İmam Acurri rahimehullah eş-Şeria’da (3/574) şöyle demiştir:
بَابُ
ذِكْرِ هِجْرَةِ أَهْلِ الْبِدَعِ وَالْأَهْوَاءِ قَالَ مُحَمَّدُ بْنُ الْحُسَيْنِ
رَحِمَهُ اللَّهُ: يَنْبَغِي لِكُلِّ مَنْ تَمَسَّكَ بِمَا رَسَمْنَاهُ فِي كِتَابِنَا
هَذَا وَهُوَ كِتَابُ الشَّرِيعَةِ أَنْ يَهْجُرَ جَمِيعَ أَهْلِ الْأَهْوَاءِ مِنَ
الْخَوَارِجِ وَالْقَدَرِيَّةِ وَالْمُرْجِئَةِ وَالْجَهْمِيَّةِ وَكُلَّ مَنْ يُنْسَبُ
إِلَى الْمُعْتَزِلَةِ وَجَمِيعَ الرَّوَافِضِ وَجَمِيعَ النَّوَاصِبِ وَكُلَّ مَنْ
نَسَبَهُ أَئِمَّةُ الْمُسْلِمِينَ أَنَّهُ مُبْتَدِعٌ بِدْعَةَ ضَلَالَةٍ وَصَحَّ
عَنْهُ ذَلِكَ فَلَا يَنْبَغِي أَنْ يُكَلَّمَ وَلَا يُسَلَّمَ عَلَيْهِ وَلَا يُجَالَسَ
وَلَا يُصَلَّى خَلْفَهُ وَلَا يُزَوَّجَ وَلَا يُتَزَوَّجَ إِلَيْهِ مَنْ عَرَفَهُ
وَلَا يُشَارِكَهُ وَلَا يُعَامِلَهُ وَلَا يُنَاظِرَهُ وَلَا يُجَادِلَهُ بَلْ يُذِلَّهُ
بِالْهَوَانِ لَهُ وَإِذَا لَقِيتَهُ فِي طَرِيقٍ أَخَذْتَ فِي غَيْرِهَا إِنْ أَمْكَنَكَ.
فَإِنْ قَالَ: فَلِمَ لَا أُنَاظِرُهُ وَأُجَادِلُهُ وَأَرُدُّ عَلَيْهِ قَوْلَهُ؟
قِيلَ لَهُ: لَا يُؤْمَنُ عَلَيْكَ أَنْ تُنَاظِرَهَ وَتَسْمَعَ مِنْهُ كَلَامًا يُفْسِدُ
عَلَيْكَ قَلْبَكَ وَيَخْدَعُكَ بِبَاطِلِهِ الَّذِي زَيَّنَ لَهُ الشَّيْطَانُ فَتَهْلِكَ
أَنْتَ؛ إِلَّا أَنْ يَضْطَرَّكَ الْأَمْرُ إِلَى مُنَاظَرَتِهِ وَإِثْبَاتِ الْحُجَّةِ
عَلَيْهِ بِحَضْرَةِ سُلْطَانٍ أَوْ مَا أَشْبَهَهُ لِإِثْبَاتِ الْحُجَّةِ عَلَيْهِ
فَأَمَّا لِغَيْرِ ذَلِكَ فَلَا. وَهَذَا الَّذِي ذَكَرْتُهُ لَكَ فَقَوْلُ مَنْ تَقَدَّمَ
مِنْ أَئِمَّةِ الْمُسْلِمِينَ وَمُوَافِقٌ لِسُنَّةِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
فَأَمَّا الْحُجَّةُ فِي هِجْرَتِهِمْ
بِالسُّنَّةِ فَقِصَّةُ هِجْرَةِ الثَّلَاثَةِ الَّذِينَ تَخَلَّفُوا عَنْ رَسُولِ
اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي الْخُرُوجِ مَعَهُ فِي غَزَاتِهِ بِغَيْرِ
عُذْرٍ: كَعْبُ بْنُ مَالِكٍ وَهِلَالُ بْنُ أُمَيَّةَ وَمُرَارَةُ بْنُ الرَّبِيعِ
رَحِمَهُمُ اللَّهُ تَعَالَى فَأَمَرَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
بِهِجْرَتِهِمْ وَأَنْ لَا يُكَلَّمُوا وَطَرَدَهُمْ حَتَّى نَزَلَتْ تَوْبَتُهُمْ
مِنَ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ وَهَكَذَا قِصَّةُ حَاطِبِ بْنِ أَبِي بَلْتَعَةَ لَمَّا
كَتَبَ إِلَى قُرَيْشٍ يُحَذِّرُهُمْ خُرُوجَ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
إِلَيْهِمْ؛ فَأَمَرَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِهِجْرَتِهِ وَطَرْدِهِ
فَلَمَّا أَنْزَلَ اللَّهُ تَوْبَتَهُ فَعَاتَبَهُ اللَّهُ تَعَالَى عَلَى فِعْلِهِ
فَتَابَ عَلَيْهِ وَقَوْلُ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «أَفْضَلُ
الْعَمَلِ الْحَبُّ فِي اللَّهِ وَالْبُغْضُ فِي اللَّهِ» وَضَرْبُ عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ
رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ لِصَبِيغٍ وَبَعَثَ إِلَى أَهْلِ الْبَصْرَةِ أَنْ لَا يُجَالِسُوهُ؛
قَالَ: فَلَوْ جَاءَ إِلَى حَلْقَةٍ مَا هِيَ قَامُوا وَتَرَكُوهُ وَقَدْ
رُوِيَ عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنَّهُ قَالَ: «مَنْ وَقَّرَ
صَاحِبَ بِدْعَةٍ فَقَدْ أَعَانَ عَلَى هَدْمِ الْإِسْلَامِ» وَسَنَذْكُرُ عَنِ التَّابِعِينَ
وَأَئِمَّةِ الْمُسْلِمِينَ مَعْنَى مَا قُلْنَاهُ إِنْ شَاءَ اللَّهُ تَعَالَى
“Bid’at ve Heva Ehlinin Zikri Babı. Muhammed b. Huseyn
(el-Âcurrî) rahimehullah dedi ki: “Şu kitabımız, Kitabu’ş-Şeria’da
yazdıklarımıza herkesin tutunması, bütün hevâ ehlini; Haricileri, Kaderileri,
Murcie’yi, Cehmiyye’yi, Mu’tezile’ye nispet edilen herkesi, bütün Rafızî (Şii)leri,
bütün Nasıbîleri ve müslümanların imamlarının bid’at ve sapıklığa nispet
ettikleri herkesi terk etmeleri (hecr uygulamaları) gerekir. Onlarla
konuşmamalı, selam vermemeli, onlarla oturmamalı, arkalarında namaz kılmamalı,
onlarla evlenmemeli, tanıdıklarını onlarla evlendirmemeli, onlarla ortak
olmamalı, onlarla muamelede bulunmamalı, onlarla münazara etmemeli ve tartışmamalıdır.
Bilakis onları aşağılamalı ve zelil kılmalıdır. Yolda onlardan biriyle
karşılaşırsa mümkün mertebe yolunu değiştirmelidir.
Şayet kişi: “Onunla münazara
edip tartışmazsam onun sözünü nasıl reddedeceğim?” derse ona şöyle denilir:
Onunla münazara eder ve sözünü dinlersen kalbini ifsat etmesinden emin olunmaz.
Şeytanın süslediği bâtılı ile seni aldatır ve sen helak olursun. Ancak onunla münazara
etmek ve sultanın huzurunda hücceti ispat etmek mecburiyetinde kalırsan veya
buna benzer bir durumda kalırsan bu müstesna. Aksi halde bu yapılmaz. Sana bu
anlattıklarım ve müslümanların imamlarının daha önce geçen sözleri Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetine uygundur.
Onların hecredilmelerinin
(konuşmanın ve selamlaşmanın terk edilmesinin) sünnetten delili, Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber gazaya mazeretsiz olarak çıkmayan üç
kişi; Ka’b b. Malik, Hilal b. Umeyye ve Murare b. Rebi radiyallahu anhum’un
kıssasıdır. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, tevbelerinin kabulüne dair Allah’tan
ayet ininceye kadar onları hecr etmeyi, onlarla konuşulmamasını ve
kovulmalarını emretmiştir.
Yine Kureyş’lilere Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in
kendilerinin üzerine çıkışından sakındıran mektup yazan Hatib b. Ebi Beltea radiyallahu
anh kıssasında da Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onun hecr edilmesini
ve kovulmasını emretmiştir. Allah Teâlâ onun tevbesine ve azarlanmasına dair
ayet indirince o da yaptığından tevbe etmiş ve tevbesi kabul edilmiştir.
Yine Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem: “Amellerin en üstünü Allah için sevmek ve Allah
için buğz etmektir” buyurmuştur.
Ömer b. el-Hattab radiyallahu anh Sabig’i dövmüş, Basra’lılara
onunla oturmamalarına dair mektup yazmıştır. O bir halkaya geldiğinde herkes
hemen kalkar onu terk ederlerdi. Nitekim Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in
şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Kim bid’at sahibine saygı gösterirse İslam’ı
yıkmaya yardım etmiş olur.” İnşaallahu teala tâbiinden ve müslümanların
imamlarından da söylediğimiz anlamda sözler zikredeceğiz…”
Daha sonra İmam Acurri rahimehullah konuyla ilgili hadisleri
ve eserleri zikretmiştir.
Başlıkta işarette bulunduğum şeref yoksunları, bid’at
işleyenlerden uzaklaşılması ve onlardan her türlü alakanın kesilmesi şeklinde,
üzerinde selefin icma ettiği vela ve bera menhecini eleştirerek: “Bu kimseler kâfirler
mi de bu şekilde selam sabah kesilsin?” şeklinde cahilce, hatta sapıkça
yorumlar yaparak, selefin temiz menhecine uyan kimseleri tekfircilikle itham
etmektedirler.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve ashabı, kafir olmayan,
hatta fasık dahi olmayan Ka’b b. Malik, Hilal b. Umeyye, Murara b. Rebi, Hatib
b. Belta’a radiyallahu anhum gibi sahabelere, yaptıkları bir hatadan ötürü hecr
uygulamış, her türlü alakayı kesmişlerdi. Onlar haşa tekfirci miydiler? Aşırı
mıydılar? İslam’dan uzaklaştıran kimseler miydiler? Merhametsiz miydiler?
Ömer radiyallahu anh, Sabig el-Eslemi’ye, üstüne vazife
olmayan konuları sorguladığı için sopa cezası uygulamış, sürgün etmiş ve onunla
konuşulmamasını emretmişti. Hâlbuki Sabig’in yaptığı şey, bugünkü bidatçilerin
yaptıkları; video suretleri, kadınlarla karışık meclislerde oturmak, kıyası
meşru görmek, oy kullanmaya cevaz vermek, Ebu Hanife’ye müsamaha göstermek, mezhep
taklidi, fıtr zekâtını parayla çıkarmak, sünnetlerle amel edilmesini fitne
görmek gibi ağır sapıklıkların yanında hiçbir şey değildi.
El-Lalekâi (1135) Nafi rahimehullah’ın şöyle dediğini
rivayet etmiştir: “Biz Abdullah b. Ömer radiyallahu anhuma’nın yanında
oturuyorduk. Birisi ona geldi ve şöyle dedi:
“Şam halkından falan kimse sana
selam söyledi.” İbn Ömer radiyallahu anhuma dedi ki:
“Bana onun dinde bir
yenilik (bid’at) çıkardığı ulaştı. Eğer durum böyleyse sakın benden ona selam
söyleme!” isnadı hasendir.
İbn Ömer radiyallahu anhuma o adama gidip hüccet mi
uyguladı, anlattı mı, tartıştı mı? Bilakis İbn Ömer radiyallahu anhuma’nın bu
tavrı hüccet ikamesinin kendisidir! Bid’at bataklığına düşenleri kurtarmak için
başka bir şey yapmayı üzerine vazife edinmemiştir!
El-Lalekai (1141) Amr b. Dinar rahimehullah’tan rivayet
ediyor: “Biz Tavus rahimehullah ile Kâbe’yi tavaf ediyorduk. Mabed el-Cuheni
ile karşılaştı. Tavus ona:
“Sen Ma’bed misin?” dedi. O da:
“Evet” dedi. Tavus
cemaate dönerek:
“İşte bu Ma’bed’dir! Onu aşağılayın” dedi.
El-Lalekai (1147) İbn Ebi Asım’dan rivayet ediyor: “İbn Ebi
Ravvad dedi ki:
“Size Sevr gelmiştir! Ondan sakının da sizi boynuzuyla
süsmesin!”
Sevr b. Yezid rahimehullah’ı kastediyordu. Onda Kaderî’lik görüşü
vardı. Sevr: öküz demektir.
İmam Abdullah b. Ahmed, es-Sunne’de (2/434) isnadıyla
Muhammed b. Ka’b el-Kurazî rahimehullah’tan rivayet ediyor: “el-Fadl er-Rakaşî
onun yanına oturmuştu ve kaderden bir mesele konuştular. Muhammed b. Kab
el-Kurazi rahimehullah ona:
“Teşehhüd oku” dedi. El-Fadl:
“Allah’ın hidayet
ettiğini saptıracak yoktur, O’nun saptırdığını da hidayet edecek yoktur”
kavline gelince Muhammed b. Kab rahimehullah bastonunu kaldırdı ve onun
kafasına vurdu. Dedi ki:
“Şimdi kalk, kalkınca da defol git” el-Fadl er-Rakaşi rahimehullah
bundan sonra o görüşüne hiç dönmedi.
El-Firyabi, el-Kader’de (206) İbn Avn rahimehullah’tan
rivayet ediyor: “Biz Benî Adiy mescidinde oturuyorduk. Ma’bed el-Cuheni mescide
girdi. Ebu’s-Suvvar rahimehullah dedi ki:
“Şu adam mescidimize girmesin! Onu
yanımıza, meclisimize de çağırmayın!” Şeyh Mukbil, el-Camiu’s-Sahih Fi’l-Kader’de
isnadı sahih demiştir.
Abdullah b. Ahmed, es-Sunne’de, Ebu’z-Zubeyr’den rivayet
ediyor: “O, Tavus ile beraber Kâbe’yi tavaf ediyordu. Ma’bed el-Cuheni ile
karşılaştı. Birisi Tavus’a:
“Bu kader hakkında konuşan Ma’bed el-Cuheni’dir”
dedi. Tavus ona doğru gitti, yanında durdu ve dedi ki:
“Sen bilmediğin konuda
Allah’a iftira eden adam mısın?” Ma’bed: “Benim hakkımda yalan söyleniyor”
dedi. Ebu’z-Zubeyr (Muhammed b. Muslim el-Mekkî) rahimehullah dedi ki:
“Tavus
ile beraber gittik, İbn Abbas radiyallahu anhuma’nın yanına girdik. Tavus rahimehullah
ona dedi ki:
“Ey Ebu’l-Abbas! Kader hakkında konuşuyorlar!” İbn Abbas radiyallahu
anhuma dedi ki:
“Onlardan birini hele bana bir gösterin!” Biz:
“Ne yapacaksın?”
dedik. Dedi ki:
“Boynunu ellerime alıp kıracağım.” Şeyh Mukbil rahimehullah bu
eserin isnadı hasendir dedi.
Şeyh Abdulhamid el-Hacurî rahimehullah, Selametu’l-Halef
adlı eserinde (s.378) şöyle demiştir:
“Ümmetin salih selefinin her türlü hayra
olan hırsına rağmen, bid’atçilere ve Allah’ın kitabını ve Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem’in sünnetini bir kenara bırakanlara tavır konusunda hiçbir
kınayıcının kınamasından çekinmeden Allah için öfkelenmişlerdir. Şu günlerde
Selefi’lik gömleğinden bir parçaya bürünen bazı kimselerin “Müslümanlara
merhamet ve şefkat”, “davette hikmet” gibi iddialarla bid’at ehline karşı yumuşak
ve gevşek davranmaları çok hayret vericidir!
Allah’a yemin olsun bu durum
dinden ve sünnetten kopmaya götüren temeyyü (çözülme)den başka bir şey
değildir. Bazen onlara gülümseme, meclislerine katılma, yazışma vb. şekillerde
güzel davranılır. Onlardan bahsederken kötülüklerinden bahsetmeyip iyiliklerini
zikrederler! Islah ediciler bid’at ehlinden sakındırdığı zaman da onları yalnız
bırakırlar! Bu türden insanlara bir hayır ve değer yoktur! Vallahi bilakis
onlar davete bid’atçilerden daha fazla zarar veriyorlar! Çünkü onlar bu
yaptıklarıyla dengeli ve orta yolu tutan bir intiba veriyorlar. Bid’at
sahiplerini bilmeyen kişiler de onlara aldanıyorlar. İnna lillahi ve inna
ileyhi raciun. Bu hastalıklı sınıflar, salih selefin ve salih âlimlerin yoluna
karşı çıkan kimselerdir. “Gerçi bazan gözler kör olmaz da, yalnız göğüsteki
kalpler kör olur” (Hac 46)"
Yardım istenecek olan Allah’tır.