Birçok sünnet inkârcısı aslen münafık karakterdeki kimselerdir. Caner Taslaman, Mustafa İzlamoğlu, Emre Dorman ve benzerleri gibi, zahir görünüşlerinin İslam ile hiç alakası olmayan, traşlı, kafir kıyafetli, namahrem kadınlarla konuşmaktan hiç haya etmeyen, en büyük günahlardan olan video sureti çeken ve türlü haramları irtikap etmeyi meşru sayan insan görünümlü şeytanlar, seküler ve günahkârca bir hayat arzuladıkları için Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetini ve onun hayat rehberliğini önlerinde en büyük engel görmüşler, emperyalizmin hakim olduğu müslüman memleketlerinde neşvu nema buldurulan “Sünnetten bağımsız olarak Kur’ân’ı hevalarına göre yorumlama” girişimlerini Türkiye’de sürdürmek istemişlerdir.
Bunlar aşağıda detaylandırılacağı üzere Kur’ân taraftarlığı
konusunda en samimiyetsiz kimselerdir. Bu habislerin sünnet etrafında attıkları
şüpheler ancak cahil bir takım kimseleri etkilemiş, bu cahiller sünnet hakkında
kuşkuya düşmüşler ve alemlere rahmet olarak gönderilen rasulün sünnetinden ve
hayat tarzından nefret eder olmuşlardır.
Bu cahillerin bazısı ise madem tek kabul edilecek kaynak Kur’ân,
o halde Kur’ân’ı sünnetten bağımsız olarak bir araştırayım ve hayata geçireyim
demişler, samimi olarak Kur’ân’a göre yaşamak istediklerinde, Kur’ân’ın hayat
gerçeklerine uygun olmayan emir ve yasaklarda bulunduğu zannına kapılmışlar, ama
yukarıda işaret edilen inanmış numarası yapan inkarlarını gizleyen münafık
şahıslar gibi davranmayı onurlarına yedirememişler ve Deizm denilen, Allah’a
inandığını iddia eden ama Allah’ın neyi emredeceğini ve neyi yasaklayacağına kendi
arzularıyla karar veren uydurma bir dini benimseme düşüklüğünü kendilerine
yakıştırmışlardır.
Diamond Tema adıyla yayın yapan, laf ebeliği yeteneğinden
destekle çirkin ve kötü ahlaklı davranış ve söylemlerini “güzel ahlak ve erdem”
gibi süsleyen bir başka iki yüzlü sahtekar da Agnostizm perdesi altında,
desiselerini güya samimiyet olarak pazarlamaktadır. “Ben ateiste de, iman
eden müslümana da saygı duyarım” iddiasında bulunarak zekayı kullanma
kabiliyetinden mahrum ebleh gençler indinde populizm yapıyor, ama hakikatte Kur’an
ve sünnete iman eden bütün müslümanlara saatlerce nefretini kusuyor! Kur’an’a ve
sünnete iman etmeyen müslüman olabilir mi ki? Diamond tema o halde hangi
müslümana saygı duyuyor? O sadece kendisi gibi kafir ya da sözde agnostik
olmuş, ama müslüman olduğunu iddia eden arada kalmış, tarafını belli edememiş
kararsızlara saygı duyduğunu söylüyor aslında! Sahtekarlığını ve İslam’a kinini süslü
cümlelerin arkasına gizlemekte maharetli olduğundan değil, her bağıranın
arkasına koşan, dar düşünceli insanların çok oluşundan dolayı taraftar topluyor!
Zaten müslüman olduğunu iddia eden birçok kimse ne Kur’ân
hakkında, ne sünnetin sahihi ve sahih olmayanı hakkında, ne de İslam tarihi
hakkında sıradan bir müslümanda bulunması gereken donanıma sahip olmadığından,
felsefe marifetiyle insanları tuzağa düşürmek kolaydır. Bir de yukarıda işaret
edilen münafık yazarlar ve serseri ilahiyatçılar din adına konuşan hocalar
olarak tanınınca, küfür davetlerinin ekmeğine yağ üstüne bal sürülüyor!
Evet, modern çağda kafir rejimin okullarında ana
okullarından üniversitelere kadar süreçte zihinleri fıtrî, ahlakî ve imanî
değerlerden tamamen boşaltılıp, yerine her türlü melanetin doldurulduğu
çocuklar ve gençler, Deizm, Agnostizm, Ateizm, Satanizm gibi envai çeşit küfürlere
ilgi duyar olmuşlardır. Bu çocukların ve gençlerin ana babaları da din konusunda
her konuşana kulak vererek zihinleri bulamaç olmuş, Ebu Cehil’in okullarına
çocuklarını göndermeyi fazilet gibi inanır olmuşlardır. Sakallı erkekler, Başı
kapalı hatta çarşaflı kadınlar dahi çocuklarını puta taptırmaya, kızlı erkekli
dans ettirmeye, küçük sevgilisiyle buluşturmaya, müzikli teneffüs ayinlerine, -
birkaç istisna azınlık hariç - çoğu godoş ve orospu tiynetli olan öğretmenlere zehirletmeye
bizzat götürüp, çıkışta okulların önünde bizzat bekliyorlar! Zerre kadar utanan
da yok! Belli ki hallerinden memnunlar!
Okullarda verilen eğitim sapkınlık eğitimidir, kimse kendini
kandırmasın. Bunun düzelmesinin de artık yolu yok! Bu yüzden gün geçtikçe
nesiller fasitliğin dip noktasında bozulmakta, bu eğitim okulları ancak
fuhşiyatı, yalancılığı, hırsızlığı, ahlaksızlığı, hak hukuk tanımamayı, Allah’tan
korkmayan ve kuldan utanmayan gençliği çoğaltmaktadır!
Çünkü Allah’a iman ve vicdan bağları yerle bir edilmektedir.
Yeni nesle iki seçenek sunulmaktadır: Ya müslüman olduğunu iddia eden ama her türlü
pisliğin irtikâbına göz yuman bir münafık olacaksın, ya da ateist, deist,
agnostik vb. gâvur olacaksın!
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hayatını ve
sünnetini örnek alarak Allah’ın kitabına iman edip yaşamak isteyen bir
müslümana ise asla tahammül edilmemektedir!
İslam’ın en öncelikli şartı olan; müslüman kılığına bürünme,
erkeklerin sarık, sakal, şalvar, diştaşe vb. kıyafetlere girmesi, kadınların
yalnız gözünü açıkta bırakan tam tesettüre bürünmesi gibi müslümanlık için
olmazsa olmaz şartı yerine getirenler, terör ithamıyla, cahillikle,
şekilcilikle, düşüncesizlikle vb. suçlanmakta ve İslam’ın bu öncelikli
prensibi, kaçınılması gereken unsur olarak lanse edilmektedir.
Yıllar önce bir Tv programında Recep Erdoğan’a sunucu şöyle
sormuştu: “Siz resmi dairelerde başörtüsünü serbest bırakmak istiyorsunuz, peki
ya bir kadın siyah çarşafla işe gelmeye kalkışırsa ne olacak?” Recep Erdoğan derhal
cevap verdi: “Aşırılığa biz de karşıyız!” Kur’ân ve sünnete uymak, bu seküler
küfrün temsilcilerine göre aşırılık öyle mi?!
Kötünün iyisi veya din düşmanı kâfir yerine din düşmanı
olmayan kâfire oy verelim diye oy kullananlar var! Bokun iyisi olmaz, cıvığı da
katısı da pis kokar ve ikisi de kötüdür! Hangisinin daha pis koku yayacağını
bilemezsiniz! Chp rejimlerinin yasaklayamayacağı cemaatle namazı, kötünün iyisi
zannedilen küfür temsilcileri yasaklamayı başarmadı mı?
Şimdi gelelim sünnet inkarcılarının tasarladığı hayat düzeninin
nasıl samimiyetsiz ve münafıkça olduğuna… bu konuda birçok örnek zikredilebilir
lakin, aşağıda zikredeceklerim konuyu anlamaya yeterli olacaktır inşaallah:
1- Mesela Allah Azze ve Celle şöyle buyurur:
“Hırsızlık eden erkekle hırsızlık eden kadının kazandıklarına karşılık
Allah’tan ibret verici bir ceza olarak ellerini kesin. Şüphesiz Allah Azîz’dir,
Hakîm’dir.” (Maide 38)
Şayet sünnet devre dışı bırakılırsa hırsızlık eden erkek ya
da kadın kim olursa olsun, ister çocuk, ister deli, ister yaşlı bunak fark
etmeksizin elinin kesilmesi gerekir. Üstelik çaldığı şey ister sakız, ekmek, ip
gibi değeri düşük bir şey olsun, ister yüksek tutarlı bir şey olsun fark etmez.
Bu ayet karşısında sünneti devre dışı bırakanlar ya Mustafa Öztürk adlı kafir
gibi tarihselcilik münafıklığına bürünüp Kur’ân’ın hücciyetini inkar edecek ya
da sünnetten bağımsız Kur’ân taraftarlığı iddiasında samimi olup, sakız çalan
bir delinin veya çocuğun elini kesme zulmüne hükmedecek!
Halbuki âlemlere rahmet olarak gönderilen Rasulün sünneti,
Allah’ın muradını beyan eden rahmetin ta kendisidir!
İbn Abbas radiyallahu
anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Üç kişiden kalem
kaldırılmıştır; iyileşinceye kadar deliden, uyanıncaya kadar uyuyandan ve
büyüyünceye kadar çocuktan.”[1]
Aişe radiyallahu anha’dan:
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
تُقْطَعُ
اليَدُ فِي رُبُعِ دِينَارٍ فَصَاعِدًا
“El kesme cezası çeyrek dinar
ve daha fazlası hırsızlıktadır.”[2]
Mal sahibinin hırsızı
bağışlaması halinde hırsızın elinin kesilmemesi sünnette gelen
ayrıntılardandır:
Abdullah b. Safvan
rahimehullah dedi ki: “Safvan b. Umeyye b. Halef’e; hicret etmeyenlerin helak
olduğu söylendi. Dedi ki:
“Ben Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem’e gitmedikçe ailemin yanına gelmeyeceğim.” Bineğime bindim ve
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e geldim. Dedim ki: “Ey Allah’ın rasulü!
Hicret etmeyenlerin helak olduğunu iddia ediyorlar.” Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Hayır, ey Ebu Vehb!
Mekke’ye dön.” Ben yatarken bir hırsız geldi ve başımın altındaki bir
elbisemi aldı. Onu yakalayıp Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e götürdüm ve
dedim ki:
“Bu benim elbisemi çaldı.”
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem onun elinin kesilmesini emretti. Dedim ki: “Ey
Allah’ın rasulü! Ben böyle olmasını istemedim. Ona bu sadaka olsun.” Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Bunu davayı bana
getirmeden önce yapsaydın ya!”[3]
Hırsızlık yapıp kaçan köleye ve Müslüman devlette vergi vererek yaşayan
kitap ehli zımmiye el kesme cezasının uygulanmaması sünnette gelen
ayrıntılardandır:
İbn Abbas radiyallahu anhuma’dan: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurdu:
لَيْسَ
عَلَى الْعَبْدِ الآبِقِ إِذَا سَرَقَ قَطْعٌ وَلَا عَلَى الذِّمِّيِّ
“Kaçan köle hırsızlık yaptığı zaman ve zımmîye el kesme cezası yoktur.”[4]
2- Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
“Zina eden kadın ve zina
eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah'a ve âhiret gününe
inanıyorsanız, Allah'ın dininde onlara acıyacağınız tutmasın. Müminlerden bir
gurup da onlara uygulanan cezaya şahit olsun.” (Nur )
Bu ayette de zina eden kadın ve zina eden erkeğin buluğa
ermiş olup olmadıkları, aklî melekelerinin yerinde olup olmadığı
zikredilmemiştir. Yukarıda zikredilen, kendilerinden mesuliyetin kalktığı
bildirilen kimseler hakkındaki hadis burada da geçerlidir. Lakin sünneti devre
dışı bırakmak isteyen sünnet inkarcılarına göre burası da problemlidir!
Hem sonra diyelim mesuliyet sahibi kimseler zina etmişler ve
bunların cezası 100 sopa olarak tayin edilecek. Sünnet inkarcılarına göre Kur’ân’da
bu sopanın vasfını ve darbelerin şiddetini, suçlunun neresine vurulacağını sınırlayan
bir kayıt yoktur. Üstelik cezayı uygularken acıma tutmasın da deniliyor! Bir
kişi kalkıp beyzbol sopasıyla şiddetlice bu cezası uygulasa ve daha ilk vuruşta
suçluyu öldürse, sünnet inkârcıları bunun Kur’ân’a aykırı olduğunu iddia
edebilir mi?
Böyle bir uygulamanın Kur’ân’a aykırı ve bir zulüm olduğunu
ancak sünnet ehli söyleyebilir:
Ubâde b. es-Sâmit
radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
خُذُوا
عَنِّي خُذُوا عَنِّي قَدْ جَعَلَ اللهُ لَهُنَّ سَبِيلًا الْبِكْرُ بِالْبِكْرِ جَلْدُ
مِائَةٍ وَنَفْيُ سَنَةٍ وَالثَّيِّبُ بِالثَّيِّبِ جَلْدُ مِائَةٍ وَالرَّجْمُ
“Benden alın, benden
alın! Allah onlar (zina edenler) için bir yol kıldı. Bekârın bekârla zina
etmesi halinde yüz sopa ve bir sene sürgün vardır. Evlilik yaşamış olanın
evlilik yaşamış olanla zina etmesi halinde yüz sopa ve recm cezası vardır.”[5]
Bu sahih hadise göre zina edenler şayet bekar ise ona uygulanacak
ceza kesinlikle öldürücü olmamalıdır! Nitekim bu sopa cezasından sonra bir sene
de sürgün edilmesi, yani cezadan sonra yaşıyor olması gerekir!
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şu uygulaması da
zina etmiş kimsenin cezalandırılmasında gözetilmesi gereken hususlara bir
örnektir:
Ebu Umame b. Sehl b. Huneyf radiyallahu anh, Ensar’dan bir sahabe’den
rivayet ediyor:
“Ensardan
bir adam hastalandı, öyle ki bitkin düşüp bir deri bir kemik haline geldi.
Ensardan birisinin cariyesi adamın yanına girdi. Adam onu arzulayıp cinsel
ilişki kurdu. Kavminden bazı adamlar ziyaret için yanına girdiklerinde olup
biteni onlara anlattı ve:
“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e benim
için fetva sorun. Ben yanıma giren bir cariye ile ilişki kurdum” dedi. Bunu
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e anlattılar ve dediler ki:
“İnsanlardan onun kadar sıkıntıda olan birini
görmedik. Eğer onu yüklenip sana getirseydik kemikleri dökülürdü. O sadece bir
deri bir kemik kalmıştır.” Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem yüz tane hurma salkımı sapı almalarını ve ona bir defa vurmalarını
emretti.”[6]
Recm cezasından kaçan kimsenin bırakılması sünnette gelen
ayrıntılardandır:
Ebu Hureyre radiyallahu anh’den: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurdu:
إِذَا
اعْتَرَفَ الرَّجُلُ بِالزِّنَا أَرْبَعَ مَرَّاتٍ فَأُمِرَ بِهِ الرَّجْمُ فَهَرَبَ
تُرِكَ
“Kişi zina
ettiğini dört defa itiraf eder, onun recmedilmesi emredilir de sonra kaçarsa
bırakılır.”[7]
Zinayı
ikrarından vazgeçenin recmedilmeden bırakılması sünnette gelen
ayrıntılardandır:
Nuaym b. Hezzal radiyallahu anh’den: “Maiz b. Malik radiyallahu anh Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem’e geldi ve dedi ki:
“Ey Allah’ın rasulü! Muhakkak ki ben zina ettim.
Benim hakkımda Allah’ın kitabını uygula.” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem ondan yüz çevirdi. Ta ki dördüncü defa geldiğinde buyurdu ki:
“Onu
götürün ve recmedin.” Taşlanmaya başlanınca taşların vücuduna değmesine
tahammül gösteremedi. Çıktı ve hızlıca koşmaya koyuldu. Abdullah b. Uneys ona
yetişti ve bir eşeğin tarak kemiğini ona atarak onu devirdi. İnsanlar da onu
öldürünceye kadar taşladılar. Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem’e onun kaçtığından bahsedilince buyurdu ki:
“Niçin
onu bırakmadınız? Belki o tevbe eder, Allah da onun tevbesini kabul ederdi.”[8]
Tecavüze uğrayan kimsenin cezalandırılmaması sünnette gelen
ayrıntılardandır:
Ebu Abdirrahman es-Sulemî rahimehullah’tan: “Ömer b. el-Hattab radıyallahu anh‘ın huzuruna bir kadın getirildi. Kadın
oldukça susamış haliyle yolda bir çobanın yanından gecip su istemiş, çoban kendisi ile zina etmesini kabul
etmedikçe ona su vermeyi kabul etmediğinden çobanın isteğini kabul etmiş. Ömer
radiyallahu anh bu kadını recmetmek hususunda insanlara danıştı. Ali radıyallahu anh dedi ki:
“Bu kadın mecbur bırakılmıştır. Benim görüşüme göre onu serbest bırakmalısın.” Ömer radıyallahu anh de öyle
yaptı.”[9]
Deliye ve büluğa ermemiş
kimseye ceza uygulanmaması sünnette gelen ayrıntılardandır:
İbn Abbas radiyallahu
anhuma’dan: “Ömer radiyallahu anh’e zina etmiş olan deli bir kadın getirildi.
Ömer radiyallahu anh onun recmedilmesini emretti. Kadın götürülürken Ali
radiyallahu anh’ın yanından geçtiler. Ali radiyallahu anh:
“Bu nedir?” dedi. Dediler
ki: “Bu bir deli kadındır. Falan kimseyle zina etti.” Ali radiyallahu anh: “Onu
geri götürün” dedi, Ömer b. el-Hattab radiyallahu anh’ın yanına geldi ve dedi
ki:
“Bilmiyor musun ki, “Üç
kişiden kalem kaldırılmıştır; iyileşinceye kadar deliden, uyanıncaya kadar
uyuyandan ve büyüyünceye kadar çocuktan.” Ömer radiyallahu anh tekbir
getirdi ve onu recmetmedi.”[10]
Ubeyy b. Kâ’b radiyallahu anh dedi ki: “Bekârlar
zina ettiklerinde onlara sopa vurulur ve sürgün edilirler. Evli veya dul
olanlar zina ettiklerinde recmedilirler. Buluğ çağına ermiş olanlara sopa
vurulur, sonra recmedilirler.”[11]
Bu konularda sünnette gelen birçok ayrıntılara örnekler
çoğaltılabilir. Yine Kur’ân ile sünnetin arasını ayırma durumunda maruz
kalınacak onlarca çelişkiyi örneklendirebilirim. Lakin yazının uzamaması için
bu kadarını yeterli gördüm. Daha ayrıntılı malumat ve örnekler görmek isteyenler
el-BURHAN Sünnete Kefil Oıan Kur’ân adlı kitabıma müracaat etmelidirler.
Allah’ın kitabında mücmel olarak zikredilen ve ilk bakışta ağır
gibi görünen nice hükümlerde Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünneti
Allah Azze ve Celle’nin muradını beyan etmiş ve hafifletme getirmiştir. Lakin Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetine kör kesilmenin öğretildiği gençler,
sünnetten cahil bırakılmışlar ve bu cehaletleriyle, rasulün beyanından mahrum
bırakılmış kıt bakışlarıyla, Kur’ân’ın hükümlerini ağır görünce, dinin bütün
bağlarından sıyrılmayı daha kolay görmüşler ve Deizm, Agnostizm gibi saçma
sapan küfürlere yönelmişlerdir!
Alemleri ve bizleri yaratan Allah Azze ve Celle’dir ve
hayatımızla ilgili her konuda da yegane hüküm sahibi Allah Azze ve Celle’dir.
Bizler özgürlük iddiasıyla hevalara, şeytanlara köle olmayı tercih edemeyiz.
Bilakis sadece alemlerin rabbine kul olarak gerçek özgürlüğe kavuşabilir ve
hakkı sahibine ancak o zaman teslim edebiliriz. Allah’a, O’nun istediği ve
rasulüyle bize tebliği ettiği kulluk dışında yaptığımız her davranışın bir
haksızlık ve ZULÜM olduğunu aklımızdan çıkarmamamız gerekir.
[1]
Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih.
Heysem b. Kuleyb eş-Şâşî Musned (3/417) Hâkim (1/389, 4/430) İbn Huzeyme (1003,
3048) İbn Hibbân (1/357) Ahmed (1/158) Ebû Dâvûd (4399) Nesâî Sunenu'l-Kubrâ
(7343) Darekutni (3/139) Beyhaki (4/269, 8/264) el-Elbani İrvau’l-Galil (2/5)
Mukbil b. Hadi Sahihu’l-Musned (950)
[2]
Sahih. Buhârî (6789) Muslim (1684)
[3]
Muslim'in şartına göre sahih. Ahmed
(3/401) Ziyau’l-Makdisi el-Muhtare (8/18-20) Malik Muvatta (2/834) Şafii Sunen
(s.335) İbn Mâce (2595) Taberânî (8/47, 50) Begavi Mu’cem (1273) Tahavi Şerhu
Muşkili’l-Asar (2383) Beyhaki (8/265) İbn Asakir Tarih (24/103) el-Elbani
İrvau’l-Galil (2317)
[4]
Muslim'in şartına göre sahih. Ebu
İshak el-Muzekkî el-Muzekkiyyat (165) Hâkim (4/424) Darekutni (3105) Tahavi
Şerhu Muşkili’l-Asar (3727) Deylemi (5185)
[5]
Sahih. Muslim (1690)
[6]
Sahih. Ebu Davud (4472) Ahmed (5/222)
İbn Mace (2574) Nesâî Sunenu'l-Kubrâ (7307-9) İbnu’l-Carud (817) İbn Ebî Âsım
el-Âhad ve'l-Mesânî (2024) Ebu’l-Kasım el-Begavi Mu’cem (639) Taberânî
Mu'cemu'l-Kebîr (6/63, 77, 85) Darekutni (3/100) Ebu Nuaym Marife (3256)
Beyhaki (8/230, 10/64) Beyhakî el-Hilafiyyat (5452)
[7]
Sahih. Taberânî Mu'cemu'l-Evsat
(2681)
[8]
Muslim'in
şartına göre sahih.
Hâkim (4/404) Ahmed (5/216) Ebu
Davud, (4419) İbn Ebî Şeybe (5/538) İbn
Ebî Âsım el-Âhad ve'l-Mesânî (2393) Tahavî Şerhu Muşkili'l-Âsâr (435) Beyhakî
(8/228)
[9]
Buhârî ve
Muslim'in şartlarına göre sahih. Beyhaki (8/236) el-Elbani el-İrva (2313)
[10]
Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih.
Heysem b. Kuleyb eş-Şâşî Musned (3/417) Hâkim (1/389, 4/430) İbn Huzeyme (1003,
3048) İbn Hibbân (1/357) Ahmed (1/158) Ebû Dâvûd (4399) Nesâî Sunenu'l-Kubrâ
(7343) Darekutni (3/139) Beyhaki (4/269, 8/264) el-Elbani İrvau’l-Galil (2/5)
Mukbil b. Hadi Sahihu’l-Musned (950)
[11]
Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih.
Ebu Nuaym Mesanidi Firas el-Muketteb (24) Said b. Mansur Tefsir (595) İbn Ebî
Şeybe (6/555) İbnu’l-Munzir el-Evsat (9123) Mervezi es-Sunne (360) Beyhakî
(8/223)