Bundan 3 sene önce şu linkte:
Hizbu’t-Tahrir’in
Ehl-i Sünnet’e aykırı görüşlerine dair bir yazı yayınlamıştım. Birçok Hizipçi
tarafından itirazlar geldi, iftira ettiğim yahut cımbızlama yaptığım şeklinde
ithamlar yapıldı. Müteaddid münasebetlerle yüzyüze konuştuğumuz arkadaşlara
gerekli izahatları yaptım. Zaten yazımda alıntı naklettiğim yerlerde nereden
aldığımın kaynakları mevcut. Lakin Hizbu’t-Tahrir’in yayınlarında her sene
yapılan neşirlerde sayfa numaralarında değişiklikler olabilmektedir.
1- Mesela en
çok itiraz edilen husus: “Şahsiyetul-İslamiye 3/158
“Mütevatir delil, Kurandan bir ayet dahi olsa, akılla ittifak edinceye kadar
zan ifade eder” şeklinde yaptığım nakli adı geçen kitapta bulamadıklarını,
bunun benim bir iftiram olduğunu söylemeleridir. Bu konunun ispatı için Hizbin
Şahsiyetu’l-İslamî kitabının en son baskısındaki sayfa numarası cilt 3 sayfa 163-164’tür.
Arapça ifadesini ve tercümesini aktarayım:
Tercümesi: “O zaman sem’î delil (kitap ve sünnet)den kastedilen,
galip zanna nispetledir. Zira şer’î hükmün ispatında bu yeterlidir. Yani bu beş
ihtimal giderildiğinde zan ile kusur bulunacak bir şey kalmaz ve böylece şerî
hüküm anlaşılır. Ama yakin ile kusur bulunmamasına gelince, akide konuları için
bu kaçınılmazdır. O zaman sadece bu beş ihtimalin nefyi yeterli gelmez. Yani akide
hususunda sem’î delil ile istidlal yeterli olmaz. Yani sadece bu ihtimallerin
giderilmesi yakin ifade etmez. Bilakis bunun yanında başka şeyler de bulunması
zorunludur. Zira sem’î deliller (yani vahiy olan kitap ve sünnet) ancak on
şartın yerine gelmesinden sonra yakin ifade eder. Bu beş şart; nesh
bulunmaması, takdim ve te’hir, i’rabın değişmesi, tasrif (kelime çekimleri) ve
akla aykırı olmamasıdır. Böylece on şart ortadan kalktığında yakini bozacak bir
şey kalmaz. İşte o zaman sem’î delil (kitap ve sünnet nassı) yakin ifade eder ve
akidede delil getirilebilir. Şer’i hükme göre bu daha önceliklidir. O zaman
delaleti yakinî olur. Aynı şekilde buna yakinî olarak sabit olması da eklenir.”
Evet, benim tercüme ettiğim şekilde Takıyuddin Nebhani’nin
ifadeleri bunlardır. Dileyen İslam Şahsiyeti kitabının tercümesinin 3. Cildinden
ilgili bölümü araştırsın, karşılaştırsın.
Anlaşılması için özet bir şekilde Nebhani’ye göre: “Mütevatir delil, Kurandan bir ayet dahi olsa, akılla
ittifak edinceye kadar zan ifade eder”
Görüldüğü gibi Allah’a hamd olsun, iftira etmiş değilim. Anlaşılan o ki, Hizbu’t-Tahrir’ci
arkadaşlar, üstadlarının ne dediğini anlamıyorlar! İyi ki de anlamıyorlar, bir
de anlasalar bela katlanacak!
1- İkinci itiraz edilen husus: “24 rebiulevvel 1390
hicri tarihli soru cevapta: “Yabancı kadını şehvetli ya da şehvetsiz öpmek,
musafaha etmek caizdir” fetvasını yayınladılar” şeklinde naklettiğim
cümledir. Hizipçiler böyle bir fetvanın vaki olmadığını, ya benim iftira
ettiğimi yahut ben nereden nakletmişsem naklettiğim yerin iftira ettiğini ve
benim de iftirayı naklettiğimi iddia etmektedirler.
Hakikat şu ki, pekçok hizipçi Hizbu’t-Tahrir
gerçeğinden habersizdirler. Yaptığım bu nakli orijinal arapça metniyle
nakledeceğim ve tercüme edeceğim. Dileyen arapça metni kopyalayıp Google’da
aratabilir. Bu fetvanın yayınlandığı günden beri Hizbu’t-Tahrir’e reddiye veren
birçok müellifin bu fetvayı naklettiklerini göreceklerdir. Ben, ilmine ve
adaletine güvendiğim müelliflerden bunu naklettim. Bunlardan birisi Abdurrahman
ed-Dımeşkiye’dir. O, “er-Reddu Ala Hizbi’t-Tahrir” adlı kitabının 71. sayfasında
şöyle nakletmektedir:
* جواز تقبيل المرأة الأجنبية ومصافحتها. فقد
أرسل أحد الناس سؤالا للحزب: ما حكم القبلة بشهوة؟ فكان جواب الحزب (من مجموع
الأجوبة المذكورة أن القبلة بغير شهوة مباحا وليس حراما)=[نشرة جواب سؤال
24 ربيع الأول سنة 1390 هجري 29/5/1970 ونشرة جواب سؤال 8 محرم 1390 الموافق
16/3/1970 ].
* Yabancı kadını öpme ve müsafaha etmeye
cevaz vermeleri. Nitekim insanlardan birisi Hizb’e: “Şehvetle öpmenin hükmü
nedir?” diye soru göndermiştir. Hizbin cevap olarak zikrettiği şeyde şehvetsiz
olarak öpmenin haram değil, mubah olduğu yazılıdır. Neşretu Cevabi Sual 24
Rebiu’l-Evvel 1390 hicri, 29.5.1970 miladi ve Neşretu Cevabi Sual 8 Muharrem
1390 hicri, 16.3.1970 miladi”
Hizipçi
arkadaşlar Hizbu’t-Tahrir tarafından böyle bir fetva yayınlanmadığına dair
yalanlama yayınlandığını ve bunu ispat edeceklerini iddia ediyorlar. Ben böyle
bir yalanlamayı daha yeni duydum ve ispat edilmesini bekliyorum.