Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

5 Nisan 2025 Cumartesi

Paralel Evren Hurafesi Hakkında

Paralel Evren hurafesini uydurup sonra buna delil monte etmeye çalışan kimselerin şu rivayetleri ileri sürdükleri söylendi:

Hakim el-Mustedrek’te (2/535) Beyhaki el-Esma ve’s-Sifat’ta (no 831); Ahmed b. Ya’kub es-Sekafi – Ubeyd b. Gannam en-Nehai – Ali b. Hakîm – Şerik – Atâ b. Es-Saib – Ebu’d-Duha – İbn Abbas radıyallahu anhuma isnadıyla,

أَنَّهُ قَالَ: {اللَّهُ الَّذِي خَلَقَ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ وَمِنَ الْأَرْضِ مِثْلَهُنَّ} قَالَ سَبْعَ أَرَضِينَ فِي كُلِّ أَرْضٍ نَبِيُّ كَنَبِيِّكُمْ وَآدَمُ كَآدَمَ وَنُوحٌ كَنُوحٍ وَإِبْرَاهِيمُ كَإِبْرَاهِيمَ وَعِيسَى كَعِيسَى

 “Allah yedi gökleri ve yerden de bir mislini yaratandır.” (Talak 12) ayeti hakkında şöyle dediğini rivayet ediyor:

“Yedi yer vardır ve her yer tabakasında sizin nebiniz gibi bir nebi, Adem gibi bir Adem, Nuh gibi bir Nuh, İbrahim gibi bir İbrahim ve İsa gibi bir İsa vardır.”

Hakim el-Mustedrek’te (2/535) Beyhaki el-Esma ve’s-Sifat’ta (no 832) Ebu Abdillah el-Hafız – Abdurrahman b. El-Hasen el-Kadî – İbrahim b. El-Huseyn – Adem b. Ebi İyas – Şu’be – Amr b. Murre – Ebu’d-Duha – İbn Abbas radıyallahu anhuma isnadıyla:

فِي قَوْلِهِ عَزَّ وَجَلَّ {اللَّهُ الَّذِي خَلَقَ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ وَمِنَ الْأَرْضِ مِثْلَهُنَّ} قَالَ فِي كُلِّ أَرْضٍ نَحْوَ إِبْرَاهِيمَ عَلَيْهِ السَّلَامُ

Alllah Azze ve Celle’nin: “Allah yedi gökleri ve yerden de bir mislini yaratandır.” (Talak 12) ayeti hakkında dedi ki:

“Her arzda İbrahim aleyhisselam gibisi vardır.”

Beyhaki dedi ki: “İbn Abbas’a ulaşan bu isnad sahihtir, ancak şaz bir rivayettir. Ebu’d-Duha’ya bu konuda mutabaat eden bilmiyorum. Allah en iyi bilendir.”

Beyhaki’nin bu rivayetleri zikredip ardından isnadının sahih, metninin şaz olduğunu söylemesi pek çoklarının zihnini karıştırmış, Hafız Suyuti: “Beyhaki ne güzel söylemiş, isnadın sahih olması metnin sahih olmasını gerektirmez” diyerek üstü kapalı şekilde isnad hakkındaki sahih hükmünü onaylamıştır.

İbn Kesir, Tefsir’inde Beyhakinin sözlerini aktarmakla yetinmiş, metni şaz bulmakla beraber, İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan sahih olarak gelmiş olsa bile İsrailiyyat kaynaklı olmasına yorumlanırdı demiştir.

İbn Hacer şaz demiştir. Zehebi Uluv'da “Bunun bir aslı olduğuna inanmıyoruz” demiş, bunu taaccüb için zikrettiğini belirtmiş ve isnadındaki probleme işaret etmiştir.

Öncelikle Beyhaki’nin ilk zikrettiği rivayet hakkında İmam Ahmed b. Hanbel rahimehullah’a sorulunca rivayetin sıhhatini kesin bir şekilde reddetmiştir.[1] Çünkü isnadında Şerik b. Abdillah en-Nehaî hafıza karışıklığına uğramış bir ravi olup ezberi kötüdür. Yine Ata b. Es-Saib de hafıza karışıklığına uğramıştır.

Şeyh Mukbil b. Hadi fetavasında rivayet hakkında münker demiştir. Münker: zayıf ve metruk ravilerin güvenilir ravilere aykırı rivayette bulunmasıdır. Yani isnadının sahih olması söz konusu değildir!

Allame el-Muallimi de el-Envaru'l-Kaşife'de "isnadı sahih değildir!" demiştir.

Molla AliyyulKari uydurma demiştir.

İkinci rivayete gelince, Hakim Buhari ve Muslim’in şartına göre sahih demiş, Zehebi de onaylamıştır! Beyhaki de yukarıda aktardığım gibi isnadının sahih, metninin şaz olduğunu söylemiştir! Halbuki bu isnadda Kadı Ebu’l-Kasım Abdurrahman b. El-Hasen yalancı bir ravidir.[2]

“Her arz tabakasında bir nebi vardır” anlamında Şerik’in Atâ b. es-Saib yoluyla yaptığı rivayet münker bir anlam taşımaktadır.

Hakim ve Beyhakî’nin Ebu’d-Duha yoluyla İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan yaptıkları rivayetin isnadının sıhhatine hükmeden muhaddisler, Hafız İbn Cerir et-Taberî’nin Tefsir’de (23/77);

Amr b. Ali (el-Fellas) ve Muhammed b. el-Musenna – Muhammed b. Ca’fer – Şu’be – Amr b. Murre – Ebu’d-Duha – İbn Abbas radıyallahu anhuma isnadıyla Talak suresi 12. Ayetinin tefsirinde söylediği sözü, kezzab ravi olan Abdurrahman b. el-Hasen’in tek kalmadığına delil olarak zikrediyorlar.

Taberi bu rivayetin metnini şöyle aktarmıştır::

قَالَ عَمْرٌو قَالَ فِي كُلِّ أَرْضٍ مِثْلُ إِبْرَاهِيمَ وَنَحْوُ مَا عَلَى الْأَرْضِ مِنَ الْخَلْقِ وَقَالَ ابْنُ الْمُثَنَّى فِي كُلِّ سَمَاءٍ إِبْرَاهِيمُ

“Amr (b. Ali el-Fellas’ın) rivayetinde: “Her arzda İbrahim gibisi ve yeryüzündeki gibi halk vardır.” İbnu’l-Musenna’nın rivayetinde ise (İbn Abbas radıyallahu anhuma) şöyle dedi: “Her semada bir İbrahim vardır.”

Evet, Taberi’nin isnadı Buhârî ve Muslim’in şartına göre sahih bir isnaddır, lakin metindeki muhalefeti dikkatten kaçırıyorlar! Çünkü Abdurrahman b. el-Hasen yoluyla gelen rivayette “Her arzda İbrahim aleyhi's-selâm gibisi vardır” şeklindeki lafız, Taberi’nin Amr b. Ali el-Fellas yoluyla yaptığı rivayete mutabıktır. İbnu’l-Musenna’nın rivayetinden ise farklıdır.

Görüldüğü gibi aynı haberi İbn Abbas’tan rivayet eden İbnu’l-Musenna ve Fellas, sika raviler olmalarına rağmen lafızda ittifak edememişler, biri “Her sema tabakasında” derken, diğeri “her arz tabakasında” demiştir.  

Muhtemelen bu lafız farklılığı, bu iki ravinin şeyhi olan Muhammed b. Ca’fer Gunder’den kaynaklanmıştır. Çünkü Gunder yazıdan rivayetinde çok sağlam bir ravi olup, hafızadan rivayetinde gaflet ve hataları olan biridir. Bu rivayeti kitabından mı yoksa ezberinden mi yaptı bilmiyoruz.

Bu iki raviden birine hafızasından rivayet ederek yanılmış olmalıdır.

Sonuç olarak Hakim ve Beyhakî’nin rivayetlerinde İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan: “Her arz tabakasında bir nebi bulunduğu” lafzı az önce açıklandığı üzere lafız ve isnad olarak münker, sahih bir aslı olmayan lafızdır.

Taberi’nin Muhammed b. Ca’fer Gunder’den rivayetinde ise – ki bu tarik öncekinden daha kuvvetli bir tariktir -  lafzı; “her semada” veya “her arz tabakasında İbrahim gibisi ve yeryüzü halkı gibi bir halk bulunduğu”dur.

Bu lafız ise birçok manaya ihtimal taşıyan müteşabih bir sözdür. Muteber ilim ehlinden hiçkimse bu lafızdan paralel evren gibi bir anlam çıkarmamışlardır.

Mesela Sufilerin mistik görüşlerine destek için bazen uydurma rivayetleri dahi zikretme âdeti bulunan İmam Suyuti dahi bu konuda şöyle cevap vermiştir:

Soru: Beyhakî’nin Ebu’d-Duha yoluyla İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan rivayetinde…” (böylece yukarıda zikredilen rivayet ve Beyhakî’nin sözleri aktarılmış ve soru şöyle devam etmiştir:) “Durum böyle olduğuna göre bu zikredilenler insan mıdır, cinler midir yoksa başka bir mahlukat mıdır? Onlardan biri bir zamanda insanların nebilerinden biriyle birlikte midir? Ya da bu durum nasıldır?

Cevap:  Bu hadisi Hakim el-Mustedrek’te zikretmiş ve “İsnadı sahih” demiştir. Beyhakî Şuabu’l-İman’da rivayet edip: “İsnadı sahihtir lakin şazdır” demiştir. Beyhaki’nin bu sözü gayet güzeldir.  Çünkü hadis ilimlerinde kararlaştırıldığına göre; isnadın sahih olması, metnin sahih olmasını gerektirmez. İsnadı sahih olmasına rağmen metni şaz olabilir veya sıhhate mani bir illet bulunabilir.  Hadisin zayıf olduğu ortaya çıkınca da yorum yapmaya gerek yoktur. Çünkü bu makamda zayıf hadisler kabul edilemez. Burada kastedilenin insanların nebilerinin tebliğini cinlere tebliğ eden uyarıcılar olduğu söylenebilir. Onlardan her birinin de kendisi adına tebliğde bulunduğu nebinin ismiyle isimlendirilmiş olması uzak ihtimal değildir.” (Suyuti el-Havi Li’l-Fetavi 1/462)

Hulasa: Kitap ve sünnete dayanmayan ve İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan da sabit oluşu hakkında şüphe bulunan bu rivayete dayanarak paralel evren iddiasında bulunmak şüphesiz müteşabihlere dalmak olur ve bu gaybe taş atmaktır. Allah en iyi bilendir.



[1] İbn Hani Mesail (1891) Hallal Muntehabu İlel (58)

[2] Bkz.: Hatib Tarihu Bağdad (10/292-293)

1 Nisan 2025 Salı

Mürüvvetin Edepleri ve Mürüvvetsizlikler

Hamd yalnız Allah’adır. Salat ve selam kendisinden sonra nebi gelmeyecek olanın üzerine olsun.

Bundan sonra: Hanif İslam dini bütün faziletlere davet etmek ve bütün rezilliklerden yasaklamak üzere gelmiştir. Çünkü o saf İslamî terbiye, seçkin insanî faziletler, üstün edepler ve güzel ahlâk dinidir. Kişi bu terbiye sayesinde şerefini yükseltir.

Bu seçkin İslamî edeplerden birisi de “mürüvvet” denilen ahlâktır. Mürüvvet şöyle tarif edilmiştir:

الْمُرُوءَةُ اسْتِعْمَالُ كُلِّ خُلُقٍ حَسَنٍ ‌وَاجْتِنَابُ ‌كُلِّ ‌خُلُقٍ ‌قَبِيحٍ

“Mürüvvet; bütün güzel ahlakları uygulamak ve bütün çirkin ahlaklardan uzak durmaktır.”[1]

Muhammed b. İmran et-Teymî rahimehullah’a mürüvvet sorulunca şöyle cevap vermiştir:

لَا تَفْعَلَ شَيْئًا فِي السِّرِّ ‌تَسْتَحِي ‌مِنْهُ ‌فِي ‌الْعَلَانِيَةِ

“Alenî olarak yapmaya çekindiğin şeyi gizlide de yapmamaktır.”[2]

Aynısını el-Ahnef b. Kays rahimehullah da söylemiştir.[3]

Zeyd b. Ali rahimehullah şöyle demiştir:

الْمُرُوءَةُ إِنْصَافُ مَنْ دُونَكَ وَالسُّمُوُّ إِلَى مَنْ فَوْقَكَ وَالْجَزَاءُ بِمَا أُتِيَ إِلَيْكَ مِنْ خَيْرٍ اَوْ شَرّ

“Mürüvvet; senden düşük durumda olanlara insaf etmen, senden üstün olanlara karşı yüksek şahsiyetli olman ve sana karşı yapılan iyilik ya da kötülüğe misliyle karşılık vermendir.”[4]

Salih b. Cenah el-Lahmî rahimehullah şöyle tarif etmiştir:

المروءة اجْتِنَاب الرجل ‌مَا ‌يشينه ‌واجتناؤه ‌مَا ‌يزينه

 “Mürüvvet, kişinin kendisini lekeleyecek şeylerden uzaklaşması ve kendsini süsleyecek hasletleri edinmesidir.”[5]

Rebia b. Ebi Abdirrahman rahimehullah şöyle demiştir:

لِلسَّفَرِ مُرُوءَةٌ وَلِلْحَضَرِ مُرُوءَةٌ فَأَمَّا مُرُوءَةُ السَّفَرِ فَبَذْلُ الزَّادِ وَقِلَّةُ الْخِلَافِ عَلَى أَصْحَابِكَ وَكَثْرَةُ الْمِزَاحِ فِي غَيْرِ مَسَاخِطِ اللهِ عز وجل وَأَمَّا مُرُوءَةُ الْحَضَرِ فَإِدْمَانُ الِاخْتِلَافِ إِلَى الْمَسْجِدِ وَكَثْرَةُ الْإِخْوَانِ فِي اللهِ تَعَالَى وَتِلَاوَةُ الْقُرْآنِ

“Yolculuk esnasında bir mürüvvet, ikamet halinde bir mürüvvet vardır. Yolculukta mürüvvet azığı bol dağıtmak, kardeşlere karşı muhalefette bulunmamak, Allah Azze ve Celle’yi kızdırmayacak konularda çokça mizah yapmaktır. İkamet halindeki mürüvvet ise mescide gidip gelmek, Allah Teâlâ için kardeşliği çoğaltmak ve Kur’ân okumaktır.”[6]

Muhammed b.Hureys rahimehullah dedi ki

قَالَ رَجُلٌ لِلْأَحْنَفِ مَا الْمُرُوءَةُ قَالَ تَصْبِرُ عَلَى مَا غَاظَكَ وَتَصْمُتُ عَمَّا عِنْدَكَ حَتَّى يُلْتَمَسَ مِنْكَ

“Bir adam el-Ahnef (b. Kays) rahimehullah’a: “Mürüvvet nedir?” diye sordu. O da dedi ki:

“Sana sıkıntı verene sabır göstermen, sende bulunanları söylemeyip senden istemelerini beklemendir.”[7]

Ebu’l-Kasım Selame b. Ali rahimehullah dedi ki:

سُئِلَ عَمْرٌو عَنِ الْمُرُوءَةِ مَا هِيَ؟ فَقَالَ التَّغَافُلُ عَنْ زَلَلِ الْإِخْوَانِ

“Amr (b. Osman el-Mekkî) rahimehullah’a: “Mürüvvet nedir?” diye sorulunca şöyle dedi: “Kardeşlerin hatalarını görmezlikten gelmektir.”[8]

El-Medâinî rahimehullah dedi ki:

قَالَ مُعَاوِيَةُ لِصَعْصَعَةَ بْنِ صَوْحَانَ مَا الْمُرُوءَةُ قَالَ الصَّبْرُ وَالصَّمْتُ الصَّبْرُ عَلَى مَا يَنُوبُكَ وَالصَّمْتُ حَتَّى يُحْتَاجَ إِلَى الْكَلامِ

“Muaviye radıyallahu anh, Sa’sa’a b. Sûhan radıyallahu anh’e: “Mürüvvet nedir?” diye sorunca dedi ki:

“Sabır ve susmaktır. Sabır, sana verilen sıkıntılara karşı sabretmen, susmak ise konuşmana ihtiyaç oluncaya kadar susmandır.”[9]

Mürüvvetin gayesi kişinin kötülükleri, onu çirkin gördüğü ve akibetinin hoş olmadığı için terk etmesidir.

Ebu Hâtim İbn Hibban el-Bustî rahimehullah şöyle demiştir:

والمروءة عندي خصلتان اجتنابُ ما يكره الله والمسلمون من الفِعالِ واستعمالُ ما يُحب الله والمسلمون من الخِصال

“Bana göre mürüvvet şu iki özelliktir: Allah’ın ve müslümanların yapılmasını hoş görmedikleri şeylerden uzak durmak ve Allah’ın ve müslümanların beğendikleri özellikleri uygulamaktır.”[10]

Böylece mürüvvetin bütün iyilikleri kapsayan bir isim olduğu anlaşılmaktadır.

Lisanu’l-Arab’da mürüvvet kelimesi şöyle tarif edilir: “Mürüvvet adamlığın kemâlidir.” Nitekim “Muhtaç Olduğumuz Adamlık” adını verdiğim risalede de mürüvvet hasletlerini ele almıştım.

Mesleme b. Abdilmelik şöyle demiştir:

ما أعان على مروءةِ المرءِ كالمرأةِ الصالحة

“Kişinin mürüvvetine saliha bir hanım kadar destek olan bir şey yoktur.”

Mürüvvetin Edepleri:

Mürüvvetin edepleri pekçoktur. Burada kişiyi mürüvvet sahibi kılan hasletlerden bazıları zikredilecektir:

1- Ağır olmak, aceleci olmamak, hareketlerinde dengeli olmak, yürürken sağa sola çok bakmamak, hızlı yürümemek.

İbrahim en-Nehai rahimehullah şöyle demiştir:

‌ ‌لَيْسَ ‌مِنَ ‌الْمُرُوءَةِ كَثْرَةُ الِالْتِفَاتِ فِي الطَّرِيقِ وَلَا سُرْعَةُ الْمَشْيِ

 “Yolda çokça sağa sola bakmak ve hızlı yürümek mürüvvetten değildir.”[11]

2-  Nefsini öfkenin, dehşetin ve sevincin heyecanından muhafaza etmek, sevindirici durumlarda da, sıkıntılı durumlarda da dengeyi korumak.

3- Açık olup, yapmacık güzel davranışlardan ve nifaktan kaçınmak, bir kimseye karşı kin duyduğu halde ona karşı samimiyet izhar etmemek yahut yoldan sapmış gördüğü kimsenin istikamet üzere olduğuna şahitlik etmemek.

4- Açıktan yaptığı takdirde insanların kendisini kınayacakları, gözden düşeceği şeyleri gizlide de yapmamak.

5- Misafirlerini ve ziyaretçilerini hafif bir şey dahi olsa külfete sokmaktan kaçınmak. Nitekim Ömer b. Abdilaziz rahimehullah’ın şöyle dediği rivayet edilmiştir:

لَيْسَ مِنَ ‌الْمُرُوءَةِ ‌اسْتِخْدَامُ ‌الضَّيْفِ

“Misafire iş yaptırmak mürüvvetten değildir.”[12]

6- Konuşan arkadaşına kulak verip dinlemek. Zira bu, ona önem vermenin göstergesidir. Onunla oturmaktan ferahlamak ve onunla konuşmaktan ünsiyet duymak.

7- Kendisine emanet edilen şeyleri korumak, sırları muhafaza etmek, ilgili kimseden başkasına söylenmemesi gereken şeyleri ortaya dökmemek.

8- Yakışık almayan bâtıl sözlerden ve çirkin fiillerden uzak durmak. Nitekim fıkıh kitaplarında, haramlar dışında, müslüman toplumun âdetlerine aykırı davranışlarda, aykırı giyimlerde bulunan kimselerin mürüvvet sahibi olmadıkları için şahitliklerinin geçerli sayılmayacağına dair örnekler zikredilmiştir. Erkeklerin başı açık, sarıksız olarak gezmeleri de bu örneklerden biridir. Bir erkeğin avretini örtüyor olsa bile kapri şalvar yahut muhanneslere benzeyerek için gösteren ince gömlek giymesi, omuzlarını açıkta bırakan elbise giymesi gibi müslüman toplumun örfüne aykırı kıyafetler giymesi de böyledir.

Endülüs bölgesi âlimlerinden olan eş-Şatibî rahimehullah şöyle demiştir: “Doğu beldelerinde (erkeklerin) başı açık gezmesi mürüvvet sahipleri katında çirkin görülür. Batı beldelerinde ise çirkin görülmüyor. Şer’î hüküm de buna göre farklıdır. Doğu beldelerinde başı açık gezen erkeğin adaleti lekelenirken, batı beldelerinde öyle değildir.”

Şatibi’nin bu sözleri, şahitliğe itibar hakkında söylenmiş olup doğru olsa da, bu açıklamada eleştirilecek bir yön vardır. Zira aslolan Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ve ashabının üzerinde bulundukları örftür. Onların örfünde ise erkeklerin sarıksız takkeyle veya baş açık gezmeleri diye bir şey yoktur. O halde belde fark etmeksizin ashabın örfünü esas almak önceliklidir.

9- Kardeşiyle ticarette kâr elde etmemek. Hasen el-Basrî rahimehullah şöyle demiştir:

‌لَيْسَ ‌مِنَ ‌الْمُرُوءَةِ الرِّبْحُ عَلَى أَخِيكَ

“Kardeşinden kâr elde etmek mürüvvetten değildir.”[13]

Ebu Kılabe rahimehullah şöyle demiştir:

‌ليس ‌من ‌المروءة أن يربح الرجل على صديقه

“Kişinin arkadaşından kâr elde etmesi mürüvvetten değildir.”[14]

10- Kardeşiyle yaptığı alışverişte pazarlık yapmamak mürüvvetendir.

Bakiyye b. el-Velid rahimehullah’tan: Muhammed b. Ziyad el-Elhânî rahimehullah dedi ki:

أَدْرَكْتُ السَّلَفَ إِذَا اشْتَرُوا الْبَضَائِعَ لَمْ يُمَاكِسُوا فِيهَا قَالَ بَقِيَّةُ وَقَدْ أَدْرَكَ مُحَمَّدُ بْنُ زِيَادٍ أَبَا أُمَامَةَ وَعَبْدَ اللَّهِ بْنِ بُسْرٍ وَالْمِقْدَامَ بْنَ مَعْدِي كَرِبَ

“Selefe yetiştim. Onlar mal satın aldıkları zaman onda indirim için pazarlık yapmazlardı.” Muhammed b. Ziyad rahimehullah, Ebu Umame, Abdullah b. Busr ve el-Mikdam b. Ma’dikerb radiyallahu anhum’e yetişmişti.”[15]

11- Kişinin yaptığı bağıştan dönmesi veya hediye ettiği şeyi geri satın alması mürüvvete uymaz. Cafer es-Sadık rahimehullah şöyle demiştir:

‌ليس ‌من ‌المروءة أن يرجع الرجل في شيء قد وهبه

“Kişinin bağışladığı şeyden dönmesi mürüvvetten değildir.”[16]

12- Sevdiği kimsenin sevmediği şeyi sevmek mürüvvete uymaz.

Bişr b. el-Haris el-Hâfî rahimehullah şöyle demiştir:

‌ليس ‌من ‌المروءة أن تحب ما يبغضه حبيبك

“Sevdiğin kimsenin sevmediği bir şeyi sevmek mürüvvetten değildir.”[17]

Mürüvveti Yok Eden İşler

1- Çokça mizah yapmak, özellikle tanımadığı insanlarla sözlü ve fiilî olarak şakalaşmak. Çünkü bu heybeti giderir, konumu düşürür. Çokça şakalaşmak husumete ve gönüllerde kine de sebebiyet verebilir.

Bu, kişinin asık suratlı ve depresif olmasını gerektirmez. Lakin İslam her konuda dengeli olmayı öngörür. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, kardeşini güler yüzle karşılamayı küçük görülmemesi gereken iyilikten saymıştır.

Ömer radıyallahu anh’ın valilerine şöyle yazdığı rivayet edilmiştir:

امْنَعُوا ‌النَّاسَ ‌مِنَ ‌المُزَاحِ فَإِنَّهُ يُذْهِبُ المُرُوءَةَ وَيُوغِرُ بِالصُّدُورِ

“İnsanları mizahtan engelleyin. Zira bu mürüvveti giderir ve gönüllere kin sokar.”[18]

2- Kişinin yolda yürürken yemesi veya içmesi. Bu durum mürüvvete aykırıdır, güzel ahlak özellikleriyle bağdaşmaz. Bu yüzden İbn Sirin rahimehullah şöyle demiştir:

ثلاثةٌ ليست من المروءة الأكل في الأسواق والإدِّهان عند العطار والنظر في مرآة الحجام

“Üç şey mürüvvetten değildir: Sokaklarda yemek yemek, kokucunun yanında yağ sürünmek ve hacamatçının aynasına bakmak.”[19]

Başkalarının bulunduğu ortamlarda onlara saygısızlık ederek parfüm vb. sıkmak da böyledir.

3- Küçüklerin büyüklere hürmet etmemesi, yaşlılara saygı gösterilmemesi. Durum öyle hale geldi ki, küçükler her konuda büyüklerin önüne geçiyor, sözleriyle onlara itiraz ediyor veya onlarla dalga geçiyorlar. Bundan Allah’a sığınırız. Bu haram bir iştir. Çünkü âlemlerin rabbi Allah Teâlâ saçı sakalı ağarmış müslümanı yüceltmiştir.

Ebu Musa el-Eşarî radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

إِنَّ مِنْ إِجْلَالِ اللَّهِ إِكْرَامَ ‌ذِي ‌الشَّيْبَةِ ‌الْمُسْلِمِ

 “(Saçı sakalında) aklar bulunan müslüman saygı göstermek, Allah’a saygıdandır.”[20]

Babalar, çocuklarını mürüvvet edepleri üzere yetiştirmeli ve şu hasletlere alıştırmalıdırlar:

4- İhtiyaç olmadıkça ayakta değil oturarak bevletmeyi alışkanlık etmelidir. Zira bu hem sıhhat açısından hem de necasetten sakınma açısından en uygun olanıdır. Hastalık veya Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in mezbele yerde ayakta bevletmesi gibi bir ihtiyaç halinde ayakta bevletmekte de sakınca yoktur inşaallah.

5- Yemeğe hırsla yönelmek ve oburluk yapmak mürüvvete uymaz. Bu, İslam’ın yeme edepleri konusundaki yoluna aykırıdır. İbn Abdilber şöyle zikretmiştir:

عَنْ عَلِيٍّ بن أبي طالبٍ أَنَّهُ كَانَ إذَا دُعِيَ إلَى طَعَام أَكْل شَيْئًا قَبْلَ أَنْ يَأْتِيَهُ وَيَقُولُ قَبِيحٌ بِالرَّجُلِ ‌أَنْ ‌يُظْهِرَ ‌نَهْمَتَهُ ‌فِي ‌طَعَامِ غَيْرِهِ

“Ali b. Ebi Talib radıyallahu anh bir yemeğe davet edildiği zaman gitmeden önce bir şeyler yer ve şöyle derdi: “Kişinin başkasının yemeğine hırs göstermesi çirkindir.”[21]

El-Medainî rahimehullah şöyle demiştir:

كَانَ يُقَالُ ثَلَاثٌ يُفْسِدْنَ الْمُرُوءَةَ الشُّحُّ وَالْحِرْصُ وَالْغَضَبُ

“Şöyle denilirdi: “Üç şey mürüvveti bozar: Tamahkârlık, hırs ve öfke.”[22]

6- İnsanların yanında geğirmek mürüvvete aykırıdır. Geğirmek doymuş olmanın ve çok yemenin göstergesidir. Özellikle pırasa, turp, sarımsak, soğan, sucuk gibi şeyler yemiş olan kimselerin namaz saflarında geğirmeleri ve böylece meleklere ve namaz kılanlara eziyet vermeleri çirkin görülmüştür.

İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan:

تَجَشَّأَ رَجُلٌ عِنْدَ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ كُفَّ عَنَّا جُشَاءَكَ فَإِنَّ أَكْثَرَهُمْ شِبَعًا فِي الدُّنْيَا أَطْوَلُهُمْ جُوعًا يَوْمَ القِيَامَةِ

“Bir adam Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında geğirdi. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

Geğirmene engel ol. Zira dünyada insanların en çok doyanları kıyamet gününde açlığı en uzun sürecek olanlarıdır.”[23]

7- İnsan, başka bir kimsenin söz ve hareketlerini taklid ederek insanları güldürürse veya başkalarını güldürmek için o kimseyle alay ederse, bu mürüvveti giderir. Bu kötü bir ahlaktır. Behz b. Hakîm, babasıdan, o da dedesinden rivayet ediyor: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim:

وَيْلٌ لِلَّذِي يُحَدِّثُ بِالحَدِيثِ لِيُضْحِكَ بِهِ القَوْمَ فَيَكْذِبُ وَيْلٌ لَهُ وَيْلٌ لَهُ

İnsanları güldürmek için konuşarak yalan söyleyenlere yazıklar olsun, yazıklar olsun, yazıklar olsun!”[24]

8- Batılıların kıyafetlerini giymek, onlara benzeşmek mürüvveti yok eden şeylerdendir. Pantolon giymek gibi haram olan kıyafetler dışında; gâvurca yazılı tişörtler, gâvur markalı elbiseler, spor kıyafetler, eşofmanla gezmek, tuhaf renklerde elbiseler ve gülünç kıyafetler gibi akıl sahibi müslümana yakışmayan kıyafetler giymek mürüvvete uymaz.

9- İhtiyaç dışında kafelerde ve dinlenme yerlerinde uzunca ve boş oturarak vakti zayi etmek mürüvveti giderir.

Ebu Hureyre radıyallahu anh’den; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

مَا جَلَسَ قَوْمٌ مَجْلِسًا لَمْ يَذْكُرُوا اللَّهَ فِيهِ إِلَّا كَانَ عَلَيْهِمْ تِرَةً وَمَا مَشَى أَحَدٌ مَمْشًى لَمْ يَذْكُرِ اللَّهَ فِيهِ إِلَّا كَانَ عَلَيْهِ تِرَةً وَمَا أَوَى أَحَدٌ إِلَى فِرَاشِهِ وَلَمْ يَذْكُرِ اللَّهَ فِيهِ إِلَّا كَانَ عَلَيْهِ تِرَةً

Allah’ın zikredilmediği bir mecliste oturan hiçbir topluluk yoktur ki bu meclis onlara mutlaka bir pişmanlık sebebi olmasın. Bir kimseyle Allah’ın zikredilmediği yürüyüşte bulunan kimse yoktur ki bu kendisine bir pişmanlık olmasın. Yatağına girip de Allah’ı zikretmeyen kimseye bu mutlaka bir pişmanlık olur.”[25]

Kahvehane, oyun salonu gibi ancak insanların rezillerinin ve kötü arkadaşların bulunduğu yerlere gitmek ise daha kötüdür. Muaviye b. Ebi Sufyan radıyallahu anh şöyle demiştir:

آفَةُ ‌الْمُرُوءَةِ ‌إِخْوَانُ ‌السُّوءِ

“Mürüvvetin âfeti kötü kardeşlerdir.”[26]

10- İnsanların önünde avretlerin açılması haram işlerdendir ve mürüvveti yok eder. Bunu erkeklerin yapması ile kadınların yapması arasında fark yoktur. Özellikle kutlamalarda, düğünlerde, spor musabakalarında, yüzme havuzlarında, hamamlarda bu çirkinlikler yapılmaktadır. Dizler, göğüs, sırt, omuz gibi bölgelerin açılması iffet, tesettür ve saygınlığa aykırı şeylerdir. Zur’a b. Abdirrahman, dedesi Curhud radıyallahu anh’den rivayet ediyor: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ona uğradığında diz kapakları açıkta idi. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

إِنَّ الفَخِذَ عَوْرَةٌ

 Muhakkak ki uyluk avrettir.”[27]

11- Gençler arasında yaygın olan, eskinde “Eşşek traşı” denilen fakat günümüzde süslenerek “Amerikan traşı ya da subay traşı” dedikleri saç şekli gibi şekiller, saçı sanatçılara veya sporculara benzemek için türlü renklerde boyamak, facirleri taklidle gülünç şekillere sokmak, akılsızlığın, karaktersizliğin ve zevksizliğin göstergesi olup mürüvveti yok eder.

12- Özellikle umumî ortamlarda yüksek sesle kahkaha atarak gülmek mürüvvete aykırıdır. İnsanların yanında sakız çiğnemek de böyledir. Nitekim ilim ehlinden biri şöyle demştir:

ويُكره مضغ العِلك لأنه دناءة

“Sakız çiğnemek çirkin görülür. Çünkü bu düşüklüktür.”[28]

Seleften biri şöyle demiştir:

يُكره العِلكُ للرجل للتشبه بالنساء ما لم يكن للتداوي أو كان خالياً ببيته ونحوه لا في حضرة الناس

“Tedavi için olmadıkça ve yalnız değilse, erkeklerin insanların yanında kadınlara benzeyerek sakız çiğnemesi çirkindir.”

13- Kişinin meclisindekilere ister doğru, ister yalan olsun, edebe aykırı, müstehcen konuşmalar yapması, müslümanlar arasında çirkinliklerin yayılmaması ve örtülmesi emrine aykırı bir davranış olup mürüvvete de uymamaktadır. Bu aynı zamanda emanete hainliktendir.

Mesela kişinin eşiyle arasında özel bir durumunun anlatılması gibi şeyler böyledir. Ebu Said el-Hudri radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

إِنَّ مِنْ أَشَرِّ النَّاسِ عِنْدَ اللهِ مَنْزِلَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ الرَّجُلَ يُفْضِي إِلَى امْرَأَتِهِ وَتُفْضِي إِلَيْهِ ثُمَّ يَنْشُرُ سِرَّهَا

Allah katında kıyamet gününde insanların en şerli konumda olanı, kişinin eşine verdiği sırı veya eşinin kişiye verdiği sırrı yaymasıdır.”[29]

14- Düğün, kutlama gibi ortamlarda haram şarkılarla el çırparak veya meylederek raks etmek, bedenin bazı organlarını titreterek oynamak ve benzerleri. Bazı ilim ehli erkeklerin böyle şeyler yapmasını hafiflik ve ahmaklık olarak nitelemiştir.

15- Dilenmek ve zaruri bir ihtiyaç olmadan insanlara el açmak mürüvvete aykırıdır. Hamze b. Abdillah, babasından, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

لا تزالُ المسألةُ بأحدكم حتى يلقى اللهَ وليس في وجْهِهِ مُزْعَةُ لحمٍ

Biriniz istemeye devam eder de sonunda Allah’ın huzuruna yüzünde et kalmamış olarak çıkar.” (Muslim 1040)

İlim ehlinden biri şöyle demiştir.

إن من كان أكثرَ عُمرِه سائلًا أو يَكْثُرَ ذلك منه فيَنْبَغِى أن تُرَدّ شهادتُه لأنَّ ذلك ‌دَناءةٌ ‌وسُقوطُ ‌مُروءَةٍ

 “Ömrünün çoğunu başkalarından isteyerek geçiren veya bunu çokça yapan kimsenin şahitliği kabul edilmez. Çünkü düşüklük yapmış ve mürrüvveti gitmiştir.”[30]

Mürüvvetin edepleri ve mürüvveti gideren şeylerden bazıları bunlardır. Mürüvvetin bazı edepleri farz, bazıları mustehap, bazıları mubah olan şeylerdir. Mürüvveti gideren şeylerden bazıları da şirk ve haram, bazıları mekruh olan şeylerdir.

Bu konuda ayet, hadis ve selefin sözlerinden ayrıntılı bazı nakiller için Muhtaç Olduğumuz Adamlık adlı risaleme, bir de Fusulu’l-Adab Şerhi kitabıma müracaat edilebilir.



[1] İbn Kayyım Medaricu’s-Sâlikin (2/334) Firuzabadi Besairu Zevi’t-Temyiz (4/495)

[2] İbn Merzuban el-Muruvvet (59) Cahız el-Beyan ve’t-Tebyin (2/122) İbn Kuteybe Uyunu’l-Ahbar (1/412) Dineveri el-Mucalese (826, 2435, 3340) Zeccaci Emali (s.207)

[3] Ebu Tahir el-Muhallis el-Muhallisiyyat (3038) İbn Asakir Tarih (24/337)

[4] İbn Merzuban el-Muruvvet (38) Dineveri el-Mucalese (1705)

[5] Salih b. Cenah el-Lahmî el-Edeb ve’l-Muruvvet (s.12)

[6] Dineveri el-Mucalese (321) İbn Asakir Tarih (32/249)

[7] İbn Merzuban el-Muruvvet (20) İbn Asakir Tarih (24/338)

[8] Ebu Sa’d el-Malinî el-Erbaun (s.25) Sulemî Tabakat (s.202) Hatib Tarihu Bağdat (12/224) İbnu’l-Cevzi Sıfatu’s-Safve (2/440)

[9] Belazuri Ensabu’l-Eşraf (5/67) İbn Merzuban el-Muruvvet (19, 41)

[10] İbn Hibban Ravdatu’l-Ukala (s.232)

[11] İbn Merzuban el-Muruvvet (102) İbn Kuteybe Uyunu’l-Ahbar (1/412) Dineveri el-Mucalese (825)

[12] Ragıb el-İsfehani Muhadaratu’l-Udeba (2/18) İbn Kesir el-Bidaye (10/23)

[13] İbn Merzuban Muruvvet (39)

[14] İbn Hibban Ravdatu’l-Ukala (s.233)

[15] Taberânî Ziyadat Fi Kitabi’l-Cud ve’s-Sehâ (48)

[16] Hevarizmi Mufidu’l-Ulum (s.359)

[17] Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (8/300) Ebu Abdirrahman es-Sulemi el-Futuvve (s.22)

[18] Muhammed b. Davud b. Ali ez-Zahiri ez-Zuhre (s.171) Zemahşeri Rebiu’l-Ebrar (5/111) el-İbşihî el-Mustatraf (s.469)

[19] İbn Hibban Ravzatu’l-Ukala (s.233)

[20] Hasen. Ebû Dâvûd (4843) İbnu’l-Mubarek Zühd (388) el-Elbani Sahihu Edebi’l-Mufred (274)

[21] İbn Abdilber Behcetu’l-Mecalis (s.189) İbn Muflih el-Adabu’ş-Şeriyye (3/208)

[22] İbn Merzuban el-Muruvvet (67)

[23] Hasen. Tirmizî (2478)

[24] Hasen. Tirmizî (2315)

[25] Sahih. İbn Hibban (3/133)

[26] İbn Hibban Ravdatu’l-Ukala (s.234)

[27] Sahih. Tirmizî (2795)

[28] Ebu’l-Vefa İbn Akil et-Tezkira Fi’l-Fıkh (s.94) Abdulkadir el-Geylani Gunyetu’t-Talibin (1/50)

[29] Sahih. Muslim (1437)

[30] İbn Kudame el-Mugni (14/169)


Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)