Mahmud el-Haddad, ashabına: “Seleften kürsiyi ilimle tevil eden vardır” diyor ve bunu Taberi’nin İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan rivayet ettiğini zikrediyor. Ashabı ise diyorlar ki: “Bunu gözlerimizle görmedikçe tasdik etmeyiz!”
Ehl-i Sünnet âlimleri kitap ve sünnette olanları ve öncü
imamların söylediklerini kabul ederler. Lakin onlar zayıf ve münker sözleri
kitap ve sünnete arz ederler, bu sözleri Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in
ashabına nispet etmeyi dahi caiz görmezler.
Şayet âlimlerden birinin böyle bir söz söylediğini
bulurlarsa, bunun tabi olunamayacak bir zelle olduğunu söylerler, hak ile
batılın, makbul ile şazın ayrımını yaparlar.
El-Haddad ise, zayıf ve münker yoldan gelmiş bir rivayeti
İbn Abbas radıyallahu anhuma’ya nispet ederek İbn Abbas radıyallahu anhuma’yı dahi
bid’atle nitelemek istemiştir!
Halbuki bu söz İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan çürük bir
isnad ile rivayet edilmiştir. Sahih olarak gelen ise, İbn Abbas radıyallahu anhuma’nın
kürsi hakkında: “Ayakların konduğu yerdir” demesidir.[1]
Ebu Said ed-Dârimî şöyle demiştir: “Şu el-Merisî’ye denilir
ki: “İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan Ebu Ca’fer el-Ahmer’in rivayet ettiği
şeye gelince, Ca’fer, sika ve sağlam ravilere muhalefet ettiğinde, rivayetine
itimad edilecek kimselerden değildir.”[2]
Ed-Dârimî sonra İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan sabit olan rivayetin; “Kürsi
ayakların konduğu yerdi” şeklindeki sözü olduğunu beyan etmiştir.
Aynı şekilde imamlar, İbn Abbas radıyallahu anhuma’nın
kürsiyi “ilimdir” diye tevil ettiğine dair rivayet edilen sözün zayıf olduğunu
belirtmişlerdir. Ebu Abdillah İbn Mende şöyle demiştir: “Bu konuda ona tabi
olunmamıştır. Ca’fer, Said b. Cubeyr’den rivayette kuvvetli değildir.”[3]
Yine şöyle der: “Buna tabi olunmamıştır. Ebu Musa el-Eşari radıyallahu
anh’den kürsinin ayakların konduğu yer olduğunu söylediği rivayet edilmiştir.”
Sonra Ebu Musa radıyallahu anh’den isnadıyla zikreder.[4]
Sonra Nehşel – ed-Dahhak – İbn Abbas radıyallahu anhuma
tarikiyle: “İlimdir” dediğini zikreder ve der ki: “Bu haber sabit olmamıştır.
Çünkü ed-Dahhak, İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan işitmemiştir. Nehşel de
metruktur.”[5]
Ebu Mansur el-Ezherî şöyle demiştir: “İbn Abbas radıyallahu
anhuma’dan kürsi hakkında sahih olan; es-Sevri ve başkalarının Ammar ed-Duheni’den,
onun Muslim el-Batin’den, onun Said b. Cubeyr’den, onun İbn Abbas radıyallahu
anhuma’dan rivayet ettiği şu sözdür: “Kürsi ayakların konduğu yerdir. Arşa
gelince o hakkıyla takdir edilemez.” İlim ehli bu rivayetin sıhhatinde ittifak
etmişlerdir…”Kürsi ilimdir” şeklinde rivayet edilen söze gelince, rivayetler konusunda
marifet ehli olan hiç kimse bunu sabit bulmamıştır.”[6]
Mahmûd el-Haddad ve Haddâdîler, imamların bazı muayyen
şahısları bid’atle nitelemesini kendilerine delil getirerek, âlimleri
bid’atçilikle ve sapıklıkla itham ediyorlar!
Yukarıda işaret edildiği üzere dilleri İbn Abbas radıyallahu
anhuma’ya dahi uzanmıştır! El-Haddad bu
konuda Abdullah b. ez-Zubeyr radıyallahu anhuma’yı haricilikle itham eden
Huseyn el-Kerabisî’yi misal vermektedir!
Huseyn el-Kerabisi ciddi akidevî sorunları olan birisidir.
El-Kerabisî, büyük sahabî İbnu’z-Zubeyr radıyallahu anhuma’yı haricilikle itham
etmiş, Lafız meselesinde: “Kim Kur’ân’ı telaffuzunun mahlûk olduğunu
söylemezse kâfirdir” demiş, Rafizileri destekleyen sözler etmiş, Hadis
ehlini kötülemiş ve bid’at ehlini övmüştür. Hatta kendisine nasihat edilmesine
rağmen dönüş yapmamıştır!
El-Merrruzi şöyle demiştir: “Ebu Abdillah (Ahmed b. Hanbel)
rahimehullah’a dedim ki: “el-Kerabisî: “Kim Kur’ânı telaffuzum mahlûktur
demezse o bir kâfirdir” diyor.” Ahmed b. Hanbel rahimehullah dedi ki: “Bilakis
onun kendisi kâfirdir.”[7]
Yine İmam Ahmed rahimehullah şöyle demiştir: “Bişr el-Merisî
öldü, arkasında Huseyn el-Kerabisî’yi bıraktı.”[8]
Yine şöyle demiştir: “Bu (el-Kerabisî) Cehmîlik etmiş,
Cehmiyye’yi izhar etmiştir. Kendisinden ve ona tabi olan herkesten sakındırmak
gerekir.”[9]
Zehebî dedi ki: “el-Kerabisi lafız meselesini ilk ortaya
atan kişidir.”[10]
Yani “Kur’ân’ı telaffuzum mahlûktur” sözünü ilk söyleyen kişidir.
Hatta İmam Ahmed rahimehullah, el-Kerabisi’nin re’y ehlinden
olduğunu açıklayarak o ve onun gibiler hakkında şöyle demiştir:
“Onların belâları, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den
ve ashabından gelen rivayetleri bırakarak ortaya koydukları şu kitaplarla geldi.
Sonra bu kitaplara yöneldiler.”[11]
Ya’kub ed-Devraki şöyle demiştir: “Ahmed (b. Hanbel) rahimehullah’a
Ebu Sevr ve Huseyn el-Kerabisi hakkında sordum. Dedi ki: “Bunlar ne zaman ilim
ehli oldular?! Bunlar ne zaman hadis ehli oldular?!”[12]
Taberani dedi ki: bize Abdullah b. Ahmed tahdis etti, dedi
ki: Babam (Ahmed b. Hanbel) rahimehullah’a “Kur’ân’ı telaffuzum mahluktur” diyen
kimse hakkında sordum. Dedi ki:
“Bu, Cehmiyye’nin sözüdür.” Babama dedim ki: “el-Kerabisî
böyle diyor!” Dedi ki:
“Yalan! Allah onu parçalasın!” Yine ona Huseyn el-Kerabisî
hakkında: “Onu hadis talep ederken gördün mü?” diye sordum. Dedi ki:
“Hayır” Ben: “Onu Bağdad’da eş-Şafii’nin yanında gördün mü?”
dedim. “Hayır” dedi. Ebu Sevr’e de
el-Kerabisî hakkında sordum. Onun hakkında kötü şeyler söyledi. Ben: “Sizinle
beraber eş-Şafii’nin yanında bulundu mu?” diye sordum. Dedi ki:
“O böyle diyor ama ben onu bilmiyorum.”[13]
İmam Ahmed, Ebu Sevr ve başkaları, el-Kerabisî’nin imamlardan
ilim aldığını nefyetmişlerdir. Ama bu nefiy ile kastedilen; uğrayıp arz yoluyla
icazet almak değildir. Kastedilen, el-Kerabisi’nin imam Şafii’nin yanında
derslere devam etmediği ve ondan fıkıh öğrenmediğidir.
Er-Ramehurmuzî, isnadıyla es-Sacî’den rivayet ediyor: bize
Davud el-Esbehanî tahdis etti, dedi ki: bana el-Huseyn el-Kerabisî dedi ki:
“Şafii geldiğinde (İbn Abdilber’in rivayetinde: “İkinci gelişinde”
şeklindedir) ona gidip dedim ki:
“Sana kitapları okumam için izin verir misin?” O bunu kabul etmedi ve dedi ki:
“ez-Za’ferani’nin kitaplarını al, onları istinsah et
(çoğalt), bu konuda sana icazet veriyorum.” Böylece ondan icazet aldım.”[14]
Öncekilerin re’y ve fıkıh kitaplarını araştıranlar bilirler
ki, bu kitaplar delile önem vermemişlerdir, bunlar ilimden bir şey sayılmazlar.
Bu yüzden İmam Ahmed’e: “Re’y kitaplarını yazabilir miyim?” diye sorulunca
şöyle demiştir: “Hayır bunu yapma! Sana gereken asar (seleften gelen
rivayetler) ve hadislerdir.”[15]
Bu yüzden İbn Abdilber şöyle demiştir: “…Âlimler ancak rivayet
ehli olanlar ve bu konuda fakihleşenlerdir. Onlar bu konuda sağlamlıkları ve
anlayışları ile üstünleşmişlerdir.”[16]
- Devam edecek inşaallah -
[1]
Muhammed b. Osman b. Ebi Şeybe el-Arş (61) Abdullah b. Ahmed es-Sunne (586) İbn
Huzeyme et-Tevhid, Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr, Hâkim el-Mustedrek
[2]
En-Nakz Ale’l-Merisi (1/410)
[3]
İbn Mende er-Reddu Ale’l-Cehmiyye (15)
[4]
Er-Reddu Ale’l-Cehmiyye (s.46)
[5]
A.g.e (s.46)
[6]
Ezheri Tehzibu’l-Luga (4/3127) Ayrıca bkz.: Zehebi El-Uluv (1/850) İbn Teymiyye
Fetava’l-Hameviye (s.307) İbn Kesir el-Bidaye (1/13) Şatibi el-Muvafakat
(4/227-229)
[7]
İbn Batta el-İbane (1/344 no:151)
[8]
İbn Batta el-İbane (1/342 no: 147) Hatib Tarih (8/66)
[9]
İbn Abdilhadi Bahru’d-Dem (1286)
[10]
Siyeru A’lam (12/80)
[11]
Hatib Tarihu Bağdad (8/66)
[12]
İbn Abdilhadi Bahru’d-Dem (1212)
[13]
Tehzibu’t-Tehzib (2/310 no:618)
[14]
Muhaddisu’l-Fâsıl (532) Hatib el-Kifaye (1053) İbn Abdilber Camiu Beyani’l-İlm
(2294)
[15]
Tabakatu’l-Hanabile (1/329)
[16]
Camiu Beyani’l-İlm (2/942)