Daha önceki sohbetlerimde ve yazılarımda Deccal’in cinlerden
olduğunu ifade etmem üzerine bazı kardeşler bu konuda şüphe etmişlerdir. Bu
yüzden burada meseleyi delilleriyle ispatlamam gerekli olmuştur.
İlim ehli Deccal’in bir insan mı yoksa Suleyman
aleyhi's-selâm’ın adalardan birinde bağladığı bir şeytan mı olduğu hususunda
ihtilaf etmişlerdir. Bazıları da babasının bir cine aşık olduğu ve Deccal’in bu
cinden meydana geldiğini söylemişlerdir. Şeytanlar onun için çalışıp acaip
işler yapardı ve Suleyman aleyhi's-selâm bunun üzerine onu hapsetti
demişlerdir. Bazıları da onun kahin Şıkk’ın çocuklarından biri veya Şıkk’ın
kendisi olduğu görüşündedir.
Mesele tahkik edildiğinde Deccal’in bir insan değil, bir şeytan
olduğu görüşünün sahih delillerin ortaya koyduğu bir gerçek olduğu ortaya
çıkmaktadır. Bu sahih deliller şu şekildedir:
1- Cabir b. Abdillah radiyallahu anhuma, Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
يَخْرُجُ الدَّجَّالُ فِي خَفْقَةٍ مِنَ
الدِّينِ وَإِدْبَارٍ مِنَ الْعِلْمِ فَلَهُ أَرْبَعُونَ لَيْلَةً يَسِيحُهَا فِي الْأَرْضِ
الْيَوْمُ مِنْهَا كَالسَّنَةِ وَالْيَوْمُ مِنْهَا كَالشَّهْرِ وَالْيَوْمُ
مِنْهَا كَالْجُمُعَةِ ثُمَّ سَائِرُ أَيَّامِهِ كَأَيَّامِكُمْ هَذِهِ وَلَهُ حِمَارٌ
يَرْكَبُهُ عَرْضُ مَا بَيْنَ أُذُنَيْهِ أَرْبَعُونَ ذِرَاعًا فَيَقُولُ لِلنَّاسِ
أَنَا رَبُّكُمْ وَهُوَ أَعْوَرُ وَإِنَّ رَبَّكُمْ لَيْسَ بِأَعْوَرَ مَكْتُوبٌ بَيْنَ
عَيْنَيْهِ كَافِرٌ - ك ف ر مُهَجَّاةٌ - يَقْرَؤُهُ كُلُّ مُؤْمِنٍ كَاتِبٌ وَغَيْرُ
كَاتِبٍ يَرِدُ كُلَّ مَاءٍ وَمَنْهَلٍ إِلَّا الْمَدِينَةَ وَمَكَّةَ حَرَّمَهُمَا
اللهُ عَلَيْهِ وَقَامَتِ الْمَلَائِكَةُ بِأَبْوَابِهَا وَمَعَهُ جِبَالٌ مِنْ خُبْزٍ
وَالنَّاسُ فِي جَهْدٍ إِلَّا مَنْ تَبِعَهُ وَمَعَهُ نَهْرَانِ أَنَا أَعْلَمُ بِهِمَا
مِنْهُ نَهَرٌ يَقُولُ الْجَنَّةُ وَنَهَرٌ يَقُولُ النَّارُ فَمَنْ أُدْخِلَ الَّذِي
يُسَمِّيهِ الْجَنَّةَ فَهُوَ النَّارُ وَمَنْ أُدْخِلَ الَّذِي يُسَمِّيهِ النَّارَ
فَهُوَ الْجَنَّةُ قَالَ وَيَبْعَثُ اللهُ مَعَهُ شَيَاطِينَ تُكَلِّمُ النَّاسَ وَمَعَهُ
فِتْنَةٌ عَظِيمَةٌ يَأْمُرُ السَّمَاءَ فَتُمْطِرُ فِيمَا يَرَى النَّاسُ وَيَقْتُلُ
نَفْسًا ثُمَّ يُحْيِيهَا فِيمَا يَرَى النَّاسُ لَا يُسَلَّطُ عَلَى غَيْرِهَا مِنَ
النَّاسِ وَيَقُولُ أَيُّهَا النَّاسُ هَلْ يَفْعَلُ مِثْلَ هَذَا إِلَّا الرَّبُّ
قَالَ فَيَفِرُّ الْمُسْلِمُونَ إِلَى جَبَلِ الدُّخَانِ بِالشَّامِ فَيَأْتِيهِمْ
فَيُحَاصِرُهُمْ فَيَشْتَدُّ حِصَارُهُمْ وَيُجْهِدُهُمْ جَهْدًا شَدِيدًا ثُمَّ يَنْزِلُ
عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ فَيُنَادِي مِنَ السَّحَرِ فَيَقُولُ يَا أَيُّهَا النَّاسُ
مَا يَمْنَعُكُمْ أَنْ تَخْرُجُوا إِلَى الْكَذَّابِ الْخَبِيثِ؟ فَيَقُولُونَ هَذَا
رَجُلٌ جِنِّيٌّ فَيَنْطَلِقُونَ فَإِذَا هُمْ بِعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ فَتُقَامُ الصَّلَاةُ
فَيُقَالَ لَهُ تَقَدَّمْ يَا رُوحَ اللهِ فَيَقُولُ لِيَتَقَدَّمْ إِمَامُكُمْ فَلْيُصَلِّ
بِكُمْ فَإِذَا صَلَّى صَلَاةَ الصُّبْحِ خَرَجُوا إِلَيْهِ قَالَ فَحِينَ يَرَى الْكَذَّابُ
يَنْمَاثُ كَمَا يَنْمَاثُ الْمِلْحُ فِي الْمَاءِ فَيَمْشِي إِلَيْهِ فَيَقْتُلُهُ
حَتَّى إِنَّ الشَّجَرَةَ وَالْحَجَرَ يُنَادِي يَا رُوحَ اللهِ هَذَا يَهُودِيٌّ فَلَا
يَتْرُكُ مِمَّنْ كَانَ يَتْبَعُهُ أَحَدًا إِلَّا قَتَلَهُ
Cabir b. Abdullah radıyallahu anhuma, Rasulullah
sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem'den şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Deccal, dinden gafil olunduğu, ilimden
yüz çevrildiği bir zamanda ortaya çıkar ve kırk gece yeryüzünde dolaşır. Onun
bir günü bir sene, bir günü bir ay, bir günü bir hafta gibidir. Kalan günleri
ise sizin şu günleriniz gibidir. Onun bindiği bir eşeği vardır ki iki kulağının
arası, kırk zira genişliğindedir. İnsanlara:
“Ben sizin rabbinizim” der ve bir gözü kördür.
Hâlbuki sizin rabbiniz kör değildir. Deccal’in iki gözü arasında “Kef, fe, ra”
şeklinde heceli olarak “Kâfir” yazılıdır. Onu okuma yazma bilen ya da bilmeyen
her mü’min okur. Her su ve kaynağa ulaşır. Sadece Medine ve Mekke’ye giremez.
Zira Allah Teâlâ onun bu iki şehre girmesini yasaklamıştır. Melekler oranın
kapılarında nöbet tutarlar. Kendisine tabi olanlar dışındaki insanlar kıtlık
yaşarken onun yanında dağlar kadar ekmek bulunur. Yine onun yanında iki nehir
vardır ki ben onların mahiyetini ondan daha iyi bilirim. Fakat o bir nehri
cennet diye, diğerini de cehennem diye tanıtır. Onun cennet diye adlandırdığı
nehre giren için o cehennemdir. Onun cehennem diye adlandırdığı nehre giren
için de o cennettir. Onunla beraber şeytanlar da gönderilir. Bunlar insanlara
konuşurlar. Deccal olayı büyük bir imtihandır. O, insanların gözleri önünde
göğe emreder, yağmur yağdırır. Sonra insanlara:
“Ey insanlar! Bunu rabden başkası yapabilir mi?”
der. İnsanlar Şam’daki Duhân (duman) dağına kaçarlar. Deccal onları kuşatır ve
kuşatmayı daraltır. Sonra onları şiddetli bir açlığa mahkûm eder. Sonra İsa
aleyhi's-selâm iner. Seher vakti:
“Ey insanlar! Niçin şu iğrenç yalancının üzerine
yürümüyorsunuz?” diye seslenir. İnsanlar (Deccal hakkında):
“Bu, cinlerden biridir” derler. Sonra yanına
çıktıklarında bakarlar ki (sesin sahibi) İsa aleyhi's-selâm! Hemen namaz için kamet getirilir.
Kendisine:
“Öne geç ey Ruhullah!” denir. O da: “İmamınız
öne geçip namazı kıldırsın” der. Sonra sabah namazını kılınca Deccal’in üzerine
yürür. Yalancı (Deccal) onu görünce tuzun suda eridiği gibi erir. İsa
aleyhi's-selâm da yanına kadar giderek onu öldürür. Hatta ağaçlar, taşlar:
“İşte bir Yahudi!” diye seslenirler. Böylece İsa
aleyhi's-selâm, Deccal’e tabi olanlardan kimseyi sağ bırakmaz, hepsini öldürür."[1]
Hadiste delil olan birinci kısım, “Bu cinlerden
biridir” denilmesini İsa aleyhi's-selâm’ın işitmiş olmasına rağmen karşı
çıkmamış olmasıdır.
Yine hadiste delil olan ikinci kısım; Deccal’in İsa b.
Meryem aleyhime's-selâm’ı görünce sudaki tuz gibi eriyeceğinin ifade edilmiş
olmasıdır. İsa aleyhi's-selâm ona tamamen erimeden yetişecek ve harbesiyle
öldürecektir. Beşerden olanlar ise tuzun suda erimesi gibi erimekle
vasfedilmez. Şeytanların cisimleri ise erimeye müsaittir. Nitekim onlar
âdemoğlunun damarlarında kanın dolaştığı gibi dolaşabilirler.
2- Nâfi rahimehullah’tan: İbn
Ömer radiyallahu anhuma şöyle demiştir:
لَقِيتُهُ مَرَّتَيْنِ
قَالَ فَلَقِيتُهُ فَقُلْتُ لِبَعْضِهِمْ هَلْ تَحَدَّثُونَ أَنَّهُ هُوَ؟ قَالَ لَا
وَاللهِ قَالَ قُلْتُ كَذَبْتَنِي وَاللهِ لَقَدْ أَخْبَرَنِي بَعْضُكُمْ أَنَّهُ لَنْ
يَمُوتَ حَتَّى يَكُونَ أَكْثَرَكُمْ مَالًا وَوَلَدًا فَكَذَلِكَ هُوَ زَعَمُوا الْيَوْمَ
قَالَ فَتَحَدَّثْنَا ثُمَّ فَارَقْتُهُ قَالَ فَلَقِيتُهُ لَقْيَةً أُخْرَى وَقَدْ
نَفَرَتْ عَيْنُهُ قَالَ فَقُلْتُ مَتَى فَعَلَتْ عَيْنُكَ مَا أَرَى؟ قَالَ لَا أَدْرِي
قَالَ قُلْتُ لَا تَدْرِي وَهِيَ فِي رَأْسِكَ؟ قَالَ إِنْ شَاءَ اللهُ خَلَقَهَا فِي
عَصَاكَ هَذِهِ قَالَ فَنَخَرَ كَأَشَدِّ نَخِيرِ حِمَارٍ سَمِعْتُ قَالَ فَزَعَمَ
بَعْضُ أَصْحَابِي أَنِّي ضَرَبْتُهُ بِعَصًا كَانَتْ
مَعِيَ حَتَّى تَكَسَّرَتْ وَأَمَّا أَنَا فَوَاللهِ مَا شَعَرْتُ قَالَ وَجَاءَ حَتَّى
دَخَلَ عَلَى أُمِّ الْمُؤْمِنِينَ فَحَدَّثَهَا فَقَالَتْ مَا تُرِيدُ إِلَيْهِ؟ أَلَمْ
تَعْلَمْ أَنَّهُ قَدْ قَالَ إِنَّ أَوَّلَ مَا يَبْعَثُهُ عَلَى النَّاسِ غَضَبٌ يَغْضَبُهُ
“Ben onunla iki defa
karşılaştım. Bir defasında onun yanında bulunanlardan birine:
“İbn Sayyad’ın o olduğunu
mu (yani Deccal) konuşuyor musunuz?” dedim. O kişi: “Vallahi hayır” dedi. Ben:
“Sen bana yalan söyledin.
Vallahi sizden birisi bana, o hepinizden çok mallı ve çocuklu olmadıkça asla
ölmeyecek diye haber vermişti. İşte bugün o, söyledikleri gibidir” dedim. Sonra
konuştuk ve ondan ayrıldım. Bir süre sonra bir kere daha İbn Sayyad’a rastladım.
Gözü dışarı fırlamış haldeydi. Ben ona:
“Senin gözün bu gördüğüm
şeyi ne zaman işledi?” diye sordum. İbn Sayyad: “Bilmiyorum” dedi. Ben:
“Göz senin başında olduğun
halde sen onu nasıl bilmiyorsun?” dedim. İbn Sayyad
“Allah dilerse onu senin şu asândan da
yaratır” dedi. Ve eşeğin burnundan çıkardığı sesin en şiddetlisi gibi,
genizinden bir ses çıkardı ve ben bunu işittim. Arkadaşlarımdan bazısı benim
ona yanımda bulunan bir değnekle vurduğumu hatta değneğin kırıldığını
söylediler. Ama ben böyle bir şey hissetmedim.” Nâfi’ rahimehullah dedi ki:
“İbn Ömer radiyallahu
anhuma geldi ve mü’minlerin annesi Hafsa radiyallahu anha’nın yanına girdi ve
olanları anlattı. Bunun üzerine Hafsa radiyallahu anha dedi ki:
“Sen ondan ne istiyorsun?
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Onu insanlar üzerine ilk
gönderecek şey, kızdıracak bir şeydir” dediğini bilmiyor musun?” dedi” [2]
Hadiste delil olan kısım, İbn Sayyad’ın beşerin güç
yetiremeyeceği şekilde şekil değiştirmesidir. Bu hadisin bir tarikinde
(Muslim no:2392/98) İbn Sayyad’ın Sokağı dolduracak kadar büyüdüğü de ifade
edilmektedir.
3- İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan: Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
أَعْوَرُ جَعْدٌ هِجَانٌ أَزْهَرُ كَأَنَّ رَأْسَهُ أَصَلَةٌ
"Deccal'in gözü kördür. Ne çok siyah, ne de
çok beyazdır. Başı yılan (veya kertenkele) başı gibidir."[3]
Hadiste delil olan kısım; Deccalin başının yılana
benzetilmesidir. "El Esale"[4]
yılan veya kertenkeledir. Bu cinlerin görünümüdür.
4- Enes b. Malik
radıyallahu anh, Rasulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem'in şöyle
buyurduğunu rivayet ediyor;
لَيْسَ مِنْ بَلَدٍ إِلَّا سَيَطَؤُهُ
الدَّجَّالُ إِلَّا مَكَّةَ وَالمَدِينَةَ لَيْسَ لَهُ مِنْ نِقَابِهَا نَقْبٌ إِلَّا
عَلَيْهِ المَلاَئِكَةُ صَافِّينَ يَحْرُسُونَهَا ثُمَّ تَرْجُفُ المَدِينَةُ بِأَهْلِهَا
ثَلاَثَ رَجَفَاتٍ فَيُخْرِجُ اللَّهُ كُلَّ كَافِرٍ وَمُنَافِقٍ
"Deccal'in, Mekke
ve Medine haricinde giremeyeceği belde yoktur. Bu iki şehrin hiçbir giriş yeri
yoktur ki, Meleklerin oluşturduğu saflarla korunuyor olmasın. Sonra Medine üç
sarsıntı geçirir. Bu sarsıntılar ile Allah oradaki bütün kâfir ve münafıkları
çıkarır."[5]
* Fatıma bt. Kays
radıyallahu anha, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'den -Deccal'in lisanı ile-
şöyle buyurduğunu rivayet eder:
وَإِنِّي
أُوشِكُ أَنْ يُؤْذَنَ لِي فِي الْخُرُوجِ فَأَخْرُجَ فَأَسِيرَ فِي الْأَرْضِ فَلَا
أَدَعَ قَرْيَةً إِلَّا هَبَطْتُهَا فِي أَرْبَعِينَ لَيْلَةً غَيْرَ مَكَّةَ وَطَيْبَةَ
فَهُمَا مُحَرَّمَتَانِ عَلَيَّ كِلْتَاهُمَا كُلَّمَا أَرَدْتُ أَنْ أَدْخُلَ وَاحِدَةً
أَوْ وَاحِدًا مِنْهُمَا اسْتَقْبَلَنِي مَلَكٌ بِيَدِهِ السَّيْفُ صَلْتًا يَصُدُّنِي
عَنْهَا وَإِنَّ عَلَى كُلِّ نَقْبٍ مِنْهَا مَلَائِكَةً يَحْرُسُونَهَا
"Benim çıkmama izin
verilmesine az kaldı. Çıkarım ve yeryüzünü dolaşırım. Kırk gecede Mekke ve
Taybe (Medine) dışında adımlamadık bir yer bırakmam. Bu iki şehre girmem ise
yasaktır. Bu iki şehirden birine girmeye kalksam bir Melek elinde kınından
çıkmış kılıcıyla beni karşılar, bana mani olur. Bu iki şehrin her kapısında
koruyucu melekler vardır."[6]
* Mihcen b. el-Edra
radıyallahu anh, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'den rivayet ediyor:
فَيَأْتِيهَا الدَّجَّالُ فَيَجِدُ عَلَى
كُلِّ بَابٍ مِنْ أَبْوَابِهَا مَلَكًا مُصْلِتًا بِجَنَاحِهِ فَلَا يَدْخُلُهَا
"Deccal, Medine'ye
gelir ve her kapısından, kanatlarını germiş ikişer Melek görür, giremez."[7]
Hadisin delil olan kısmı: Deccalin Mekke ve Medine’ye
girmek istediğinde melekler tarafından geri çevirilmesidir. Yani Deccal
melekleri hakiki suretlerinde görür. Böyle bir görme ise ancak bir nebî veya
bir şeytan için mümkündür. Deccal ise nebi değildir. Geriye onun bir şeytan
olduğu ihtimali kalıyor. Hatta bazı âlimler, Musa aleyhi's-selâm’ın kıssasında
geçen Samiri’nin Cibril aleyhi's-selâm’ı görmesi sebebiyle Samiri’nin de Deccal
olduğunu söylemişlerdir.
Yine Deccal’in kırk gecede Mekke ve Medine dışında
dünyanın heryerini adımlaması beşer üstü bir iştir. Nitekim diğer hadislerde
onun rüzgârdan hızlı hareket ettiği de ifade edilmiştir.
5- Nuaym b.
Hammad eFiten’de; Cubeyr b. nufeyr, Şureyh b. Ubeyd, Amr b. el-Esved ve Kesir
b. Murre rahimehumullah’ın şöyle dediklerini rivayet etti:
الدَّجَّالُ لَيْسَ هُوَ إِنْسَانٌ وَإِنَّمَا هُوَ
شَيْطَانٌ مُوثَقٌ بِسَبْعِينَ حَلْقَةٍ فِي بَعْضِ جَزَائِرِ الْيَمَنِ لَا يَعْلَمُ
مَنْ أَوْثَقَهُ سُلَيْمَانُ النَّبِيُّ أَوْ غَيْرُهُ فَإِذَا آنَ ظُهُورُهُ فَكَّ
اللَّهُ عَنْهُ كُلَّ عَامٍ حَلْقَةً فَإِذَا بَرَزَ أَتَتْهُ أَتَانُ عَرْضُ مَا بَيْنَ
أُذُنَيْهَا أَرْبَعُونَ ذِرَاعًا فَيَضَعُ عَلَى ظَهْرِهَا مِنْبَرًا مِنْ نُحَاسٍ
وَيَقْعُدُ عَلَيْهِ وَيَتْبَعُهُ قَبَائِلُ الْجِنِّ يُخْرِجُونَ لَهُ خَزَائِنَ الْأَرْضِ ويقتلون له الناس
“Deccal bir insan değildir. O ancak yetmiş halka ile Yemen
adalarından birinde bağlanmış olan bir şeytandır. Onu Suleyman aleyhi's-selâm
mı yoksa başkası mı bağladı bilinmez. Ortaya çıkacağı zaman Allah ondan her
sene bir halka çözer. Ortaya çıktığı zaman ona bir eşek gelir, onun iki kulağının
arası kırk zira’ genişliğindedir. Onun sırtına bakırdan bir minber koyacak ve
üzerine oturacaktır. Cinlerden kabileler ona tabi olacak ve yeryüzünün
hazinelerini ona çıkaracaklar ve onun için insanları öldüreceklerdir.” Bunu İbn Hacer, Fethu’l-Bari’de
zikretmiştir.[8]
6- Cabir radıyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
وَيَبْعَثُ اللهُ
مَعَهُ شَيَاطِينَ تُكَلِّمُ النَّاسَ
"Allah, Deccal'in yanında insanlara konuşan
şeytanlar gönderir"[9].
Ebu Umame radıyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
وَإِنَّ مِنْ فِتْنَتِهِ أَنْ يَقُولَ لأَعْرَابِىٍّ أَرَأَيْتَ إِنْ بَعَثْتُ
لَكَ أَبَاكَ وَأُمَّكَ أَتَشْهَدُ أَنِّى رَبُّكَ فَيَقُولُ نَعَمْ فَيَتَمَثَّلُ
لَهُ شَيْطَانَانِ فِى صُورَةِ أَبِيهِ وَأُمِّهِ فَيَقُولاَنِ يَا بُنَىَّ اتَّبِعْهُ
فَإِنَّهُ رَبُّكَ
"Şüphesiz Deccal'in fitnelerinden birisi de, bir
bedeviye şöyle demesidir;
"Senin için babanı ve anneni dirilttiğimi
görürsen, rabbin olduğuma şahadet eder misin?" Bedevi de; "evet"
der. Bunun üzerine iki şeytan babasının ve annesinin suretlerinde görünerek derler ki;
"Ey oğulcuğum! Ona tabi ol. Zira şüphesiz o senin
rabbindir"[10]
Bu hadislerde delil olan kısım; şeytanların deccal ile
yardımlaşması ve onun emirlerini yerine getirmeleridir.
7- Dahhak b. Kays radiyallahu anh’ın kızkardeşi,
ilk muhacirlerden olan Fatıma bt. Kays radiyallahu anha dedi ki:
سَمِعْتُ
نِدَاءَ الْمُنَادِي، مُنَادِي رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ،
يُنَادِي: الصَّلَاةَ جَامِعَةً، فَخَرَجْتُ إِلَى الْمَسْجِدِ، فَصَلَّيْتُ مَعَ
رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، فَكُنْتُ فِي صَفِّ النِّسَاءِ
الَّتِي تَلِي ظُهُورَ الْقَوْمِفَلَمَّا قَضَى رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ صَلَاتَهُ جَلَسَ عَلَى الْمِنْبَرِ، وَهُوَ يَضْحَكُ،
فَقَالَ: لِيَلْزَمْ كُلُّ إِنْسَانٍ مُصَلَّاهُ، ثُمَّ قَالَ: أَتَدْرُونَ لِمَ
جَمَعْتُكُمْ؟ قَالُوا: اللهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ، قَالَ: إِنِّي وَاللهِ مَا
جَمَعْتُكُمْ لِرَغْبَةٍ وَلَا لِرَهْبَةٍ، وَلَكِنْ جَمَعْتُكُمْ، لِأَنَّ
تَمِيمًا الدَّارِيَّ كَانَ رَجُلًا نَصْرَانِيًّا، فَجَاءَ فَبَايَعَ وَأَسْلَمَ،
وَحَدَّثَنِي حَدِيثًا وَافَقَ الَّذِي كُنْتُ أُحَدِّثُكُمْ عَنْ مَسِيحِ
الدَّجَّالِ، حَدَّثَنِي أَنَّهُ رَكِبَ فِي سَفِينَةٍ بَحْرِيَّةٍ، مَعَ
ثَلَاثِينَ رَجُلًا مِنْ لَخْمٍ وَجُذَامَ، فَلَعِبَ بِهِمِ الْمَوْجُ شَهْرًا فِي
الْبَحْرِ، ثُمَّ أَرْفَئُوا إِلَى جَزِيرَةٍ فِي الْبَحْرِ حَتَّى مَغْرِبِ
الشَّمْسِ، فَجَلَسُوا فِي أَقْرُبِ السَّفِينَةِ فَدَخَلُوا الْجَزِيرَةَ
فَلَقِيَتْهُمْ دَابَّةٌ أَهْلَبُ كَثِيرُ الشَّعَرِ، لَا يَدْرُونَ مَا قُبُلُهُ
مِنْ دُبُرِهِ، مِنْ كَثْرَةِ الشَّعَرِ، فَقَالُوا: وَيْلَكِ مَا أَنْتِ؟
فَقَالَتْ: أَنَا الْجَسَّاسَةُ، قَالُوا: وَمَا الْجَسَّاسَةُ؟ قَالَتْ: أَيُّهَا
الْقَوْمُ انْطَلِقُوا إِلَى هَذَا الرَّجُلِ فِي الدَّيْرِ، فَإِنَّهُ إِلَى
خَبَرِكُمْ بِالْأَشْوَاقِ، قَالَ: لَمَّا سَمَّتْ لَنَا رَجُلًا فَرِقْنَا
مِنْهَا أَنْ تَكُونَ شَيْطَانَةً، قَالَ: فَانْطَلَقْنَا سِرَاعًا، حَتَّى
دَخَلْنَا الدَّيْرَ، فَإِذَا فِيهِ أَعْظَمُ إِنْسَانٍ رَأَيْنَاهُ قَطُّ
خَلْقًا، وَأَشَدُّهُ وِثَاقًا، مَجْمُوعَةٌ يَدَاهُ إِلَى عُنُقِهِ، مَا بَيْنَ
رُكْبَتَيْهِ إِلَى كَعْبَيْهِ بِالْحَدِيدِ، قُلْنَا: وَيْلَكَ مَا أَنْتَ؟
قَالَ: قَدْ قَدَرْتُمْ عَلَى خَبَرِي، فَأَخْبِرُونِي مَا أَنْتُمْ؟ قَالُوا:
نَحْنُ أُنَاسٌ مِنَ الْعَرَبِ رَكِبْنَا فِي سَفِينَةٍ بَحْرِيَّةٍ، فَصَادَفْنَا
الْبَحْرَ حِينَ اغْتَلَمَ فَلَعِبَ بِنَا الْمَوْجُ شَهْرًا، ثُمَّ أَرْفَأْنَا
إِلَى جَزِيرَتِكَ هَذِهِ، فَجَلَسْنَا فِي أَقْرُبِهَا، فَدَخَلْنَا
الْجَزِيرَةَ، فَلَقِيَتْنَا دَابَّةٌ أَهْلَبُ كَثِيرُ الشَّعَرِ، لَا يُدْرَى
مَا قُبُلُهُ مِنْ دُبُرِهِ مِنْ كَثْرَةِ الشَّعَرِ، فَقُلْنَا: وَيْلَكِ مَا
أَنْتِ؟ فَقَالَتْ: أَنَا الْجَسَّاسَةُ، قُلْنَا: وَمَا الْجَسَّاسَةُ؟ قَالَتْ:
اعْمِدُوا إِلَى هَذَا الرَّجُلِ فِي الدَّيْرِ، فَإِنَّهُ إِلَى خَبَرِكُمْ
بِالْأَشْوَاقِ، فَأَقْبَلْنَا إِلَيْكَ سِرَاعًا، وَفَزِعْنَا مِنْهَا، وَلَمْ
نَأْمَنْ أَنْ تَكُونَ شَيْطَانَةً، فَقَالَ: أَخْبِرُونِي عَنْ نَخْلِ بَيْسَانَ،
قُلْنَا: عَنْ أَيِّ شَأْنِهَا تَسْتَخْبِرُ؟ قَالَ: أَسْأَلُكُمْ عَنْ نَخْلِهَا،
هَلْ يُثْمِرُ؟ قُلْنَا لَهُ: نَعَمْ، قَالَ: أَمَا إِنَّهُ يُوشِكُ أَنْ لَا
تُثْمِرَ، قَالَ: أَخْبِرُونِي عَنْ بُحَيْرَةِ الطَّبَرِيَّةِ، قُلْنَا: عَنْ
أَيِّ شَأْنِهَا تَسْتَخْبِرُ؟ قَالَ: هَلْ فِيهَا مَاءٌ؟ قَالُوا: هِيَ كَثِيرَةُ
الْمَاءِ، قَالَ: أَمَا إِنَّ مَاءَهَا يُوشِكُ أَنْ يَذْهَبَ، قَالَ:
أَخْبِرُونِي عَنْ عَيْنِ زُغَرَ، قَالُوا: عَنْ أَيِّ شَأْنِهَا تَسْتَخْبِرُ؟
قَالَ: هَلْ فِي الْعَيْنِ مَاءٌ؟ وَهَلْ يَزْرَعُ أَهْلُهَا بِمَاءِ الْعَيْنِ؟
قُلْنَا لَهُ: نَعَمْ، هِيَ كَثِيرَةُ الْمَاءِ، وَأَهْلُهَا يَزْرَعُونَ مِنْ
مَائِهَا، قَالَ: أَخْبِرُونِي عَنْ نَبِيِّ الْأُمِّيِّينَ مَا فَعَلَ؟ قَالُوا:
قَدْ خَرَجَ مِنْ مَكَّةَ وَنَزَلَ يَثْرِبَ، قَالَ: أَقَاتَلَهُ الْعَرَبُ؟
قُلْنَا: نَعَمْ، قَالَ: كَيْفَ صَنَعَ بِهِمْ؟ فَأَخْبَرْنَاهُ أَنَّهُ قَدْ
ظَهَرَ عَلَى مَنْ يَلِيهِ مِنَ الْعَرَبِ وَأَطَاعُوهُ، قَالَ لَهُمْ: قَدْ كَانَ
ذَلِكَ؟ قُلْنَا: نَعَمْ، قَالَ: أَمَا إِنَّ ذَاكَ خَيْرٌ لَهُمْ أَنْ
يُطِيعُوهُ، وَإِنِّي مُخْبِرُكُمْ عَنِّي، إِنِّي أَنَا الْمَسِيحُ، وَإِنِّي
أُوشِكُ أَنْ يُؤْذَنَ لِي فِي الْخُرُوجِ، فَأَخْرُجَ فَأَسِيرَ فِي الْأَرْضِ
فَلَا أَدَعَ قَرْيَةً إِلَّا هَبَطْتُهَا فِي أَرْبَعِينَ لَيْلَةً غَيْرَ
مَكَّةَ وَطَيْبَةَ، فَهُمَا مُحَرَّمَتَانِ عَلَيَّ كِلْتَاهُمَا، كُلَّمَا
أَرَدْتُ أَنْ أَدْخُلَ وَاحِدَةً - أَوْ وَاحِدًا - مِنْهُمَا اسْتَقْبَلَنِي
مَلَكٌ بِيَدِهِ السَّيْفُ صَلْتًا، يَصُدُّنِي عَنْهَا، وَإِنَّ عَلَى كُلِّ
نَقْبٍ مِنْهَا مَلَائِكَةً يَحْرُسُونَهَا، قَالَتْ: قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى
اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، وَطَعَنَ بِمِخْصَرَتِهِ فِي الْمِنْبَرِ: هَذِهِ
طَيْبَةُ، هَذِهِ طَيْبَةُ، هَذِهِ طَيْبَةُ» يَعْنِي الْمَدِينَةَ «أَلَا هَلْ
كُنْتُ حَدَّثْتُكُمْ ذَلِكَ؟ فَقَالَ النَّاسُ: نَعَمْ، فَإِنَّهُ أَعْجَبَنِي
حَدِيثُ تَمِيمٍ، أَنَّهُ وَافَقَ الَّذِي كُنْتُ أُحَدِّثُكُمْ عَنْهُ، وَعَنِ
الْمَدِينَةِ وَمَكَّةَ، أَلَا إِنَّهُ فِي بَحْرِ الشَّأْمِ، أَوْ بَحْرِ الْيَمَنِ،
لَا بَلْ مِنْ قِبَلِ الْمَشْرِقِ مَا هُوَ، مِنْ قِبَلِ الْمَشْرِقِ مَا هُوَ
مِنْ قِبَلِ الْمَشْرِقِ، مَا هُوَ وَأَوْمَأَ بِيَدِهِ إِلَى الْمَشْرِقِ،
قَالَتْ: فَحَفِظْتُ هَذَا مِنْ رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in dellâlinin sesini işittim: “Haydi,
toplayıcı olduğu halde namaza!” diye sesleniyordu. Hemen mescide çıktım ve
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’le birlikte namazı kıldım. Cemaatin
arkalarına gelen kadın safındaydım. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
namazı bitirince gülerek minberin üzerine oturdu ve:
“Herkes namaz kıldığı yerde kalsın!” buyurdu. Sonra:
“Biliyor musunuz sizi niçin topladım?” dedi. Ashab:
“Allah ve rasulü bilir” dediler. Buyurdu ki:
“Ben vallahi sizi bir istek veya korkudan dolayı toplamadım. Lâkin şunun
için topladım ki, Temim ed-Dârî Hristiyan bir adamdı. Sonra gelerek bi'at etti
ve müslüman oldu. Bana bir söz rivayet etti ki, Mesih Deccal için size
anlattıklarıma uygun düştü. Bana anlattığına göre kendisi Lahm ve Cüzam
kabilelerinden otuz kişi ile birlikte bir deniz gemisine binmiş de dalga
onlarla denizde bir ay oynamış. Sonra tâ güneşin battığı yerde denizde bir
adaya yanaşmışlar ve geminin kayıklarına binerek adaya girmişler. Derken
karşılarına çok saçlı, kıllı bir hayvan çıkmış. Kılın çokluğundan önünü
ardından ayıramamışlar ve:
“Vay sana! Sen kimsin?” demişler. Hayvan:
“Ben Cessâseyim!” cevabını vermiş. Oradakiler:
“Cessâse nedir?” diye sormuşlar. O:
“Ey cemaat! Manastırdaki şu adama gidin, çünkü o sizin haberinize
müştakdır” demiş. Temîm dedi ki:
“Cessâse bize bir adam ismi verince, biz onun bir şeytan olmasından korktuk
ve hemen süratle gittik, manastıra girdik. Bir de ne görelim! Orada hilkat
itibariyle gördüklerimizin en büyüğü ve en şiddetli şekilde bağlanmış bir
insan! Elleri boynuna, iki dizinin arası topuklarına demirle bağlanmış!
“Vay sana! Sen kimsin?” dedik.
“Siz benim haberimi almışsınızdır. Şimdi bana haber verin, siz kimsiniz?”
dedi. Oradakiler:
“Biz Araplardan bir takım insanlarız. Bir deniz gemisine bindik de denize
coştuğu anda rastladık. Dalga bizimle bir ay oynadı. Sonra senin şu adana
yanaştık ve geminin kayıklarına binerek adaya girdik. Derken karşımıza kıllı,
çok saçlı bir hayvan çıktı. Saçın çokluğundan önü arkasından farkedilemiyordu.
“Vay sana! Sen kimsin?” dedik.
“Ben Cessâseyim” cevâbını verdi.
“Cessâse nedir?” diye sorduk.
“Manastırdaki şu adama gidin, çünkü o sizin haberinize müştaktır” dedi. Biz
de koşarak sana geldik. Ondan korktuk. Bir şeytan olmayacağından emin değildik”
dedik. Bunun üzerine (o adam):
“Bana Beysan hurmalığından haber verin!” dedi.
“Onun nesinden haber almak istiyorsun?” dedik.
“Size onun hurmasını soruyorum. Yemiş veriyor mu?” dedi. Kendisine:
“Evet!” cevâbını verdik.
“Dikkat edin ki, onun yemiş vermemesi yakındır. Bana Taberiye gölünden
haber verin!” dedi.
“Onun nesinden haber almak istiyorsun?” dedik.
“İçinde su var mı?” dedi. Oradakiler:
“Onun suyu çoktur!” dediler.
“Dikkat edin, gerçekten onun suyu çekilmek üzeredir. Bana Zügar pınarından
haber verin!” dedi. Oradakiler:
“Onun nesinden haber almak istiyorsun?” dediler.
“Pınarda su var mı? Sahipleri pınarın suyuyla ekin yetiştiriyorlar mı?”
dedi. Kendisine:
“Evet, onun suyu çoktur. Sahipleri de suyundan ekin yetiştirirler!” cevâbını
verdik.
“Bana Ummîlerin peygamberinden haber verin, ne yaptı?” dedi. Oradakiler:
“Mekke'den çıktı, Yesrib'e yerleşti” dediler.
“Araplar onunla harb ettiler mi?” diye sordu. Biz:
“Evet!” cevâbını verdik.
“Onlarla ne yaptı?” diye sordu. Kendisine onun peşinden gelen Araplara
galip geldiğini ve Arapların ona itaat ettiğini haber verdik.
“Bu oldu mu?” dedi.
“Evet!” cevâbını verdik.
“Dikkat edin ki, bu halleri ona itaat etmiş olmalarından daha hayırlıdır.
Ben size kendimi haber vereyim. Ben gerçekten Mesih'im ve bana çıkış için izin
verilmesi yakındır. Çıkıp yeryüzünde sefer edeceğim. Mekke ile Taybe'den başka
kırk gecede inmediğim belde bırakmıyacağım. Bunların ise ikisi de bana haram
kılınmıştır. Her ne zaman bunlardan birine girmek istersem, elinde çekilmiş
bir kılıç olduğu halde bir melek karşıma çıkacak, beni ondan men edecektir. O
yerin her yolunun üzerinde orasını koruyacak melekler vardır” dedi.” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
asâsıyla minbere dokunarak:
“İşte Taybe budur! İşte Taybe budur! İşte Taybe budur!” buyurdu.
Medine'yi kastediyordu. Sözüne devamla:
“Dikkat edin! Bunu size söylemiş miydim?” dedi. Cemaat:
“Evet!” cevâbını verdiler.
“Gerçekten Temîm'in sözü, bu sözün Deccal ve Medine ile Mekke hakkında
söylediklerime uyması hoşuma gitti. Dikkat edin ki, o Şam denizinde yahut Yemen
denizindedir. Hayır! Doğu tarafından. Evet! O, doğu tarafından! Evet! O, doğu
tarafından zuhur edecektir” buyurdu ve eliyle doğu tarafına işaret etti.
Ben de bunu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den ezberledim.”[11]
Bu hadiste delil olan kısım, sahabenin Cessase
hakkında “Onun dişi bir şeytan olmasından korktuk” demesidir. Nitekim bazı
alimler Temim ed-Dari radiyallahu anh’ın anlattığı bu hadisede geçen Deccal’in
denizde bir adada bağlı olarak kendilerini karşılaması hakkında; onun değişik
şekillerde yeryüzünde dolaştığını, bazen Samirî suretinde, bazen İbn Sayyad
şekline girdiğini söylemişlerdir.
İbn Hacer Fethu’l-Bari’de (13/328) şöyle demiştir:
“İbn Sayyad, Temim ed-Dari’nin adada bağlı olarak gördüğü Deccal’in kendisidir.
Deccal bir müddet İbn Sayyad’ın suretinde görünmüş olan bir şeytandır…”
Şeyh Allame Muhaddis Abdurrahman b. Yahya el-Muallimî
rahimehullah, el-Envaru’l-Kaşife’de (s.134) Temim ed-Dari radiyallahu anh’ın
Cessase hakkındaki hadisi ile ilgili olarak şöyle demiştir: “Cessase bir
şeytandır. Deccal’e gelince bazıları onun da bir şeytan olduğunu
söylemişlerdir. Buna göre ortada bir çelişki yoktur. Allah Teâlâ Temim
radiyallahu anh ve arkadaşlarına onu açmış ve Deccal ile Cessase’yi görmüşler,
onlarla konuşmuşlardır. Sonra onları şeytanî tabiatlerine döndürüp gizlemiştir.
Şayet Deccal bir insan olsaydı ancak şeytanın deccal suretinde görünmüş
olduğunu söyleyebilirdik. Çünkü Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurmuştur: “Ne dersiniz şu gecenize! Muhakkak ki yüz senenin başında
yeryüzünde bulunanlardan hiçbir kimse kalmayacaktır.” Bunu Buhârî rivayet
etmiştir…”
8- Zeyd b. Vehb rahimehullah’tan: “Huzeyfe
radıyallahu anh dedi ki:
أَوَّلُ
الْفِتَنِ قَتْلُ عُثْمَانَ بْنِ عَفَّانَ رَحْمَةُ اللهِ عَلَيْهِ وَآخِرُ الْفِتَنِ
خُرُوجُ الدَّجَّالِ وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَا يَمُوتُ رَجُلٌ وَفِي قَلْبِهِ
مِثْقَالُ حَبَّةٍ مِنْ حُبِّ قَتْلِ عُثْمَانَ إِلَّا تَبِعَ الدَّجَّالَ إِنْ أَدْرَكَهُ
وَإِنْ لَمْ يُدْرِكْهُ آمَنَ بِهِ فِي قَبْرِهِ
“Fitnelerin ilki Osman b. Affan radiyallahu
anh’ın öldürülmesi üzerine, fitnelerin sonuncusu da Deccal’in çıkışıdır. Nefsim
elinde olan Allah'a yemin ederim ki, kalbinde Osman radıyallahu anh’ın öldürülmesine
tanecik ağırlığında istek duyan kimse, eğer ona yetişirse Deccal’e tabi olmadan
ölmez. Eğer Deccal’e yetişemezse kabrinde ona iman eder.”[12]
Hadiste delil olan kısım; Deccal’e kabrinde iman
edecek kimselerden bahsedilmesidir. Şeytanlardan bir şeytan olan deccal kişiye
kabrinde temessül edebilir ve kişi ona iman eder.
Özetle, yukarıda zikrettiğim hadisler ve diğer birçok
hadisler dikkatli tedebbür edilirse Deccal’in bir şeytan olduğu değişik
bedenlere girdiği ve değişik suretlerde ortaya çıktığı, güneşin battığı yerden
doğmasından sonra ise zincirlere bağlı bulunan aslî bedeninin çözülüp o surette
ortaya çıkacağı, bundan sonra da yeryüzünde ancak kırk gece kalacağı anlaşılır.
Şüphesiz cinlerden bir şeytan olan deccal değişik
suretlerde faaliyetlerine devam etmektedir. İlluminati örgütü, masonik
örgütler, Dünya Sağlık Örgütü vb. karanlık yapılaşmaların arkasında da –
bazılarının “üst akıl” dediği – Deccal vardır.
[1]
Muslim'in şartına göre sahih. Ahmed (3/367)
Hâkim (4/575) İbn Huzeyme et-Tevhid (1/102) Tahavi Şerhu Muşkili’l-Asar (5694) Ebu’l-Mehasin
el-Baci Mu'tasaru’l-Muhtasar (2/219) İbn Abdilberr et-Temhid (16/180)
[2]
Sahih. Muslim (2932)
[3]
Sahih. Ahmed (1/240, 313) Taberani
(11/273) İbn Hibban (1/468, 7/337-38) Dumeyri Hayatu’l-Hayevan (s.772)
[4]
Kemaleddin Dumeyri, Esale hakkında şu bilgiyi veriyor; “Başı büyük, boyu kısa
bir yılan cinsidir. Atlı bir kimsenin üzerine atılıp onu öldürecek kadar çevik,
güçlü ve zehirlidir. Bu İbnu’l-Enbari’nin görüşüdür. Bazıları esale denilen
yılanın ayakları olduğunu, ayaklarının üzerine dikilip durduğunu
söylemişlerdir. Korkunç bir görünümü vardır. Bu konuda şair Asmai şöyle diyor; “Allah’ım!
Eğer Yezid hainine yedireceksen esale yılanı yedir ki, derdine derman
bulamasın, ciğerleri doğransın. Susuz bıraktığı Hüseyin’i (radıyallahu anh)
yemek nasılmış, anlasın.” Büyük edip ve dil bilgini Cahız diyor ki; “Gödek
yılan (esale) öyle bir yılandır ki, bir tarafa giderken üzerine gelen canlıyı
zehriyle yakar, yok eder. Ağzı ile tuttuğu bitkiyi kökünden koparır.” Bazı hayvan
bilimcileri esale yılanının yüzünün insan yüzüne benzediğini, başının çok büyük
olduğunu, bakanın korkudan ölebileceğini söylemişlerdir.” (Hayatu’l-Hayevan
(s.772)
[5]
Sahih. Buhari (1881) Muslim (2943)
İbn Hibban (15/214)
[6]
Sahih. Muslim (2942) Taberani
(24/289) İbn Mende el-İman (2/954) ed-Dani Sunenu’l-Varide Fi’l-Fiten (6/1148)
[7]
Sahih. Ahmed (4/338, 5/32) Buhari
Edebu’l-Mufred (1/124) İbn Ebi Şeybe (7/492) Tayalisi (1/183) Taberani (20/296)
İbn Ebi Asım el-Ahadu ve’l-Mesani (4/349) Mizzi Tehzibu’l-Kemal (97160)
[8] Nuaym b. Hammad el-Fiten (1525) Fethu’l-Bari (13/328)
[9]
Sahih. Ahmed (3/367) Tahavi
Müşkilu’l-Asar (4983) İbn Huzeyme (1/102) Hâkim (4/575) Mecmau’z-Zevaid (7/344)
Ebu’l-Mehasin Mu'tasar (2/219) Bkz. Nuaym b. Hammad Fiten (s. 331) Şuayb
el-Arnaut isnadının Muslim’in şartına göre sahih olduğunu söylemiştir.
[10]
Hasen ligayrihi. İbn Mace (4077) İbn
Ebî Âsım el-Âhad ve'l-Mesânî (1249) Hâkim (4/581) Ru’yani (1239) Taberânî
(8/147) Ziyau’l-Makdisi Fadailu Beyti’l-Makdis (37) İbn Ebi Asım es-Sunne
(1/172) Abdullah b. Ahmed es-Sünne (2/449) Taberani Musnedu’ş-Şamiyyin (2/28)
Nuaym b. Hammad (2/536) el-Elbani es-Sahiha (2457)
[11]
Sahih. Muslim (2942)
[12]
Muslim'in şartına göre sahih.
Ed-Dineveri, el-Mucalese (286) İbn Ebi Şeybe (7/264) Fesevi, Marife (3/85-87)
İbn Asakir, Tarihu Dımeşk (39/447)