Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

30 Haziran 2023 Cuma

Kadınların Sosyal Hayata Karışmasına Çağıranların Bir Şüphesine Cevap

 İhtilatı ve kadınların erkeklerle birlikte sosyal hayata katılmasını savunan zındıkların ortaya attıkları şüphelerden biri şu şekilde:

Ebu Belec Yahya b. Ebi Suleym’den:

رَأَيْتُ سَمْرَاءَ بنتَ نَهِيكٍ، وَكَانَتْ قَدْ أَدْرَكَتِ النَّبِيَّ - صلى الله عليه وسلم -عَلَيْهَا دِرْعٌ غَلِيظٌ وَخِمَارٌ غَلِيظٌ بِيَدِهَا سَوْطٌ تُؤَدِّبُ النَّاسَ وَتَأْمُرُ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَى عَنِ الْمُنْكَرِ

“Semra bt. Nehik’i gördüm. O Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e yetişmiş olan kadınlardan idi. Üzerinde kalın bir elbise ve kalın bir peçe vardı, elinde de kamçı vardı. İnsanlara iyiliği emredip kötülükten yasaklıyordu.”

Bunu Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr (24/311) Ebu Nuaym Marifetu’s-Sahabe (6/3369) rivayet ettiler. El-Elbani Cilbabu’l-Mer’e’de (s.101) “Senedi ceyyiddir” dedi.

Bu kıssa isnad olarak zayıf, metin olarak münkerdir.

İsnadın zayıflığı: Çünkü Yahya b. Ebi Suleym’in Semra bt. Nehik’ten işittiği bilinmediği gibi, onunla muasır da değildir. Ebu Belec künyeli iki raviden biri bu Yahya b. Ebi Suleym’dir ve Yahya b. Ebi Suleym hakkında sika olduğunu söyleyen de, zayıf olduğunu söyleyen de vardır. Lakin biz Yahya b. Ebi Suleym üzerinde durmayacağız. Çünkü Buhârî, Yahya b. Main gibi uzman imamların açıkça belirttikleri gibi bu isnaddaki Ebu Belec, Yahya b. Ebi Suleym değildir. Bilakis Ebu Belec künyesiyle maruf olup cerh ve ta’dil olarak durumu bilinmeyen: Ebu Belec Cariye b. Belecdir. Semra bt. Nuheykten işiten Ebu Belec, ancak Ebu Belec es-Sagir diye bilinen Cariye b. Belec’dir. Bu ise meçhul bir ravidir. El-Elbani ve onu taklid eden Selim Hilali gibilere Ebu Belec Yahya b. Ebi Suleym ile Ebu Belec Cariye b. Belec karışık gelmiş, ikincisini birincisi zannederek hata etmişlerdir.

Bu kıssa sahih olsaydı bile, Fadl İlahî Mes’uliyetu’n-Nisa Fi’l-Emri Bi’l-Ma’ruf ve’n-Nehyu Ani’l-Munker kitabında (s.136) şöyle demiştir: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in veya raşid halifelerden birinin onu çarşılarda hisbe göreviyle görevlendirdiği varid olmamıştır. Bu kadın kendi başına çarşıda bu işe kalkışmış olabilir. Bu durum onun onun çarşıda hisbe görevine tayin edildiğini göstermez.”

Yine şayet bu kıssa sahih olsaydı, burada zikredilen kadın yaşlı bir kadındır. İhtilat davetçileri yani kadınların erkeklerle birlikte sosyal hayata dahil olmasına çağıranlar bu konuda genç kadınları ve ihtilatı kabul eden kimseleri arıyorlar! Halbuki kadınlarla erkeklerin karışmaları, yasaklanması gereken münkerlerdendir! Şayet Semra bt. Nehik radıyallahu anha hayatta olsaydı kamçısıyla bu ihtilat ashabını te’dip ederdi! Çünkü bu ihtilat davetçileri kadınları ucuz bir ticaret ve reklam malzemesi ediniyorlar!

16 Haziran 2023 Cuma

Ataları Taklidden Yasaklayan Ayetler

 Kör taklid, küfür ve sapıklık ehlinin yoludur:

Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

إِنَّهُمْ أَلْفَوْا آبَاءَهُمْ ضَالِّينَ (69) فَهُمْ عَلَى آثَارِهِمْ يُهْرَعُونَ

Kuşkusuz onlar babalarını sapıklar olarak buldular. Şimdi de kendileri onların peşlerinden koşturuyorlar.” (Saffat 69, 70)

وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ اتَّبِعُوا مَا أَنْزَلَ اللَّهُ قَالُوا بَلْ نَتَّبِعُ مَا أَلْفَيْنَا عَلَيْهِ آبَاءَنَا أَوَلَوْ كَانَ آبَاؤُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ شَيْئًا وَلَا يَهْتَدُونَ

Onlara: “Allah’ın indirdiğine uyun!” denildiği zaman: “Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız!” derler. Ya ataları bir şey akıl etmeyen ve doğru yolda olmayanlar idiyseler?” (Bakara 170)

وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ اتَّبِعُوا مَا أَنْزَلَ اللَّهُ قَالُوا بَلْ نَتَّبِعُ مَا وَجَدْنَا عَلَيْهِ آبَاءَنَا أَوَلَوْ كَانَ الشَّيْطَانُ يَدْعُوهُمْ إِلَى عَذَابِ السَّعِيرِ

Onlara “Allah'ın indirdiğine uyun” dendiğinde: “Hayır, biz babalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız” derler. Ya şeytan; onları alevli ateşin azabına çağırıyor idiyse!” (Lokman 21)

وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْا إِلَى مَا أَنْزَلَ اللَّهُ وَإِلَى الرَّسُولِ قَالُوا حَسْبُنَا مَا وَجَدْنَا عَلَيْهِ آبَاءَنَا أَوَلَوْ كَانَ آبَاؤُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ شَيْئًا وَلَا يَهْتَدُونَ

Onlara: “Allah’ın indirdiğine ve Rasûl’üne gelin!” denildiği zaman: “Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter!?” dediler. Ya ataları bir şey bilmeyen ve doğru yolda olmayan kimseler idiyse?” (Maide 104)

أَمْ آتَيْنَاهُمْ كِتَابًا مِنْ قَبْلِهِ فَهُمْ بِهِ مُسْتَمْسِكُونَ (21) بَلْ قَالُوا إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءَنَا عَلَى أُمَّةٍ وَإِنَّا عَلَى آثَارِهِمْ مُهْتَدُونَ (22) وَكَذَلِكَ مَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ فِي قَرْيَةٍ مِنْ نَذِيرٍ إِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَا إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءَنَا عَلَى أُمَّةٍ وَإِنَّا عَلَى آثَارِهِمْ مُقْتَدُونَ

Yoksa biz, bundan önce kendilerine bir kitap verdik de şimdi ona mı tutunuyorlar? Hayır; dediler ki: “Gerçekten atalarımızı bir din üzere bulduk ve doğrusu biz onların izleri üstünde doğru olana yönelmişleriz.” İşte böyle, senden önce de bir memlekete bir uyarıcı gönderdiysek, mutlaka oranın refah içerisinde şımarıp azan önde gelenleri: “Gerçekten biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk ve muhakkak bizler, onların izlerine uyanlarız.” demişlerdir.” (Zuhruf 21-23)

قَالُوا وَجَدْنَا آبَاءَنَا لَهَا عَابِدِينَ (53) قَالَ لَقَدْ كُنْتُمْ أَنْتُمْ وَآبَاؤُكُمْ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ

Dediler ki: “Babalarımızı bunlara ibadet ederken bulduk.”Dedi ki: “And olsun siz ve babalarınız apaçık bir sapıklık içindesiniz.” (Enbiya 53-54)

وَإِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالُوا مَا هَذَا إِلَّا رَجُلٌ يُرِيدُ أَنْ يَصُدَّكُمْ عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ آبَاؤُكُمْ وَقَالُوا مَا هَذَا إِلَّا إِفْكٌ مُفْتَرًى وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُمْ إِنْ هَذَا إِلَّا سِحْرٌ مُبِينٌ

Onlara apaçık âyetlerimiz okunduğu zaman demişlerdi ki: “Bu, sizi babalarınızın ibadet ettikleri şeylerden çevirmek isteyen bir adamdan başkası değildir. Ve yine bu da uydurulmuş bir yalandan başka bir şey değildir” dediler. Hak kendilerine geldiğinde onu inkâr edenler de: “Bu, apaçık bir büyüden başka bir şey değildir” dediler.” (Sebe 43)

قَالُوا إِنْ أَنْتُمْ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا تُرِيدُونَ أَنْ تَصُدُّونَا عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ آبَاؤُنَا فَأْتُونَا بِسُلْطَانٍ مُبِينٍ

Onlar dediler ki: “Siz de bizim gibi bir insandan başka bir şey değilsiniz. Siz bizi atalarımızın tapmış olduğu şeylerden döndürmek istiyorsunuz.” (İbrahim 10)

Hud aleyhi's-selâm’ın kavmi O’na şöyle demişlerdir:

قَالُوا أَجِئْتَنَا لِنَعْبُدَ اللَّهَ وَحْدَهُ وَنَذَرَ مَا كَانَ يَعْبُدُ آبَاؤُنَا فَأْتِنَا بِمَا تَعِدُنَا إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ (70) قَالَ قَدْ وَقَعَ عَلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ رِجْسٌ وَغَضَبٌ أَتُجَادِلُونَنِي فِي أَسْمَاءٍ سَمَّيْتُمُوهَا أَنْتُمْ وَآبَاؤُكُمْ مَا نَزَّلَ اللَّهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍ فَانْتَظِرُوا إِنِّي مَعَكُمْ مِنَ الْمُنْتَظِرِينَ

Dediler ki: “Sen bize yalnızca Allah’a ibadet etmemiz ve atalarımızın ibadet etmekte olduklarını terk etmemiz için mi geldin? O halde doğru kimselerden isen bize vâad ettiğin şeyi getir!” Dedi ki: “And olsun gerçekten de size Rabbinizden bir azap ve gazap gelecektir. Allah’ın, haklarında hiçbir delil indirmediği, sizin ve atalarınızın onları adlandırdığı isimler hakkında mı benimle tartışıyorsunuz? O halde bekleyin. Muhakkak ben de sizlerle beraber bekleyenlerdenim.” (A’raf 70-71)

Salih aleyhi's-selâm’ın kavmi O’na şöyle demişlerdir:

قَالُوا يَاصَالِحُ قَدْ كُنْتَ فِينَا مَرْجُوًّا قَبْلَ هَذَا أَتَنْهَانَا أَنْ نَعْبُدَ مَا يَعْبُدُ آبَاؤُنَا وَإِنَّنَا لَفِي شَكٍّ مِمَّا تَدْعُونَا إِلَيْهِ مُرِيبٍ

Dediler ki: “Ey Salih! Sen bundan evvel aramızda ümit beslenen bir kimseydin. Atalarımızın ibadet ettiği şeylere ibadet etmekten bizi engelleyecek misin? Doğrusu biz, senin bizi davet ettiğin şeyden kuşku verici bir tereddüt içindeyiz.” (Hud 62)

Şuayb aleyhi's-selâm’ın kavmi O’na şöyle demişlerdir:

قَالُوا يَاشُعَيْبُ أَصَلَاتُكَ تَأْمُرُكَ أَنْ نَتْرُكَ مَا يَعْبُدُ آبَاؤُنَا أَوْ أَنْ نَفْعَلَ فِي أَمْوَالِنَا مَا نَشَاءُ إِنَّكَ لَأَنْتَ الْحَلِيمُ الرَّشِيدُ

Dediler ki: “Ey Şuayb! Atalarımızın taptığı şeyleri bırakmamızı ya da mallarımız konusunda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi senin namazın mı emrediyor?” (Hud 87)

Firavun’un Kavmi Musa ve Harun aleyhime's-selâm’a şöyle demişlerdir:

قَالُوا أَجِئْتَنَا لِتَلْفِتَنَا عَمَّا وَجَدْنَا عَلَيْهِ آبَاءَنَا وَتَكُونَ لَكُمَا الْكِبْرِيَاءُ فِي الْأَرْضِ وَمَا نَحْنُ لَكُمَا بِمُؤْمِنِينَ

Onlar: “Siz ikiniz, bizi atalarımızı üzerinde bulduğumuzdan döndürmek ve yeryüzünde de büyüklük sizin olsun diye mi bize geldiniz? Biz, sizin ikinize inanacak değiliz” dediler.” (Yunus 78)

وَإِذَا فَعَلُوا فَاحِشَةً قَالُوا وَجَدْنَا عَلَيْهَا آبَاءَنَا وَاللَّهُ أَمَرَنَا بِهَا قُلْ إِنَّ اللَّهَ لَا يَأْمُرُ بِالْفَحْشَاءِ أَتَقُولُونَ عَلَى اللَّهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ

Onlar bir hayâsızlık yaptıkları zaman: “Biz atalarımızı bunun üzerinde bulduk. Allah da bize bunu emretti!” derler. De ki: “Allah elbette ki hayâsızlığı emretmez. Allah hakkında bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?” (Araf 28)

Atalara delilsiz ve aydınlatıcı bir kitap olmadan körü körüne tabi olup taklid etmek kâfirlerin küfürlerinin sebeplerindendir.

12 Haziran 2023 Pazartesi

Misyar Evliliğinin Hükmü, Kocasının Çok Eşli Olmasına Kadının Sabretmesinin Sevabı

 Soru: “Kadın bazı haklarından feragat ederek misyar evliliği yapabilir mi? Benim kocam üç evli ve aramızda adalet yapmıyor. Diyor ki: “Misyar evliliğinde sizin aranızda adalet yapmam gerekmez.” Kocamın çok eşli olmasına tahammül etmemden dolayı bana ecir var mıdır? Aksi halde ondan beni boşamasını isteyeceğim. Çünkü o kadınlara meftundur. Ben onun ilk eşiyim ve çocuklarının da annesiyim. Onlara ve gördüğümüz sıkıntılara tahammülümüzden dolayı bize ecir var mıdır?”

Cevap: Hamd Allah’adır.

Birincisi: Nikâhın sahih olabilmesi için şartlarının ve rükünlerinin bir araya gelmesi zorunludur. Bunlar şu şekildedir: Eşlerin belirli olması, razı olmaları, kadının velisinin akdi yapması ve şahitlerin bulunmasıdır.

İkincisi: Misyar evliliği nikâh akdinin şartlarının ve rükünlerinin bir araya gelmesi ile sahih olur. Bu evlilik şekli eskiden de vardı. Bunda kişi kendisiyle evlenmek isteyen kadına eşleri arasında eşit taksimde bulumamayı veya ona nafaka vermemeyi ya da ev kurmamayı şart koşar. Yine geceleri değil yalnızca gündüzleri bir arada olmayı şart koşabilir. Buna “Nehariyyat (gündüz kadınları)” denilirdi. Kadın böylece bazı haklarından vazgeçmiş olabilir. Kadın mal ve ev sahibi olabilir ve bu haklarından vazgeçebilir. Yine gece değil gündüz buluşmaya razı olabilir. Yine kumalarının gün sayısından daha az sayıda günde buluşmaya razı olabilir. Bu durum bizim zamanımızda meşhurdur.

İki taraf için bu haklardan vazgeçilmesi nikâhı haram kılmaz. Her ne kadar ilim ehlinden bazısı bunu mekruh görmüş olsa da şartlar ve rükünler yerine gelmiş olduğundan cevazın dışına çıkmaz.

İbn Ebî Şeybe’nin Musannef’inde (3/337) el-Hasen el-Basrî ve Atâ b. Ebi Rabah’ın nehariyyat evliliğinde sakınca görmedikleri gelmiştir.

Yine İbn Ebî Şeybe (3/338) Amir eş-Şa’bî’den rivayet ediyor: Ona bir hanımı olup başka bir kadınla evlenmek isteyen ve birine bir gün, diğerine iki gün tayin eden adam hakkında sorulunca: “Bunda bir sakınca yoktur” demiştir.

Yine İbn Ebî Şeybe, Muhammed b. Sirin, Hammad b. Ebi Suleyman ve ez-Zuhrî’nin bunu mekruh gördüklerini rivayet etmiştir.

Asrımızdaki âlimlerimizin çoğunluğu misyar nikâhının mubah olduğuna fetva vermişlerdir.

Şeyh İbn Baz rahimehullah’a misyar evliliği hakkında şöyle soruldu: “Kişi ikinci, üçüncü veya dördüncü eşle evleniyor. Eşlerden birisi ana babasının evinde kalmaya devam ederken diğeri kocasının evinde kalıyor. Diğer eşine farklı zamanlarda gidiyor. Dinde böyle bir evliliğin hükmü nedir?” Şeyh b. Baz şöyle cevap verdi:

“Dinde muteber olan şartlar olan; akit esnasında velinin bulunması, erkek ve kadının rızası, iki adil şahidin bulunması, iki eşin evlenmelerine mani bir durumun bulunmaması şartları yerine gelmişse bunda bir sakınca yoktur. Çünkü Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in şu hadisi genel kapsamlıdır:

Yerine getirilmeye en layık şartlar, kendisiyle fercleri helal kıldığınız şartlardır.”

Yine: “Müslümanlar şartlarına riâyet ederler” buyurmuştur.

İki eş, kadının kendi ailesinin yanında kalması veya kendisine gece değil de gündüz vakit tayin edilmesi yahut belirli günlerin ya da gecelerin tayin edilmesi konusunda ittifak edip anlaşırlarsa ve nikâhı duyurup, gizlemezlerse bunda bir sakınca yoktur.” (Fetava Ulemai’l-Beled s.540, 541)

Lakin birçok kimse tarafından böyle bir evlilik suistimal edilince, bunun cevazına fetva veren bazı âlimler bu konuda duraksamışlardır. Bunların en başında Abdulaziz b. Baz ve İbn Useymin gelmektedir.

Şeyh Abdulaziz b. Baz’a: “Misyar evliliği ile şer’î evlilik arasındaki fark nedir?” diye sorulunca şöyle cevap vermiştir:

“Her müslümanın şer’î evlilik yapması ve buna aykırı olandan sakınması gerekir. Bu ister misyar evliliği olsun ister başkası fark etmez. Şer’î evliliğin şartlarından biri duyurmaktır. Eşler bu nikâhı gizlerlerse sahih olmaz. Çünkü o zaman zinaya benzer.” (Fetava’ş-Şeyh b. Baz 20/431, 432)

Hakikatte misyar nikâhı, İslam toplumlarında yaygınlaşan kızların evde kalmaları sorunlarının birçoğuna çözüm olmaktadır. Erkek, eşleri arasında taksimatı gözetememekte veya iki eşinin de nafakasını karşılayamamakta, kadınlarda ise mal ve ev imkânları bulunmakla beraber iffetlerini korumayı istemektedirler. Koca, haftanın veya ayın belli günlerinde gelir, Allah aralarında ülfet, güzel geçim, uygun koşullar nasip edebilir, adaletli taksim yapar ve kadının nafakasını ve meskenini kendi karşılayabilir.

Yine bu tür nikâhta malum sorunlar da vardır. Kocanın vefatından sonra mirası hakkında ihtilaf, nikâhın ilan edilmeyip (yani en az iki şahit huzurunda akdedilmeyip) gizli kalması gibi sorunlar olabilir. Mesela kişi haram bir ilişkide bulunur, akrabalarından ve komşularından uzak bir yerde bu haram ilişkiyle birine yakalanınca: “Bu misyar evliliğidir” diye iddia ederler.

Bunlar anlaşıldıysa soruyu soran kardeşimize deriz ki: kocanın senin hakkını kesmesi ve hakların hususunda zulmetmesi caiz değildir. Çünkü seninle bu şartlarla evlenmemiştir. Sen onun ilk eşisin. Eğer taksim edilen günlerde eksilme olacaksa, bu senin günlerin hakkında değil, diğer eşlerinin günleri hakkında olmalıdır. Onlardan misyar evliliği yapmış olduğu kadınlar anlaşmış oldukları şekilde nafaka, mesken veya gün taksimi haklarından vazgeçmişlerdir. Özellikle sen kendi hakkından tenzilat yapmadığın halde kocanın sana zulmederek diğer hanımlarının yanında kalması helal değildir.

Üçüncüsü: Kişinin diğer kadınla evlenmesinin sebebi erkek de olabilir, kadın da olabilir.

Erkeğin şehveti kuvvetli olabilir ve tek eşle yetinemez. Belli bir belde çokça yolculuk yapıyor da olabilir. Bu durumda iffetini koruması ve hizmet görmesi için evlenmeye ihtiyaç duyabilir.

Bu evliliğe kadın da sebep olabilir. Evinin temizliğine, çocuklarının bakımına, kocasına karşı süslenmesine ve iffetine dikkat etmeyen bir kadın olabilir. Sebep bu ikincisi ise bu durumda kadın kendi nefsine müracaat etsin. Kocasının başka kadınla evlenmesini gerektirecek sorunları gidermeyi araştırsın.

Eğer sebep ilki ise kadına ancak sabretmek düşer. Sabrın dinde büyük bir konumu vardır. Allah’a taat için sabır, O’na isyan etmemek için sabır ve Allah Teâlâ’nın kendisi hakkında takdir ettiği şeye sabrın Allah Teâlâ katında hesapsız karşılıkları vardır. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Ancak sabredenlere ecirleri hesapsız olarak ödenecektir.” (Zumer 10)

Evlilik hayatında takvalı olursan, kocanın haklarını yerine getirip çocuklarının yetişmesinde özen gösterirsen senin için Allah Teâlâ katında büyük bir ecir vardır. Yine Kocanın senden başkasıyla da evlenmesine sabretmenden dolayı Allah katında sana ecir vardır.

Allah Teâlâ’dan seni sabır ve rıza ile rızıklandırmasını, kocanı da senin için ıslah etmesini dileriz.

Link: ص1022 - كتاب موقع الإسلام سؤال وجواب - حكم زواج المسيار وأجر صبر الزوجة على كثرة زواج زوجها - المكتبة الشاملة (shamela.ws)

Tercüme: Ebu Muaz

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)