Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

21 Haziran 2016 Salı

Salih Selef’in Bid’at Ehlinden Sakınma ve Sakındırma Menheci

Salih Selef’in Bid’at Ehlinden Sakınma ve Sakındırma Menheci

Hazırlayan: Ebu Muaz
Bismillahirrahmanirrahim.
Hamd Allah’adır. Salat ve selam Rasulullah’a, âline ve ashabı üzerine olsun. Bundan sonra:
Bu nakledilecek olan sözler, sünneti insanlar arasında yaymada ve hevâ ile bid’at ashabının getirdikleri hurafelerden ayrılmada öne çıkan seçkin âlimler topluluğunun sözleridir. Onların bu sözleri; sünnî olanın hak yolu bilip ona tâbi olması ve bâtıl yolu bilip ondan uzaklaşması için nakledilmiştir. Her sözü sahibine nispet ederken kaynağı olan kitabın cilt ve sayfa numarası ile belirtilmiştir. Bazılarına düşülen açıklamalar, onların sözlerine ekleme yapmak için değil, bilakis onların ibarelerini açıklığa kavuşturmak içindir. Bu çalışma, Allah Teâlâ’nın vechini aramak ve müslümanların geneline nasihat olması maksadıyla yapılmıştır. Allah Subhanehu ve Teâlâ’dan bizden bunu kabul etmesini dileriz. Şüphesiz O hakkıyla işiten, hakkıyla bilendir.
Sufyan es-Sevrî dedi ki: “Bir kimseyi Allah için sevdiğinde o kimse İslam’da olmayan bir şey çıkardığı zaman ona buğz etmiyorsan onu Allah için sevmemişsin demektir.” (Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ)

1- Bid’at Ehlinden Sakındırmak, Müslümanların İttifakıyla Farzdır.

Bu konuda icmayı nakleden âlimlerden birisi olan İmam İbn Teymiyye, Mecmuu’l-Fetava (28/231)’de şöyle demiştir: “…Bid’at ehlinin imamları gibi kitap ve sünnete aykırı görüşlerin sahipleri veya kitap ve sünnete aykırı ibadetler böyledir. Onların durumlarını açıklayıp ümmeti onlardan sakındırmanın farz oluşunda ümmetin ittifakı vardır.”
İbn Teymiyye’nin bu sözü şüphe ve tereddüte mahal bırakmayacak kadar açık bir ifadedir. Âlimler, bid’at ehlinden sakındırma hususunda icma etmişlerdir. Bunun sebebi de onların müslümanlara içte olan zararlarının, dıştaki Allah düşmanlarının zararından daha fazla olmasıdır. Nitekim İbn Teymiyye rahimehullah’ın bu konudaki açıklaması ileride gelecektir.
İmam İbn Batta rahimehullah, el-İbânetu’l-Kubrâ’da şöyle demiştir: “Dinin hususunda bid’at ehlinden hiç kimseye danışma, yolculuğunda onunla arkadaşlık etme. Mümkünse onunla yakın komşu da olma. Zikrettiğimiz hususlardan bir şeye itikad eden herkese karşı darılıp öfkelenmemiz ve bu kimselere yakınlık gösteren, onları destekleyen, savunan ve arkadaşlık eden herkesi de terk etmemiz sünnettendir. Kişi bunu yaparsa sünneti izhar etmiş olur.”
İmam Ebu Osman es-Sâbûnî rahimehullah, Akidetu’s-Selefi ve Ashabi’l-Hadis kitabında şöyle demiştir: “Bid’at ehlini kahretmek, onları zelil etmek, aşağılamak, onlardan uzaklaşmak, onları uzaklaştırmak, onlarla arkadaşlık edenlerden ve beraber bulunanlardan da uzaklaşmak, böylece onlardan uzaklaşıp terk etmek suretiyle Allah Azze ve Celle’ye yakınlaşmak görüşünde ittifak etmişlerdir.”
Yine şöyle demiştir: “Bid’at ve sapıklık ehlinden uzaklaşırlar, hevâ ve cehalet sahiplerine düşmanlık ederler, dinde ondan olmayan şeyler çıkaran bid’at ehline buğz ederler. Onları sevmez ve onlarla arkadaşlık etmez, onların sözlerini dinlemez ve onlarla oturmazlar.”
İmam Begavî rahimehullah da Şerhu’s-Sunne’de şöyle demiştir: “Sahabe, tabiun ve onlara tâbî olan sünnet âlimleri, bid’at ehline düşmanlık edip onları terk etmek hususunda söz birliği (icma) etmişlerdir.”
İbn Batta şöyle demiştir: “Bilin ki ey kardeşlerim, ben bazı toplulukların sünnet ve cemaatten ayrılmalarının, bid’atlere ve çirkinliklere mecbur kalmalarının, kalplerine bela kapısının açılıp hakkın nurunun basiretlerinden engellenmesinin sebebini düşündüm ve bunun iki açıdan olduğunu gördüm:
Birincisi: Kendilerini ilgilendirmeyen, bilinmemesinin akıl sahibine zarar vermediği ve anlamasının mümine fayda vermediği şeyleri çokça araştırıp çokça sormaları.
İkincisi: Fitnesinden emin olunmayan ve sohbeti kalpleri ifsad eden kimselerle oturmaları.”
Yine şöyle demiştir: “Ey Müslümanlar topluluğu! Allah’tan korkun Allah’tan! İçinizden hiç kimseyi, kendi nefsine güzel zannı ve tuttuğu yol hakkındaki bilgisi, şu hevaların ehlinden biriyle oturmaya ve böylece dinini riske atmaya sürüklemesin! O şöyle der: “Ben onun yanına münazara etmek veya görüşünden döndürmek için gidiyorum” Şüphesiz onların fitnesi deccalin fitnesinden şiddetli, sözleri kuduz mikrobundan daha bulaşıcı ve kalpleri ateş korundan daha yakıcıdır. Nitekim onlara lanet ve hakaret eden bazı insan toplulukları gördüm ki, onlara karşı çıkmak ve reddiye vermek için onlarla oturdular. Onlar da kendilerine gizlice, ince fikirlerle yaygılar döşediler, nihayet onlardan oldular.”
Şeyhulislam İbn Teymiyye şöyle dedi: “…Bunlar ne söylediklerini ve Müslümanların dinine muhalefet ettiklerini gayet iyi bilmektedirler. Bu sebeple bunlara intisap eden, bunları savunan, övüp yücelten, kitaplarına değer veren, bunlara yardım ve desteğiyle tanınan, bunları eleştirmeyi hoş görmeyen veya onların sözlerinin mahiyetini, bu kitabı onun yazıp yazmadığını bilmediği mazeretiyle ve ancak bir cahilin ya da münafığın ileri sürebileceği benzeri mazeretlerle onları mazur görmeye kalkışan herkesin cezalandırılması gerekir. Hatta durumlarından haberdar olup da onlara karşı çıkmaya yardım etmeyen herkesin de cezalandırılması gerekir. Çünkü böylelerine karşı kıyam edilip de mücadelede bulunmak en önemli farzlardandır…”
Sufyân es-Sevrî’den: Bid’at sahibiyle oturan kimse şu üç şeyden birinden kurtulamaz: Ya başkasına bir fitne olur, ya kalbine bir şey girer de bu sebeple Allah onu cehenneme atar, ya da şöyle der: “Allah’a yemin olsun ne konuştuklarına aldırmıyorum. Ben kendime güveniyorum.” Her kim göz açıp kapayıncaya kadar dini konusunda Allah’tan emin olursa, ondan onu çekip alır.” (İbn Vaddah el-Bid’a s.89)

 2- Bid’at Ehlini Eleştirmek, Namaz, Oruç, İtikâf, Hatta Allah Yolunda Cihaddan Bile Daha Faziletlidir.

Şeyhulislam İbn Teymiyye Mecmuu’l-Fetava’da (28/231) şöyle demiştir: “…Hatta Ahmed b. Hanbel rahimehullah’a: “Kişinin namaz kılıp, oruç tutarak itikâf yapması mı yoksa bid’at ehlini eleştirmesi mi sana daha sevimlidir?” denilince şöyle demiştir: “Kalkıp namaz kılar ve itikâf yaparsa bunu ancak kendisi için yapar. Bid’at ehlini eleştirirse bunu müslümanlar için yapar ve bu daha faziletlidir.”
İmam Ahmed rahimehullah, bid’at ehlinin reddedilip onlardan sakındırılmasını ve onların kusurlarının sergilenmesini namaz, oruç ve itikaftan üstün görmüştür. Bu söz, muhalefet edenler hakkında hak sözü söylemekten çekindirip sadece ibadetle meşgul olmaya çağıranları reddetmektedir. Sen İmam Ahmed’den daha mı iyi biliyorsun? Onun bu fetvası isabetten uzak mıdır?
Sonra Şeyhulislam İbn Teymiyye rahimehullah dedi ki: “Böylece ortaya şu çıkıyor: Bid’at ehlini reddetmek müslümanların geneline dinleri hususunda faydalı olduğundan Allah yolunda cihad cinsindendir. Zira bu Allah’ın yolunu, dinini, menhecini ve şeriatını temizler, onların taşkınlığını ve düşmanlığını def eder ve bunun farz olduğunda müslümanların ittifakı vardır. Şayet Allah onların zararını def edecek kimseleri bulundurmasa elbette din fesada uğrar. Dinin fesada uğraması ise, harp ehli düşmanların istilasından daha büyük bir fesaddır. Zira harp ehli istila ederse kalpler ifsat olmaz, onların dinine tabi olan olmaz. Bid’at ehline gelince onlar en başında ifsatta bulunurlar.”
Rasullerin bulunmadığı zamanlarda ilim ehlini bulunduran, onların vesilesiyle batıl ehlinin sahiplenmelerini ve cahillerin te’villerini bertaraf eden Allah’a hamd olsun. Onlardan birisi de Şeyhulislam İbn Teymiyye rahimehullahtır. Allah onun vesilesiyle sünnete destek olmuş ve bid’atlerden intikam almış, bid’at ehlinin kusurlarını ortaya koymuştur. Allah ona rahmet etsin ve güven içinde cennetine yerleştirsin.
Yine şöyle demiştir: “Mu’tezile’ye ve Kaderiye’ye reddiye verip onların çelişkilerini beyan etmekte muhalifi kahretmek ve fesadı ortaya çıkarmak vardır. Bu ise mücahide destek olmaktır. Nitekim Bid’at ehline reddiye veren mücahiddir. Buhari ve Muslim’in şeyhi olan Yahya b. Yahya rahimehullah şöyle demiştir:
“Sünneti savunmak Allah yolunda en üstün cihaddır” (Bkz.: İbn Teymiyye, Nakdu’l-Mantık s.12)
Muhammed b. Yahya dedi ki: “Ben Yahya’ya: “Kişi malını infak ediyor, cihadda kendisini yoruyor, bundan da mı üstün?” dedim. O dedi ki:
“Evet, hem de çok üstün.” (Siyeru A’lami’n-Nubela 10/51)
Buhari’nin şeyhi el-Humeydi şöyle demiştir: “Vallahi Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hadislerini reddeden şu kimselerle savaşmam benim için Türk’lerden olan birçok kimse ile savaşmaktan daha sevimlidir.” Burada Türkler ile kâfirleri kastetmiştir. Nitekim bu ifadenin benzeri el-Humeydi’nin tabakasından üstte de mevcuttur. Asım b. Şumeyh şöyle demiştir:
“Ebu Said el-Hudri radıyallahu anh’ı yaşlanmış ve eli titrer halde gördüm. Şöyle diyordu:
“Haricilerle savaşmak benim için Türk’lerden birçok kimse ile savaşmaktan daha değerlidir.”
Bu yüzden İbn Hubeyre, Ebu Said radıyallahu anh’ın Haricilerle savaş hakkındaki hadisi hakkında şöyle demiştir:
“Hadiste haricilerle savaşmanın, müşriklerle savaşmaktan öncelikli olduğu geçmektedir. Bunun hikmeti onlarla savaşmanın İslam’ın temel sermayesi, şirk ehliyle savaşmanın ise kazanç olmasıdır. Sermayenin korunması daha önceliklidir.”
Ebu Ubeyd Kasım b. Sellam rahimehullah şöyle demiştir: “Sünnete sarılan kor avuçlamış gibidir. Bugün bana göre bu, Allah yolunda kılıç vurmaktan daha faziletlidir.” (Hatib, Tarihu Bağdad 12/410)

3- Bid’at Ehli Hakkında Konuşmak Gıybet Değildir

Ebu Salih el-Ferrâ rahimehullah şöyle demiştir: “Yusuf b. Esbat’a fitneler hususunda Vekî hakkında bir şey anlatıldı. Dedi ki: “O da hocası el-Hasen b. Salih’e benziyor”. Yusuf’a: “Bu gıybet olmuyor mu?” dedim. Dedi ki: “Neden gıybet olsun ey ahmak! Ben onlar için babalarından ve annelerinden de daha hayırlıyım. Ben insanları onların ortaya çıkardıkları ve kendilerine daha zararlı olan suçları hususunda insanların kendilerine tabi oldukları şeyleri öğrenmeleri için yasaklıyorum.” (Bkz.: Tehzibu’t-Tehzib 1/398)
İbn Ebi Zemeneyn rahimehullah şöyle demiştir: “Sünnet ehli, sapmış olan hevâ ehlini kınamaya ve onlarla oturmaktan yasaklamaya, onların fitnelerinden sakındırmaya, onların ahlaklarını haber vermeye devam edegelmişler, bunu onların gıybeti ve onlar için hakaret olarak görmemişlerdir.” (İbn Ebi Zemeneyn Usulu’s-Sunne 292)
Hasen el-Basri rahimehullah şöyle demiştir: “Bidat sahibi veya fıskını açıktan işleyen fasıkların hakkında konuşmak gıybet değildir.” (el-Lalkai, es-Sunne 279)
Bid’atini veya günahını açıktan işleyen kişilerin gıybeti caizdir. Ama durumu gizli olan bu kapsama girmez.
İbrahim en-Nehai rahimehullah şöyle demiştir: “Bid’at sahibi hakkında konuşmak gıybet değildir.” (Bkz: Darimi 394)
Ebu Zeyd el-Ensari rahimehullah dedi ki: “Yağmurlu bir günde Şu’be’nin yanına gittik. Dedi ki: “Bugün hadis günü değil, gıybet günüdür. Gelin yalancıları gıybet edelim.” (Bkz.: Hatib, el-Kifaye 91)
Selefin kitaplarında belirtilen; bid’at ehliyle oturmak, onları savunmak, özellikle zamanımızda Seyyid Kutub gibi kimseleri savunmak gibi hususlarda selefin menhecine muhalefete çağıranlar, onların eleştirilmesinden dolayı gıybetle itham ediyorlar! Salih selef bid’at ehli hakkında konuşurlarken günaha mı girdiler? Eğer “hayır” deniliyorsa, onların sözlerini kabul etmek düşer.
 Ebu Zur’a ed-Dımeşki rahimehullah dedi ki: “Ebu Mushir’e yanlış yapan, vehme düşen ve tashifte bulunan bir kişi hakkında sordular. “Onun durumunu açıkla” dedi. Ben: “Bu bir gıybet olarak görmüyor musun?” dedim. “Hayır” dedi. (Bkz.: el-Kifaye 92)
Abdullah b. Ahmed b. Hanbel rahimehumallah dedi ki: “Ebu Turab Asker b. El-Husayn en-Nahşebî babama geldi. Babam: “Filan zayıftır, filan sikadır” demeye başladı. Ebu Turab: “Ey şeyh! Alimleri gıybet etme!” dedi. Babam ona dönüp dedi ki:
“Sana yazıklar olsun! Bu bir nasihattir, gıybet değil.” (Tabakatu’l-Hanabile 1/249)
Bu gençlerden birçoğunun itirazlarına benziyor. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinin destekçilerinden birisi hakka muhalefet eden birilerine reddiye verdiği zaman, ilmi olmayan kimseler: “Sen alimleri gıybet ediyorsun” diyorlar. Halbuki reddedilen bu kimseler de aslında alim değil, ilim talebeleridirler. Alimlerden oldukları varsayılsa bile, ilim ehlinin hakka muhalefet ettiğini bildirdiği kimselerden sakındırılması gerekir. Bu husus selefin sözlerinde sabittir.
İsmail el-Hattabî rahimehullah şöyle demiştir: Bize Abdullah b. Ahmed şöyle anlattı: “Babama dedim ki: “Hadis ashabı mürcieden veya şiadan olan, yahut sünnete muhalefet eden birisine gelseler ne dersin, onun hakkında sükut mu edeyim, yoksa ondan sakındırayım mı?” Babam (Ahmed b. Hanbel) dedi ki: “Eğer bir bid’ate davet eden biriyse, o konuda uyulan bir önder ise ve ona davet ediliyorsa evet, ondan sakındır.” (Şerhu’l-İlel 1/350)

4- Hevâ ve Bid’at Ehliyle Oturmaktan, Onların Arasına Karışmaktan ve Onlarla Beraber Yürümekten Sakındırmak

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Dinlerini fırkalara bölen ve gruplaşanlarla senin hiçbir alakan yoktur”
“Dinlerinde fırkalaşıp gruplara bölünen ve her birinin kendi elindekiyle sevindiği müşriklerden olmayın”
Fudayl b. Iyad rahimehullah dedi ki: “Kim bid’at sahibiyle oturuyorsa ondan da sakındır. Kim bid’at sahibiyle beraber oturuyorsa ona hikmet verilmez. Benimle bid’at sahibi arasında demirden bir sur olmasını isterdim. Yahudi ve Hristiyan bir kimsenin yanında yemek yemek, benim için bid’at sahibinin yanında yemek yemekten daha iyidir.” (el-Lalkâi, es-Sunne 1139)
Ahmed b. Hanbel rahimehullah dedi ki: “Bid’at ehliyle hiçkimsenin oturmaması, onların arasına girmemesi ve onlarla ünsiyet etmemesi gerekir.” (İbn Batta, el-İbane 495)
Onlarla oturan, onları öven, kitaplarını meth eden nice kimseler vardır ki, onlar Sünnet ehlinin kitaplarını hatalı bulurlar. Nitekim şu an Sahveciler, Hareketçiler ve Kutupçular, Ehli Sünnete karşı böyle davranıyorlar. Şeyh Rebi b. Hadi, Seyyid Kutub’a reddiye yazınca İhvanu’l-Muslimin’ciler, hareketçiler ve başkaları onu karalayıp çamurlar attılar. Bununla beraber Şeyh el-Elbani Şeyh Rebi’nin reddiyesini övmüştür. Lakin seslenilen kimsede hayat yoktur. Çünkü hevâ onu alıkoymaktadır. Bundan Allah’a sığınırız.
Hubeyb b. Ebi’z-Zibrikan rahimehullah dedi ki: “Muhammed b. Sirin bid’at sahibinden bir kelime işitince parmaklarını kulaklarına tıkardı. Sonra şöyle derdi: “Oturduğu yerden kalkıncaya kadar onunla konuşmam helal değildir.” (İbn Batta, el-İbane)
İbn Sirin rahimehullah sahip olduğu ilme rağmen nefsi hakkında korkmuştur. Peki ya ilimlerinin kıtlığına rağmen onlardan nasihat dinlediklerini iddia eden insanlara ne oluyor? Sonra onların haktan saptıklarını, batıla tabi olduklarını görürsün. Allah’tan hak üzerinde sebat dileriz.
Sellam b. Ebi Mutî rahimehullah şöyle demiştir: “Heva ashabından birisi Eyyub es-Sahtiyani’ye: “Ey Ebu Bekr! Sana bir kelime soracağım” dedi. Eyyub parmağıyla işaret edip: “Yarım kelime bile sorma” dedi. (el-Lalkai, es-Sunne 291)
Ahmed b. Hanbel rahimehullah, Musedded’e yazdığı mektubunda şöyle demiştir: “Dinin hakkında bid’at sahibine danışma ve onunla yolculuk etme.” (İbn Muflih, el-Adabu’ş-Şer’iyye 3/578)
Peki ya her durumda onlara soru ve fetva soran şu gençlere ne demeli? Onların durumlarını ve menheclerini hiç sormuyorlar. Ona: “O adam bid’at ehlinden birisidir” dediğinde: “O da hocadır” diyor. Bu miskin o kimseden daha üstün olan Haris el-Muhasibi, Hasen b. Salih gibi kimseler büyük âlimler idiler. Buna rağmen Ahmed b. Hanbel onların bid’atçi olduğunu söyleyip onlardan sakındırdı. Çünkü onların hakka muhalefet ettiklerini biliyordu. Hevanın atına binerek rabbanî âlimlerin nasihatlerini kabul etmeyenleri dini hususunda itham etmen ve o kimseden sakındırman gerekir.
İbnu’l-Cevzi rahimehullah şöyle demiştir: “Bid’at sahipleriyle sohbet hususunda Allah’tan korkun Allah’tan! Çocukları onların yanına gitmekten sakındırmak gerekir. Ta ki onların kalplerine onlardan bir şey yer etmesin. Onları Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hadisleri ile meşgul edin ki tabiatleri hadislerle yoğurulsun.” (Adabu’ş-Şer’iyye 3/578)
Ebu Muhammed el-Berbehari rahimehullah şöyle demiştir: “Bir kimsede bid’atlerden bir şey ortaya çıkmışsa ondan sakın. Zira onun senden gizledikleri, açığa çıkardıklarından daha fazladır.” (Şerhu’s-Sunne 148)
Allah ona rahmet etsin, doğru söylemiştir. Zira Bid’at ehli bir çok hurafelerini ve bid’atlerini gizlerler. Şayet rabbani alimler olmasaydı herşeyi ortaya çıkarırlardı. Lakin yazıklar olsun! “Bilakis hakkı batılın üzerine atarız da onu mahveder, bir de bakarsın ki o yok olur.”
Yine el-Berbehari rahimehullah şöyle der: “Bid’at sahipleri akrepler gibidir. Başlarını ve bedenlerini kuma gömerler, kuyruklarını dışarı çıkarırlar. Yerleştirdikleri yeri sokarlar. Bid’at ehli de bu şekilde insanlar arasında gizlenirler. Fırsatını bulunca dilediklerine ulaşırlar.” (Bkz.: Tabakatu’l-Hanabile 2/44)
İbn Receb rahimehullah şöyle demiştir: “Bid’at ve sapıklık ehli ile alimlere benzedikleri halde alim olmayanların cehaletlerini açıklamak, onlara uyulmasından sakındırmak için kusurlarını açıklamak caizdir.” (el-Farku Beyne’n-Nasihati ve’t-Ta’yir 36)
Böyle kimseler bu zamanda ne kadar da çoklar! Onların huşu sahibi, sakınan biri gibi kendilerini gösterdiklerini, ağızlarının laf yaptığını, nakillerde bulunduğunu görürsün. Dinleyenler onun büyük âlimlerden olduğunu zanneder. Hâlbuki o gece oduncusudur. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şu hadisi onların durumuna uyar: “Kendisine verilmeyen şeyle doymuş görünen kimse yalandan iki elbise giyinen gibidir.” Bunu Buhârî ve Muslim rivayet etmişlerdir.
Hasen el-Basrî rahimehullah şöyle demiştir: “Hevâ sahibiyle oturma. Kalbine bir şey atar da ona tabi olup helak olursun. Yahut ona muhalefet etsen dahi kalbini hastalandırır.” (İbn Vaddah, el-Bid’a 57)
Hasen el-Basrî ve İbn Sirin rahimehumallah şöyle demişlerdir: “Heva sahipleriyle oturmayın, onlarla tartışmayın ve onları dinlemeyin.” (el-İbane 395)
Bid’at ehliyle oturmaktan, onların nasihatlerini dinlemekten sakındıran bu gibi nakiller çoktur. Çünkü selef bizler için hayrı dilemişlerdir. Allah onlardan razı olsun. Onların nasihatini kabul edin ve kurtulun. Selef, bid’at ehlinin hileli üsluplarından ve çeşitli metotlarından dolayı bizleri onlardan sakındırmışlardır. Onlar bulanık suda balık avlayan gibidirler. Onlardan sakının!
Atâ rahimehullah şöyle demiştir: “Allah Azze ve Celle Musa aleyhi's-selâm’a şöyle vahyetti: “Heva ehliyle oturma zira onlar olmayan şeyleri kalbine atarlar.” (el-İbane 358)
Ebu Nuaym rahimehullah şöyle demiştir: “es-Sevrî Cuma günü girince Hasen b. Salih b. Hay’ın namaz kıldığını gördü ve: “Nifak huşu’undan Allah’a sığınırız” dedi, ayakkabılarını aldı ve oradan gitti.” (Bkz.: et-Tehzib 2/249)
Şuraya dikkat edin ki, İmam es-Sevrî, el-Hasen b. Salih’in huşu’una aldanmamıştır. Çünkü o yapmacık huşuya değil, hakka muvafakat etmeye itibar edileceğini biliyordu.
Bişr b. Haris el-Hâfî rahimehullah şöyle dedi: “Zaide mescid’de oturur, insanları Hasen b. Salih b. Hay’dan ve ashabından sakındırırdı. “Onlar kılıçla yöneticiye ayaklanma görüşündeler” derdi.” (Siyeru Al’am 7/363)
Muhammed b. El-Hasen b. Harun el-Mavsilî rahimehullah şöyle demiştir: “Ebu Abdillah Ahmed b. Hanbel’e, el-Kerabisî’nin: “Benim Kur’an’ı telaffuz etmem mahlûktur” şeklindeki sözünü sordum. Bana dedi ki: “Aman ha! Seni şu Kerabisî’den sakındırırım. Ne onunla konuş, ne de onunla konuşanla konuş!” Bunu dört veya beş defa söyledi. “ (Abdullah b. Ahmed, es-Sunne 187)
 El-Kerabisî, Kur’an’ın mahluk olduğunu söylememesine rağmen İmam Ahmed’in şu sakındırmasına bir bakın! O yalnızca kendisinin telaffuzunun mahluk olduğunu söylemişti! Bu doğru bir söz olsa dahi, bir anda zihne başka manalar gelip, Kur’ân’ın mahluk olduğu şeklindeki düşüncelere sebep olmasından dolayı İmam Ahmed böyle bir sözü kabul etmedi.
Peki ya bu zamanda bariz bid’atlere davet eden; Seyyid Kutub, Mustafa İzlamoğlu, Abdulaziz Hayındır, A. Yolsuz, M. E. Akın, Ebu Zurna, Ebu Kemre, Ebu Said ed-Deyyusî, el-Uydurdi, Sırtlan, Beklet, Ebu Henes, H. Cinisli, Ebu Zansalla, M. Gezenler, Mesut Kör be, Ebu Larva, N. Yarı, Kuruçöllü gibi kimselerin sohbetlerini dinleyen, kitaplarını okuyan kimseler dinlerini tehlikeye arz etmede nasıl bu kadar cesur olabiliyorlar?  
İyi düşün ve gafillerden olma!
Eyyub es-Sahtiyani’den: Ebu Kılabe bana dedi ki: “Heva sahibini dinleyerek ona imkan verme, aksi halde oradan dilediği tohumu atar ve kalbini değiştirirler.” (el-İbane 397)
Şayet dindar gençler bu öğütleri dinlerlerse ne güzel nasihatler!
Osman b. Zaide rahimehullah dedi ki: “Sufyan bana: “Bidat sahibinin yanına gitme” diye vasiyet etti.” (el-İbane 453)
Fudayl b. Iyad rahimehullah dedi ki: “Hepsi de sünnet ashabı olan hayırlı insanlara yetiştim, onlar bid’at sahiplerinden yasaklıyorlardı.” (el-Lalkai, es-Sunne 267)
O, insanları bid’at ehlinden yasaklayan ilk kişi değildir. Bilakis bundan yasaklayan hepsi de sünnet ehli olan birçok ilim ehline yetişmiştir.
Abdullah b. El-Mubarek rahimehullah dedi ki: “Seni bid’at sahibiyle oturmaktan sakındırırım.”  (el-İbane 452)
Yahya b. Ebi Kesir rahimehullah dedi ki: “Bid’at sahibiyle yolda karşılaşırsan başka bir yola sap.” Aynısını Fudayl b. Iyad radiyallahu anh da söyledi. (el-İbane 490-493)
Mukatil b. Muhammed rahimehullah dedi ki: “Abdurrahman b. Mehdi bana şöyle dedi: “Ey Ebu’l-Hasen! Bidat sahipleriyle oturma. Zira onlar meleklerin bile aciz kaldıkları konularda fetva verirler.” (el-İbane 456)
Fudayl b. Iyad rahimehullah dedi ki: “Bid’at sahibiyle oturma. Zira ben senin üzerine lanet inmesinden korkarım.” (Şuabu’l-İman 9472)
Yine dedi ki: “Bid’at sahiplerinin yanına girmekten sakının. Zira onlar haktan alıkoyarlar.” (el-Lalkai, es-Sunne 261)
Ali b. Şakik rahimehullah dedi ki: “Abdullah b. Mubarek rahimehullah’ın insanların başları üzerinden şöyle dediğini işittim: “Amr b. Sabit’in rivayetlerini terk edin, zira o selefe hakaret ederdi.” (Sahihu Muslim 1/16)
Hişam b. Urve rahimehullah dedi ki: “el-Hasen ve İbn Sirin rahimehumallah dediler ki: “Heva ehliyle oturmayın, onlarla tartışmayın ve onları dinlemeyin.” (Tehzibu’l-Kemal 6/111)
Eyyub rahimehullah dedi ki: “Said b. Cubeyr beni Talk b. Habib’in yanında otururken gördü ve bana dedi ki: “Seni Talk b. Habib’in yanında otururken görmedim mi? Onunlar oturmayın.” Eyyub dedi ki: “Ben ona bu konuda danışmamıştım. Fakat müslüman, kardeşinden hoş olmayan bir şey görürse ona nasihat etmesi gerekir.” (eş-Şeria 137)
Ali b. Ebi Halid rahimehullah dedi ki: “Ahmed b. Hanbel’e dedim ki: “Yanımızda komşum olan bir şeyh var, onu bir adamdan sakındırdım, o da senin bu konudaki yani Haris el-Muhasibi hakkındaki görüşünü duymak istedi. Kendisini uzun zamandan beri onunla beraber görüyordum” Ahmed bana:
“Onunla oturma ve konuşma” dedi.
“Şu ana kadar onunla (Haris el-Muhasibi) ile konuşmadım. Fakat bu şeyh onunla oturuyor. Bu konuda ne dersin?” dedim. İmam Ahmed’in yüzünün kızardığını, burnunun şişip gözlerinin irileştiğini gördüm. Daha önce onu hiç böyle görmemiştim. Sonra sakinleşti ve dedi ki: “Allah ona şunu şunu yapsın. O ancak onu tanıyan ve bilenin haber vermesiyle bilebilir. Eyvah eyvah! O ancak onu tanıyan ve bilenin haber vermesiyle bilebilir. O (Haris) el-Megazilî, Yakub ve filanca ile oturuyor. Onları Cehm’in görüşüne sevk etti, Onun (Haris el-Muhasibi)’nin yüzünden helak oldular.” Şeyh ona dedi ki:
“Ey Eba Abdillah! O hadis rivayet ediyor, sakin, huşulu, onun şöyle şöyle özellikleri var” Bunun üzerine Ahmed b. Hanbel öfkelendi ve şöyle demeye başladı:
“Onun huşusu ve yumuşaklığı seni aldatmasın! Başını eğmesine aldanma! O kötü bir adamdır. Onu ancak hakkında haberi olan kimse tanır. Onunla konuşma, onun bir değeri yoktur. Bid’atçi ise Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayet eden herkesle oturur musun? Hayır! Onun bir değeri yoktur.” (Tabakatu’l-Hanabile 325)
İsmail et-Tusî rahimehullah dedi ki: “İbnu’l-Mubarek bana dedi ki: “Oturacağın kimseler miskinler olsun. Seni bid’at sahibiyle oturmaktan sakındırırım.” (Şuabu’l-İman 7/64)
El-Firyabî rahimehullah dedi ki: “Sufyan es-Sevrî beni bid’at ehlinden falan kimseyle oturmaktan yasaklardı.” (el-İbane 454)
Mufaddal b. Muhelhel es-Sa’dî rahimehullah dedi ki: “Şayet bid’at sahibi senin yanına oturduğunda bidatini anlatsa ondan sakınır ve kaçardın. Lakin o sana konuşmasının başında sünneti anlatır, sonra bidatine geçer, belki de o kalbine yapışır. Peki onu kalbinden nasıl çıkaracaksın?” (el-İbane 394)
Doğru vallahi! Musibet budur! Sen falan ve filanı ilim ehlinin tavırları içinde görürsün, sana hadisleri ve ayetleri anlatır, dinleyenler onu doğru zanneder. İlim ehli ise onların durumunu, menhecini ve akidesini bilirler. Bunu ya ilim ehlinin kitaplarında görürsün ya ses kayıtlarında ve sohbetlerinde dinlersin, böyle kimselerin iç yüzünü ortaya koyarlar. Çünkü ilim ehli bunların nerede hata, nerede isabet ettiğini bilirler. Avam ise bunun ehli olmadıkları için bunu anlamazlar.
Abdullah b. Mes’ûd radıyallahu anh şöyle dedi: “İnsanları dostlarıyla değerlendirin. Zira kişi ancak hoşlandığı kimselerle dostluk eder.” (İbn Ebî Şeybe (25592) Taberânî (9/187) el-İbane (2/477)
İbn Avn şöyle demiştir: “Bid’at ehlinin meclislerine katılanlar bize karşı bid’at ehlinden daha şiddetlidirler.” (el-İbane 2/473)
El-Evzâî şöyle derdi: “Bizden bid’atini gizleyenler, kaynaştıkları kimseleri gizleyemezler.” (el-İbane 2/452)
Muhammed b. Ubeydillah el-Gullâbî şöyle dedi: “Şöyle deniliyordu: Hevâ ehli, kaynaştıkları ve sohbet ettikleri kimseler dışında herşeylerini gizleyebilirler.” (el-İbane 2/479)
Şu’be rahimehullah dedi ki: “Sufyan es-Sevrî heva ehline buğz eder ve onlarla oturmaktan şiddetle yasaklardı.” (Nasr b. İbrahim el-Makdisi, Muhtasaru’l-Hucce s.460)
Şafii rahimehullah ilhad ve bid’at ehline karşı açıkça şiddetli davranır, onlara buğzundan dolayı alakayı keserdi. (Beyhaki Menakibu Şafii, 1/469)
İmam Ahmed b. Hanbel rahimehullah dedi ki: “Kişi bidatçiye selam veriyorsa onu seviyor demektir.” (Tabakatu’l-Hanabile 1/196)
Bu da gösteriyor ki İmam Ahmed, bid’at ehline sevgi göstermeyi caiz görmüyordu.
İbnu’l-Mubarek rahimehullah dedi ki: “Allah’ım! Bid’at sahibinin bana yardım etmesini sağlama ki kalbim ona sevgi duymasın.” (Lalkai, es-Sunne 1/140)
Fudayl b. Iyad rahimehullah dedi ki: “Kim bid’ât sahibini severse Allah onun amelini boşa çıkarır ve kalbinden İslam nurunu çıkarır.” (Berbehari es-Sunne s.138, 139, el-İbane 2/460)
Abdullah b. Davud Sendeliyye dedi ki: “Hevayı din edinenlere buğz etmek hakkın alametlerindendir. Kim hakkı severse onun heva sahibine yani bid’at ehline buğzetmesi gerekir.” (et-Teymî, Siyeru’s-Selefi’s-Salihin, 3/1154) Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (10/392)

5- Bid’at Ehlinden Alakayı Kesmek, Bid’at Yayılmadan Onun Önünü Keser

El-Hattabî rahimehullah şöyle demiştir: “Heva ve bid’at ehlinden uzaklaşmak, onlar tevbe edip hakka dönünceye kadar sürekli devam eder.” (Bkz.: Lisanu’l-Arab 5/250)
İbnu’l-Esir rahimehullah dedi ki: “Heva ve Bid’at ehlinden alakayı kesmek sürekli devam edicidir.” (Bkz.: Munavi, Feydu’l-Kadir 6/439)
Onlardan alakanın kesilmesi, bid’atin sonlandırılması içindir. Zira mesele din meselesidir. Dünyevi meselelere gelince, sahih hadiste geldiği gibi kişi kardeşine üç günden fazla küs kalamaz. İmam Ahmed rahimehullah şöyle demiştir: “Küfre giren, bir bir bid’atle fısk işleyen, saptırıcı bir bid’ate davet eden veya reddetmekten aciz kalınan bir fıska çağıran yahut başkalarını aldatarak sıkıntı vermesinden korkulan kişilere hecr (alaka kesme) uygulanması gerekir.” (İbn Muflih, el-Adabu’ş-Şer’iyye 1/237)
İbn Temim rahimehullah dedi ki: “Bid’at ehlinin kafir olanlarından, fasıklarından, isyanı açıkça işleyenlerinden alaka kesmek ve onlara selam vermemek farzı kifayedir. Diğer insanlara da mekruhtur. Denildi ki; açıkça fısk işleyenlere ve açıkça bid’at işleyenlere kimse selam veremez. Hali gizli olan müslümana ise üç günden fazla selam kesilmez.” (Bkz.: İbn Muflih, el-Furu 2/146)
Alaka kesme bid’atleri açıkça işleyen ve ona davet edenlere uygulanır. Böyle olmayıp durumu gizli kalanlara ise böyle davranılmaz.

6- Selef, Bid’at Ehlinin Kitaplarını Okumaktan, Onlardan İlim Almaktan Sakındırmış ve Onların Kitaplarının Yakılmasına Fetva Vermiştir

İmam Ahmed rahimehullah şöyle demiştir: “Sizleri heva sahiplerinden bir kimseden az ya da çok ilim yazmaktan sakındırırım.” (Siyeru A’lam 11/231)
Said b. Amr el-Berzai rahimehullah şöyle demiştir: “Ebu Zür’a’ya Haris el-Muhasibî ve kitapları hakkında sorulunca: “Seni bu kitaplardan sakındırırım. Bu kitaplar bid’at ve sapıklık kitaplarıdır” dediğine şahit oldum.” (Mizanu’l-İtidal 2/165)
Abdullatif b. Abdirrahman Alu’ş-Şeyh rahimehullah şöyle demiştir: “İlim ve basiret ehli Gazali’nin İhya’sı gibi kitaplara bakmaktan sakındırmışlardır. Hatta sünneti bilen Magrib uleması onun yakılmasına fetva vermiş ve onlardan bir çoğu bu kitabı: “Din ilimlerinin öldürülmesi” diye adlandırmışlardır.” (ed-Dureru’s-Seniyye 3/346)
El-Mervezi dedi ki: “Ahmed b. Hanbel’e: “Hadis ashabından birinden bir kitap ödünç aldım. İçinde batıl hadisler de var, ne dersin, yakayım mı?” diye sordum. Dedi ki: “Evet, yak.” (el-Adabu’ş-Şer’iyye 1/210)
İbn Muflih rahimehullah dedi ki: “İçinde sapıklık, tereddüt ve şüpheye düşülmesinden korkulan şeyler bulunan kitaplara bakmak haramdır. İmam Ahmed rahimehullah kelam ve saptırıcı bid’at ehlinin kitaplarına bakmayı, okumayı ve rivayet etmeyi men etmiştir.” (el-Adabu’ş-Şer’iyye 1/199)

7- Bid’at Ehlinin Aşağılanması ve Onlara Saygı Gösterilmemesi

Fudayl b. Iyad rahimehullah şöyle demiştir: “Bidat sahibine saygı gösteren İslam’ı yıkmaya yardım etmiş olur. Bid’atçinin yüzüne tebessüm eden Allah Azze ve Celle’nin Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e indirdiğini hafife almış olur. Kızını bid’atçi biriyle evlendiren akrabalık bağını kesmiş olur. Bid’atçinin cenazesine katılan dönünceye kadar Allah’ın gazabında olur.” (Berbehari, es-Sunne 39)
Yine şöyle demiştir: “Yahudi veya hristiyanla beraber yemek yerim fakat bidatçiyle beraber yemem.” (el-Berbehari, es-Sunne 39)
“İbrahim b. Meysera rahimehullah dedi ki: “Bid’at sahibine saygı gösteren İslam’ın yıkılmasına yardım etmiş olur.” (el-Lalkai, es-Sunne 273)
İmam Ahmed rahimehullah dedi ki: “Bid’atçi olup Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den hadis rivayet eden herkesle oturur musun? Hayır, onun bir değeri yoktur.” (Halilî, el-Maksadu’l-Erşed 344)
Şu zamanımızdaki gençlerin durumu üzücüdür. Anlatan ve vaaz eden herkesi dinliyor, onun sözlerini destekliyorlar. Ona muhalefet edenleri de türlü hakaretlerle karalıyorlar. Ne akrabanın akrabalığını, ne sünnete sarılanın sünniliğini gözetiyorlar! Sünnete muhalefet etse dahi o kimsenin eleştirilmesini istemiyorlar. Çünkü onu seviyor ve derslerine ülfet ediyorlar. Allah yardımcımız olsun. Fudayl b. Iyad rahimehullah diyor ki: “Bid’at ehlinden bir kimseyi gördüğümde münafıklardan birini görmüş gibi oluyorum.” (el-Berbehari, es-Sunne 127)

8- Bid’at Ehli, Fısk Ehlinden Daha Şerlidir

Ertat b. El-Munzir rahimehullah şöyle demiştir: “Oğlumun fasık olması benim için heva sahibi olmasından iyidir.” (eş-Şerh ve’l-İbane 89)
Çünkü fasık kendi nefsinin durumunu itiraf eder, günahkâr bir kimse olduğunu bilir ve onun Allah’a tevbe etmesi umulur. Bid’at ehli ise bunun tam tersidir. Bid’at ortaya koyarlar ve bunu dinden zannederler. Büyük bir suç işlediklerini itiraf etmezler.
Said b. Cubeyr rahimehullah şöyle demiştir: “Oğlumun eğlence ehli bir fasık olup sünnî olması benim için ibadet ehli bir bidatçi olmasından iyidir.” (Bunu el-Berbehari’nin es-Sunne’sini tahkik eden zikreder, 124, kaynak olarak Beyhaki’nin el-İtikad no:158 vermiştir)
Şafii rahimehullah dedi ki: “Kulun, Allah’ın huzuruna, şirk dışında her günahla çıkması, hevadan (bidatlerden) bir şeyle çıkmasından iyidir.” (el-Hilye 9/111)
Ahmed b. Hanbel rahimehullah dedi ki: “Ehl-i sünnetin büyük günahkârlarının kabirleri güzel bir bahçe, bid’at ehlinin zahitlerinin kabirleri ise çirkin bir çukurdur. Ehl-i Sünnetin fasıkları, Allah’ın dostları iken, bid’at ehlinin abidleri Allah’ın düşmanlarıdır.” (el-Menhecu Ahmed 1/296)
Malik b. Migvel rahimehullah’a denildi ki: “Oğlunun kuşlarla oynadığını gördük.” Dedi ki: “Belki de bu onu bidatçiyle sohbetten alıkoyuyor.” (eş-Şerh ve’l-İbane 90)
Ebu Musa rahimehullah dedi ki: “Bir Yahudi ve hıristiyanla, maymun ve domuzlarla komşuluk etmem benim için kalbimi hastalandıracak bir bidat sahibiyle komşu olmaktan sevimlidir.” (el-İbane 469)
Ahmed b. Hanbel dedi ki: “Mürcielere buğzederek Allah’a yakınlaşın
İbrahim en-Nehai rahimehullah dedi ki: “Vallahi ben mürcieye kitap ehlinden daha çok buğzediyorum.” (Acurri, eş-Şeria)

9- Bid’at Ehline Reddetmek Dine Dinden Olmayan Şeylerin Girmesinden Korumadır

Yahya b. Main rahimehullah şöyle demiştir: “Kıyamet gününde hasımlarımın bid’at ehli olması benim için, sünnetini savunmamamdan dolayı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bana hasım olmasından ve bana: “Neden hadisimi yalanlardan korumadın” demesinden iyidir.” (Tedribu’r-Ravi 2/369)
İmam Ahmed rahimehullah şöyle demiştir: “Sen susarsan, ben susarsam cahil kimse sahih hadisi sakiminden nasıl ayırt edecek?” (İbn Teymiyye, el-Fetava 28/231)
Hakkı söylememek ve gizlemek gençleri şaşkınlığa düşürmekte ve hoca olduğunu işittikleri herkese tabi olmaktadırlar.
Ebu Bekr el-Hallad rahimehullah şöyle der: “Yahya b. Said el-Kattan’a: “Rivayetlerini kabul etmediğin kimselerin Allah Teâlâ katında senden davacı olmalarından korkmuyor musun?” denildi. Dedi ki: “Onların bana davacı olması, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bana davacı olup da: “Yalan olduğunu bildiğin bir hadisi neden rivayet ettin” demesinden iyidir.” (bkz.: el-Kifaye 90)
Soru: Şu an selefinin hakkı batıldan ayırması yeterli midir, yoksa heva ehlini reddetmesi de gerekir mi? Bu onun davetinin ayırıcı özelliği midir?
Şeyh Rebi b. Hadi’nin cevabı: “Selefînin hakkı bilmesi ve insanları ona davet edip açıklaması gerekir. Bu görevi yerine getirmelidir. Bu ilmin ve batılı çürüten bu davetin gereği budur. Zira Kur’an-ı Kerim hakkı açıklarken aynı zamanda batılı da reddeder. Bu yüzden “Mesani/ikili” diye isimlendirilmiştir. Çünkü hayrı ve şerri zikreder. Hayra çağırırken şerden sakındırır. Müminleri zikrederken münafıkları da zikreder. Kafirleri, Yahudileri, Hristiyanları onlarda bulunan şerri zikreder. İslam, açıkladığımız bu rükünler üzerine kuruludur. Cihad, iyiliği emretme ve kötülüklerden sakındırma üzerine kuruludur. Bu olmadan olmaz. İslam, hakkı ikame edip açıklamadıkça ve batılı tenkid edip onun çirkinliğini ve pisliğini ortaya koymadıkça, ondan ve ehlinden sakındırmadıkça dosdoğru olmaz. Yani bu görev yerine getirilmedikçe o başarısız, ölü ve öldürücü mikroplar taşıyan bir davettir. Davetin diri olması ancak hakkın sancağının yükseltilip aynı zamanda batılın aşağılanması ile mümkündür. Bu yüzden Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmet oldunuz. İyiliği emreder, kötülüğü yasaklarsınız.” Batılı reddetmeyen kimse iyiliği nasıl emreder, kötülükten nasıl yasaklar? Bu nasıl olacak? Mesela Tebliğ cemaatinin iyiliği emrettiğini söylüyorlar! Onlar iyiliği; tevhidi emretmiyorlar! İyilikleri tanı! İnsanlara tevhidi öğretmiyorlar! Namazı emrediyorlar ama, insanlar Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in namazını öğretmiyorlar! Onlar iyiliği emretmeye çağırıyorlar fakat kendileri iyiliği emretmiyor ve kötülükten sakındırmıyorlar! Allah’tan afiyet dileriz.
Eğer bid’atlerle ve sapıklıklarla savaşmazsan, heva ehlini reddetmezsen seninle onlar arasındaki fark nedir? Yani sen onları gördüğün halde onlar hakkında sükut edersen sapıklık ehlinin kalabalığını artırmış olursun. Onların yeryüzünde fesat için taşkınlık yaptıklarını gördüğün halde sükut edersen onları cesaretlendirmiş olursun. Hırsızların insanların evlerini soyduğunu gördüğünde buna sükut edersen bu iyiliği emredip kötülüğü yasaklamaya uyar mı?
Bid’at ehlinin davetçileri hırsızlardan daha şerlidir. Yol kesici eşkiyadan daha şerlidirler. İbn Ebi Zeyd ve İbn Abdilberr şöyle demişlerdir: “Onlar yol kesen mücrimlerden daha şerlidirler. Onlardan daima sakındırmak ve onları rezil etmek, kusurlarını ortaya çıkarmak ve insanların önünde onları tanıtmak gerekir. Ta ki insanlar onlardan sakınsınlar. Bu yüzden selefin kitaplarının bid’at ehlinden sakındırılması, onlarla oturmaktan sakındırılması ile dolu olduğunu görürsün. Müslümanların çoğunun zayi olmasının sebebi bu esasın yani bid’at ehlini reddetmenin ve onlardan sakındırmanın terk edilmesidir. Bu yüzden İslam ümmetine sapıklık yerleşmiş, bundan sadece azınlık fertler selamette kalabilmiştir. La havle vela kuvvete illa billah.
İbn Teymiyye gibi kuvvetli kimseler geldiğinde, islam toplumlarına ve hükümetlerine çöreklenmiş sapıklıklar vardı. Hükümetler ve halk, çoğu hululcü ve vahdeti vücutçu sufilerin avuçlarındaydı. İbn Teymiyye geldi ve cihad sancağını yükselterek Allah’ın hak dinini açıkladı. Allah onunla birçok insanı faydalandırdı ve onun elinde, sonrakilerde benzeri olmayan meşhur imamlar yetişti.  Onların benzeri ancak selefte, sahabede ve tabiinde mevcuttu. Cihad böylece devam etti. Şayet İbn Teymiyye sükut etseydi ne faydaları olurdu? Sadece telif yapıp açıklamasaydı, onun indinde iyiliği emretme ve kötülükten yasaklama olur muydu? İnsanlara ne faydası olurdu? Onlara hiçbir faydası olmazdı.
Muhammed b. Abdilvehhab davet ve beyan kılıcını sıyırdı. Ta ki Allah Azze ve Celle’nin dinini ikame etti. İman yılanın yuvasına sığınması gibi Hicaz’a sığındı. Vallahi bu Muhammed b. Abdilvehhab’ın daveti ile oldu. Bu adamın davetiyle oldu! İslam Allah’ın dilediği bir halde idi. Unutulup terk edilmişti. Sapıklıklar, hurafeler, şirkler ve bidatler yaygın idi. Şayet o evinde oturup sadece insanlara anlatsaydı, bildiği halde sükut etseydi, ne iyiliği emretmiş ne de kötülüğü yasaklamış olurdu. İnsanlara ne faydası olurdu?
“Reddiyeler, reddiyeler!” deyip duranlara gelince, onlar batıllarını yaymışlar ve yaymaya devam ediyorlar. Hiç kimsenin kendilerine reddiye vermesini istemiyorlar. Maksatları budur. Anlayın! Bu yüzden reddiyeleri çirkin gösterip: “Reddiye kitapları kalplere kasvet veriyor” vb. sözler ediyorlar. Yani bunların hurafeleri ve bid’atleri kalpleri yumuşatıyormuş!!
Bu onların tuzaklarıdır. Onların hileleri bid’atleri ve sapıklıkları yayıyor, meclislerinde, konferanslarında, kitaplarında ve toplantılarında her şeyleriyle sünnet ehline hücum ediyorlar. Sünnet ehline ve Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat menhecine hücum ederek: “Onlara reddiye vermeyin! Reddiyeler kalpleri katılaştırıyor” diyorlar!
Hakkı ve hak ehlini eleştirmek, hakka ve hak ehline savaş açmak mı kalpleri yumuşatıyor?!!

10- Bid’atlere Davet Eden Kimsenin Cezalandırılmayı Hak Ettiğinde İlim Ehlinin İttifakı Vardır

İbn Teymiyye rahimehullah dedi ki: “Bid’âtlere çağıran kimse müslümanların ittifakıyla cezalandırılmayı hak etmiştir. Ceza bazen öldürülmek olur, bazen daha düşük bir ceza olabilir. Şayet o cezalandırılmayı hak etmemiş olsaydı veya buna imkan olmasaydı onun bidatini açıklayıp ondan sakındırmak mümkün olmazdı. Zira bu iyiliği emir ve kötülüğü yasaklama kapsamındadır. Bunu ise Allah ve rasulü emretmişlerdir.” (Mecmuu’l-Fetava 35/414)
Yine şöyle demiştir: “Kim itikadi veya ibadetlerden olan bid’atlerden, kitap ve sünnete aykırı bir bidat sergiliyorsa cezalandırılmayı hak etmiştir. Ona tevbe edinceye kadar zekât verilmesinden mahrum edilmesi de bu cezalardandır.” (Mecmuu’l-Fetava 28/570)
Rafi b. Eşras rahimehullah dedi ki: “Bidatçi fasığa uygulanacak cezalardan birisi de onun güzel hallerinin zikredilmemesidir.” (Şerhu’l-İlel 1/353)
Ebu İshak İbrahim b. Musa eş-Şatıbî rahimehullah dedi ki: “Kurtuluş fırkası olan Ehl-i Sünnet, bid’at ehline düşmanlık etmekle ve onlardan ayrılmakla, onların yüzleri üzere devirip idam etmek ve bundan aşağı cezalarla cezalandırmakla emrolunmuşlardır. Nitekim âlimler onlarla sohbet etmekten, onlarla oturmaktan sakındırmışlardır. Bunun düşmanlık ve kinleşmeyi yaydığı zannedilir. Lakin ona düşmek, cemaatten ayrılmaya ve müminlerin yolundan başkasına uyarak yenilikler çıkarmaya sebep olur. Bu sırf düşmanlık değildir. Onlar bize yakınlık göstermek ve cemaate dönmekle emrolunmuşlarken biz nasıl onlara düşmanlıkla emrolunmayalım ki?” (el-İ’tisam 1/158, 159)

11- Kişiyi Heva Ehlinden Kılan Bid’at Nedir?

Şeyhulislam İbn Teymiyye rahimehullah şöyle demiştir: “Kişiyi heva ehlinden kılan bid’at; Ehl-i sünnet katında kitap ve sünnete muhalif olduğu meşhur olan şeylerdir.” (Fetava’l-Kubra (4/194)
Şeyh el-Elbânî rahimehullah şöyle demiştir: “Bid’atçi olduğu söylenmesi gereken kimdir meselesine gelince; o, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in: “Her bid’at sapıklıktır ve her sapıklık ateştedir” sözüne muhalefet eden kimsedir. Sonra Allah Azze ve Celle’ye yakınlaşmak için Allah’ın dininde yenilik çıkaran veya Allah Azze ve Celle’nin dininde başkasının çıkardığı bir bid’at ile yakınlık sağlamaya çalışan kimsedir.
Ama kendisinden bir bid’at meydana gelip de bunu kaidedeki gibi kastetmeyene gelince; o kimse Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in “her bid’at sapıklıktır” kaidesini benimseyen bir kimsedir. Lakin hata eder ve bid’at çıkarır. Nitekim bazı müçtehitler bazen haram olan bir şey hakkında mubah olduğunu söyleyebilmiştir. Bu İslam’da caiz değildir. Ancak böyle bir müçtehit ecir alır, onun harama düştüğü söylenmez. Aynı şekilde bid’atçi olmadığı halde ondan bir bid’at meydana gelebilir. Bu kendisinin sadece bir içtihadıdır. Lakin hakikatte o bir bid’attir ve bu konuda o müçtehide bid’atçi denmez.” (Şeyh el-Elbani’nin resmi sitesi Kaset: 704 fetva no: 10)
Fetvadan çıkan sonuçlar:
1- Her bid’at sapıklıktır kaidesine muhalefet eden; yani bazı bid’atleri sapıklık olarak görmeyen kimsedir. Böyle bir kimse bid’atçi hükmünü hak eder.
2- Allah’a yakınlık/ibadet maksadıyla dinde yenilik çıkaran kimse – samimiyetle, ilmin kuralları çerçevesinde içtihat eden bir ilim ehli değilse - bid’atçi hükmünü hak eder.
3- Başkasının çıkardığı bir bid’atle amel ederek Allah’a yakınlaşmaya çalışan kimse bid’atçidir.
4- Her bid’atin sapıklık olduğunu kabul etmekle beraber içtihada ehil olan bir ilim ehlinin samimiyetle ve ilmin kaidelerine uygun hareket ederek içtihat etmesi ve hata etmesi neticesinde, böyle bir âlim bid’atçi olarak nitelenemez. 

12- Muayyen Şahısların Bid’atçi Olup Olmadığına Kim Hükmeder?

Soru: Âlimlerin salih selefin menhecine muhalefet eden bazı kimseler hakkında, onun selefilikten çıktığına dair hükmünü kabul etmeyen kişi hakkındaki görüşünüz nedir? Hâlbuki bu âlimler o kimselerin sapmasına dair açık delilleri naklederek zikretmektedirler. Münakaşa ve açıklamadan sonra: “Ben zikrettiğin delillere ikna olmadım” diyor. Böyle bir kimseye karşı nasıl davranılır? Ona ne hüküm vermeliyiz?
Şeyh Zeyd el-Medhali’nin cevabı: alimlerin salih selefin menhecine muhalefet eden kimse hakkındaki hükmünü reddeden kimse hakkında görüşüm; onun kibirli birisi olduğudur. Çünkü Nebî sallallahu aleyhi ve sellem: “Kibir hakkı kabul etmemek ve insanları küçümsemektir” buyurmuştur. Akide ve din hususunda Salih selefin menhecinde giden alimlerin hükmü haktır. Hakkı ancak zalim reddeder. Özellikle de salih selefin menhecine muhalefet edenleri bilen alimlerin hükmünü reddeden kişi,  haktan sapmıştır. Bana göre bunu yapan kimsenin bid’at ehlini savunduğu ve onların bidatleriyle sapıklıklarının reddedilmesine razı olmadığı için bid’at ehli olduğunda tereddüt yoktur. Çünkü menhece muhalefet edenin reddedilmesi ve batılının ortaya konulması haktır. Heva ehli ve onların yardımcılarına kendilerinin batıllarının ortaya çıkarılması ve insanların kendilerinden sakındırılması ağır gelir. Bu yüzden üzerinde oldukları bâtılın açıklanmasını istemezler.  Bazı insanlara bu bâtıllarını süslerler ve onlar da bunlara tabi olurlar. Batıl ehli buna bir de çirkin bir hata daha eklerler. İlim ehliyle münakaşa edip, cevabını alınca delillere ikna olmadıklarını söylerler. Avam arasında buna: “Özrü kabahatinden beter” derler.
Bu kimselere nasıl davranılacağına gelince; bu kimseler de bid’at sahibidir ve onlara da hecr (darılma ve alakanın kesilmesi) uygulanır. Bu kimselerden sakındırılması ve onlarla cedelin terk edilmesi gerekir. Nitekim selefin buna benzer kimselere karşı eskiden beri sürdüregeldikleri tutum budur.” (el-Ecvibetu’l-Eseriyye Ani’l-Mesaili’l-Menheciyye (s.82)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)