İbn Teymiyye rahimehullah şöyle demiştir: “Muhakkak ki insana yapması emredilen bir şey ancak güç yetirebileceği türdendir… Nefislerde yer etmiş olan saptırıcı şehvetler şayet güç yeten bir şey olursa imtihan meydana gelir… İmtihan ehli bunu ya yerine getirmez, ya da ona düşer.”
Burada Allah tarafından mahrum kılınmak ile Allah tarafından
korunma arasındaki farka dikkat etmek gerekir.
Çoğunlukla rabbinin seni mahrum ettiğini zannederken aslında
Allah seni korumaktadır. Nasıl mı?
Şu kıssadan ibret çıkarın:
Şişman ve özgüveni olmayan bir genç kız vardı. Hayatı hakkında
sabırlı, tesettürlü, istikamet sahibi, bol elbise giyen biriydi.
Zayıflamak için çabalar, diyet ve spor programlarını takip
ederdi. Bir yılda 40 kilo verdi.
Bir müddet sonra bu kız internette ince pantolon ve badi
giymiş halde resmini yayınlamış!
Allah’ın nimetine şükrü badi ve ince elbiseler giyerek
dışarı çıkmak ve resmini internet sayfasında yayınlamak şeklinde olmuştur!
1- İnsanların çoğunu günahtan yalnızca acizlikleri engellemektedir!
Şayet imkân bulsa onun yanında kendisini günahtan alıkoyacak ne bir iman, ne hayâ
ne de takvâ bulunur.
2- Çoğu günahı temenni eder, talep eder, onu yapamadığı için
hüsran duyar.
Seni bundan alıkoyması Rabbinin sana lütuf ve rahmetindendir:
وَعَسَىٰ أَن تَكْرَهُوا شَيْئًا وَهُوَ
خَيْرٌ لَّكُمْ ۖ وَعَسَىٰ أَن تُحِبُّوا شَيْئًا وَهُوَ شَرٌّ لَّكُمْ ۗ
وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لَا تَعْلَمُونَ
“Olabilir ki siz bir şeyi hoş görmezsiniz; oysa o
sizin için bir hayırdır. Yine olabilir ki siz bir şeyi seversiniz; oysa o sizin
için bir şerdir. Allah bilir, siz ise bilmezsiniz.” (Bakara 216)
Bundan dolayı Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
وَلَوْ بَسَطَ اللَّهُ الرِّزْقَ
لِعِبَادِهِ لَبَغَوْا فِي الْأَرْضِ وَلَٰكِن يُنَزِّلُ بِقَدَرٍ مَّا يَشَاءُ ۚ
إِنَّهُ بِعِبَادِهِ خَبِيرٌ بَصِيرٌ
“Eğer Allah, kulları için rızkı geniş tutup
yaysaydı, gerçekten yeryüzünde azarlardı. Ancak O, dilediği miktar ile indirir.
Şüphesiz O, kullarına karşı Habîr’dir, Basîr’dir.” (Şura 27)
Senin hakkında hakkıyla haberdar ve sana en uygun olan şeyi görmektedir.
3- Hayır ve şer görecelidir. Aynı şey bir şahıs için hayır iken başka
bir şahıs için şer olabilir.
İbn Teymiyye rahimehullah, güzellikle rızıklandırılmış bir kimse
hakkında şöyle demiştir: “Eğer bu konuda Allah’tan sakınırsa, bu güzellikle
imtihan edilmemiş kimseden daha üstün olur. Zira nimetler imtihanlara göredir.”
Mesela güzel bir kadın kocası için güzel kılınmış olup, onu gören diğer
herkes için bir fitnedir.
4- Bunun manası, bu korkuyla hayrı ummamak ve hedefler belirlememek,
kendini değiştirmeye ve ilerlemeye çalışmamak demek değildir! Tam aksine yüce
işleri talep etmek ve kişinin kendisini geliştirmesi önemlidir.
Sağlık, güzellik, ilim, şöhret ve buna benzer nimetler sorun değildir.
Asıl sorun, bu nimetleri şükrünü yerine getirmek yerine bunlara aldanıp
övünmektir.
Nimet bir imtihan ve denemedir. Musibet de tamamen böyledir.
5- Umduğun ve elde etmek için çabaladığın her şeyi Allah’a bırak ki O
seni bunun hayrıyla rızıklandırsın ve senden onun şerrini savuştursun.
6- Arzu ettiğin şeyleri kendi konumuna indir. En büyük hedefin İslam üzere
istikamet, ailenin hakkını gözetmek, çocuğunu güzelce terbiye etmek olsun.
Hedeflerinden hayırlı ve şerefli olanları belirle ve kalbini ona odakla.
Bununla beraber dünyadan nasibini de unutma. Lakin dış görünüşü, giyimi, evi ve
midesi için yaşayan biri olma!
7- Gözlerini başkaların mallarına ve dünya hayatının çiçeklerine dikme!
Muhakkak ki Allah Teâlâ insanları dünyada şekil, cisim, mal, nesil,
kuvvet, makam, refah, bilgi gibi konularda birbirinden üstün kılmıştır. Allah’ın
onlara bunları vermesinin sebebi onların iyilikleri veya kötülükleri değil,
Allah’ın imtihanı içindir.
Onlara verdikleriyle ancak onları denemektedir. Üstün kılınan da, üstün
kılınmayan da imtihan edilmektedir.
Ahirette ise üstün kılınma sadece amellerine göre olacaktır. Ahiretin
dereceleri daha büyük ve daha üstündür.
Şu kapsamlı ayetleri iyi düşün:
وَهُوَ الَّذِي جَعَلَكُمْ خَلَائِفَ
الْأَرْضِ وَرَفَعَ بَعْضَكُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِّيَبْلُوَكُمْ فِي مَا
آتَاكُمْ
“Sizi yeryüzünün halifeleri yapan ve size verdikleriyle sizi denemek
için kiminizi kiminize derecelerle üstün kılan O’dur.” (En’âm 165)
كُلًّا نُّمِدُّ هَٰؤُلَاءِ وَهَٰؤُلَاءِ
مِنْ عَطَاءِ رَبِّكَ وَمَا كَانَ عَطَاءُ رَبِّكَ مَحْظُورًا انظُرْ كَيْفَ
فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ وَلَلْآخِرَةُ أَكْبَرُ دَرَجَاتٍ وَأَكْبَرُ
تَفْضِيلًا
“Hepsine, onlara da bunlara da rabbinin
ihsanından veririz. Rabbinin ihsanı kısıtlanmış değildir. Bak, biz insanların
kimini kiminden nasıl üstün kılmışızdır! Elbette ki âhiret, derece ve üstünlük
farkları bakımından daha büyüktür.” (İsra 20-21)
Elbette âhiret derece ve üstünlük farkları bakımından daha
büyüktür! İşte hak edenin üstünlüğü!