Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

8 Mayıs 2019 Çarşamba

Muasır Haricilerin Yorumlarıyla Hadisleri Tahrifleri

Ebu Ubeyde künyesini kullanan İlyas adlı bir Harici davetçisi Kudame b. Maz’ûn radiyallahu anh kıssasının te’vilin tekfirin manilerinden olmasına delil getirilmesine itiraz sadedinde, pompalamaya çalıştığı tekfircilik sapmasına uymadığı için bu kıssa hakkında bir sürü zırva kabilinden te’villerde bulunmaya çalışıyor!
Bu kıssanın hiçbir tarikinde Kudame’nin içkiyi helal saydığı geçmiyor” vs. yorumlara zorluyor, boştan alıyor, doluya koyuyor, olmuyor, sonra rivayeti serdederken Kudame radiyallahu anh’ın bu kıssada kendisi için Maide 93. Ayetini te’vil ettiğini, hatta Ömer radiyallahu anh’ın ona: “Sana Allah’a iftira ettiğin için mi, yoksa içki içtiğin için mi had uygulayayım” dediğini de naklediyor, lakin Kudame “içkiyi helal saymamıştı” diyor, nasıl bir çelişkiye düştüğünü de umursamıyor.
Çünkü onun tek derdi var; rivayetlerde sabit olana uymak değil, rivayetleri hevasına uydurmak!
Bu yüzden nasların geldiği gibi kabul edilmesine serzenişlerde bulunuyor, bunun papağanlık olduğunu, olması gerekenin kendileri gibi hevalarına uyan şekilde aktarılması olduğunu(!) yani dolayısıyla bir manada rivayetleri tahrif etmek gerektiğini savunuyor!
Nitekim yağlayıp ballayıp pazarlamaya çalıştıkları “Necid Uleması” diye tebcil ettikleri harici önderlerinin menheci de bu metoddur!  
Aynı harici çanaktan beslenen Ebu Zeyd künyeli şahsa gidin, size hadislerin bâtıl yorumlarla nasıl geçersiz hale getirileceğini bir güzel anlatsın! Tesbih sayıları, akşam yemeği hazırken namaza durmak, üç mescid dışındaki itikâf hadislerini tahrif etmesi gibi! Yahut Alaeddin Palavrevî’ye gidin, hadis metinleri “yüzer, ellişer” nasıl haricilere uygun şekilde tahrif edilir bir güzel öğretsin!
Zaten bahsettiğim bu kayıtta Dureru’s-Seniyye kitabı içerisinde geçen, aşağıda aktaracağım pasajı da aktarıyor ve zikredilen rivayetin aslını araştırmaya da hiçbir gerek görmüyor! Çünkü kendisi Necid Uleması hazeratına körü körüne, gassal elindeki meyyit gibi teslim olmuştur!
Kudame b. Maz’un radiyallahu anh kıssasının tariklerini ve metinlerini burada zikrederek sözü uzatmak istemiyorum, Abdurrazzak’ın Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih. isnadla rivayetinde geçen şu kısım anlayış sahipleri için, zorlama yorumlara hacet bırakmayacak kadar açıktır:
“Ömer radıyallahu anh Kudame’ye dedi ki: “Sana Allahın tayin ettiği haddi uygulayacağım” Kudame dedi ki:
“Eğer ben onların dedikleri gibi içsem bile bana hadd uygulayamazsın.” Ömer radıyallahu anh: “Neden?” dedi. Kudame dedi ki:
“Çünkü Allah: “İman edip salih ameller işleyenlere; Allah’a karşı gelmekten sakındıkları, iman ettikleri ve salih amel işledikleri, sonra Allah’a karşı gelmekten sakındıkları ve iman ettikleri, sonra yine Allah’a karşı gelmekten sakındıkları ve iyilik ettikleri takdirde, daha önce tatmış olduklarından dolayı bir günah yoktur. Allah, iyilik edenleri sever.” (Maide, 93) buyuruyor.” Ömer radıyallahu anh dedi ki:
“Sen tevilinde hata ettin. Eğer Allah’tan sakınsaydın Allah’ın sana haram kıldığı şeylerden vazgeçerdin…”[1]
Dureru’s-Seniyye Fi’l-Ecvibeti’n-Necdiyye kitabında (8/258) şöyle geçer:
وفي السنن: أن عبد الله بن مسعود رضي الله عنه حكم بكفر أهل مسجد في الكوفة، قال واحد: إنما مسيلمة على حق فيما قال، وسكت الباقون. فأفتى بكفرهم جميعاً
“Sunen’de denilir ki; Abdullah b. Mes’ud radiyallahu anh Kufe’deki mescidin halkının küfrüne hükmetmiştir. Onlardan birisi: “Museyleme söylediklerinde ancak hak üzeredir” demiş, diğerleri de sükut etmişlerdi. Bunun üzerine hepsinin de küfürlerine hükmetti…. “
Dureru’s-Seniyye sahipleri böyle aktarıyor ve buradan da zincirleme tekfire kapı aralıyorlar! Lakin sünenlerin hiçbirinde böyle bir rivayet yoktur! Belli ki Beyhakî’nin Sünen’inde geçen bir rivayet üzerinden yorumlar yaparak, kendi anlayışlarına göre bazı rötuşlarla rivayeti harici metoda uygun bir hale getirmişler!
Kıssanın Beyhakî’nin Sunen’indeki aslı şu şekildedir: Ubeydullah b. Abdillah b. Utbe rahimehullah dedi ki:
أَنَّ عَبْدَ اللهِ بْنَ مَسْعُودٍ أَخَذَ بِالْكُوفَةِ رِجَالًا يُنْعِشُونَ حَدِيثَ مُسَيْلِمَةَ الْكَذَّابِ يَدْعُونَ إِلَيْهِمْ، فَكَتَبَ فِيهِمْ إِلَى عُثْمَانَ بْنِ عَفَّانَ رَضِيَ اللهُ عَنْهُ، فَكَتَبَ عُثْمَانُ أَنِ اعْرِضْ عَلَيْهِمْ دِينَ الْحَقِّ وَشَهَادَةَ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللهُ وَأَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللهِ فَمَنْ قَبِلَهَا وَبَرِئَ مِنْ مُسَيْلِمَةَ فَلَا تَقْتُلْهُ وَمَنْ لَزِمَ دِينَ مُسَيْلِمَةَ فَاقْتُلْهُ فَقَبِلَهَا رِجَالٌ مِنْهُمْ فَتُرِكُوا، وَلَزِمَ دِينَ مُسَيْلِمَةَ رِجَالٌ فَقُتِلُوا
“Abdullah b. Mes’ud radiyallahu anh Kufe’de yalancı Museyleme’nin sözlerine yayan ve bunlara davet eden bazı kimseleri yakaladı. Onlar hakkında Osman b. Affan radiyallahu anh’e mektup yazdı. Osman radiyallahu anh de şöyle cevap yazdı:
“Onlara hak dini, Allah’tan başka ibadete layık hak ilah olmayıp Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’in de Allah’ın rasulü olduğuna şehadeti arz et. Kim kabul edip Museyleme’den berî olursa onu öldürme. Kim de Museyleme’ye bağlı kalırsa onu öldür.” Onlardan bazı kimseler bunu kabul ettiler ve serbest bırakıldılar. Museyleme’nin dinine bağlı kalanlar ise öldürüldüler.”[2]
İbn Ebî Şeybe’nin Harise b. Mudarrib rahimehullah’tan rivayetinde şu şekilde geçer:
خَرَجَ رَجُلٌ يَطْرُقُ فَرَسًا لَهُ فَمَرَّ بِمَسْجِدِ بَنِي حَنِيفَةَ فَصَلَّى فِيهِ فَقَرَأَ لَهُمْ إِمَامُهُمْ بِكَلَامِ مُسَيْلِمَةَ الْكَذَّابِ فَأَتَى ابْنُ مَسْعُودٍ فَأَخْبَرَهُ فَبَعَثَ إِلَيْهِمْ فَجَاءَهُمْ فَاسْتَتَابَهُمْ فَتَابُوا إِلَّا عَبْدَ اللَّهِ ابْنَ النَّوَّاحَةِ فَإِنَّهُ قَالَ لَهُ يَا عَبْدَ اللَّهِ إِنِّي سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ لَوْلَا أَنَّكَ رَسُولٌ لَضَرَبْتُ عُنُقَكَ فَأَمَّا الْيَوْمَ فَلَسْتُ بِرَسُولٍ يَا خَرَشَةُ قُمْ فَاضْرِبْ عُنُقَهُ فَقَامَ فَضَرَبَ عُنُقَهُ
“Bir adam atına binerek yola çıktı ve Beni Hanife mescidine uğrayıp orada namaz kıldı. İmamları onlara yalancı Museyleme’nin sözlerini okudu. Adam İbn Mes’ud radiyallahu anh’e gelip durumu haber verdi. İbn Mes’ud radiyallahu anh de onları getirtip tevbeye çağırdı. Abdullah İbn Nevvaha dışında onlar tevbe ettiler. Abdullah b. Mes’ud radiyallahu anh İbn Nevvaha’ya dedi ki:
“Ey Abdullah! Ben Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim: “Şayet sen bir elçi olmasaydın elbette boynunu vururdum.” Ama bugün sen bir elçi değilsin. Ey Haraşe! Kalk ve şunun boynunu vur.” O da kalktı ve onun boynunu vurdu.”[3]
Kays b. Ebi Hazım rahimehullah’ın rivayeti de şu şekildedir:
أَتَى ابْنَ مَسْعُودٍ رَجُلٌ فَقَالَ إِنِّي مَرَرْتُ بِمَسْجِدٍ مِنْ مَسَاجِدِ بَنِي حَنِيفَةَ فَسَمِعْتُ يُقْرَأُ فِيهَا بِقِرَاءَةٍ مَا أَنْزَلَهَا اللَّهُ عَلَى مُحَمَّدٍ عَلَيْهِ السَّلَامُ قَالَ مَا يَقُولُونَ؟ قَالَ: يَقُولُونَ: وَالطَّاحِنَاتِ طَحْنًا وَالْعَاجِنَاتِ عَجْنًا وَالْخَابِزَاتِ خَبْزًا وَالثَّارِدَاتِ ثَرْدًا، وَاللَّاقِمَاتِ لَقْمًا فَأَرْسَلَ إِلَيْهِمْ عَبْدُ اللَّهِ فَأَتَى بِسَبْعِينَ مِنْهُمْ وَأَمِيرُهُمْ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ النَّوَّاحَةِ فَقَالَ لَهُ عَبْدُ اللَّهِ أَلَمْ تَكُنْ تُخْبِرُنَا أَنَّكَ عَلَى دِينِنَا؟ قَالَ بَلَى وَلَكِنْ كُنْتُ أُسِرُّ هَذَا قَالَ فَأَمَرَ بِهِ عَبْدُ اللَّهِ فَضُرِبَتْ عُنُقُهُ ثُمَّ نَظَرَ إِلَيْهِمْ فَقَالَ مَا نَحْنُ بِمُحَدِّرِي هَؤُلَاءِ الشَّيَاطِينِ أَجْلُوهُمْ إِلَى الشَّامِ فَإِمَّا أَنْ يَفْنِيَهُمُ اللَّهُ تَعَالَى بِالطَّاعُونِ وَإِمَّا أَنْ يَتُوبَ عَلَى مَنْ يَشَاءُ أَنْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْ
“İbn Mes’ud radiyallahu anh’e bir adam geldi ve dedi ki: “Ben Hanife oğullarının mescidlerinden birine uğradım ve orada Allah’ın Muhammed aleyhi's-selâm’a indirmediği bir kıraat işittim.” İbn Mes’ud radiyallahu anh dedi ki:
“Ne diyorlardı?” adam şöyle dedi:
“Diyorlardı ki; öğüttükçe öğütenlere, hamur yoğurdukça yoğuranlara, ekmek yaptıkça yapanlara, ekmeği doğradıkça doğrayanlara, lokma yaptıkça yapanlara yemin olsun…” Bunun üzerine Abdullah b. Mes’ud radiyallahu anh onlara haber gönderdi. Onlardan yetmiş kişi geldi, emirleri de Abdullah b. en-Nevvaha idi. Abdullah b. Mes’ud radiyallahu anh ona dedi ki:
“Sen bize bizim dinimiz üzere olduğunu söylememiş miydin?” O da:
“Evet, lakin bu durumumu gizliyordum” dedi. İbn Mes’ud radiyallahu anh onun boynunun vurulmasını emretti. Sonra onlara baktı ve dedi ki:
“Bu şeytanları rahat bırakacak değiliz. Onları Şam’a sürün. Ya Allah Teâlâ onları tâun hastalığıyla tüketir ya da onlardan dilediği kimselerin tevbelerini kabul eder.”[4]
Abdurrahman b. Abdillah b. Mes’ud rahimehullah da şöyle anlatır: Abdullah b. Mes’ud radiyallahu anh Karaza b. Ka’b’a dedi ki:
انْطَلِقْ فَأَحِطْ بِالدَّارِ فَخُذْهُمْ فَأْتِنِي بِهِمْ قَالَ فَأَخَذَهُمْ فَجَاءَ بِهِمْ فَقَالَ لَهُ عَبْدُ اللَّهِ أَكِتَابٌ بَعْدَ كِتَابِ اللَّهِ وَرَسُولٌ بَعْدَ رَسُولِ اللَّهِ؟ قَالَ فَقَالَ لِقَرَظَةَ بْنِ كَعْبٍ انْطَلِقْ بِهِ إِلَى السُّوقِ فَاضْرِبْ عُنُقَهُ ثُمَّ انْطَلَقْ بِرَأْسِهِ حَتَّى تَجْعَلَهُ فِي حِجْرِ أُمِّهِ فَإِنِّي أُرَاهَا كَانَتْ تَعْلَمُ مِنْهُ عِلْمًا قَالَ فَقَالَ الْقَوْمُ فَإِنَّا نَسْتَغْفِرُ اللَّهَ وَنَتُوبُ إِلَيْهِ وَنَشْهَدُ أَنَّ مُسَيْلِمَةَ هُوَ الْكَذَّابُ قَالَ فَقَالَ عَبْدُ الرَّحْمَنِ فَلَقِيتُ شَيْخًا مِنْهُمْ بِالشَّامِ طَوِيلَ اللِّحْيَةِ فَقَالَ لِي يَرْحَمُ اللَّهُ أَبَاكَ لَوْ قَتَلَنَا جَمِيعًا لَدَخَلْنَا النَّارَ
 
“Git ve evi kuşat, onları yakalayıp getir.” O da onları yakalayıp getirdi. Abdullah b. Mes’ud radiyallahu anh dedi ki:
“Allah’ın kitabından sonra bir kitap, Allah’ın rasulünden sonra bir rasul mü edindiniz?” Sonra Karaza b. Ka’b’a dedi ki:
“Çarşıya git şunun boynunu vur. Sonra başını götür anasının kucağına bırak. Zira ben, bildiğin bu durumu ona göstermek istiyorum.” Kavim dediler ki:
“Biz Allah’tan bağışlanma diler ve tevbe ederiz. Şehadet ederiz ki Museyleme yalancının ta kendisidir.” Abdurrahman b. Abdillah dedi ki: “Ben Şam’da onlardan uzun sakallı bir ihtiyarla karşılaştım. Bana dedi ki:
“Allah babana rahmet etsin. Şayet hepimizi öldürmüş olsaydı elbette cehenneme girerdik.”[5]
Görüldüğü gibi, o sırada Kufe valisi olan Abdullah b. Mes’ud radiyallahu anh, dinden irtidat etmiş kimselere Osman radiyallahu anh’ın emriyle istitabe uygulamıştır.
İbn Mes’ud radiyallahu anh irtidata hükmetmeye ve bunun gerektirdiği cezayı uygulamaya yetkili bir konumdadır. Peki ya bu kıssadan, halktan yetkisiz fertlerin, kendisini İslam’a nispet eden bazı kimseleri tekfir etmekle yükümlü oldukları manasını kim nereden çıkarıp uydurabiliyor?!


[1] Sahih. Abdurrazzak (9/240) İbn Sa’d (5/560) İbn Şebbe Tarihu Medine (3/842)
[2] Sahih. Beyhakî (16852) İbn Vehb el-Cami (497) Taberânî Musnedu’ş-Şamiyyin (3127) Tahavi Şerhu Meani’l-Asat (3/211)
[3] Sahih. İbn Ebî Şeybe (6/439)
[4] Sahih. Heysem b. Kuleyb eş-Şaşi Musned (746) İbn Asakir Tarih (35/63)
[5] Hasen. Heysem b. Kuleyb eş-Şaşi Musned (747) İbn Asakir Tarih (35/64)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)