Maani (12/146)
[6] Durru'l-Mensur (4/478)
[7] Taberi (12/118) Kurtubi (9/99) İbn Kesir (8/3988)
[8] Şuabu'l-İman (1/329)
[9] Münker. Bkz.: Zehebi Mizan (7/189) İbn Hacer Tehzibu't-Tehzib (12/49) Sa'lebi Tefsiri(4/321)
[10] Bezzar (6/442) İbn Hacer, Tahricu Ehadisi'l-Keşşaf (s.82) Alusi Ruhu'l-Maani (12/146) Feyzu'l-Kadir (1/40)
[11] İbn Adiy Kamil (5/220) Zehebi Mizan (5/124) Feyzu'l-Kadir (5/321)
[12] Taberani (8/247) Deylemi (5351) Hatib Tarih (9/122)
[13] Suyuti Durru'l-Mensur (4/476)
[14] Muslim (4/2189) Buhari (11/406-Fethul Bari) Beyhaki Şuab (386-387)
[15] Taberi (30/11) Lisanu'l-Arab (1/326) Beydavi (5/441) İbn Kesir (4/465) Kurtubi (19/177) Durru'l-Mensur (8/394) Sa'lebi (4/381) Vahidi (2/1166) Begavi (4/438) Zadu'l-Mesir (9/8) Celaleyn (s.787) Nesefi (4/311) Alusi Ruhu'l-Maani (30/14-15)
[16] bir önceki dipnota bakınız.

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)