Şeyh el-Elbani’nin Oy Kullanma Konusundaki Görüşünden
Dönüş Yapması
Tercüme: Şeyh Ebu Muaz el-Çubukâbâdî
El-Elbani rahimehullah “iki zarardan hafif olanını seçmek”
iddiasıyla Cezair’deki seçimlerde oy kullanmaya cevaz içeren bir fetva
vermişti. İmam Mukbil b. Hadi el-Vadiî rahimehullah onun ve başkalarının
seçimlerde oy kullanmaya dair fetvalarını hatalı buldu ve ümmete zarardan başka
bir şey artırmayacak olan bu fetvadan dönüş yapmaları için onlara nasihat
içeren mektup göndereceğini vaad etti.
Müceddid imam Mukbil b. Hâdi el-Vadiî rahimehullah dedi ki: “Bu
fetva bana ulaşınca Şeyh el-Elbani’ye: “Seçimlerde oy kullanmayı nasıl mubah
görebildin?” dedim. O da dedi ki: “Ben mubah görmüyorum. Lakin bu iki zarardan
hafif olanını işlemek babındandır.”
Bakalım Cezayirde iki zarardan hafifi mi meydana geldi yoksa
en büyük zarar mı meydana geldi? Ebu Hanife’nin biyografisini okuyun! Âlimlerimizin
re’y (şahsi görüş) ve istihsan’dan yasakladıklarını bulacaksınız. Onlar bunu Mu’tezilelik
ve Cehmileşme yolu olarak görüyorlardı. Şeyh el-Elbani’nin fetvasına gelince,
eskiden beri buna tutunuyorlar! Şeyh İbn Useymin’e gelince onun durumu daha
şaşırtıcı! Grupları ve cemaatleri haram görüyor, sonra da daha tehlikeli olan,
demokrasinin vesilesi olan seçimlerde oy kullanmayı mubah görüyor!
Ben bu karıştırıcılara (hizipçileri kastediyor) diyorum ki: “Bu
şeyhler görüşlerinden dönseler sizler de dönecek misiniz yoksa dönmeyecek
misiniz? Deriz ki: Biz taklidi haram görüyoruz. Ne Şeyh el-Elbani’yi, ne Şeyh
İbn Baz’ı, ne de Şeyh İbn Useymin’i taklid etmemiz caizdir! Muhakkak ki Allah Teâlâ
Kerim Kitab’ında şöyle buyurur:
“Size rabbinizden indirilene tabi olun. O’nun dışında
dostlara uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz?!” (A’raf 3)
“İlmin bulunmayan şeyin ardına düşme” (İsra 36)
Ehl-i Sünnet taklit etmez! Sonra bu şeyhlere de deriz ki: “Bu
fetvanız gerçekten çok tehlikelidir. Sizler bilmiyor musunuz ki, Bush (Allah
onu rezil etsin) Amerika başkanı iken şöyle diyordu: “Suudi Arabistan ve Kuveyt
demokrasiyi uygulamadılar.” Bu yüzden bu şeyhlerin derhal bu fetvalarından
dönmeleri gerekir. Ben sizi şahit tutuyorum ki benim kitaplarımdan, ses
kasetlerimden veya Allah Azze ve Celle’ye davetimden herhangi bir şeyde bir
hatam var ise ondan dönerim! Gönlüm rahat bir şekilde dönüş yaparım! Şeyhlerin
bu fetvadan dönüş yapmaları bir tercih meselesi değil, bilakis vaciptir! Çünkü onlar Yemen’de neler olduğunu
bilmiyorlar! Millet meclisinde neler döndüğünü, seçimler sebebiyle nasıl
kötülükler meydana geldiğini bilmiyorlar! Seçimler sebebiyle çarpışmalar,
cinayetler olmakta, kadınlar açılıp saçılarak (teberrüc ederek) çıkmakta,
seçimler için kadınların resimleri çekilmekte, seçimler sebebiyle kitap, sünnet
ve din; küfürle eşit görülmektedir. Bu seçimlerde oy kullanmakla hangi maslahat
gerçekleşiyor?!
Şeyhlerin bu fetvadan dönüş yapmaları gerekmektedir! Onlara
mektup göndereceğim inşaallah. Eğer dönmezlerse Allah’ı şahit tutarız ki biz
onların fetvalarından berîyiz. Çünkü bu kitap ve sünnete aykırı bir fetvadır.
İster hoşlarına gitsin, ister öfkelensinler! Şereflerimiz ve kanlarımız İslam'a
feda olsun. Allah’a hamd olsun buna aldırmayız.
Biz şeyhlere diyoruz ki: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in
zamanında, Usame b. Zeyd radiyallahu anh’ın komutan olup olmaması konusunda
ihtilaf olduğunda oylama yapıldı mı? Emir çoğunluğun oyuyla mı seçildi? Ebu
Bekr radiyallahu anh zamanında oylama yapıldı mı? Ömer radiyallahu anh
zamanında oylama yapıldı mı? Emevîler, Abbasiler veya Osmanlılar zamanında
oylama mı vardı? Yoksa bu sistem İslam düşmanları tarafından mı geldi? Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyururken ne kadar doğru söylüyordu:
“Sizden öncekilerin yollarına adım adım, karış karış
uyacaksınız. Hatta onlar bir keler deliğine girecek olsa siz de gireceksiniz.”
Bu bir fırkalaşma, düşmanlık ve nefretin yayılması sayılır. Hatta
aynı aile fertleri arasında dahi bu seçimler sebebiyle ayrılık meydana gelir. İhvanu’l-Muslimin’i
kendimize güldürmeyelim. Zira onlar bazen namaz kılmayan bir adaya oy verirler
ve: “Onun niyeti güzel” derler. Yahut cahil bir şeyhi seçerler! Allah’tan
korkun ey şeyhler! Bizi Amerika’nın ve Allah’ın haramlarını mubah sayan
Demokrasinin uyduları haline getirmeyin! Bazı küfür devletlerinde oylama
yoluyla livatayı (oğlancılığı) ve her türlü haramları mubah saydılar! Bizler müslümanlarız! Elimizde rabbimizin
kitabı var!
“İşte bu dosdoğru yolumdur. Ona uyun, yollara uymayın. Aksi
halde sizi O’nun yolundan ayırır.” (En’am 159)
Eski zamanda uyacağımız ve şu zamanda uyacağımız ayrı dinler
mi var, yoksa kıyamet gününe kadar baki olan tek bir dinin mi mensuplarıyız?! Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Ümmetimde Allah’ın emri (kıyamet) gelinceye kadar hak
üzerine zahir olan bir taife bulunmaya devam edecek, onları yardımsız
bırakanlar, onlara bir zarar veremeyecektir.” Umulur ki şeyhler bu fetvadan
dönerler. Islahçıların ne yapacaklarına da bakacağız! Allah yardımcımız olsun.”
Şeyh Mukbil b. Hadi, Tuhfetu’l-Mucib, Dâru’l-Âsâr baskısı (s.311-316)
İmam Vadi’î rahimehullah, İmam el-Elbani rahimehullah’a
seçimlerde oy kullanmaktan yasaklayan ve buna katılmanın hiçbir şekilde caiz
olmadığını ifade eden evrakları, Yemen’li şeyhlerin onay imzalarıyla beraber
gönderdi. Şeyh İmam el-Elbani rahimehullah da onların kararını ve Şeyh Mukbil’in
fetvasını onaylayan imzasını ekledi.
Nitekim Şeyh Selim Hilalî’ye (Allah onu hidayet etsin) şöyle
soruldu: “Ey şeyh! Yemen’de seçim zamanı geldi. Şu an onlar (Yemen’dekiler) ya
katılacaklar ya da katılmayacaklar. Adaylara oy vermek veya bu seçimlere
katılmanın hükmü nedir?”
Selim Hilali şöyle cevap verdi: “Seçimlere katılmak ve
adaylar için oy kullanmak konusunda eskiden beri bizim görüşümüz, bunun caiz
olmadığı şeklindedir. Bunu el-Esale dergimizde yayınladık. Nitekim Şeyh’e (yani
İmam el-Elbani rahimehullah’a) Şeyh Mukbil’den bir hitap gelmişti ve Şeyhimiz
(el-Elbani) ve Yemen’deki ilim ehlinden bazıları bunu onayladılar. Bu hitapta; bu
seçimlere katılmanın hiçbir şekilde caiz olmadığını, bunun şeytanın yollarından
bir yol olduğunu, bunun bâtılın kelimesini yüceltmek olduğunu, hakkın
kelimesinin ve Allah Teâlâ’nın sözünü yüceltme yolu olmadığını söylüyorlardı..”
(Es’iletu’t-Talibi’l-Yemânî Litalebeti’l-Elbani adlı kasetten.)
Ali b. Hasen b. Abdilhamid el-Halebi’ye (Allah onu hidayet
etsin) şu an düştüğü musibete düşmesinden önce (Allah’tan onu tekrar önceki
istikametine dönmesinini kolaylaştırmasını dileriz) şöyle sorulmuştu:
“İmam el-Elbani rahimehullah’a seçimlerde oy kullanmayı caiz
gördüğü nispet ediliyor”
Ali el-Halebi şöyle cevap verdi: “Bu bâtıl bir sözdür. Yirmi
seneden beri Şeyh’ten böyle bir şey bilmiyoruz. O kardeşimiz Ebu Usame’nin (Şeyh
Selim el-Hilali’yi kastediyor) zikrettiği gibi, oylamaları yasaklama kaidesi
üzerinde idi. Bunu açıklayan evraklar ortadadır. O evraklarda Şeyh Mukbil’in,
oradaki ve buradaki bazı kardeşlerin imzaları vardı. Bu evrak Şeyh el-Elbani’ye
gönderildiğinde ona kendi imzasını da ekleyerek onayladı.
Bu açık bir beyandır. Ama şeyhin sözlerinden bir anlayış
çıkardılar, istinbat yaptılar, başka bir manaya yorumladılar. Şeyh el-Elbani’nin
sözü buradadır. O iddia sahiplerinin şeyhe nispet ettikleri sözlerin ve
fetvanın ise aslı yoktur. Allah en iyi bilendir. Sonra onlar, diledikleri gibi
çıkardıkları bu çıkarımlara Şeyh’in (el-Elbani’nin) ismini eklediler. Onlar bu
konuda Veki b. el-Cerrah rahimehullah’ın söylediği gibi, hevâ ehline
benzemişlerdir: Veki rahimehullah dedi ki: “Hevâ ehli, kendi lehlerine olanları
söyler, aleyhlerine olanları gizlerler.” İşte bunlar da böyledirler! Şeyh
el-Elbani onların üzerinde oldukları şeye uygun bir şey söylerse onu dünyaya
yayarlar, onlara muhalif olarak söylediklerini ise gizler ve yok ederler…”
(Es’iletu’t-Tâlibi’l-Yemanî Litalebeti’l-Elbani adlı
kasetten.)
* Ebu Muaz’ın notu: Burada bahsi geçen ve altında Şeyh
Mukbil, Şeyh el-Elbani ve diğer şeyhlerin imzası bulunan, seçimlere katılmanın
haramlığına dair beyannameyi el-Albaniyyat derslerinin 1.sinde seslendirmiştim.
Sesli sohbetler bölümünden ulaşabilirsiniz. El-Elbani’nin konuyla alakalı diğer
bazı fetvaları şu şekildedir:
Seçimlere Katılmanın Hükmü Nedir
el-Elbanî rahimehullah şöyle demiştir: “Seçimlere katılmak zalimlere
meyletmektir. Zira Parlemento düzeni ve seçim düzeni, her müslümanın kendisinde
bulunan sahih İslam kültürüyle bildiği kadarıyla İslam’ın düzeni değildir.”
Yine şöyle demiştir:
“İlimlerine güvenilen müçtehitlerden birinin görüşü üzere kurulu olan,
müslümanların mezheplerinden bir mezhep ile hükmetmek ile Allah’a ve rasulüne
iman etmeyen kâfirlerin sistemleri üzere kurulu olan parlementolar birbirinden
farklıdır. Hatta o kâfirler Allah Teâlâ’nın şu gibi ayetlerinin kapsamına
öncelikle giren kimselerdir:
“Kendilerine kitap verilmiş olanlardan, Allah’a ve ahiret gününe iman
etmeyen, Allah’ın ve rasulünün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dinini
din olarak kabul etmeyenlerle küçük düşürülüp cizyeyi kendi elleriyle verinceye
kadar savaşın” (Tevbe 29)
Parlementoya girip de kendileriyle savaşmamız
emredilen kimselerin kanunlarıyla hükmetmek için aday olmak isteyen
müslümanlara hayret edilir! Elbette parlementerlerin hükmettiği parlemento
sistemi ile İslamî şura birbirlerinden çok farklıdır!”
Yine şöyle demiştir: “Şüphesiz bu seçimler ve
parlementolar İslamî değildir. Ben bir müslümana bu parlementoya vekil adayı
olmasını asla tavsiye etmem. Zira o İslam için asla bir şey yapamaz. Bilakis
akıntıyla sürüklenir gider.”
Yine şöyle demiştir: “Müslümanların, hatta müşrikler ve mülhitlerin de
katıldığı parlementoya gelince, parlemento seçimler/oylama üzerine kuruludur.
Seçimlere ise erkek, kadın, müslüman, erkek ve kafir erkek, müslüman kadın ve
kafir kadınlardan dileyen aday olur. İslam’daki şura meclisi ile bugünkü
parlemento birbirinden çok farklıdır.”
(Silsiletu’l-Hedyi ve’n-Nur, seçimlere katılmak ve
parlementonun hükmü, no:660 fetva no 1-5)
Parlementoya Girmenin Hükmü
el-Elbanî şöyle demiştir: “Bizden
önceki şeriatleri delil getirenlerin hatasını düşündüm. Yakın geçmişte seçmler
hakkında ve bunun meşru olmadığı hakkında konuşuyorduk. Bazı İslamî cemaatler,
Allah’ın indirdiklerinden başkasıyla hükmetme üzerine kurulu parlementolara
girme hususunda vartaya düştü. Oturanlardan biri senin şüphene benzer bir şüphe
attı ve o Yusuf aleyhi's-selâm’ın şu sözünü söyledi:
“Yûsuf da demişti ki: "Beni, ülkenin hububat anbarının bakımına
memur et. Zira ben çok iyi bir koruyucu ve bilgili bir idareciyim” (Yusuf
55) O, yöneticinin otoritesi altında bir yönetici iken müslümanların
parlementoya girmesi neden caiz olmasın?”
Benim buna cevabım iki veya daha fazla açıdan oldu:
Birinci açı: Yusuf aleyhi's-selâm bu yüksek makama gayri meşru olan
seçimlere girerek gelmedi. Ancak Allah Teâlâ’nın yüce hikmeti, onu Aziz’in
karısıyla müptela etti, ikisinin arasında olan oldu. Bunun neticesinde Yusuf
aleyhi's-selâm zindana atıldı. Zindanda iken iki kişinin kıssası meydana geldi.
Onlardan birisi öldürülürken, diğeri kralın sakisi oldu. Bildiğiniz gibi kral
bir rüya gördü.
“Bir gün hükümdar şöyle demişti: "Rüyamda, yedi şişman ineği, yedi
zayıf ineğin yediğini ve yedi yeşil başakla, diğer yedi kuru başak gördüm. Ey
erkân! Eğer rüya tâbir ediyorsanız, benim bu rüyam hakkında da bana (onun
hükmünü açıklayan) bir fetva verin." Onlar da şöyle demişlerdi:
"Bir takım karışık rüyalar.. Biz böyle rüyaların tabirini bilen kimseler
değiliz." (Hapisteki iki gençten) kurtulan ve uzun zaman geçtikten
sonra (Yûsuf'u) hatırlayan kimse demişti ki: "Ben size bu rüyanın tabirini
haber vereceğim. Beni hemen gönderin.” "Ey doğru sözlü Yûsuf! Yedi şişman
ineği yiyen yedi zayıf inekle yedi yeşil başak ve diğer yedi kuru başak
hakkında bize fetva ver. Ümid ederim ki (verdiğin bilgiyle) halka dönerim de,
onlar da (senin kadr u kıymetini) anlarlar." (Yusuf 43-46) Bu tabiri
krala nakledince hoşuna gitmiş ve şöyle demiştir:
“Yûsuf da demişti ki: "Beni, ülkenin hububat anbarının bakımına
memur et. Zira ben çok iyi bir koruyucu ve bilgili bir idareciyim.” (Yusuf
55)
Yusuf aleyhi's-selâm hedefe veya yüksek makama ulaşan bir yol tutmamıştır.
Bunun getireceği şeyi de düşünmemiştir. Ancak Rabbimiz Azze ve Celle ona bu
çeşitli olayları takdir etmiş, ta ki kral bizzat devletinde onu vezir
yapmıştır. O da kâfirin dinine göre değil, rabbinin vahyettiği dine göre
hükmetmiştir. Bu, işin bir yönüdür.
Biz ise bugün şirk kapılarının, putperest küfür kapılarının önündeyiz.
Yusuf aleyhi's-selâm ise buna ulaşacak yolu uygulamak bir tarafa, düşünmemiştir
bile. Bildiğiniz gibi seçimler kâfir düzen ile uyum içindedir. Onlara göre
mü’min, kâfir ayrımı yoktur, insanların hepsi eşittir.
Yine onlarda erkek kadın ayrımı yoktur. Kadın da erkekle aynı haklara
sahiptir ve daha neler neler. Buna göre, bu seçimler, mümin ile kâfirin, erkek
ile kadının, salih ile facirin eşit görülme kapısını açar, bunun neticesinde de
halkın en şerlileri seçilir. Biz bu kâfirce yolu tutmak için Yusuf
aleyhi's-selâm kıssası gibi, onun başına gelen ile günümüzdeki seçimlerin
birbiriyle alakası olmadığı şeyleri nasıl delil getirebiliriz?”
(Mevsuatu’l-Elbani
Fi’l-Akide 9/621-623)