Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

5 Aralık 2013 Perşembe

Kokan Et ve İslamoğlu’nun Kelamcılığı

Son günlerin moda tagutu M. İslamoğlu, "Kur’an’ın Mahlûk olduğu" şeklindeki habis akidesini önceleri işaret ederek dikte ederken, “Ağlamaktan Sorumlu Bakan(!)” olduğu söylenen, duygusal bir bakanın yağlamalarından süzdüğü gazla olsa gerek, alenî bir şekilde darazlanmalarını ilan etmeye başladı. Hani seleften bir imam; “Bir hadisçi gördüğüm zaman sanki Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’i görmüş gibi mutlu oluyorum” diyor ya,  M. İslamoğlu da “Bir hadisçi gördüğünde sanki Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’i görmüş gibi kuduran” bir edayla Ehl-i Hadise ve hadislere saldırmaya başladı. Pembe janjanlarla süslemek suretiyle paşa lokumlarını(!) duygusal fanatiklerine yedire dursun, bizler de bakar körlerin yücelttiği her liyakatsizi Allah’ın alçaltacağı günü beklemekteyiz.
Hadisleri Kur’ân’a arz ederek sıhhat ya da zayıflığını belirleyebileceğini iddia eden İzlamoğlu, “İsrailoğulları olmasaydı et kokmazdı” (Buhari 3330, 3399, Muslim 1470) hadisini Kur’an’a arz ettiğini ve bu hadisin sınıfta kaldığını söylüyor. Sonra da Buhari’nin ve dolayısıyla hadis ehlinin sıhhat belirleme metodunun çürük olduğu tezini temellendirmek için “Bu hadisin Sahihu Buhari’de ne işi var? Et kokar, sünnetullah böyledir, İsrailoğullarından önce de et kokardı” diyor.
Öncelikle görülmektedir ki Allah Azze ve Celle İzlamoğlu’nun kalbini kör etmiş, ne hadisi doğru anlamış, ne de arz ettiği Kur’ân’ı anlamış!
Zira İzlamoğlu’nun bu yüzeysel mantığıyla anladığı mana ile hadisi anlamaya kalksak bile Kur’ân’a aykırı bir ifade değildir: Allah Azze ve Celle mealen şöyle buyurur: “İnsanların elleriyle işledikleri yüzünden karada ve denizde fesad çıkmıştır. Allah da belki yaptıklarından dönerler diye, onlardan bir kısmının cezasını onlara taddırır.” (Rum 41)
Hadisten anlaşılması gereken manaya gelince; infaktaki bereketin, imsak sebebiyle yok olmasıdır. Hadiste kastedilen et, (ki el-lahm kelimesindeki lamı ta’rif, zihnî ahid içindir) İsraioğullarına her gün rızık olarak gelen bıldırcın etidir. Onlar bu eti taze olarak yiyorlar, başkalarına da infak ediyorlardı. Cimrileşip de bu eti stokladıklarında onun bozulması ve kokması ile cezalandırıldılar. Belki de bu kötü âdeti insanlar arasında ilk başlatan onlar idi. Yahut başkalarından çok onlar bununla meşhur oldular ve sonradan gelen taklitçilerine bu kötü adette önder oldular.
Dolayısıyla bu kokma etin tabiatinden dolayı değil, İsrailoğullarının bu et hakkındaki uygulamalarından dolayı idi. Şayet onlar stoklamasalardı et bozulmayacaktı.
Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: “Bulutu üzerinize gölge yapmış, size kudret helvası ve bıldırcın indirip, "rızık olarak verdiğimiz güzel şeylerden yeyin." (demiştik).  Onlar bize zulmetmemişlerdir; fakat kendi kendilerine zulmediyorlardı.” (Bakara 57, 160)
“(Musa'nın kavmine şöyle demiştik:) "Ey israil oğulları! Sizi düşmanınızdan kurtardık. Tûr’un sağ tarafını size va'dettik; kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Size verdiğimiz rızıkların temizlerinden yeyin; fakat bunda haddi aşmayın; aksi halde üzerinize gazabım iner; üzerine gazabımın indiği kimse ise, helak olur.” (Taha 80)
Nitekim Yahya b. Sellâm el-Kayravani, Tefsir’inde (1/270) sahih bir isnadla İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan şöyle rivayet etmiştir:
لَوْلا بَنُو إِسْرَائِيلَ مَا خَنِزَ لَحْمٌ، وَلا أَنْتَنَ طَعَامٌ، إِنَّهُمْ لَمَّا أُمِرُوا أَنْ يَأْخُذُوا لِيَوْمِهِمِ ادَّخَرُوا مِنْ يَوْمِهِمْ لِغَدِهِمْ
“İsrailoğulları olmasaydı et bozulmaz ve yemek kokmazdı. Onlar günlük almaları emredilen şeyi ertesi günü için sakladılar.”
Aynı yerde Yahya b. Sellam,  (1/269-270) isnadıyla Katade’den şöyle rivayet etmiştir:
كَانُوا لا يَأْخُذُونَ مِنْهُ لِغَدٍ، لأَنَّهُ كَانَ يَفْسُدُ عِنْدَهُمْ وَلا يَبْقَى إِلا يَوْمَ الْجُمُعَةِ فَإِنَّهُمْ كَانُوا يَأْخُذُونَ لِيَوْمِ الْجُمُعَةِ وَالسَّبْتِ، لأَنَّهُمْ كَانُوا يَتَفَرَّغُونَ فِي السَّبْتِ لِلْعِبَادَةِ وَلا يَعْلَمُونَ شَيْئًا
“Onlar yanlarında bozulacağı için ertesi güne bir şey almazlardı. Sadece Cuma günü kalırdı. Zira onlar Cuma gününden, cumartesi günü için alırlardı. Bu sayede cumartesi gününü ibadete ayırırlar, o gün bir şeye çalışmazlardı.”

Özetle: Hadiste kokmasından bahsedilen et, İsrailoğullarına bir mucize olarak indirilen ettir. Nitekim yukarıda söylediğim gibi el-lahm kelimesindeki lam-ı ta'rif ahdu zihniyyedir ve belirlilik ifade eder. Hadisin söyleniliş sebebi, ahdu zihniyye'deki maksadı ifade etmektedir. İsrailoğullarının cimrilikleri sebebiyle o et (bıldırcın eti) kokmakla İsrailoğulları cezalandırılmıştır. 
Şayet - İzlamoğlunun anladığı gibi - Lam-ı ta'rifin cins için olduğu kabul edilse dahi hadis Kur'ân'ın zahirine aykırı değildir. Rum suresi 41. ayetine uygundur. "Sünnetullah'a aykırı" diyen İzlamoğlu'nun İsrailoğullarından önce de etin koktuğunu ispatlaması gerekir.  
Ey İzlamoğlu, höstünüz lütfen! Bu hadisi inkar edebilmek zannettiğin kadar kolay olsaydı, senden önce aklını ilah edinmiş olanlar, mesela yerlere göklere sığdıramadığın Mutezilî ağabeylerin inkar ederdi! Bir bak el-Faik adlı kitabında (1/399 hanese maddesi) Zemahşerî ne diyor! Hadis senin anladığın gibi mi, yoksa yukarıda açıkladığım gibi mi?
Ey İzlamoğlu! Senin gibiler de olmasaydı “Kelam” kokuşmazdı!

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)