Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

4 Temmuz 2016 Pazartesi

Son Dönem Alimlerinin Seçimlere Katılmak Hakkında Sakındırmaları

Hükümetlerle ve İstihbaratçılarla çeşitli pazarlıklara girerek, Selefi daveti satıp karşılığında Demokrasi pisliğine daveti satıl alan ve kendilerini "Selefî" olarak lanse eden bazı sahtekarların gerek yüzlerinin anlaşılması ümidiyle: 
Allame el-Elbanî rahimehullah şöyle demiştir:
((المشاركة في الانتخابات هو ركون إلى الذين ظلموا ذلك بأن نظام البرلمانات ونظام الانتخابات يعتقد ـ حسب ما أعلم ـ كل مسلم عنده شيء من الثقافة الإسلامية الصحيحة أن نظام الانتخابات ونظام البرلمانات ليس نظاما إسلاميا))
“Seçimlere katılmak zalimlere meyletmektir. Zira Parlemento düzeni ve seçim düzeni, her müslümanın kendisinde bulunan sahih İslam kültürüyle bildiği kadarıyla İslam’ın düzeni değildir.”
Yine şöyle demiştir:
((ولكن شتَّان بين ذلك الحكم الذي كان يحكم بمذهب من مذاهب المسلمين الذي أقيم على رأي أحد المجتهدين الموثوق بعلمهم، وبين هذه البرلمانات القائمة على النظم الكافرة التي لا تؤمن بالله ورسوله بل هم أوّل من يشملهم مثل قوله تبارك وتعالى: ﴿قَاتِلُوا الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَلَا بِالْيَوْمِ الْآَخِرِ وَلَايُحَرِّمُونَ مَا حَرَّمَ اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَلَا يَدِينُونَ دِينَ الْحَقِّ مِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ حَتَّى يُعْطُوا الْجِزْيَةَ عَنْ يَدٍ وَهُمْ صَاغِرُونَ﴾[التوبة:29]، فيا عجبا لمسلمين يريدون أن ينتموا إلى برلمان يحكمون بقانون هؤلاء الذين أُمرنا بقتالهم، فشتان إذا بين هذا النظام الذي يحكم البرلمان والمتبرلمين ـ إذا صح التعبير ـ وبين مجلس الشورى الإسلامي))
“İlimlerine güvenilen müçtehit alimlerden birinin görüşüne dayalı olan mezheplerden bir mezhep üzere hükmeden ile, Allah’a ve rasulüne iman etmeyen kafir düzen üzere kurulu parlemontalar birbirinden farklıdır hatta bu ikincisi, Allah Teâlâ’nın şu ayetinin kapsamına öncelikli olarak dahil olurlar: “Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve âhiret gününe îman etmeyenlerle, Allah'ın ve Rasûlünün haram kıldığını haram saymayanlarla ve hak dîni dîn edinmeyenlerle, boyun eğip kendi elleriyle cizye vermedikçe savaşın.” (Tevbe 29) Parlementoya katılan ve kendileriyle savaşmamızın emrolunduğu kimselerin kanunlarıyla hükmeden parlementoya katılan şu müslümanlara hayret! Vekillerin parlementoda hükmettikleri nizam ve İslamî şura meclisi birbirinden çok farklı şeylerdir.”
Yine şöyle demiştir:
((أما البرلمان فيشترك فيه ما هبّ ودبّ من المسلمين، بل ومن المشركين بل ومن الملحدين، لأن البرلمان قائم على الانتخابات، والانتخابات يرشح فيها من شاء نفسه من الرجال بل وأخيرا من النساء أيضا من المسلمين من الكافرين من المسلمات من الكافرات، فشتان بين مجلس الشورى في الإسلام، وبين ما يسمى اليوم بالبرلمان))
“Müslümanların, hatta müşrikler ve mülhitlerin de katıldığı parlementoya gelince, parlemento seçimler/oylama üzerine kuruludur. Seçimlere ise erkek, kadın, müslüman, erkek ve kafir erkek, müslüman kadın ve kafir kadınlardan dileyen aday olur. İslam’daki şura meclisi ile bugünkü parlemento birbirinden çok farklıdır.”
Yine şöyle demiştir:
((أن هذه الانتخابات والبرلمانات ليست إسلامية وأنني لا أنصح مسلما أن يرشح نفسه لأن يكون نائبا في هذا البرلمان لأنه لا يستطيع أن يعمل شيئا أبدا للإسلام، بل سيجرفه التيار)) (
“Şüphesiz şu seçimler ve parlemento İslamî değildir. Ben müslüman bir kimseye kendisini bu parlemontaya vekil lik için aday yapmamasını öğütlerim. Zira asla İslam için herhangi bir şey yapmaya güç yetiremeyecektir. Bilakis akıntı onu çerçöp gibi atacaktır.”
El-Elbani, Silsiletu’l-Hedyi ve’n-Nur, seçimlere katılmak ve parlementonun hükmü, no:660 fetva no 1-5)
Yine el-Elbanî şöyle demiştir:
_: (ألفت النظر أن من الخطأ الاستدلال بشرائع من كانوا قبلنا، في الأمس القريب كنا نتكلم الانتخابات، وأنها ليست شرعية، وتورط بعض الجماعات الإسلامية في الدخول في البرلمانات القائمة على الحكم بغير ما أنزل الله، فأحد الجالسين طرح إشكال يشبه إشكالك، فيقول هذا يوسف عليه السلام قال: {قَالَ اجْعَلْنِي عَلَى خَزَائِنِ الأَرْضِ إِنِّي حَفِيظٌ عَلِيمٌ} (يوسف:55)، فإذاً هو كان حكاماً تحت سلطة حاكم وثني هو العزيز، فلماذا لا يجوز أن يدخل المسلمون البرلمانات هذه؟
أنا كان جوابي من ناحيتين أو أكثر:
الناحية الأولى: أن يوسف عليه السلام لم يدخل ولم يصل إلى ذاك المقام السامي بطريقة انتخابات غير مشروعة، وإنما الله عز وجل بحكمته البالغة ابتلاه بامرأة العزيز ووقع بينها وبينه ولا أقول بينه وبينها ما وقع، وكان من آثار ذلك أن ألقي في السجن، وكان من تفاصيل مكثه في السجن قصته مع الرجلين، أخيراً أحدهما قتل والآخر صار ساقياً للملك، وكما تعلمون رأى الملك تلك الرؤية، {وَقَالَ الْمَلِكُ إِنِّي أَرَى سَبْعَ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ يَأْكُلُهُنَّ سَبْعٌ عِجَافٌ وَسَبْعَ سُنْبُلاتٍ خُضْرٍ وَأُخَرَ يَابِسَاتٍ يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ أَفْتُونِي في رُؤْيَايَ إِنْ كُنتُمْ لِلرُّؤْيَا تَعْبُرُونَ، قَالُوا أَضْغَاثُ أَحْلامٍ وَمَا نَحْنُ بِتَأْوِيلِ الأَحْلامِ بِعَالِمِينَ، وَقَالَ الَّذِي نَجَا مِنْهُمَا وَادَّكَرَ بَعْدَ أُمَّةٍ أَنَا أُنَبِّئُكُمْ بِتَأْوِيلِهِ فَأَرْسِلُونِ، يُوسُفُ أَيُّهَا الصِّدِّيقُ أَفْتِنَا في سَبْعِ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ} (يوسف:43 - 46)، نقل فتوى هذه إلى الملك أعجبه وقال: {وَقَالَ الْمَلِكُ ائْتُونِي بِهِ أَسْتَخْلِصْهُ لِنَفْسِي، قَالَ اجْعَلْنِي عَلَى خَزَائِنِ الأَرْضِ إِنِّي حَفِيظٌ عَلِيمٌ} (يوسف:55)، فيوسف عليه السلام ما سلك طريقاً ليصل إلى هدف وإلى مكان رفيع، ولا خطر في باله هذا الشيء، وإنما ربنا عز وجل قدر عليه هذه الحوادث المتعددة الأشكال حتى استطاع الملك بنفسه وجعله وزيراً على دولته فأخذ يحكم بشريعته بوحي ربه وليس بشريعة الكافر، هذا من جانب.
أما نحن اليوم فنطرق أبواباً شركية، أبواباً وثنية كفرية، حاشا ليوسف عليه السلام أن تخطر في باله أن يطرقها فضلاً عن أن يطرقها عملياً، الانتخابات كما تعلمون تتناسب مع النظم الكافرة التي ليس فيها مؤمن وكافر، الناس كلهم سواء عندهم، وليس فيهم رجل وامرأة، فللمرأة من الحق مثل ما للرجل إلى آخره، وعلى هذا فالانتخابات حينما تفتح أبوابها يدخل ويرشح نفسه فيها المؤمن والكافر، والرجل والمرأة، والصالح والطالح، وبالنتيجة ما ينتخب إلا شرار الخلق عادة، نحن هذا يناسبنا أن نسلك هذا الطريق الكافر، ونحتج على ذلك بمثل قصة يوسف عليه السلام وشتان ما بينها وبين واقع حياتنا الانتخابية اليوم . . .)
“Bizden önceki şeriatleri delil getirenlerin hatasını düşündüm. Yakın geçmişte seçmler hakkında ve bunun meşru olmadığı hakkında konuşuyorduk. Bazı İslamî cemaatler, Allah’ın indirdiklerinden başkasıyla hükmetme üzerine kurulu parlementolara girme hususunda vartaya düştü. Oturanlardan biri senin şüphene benzer bir şüphe attı ve o Yusuf aleyhi's-selâm’ın şu sözünü söyledi: “Yûsuf da demişti ki: "Beni, ülkenin hububat anbarının bakımına memur et. Zira ben çok iyi bir koruyucu ve bilgili bir idareciyim” (Yusuf 55) O, yöneticinin otoritesi altında bir yönetici iken müslümanların parlementoya girmesi neden caiz olmasın?”
Benim buna cevabım iki veya daha fazla açıdan oldu:
Birinci açı: Yusuf aleyhi's-selâm bu yüksek makama gayri meşru olan seçimlere girerek gelmedi. Ancak Allah Teâlâ’nın yüce hikmeti, onu Aziz’in karısıyla müptela etti, ikisinin arasında olan oldu. Bunun neticesinde Yusuf aleyhi's-selâm zindana atıldı. Zindanda iken iki kişinin kıssası meydana geldi. Onlardan birisi öldürülürken, diğeri kralın sakisi oldu. Bildiğiniz gibi kral bir rüya gördü. “Bir gün hükümdar şöyle demişti: "Rüyamda, yedi şişman ineği, yedi zayıf ineğin yediğini ve yedi yeşil başakla, diğer yedi kuru başak gördüm. Ey erkân! Eğer rüya tâbir ediyorsanız, benim bu rüyam hakkında da bana (onun hükmünü açıklayan) bir fetva verin." Onlar da şöyle demişlerdi: "Bir takım karışık rüyalar.. Biz böyle rüyaların tabirini bilen kimseler değiliz." (Hapisteki iki gençten) kurtulan ve uzun zaman geçtikten sonra (Yûsuf'u) hatırlayan kimse demişti ki: "Ben size bu rüyanın tabirini haber vereceğim. Beni hemen gönderin.” "Ey doğru sözlü Yûsuf! Yedi şişman ineği yiyen yedi zayıf inekle yedi yeşil başak ve diğer yedi kuru başak hakkında bize fetva ver. Ümid ederim ki (verdiğin bilgiyle) halka dönerim de, onlar da (senin kadr u kıymetini) anlarlar." (Yusuf 43-46) Bu tabiri krala nakledince hoşuna gitmiş ve şöyle demiştir:
“Yûsuf da demişti ki: "Beni, ülkenin hububat anbarının bakımına memur et. Zira ben çok iyi bir koruyucu ve bilgili bir idareciyim.” (Yusuf 55)
Yusuf aleyhi's-selâm hedefe veya yüksek makama ulaşan bir yol tutmamıştır. Bunun getireceği şeyi de düşünmemiştir. Ancak Rabbimiz Azze ve Celle ona bu çeşitli olayları takdir etmiş, ta ki kral bizzat devletinde onu vezir yapmıştır. O da kafirin dinine göre değil, rabbinin vahyettiği dine göre hükmetmiştir. Bu, işin bir yönüdür.
Biz ise bugün şirk kapılarının, putperest küfür kapılarının önündeyiz. Yusuf aleyhi's-selâm ise buna ulaşacak yolu uygulamak bir tarafa, düşünmemiştir bile. Bildiğiniz gibi seçimler kafir düzen ile uyum içindedir. Onlara göre mü’min, kafir ayrımı yoktur, insanların hepsi eşittir. Yine onlarda erkek kadın ayrımı yoktur. Kadın da erkekle aynı haklara sahiptir ve daha neler neler. Buna göre, bu seçimler, mümin ile kafirin, erkek ile kadının, salih ile facirin eşit görülme kapısını açar, bunun neticesinde de halkın en şerlileri seçilir. Biz bu kafirce yolu tutmak için Yusuf aleyhi's-selâm kıssası gibi, onun başına gelen ile günümüzdeki seçimlerin birbiriyle alakası olmadığı şeyleri nasıl delil getirebiliriz?”
“Mevsuatu’l-Elbani Fi’l-Akide 9/621-623)
Allame İbn Useymin rahimehullah şöyle demiştir:
:((الذين يدعون الديمقراطية في البلاد الغربية وغيرها لا يفعلون هذا وهم كاذبون حتى انتخاباتهم كلها مبنية على التزوير والكذب ولا يبالون أبدا إلا بأهوائهم فقط الدين الإسلامي متى اتفق أهل الحل والعقد على مبايعة الإمام فهو الإمام شاء الناس أم أبوا فالأمر كله لأهل الحل والعقد ولوجعل الأمر لعامة الناس حتى للصغار والكبار والعجائز والشيوخ وحتى من ليس له رأي ويحتاج أن يولى عليه ما بقى للناس إمام لأنهم لابد أن يختلفوا ))
“Batı ülkelerinde ve başka yerlerde demokrasiye çağıranlar bunu kendileri uygulamıyor, yalan söylüyorlar. Hatta seçimleri tezvir ve yalanlar üzerine kuruludur. Hevalarına uyandan başkasına asla aldırmazlar. Fakat İslam dini, ehli hal ve’l-akd (çözüm ve karar mercii)’nin imama biat hakkında ittifak etmesi ile yönetici tayin eder. İnsanlar ister kabul etsinler, ister kabul etmesinler yönetici odur. Bütün iş çözüm ve karar mercii üzerindedir. Büyük, küçük herkes, hatta görüş sahibi olmayanlar için genel yöneticiyi tayin onlara aittir. Diğer insanları yönetmesi için yöneticiye ihtiyaç vardır. Zira insanlar mutlaka ihtilaf ederler.” (Şerhu Riyazi’s-Salihin 1835)
Yine şöyle demiştir:
:((هؤلاء إذا ماتوا من غير بيعة فإنهم يموتون ميتة جاهلية ـ والعياذ بالله ـ؛ لأن عمل المسلمين منذ أزمنة متطاولة على أن من استولى على ناحية من النواحي، وصار له الكلمة العليا فيها، فهو إمام فيها، وقد نص على ذلك العلماء مثل صاحب سبل السلام وقال: إن هذا لا يمكن الآن تحقيقه، وهذا هو الواقع الآن، فالبلاد التي في ناحية واحدة تجدهم يجعلون انتخابات ويحصل صراع على السلطة ورشاوى وبيع للذمم إلى غير ذلك، فإذا كان أهل البلد الواحد لا يستطيعون أن يولوا عليهم واحداً إلا بمثل هذه الانتخابات المزيفة فكيف بالمسلمين عموماً؟!! هذا لا يمكن.))
“Biatsiz olarak ölenler cahiliyye ölümü üzere ölürler. Bundan Allah’a sığınırız. Zira müslümanların işi, çeşitli açılardan yönetim altında oldukları uzun zamanlardan beri, yöneticinin sözü üzere idi. Nitekim Sübülü’s-Selam sahibi gibi âlimler bunu belirmişler, (es-San’ani) şöyle demiştir: “Bunu şu an gerçekleştirmek mümkün değildir. Şu an olan budur. Bir bölgedeki ülkede seçimler yapıldığını ve yönetim için mücadele edildiğini, rüşvet ve biat bağının satıldığını ve daha başka şeyleri görürsünüz. Tek bir ülkede dahi bunlar olup, şu kokuşmuş seçimlerle, bir kimseyi başlarına geçirmeye güç yetiremediklerine göre, genel olarak müsşümanların hali nasıl olacak? Bu mümkün değildir.” (Şerhu’l-Mumti 8/10)
Allame Mukbil el-Vadiî rahimehullah Maktelu’ş-Şeyh Cemilurrahman kitabında şöyle demiştir:
:((أما مسألة التصويت فهي تعتبر طاغوتية فليبلغ الشاهد الغائب فإن الله عز وجل يقول في كتابه الكريم: {أفمن كان مؤمنًا كمن كان فاسقًا لا يستوون37}، ويقول: {أم حسب الّذين اجترحوا السّيّئات أن نجعلهم كالّذين ءامنوا وعملوا الصّالحات سواءً محياهم ومماتهم ساء ما يحكمون38}، ويقول مبينًا أن الفاسق لا يستوي مع المؤمن: {أم نجعل الّذين ءامنوا وعملوا الصّالحات كالمفسدين في الأرض أم نجعل المتّقين كالفجّار39}. والتصويت يجعل صوت العالم الفاضل وصوت الخمار واحدًا، بل أقبح من هذا المرأة صوتها وصوت الرجل واحد، ورب العزة يقول حاكيًا عن امرأة عمران: {وليس الذّكر كالأنثى40}. والرسول صلى الله عليه وعلى آله وسلم يقول: ((لا يفلح قوم أسندوا أمرهم إلى امرأة))
“Oy kullanma meselesine gelince, bu bir tagutluk sayılır. Hazır bulunan, burda olmayana bunu bildirsin. Zira Allah Azze ve Celle Kerim kitabında şöyle buyurur: “Mümin kimse, fasık kimse gibi olur mu? Bunlar eşit değildirler.” (Secde 18)
“Yoksa kötülükleri işleyenler, hayatlarında ve ölümlerinde, kendilerini, iman eden ve sâlih amel işleyen kimselerle bir tutacağımızı mı zannediyorlar? Ne kötü hüküm veriyorlar.” (Casiye 21)
Fasığın mümin ile eşit olamayacağını açıklayarak şöyle buyuruyor: “Yoksa, îman edenleri ve sâlih amel işleyenleri, yeryüzünde fesad çıkaranlar gibi mi tutacağız? Yahutta Allah'tan korkanları, kötülük işleyenler gibi mi tutacağız?” (Sad 28)
Oylama, fazilet sahibi alim ile komunistin oyunu bir tutmaktır. Hatta bundan da çirkini, kadın ile erkeğin oyunu bir tutmaktır. Rabbu’l-İzzet ise İmran’ın karısı hakkında şöyle buyuruyor:
“Erkek, dişi gibi değildir.” (Ali İmran 36) Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle buyurmuştur: “Yönetimlerini bir kadına veren toplum iflah olmaz.”
Yine şöyle demiştir:
(أنصحك ألا تدخل في الانتخابات لأنّها طاغوتية).
“Sana seçimlere katılmamanı öğütlerim. Zira bu tagutluktur.”
Yine şöyle demiştir:
(الذي يظن أنه سيصل بالانتخابات فهو مغفل! مغفل! مغفل!، الذي يصل إلى الانتخابات هو الذي يكون عنده ملايين الدولارات الأمريكية، وفي الليل يذهب إلى مشايخ القبائل وإلى الضباط وإلى كذا وكذا، فهذا هو الذي سيفوز في الانتخابات، وعلى فرض أنه فاز في الانتخابات الصالح، فالحكومة ستوجه له المدافع والرشاشات، فهم ليسوا مستعدين أن يعطوها بالانتخابات، فنحن نعلّم إن شاء الله في حدود ما نستطيع، والوصول إلى السلطة تكون بتقوى الله والعلم والعمل والدعوة إلى الله وإعداد العدة في حدود ما يستطاع والله المستعان)
“Seçimlerle bir şeye ulaşacağını zanneden gafildir! Vay gafil vay! Seçimlerle bir şeye ulaşan; yanında milyonlarca Amerikan dolayı olan kimsedir! Bir gecede kabile liderlerine ve şu şu bölgelere gider, o seçimleri kazanır. Farz edelim ki seçimleri salih bir kimse kazandı, hükümet ona karşı kurşunlarla savunmaya geçer. Onlar yönetimi seçimler yoluyla salih bir kimeye vermeye hazır değildir. Biz ise inşaallah gücümüzün sınırlarını biliriz. Yönetime ulaşmak Allah’tan sakınma, ilim, amel, Allah’a davet ve gücümüzün yettiği sınırlarda hazırlıklarla olur. Allah yardımcımız olsun.” (Maktelu’ş-Şeyh Cemilurrahman kitabından)
Allame Abdulmuhsin el-Abbad şöyle demiştir:
:((الوصول إلى السلطة في الديمقراطية المزعومة ينبني عل التحزب فيترشح من كل حزب واحد منهم ثم يكون التصويت من كل من أراد من الشعب لمن شاء من المترشحين وعند تمييز الأصوات يقدم من كثرت أصوات منتخبيه وهذه الطريقة التي استوردها بعض المسلمين من أعدائهم مخالفة للإسلام من وجوه،بناؤها على التحزب...التشريع فيها لفئة معينة...الوصول إلى السلطة فيها بكثرة الناخبين كيف كانوا...الحرص الشديد فيها على السلطة...بناؤها على الحرية المطلقة في الرأي ولو كانت إلحادا وانحلالا...المساواة المطلقة فيها بين الرجال والنساء...تحررالمرأة فيها من أسباب الفضيلة وانغماسها في الرذيلة...))
“Demokraside yönetime ulaşma iddiası partileşme üzerine kuruludur. Her fırka oylamaya katılır. Sonra halktan dileyen herkes, dilediği adaylar için oy kullanır. Bu yol, bazı müslümanların, İslama çeşitli açılardan muhalif olan düşmanlarından aldıkları bir yoldur. Hizipleşme üzerine kuruludur… Belli bir grup kanun koyar… Bu yönetime ulaşmak ne şekilde olursa olsun oy kullananların çokluğu iledir… Yönetime gelmek için şiddetli bir hırs vardır… Kuruluşu; ilhad ve çözülme gerektirse bile mutlak düşünce özgürlüğü üzerinedir… erkek ile kadının mutlak eşitliği üzerinedir… Bunda kadın, fazilet sebeplerinden uzaklaşıp rezilliğe batma özgürlüğüne sahip olur!” (el-Adl Fi’ş-Şeriati’l-İslamiyye ve Leyse Fi’d-Demuktatiyyeti’l-Mez’ume kitabı)
Şeyh Rebi el-Medhali şöyle demiştir:
((والوصول إلى الحكم والمجالس النيابية عن طريق الديمقراطية وما ينشأ عنها من الإيمان والعمل بالانتخابات القائمة على التعددية الحزبية التي حرمها الله ، والدعوة إلى مشاركة المرأة في الترشيح والانتخابات والبرلمانات . وكل هذه الأعمال مخالفة لما جاء به الإسلام من الهدى والنور والعدل والإحسان وإلزام الأمة بأن تكون أمة واحدة تجمعهم الأخوة والمحبة في الله وتجمعهم العقيدة الواحدة .والديمقراطية وما تفرَّع عنها تمزق الأمة وتغرس في نفوس الأحزاب والأفراد العداوة والبغضاء إلى جانب تبذير الأموال الطائلة لكسب الأصوات في حلبة الصراعات والإعلانات المزيفة القائمة على الكذب وفساد الأخلاق وتخريب الذمم .
ولهذا يسعى اليهود والنصارى وعلى رأسهم أمريكا لفرض هذه الديمقراطية وما يتبعها وحقوق المرأة المزعومة على الأمة الإسلامية)).
“Yönetime ve millet meclisine Demokrasi yoluyla ulaşmak imandan kaynaklanan bir şey değildir. Allah’ın haram kıldığı çok partili hizipçilik üzerine kurulu seçimlere katılmak ile olmaktadır. Kadının aday olup seçimlere ve parlementoya katılmasına davet edilmektedir! Bütün bunlar İslam ile gelen hidayet, nur, adalet ve ihsana aykırı şeylerdir. İslam, ümmetin tek ümmet olmasını, onları Allah için sevgi ve kardeşliğin bir araya getirmesini zorunlu kılar. Onlar tek akidede bir araya gelirler. Demokrasi ise ümmeti parçalar, nefislerde grupların ve fertlerin düşmanlık ve kin tutma fidanlarını diker. Kazançları yalan, ahlak bozukluğu ve kınanmış hizipleşme üzerine kurulu olan kokuşmuş çekişme ve parti sloganları yolunda harcamaya iter. Bu yüzden başlarında Amerika’nın geldiği Yahudi ve Hristiyanlar iddia ettikleri; Demokrasi ve sözde kadın hakları gibi kuralları uygulatmak için İslam ümmetine karşı çalışmaktadırlar.” (Bkz.: Zikra Li’l-Muslimine Umumen ve Liulemaihim ve Hukkamihim Hususen” adlı makale.)
Şeyh Salih el-Fevzan şöyle demiştir:
:((وأما الانتخابات المعروفة اليوم عند الدول فليست من نظام الإسلام وتدخلها الفوضى والرغبات الشخصية وتدخلها المحاباة والأطماع ويحصل فيها فتن وسفك دماء ولا يتم بهاالمقصود، بل تصبح مجالا للمزايدات والبيع والشراء والدعايات الكاذبة(
“Bugün devletlerde bilinen seçimler, İslam nizamından değildir. Bu yol ile kaos, şahsi ihtiraslar, korkutma, terör, tamah gibi şeyler girmekte, neticesinde kanların dökülmesine sebep olan fitneler meydana gelmekte ve maksatlar ele geçmemektedir. Bilakis açık artırma, alım satım ve yalan iddialara meydan oluşmaktadır.” (Hukmu’l-İntihabat ve’l-Muzaherat, el-Ceziretu’s-Suudiyye dergisinde yayınlanan bir makalesinden)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)