Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Sizin için din olarak İslam’dan razı oldum.” (Maide
3)
“Kim İslam’dan başka bir dine tabi olursa ondan kabul
edilmez ve o ahirette de hüsrana uğrayanlardandır.” (Al-i İmran 85)
“Allah katında din İslam’dır.” (Al-i İmran 19)
İslam dininden çıkan (irtidad eden) öldürülmeyi hak eder. Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim dinini değiştirirse onu
öldürün.” Buhârî, İbn Abbas radiyallahu anhuma’dan rivayet etmiştir.
Lügatte riddet; dönüş demektir. Allah Teâlâ şöyle
buyurmuştur: “Arkalarınız üzere dönmeyin (irtidad etmeyin)” (Maide 21)
Istılahta ise (terim manası); İslam’dan sonra kâfir
olmaktır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Kim dininden irtidad eder (döner)
ve kafir olarak ölürse işte onların dünyada ve ahirette amelleri boşa gitmiştir.”
(Bakara 217)
Riddet (Dinden çıkış) beş kısımdır:
1- Söz ile riddet: Allah Teâlâ’ya, Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem’e, meleklere veya rasullerden birine sövmek, gayb ilmi iddia
etmek, peygamberlik iddia etmek veya peygamberlik iddia eden birini tasdik
etmek, Allah’tan başkasına dua etmek, yalnız Allah’ın gücünün yettiği konularda
Allah’tan başkasından yardım istemek gibi.
2- Fiil ile riddet: Puta, taşa, kabirlere secde etmek,
onlara kurban kesmek, mushafı pis mekanlara atmak, sihir öğrenmek, öğretmek ve
yapmak, caiz olduğuna inanarak Allah’ın indirdiğinden başkasıyla hükmetmek
gibi.
3- İtikad ile riddet: Allah’ın ortağı olduğuna inanmak,
sarhoş edici içkilerin helal olduğuna inanmak, namazın farz olmadığına inanmak
gibi, müslümanların icma ettikleri şeylerin aksi yönde inançlar.
4- Şek (tereddüt) ile riddet: Şirkin haram olduğundan şüphe
etmek, nebilerden veya onların doğruluklarından şüphe etmek gibi.
5- Terk ile riddet: Namazı kasten terk etmek gibi. Nitekim Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Muhakkak ki kişi ile şirk ve
küfür arasında namazın terki vardır.” Bunu Muslim, Cabir radiyallahu anh’den
rivayet etmiştir.
Riddetin Hükümleri:
1- Mürted (dinden çıkan) kişi (İslam devletinde yönetici
veya kadı tarafından) tevbeye çağırılır. Eğer üç gün içinde tevbe eder ve İslam’a
dönerse kabul edilir ve bırakılır. Selefin cumhuru (radiyallahu anhum) bu
görüştedir.
2- Eğer tevbe etmeyi kabul etmezse (yönetici veya kadı
tarafından) öldürülmesi gerekir. Çünkü Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim
dinini değiştirirse onu öldürün” buyurmuştur. Bunu Buhârî, İbn Abbas radiyallahu
anhuma’dan rivayet etmiştir.
3- Tevbe ettirme işlemi uygulandığı süreç içinde mürtedin
malı üzerinde tasarrufu engellenir. Eğer tevbe ederse malı onundur. Eğer tevbeyi
kabul etmez de öldürülürse malı müslümanların beytul-mâline (devlet hazinesine)
aktarılır.
4- Mürted ile akrabaları arasında varislik söz konusu olmaz.
5- Mürted olarak öldürüldüğünde kefenlenmez, cenazesi
yıkanmaz, üzerine cenaze namazı kılınmaz, müslümanların kabristanına gömülmez.
Uyarı: İrtidat hükmü, zina, hırsızlık, cinayet gibi had
cezasını gerektiren hükümlerdendir ve bu hükmü halktan fertlerin kendi
kararlarıyla uygulamaları caiz değildir. İslam devletinde yönetici ve
yöneticinin yetki verdiği kimseler tarafından uygulanır. Günümüzde bir İslam
devleti bulunmadığından Müslüman fertlerden bu hüküm sakıt olmaktadır.
Halktan
fertlerin zina eden bir kimseye; şer’î şartlar yerine gelmediği için “zinakâr”
diye söylemde bulunması caiz olmadığı gibi, kendisinden küfür veya şirk
fiilleri sadır olan, fakat kendisini İslam’a nispet etmeye devam eden muayyen bir şahıs
hakkında: “Mürted”, “Müşrik” veya “Kafir” diye söylemde bulunması da caiz
değildir.
Had cezası gerektiren suçlarda müeyyide yetkisine sahip olunmayan
böyle dönemlerde yapılması gereken; büyük günahları açıktan işlemeye devam eden
kimseye ilim ehline müracaatla birlikte; “Fasık” veya “Facir” denilmesi, küfür
ve şirki sabit olduğu halde Müslümanlık iddiasında bulunanlara “Münafık”
denilmesi, küfür ve şirk olan itikadlara davet edenlere “Zındık” denilmesi
meşrudur.
Had cezasının kapsamına girmeyen Bid’at, amelî nifak gibi
konularda ise ilmine ve dindarlığına güvenilen kimselerin şahitliği ile muayyen
bazı şahıslar hakkında “Bid’atçi”, “Sapık”, “münafık” tabirlerinin kullanılması
meşrudur.
Dinden çıkaran küfür işledikleri bilinen kimselerde tekfirin
şartları ve manileri gözetildikten sonra, küfre girdiğinden emin olunan, lakin
kendisini İslam’a nispet etmeye devam eden kimselere münafık muamelesi yapılır.
Yani bu kimselerin alışveriş akitleri, evlilikte velayetleri, veraset
meseleleri, eman yetkisi, yönetici olmaları halinde meşru konularda kendilerine
itaat gibi dünyevi hukukta Müslümanlarla aynı haklara sahiptirler. Dinî hukukta
ise farklı muamele vardır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Abdullah
b. Ubey b. Selul ve diğer küfürleri sabit münafıklara davrandığı gibi
davranılması gerekir.
Şüphesiz zamanımızda kalpleri kafir olduğu halde kendilerini
İslam’a nispet eden birçok münafıklar vardır. Bunlar;
“Bu zamanda Kur’an ve sünnete tabi olunmaz”,
“Tesettür kadın haklarına aykırıdır”,
“Zina edenlerin recm edilmeleri çağ dışıdır”,
“İslam'ın hükümleri zamana göre değişir”,
“Demokrasi İslam’a en uygun sistemdir”,
“Namaz ve tesettür zorunluluk değildir”,
“Her dine ve herkesin inancına saygı göstermek gerekir”,
“Sakalları uzatmak ve kadınların çarşaf giymesi dinde
aşırılıktır”,
“Sarık, sakal, şalvar, cübbe, çarşaf şekilciliktir”
“Allah olayları meydana gelmeden önce bilmez”,
“Hadislere inanmak ve uygulamak zorunlu değildir”,
“Hadisleri Kur'an'a arz etmeden kabul etmemeli”,
“Erkeğin birden fazla kadınla evlenmesi kabul edilemez”,
“Sigara ve sağlığa zarar veren her şey haramdır, insanlar
görüşleriyle ve kıyaslarıyla haram ve helal belirleyebilir”,
“Kadın, erkekler gibi her türlü sosyal alanda aktif
olmalıdır”,
“Kadın ile erkek eşittir, kadın da yönetici olabilir”,
“Din kadınların aşağılanmasını ve dövülmesini emrediyor”,
“İslam'ın doğru yorumu Ebu Hanife ve Maturidi’nin akılcı anlayışıdır”,
“Yönetici, toplumun çoğunluğunu dikkate alarak içki, zina,
genelevler ve kumarı serbest bırakabilir”
“Ölülerden ve kabirlerden yardım istemek meşrudur”
“Şefaat ya rasulullah demek caizdir”
“Peygamberlerin, meleklerin ve salihlerin şefaat etmesi
yoktur”
ve buna benzer birçok
küfür sözlerle kalplerindeki küfür itikatları açığa vuran kimselerdir.
Böyle kimseler, şayet İslam devleti bulunsaydı ve kadı
huzuruna çıkarılsalardı hüccet sunulur ve üç gün tevbeye çağırılırlardı.
Göstermelik bir tevbede bulunsalar ve söz konusu küfürlerini içlerinde
gizlemeye devam etselerdi yine tevbeleri kabul edilir, Müslüman olarak muamele
görürlerdi. Yahut küfürlerinde ısrar edip öldürülürlerdi. Bugün İslam devleti
ve müeyyide yetkisi bulunmadığından söz konusu kimselerin istitabe işlemi
karşısında ne yapacak oldukları bizim için gaybdır. Bu sebeple onlara münafık
Müslüman muamelesi yapılır.
Günümüzde bu kimselerin doğrudan mürtet olduğuna hükmeden,
onların mallarını, namuslarını ve canlarını helal sayan kimseler sapık Haricî
fırkasının görüşündedirler.
Ülkesinde İslam şeriatiyle hükmettiğini, Müslüman olduğunu
iddia eden Beşşar Esed’i mürtet sayanlar, Demokrasi dinine kavlen ve fiilen
boyun eğen Tayyib Erdoğan’ı mürtet sayanlar, oy kullanan herkesi mürtet
sayanlar, Cübbeli Ahmed’i ve onunla aynı şirkte bulunan sufileri mürted
sayanlar bu bozuk menheci tutanlardır.
Diğer bir sapık fırka ise adı geçen bu kimseleri mü'min veya salih müslümanlar
(!) olarak görürler.
Ehli Sünnet ve’l-Cemaat ise orta yolu tutmakta ve böyle
durumda olan kimseleri münafık kabul etmektedir.
Meselenin delilleriyle ayrıntıları için lütfen "Haricilik ve Mürcie Arasında Tekfir Sapması" adlı kitabıma müracaat ediniz.