Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

20 Haziran 2025 Cuma

Alimin Zellesine Uymamak ve Hata Eden Alimin Faziletini Tanımak

 Tabi olunamayacak bir zellesi bulunmayan bir âlim yoktur. Ancak bu durum onun imamlığını etkilemez ve bu sebeple sapık görülmez. Haddadîler ve benzerleri ise âlimlerin bazı hataları sebebiyle onların bid’atçi olduğuna ve sapıklık üzere öldüklerine hükmediyorlar! Bundan Allah’a sığınırız.

İbnu’l-Kayyım rahimehullah şöyle demiştir: “İki şeyin bilinmesi zorunludur ki, bunlardan biri diğerinden daha önemlidir. O da Allah, Resûlü, Kitab'ı ve dini için nasihat; Allah Teâlâ'yı elçisi ile gönderdiği hidayet ve açıklamalara aykırı düşen bâtil sözlerden tenzih etmek. Çünkü o sözler hikmet, maslahat, rahmet ve adâletine aykırıdır. Dolayısıyla bunları dinden uzaklaştırmak ve dinin dışına itmek gerekir. Bunları dine çeşitli te’vil ve yorumlarla birileri dâhil etmiştir.

İkincisi, İslâm âlimlerinin faziletleri, değerleri, hakları ve mertebelerinin bilinmesi. Onların fazilet, ilim ve Allah ve Resûlü için nasihatleri, söyledikleri her sözün kabul edilmesini gerektirmez. Onların fetvâları içerisinde, Allah Resûlü'ünden vârit olan rivâyetlerin kendilerine ulaşmamış olması sebebiyle, bilgileri oranında yorumladıkları meseleler olabilir. Bu meselelerin hakikate aykırı olması, sözlerinin tamamının reddedilmesini, onların küçümsenip aleyhlerinde ileri geri konuşulmasını gerektirmez.

Bu iki husus haktan sapma manasına gelen iki tavırdır. Doğru yol ise ikisi arasında olan yoldur. Onları günahkârlıkla itham etmediğimiz gibi, masum da kabul etmeyiz.

Râfizilerin Ali radıyallahu anh hakkındaki yollarına girmediğimiz gibi, Şeyhayn (Ebu Bekr ve Ömer radıyallahu anhuma) hakkındaki davranışları gibi de davranmayız. Aksine onların kendilerinden önceki sahâbîlere davrandıkları gibi davranırız. Çünkü onları ne günahkârlıkla itham ediyor, ne de masum olduklarını söylüyorlardı. Görüşlerinin tamamını kabul etmedikleri gibi, yok da saymıyorlardı. Onların dört halife ve diğer sahabilere karşı tutumlarının aynısını, bizim mezhep imamları hakkında takınmamızı nasıl eleştirebilirler ki?

Allah'ın göğsünü İslâm'a açtığı kişiler için bunların arasında bir zıtlık yoktur. Bu iki tutum ancak şu iki kişiden birisine göre çelişkili olur: Mezhep imamlarının değerlerini ve faziletlerini bilmeyen ya da Allah Teâlâ'nın elçisi ile gönderdiği şeriatın hakikatini bilmeyen. Şeriatı ve realiteyi bilen bir kişi şunu da kesinlikle bilir ki, İslâm üzerine sâbit ve güzel bir yaşantısı olan, İslâm ve Müslümanlar nezdinde iyi bir konum edinmiş büyük kişilerin elbette ki ayak kaymaları ya da yanılmaları olabilir. Onlar bu yanılma ve hatalarında mazurdurlar, dahası içtihatları karşılığında sevap bile alırlar. Bu yanlış içtihatlarında onlara tâbi olunmaz, buna karşın bu, onların konumlarını, imâmlıklarını ve Müslümanların gönüllerindeki yerlerini de yok saymayı gerektirmez.

Abdullah b. el-Mubarek rahimehullah şöyle demiştir: “Kûfe'de iken, ihtilaflı bir mesele olan nebîz (hoşaf) konusunda benimle münazara ettiler. Onlara dedim ki:

“Gelin, delil getirmek isteyen Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sahâbîlerinden ruhsat veren birisini ileri sürsün. Ona şiddetli bir cevap ile karşılık vermezsek, görüşü sahih sayılır.” Onlar delillerini ileri sürmeye başladılar. Onlar kimden bir ruhsat fetvâsı ileri sürseler, biz onlara daha sert bir karşılık verdik. Ellerinde Abullah b. Mesûd radıyallahu anh'den başka bir dayanak kalmadı. Nebiz hakkındaki sert ifadeler konusunda ona dayanarak söyleyecekleri sözlerden hiçbiri de sahih senetle sâbit değildir. Ondan gelen sahih rivayet ise kendisine sorulan nebizin yeşil testide yapılmamış olanı ile ilgilidir. İbnu'l-Mubarek rahimehullah dedi ki:

“Ruhsat konusunda İbn Mes'ud radıyallahu anh’ı delil gösterene dedim ki:

“Ey Ahmak! Düşün ki İbn Mes'ud radıyallahu anh şurada oturuyor olsaydı ve “O sana helâldir” demiş olsaydı bile Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ve sahâbîlerinden nebiz konusunda nakledilen sert ifadeler senin nebizden sakınmanı ve korkmanı gerektirirdi.” İçlerinden birisi şöyle dedi:

"Ey Ebû Abdirrahman! En-Nehai, eş-Şa'bi ve daha birçok âlimin ismini saydı- haram içecek mi içiyorlardı?" Dedim ki:

"Münâzarada şahıs isimlerini anmayı bırakın. İslâm tarihinde nice insanlar vardır ki, hakkında şöyle şöyle menkibeler nakledilir, ancak onun da zellesi olabilir. Zellesi olan konuda onu delil kabul etmek kimseye câiz olur mu? Bunu kabul etmediyseniz, o zaman Atâ, Tâvûs, Câbir b. Zeyd, Saîd b. Cübeyr ve İkrime hakkında ne dersiniz?" dedim.

"Onlar seçkin kişilerdir" cevabını verdiler.

"O zaman bir dirhemin iki dirhem karşılığında peşin olarak satılmasına ne dersiniz?" diye sorunca

"Haramdır" dediler. Bunun üzerine ben

"Onlar bunu helal kabul ederler. Onlar haram yiyerek mi öldüler?" deyince şaşkına döndüler ve ileri sürecek delil bulamadılar.”

…Şeyhülislam (İbn Teymiyye) şöyle demiştir: “İbnü'l-Mübarek'in söyledikleri, âlimler arasında ittifakla kabul edilen yorumdur. Zira önceki ilklerden olan imâmlar ve onlardan sonra gelenlerden her birinin sünnetten bir bilgileri bulunmadığı için yorum yaptıkları bir konuları mutlaka vardır.”

Ben de derim ki: Ebû Ömer b. Abdilber, İstizkar adlı eserinin başında şöyle demiştir: “Onların çoğunun, sadece bazı âlimlerin nezdinde bilinen pek çok sünneti bilmemeleri mümkündür. Sahâbeden hiç kimseyi bilmiyorum ki, nispeten özel bir bilgi ihtiva eden ve âhâd olarak nakledildiği için kendi gözünden kaçan rivâyetler olmasın. Bu durum, onlardan sonrakiler için çok daha mümkündür. Herkesin bu rivâyetlerin tamamını ihâta etmesi ise imkânsızdır.”

Şeyhülislam (İbn Teymiyye) şöyle demiştir: “Bu saymakla bitirilemeyecek kadar geniş bir konudur. Bununla birlikte bu onların derecelerini düşürmez, ancak bu hususta kendilerine tâbi de olunmaz. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

"Bir konuda ihtilâfa düştüğünüz zaman onu Allah ve Rasûlüne havâle edin." (Nisa 59) Mücahid, Hakem b. Uteybe, Mâlik ve diğerleri şöyle demişlerdir:

"Allah'ın kulları içerisinde Rasûlüllah hariç, bütün insanların görüşlerinden alınabilecekler de vardır, alınmayacaklar da."

İbn Kayyım’dan nakil bitti.[1]

Selefin siyerinde bunun örnekleri çoktur:

1- Kadı Şureyh, Allah Azze ve Celle’nin aceb (beğenme, şaşırma) sıfatını tevil ile inkar etmiş, bundan dolayı Abdullah b. Mes’ud radıyallahu anh’den gelen “bel acibtu” şeklindeki kıraati reddetmiştir. Alimler bu konuda onun hatasını açıklamışlar ama bid’atçilikle suçlamamışlardır.[2]

2- İbn Abbas radıyallahu anhuma’nın azatlısı İkrime rahimehullah hakkında İmam Ahmed b. Hanbel rahimehullah şöyle demiştir: “İnsanların en âlimlerinden idi. Lakin o Sufriyye Haricilerinin görüşünde idi…”[3]

Benzer sözleri İbnu’l-Medini ve Yahya b. Main de söylemişlerdir.[4]

Bununla beraber imamlar İkrime rahimehullah’tan övgüyle bahsetmişlerdir.[5]

3- Said b. Cubeyr rahimehullah huruc görüşünde idi.[6] İbnu’l-Eş’as’ın Abdulmelik’e karşı ayaklanmasına destek olmuştu.

İmam Ahmed b. Hanbel şöyle demiştir: “Bize İsmail tahdis etti, dedi ki: bize Eyyub haber verdi, dedi ki: el-Hasen (el-Basri) rahimehullah şöyle dedi:

“Said b. Cubeyr’e şaşırmaz mısın? O yanıma girip Haccac’a karşı savaşmamı istedi. Yanında İbnu’l-Eş’as’ın ashabından ileri gelenler de vardı.”[7]

Said b. Cubeyr rahimehullah’ın bu görüşünden döndüğü sabit olmamıştır. Bununla beraber onun bu görüşü eleştirilmiş ama bid’atçilikle suçlamamışlardır.

4- İmam İbn Kuteybe rahimehullah. Aralarında İbn Teymiyye ve Muhammed b. Abdilvehhab’ın da bulunduğu birçok imamlar İbn Kuteybe’yi övmüşlerdir. Bununla beraber İbn Kuteybe Allah’ın aceb ve dıhk (gülme) sıfatlarını te’vil etmiştir.[8]

5- Mucahid b. Cebr rahimehullah. Makamu’l-Mahmud’u Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Arş’ta oturtulması olarak te’vil etmiş, bazı ayetlerin te’vilinde çelişkilere düşmüştür. Bununla birlikte el-Lalekai rahimehullah onu “Sünnette bir imamdır” diye nitelemiştir.[9]

6- Ömer b. Abdilaziz rahimehullah Ali radıyallahu anh’ı, Osman radıyallahu anh’den üstün gören bir adama şöyle demiştir: “Sana hangisi daha sevimlidir? Kanlar hususunda acele eden adam mı yoksa mal konusunda acele eden adam mı?”[10]

Burada Ömer b. Abdilaziz rahimehullah zelleye düşmüştür. Zira ne Osman radıyallahu anh haksız yere bir mal almıştır ne de Ali radıyallahu anh haksız yere kan dökmüştür! Bu konularda sükut etmek (sahabileri eleştirmemek) Ehl-i Sünnet’in köklü mezhebidir.

7- İmam Muhammed b. İdris eş-Şafii rahimehullah İbrahim b. Muhammed b. Ebi Yahya ile oturur, ondan tedlis yaparak rivayette bulunur ve “Bana itham etmediğim biri rivayet etti” derdi. Halbuki onun bid’atini ve aşırılığını biliyordu. İbn Ebi Yahya Cehmî, Rafizi ve Mu’tezili idi. İmam Ahmed İbn Ebi Yahya hakkında: “Bütün belalar ondadır” demiştir. İbnu’l-Mubarek onun hakkında: “Kader inkarını açıkça söylediği için ondan rivayeti terk ettim” demiştir.

İmam Şafii’nin kitaplarında kutsal sayılan günler ve aylar hakkındaki münker rivayetler de Şafii’nin İbn Ebi Yahya yoluyla yaptığı rivayetlerdir.

İmamların bid’atçilerden sakındırdıkları gibi, bid’atçilerle oturanları da bid’atçilikle itham etmeleri malum ve meşhurdur. Bununla beraber imamlardan hiç kimse İmam Şafii’nin bid’atçi olduğunu söylememiştir.

Peki Haddadiler ne yapacaklar? İmam Şafii’yi bid’atçi mi sayacaklar yoksa selefin sözlerine, onların herkesi kendi konumuna göre değerlendirip muamele etmelerine dönüş mü yapacaklar?!

Bu konuda örnekler çoğaltılabilir, lakin inşaallah yeterlidir.

Böylece anlaşılmıştır ki, Kitap, sünnet ve selefin icmaına aykırı olan hata kimden gelirse gelsin reddedilir, hatanın sahibine ise konumuna göre hükmedilir. Bilerek, kasten, geçerli bir te’vil olmaksızın veya hak tebliğ edildiğinde ısrarla yanlışına devam eden, bid’atini ilan edip insanları buna davet kimse ile bu sıfatlarda olmayan kimse aynı hükümde değildir. Selef mutlak ile muayyen hüküm ayrımını gözetmişlerdir. Haddadiler ise Selefin bu menhecinden çok uzaktırlar!



[1] İ’lamu’l-Muvakkiin (3/220-222)

[2] Bkz: Hakim el-Mustedrek (2/430) Beyhakî el-Esma ve’s-Sifat (991) İbn Hacer Fethu’l-Bari (8/365)

[3] İbn Adiy el-Kamil (5/266)

[4] Fesevi Ma’rife (2/7)

[5] Bkz.: Tehzibu’l-Kemal (20/264) Siyeru A’lami’n-Nubela (5/33, 6/106)

[6] Bkz.: Siyeru A’lami’n-Nubela (4/321) İbn Teymiyye Minhacu’s-Sunne (4/527, 530)

[7] Ahmed b. Hanbel el-İlel ve Marifetu’r-Rical (2739)

[8] Bkz.: Te’vilu Muhtelefi’l-Hadis (s.108, 248)

[9] El-Lalekai İtikad (1/35)

[10] Ebu Zur’a ed-Dimeşki Tarih (s.145) Siyeru A’lam (5/72)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)