Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

17 Ekim 2025 Cuma

Mahkeme Meselesinde Haricilerin Tutarsızlıkları

 

Soru: Selamünaleyküm bir sorum olacaktı; Tekfirci birisi bana şunu sordu, İslamiyette sebep olan yapan gibidir.
EN-NİSÂ -85- Kim güzel bir (işte) aracılık ederse, ona o işin sevâbından bir pay vardır. Kim de kötü bir (işte) aracılık ederse, ona da o kötülükten bir pay vardır. ALLÂH'ın her şeye gücü yeter. İki Müslüman ihtilaflarında bir yahudiyi hakem tayin etseler itikadları düzgünse ve allahın hükmünü inkâr etmiyorlarsa kâfir olmaz diyorsunuz. Ama yahudi allahın indirdiğiyle inkâr ederek hükmetmez ve bu küfürdür. Sebep olan o 2 Müslümandır.
Ve bu yahudinin küfür fiiline sebep oldukları için sebep olan yapan gibidir. Her halükarda o müslümanlar kâfir olur diyor.
Cevabınız için şimdiden teşekkürler.

Cevap: Aleykum selam. Tekfirci birisiyle konuşmanız, selamlaşmanız hele bu diyaloglara girmeniz caiz değildir.

Meseleye gelince, İslam dini fiillerin hükümlerini açıklar, muayyen fâillere gelince, o konuda içtihada yetkili kadılar hükmeder. Her bir müslümanı belirli kişileri tekfir etmekle mükellef tutmak ise İslam hukuk ve ahlâkından zerre kadar nasip almamış, şeytanın oyuncak edindiği kimselerin işidir. Zira hadiste geldiği gibi, “Kendisini ilgilendirmeyen/üzerine vazife olmayan şeyleri terk etmesi kişinin müslümanlığının güzelliğindendir.” Muayyen şahısları tekfir etmek üzerine vazife olmadığı halde bu işi üzerine alanlar ise müslümanlığı güzel olmayan ve emanete de ihanet eden kimselerdir. Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

Muhakkak ki Allah size emanetleri sahiplerine vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor! Muhakkak ki Allah’ın size kendisiyle öğüt verdiği şey ne güzeldir. Muhakkak ki Allah Semi’ ve Basir olandır.” (Nisa 58)

İnsanlar arasında hükmetmek, sahiplerine verilmesi gereken bir emanettir. Bu emaneti sahibine tevdî etmeyip kendileri hükmetmek isteyenler ise emanete ihanet etmiş olurlar. Bu da kıyamet alametlerindendir. Ruveybida’nın söz sahibi olması ve emanetin ehline bırakılmaması kıyamet alametlerinden sayılmıştır. Ruveybida, yeterliliği ve ehli olmadığı halde umumî meselelerde söz sahibi olan kimse olarak açıklanmıştır.

Yahudi birinin veya bir kâhinin hakemliğine başvuranlar hakkında Nisa 60. Ayeti nazil olmuştur, Allah ve rasulünün hükmüne başvurmaları gereken kimseler, böyle bir hakemliğe başvurdukları için nifak fiilini işlemekle itham edilmişler, fakat bu fâillere kâfir ve mürted hükmü verilmemiştir. Zamanımızdaki iki tür sapkınların bir tarafı, günümüzdeki mahkemelere her türlü başvurunun küfür olduğunu, mahkemeye çıkanların tekfiri vacip kâfirler olduklarını iddia ederken, diğer sapıklık tarafı da bunda hiçbir sakınca olmadığını iddia etmektedir!

Orta yolu tutan, Kur’ân, sünnet ve selefin menheci dışına çıkmayan Ehl-i Sünnet ise, günümüzdeki mahkemelere müracaat hususunda ayrıntıya gider. Eğer Kur’ân, sünnet ve icma ile sabit olan bir hükmün aksini talep için herhangi bir mahkemeye başvuran kimse nifak üzeredir. Bu ister günümüzdeki beşerî mahkemeler olsun, isterse Hanefi, Şafii, Hanbeli, Maliki, Zahiri, Caferi, Sufi gibi mezheplerden birinin hükmü olsun fark etmez, Kur’an ve sünnet hükmünden kaçış için başvurulan her hüküm bir nifak kapısıdır.

Bunun dışında kişinin Kur’ân ve sünnete göre meşrû olan bir hakkını talep için bir hakimin hükmüne başvurmasında hiçbir sakınca yoktur. Bu hâkim ister yahudi, ister müslüman olsun fark etmez. Bu konuyu muayyen şahıslara indirgeyip küllî hükme şahıslar üzerinden varmak yanlış bir metottur. Malum olduğu üzere Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem müşrik liderlere davet mektupları gönderdi. Bu mektuplar bir hüküm talebidir! Bu liderler ya İslam’ı kabul edecekler ya da reddedeceklerdi. İslam’ı kabul edenler meşru olan hükümde bulundu, kabul etmeyenler de taguta (şeytana) itaat etti. Şimdi Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem kâfirin hükmüne mi müracaat etmiş oldu? Bu örnek meselenin sağlıklı düşünülmesi için verilmiştir. Birileri çıkıp da bunun mahkemelerle ne alakası var diyelbilir. Sığ düşüncelere bu akide hapsedilemez! Halbuki mesele hüküm meselesidir. Bir kimsenin kendisinin işinde hakimin Allah’ın dinine göre hükmetmesini istemesi ile, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in müşrik liderlerden halklarına Allah’ın diniyle hükmetmesini istemesi arasında fark yoktur!

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)