Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

22 Mayıs 2014 Perşembe

İtaatte Şirk Şüphesi

İtaatte Şirk’ten Dolayı Tekfir Edenlerin Şüphelerinin Giderilmesi

Ebu Muâz Seyfullah Erdoğmuş
Hamd âlemlerin rabbi, rahman ve rahîm olan, din gününün sahibi Allah’adır. Şehadet ederim ki Allah’tan başka ibadete layık hak ilah yoktur. O birdir, ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki Muhammed (sallallâhu aleyhi ve sellem) O’nun kulu ve rasulüdür.
Bundan sonra,
Muhammed suresi 25 ve 26. âyetleri tekfir meseleleri gündeme geldiğinde yanlış mânâlandırılarak zihinlerin karışmasına sebebiyet verilmektedir. Bu ayetlerden hareketle bazıları, münafıkların mürtedler olduğunu, kâfirlere bazı hususlarda itaat edenlerin mürted olacaklarını - ve hatta - kâfirlere bazı hususlarda bile olsa itaatin küfür olduğunu iddia etmektediler. Bu yanlış anlamaların sebebi, bazı tefsir kitaplarında geçen zayıf rivayetler ile bu ayetlerin bu zayıf rivayetlere dayanılarak anlamlandırılmasıdır.
Ancak seleften sahih isnadla gelen tefsirler tespit edildiğinde ortada bir karışıklık olmadığı anlaşılmaktadır. Kâfirlere olan itaat; küfür hususunda olursa küfürde itaattir, fısk hususunda olursa fıskta itaattir, dinde mubah olan bir konuda olursa mubahtır.
Aşağıda açıklanacağı üzere Muhammed suresi 25-26. Ayetlerinde bahsedilen kimseler kitap ehlidir. Onlar, münafıklara: “Size bazı hususlarda itaat edeceğiz” demişlerdir. Bu ayetleri Müslümanların tekfiri hakkında malzeme yapanlar sapıklıkta Haricilerin yollarına tabi olmaktadırlar.

A’raf Suresi 190 Ayeti

Nitekim A’raf suresi 190 ayeti, itaatte şirk ile ibadette şirki ayırmaktadır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
فَلَمَّا آتَاهُمَا صَالِحًا جَعَلَا لَهُ شُرَكَاءَ فِيمَا آتَاهُمَا فَتَعَالَى اللَّهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ
Onlara salih bir evlat verince, kendilerine verdiği bu (çocuk) hakkında O'na ortaklar koşmaya başladılar. Allah onların or­tak koştuklarından yücedir” (A’raf 190)
Bu ayette ibadette şirk değil, itaatte şirk zikredilmektedir.
Bu ayet hakkında seleften iki görüş sabit olmuştur:

1. Görüş: Ayette Geçenler Âdem ile Havva’dır ve Bu Şirk İbadette Değil, İtaatte Şirktir

Taberî, sahih isnad ile Katade rahimehullah’tan şöyle rivayet etmiştir:
كان آدم عليه السلام لا يولد له ولد إلا مات، فجاءه الشيطان، فقال: إن سرَّك أن يعيش ولدك هذا، فسمِّه "عبد الحارث"! ففعل قال: فأشركا في الاسم، ولم يشركا في العبادة
“Âdem aleyhisselam’ın doğan çocuğu ölüyordu. Şeytan ona geldi ve: “Çocuğunun yaşamasını istiyorsan “Abdulharis” adını ver” dedi. O da bunu yaptı. Böylece ikisi, ibadette değil, isimde ortak koştular.” Taberi Tefsiri (13/312)
Kurtubî (7/297) şöyle demiştir: “Müfessirler derler ki; Burada sözü edilen şirk, sadece isim vermek ve sı­fatta bir şirkti. Yoksa ibadet ve rububiyet hususunda bir şirk değildi. Meanî ehli derler ki: Âdem ile Havva çocuklarına "Abdulharis" adını vermekle "el-Haris"in Rableri olduğu kanaatine sahip olmuş değillerdir. Onlar bu ismi ver­mekle Haris'in çocuğun kurtuluşuna sebep teşkil edeceği maksadını gütmüş­lerdi. O bakımdan bir kimsenin kendisine misafirinin kölesi adını verecek olur ise, misafiri kendisinin rabbi olduğu anlamında değil, ona itaat etmesi anlamında kullanılır. Nitekim Hâtim şöyle demiştir:
( وإني لعبد الضيف ما دام ثاويا ... وما في إلا تيك من شيمة العبد )
“Ve şüphesiz ki ben yanımda bulunduğu sürece misafirin abdiyim (kuluyum) ve esasen kulların özelliklerinden bende bundan başka bir özellik de yoktur.”

2. Görüş: Ayette Bahsedilen Âdem ile Havva Değildir, Onların Nesillerinden Şirk Koşanlardır

Taberî, hasen bir isnad ile Katade’den şöyle rivayet etmiştir:
كان الحسن يقول: هم اليهود والنصارى رزقهم الله أولاداً فهودوا ونصروا
“Hasen (el-Basrî) şöyle derdi: “Onlar; Allah’ın kendilerini rızıklandırdığı çocuklarını Yahudileştiren ve Hristiyanlaştıran Yahudi ve Hristiyanlardır.” (Taberi Tefsir (13/315)  İbn Kesir de tefsirinde (3/527) bunu sahih görmüştür.
Kurtubi (7/297) şöyle demiştir: Bir grup da bunu şöyle açıklamıştır: “Buradaki ortak koşma, cins olarak Âdemoğullarına racidir ve Âdem aleyhisselam’ın zürriyetinden olan müşriklerin du­rumunu açıklamaktadır. Kabul edilmesi gereken görüş de budur. Buna gö­re “Ona ortaklar koşmaya başladılar” ifadesi, kâfir olan erkek koca ile di­şi kastedilmektedir. Yani, bununla anlatılmak istenen kâfir olan iki cinstir. Bu­na da: “Allah onların ortak koştuklarından yücedir” buyruğundaki ortak koşma fiilinin tesniye olarak değil de çoğul olarak gelmesi delil teşkil etmek­tedir ki, bu da güzel bir açıklamadır…

Tercih:

Taberi seleften gelen her iki kanaate dair rivayetleri aktardıktan sonra şöyle demiştir: “İki görüşten doğruya yakın olanı şöyle diyenlerdir: “Bu ibadette değil, isim vermede ortak koşmadır. Kastedilen Âdem ile Havva’dır. Çünkü tefsir ehlinin icması bu konuda hüccettir.” Yani Âdem ile Havva, çocuklarının adını “Abdülharis" koya­rak Allah Teâlâ'ya kullukta değil, onun isimlerinde ona ortak koşma durumuna düşmüşlerdir. Zira "Kul" manasına gelen "Abd" kelimesi ancak Allah'ın isimle­rinden biriyle birlikte zikredilerek "Abdullah", Abdurrahman" şeklinde insanla­ra isim verilir. Abdülharis" diye isim koymak, Allah'a mahsus olan kullara sahip olma sıfatı başkalarına da vermek olur.
Sonra Taberi bir şüpheye şöyle cevap verir: “Eğer birisi: “Durum anlattığın gibiyse, “Allah onların or­tak koştuklarından yücedir” kavli ne demek oluyor? Burada isminde ortak koşulmasını mı yoksa ibadette ortak koşulmasını mı kastediyor? Eğer “isimlerde” dersen bu “Kendileri yaratılmış oldukları halde hiçbir şey yaratamayanı mı ortak koşuyorlar” ayetine göre fasittir. Şayet “ibadette” dersen, Âdem aleyhisselam Allah’a ibadette mi ortak koşmuş oluyor?” derse, ona şöyle denilir: “Allah onların or­tak koştuklarından yücedir” ayeti zannettiğin gibi değildir. Bu konuda söylenecek olan ancak şudur: “Allah, arap müşriklerinin ve putperestlerin kendisine ortak koştuklarından münezzehtir. Ama Âdem ve Havva hakkındaki habere gelince, bu bahis: “Onlara salih bir evlat verince, kendilerine verdiği bu (çocuk) hakkında O'na ortaklar koşmaya başladılar” cümlesiyle bitmektedir. Sonra yeni bir bahis başlayarak: “Allah onların or­tak koştuklarından yücedir” buyrulmuştur.
Nitekim bana Muhammed b. El-Huseyn tahdis etti, o Ahmed b. El-Mufaddal’dan, o Esbat (b. Nasr)’dan tahdis etti, o es-Suddî’den rivayet etti:
قوله: (فتعالى الله عما يشركون) ، يقول: هذه فصْلٌ من آية آدم، خاصة في آلهة العرب.
Allah onların or­tak koştuklarından yücedir” kavli; Adem aleyhisselam hakkındaki ayetten sonra fasıldır, arapların ilahları hakkındadır.” Taberi Tefsiri (13/315) bu isnad hasendir.

Muhammed Suresi 25. Ayet:

إِنَّ الَّذِينَ ارْتَدُّوا عَلَى أَدْبَارِهِمْ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْهُدَى الشَّيْطَانُ سَوَّلَ لَهُمْ وَأَمْلَى لَهُمْ
Şüphesiz ki, kendilerine doğru yol belli olduktan sonra, arkalarına dönenleri, şeytan sürüklemiş ve kendilerine mühlet verilmiştir
«Emlâ lehum» ifadesinin mânâsı; on­lara mühlet verdi demektir. Yani onlara gönderilecek azap husu­sunda kendilerine mühlet verildi. Bundan maksat Kureyza oğulları ve Nadr oğulları Yahudileridir. Çünkü onlar Kur'an'ın Allah katından geldiğini bildikleri halde hasetlerinden dolayı Kur'an'ın inişinden hoşlanmıyorlardı.

Bu Ayette “Geri Dönenler” İle Kastedilenin Ehli Kitap Olduğu

Taberi; Bişr (b. Muaz) – Yezid (b. Zurey)– Said (b. Ebi Arube) – Katade yoluyla: Katade dedi ki:
(إِنَّ الَّذِينَ ارْتَدُّوا عَلَى أَدْبَارِهِمْ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْهُدَى) هم أعداء الله أهل الكتاب، يعرفون بعث محمد نبيّ الله صَلَّى الله عَلَيْهِ وَسَلَّم وأصحابه عندهم، ثم يكفرون به
 Kendilerine hidayet belli olduktan sonra geri dönenler” Allah’ın Ehl-i Kitap’tan olan düşmanlarıdır. Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’in nebi olarak gönderildiğini ve yanlarında bulunan ashabını öğrendikten sonra kâfir olmuşlardır.”
Taberi Tefsiri (22/180) isnadı hasendir.

Ayette Kastedilenin Münafıklar Olduklarına Dair Rivayetlerin Zayıf Oluşu

Taberi – el-Huseyn (b. Ferac el-Hayyat) – Ebu Muaz (el-Fadl b. Halid en-Nahvi) – Ubeyd (b. Suleyman) – ed-Dahhak (b. Muzahim) yoluyla rivayet ediyor:
سمعت الضحاك يقول في قوله (إِنَّ الَّذِينَ ارْتَدُّوا عَلَى أَدْبَارِهِمْ) ... إلى قوله (فَأَحْبَطَ أَعْمَالَهُمْ) هم أهل النفاق
“Dahhak’ın şöyle dediğini işittim: “Arkalarına geri dönenler” (Muhammed 25) ile kastedilen nifak ehlidir”
Taberi Tefsiri (22/180) Bu isnadda el-Huseyn b. Ferac el-Hayyat çok zayıftır. Yalanla da itham edilen bir ravidir.
Taberî – Muhammed b. Sa’d (b. Muhammed b. El-Hasen b. Atiyye el-Avfî) – babası (Sa’d b. Muhammed) – amcası (el-Huseyn b. Hasen b. Atiyye) – babası (Hasen b. Atiyye) – babası (Atiyye el-Avfî) – İbn Abbas radıyallahu anhuma yoluyla rivayet ediyor:
قوله (إِنَّ الَّذِينَ ارْتَدُّوا عَلَى أَدْبَارِهِمْ) ... إلى (إِسْرَارَهُمْ) هم أهل النفاق
Arkalarına geri dönenler…” (Muhammed 25) ayetinde geçenler nifak ehlidir.”
Taberi Tefsiri (22/181) İsnadı zayıf raviler zinciridir:
Muhammed b. Sad b. Muhammed b. El-Hasen b. Atiyye b. Sa’d b. Cunade el-Avfî: Hatib dedi ki: “hadiste leyyindir.” Darekuni: “Onda sakınca yoktur” dedi.
Sa’d b. Muhammed b. El-Hasen el-Avfî: çok zayıftır. İmam Ahmed’e sorulduğu zaman: “O cehmî’dir” dedi.
El-Huseyn b. El-Hasen b. Atiyye: İbn Main: “Kadılıkta ve hadiste zayıf idi.” İbn Sa’d, Ebu Hatim ve Nesai: “Zayıf” dediler. İbn Hibban: “Münkeru’l-hadis. Onun haberiyle delil getirmek caiz olmaz” dedi.
El-Hasen b. Atiyye: Buhari onun hakkında: “Bir şey değildir” dedi. Ebu Hatim: “Hadiste zayıf” dedi. İbn Hibban: “Münkeru’l-hadis” dedi.
Atiyye b. Sa’d el-Avfi: zayıftır. İbn Sad: “İnşaallah sikadır, düzgün rivayetleri de vardır. Ancak bazıları onu zayıf gördü” dedi. Ahmed: “zayıf” dedi. Sevri ve Huşeym, Atiyye’nin hadisini zayıf görürlerdi. Nesai: “zayıf” dedi. İbn Hibban: “Çok zayıf” dedi.

Muhammed Suresi 26. Ayet:

ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُوا لِلَّذِينَ كَرِهُوا مَا نَزَّلَ اللَّهُ سَنُطِيعُكُمْ فِي بَعْضِ الْأَمْرِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ إِسْرَارَهُمْ
Bunun sebebi; onların, Allah'ın indirdiğinden hoşlanmayanlara: Bazı hususlarda size itaat edeceğiz, demeleridir. Oysa Allah, onların gizlediklerini biliyor.”

Allah’ın İndirdiğinden Hoşlanmayanlar İle Kastedilenler Kimlerdir?

Bu sözü söyleyen Yahudilerdir. Kendilerine söylenenler de Arap müşrikleri veya münafıklardır. Onlar Peygamber'e savaş aç­tıklarında Yahudilerin kendilerine yardımcı olacakları hususu Yahudilerce vaat ediliyordu. Allah’ın indirdiğinden hoşlanmama, Muhammed suresi 8-9. Ayetlerinde Arap müşriklerinin özelliği olarak zikredilmektedir: “İnkâr edenler(e gelince) yıkım onlara! (Allah) onların iş­lerini boşa çıkarmıştır. Böyledir, çünkü onlar, Allah'ın indirdiğinden hoşlanmamıştır. Allah da onların amellerini heder etmiştir.”
Selef’ten gelen rivayetlere göre ise Yahudiler, münafıklara: “Size bazı hususlarda itaat edeceğiz” demişlerdir:
Taberi – Bişr – Yezid – Said – Katade yoluyla rivayet ediyor:
(ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُوا لِلَّذِينَ كَرِهُوا مَا نزلَ اللَّهُ سَنُطِيعُكُمْ فِي بَعْضِ الأمْرِ) فهؤلاء المنافقون (وَاللَّهُ يَعْلَمُ إِسْرَارَهُمْ) يقول تعالى ذكره: والله يعلم إسرار هذين الحزبين المتظاهرين من أهل النفاق، على خلاف أمر الله وأمر رسوله، إذ يتسارّون فيما بينهم بالكفر بالله ومعصية الرسول، ولا يخفى عليه ذلك ولا غيره من الأمور كلها.
Bunun sebebi; onların Allah’ın indirdiğinden hoşlanmayanlara: “Bazı hususlarda size itaat edeceğiz demeleridir” ayetindekiler (Allah’ın indirdiğinden hoşlanmayanlar) münafıklardır. “Allah onların gizlediklerini biliyor” Yani Allah nifak ehlinden açığa çıkan iki grubun, Allah’ın emrine ve Rasulünün emrine aykırı olan sırlarını bilmektedir. Zira onlar kendi aralarında Allah’ı inkârı ve rasule isyan etmeyi fısıldaşırlar. Onların bu ve başka konulardaki hiçbir halleri Allah’a gizli kalmaz.”
Taberi Tefsiri (22/182) İsnadı hasendir.
Önceki ayet hakkında Katade rahimehullah: “hidayet belli olduktan sonra geri dönenler”; “Kitap ehlidir” demişti Bu ayet hakkında ise Katade: “Allah’ın indirdiğinden hoşlanmayanlar”: “Münafıklardır” demiştir.

Toplu Mânâ

Bu iki ayet hakkında seleften gelen tefsirlerden sahih olanla olmayanı tespit ettiğimize göre ayetlerin toplu manası şu şekilde olmaktadır:
Şüphesiz ki, kendilerine doğru yol belli olduktan sonra, arkalarına dönenleri (kitap ehlini, özellikle Yahudileri), şeytan sürüklemiş ve kendilerine mühlet verilmiştir. Bunun (Şeytanın bunlara yaptıklarını süslü göstermesinin ve Allah’ın bunlara mühlet vermesinin) sebebi; onların (Kitap ehli Yahudilerin), Allah'ın indirdiğinden hoşlanmayanlara (Arap müşriklerine yahut münafıklara: peygambere düş­manlık konusunda yardımlaşma gibi) Bazı hususlarda size itaat edeceğiz, demeleridir. Oysa Allah, onların gizlediklerini biliyor.”
Nitekim verdiğim bu toplu mana, İbn Cureyc rahimehullah’tan rivayet edilmiştir:
İbnu’l-Munzir, İbn Cureyc rahimehullah’tan naklediyor:
فِي قَوْله: {إِن الَّذين ارْتَدُّوا على أدبارهم من بعد مَا تبين لَهُم الْهدى} قَالَ: الْيَهُود ارْتَدُّوا عَن الْهدى بعد أَن عرفُوا أَن مُحَمَّدًا صلى الله عَلَيْهِ وَسلم نَبِي {الشَّيْطَان سوّل لَهُم وأملى لَهُم} قَالَ: أمْلى الله لَهُم ذَلِك بِأَنَّهُم قَالُوا للَّذين كَرهُوا مَا نزل الله قَالَ: يهود تَقول لِلْمُنَافِقين من أَصْحَاب النَّبِي صلى الله عَلَيْهِ وَسلم وَكَانُوا يسرون إِلَيْهِم إِنَّا {سنطيعكم فِي بعض الْأَمر} وَكَانَ بعض الْأَمر أَنهم يعلمُونَ أَن مُحَمَّدًا نَبِي وَقَالُوا: الْيَهُودِيَّة الدّين فَكَانَ المُنَافِقُونَ يطيعون الْيَهُود بِمَا أَمرتهم {وَالله يعلم إسرارهم }
Kendilerine hidayet belli olduktan sonra arkalarına dönenler” Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’i bir nebi olarak tanıma hidayetinden sonra irtidad eden (geri dönen) Yahudilerdir. “Şeytan onları sürüklemiş ve kendilerine mühlet verilmiştir.” Allah’ın onlara mühlet vermesinin sebebi: “Allah’ın indirdiğinden hoşlanmayanlara” Yani Yahudilerin, Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’in ashabından olan münafıklara gizlice: “Size bazı hususlarda itaat edeceğiz” demeleridir. Bazı hususlar; onların Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’i nebi olarak bilmeleri ve “Yahudilik de (doğru) bir dindir” demeleridir. Münafıklar emrettikleri hususlarda Yahudilere itaat ediyorlardı.” Allah ise gizlediklerini bilmektedir.” (Suyutî, Durru’l-Mensur 7/503)
Uyarı: Bu yazı, Muhammed suresi 25-26. ayetlerinin nüzul sebebi ile ilgili olarak seleften gelen rivayetler üzerine bir araştırmadır. Tefsirde malum olduğu üzere; sebebin hususiliğine değil, lafzın umumîliğine itibar edilir. Allah'ın indirdiğinden hoşlanmayanlara bazı hususlarda itaat etmek her hâlükârda kınanmıştır ve bu kâfirlere benzemektir.

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)