Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Bu, hiç şüphesiz, benim dosdoğru yolumdur; bu itibarla ona uyun;
diğer yollara uymayın. Aksi halde sizi O'nun yolundan ayırır. İşte sakınasınız
diye Allah size bunları tavsiye etmiştir” (En’am 153)
“Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Rasule itaat edin. Ve sizden olan emir
sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz Allah'a ve âhiret gününe
inandığınız takdirde, onu, Allah'a ve rasule arz edin. Bu, netice itibariyle
daha hayırlı ve daha güzeldir.” (Nisa 59)
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Muhakkak
sizden yaşayacak olanlarınız pek çok ihtilaf görecektir. Size benim sünnetim ve
benden sonra raşid halifelerimin sünneti gerekir. Ona azı dişlerle tutunun”
Allah ve rasulü bizlere âlimlerin bir meselenin hükmünde ihtilaf
etmeleri halinde onların sözlerinden kitap ve sünnetten delili olanı almamızı,
delile aykırı olanı ise terk etmemizi emretmektedir. Şüphesiz bu Allah’a ve
ahiret gününe iman etmenin alametidir ve bu bizim için en hayırlısı ve sonucu
en güzel olanıdır.
Bizler delile aykırı olan sözleri alırsak bunlar bizi Allah’ın
yolundan ayırır ve bizi başarısızlık ve sapıklık yollarına düşürür. Nitekim
Yahudi ve Hristiyanların âlimlerini ve rahiplerini (âbidlerini) Allah’ın
dışında rabler edindikleri haber verilmiştir.
Adiy b. Hâtim radıyallahu anh’e onların Allah’ın dışında rabler
edinilmesi konusu müşkil gelince Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ona alimleri
ve rahipleri rab edinmenin anlamını, Allah’ın haram kıldığı şeyleri helal ve
helal kıldığı şeyleri haram saymada onlara itaat etmeleri şeklinde olduğunu
açıklamıştı. Bugün insanların birçoğunu bir muhalefet üzerinde görsen de bundan
yasaklasan sana:
“Bu meselede ihtilaf vardır” der ve işlediği şey delile
aykırı bile olsa bundaki ihtilafı temize çekmeye kalkar.
Peki bu kimseyle âlimlerini ve rahiplerini rabler edinmiş olan
kitap ehlinin ne farkı vardır?
Onların kendileri hakkında Allah’tan sakınmaları ve bir meselede
ihtilaf bulunduğu zaman delile muhalefet etmelerinin caiz olmadığını
öğrenmeleri gerekir. Hatta cahillerin çoğu bilgisayarlarda kayıtlı olan kitaplardan
nakledilen ihtilafları araştırır ve o görüşlerden hevasına uyan ile fetva
verir, sahih bir delil üzere olan ile delil üzere olmayanı ayırt etmez! Bunu ya
cahilliğinden dolayı yapar, ya da nefsinin hevasına uyduğundan yapar.
Eğer cahil ise onun, okuduğu şeye ve sıhhatini ve kitap ile
sünnetten delilini bilmediği bir kayıta dayanarak Allah’ın dini hakkında
konuşması caiz değildir. Allah bize yalnızca bir fıkıh kitabına anlamaksızın bakmamızı
emretmemiştir. Bilakis bize ilim ehline sormamızı emretmiştir. Allah Teâlâ
şöyle buyurmuştur:
“Eğer bilmiyorsanız zikr ehline sorun.” (Nahl 43)
Heva sahibinin de görüşlerden hevasına uyanı alıp hevasına uymayanı
terk etmek suretiyle hevasını Allah’ın dışında ilah edinmesi caiz değildir. Allah
Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Allah’tan bir hidayet olmaksızın hevasına uyandan daha sapık
kim vardır?” (Kasas 50)
“Hevasını ilah edineni gördün mü? Sen onun üzerine vekil
değilsin.” (Furkan 43)
Kendisinde ilim bulunan kimsenin “kolaylaştırma”
gerekçesiyle insanların arzularına uygun şeyleri gözeterek onları Allah’ın
yolundan saptırması caiz değildir. Kolaylaştırma ancak ve ancak delile tabi
olmakla olur. Ta ki Allah Teâlâ’nın haklarında şöyle buyurduğu kimselerden
olunmasın:
“Bunu da, kıyamet günü, kendi günâhlarını tam olarak, bilgisizce
saptırdıklarının günâhlarını da kısmen yüklenmek için söylerler. Bilesiniz ki,
yüklendikleri ne kötü bir şeydir” (Nahl 25)
Allah hepimizi faydalı ilim ve salih amelde muvaffak kılsın. Allah’ın
salat ve selamı Muhammed’e, âline ve ashabı üzerine olsun.
Salih b. Fevzan el-Fevzan
Tercüme: Ebu Muaz