رسالة في كلمة التوحيد معرفة شهادة أن لا
إله إلا الله
Kelime-i Tevhid ve Allah’tan Başka İbadete Layık Hak İlah
Olmadığına Şehadetin Manasını Bilmek Hakkında Bir Mektup
Te’lif: Muhammed b. Abdilvehhab rahimehullah
Tercüme: Ebu Muaz el-Çubukâbâdî
اعلم -رحمك الله- أن فرض معرفة شهادة أن لا إله إلا
الله قبل فرض الصلاة والصوم فيجب على العبد أن يبحث عن معنى ذلك أعظم من وجوب بحثه
عن الصلاة والصوم وتحريم الشرك والإيمان بالطاغوت أعظم من تحريم نكاح الأمهات والجدات
فأعظم مراتب الإيمان بالله شهادة أن لا إله إلا الله ومعنى ذلك أن يشهد العبد أن الإلهية
كلها لله ليس منها شيء لنبي ولا لملك ولا لولي بل هي حق لله على عباده والإلهية هي
التي تسمى في زماننا السر والإله في كلام العرب هو الذي يسمى في زماننا الشيخ والسيد
الذي يُدْعَى ويستغاث به فإذا عرف الإنسان أن هذا الذي يعتقده كثيرون في السمان وأمثاله
أو في قبر بعض الصحابة هو العبادة التي لا تصلح إلا لله وأن من اعتقد في نبي من الأنبياء
فقد كفر، وجعله مع الله إلها آخر فهذا لم يكن قد شهد أن لا إله إلا الله. ومعنى الكفر
بالطاغوت أن تَبْرَأَ من كل ما يعتقد فيه غير الله من جني أو إنسي أو شجر أو حجر أو غير ذلك وتشهد عليه بالكفر والضلال وتبغضه ولو كان أباك وأخاك فأما من قال أنا
لا أعبد إلا الله وأنا لا أتعرض السادة والقباب على القبور
وأمثال ذلك فهذا كاذب في
قول لا إله إلا الله، ولم يؤمن بالله ولم يكفر بالطاغوت وهذا كلام يسير يحتاج إلى
بحث طويل واجتهاد في معرفة دين الإسلام ومعرفة ما أرسل الله به رسوله صلى الله عليه
وسلم والبحث عما قال العلماء في قوله {فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِنْ بِاللَّهِ
فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَى} ويجتهد في تعلم ما عَلَّمَ اللهُ رسولَه وما علَّمه الرسول لأمته من التوحيد ومن أعرض عن هذا فطبع الله على قلبه وآثر الدنيا
على الدين لم يعذره الله بالجهالة والله أعلم.
Allah sana rahmet etsin, bil ki Allah’tan başka ibadete
layık hak ilah olmadığına şahitlik etmenin manasını bilmek, namaz ve orucun
farz kılınmasından önce farz kılınmıştır. Kulun bunun manasını araştırması,
namaz ve orucu araştırmasından daha önemli bir görevdir. Şirkin ve taguta iman
etmenin haramlığı, anneleri ve nineleri nikâhlamanın haramlığından daha
büyüktür. Allah’a imanın mertebelerinin en büyüğü; Allah’tan başka ibadete
layık hak ilah olmadığına şehadet etmektir.
Bunun manası; kulun ilahlığın tamamen
Allah’a ait olduğuna şahitlik etmesidir. Ne bir nebinin, ne bir meleğin ne de
bir velî’nin ilahlığa (kendisine ibadet edilmeye) bir hakkı yoktur. Bilakis
ilahlık, Allah’ın kulları üzetindeki hakkıdır. İlahlık zamanımızda sır olarak
isimlendirilen şeydir. Arap dilinde ilah; bizim zamanımızda kendisine dua
edilip yardım istenilen, şeyh ve seyyid denilen kimselerdir. İnsan
birçoklarının es-Semman[1]
ve benzerleri hakkında veya sahabelerden birinin kabri hakkında beslediği
itikadları anlarsa, bunun Allah’tan başkasına yapılması uygun olmayan ibadetin
ta kendisi olduğunu görür. Kim nebilerden bir nebi hakkında böyle bir
itikad beslerse kafir olur.[2]
Onu Allah ile beraber bir ilah edinmiştir. Allah’tan başka ibadete layık hak
ilah olmadığına şahitlik ettiği halde böyle bir şey yapamaz.
Tagutu inkâr etmenin manası ise; Allah’ın dışında kendisine
itikad beslenilen cin, insan, ağaç, taş veya daha başka şeylerin hepsinden
uzaklaşmak, bunun küfür ve sapıklık olduğuna şahitlik edip, baban veya kardeşin
dahi olsa ona buğz etmektir.
Ama kim: “Ben sadece Allah’a ibadet ederim, seyyidlere,
kabirler üzerindeki kubbelere ve benzerlerine de itiraz etmem” derse, bu kimse “La
ilahe illallah” derken yalancıdır. Allah’a iman etmemiş ve tagutu tekfir
etmemiştir.
Bu özet sözler, uzun araştırma yapmayı, İslam dinini ve
Allah’ın rasulü sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte gönderdiklerini ve
alimlerin şu ayet hakkında neler söylediklerini öğrenmek için çalışma yapmayı
gerektirir:
“Artık kim
tağutu reddedip Allah'a iman ederse muhakkak kopması olmayan sapasağlam bir
kulpa yapışmıştır.” (Bakara 256)
Allah’ın
rasulüne öğrettiklerini ve rasulün de ümmetine öğrettiği tevhidi öğrenmen
gerekir. Kim bunu öğrenmekten yüz çevirirse Allah onun kalbini mühürler,
dünyayı dinine tercih etmiş olur ve Allah onun cahilliğini mazur görmez. Allah
en iyi bilendir.
[1]
Es-Semmân; Necid halkının veli olduğuna inandıkları ve sıkıntılı zamanlarda
kendisine dua edip seslendikleri bir şeyhtir.
[2]
Yani ona seslenip yardım isterse, sıkıntıyı kaldırmasını veya bir fayda
vermesini ondan isterse şirk koşmuş olur. Kendisine seslenilen kişinin bunu kendi
gücüyle yaptığına inanmak ile bunları Allah katındaki tesiriyle yaptığına
inanmak arasında fark yoktur. Çünkü bu tesirin Allah’ın dilemesi ve fiiliyle
meydana geldiğine inanmak da, maksadın meydana gelmesi hususunda ortak
koşmaktır.