Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

12 Şubat 2015 Perşembe

Sahih Hadisler Sitesini Hatanın Tashihine Tekrar Davet Ediyorum!


Daha önce Sahih Hadisler sitesinde Abdestsiz ve Cünüp olarak Kur’an okunması meselesinde Şeyh el-Elbani rahimehullah’ın adı kullanılarak tedlisler ve delil karartması yapıldığına dair uyarıda bulunmuştum.

Adı geçen sitede bahsedilen yazı daha da uzatılmış, cevap verilmeye çalışılmıştır. Benim uyarıma binaen mi genişletme ihtiyacı duyuldu, yoksa yazıda bahsedilen ve atıfta bulunulan başka birilerine cevap olsun diye mi bilmiyorum. Ancak her halukarda hala maksat hasıl olmamıştır.

Çünkü burada söz konusu olan yanlışlar şu şekildedir:

1- Yazının tamamının Şeyh el-Elbani’ye ait olduğu zannı uyandırılacak şekilde en altta el-Elbani’nin ismi yazılmıştır.

2- Elbani rahimehullah’a benimsemediği görüş nispet edilerek tekavvul ettirilmiştir.
* Şöyle bir nakil verilmiş: "Allame Şeyh Muhammed Nâsıruddin el-Albânî (Rahmetullahi Aleyh) şöyle dedi: “Metnin ve anlamını verdiğim hadislerden anlaşıldığı gibi, yukarda isimlerini verdiğim sahabelerin sözlerinden de Kur’an’ı ele alarak abdestsiz okumanın yasaklandığı anlaşılmaktadır!” site sahiplerinden bu ifadeyi Şeyh el-Elbani nerede kullanıyor, kaynak belirtmelerini rica ediyorum. Zira ben Şeyh Elbani'nin kitaplarında ve fetvalarında böyle bir ibare bulamadım. Bilakis daha önceki yazımda Şeyh el-Elbani'nin Temamu'l-Minne'den tam aksine ifadelerini nakletmiştim. Eğer site sahiplerinde Şeyh el-Elbani'nin kanaat değiştirdiğine dair bir delil varsa bunu bilmek isterim. Ayrıca Şeyh el-Elbani'den nakledilen bu cümlenin kaynağını bilmek bütün okuyucuların da hakkıdır. 

3- Hadis metinlerinde geçen “tahir” kelimesi “abdestli” şeklinde tercüme edilmiştir. Halbuki daha önceki uyarı yazımda Şeyh el-Elbani’nin bu kelimeye dair Temamu’l-Minne’sindeki açıklamasını aktarmıştım. Site sahipleri mükerrer geçen hadisleri “Kur’an’a abdesti olmayan dokunmasın” şeklinde tercüme geçerek delil karartması yapmaktadırlar. Halbuki bu hadisler: “Kur’an’a tahir/temiz olandan başkası dokunmasın” şeklinde tercüme edilmeli idi.

4- Site sahipleri şöyle diyor: Aişe (Radiyallahu Anha) şöyle dedi:“Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) her hali üzere Allah’ı zikrederdi.” Müslim 373/117 Bu hadisten abdestsiz olarak Kur’an’ı ele alarak okunacağı hükmünü çıkarmak, hadisten hüküm çıkarma yönlerinin en batılı ve kabulü gayrı kabil bir durumdur! Sebebi ise, hadiste de geldiği gibi Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) her halinde Allah’ı zikrederdi demek, o her halinde Kur’an okuyordu yahut Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) abdestsiz Mushaf’ı eline alarak okuyordu demek değildir!” Mezkur hadisin bizce işaret ettiği mana, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) her halinde Rabb’ini tazim, tahmid ve tesbih ederek O’na kulluk ediyordu demektir! Mesela otururken veya kalkarken Allah-u Teâlâ’nın adını anması, girerken çıkarken, yerken içerken O’nun ismini zikrederek kalkması, ihtiyacını gidermeye giderken Allah’ın ismini anarak şeytandan O’na sığınması, ihtiyacını giderdikten sonra çıkarken O’nu zikrederek O’ndan bağışlanma dilemesi vb. zikirlerle dualar Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in günlük yaptığı mutad olan amelleri idi….”

Cevap: Bu hadisten bu manayı istinbat edenler; aşağıda Şeyh Elbani’den terceme edeceğim metinlerde görüleceği üzere Buhari, Taberi, İbnu’l-Munzir gibi imamlardır. Yazı sahibinin hatası ise şu noktalardadır:

1- “Allah’ı her halinde zikrederdi” şeklindeki umumi ifadeyi belli bazı zikirlere tahsis etmek ayrıca bir delil gerektirir. Yazı sahipleri kendi anladıkları mana sebebiyle nasıl olur da naslardaki umum ifadeyi belli bir cüze tahsis ederler?

2- Yazı sahibi şöyle diyor:Aişe (Radiyallahu Anha)’nın rivayet ettiği mezkur hadise dikkatle baktığımızda onda Kur’an okumakla ilgili bir şeyden bahsedilmediğini görürüz. Bu hadis yukarda da belirttiğim gibi Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in Rabb’ini zikrederek gününü nasıl değerlendirdiğini açıklamaktadır.
Bu açıklama yazı sahiplerinin indî görüşlerinden ibarettir. Şüphesiz Allah’ın kelamı zikrin en üstünüdür. Allah Azze ve Celle kitabına zikr adını vermiştir. Kur’an kıraatinin zikir kapsamında olmadığını söyleyen bir ilim ehli bilmiyorum.

3- Yazı sahibi aynı türden bir hataya da düşüyor ve şöyle diyor: “Kur’an ve hadislerden anlaşıldığı gibi Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ümmi olup okuma yazma bilmeyen bir kişi idi. Bu sebeple Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in abdestli yahut abdestsizliği bir tarafa Kur’an’ı eline alarak okuduğunu yukarıdaki Aişe (Radiyallahu Anha) hadisinden çıkarmak mümkün değildir!Aişe (Radiyallahu Anha)’nın bu hadisinden mezkur manayı çıkaran kimselerin, nasları anlama ve onlardan layıkı veçhiyle istifade etme derecelerini, okuyucunun takdirine bırakıyoruz.”

Cevap: Buradaki hata şudur: Cünüp iken Kur’an’ın ezberden okunabileceği kabul edilirse, “mushaftan okumayı” yasaklayan delil nedir? Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in üzerinde tam ayet yazılı bir mektubu Hirakl’e gönderdiği sabittir. Müşrik olması sebebiyle aslen necis olan ve Müslüman olması ümid edildiği için mektubun kendisine gönderdildiği Hirakl’in dahi yazılı metinden Kur’an okuyacak olması ihtimali Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i bu mektubu yollamaktan alıkoymamıştır. “Bu yalnızca bir ayet idi, Mushaf değildi” diye itiraz etmenin de gerekçesi yerinde değildir. Çünkü Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hayatında Kur’an tam bir Mushaf şeklinde değildi, her sahabede ayrı ayrı parçalar halinde idi. Malum olduğu üzere Kur’an’ın Mushaf halinde getirilmesi daha sonraki zamanlarda gerçekleşmiştir.

4- Yazı sahibi diyor ki: Eğer, Aişe (Radiyallahu Anha) hadisinde Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in her hali üzere Allah’ı zikrettiği söyleniyor Kur’an okumak da bir zikirdir dolayısıyla bu hadisten abdestsiz Kur’an okumak hükmü çıkar denmek isteniyorsa, buna iki cihetle cevap verilebilir: a) Bu kıyastır! Kıyasın en batılını yapanların yanında dahi nassın olduğu yerde kıyas yoktur! Onlar usul kitaplarında “Nas geldiğinde kıyas batıl olur!” kaidesi üzere adeta icma etmişlerdir. Dolayısıyla bu yazının başında dört değişik sahabeden rivayet edilen Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in: ‘Kur’an’a sadece abdestliler el sürebilir!’ hadisi burada nasdır, kıyas yapılamaz!!! b) Yukarda belirttiğimiz gibi bu kıyastır. Kıyası reddeden ve onun şerî delillerden bir delil olduğunu inkar edenlerin böyle bir kıyası yapması ise, onların gerçek kimliğine delalet ediyor.

Cevap: Nas bulunan yerde kıyas olmaz, kaldı ki nas bulunmayan yerde dahi kıyası kabul edemeyiz. Bu doğru. Zira din kemale erdirilmiştir. “Kıyas ancak nas bulunmayan hususta yapılabilir” demek bu dinin kamil olduğuna imanı zedeler. Bu mesele ayrıntıları geniş açıklanması gereken meseledir, burada girilmesi mümkün değil. Lakin yanlış tercüme edilen bir hadisi delil getirerek “Nas bulunan yerde kıyas yapılamaz” denmesi tuhaftır. Diğer taraftan, kıyas meselesinden bahseden yazı sahibi önce kıyasın ne olduğunu öğrenmelidir. Daha önce Kur’an kıraatinin, “Allah’ı zikretme” kavramının kapsamı içinde olduğundan bahsetmiştik. Hatta birçok ilim ehline göre bu zikrin en üstünüdür. Burada gerçek kimliği ortaya çıkan kimseler, ancak ilmi olmayan konularda söz söyleyenlerdir. Nasların umumi ifadesini, hakkında tahsis eden bir delil bulunmadığı için umumu üzere bırakmak ne zamandan beri kıyas oluyor? Nitekim yazı sahibi biraz sonra bizzat kendisi, Muhacir b. Kunfuz rivayetini zikretmekte ve Allah’ı abdestsiz olarak zikretmenin kerahatine delil getirmektedir. Halbuki bu hadiste Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem abdestsiz olarak selamı cevaplamak istememiş ve bunu kerih bulduğunu söylemiştir. Şayet Allah’ı zikretmek ile Kur’an okuma meselesine hüccet getirmek kıyas ise, hatta yazı sahibinin ifadesiyle en batıl kıyas ise yazı sahibi neden Kur’an kıraati bahsinde Allah’ı zikretmek hakkındaki hadisi delil getiriyor?

Bu hadisin bu babda delil getirilmesine elbette karşı çıkmayız ve buna kıyas diyecek de değiliz. Bu hadisin bu babda delil getirilmesi gayet yerindedir, nitekim şeyh el-Elbani’den tercüme ettiğim yazının en sonunda bundan bahsedilmekte ve bu hadiste geçen kerahet ifadesinin caiz olmaya mani olmadığı açıklanmaktadır. Lakin yazı sahibi karşı çıktığı bir ihticac metodunu, kendisi lehine delil zannettiği konuda aynen kullanmaktadır. Gerçek kimliğe delalet varsa, bu olsa gerek!

5- İlmi emanete riayet edilmemiştir. Bu yüzden Şeyh el-Elbani rahimehullah’a atıfta bulunulan konuyu, kendisinin eseri olan el-İrva kitabından, bahsi geçen hadislerle ilgili yaptığı açıklamaları ekleme ve çıkarma yapmaksızın aynen aşağıda tercüme edeceğim.

Ebu Muaz.
Şeyh el-Elbani'nin Tahkiki

El-İrvau’l-Galil no: 122- Ebu Bekr b. Muhammed b. Amr b. Hazm, babasından, o da dedesinden rivayet ediyor: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem Yemen halkına bir mektup yazdı. Orada: “Kur’an’a ancak tâhir/temiz olan dokunur” yazıyordu.” Bunu el-Esram ve ed-Darekutni muttasıl olarak rivayet ettiler. Ahmed bununla hüccet getirdi. Malik de Muvatta’da (s.37) Mürsel olarak rivayet etti. Sahihtir.

Amr b. Hazm, Hakim b. Hizam, İbn Ömer ve Osman b. Ebi’l-As radıyallahu anhum’den rivayet edilmiştir. Amr b. Haz hadisine gelince zayıftır. İsnadında Suleyman b. Erkam vardır ve o çok zayıftır. Bazı raviler hata ederek ismini Suleyman b. Davud şeklinde zikretmişlerdir. İbn Davud; el-Havlanî’dir ve sikadır. Bundan dolayı bazı alimler buna sahih diyerek hata etmişlerdir. Bu hadis ancak İbn Erkam sebebiyle zayıftır. Nitekim bu meseleyi Mişkatu’l-Mesabih (no: 465) hadislerini tahkikimizde ayrıntılı olarak açıkladım. Bu yüzden bu konuda sözü tekrar etmeyeceğim. Burada söyleyeceğimiz şudur: Doğrusu Ebu Bekr b. Muhammmed b. Amr b. Hazm’ın Mürsel rivayeti aynı zamanda Mürsel olduğundan dolayı da zayıftır.

Hakim b. Hizam hadisine gelince, bunu Taberani el-Kebir’de (1/322/1), el-Evsat’ta (1/5/2- Evsat ile Sagir’in bir araya getirildiği nüsha), Darekutni (s.45) Hâkim (3/485), es-Sunne’de el-Lalkâi (1/82/2); Suveyd Ebi Hatim – Matar el-Verrak – Hassan b. Bilal yoluyla rivayet ettiler. Dedi ki: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem beni Yemen’e gönderdiği zaman: “Tahir/temiz olman haricinde Kur’an’a dokunma”

Hakim: “İsnadı sahih dedi (!) Zehebi de onayladı (!) Derim ki (El-Elbani): “Taberani’nin dediği gibi sadece bu isnad ile rivayet edilen bir hadisin nasıl sahih olduğu söylenebilir? İbn Main, Ebu Hatim ve başkalarının dedikleri gibi Matar el-Verrak zayıftır. Et-Takrib’de: “Saduktur, çok hata yapar” denilmiştir. Matar’dan rivayet eden Suveyd Ebi Hatim de aynı şekilde zayıftır. Nesai onun hakkında: “Zayıf” dedi. Ebu Zur’a: “Kuvvetli değil, rivayeti, sıdk ehli kimselerin rivayetidir” dedi. Derim ki: “Yani kasten yalan söylemez” demek istiyor. İbn Main dedi ki: “Onda bir sakınca olmadığını umarım.” Et-Takrib’de: “Saduktur, ezberi kötüdür ve yanlışları vardır” denilmiştir. Et-Telhis’te de (s.48) hadisin ardından şöyle denilmiştir: “İsnadında Suveyd Ebu Hatim zayıftır. El-Hazimî isnadını hasen bulmuştur.” Sonra en-Nevevi’nin el-Hulasa’da: “Hakim b. Hizam ile Amr b. Hazm hadisinin ikisini da zayıf gördüğü zikredilmiştir.

İbn Ömer radıyallahu anhuma hadisine gelince, Taberani Mu’cemu’s-Sagir’de (s.239) ve el-Kebir’de (3/194/2) Darekutni ve O’ndan rivayetle Beyhaki (1/88), İbn Asakir (13/214/2); Said b. Muhammed b. Sevab – Ebu Asım – İbn Cureyc – Suleyman b. Musa – Salim – babası yoluyla merfu olarak rivayet ettiler. Taberani dedi ki: “Suleyman’dan bunu İbn Cureyc’den başkası rivayet etmedi. Ondan’da Ebu Asım’dan başkası rivayet etmedi. Said b. Muhammed bu tarikle rivayette teferrüd etti/tek kaldı”

Derim ki: Hatib, Tarihu Bağdad’da (9/94) (Said b. Muhammed’i) cerh ve ta’dilde bulunmaksızın zikretti. Sanki o meçhulu’l-hal’dir. Nitekim Darekutni Sunen’inde (242) seferde namazı tam kılmaya dair bir hadisini sahih saymıştır. Bu hadise ileride (el-İrva 563) gelecektir. Diğer ravileri sikadırlar. Ancak İbn Cureyc mudellis olup, an’ane ile rivayet etmiştir. Bütün bunlara rağmen Hafız (İbn Hacer) bu hadis hakkında: “İsnadında sakınca yoktur” demiş, El-Esram’dan Ahmed’in bu hadisle hüccet getirdiğini zikretmiştir.

Nasıl olursa bunda sakınca olmaz! Hafız (İbn Hacer)’in kendisi İbn Curayc’i tedlis yapmakla vasıflamıştır ve burada an’ane yapmıştır!? İsnadınsa İbn Sevvab vardır ki, onun durumunu da öğrendin! Lakin belki de İbn Hibban’ın sikatında yer aldığı içindir.[1] Nitekim Heysemi, Mecma’da (1/276): “Bunu Taberani, Kebir’de ve Sagir’de rivayet etmiştir. Ricali sika görülen kimselerdir” demiştir. Onun “sika görülen kimseler” sözü, genelin sika görmesi değil, bazılarının zayıf bulduğu halde İbn Hibban’ın sika saymakta tek kaldığına işarettir. Adı geçen kitap hakkında vardığımız kanaat budur. Allah en iyi bilendir.

Osman b. Ebi’l-As hadisine gelince, bunu Taberani, el-Kebir’de (3/5/2), İbn Ebi Davud el-Mesahif’te (5/12/2); İsmail b. Rafi yoluyla rivayet etmişlerdir.

Birincisi: Muhammed b. Said b. Abdilmelik – Mugire b. Şu’be’den demiş, diğeri, el-Kasım b. Ebi Ebze’den demiş, sonra ikisi ittifak ederek Osman b. Ebi’l-As’tan tamamen Suveyd’in rivayetinde lafızla rivayet etmişlerdir.

Hafız İbn Hacer dedi ki: “İbn Ebi Davud’un isnadında inkıta/kopukluk vardır. Taberani’nin rivayetinde ise tanınmayan kimseler vardır.”

Derim ki: Bilakis her iki isnadda da İsmail b. Rafi vardır ki, bizzat Hafız İbn Hacer’in kendisine göre o zayıftır. Et-Takrib’de onun zayıf olduğunu söylemiştir. Her ne kadar gördüğün gibi ihtilaf edildiyse de, bu isnadın illeti budur. Heysemi de bununla illetlendirerek şöyle demiştir: “İsnadında İsmail b. Rafi vardır. İbn Main ve Nesai onun zayıf olduğunu söylediler. Buhari ise: “Sika, mukâribu’l-hadis” dedi.

Özetle:  Hadisin bütün rivayet yollarında zayıflık vardır. Lakin bu zayıflık azdır. Çünkü bu rivayetlerde yalanla itham edilen yoktur. İllet ancak Mürsel olması veya kötü ezber gibi şeylerdir. Mustalah ilminde kararlaştırıldığı üzere; isnadında yalanla itham edilen raviler yoksa, rivayet yolları birbirini kuvvetlendirir. Nitekim Nevevi et-Takrib’de, sonra Suyuti bunun şerhinde bunu belirtmişlerdir. Gönül bu hadisin sıhhatine yatışır. Özellikle de sünnet imamı Ahmed b. Hanbel bununla hüccet getirmiştir. Daha önce geçmişti. Yine onun arkadaşı İmam İshak b. Rahuye sahih görmüştür. İshak el-Mervezi, Mesailu’l-İmam Ahmed’de (s.5) şöyle demiştir: “Dedim ki – yani İmam Ahmed’e-: “Kişi abdestsiz Kur’an okuyabilir mi?” şöyle dedi: “Evet. Lakin abdestsiz iken mushaftan okumaz.” İshak dedi ki: “Dediği gibidir. Çünkü Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Kur’an’a ancak temiz olan dokunur” hadisi sahihtir. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabı ve tabiin de böyle yapmışlardır.

Derim ki: Sahabe’den sahih olarak gelenlerden bazısı şunlardır: Musab b. Sa’d b. Ebi Vakkas dedi ki: “Sad b. Ebi Vakkas’a Mushafı tutuyordum. Kaşındım. Sad dedi ki: “Galiba zekerine dokundun öyle mi?” Ben: “Evet” dedim. “Kalk abdest al” dedi. Ben de kakıp abdest alarak döndüm.”

Bunu Malik (1/42 no: 59) ve ondan da Beyhaki rivayet etmişlerdir. İsnadı sahihtir.

Bu geçenleri yazdıktan uzun süre sonra[2] Amr b. Hazm’ın hadisini, Fevaidu Ebi Şuayb kitabında, Ebu’l-Hasen Muhammed b. Ahmed ez-Za’ferani rivayetiyle buldum. O daha önce bahsettiğim gibi Suleyman b. Davud’un rivayeti olarak geçiyordu. Sonra Begavi’den şöyle rivayet ediyor: “Ahmed b. Hanbel’den işittim: bu hadis ona sorulunca: “sahih olmasını umarım” dedi.”

Bu babda yine Sevban radıyallahu anh’den de rivayet vardır. Ancak isnadında hâlik (helak olmuş, çok zayıf) biri olan Habib b. Cahder vardır. O yalancıdır ve şahit getirilemez. Nitekim bunu ez-Zeylai (1/199) tahric etmiştir.

El-İrvau’l-Galil no: 123- Ali radıyallahu anh’den: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’i cünüp olmadığı sürece Kur’an okumaktan hiçbir şey engellemezdi.” Bunu İbn Huzeyme, Hakim ve Darekutni rivayet etmişlerdir. İkisi bunu sahih saymıştır. (s.37) Tahrici için bkz.: (no:485)

El-İrvau’l-Galil no: 124- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Hayızlı ve cünübe mescid helal değildir” buyurmuştur. Bunu Ebu Davud rivayet etmiştir. (s.37) zayıftır.

 Senedinde Cisre bt. Decace vardır. Buhari: “Onun acaib (tuhaf) rivayetleri vardır” dedi. Bu hadisi Beyhaki, İbn Hazm, Abdulhak el-İşbili’nin de aralarında bulunduğu bir topluluk zayıf saydılar. Hatta ibn Hazm: “Şüphesiz bâtıldır” dedi. Bu konuda Daifu’s-Sunen’de (no:32) ayrıntılı açıklama yaptım.

El-İrvau’l-Galil no: 485- “Ali radıyallahu anh’den: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hacetini giderdi, sonra çıktı ve Kur’an okudu, bizimle beraber et yedi. Cünüp olmak dışında hiçbir şey O’nu Kur’an okumaktan engellemezdi.”

Beş muhaddis rivayet ettiler. (s.117) Zayıftır.

Bunu Ebû Dâvûd (229) Nesâî (1/52) Tirmizî (1/273, 274) İbn Mâce (594) Ahmed (1/84, 124) bu beşi rivayet etmişlerdir. Yine Tayalisi (101) Tahavi (1/52) İbnu’l-Carud el-Munteka’da (52, 53) Darekutni (s.44) İbn Ebi Şeybe (1/36/1, 1/37) Hâkim (1/152, 4/107) İbn Adiy el-Kamil’de (v.214/2) Beyhaki (1/88-89) hepsi de Amr b. Murre – Abdullah b. Seleme  yoluyla rivayet ettiler

Ahmed’in lafzı “onu perdelemez/alıkoymazdı” yerine “engellemezdi” şeklindedir.

Tirmizi özet lafızla: “Cünüp olmadığı sürece her halinde bize Kur’an okurdu” şeklinde rivayet etti. Bu İbn Ebi Şeybe ve başkalarının da rivayetidir. İbnu’l-Carud şunu ekledi: “Şu’be bu hadis hakkında: “Kabul edebileceğimiz ve inkar edebileceğimiz kısmı var” derdi. Yani Amr (b. Murre) Abdullah b. Seleme’ye yetiştiğinde o yaşlanmıştı.”

İşte burada İbn Seleme’nin ömrünün sonlarında hafızasının değiştiğine işaret vardır. Amr b. Murre ondan ancak İbn Seleme böyle bir hale geldiği zaman rivayette bulunmuştur. Bu hadisi zayıflatmaktadır. Nitekim imamlardan bir cemaat bunu açıkça belirtmişlerdir. El-Munziri Muhtasaru’s-Sunen’de (1/156) şöyle der: “Ebu Bekr el-Bezzar: “Bunu ancak Amr b. Murre, Abdullah b. Seleme’den rivayet etmiştir” diye zikretti.

Buhari, Amr b. Murre hakkında: “Abdullah b. Seleme’nin bize rivayetlerinden kabul ettiklerimiz ve karşı çıktıklarımız vardır. Nitekim o yaşlanmıştı, hadisine tabi olunaz.” Dedi. İmam Şafii radıyallahu anh de bu hadis hakkında: “Hadis ehli bunu sabit göremiyorlar” demiştir.

Beyhaki dedi ki: “Şafii’nin bu hadisin sabit oluşu hakkında duraklamasının sebebi, isnadının Abdullah b. Seleme el-Kufi etrafında dönmesidir. Nitekim o yaşlanmıştı ve rivayetlerine karşı çıkılmıştı. Aklında da bazı münkerlikler oluştu. Şu’be’nin dediği gibi bu hadisi de ancak yaşlandıktan sonra rivayet etmiştir.”

Hattabi, İmam Ahmed b. Hanbel radıyallahu anh’ın, Abdullah b. Seleme sebebiyle bu hadisi zayıf gördüğünü zikretmiştir.

Bu imamlara diğer bazı imamlar muhalefet etmiş, Tirmizî: “Hasen, sahih” demiştir. Hakim: “İsnadı sahih” demiş, Zehebi de doğrulamıştır. Yine İbnu’s-Seken, Abdulhak ve Şerhu’s-Sunne’de Begavi sahih görmüşlerdir. Hafız İbn Hacer’in et-Telhis’te böyle zikredilmiştir.

Fethu’l-Bari’de (1/348) orta yolu tutarak şöyle demiştir: “Sünen sahipleri rivayet etmiş, Tirmizî ve İbn Hibban sahih saymışlardır. Bazıları ravilerinden birini zayıf görmüşlerdir. Doğrusu bu hüccet getirmeye elverişli, hasen türündendir.”

Hafız İbn Hacer’in hadis hakkındaki bu görüşünü onaylayamayız. Çünkü işaret edilen ravi Abdullah b. Seleme hakkında Hafızın bizzat kendisi et-Takrib’de: “Saduk, hafızası değişmiştir” demiştir. Bu hadisi de ancak hafızasının değişmesinden sonra rivayet ettiği yukarıda geçtiğine göre, görünen o ki, Hafız İbn Hacer bu hadise hasen hükmü verirken bu durumu hatırlayamamıştır. Allah en iyi bilendir.

Bu yüzden Nevevi, el-Mecmu’da: (2/159) Tirmizi’den hadise sahih dediğini naklettikten sonra şöyle itiraz etmiştir: “Muhakkik hafızlardan olan başkaları ise bu hadisin zayıf olduğunu söylemişlerdir.” Sonra Şafii ve Beyhaki’nin sözlerini Münziri’nin naklettiği gibi nakletmiştir.

 Bu muhakkik alimlerin söyledikleri bize göre tercih edilen görüştür. Çünkü Abdullah b. Seleme bu rivayette tek kalmıştır ve bunu ancak hafızasının bozulduğunda rivayet etmiştir.

Ama bazı muasır alimlerin şu iddiasına gelince: “Ali radıyallahu anh’den gelen bu hadisin manası hakkında mutabaat vardır ve böylece hata etme şüphesi ortadan kalkar. Ahmed (1/110) Aiz b. Habib – Amir b. es-Sımt – Ebu’l-Gurayf isnadıyla rivayet etmiştir: “Ali Radıyallahu anh’e geldim. Abdest aldı, üç defa mazmaza ve istinşak yaptı. Üç kere yüzünü yıkadı. Ellerini  ve kollarını üçere kere yıkadı. Sonra başını mesh etti, sonra ayaklarını yıkadı ve sonra dedi ki: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bu şekilde abdest aldığını gördüm. Sonra Kur’an’dan bir şey okudu ve dedi ki: “Bu cünüp olmayan kimse içindir. Cünüp olan ise okuyamaz. Bir ayet bile (okuyamaz)” Sonra bu isnad sahih ve ceyyiddir” diyor ve ricalinin sika kimseler olduğuna dair açıklamalar yapıyor.

Buna çeşitli açılardan cevap verilir:

Bir: Biz bu isnadın sahih olduğunu kabul edemeyiz. Çünkü Ebu’l-Gurayf’ı İbn Hibban’dan başkası sika görmemiştir. İşaret edilen şahıs sahih hükmünde buna dayanmaktadır. Defalarca zikrettiğimiz gibi İbn Hibban tevsik (sika sayma) konusunda gevşektir. Buna itimad edilemez. Özellikle de başka imamlara muhalefet ettiğinde itibar edilmez. Nitekim Ebu Hatim er-Razi: “Meşhur değildir” demiştir. Ona: “Sen onu (Ebu’l-Gurayf’ı) mı yoksa Haris el-A’ver’i mi daha çok beğenirsin?” dediler. Dedi ki: “Haris daha meşhurdur. Onun hakkında da eleştiri yapmışlardır. Bu ise, Esbağ b. Nubate ayarında bir şeyhtir.”

Derim ki: Esbağ, Ebu Hatim’e göre leyyin/gevşek bir ravidir. Başkalarına göre ise metruktür. Böyle birinin rivayeti sahih olmak bir yana hasen bile olamaz.

İki: Şayet bu sahih olsaydı bile şahit getirilen merfu kısmı sarih değildir. “Sonra Kur’an’dan bir şey okudu…” kısmı şahit getirilmektedir!

Üç: Şayet bu kısmın merfu olduğu sarih olsaydı şaz veya münker olurdu. Çünkü Aiz b. Habib, sika olsa da, İbn Adiy onun hakkında: “Münker bulunan hadisler rivayet etmiştir” demiştir.

Derim ki: Belki de bu hadis de bunlardandır. Nitekim kendisinden daha güvenilir ve daha iyi ezberleyen kimse bunu Ali radıyallahu anh’den mevkuf olarak rivayet etmiştir. Bunu Darekutni (44) Yezid b. Harun – Amir b. es-Sımt – Ebu’l-Gurayf el-Hemedani yoluyla rivayet etmiştir: “Biz Ali radıyallahu anh ile beraber Rahbe’de idik. Rahbe’nin yukarı tarafına çıktı. Vallahi bilmiyorum küçük abdeste mi, büyük abdest bozmaya mı gitti, sonra geldi ve bir tas su istedi. Ellerini yıkadı, sonra ellerini yumdu, sonra Kur’an’dan bir kısım ezbere okudu. Sonra dedi ki: “Biriniz cünüp olmadığı sürece Kur’an okusun. Eğer cünüp olursa, tek bir harf bile okumasın.”

Darekutni dedi ki: Bu Ali radıyallahu anh’den sahihtir. Yani mevkuftur.

Derim ki: Yine İbn Ebi Şeybe’nin rivayetinde (1/36/2) Kadı Şureyk b. Abdillah, mevkuf olarak rivayet etmiştir. Beyhaki’nin (1/89, 90) rivayetinde Hasen b. Hay ve Halid b. Abdillah da, üçü Amir b. es-Sımt’tan diyerek muhtasar ve (Ali radıyallahu anh’den) mevkuf olarak, “Cünüp olan Kur’an’dan bir harf bile okuyamaz” lafzıyla rivayet etmişlerdir.  

Böylece bu tahkikten ortaya çıkıyor ki, mutabi olarak getirilen bu hadiste racih olan Ali radıyallahu anh’den mevkuf olmasıdır. Ali radıyallahu anh’den sahih olarak gelse de, merfu hadise şahit olmaya elverişli değildir. Bilakis şöyle denilir: Bu merfu hadisi illetli kılar. Bu, Abdullah b. Seleme’nin hata ederek mevkuf hadisi merfu olarak Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayet etmiş olduğunu gösterir. Bu uzak bir ihtimal değildir. Allah Teâlâ en iyi bilendir.

Faide: Hafız İbn Hacer, et-Telhis’te (s.51) şöyle demiştir: “İbn Huzeyme dedi ki: “Bu hadiste cünüp olan kimseyi Kur’an okumaktan yasaklamaya hüccet yoktur. Çünkü burada yasak söz konusu değildir. Ancak fiilin anlatımı vardır. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in bundan çekinmesi sırf cünüplükten dolayıdır. Buhârî İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan, cünüp kimsenin Kur’an okumasında sakınca görmediğini zikretmiştir. Aynı babda Aişe radıyallahu anha’nın: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem Allah’ı her halinde zikrederdi” dediği de zikredilmiştir.

Derim ki: Aişe radıyallahu anha hadisini Muslim ve başkaları mevsul olarak rivayet etmişlerdir.

İbn Abbas radıyallahu anhuma’nın rivayetini İbnu’l-Munzir şu lafızla mevsul olarak rivayet etti: “İbn Abbas radıyallahu anhuma virdini cünüb iken okurdu.”

Nitekim Fethu’l-Bari’de Buhari, Taberi ve İbnu’l-Munzir’in cünüp olarak Kur’an okunabileceği görüşünde oldukları ve Aişe radıyallahu anha’dan gelen rivayetin umumi ifadesini delil getirdikleri zikredilmektedir.

Derim ki: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Ben Allah Azze ve Celle’yi taharet hali üzere olmak haricinde zikretmekten hoşlanmadım” hadisi, cünübün Kur’an okumasındaki kerahet hususunda açıktır. Çünkü hadis, Ebû Dâvûd ve başkalarının sahih isnadla rivayet ettiklerine göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e selam veren kimseye, selamını almak üzere varid olmuştur. Kur’an’ın selam’dan daha öncelikli olduğu ortadadır. Bilindiği gibi, bunun kerih olması, caiz olmasına mani değildir. Bu sahih hadis hakkında bunu söylemek gerekir. Bu, görüşlerin en adilidir inşaallahu Teâlâ.



[1] İbn Hibban es-Sikat’ta (8/272) zikretmiş ve “Mustakimu’l-hadis” demiştir.
[2] 1381 yılı Şaban ayında. Kitap Medine’de el-Mektebetu’l-Mahmudiye’dedir. Bu oraya Suud devletinin beni Medine Camiu’l-İslami’yede hadis hocası olarak bahsedilen yıl davet ettiklerinde ikinci gidişimde olmuştur.

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)