1- Bazı veliler, çocuklarının eğitimini tamamen eğitim kurumlarına havale ediyorlar. Çocukların davranışlarında bir yanlış veya sapma ortaya çıktığı zaman da, bu yönden eksik kalan eğitim kurumunu açıkça kötülüyor ve yöntemlerinin başarısızlığından, eğitimcilerin bu işte ehil olmadıklarından şikayet ediyorlar. Şunu açıkça söyleyebiliriz ki, böyle sözleri ancak kendi görevlerinden gafil kalan ve tembellik eden kimseler söyler. Davranışlarında sapma görülen çocuk, eğitim kurumuna ancak evinde beş – altı yılını tamamladıktan sonra verilmektedir. Şayet ona baştan beri düzgün eğitim verilseydi bu sapmalar görülmezdi. Çocuğa hayatında ilk verilmesi gereken eğitim; çocuğun ahlakının ve terbiyesinin oluşturulmasıdır. Yine defalarca üzerinde durarak kontrol etmeliyiz. Çocuk kendi haline bırakıldığı zaman davranışlarında sapmalar ortaya çıkar. Bu aniden ortaya çıkmaz lakin eğitim sürecindeki isabetsiz bazı yönlendirmelerin neticesidir.
Gazali, İhyau Ulumi’d-Din’de şöyle der: “Çocuk yetişmesinin başlangıcında ihmal edilirse genelde kötü huylar ortaya çıkar. Yalancı, hasetçi, hırsız, laf taşıyıcı, ağzı bozuk, boş şeylerle uğraşan ve hilekâr olur. Bütün bunlardan sadece terbiyesinin verilmesiyle korunur…” sonra şöyle diyor: “Çocukları terbiye etmenin başında, onları kötü arkadaşlardan korumak gelir.” Çocuk, aile dışına çıktığı zaman ailesinin bir temsilcisi olduğunu bilmek zorundadır. Ancak onların özelliklerini taşır, onların lehçesinden konuşur. Bir Arap atasözü şöyledir: “Çocuk, babasının sırrıdır”
2- Ailedeki eğitim, donuk bir eğitim olmamalıdır. Aile, bildiklerini aktarırken ve çocuklara uygularken onların mizaçlarını dikkate almalıdır. Bu eğitim, yeni düzenlemelere cevap vermeyen türden olmamalıdır. Başarılı eğitim; kritiği yapılan eğitimdir.
3- Çocuk davranışlarında bozukluk gösterirse gizlice azarlanmalı, başkalarının önünde, özellikle de aileden olmayanların önünde rencide edilmemelidir. Ta ki kendine olan güvenini kaybetmesin.
4- Çocuk babasıyla korkutulmamalı. Bu çok yaygındır. Anne kendisine karşı gelen çocuklarını babalarıyla korkutur. Bu durum babanın saygı duyulmaksızın korkulan ve çekinilen bir obje olmasına sebep olur.
5- Anne ve baba çocuklarını büyük küçük her hatadan dolayı azarlamamalı, bilakis onların kendi hatalarını anlamaları için fırsat vermelidirler. İnatçılık ve aykırılığın ortaya çıkmasına sebep olacak kadar azarlamayı artırmak caiz değildir.
6- Anne ve babanın, çocuklarının takdir ve saygısında kalmaya devam etmek için onların önünde saygınlıklarını korumaları gerekir.
7- Babanın veya annenin uzun süre evde görünmemesi hiç tartışmasız, çocuğun eğitiminde kusurdur. Onların katında gönül bağının zayıflığı da böyledir. Babanın uzun süre görünmemesi, eğitimde annenin üzerine büyük bir yük bindirir. Zira anne çoğu zaman ev işlerinin yükü ile çocukların eğitimi arasında denge kuramaz. Yine babanın çok fazla kaybolması, psikolojik, sosyal, eğitim, ahlak ve vicdan bakımlarından çocukları etkiler.
8- Yine işlenen en önemli hatalardan birisi de korkutmadır. Yani anne babansın çocuklarını aslı olmayan hurafelerle korkutmalarıdır. Psikolojik ve sosyal hastalıkların çoğu zihne korkunun yerleşmesi sebebiyledir. Bu, şuurda neslin ve hatta nesillerin hareketini sınırlayan prangalar oluşturur. Vesveselere sebep olur. Kişiliğin kurulmasını durdurur. Çocukların var olmayan şeylerle, hurafelerle, efsanelerle ve hastalıklı hayallerle korkutulmaları, gelişmekte olan nesli prangalarla bağlar ve hareketsiz kuyulara hapseder. Bu çökmüş fikirler ve başarısız eğitimler, ancak Sorunlu bir neslin oluşturulmasına götürür. “İnsan yiyen dev”, “Çocukları yiyen cadı”, “Kalpleri söken adam” gibi isimlendirmeler korkutucudur ve korkuya sebep olmaktadır.
9- Diğer taraftan önceki noktaya şunu da eklemek gerekir: Bazı babalar çocuklarına korku hissettirmekle mesajlarını ileterek başarı olduklarını zannetmektedirler. Onlar bu yolda bedeni cezalar ve sertlik de uyguluyorlar. Bu vesilelere sarılanlar diğer taraftan sadece eğitimi iflas ettirmiş olurlar. Sözü geçmez olur, korkutmaktan başka ikna etmeye gücü yetmez. Eğitiminde korkudan yardım alan eğitimci, ancak ruh sağlığını yıkmış olur. Çocuğun gönlünden saygı ve takdir kalkar, eğitimci onun gözünde sadece korkunun sembolü olarak kalır. O halde en üstünü; huzur ve anlayış telkin etmek veya korku ile huzur arasında denge kurmaktır.
10- Bazı eğitimci ve babalar sadist ve buna karşılık çocuklar mazoşist olabilir. (Sadizm: başkalarına acı çektirmekten zevk almaktır. Mazoşizm ise acı çekmekten zevk almaktır.) eğitimcilerde ve çocuklarda bu iki gruptan sakınmak gerekir. Sadizm ile mazoşizm arasında alaka vardır. Bir evde sadist varsa, o evde mazoşist de olacaktır. Zira baba veya eğitimci sadist olursa, çocuğun mazoşist olmasına sebep olur.
11- Eğitimin anlamının yaptırımlar ve disiplin olduğunu zanneden pek çok kimse hatalıdır. Zira edeplendirme bu anlamdan çok daha geniştir. Eğitim; öğretim, disiplin, alıştırma, teşvik etme ve sakındırmayı da kapsar. Çocuğa bu sıfatları ve şahsiyet kazandırıcı sıfatları güzel davranışlarla beraber işlemektir. Ama cezalandırma sadece disiplinin bir parçasıdır. Disiplin iki unsuru içerir: eğitim ve ıslah. Cezalandırma dışında başka ikna yolları da vardır. Anne ve babalar bu yolları, çocuklarının şahsiyetine göre belirlerler. Cezalandırma esnasında gözetilmesi gereken şartlar şunlardır:
- Başka vesileler faydalı olduğu sürece dayağa başvurulmamalıdır.
- Çocuğa zarar verilmemesi için şiddetli öfke halinde dayaktan kaçınılmalıdır.
- Yüz, baş, göğüs gibi eziyet verici bölgelere vurmaktan sakınmak gerekir.
- İlk seferinde dayak şiddetli ve can yakıcı olmamalıdır. Zaruret dışında üçten fazla vurmamalı ve zaruret olursa da on defadan fazla vurmamalıdır.
- Çocuk on yaşına gelmeden önce dövülmemelidir.
- İlk defa hata yapmışsa çocuğun yaptığından pişman olup özür dilemesine fırsat verilmeli, kendisinden söz almakla beraber ceza vermeksizin aracılık edilmesine izin verilmeli ve affedilmelidir.
- Eğitimci çocuğu kendisi dövmeli, başkasına bırakmamalıdır. Zira bu iş kardeşlerinden veya arkadaşlarından birine bırakılırsa, çocuğun kendisini cezalandırana kin beslemesine sebep olur.
- Eğitimci, büluğ çağına gelmiş çocuğa on defa vurmayı caydırıcı olması için yeterli görmezse artırabilir.
- Ödüllendirme: bu da eğitim vesilelerindendir. Lakin bu konuda israfa kaçılmamalıdır. Zira bu çocuğun maddeci olmasına sebep olur, ödül olarak sadece eşyayı kabul eder. Bizzat hayır işlemeye alıştırılmalı ve zaman zaman buna teşvik edilmelidir.
12- Eğitimde çok erken davranmalıdır. Nitekim çocuk anne karnında iken de eğitilir. O esnada işitir ve hisseder. Okunan Kuran’ı dinler ve onun sevgisine alışır. Gülümseyen, huzurlu, güzel bir hava hisseder. Böylece tebessüm ve sevgi üzerine yetişir. Bu yakın zamanda keşfedilen bilimsel bir gerçektir. Yine ilk yaşlarda, hatta ilk aylarında eğitimi de böyledir. Çocuk gerçekten zekidir. Bu onun eğitimini kolaylaştırır. Şair şu sözleriyle ne kadar doğru söylemiş:
Ağaç yaşken doğrultulur
Odun haline gelmişse yumuşamaz
Edep küçük yaşlarda fayda eder
İhtiyarlayınca edebin bir faydası olmaz
Yaratılışına uygun olarak yetişen çocuğun eğitimi kabul etmesinde bir zorlukla karşılaşılmaz.
13- Eğitimin yiyecek, içecek, giyecek ve rahatı bollaştırmaktan, onlara iyi alışkanlıklar öğretmekten ibaret olduğunu zannedenler de hatalıdır. Bilakis eğitim, bunları kapsadığı gibi, aile sıcaklığı ve aile içi uyumu da kapsar. Çocuğun kültürünü artırma, ona faydalı beceriler kazandırma, din ve dünya işlerinin öğretilmesi, aile fertlerinin bir araya gelerek farklı yeteneklerini ortaya koyacakları programların düzenlenmesi ve okumaya teşvik etmek de bunlar arasındadır. Bunlar ve diğerleri, çocuğun eğitiminde ve erkenden tecrübe kazanmasında büyük bir paya sahiptir. Küçük bir kitaplık oluşturmakta sakınca yoktur. Hatta bu talep edilen bir iştir. Bu kütüphanede kitaplar ve çocuklar için hazırlanmış kasetler bulunmalıdır.
14- Babalar çocukların önünde sertlik göstermemeli, öfkeyle infiale kapılmamalıdır. Zira bu dönemlerde gördükleri zihinlerinde yer eder. Bu da psikolojik arızalara, duygularında karmaşalara, düşmanlığa ve eğitimde sapmalara sebep olur.
15- Çocuklara muamelede özellikle de erkeklerle kızlar arasında ayrım yapılmamalı ki birbirlerini kıskanmasınlar. Lakin ferdi farklılıkların gözetilmesi gerekir. Her çocuğun diğer kardeşlerinden ayrıldığı kendisine has özellikleri vardır. Hediye verirken ilgi alanlarına saygı gösterilmeli, bu hediyelerin faydalı olması için gereken vesileler gözetilmelidir. Yine çocuklarımıza yeni deneyimler sunmalıyız. Her deneyim onların mizaçlarına ve kişiliklerine uygun olmalıdır.
16- Çocuğunu hata yaptığı zaman kıymetini düşürüp aşağılayıcı sıfatlarla anmamalısın. O öğrenmektedir. Ona: “Sen aptalsın, işe yaramazsın” veya “duvar bile ne dediğimi anlıyor sen anlamıyorsun” gibi sözler söylememelisin. Zira bu sözler onun kendine güvenini kaybettirir.
17- Eğer ailede derslerden geri kalan bir çocuk varsa, onun elinden yumuşaklık (rıfk) ile tutmamız, ona hissettirmeden ve kendine güvenini kaybettirmeden bu problemden kurtarmamız gerekir. Bu hayata layık olmadığı gibi bir hisse kapılmamalıdır. Pek çok aile ortamı bu tür çocuklara yapılması gereken muameleler hakkında başarısız olmaktadır. Bunun sebebi de ana babanın şiddet ve sertlikle muamele ederek çocuğu gücünün yetmeyeceği işlerde gayret etmeye zorlayarak sorumlu tutmalarıdır. Bunun neticesinde de istenenin tam aksine bir durum ortaya çıkmaktadır.
Bu konuda derslerden geri kalma probleminin çözümü için sopayı hazır tutan, bu tür çocukları diğerlerinden küçük düşüren bedeni ve psikolojik cezalar uygulayan bazı velilerin, eğitimcilerin ve öğretmenlerin gözetmesi gereken meseleler vardır. Onların bu üsluplara başvurmaları bir taraftan yaparken diğer taraftan yıkmaktır. Çocukta kalan şahsiyet yönlerini, özellikle de eğitim yönünü bozmaktadır. O halde bize düşen şey, çocuğun durumuna göre en uygun olan orta yolu tutmaktır.
18- Kız çocuk doğunca değil de, erkek çocuk olunca sevinç ortaya koymak. Bunlar bize anlatılan öncekilerde olduğu gibi, eskiden beri devam eden adetlerdir. Bugün, düne ne kadar da benzemiştir! Cahiliye dönemini kastediyorum. Erkek çocukla müjdelenince çokça sevinç gösteren ana babalar, kız çocuğu olunca üzüntüden sesleri kesilmektedir. Halbuki hangisinin daha hayırlı olduğunu bilemezsin. Hem sonra kız çocuktan dolayı öfkelenmek cahiliye amellerindendir.
19- Çocuklara yakışmayan isimler vermek: bazı isimlerin hiçbir anlamı yoktur ya da yakışıksız anlamı olan isimler verilmektedir. Çoğu zaman manası bilinmeden Kuran’dan, karanlık manasına gelen; “Secî” gibi isimler bulunmaktadır. İsim verirken bilinen ve manası açık olan isimler seçilmelidir. Derine dalıp ileri gidilmemelidir. Nadir bulunan isimler hristiyanlık inançlarına özel bir anlam taşıyabilir. Çocuk, kendisine verilen künye veya isimden psikolojik olarak etkilenir. İmam İbn Kayyım rahimehullah isim ile müsemma arasındaki bu bağlantıya dikkat çekmiştir. Şüphesiz isimler, müsemmalarına etki ederler. Nitekim Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, güzel isimler verilmesini emrederek şöyle buyurmuştur: “Kimin bir çocuğu olursa onun ismini ve terbiyesini güzel yapsın.”
20- Çocuğun eğitim yöntemini belirlemede anne ile baba arasında ittifak bulunmaması: çocuğun şaşkın vaziyette kalmaması için tek bir yöntemde ittifak edilmesi gerekir. Nitekim çocuk, annesinin teşviki ile, babasının karşı çıktığı bir şey yapabilir. Şüphe yok ki böyle bir tutum çocuklarda muhalefet eğilimine sebep olur.
21- Çocukları televizyon cihazının avı olarak bırakmak: anne çoğu zaman bu duruma razı olur. Zira bu sayede çocukların kendisine huysuzluk etmelerinden kurtulur… lakin televizyon fayda getirmez, sadece zarar verir. Hem uzun süre televizyon karşısında oturmak sağlığa da pek çok zarar verir. Hareketi iptal ederek tembelliğe sebep olur. Bu yüzden televizyon seyretmek için belirli vakitler tayin etmeli, eğer engel olunamıyorsa imkan nispetinde bunu sınırlamalıdır.
22- Çocuğu kontrol etmek için gereğinden fazla uğraşmak: bazıları çocuğunu büyük bir çocuk gibi dengelemek ister, onu oyundan alıkoyar, yaşına uygun olmayan birçok sorumluluklar yükler. Bu bir hatadır. Bu sınırlı halde çocuk hareketlerinde ve aklında olgunlaşmasını tamamlayamaz. Muhakkak ki çocuğun giderilmesi gereken zaruri ihtiyaçları ve istekleri vardır. aksi takdirde çocuk içine kapanık ve karmaşık bir insan olur. Çocuklarımıza çocukluklarını yaşatmalıyız.
23- Çocuğun kendine güvensiz ve kompleksli olarak eğitmek: maalesef pek çok baba buna sebep olmaktadır. Bu durum çocuğun geleceğini ve hayata bakışını kötü etkileyen izler bırakır. Zira kendine güvensiz ve kompleksli olarak yetişen çocuk, korkak, isteksiz, reşit olduktan sonra dahi hayatın zorluklarını karşılamaya gücü olmayan birisi olur.