Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

23 Aralık 2019 Pazartesi

Münafıklara Muamele Şekli 2

4- Münafıklar küfrü açıkça ortaya koydukları ve bunun açık delillerle sabit olması halinde onlara kâfirlere yapılan muamele yapılır ve irtidat haddi uygulanır:

İslam devletinde kadı, küfrünü izhar eden münafıklara işledikleri küfre dair hüccet ikame eder, tevbeye çağırır. Tevbe etmediği takdirde irtidat cezası olarak ölümüne hükmeder.
Abbasilerin salih halifelerinden el-Mehdî rahimehullah, dinin maslahatına en çok özen gösterenlerdendi. Bu yüzden zındıkları araştırmak üzere özel bir bakanlık kurmuştu. Zira mecusiler İslam dinine girmiş gibi görünerek birçok fitneler çıkarıyorlar, dini lekelemek için uydurma hadisler yayıyorlardı.
Zındıklar; büyük nifakla münafık olanlardır. İslam’ı izhar ederler ve kalplerinde küfrü gizlerler.
İbn Kudame rahimehullah şöyle der: “Zındık; İslam’ı izhar edip küfrünü gizleyen münafık demektir. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in asrında münafık diye isimlendirilenler, bu günümüzde zındık diye isimlendirilmektedir.”[1]
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de zındık kelimesini, tıpkı İbn Kudame’nin açıkladığı manada kullanmıştır:
Râfi' b. Hadîc radiyallahu anh’deni: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim:
Ümmetimde, Yahudi ve Hristiyanların inkâr ettikleri gibi Allah’ı ve Kur’ân’ı farkında olmadan inkâr edecek bir topluluk olacaktır.” Dedim ki:
“Allah beni sana feda kılsın, bu nasıl olacak ey Allah’ın rasulü?” şöyle buyurdu:
Kaderin bir kısmını kabul, bir kısmını inkâr edecekler” Ben: “Ne diyecekler ey Allah’ın rasulü?” Şöyle buyurdu:
Hayr Allah'tan, şer ise Iblis'tendir diyorlar. Bu düşünceyle Allah'ın kitabını okurlar. Böylece iman ettikten ve bilgisine ulaştıktan sonra Kur'ân'ı inkâr ederler. Ümmetim bunlardan nice düşmanlık, kin ve tartışmalar görecektir. Onlar, bu ümmetin zındıklarıdırlar. Onların zamanında yönetici zulmeder. Keşke mesele zulüm, taşkınlık ve kayırmacılıkla kalsaydı. Ayrıca Allah onların üzerine bir veba gönderecek ve genelini yok edecektir. Ardından suretleri hayvan suretine dönüştürülecek ve yerin dibine geçirileceklerdir. Bundan pek az kimse kurtulacaktır. O gün mü'minin sevinci az, üzüntüsü büyük olacaktır. Sonra Allah, onların genelini maymunlara ve domuzlara dönüştürecektir. Bundan sonra yakın bir zamanda Deccal çıkar…”[2]
İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
سَيَكُونُ فِي أُمَّتِي مَسْخٌ وَذَلِكَ فِي الْقَدَرِيَّةِ وَالزَّنْدَقِيَّةِ
Ümmetimde suret değiştirilmesi olacaktır. Bu da Kaderiyye ve zındıklarda olacaktır.”[3]
Ahmed b. Gassan şöyle demiştir:
قُلْتُ لِحَمْدَوَيْهِ بِأَيِّ شَيْءٍ تَعْرِفُ الزَّنَادِقَةَ؟ قَالَ الزَّنَادِقَةُ ضُرُوبٌ وَلَكِنْ مَنْ رَأَيْتَهُ يَقُولُ إِنَّ اللَّهَ لَا يَرَى وَأَنَّ الْقُرْآنَ مَخْلُوقٌ فَهُوَ زِنْدِيقٌ
“el-Hamduye’ye dedim ki: “Zındıkları hangi şeyle tarif edersin?” dedim. Dedi ki:
“Zındıkların türleri vardır. Lakin “Allah’ın (ahirette) görülmeyeceğini ve Kur’ân’ın mahlûk olduğunu söyleyen kimseyi görürsen o bir zındıktır.”[4]
Zındığın had cezası hakkında İmam Malik rahimehullah şöyle demiştir:
“Zındıklığı sabir olduğu zaman, tevbe ettiğini söylese dahi öldürülür. Çünkü ona şöyle denilir: “Ne ekledin? Sen önceden de la ilahe illallah diyordun fakat senin zındıklığından haberdar olduk. Öldürüleceksin ve durumun Allah’a bırakılacak.”
“Fikir hürriyeti” ve “insan hakları” adı altında münafıkları öven, onların sözlerini onaylayan, onların görüşlerini destekleyen hatta onların fesat ve zındıklıklarını yaymalarına imkân sağlayanların durumu da böyledir. Şüphesiz bu İslam’a karşı büyük bir emperyalizmdir. Fikir hürriyeti sözünü makale, şiir veya hikâyelerle dine saldıran zındık ve münafıklar hakkında kullanmaktadırlar!

5- Münafıkların nifak icrası için toplandıkları yerlerin (Dernekler, Dergâhlar, Cem Evleri, Yayınevleri vb.) yıkılması

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
وَالَّذِينَ اتَّخَذُوا مَسْجِداً ضِرَاراً وَكُفْراً وَتَفْرِيقاً بَيْنَ الْمُؤْمِنِينَ وَإِرْصَاداً لِمثَنْ حَارَبَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ مِنْ قَبْلُ وَلَيَحْلِفُنَّ إِنْ أَرَدْنَا إِلاَّ الْحُسْنَى وَاللَّهُ يَشْهَدُ إِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ * لا تَقُمْ فِيهِ أَبَداً
Zarar vermek, inkâr etmek, mü’minler arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah’a ve rasulüne karşı savaşanı gözlemek için mescid edinenler ve: “Biz iyilikten başka bir şey istemedik” diye yemin edenler, Allah onların şüphesiz yalancı olduklarına şahitlik etmektedir.  Sen bunun içinde hiç bir zaman durma.” (Tevbe 107-108)
Allah Azze ve Celle, münafıkların şu sebeplerden ötürü mescid edindiklerini bildirmektedir:
1- Mü’minlere zarar vermek
2- Küfrü yaymak.
3- Mü’minlerin arasını ayırıp insanları gruplara bölmek.
4- Allah ve rasulüne karşı harp edenler için hazırlık amacıyla gözetlemek.
Günümüzdeki dırar mescidi örnekleri; bid’at ehlinin dernekleri, sufilerin dergâhları, rafizilerin cem evleri, din düşmanı gazete, dergi ve kitapların yayınlandığı yayınevleri, konferans salonları, tiyatro ve opera binaları, kültür sanat merkezi adı altındaki binalar, hülasa dine ve sahih akideye saldıran zındıkların faaliyette bulundukları her türlü binalar…

6- Onları savunmamak ve onlar adına mücadele edene sövmenin caiz olması

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
إِنَّا أَنْزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ بِمَا أَرَاكَ اللَّهُ وَلَا تَكُنْ لِلْخَائِنِينَ خَصِيمًا * وَاسْتَغْفِرِ اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ كَانَ غَفُورًا رَحِيمًا * وَلَا تُجَادِلْ عَنِ الَّذِينَ يَخْتَانُونَ أَنْفُسَهُمْ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ مَنْ كَانَ خَوَّانًا أَثِيمًا * يَسْتَخْفُونَ مِنَ النَّاسِ وَلَا يَسْتَخْفُونَ مِنَ اللَّهِ وَهُوَ مَعَهُمْ إِذْ يُبَيِّتُونَ مَا لَا يَرْضَى مِنَ الْقَوْلِ وَكَانَ اللَّهُ بِمَا يَعْمَلُونَ مُحِيطًا * هَاأَنْتُمْ هَؤُلَاءِ جَادَلْتُمْ عَنْهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا فَمَنْ يُجَادِلُ اللَّهَ عَنْهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَمْ مَنْ يَكُونُ عَلَيْهِمْ وَكِيلًا
Muhakkak ki biz sana kitabı hak ile indirdik ki insanlar arasında Allah’ın sana gösterdiği şekilde hükmedesin. Hainlerin savunucusu olma! Allah’tan bağışlanma dile. Muhakkak ki Allah Ğafur ve Rahim olandır. Nefislerine hainlik eden kimselerden yana mücadele etme. Muhakkak ki Allah çok hain olan günahkâr olan kimseyi sevmez. İnsanlardan gizlenirler de Allah’tan gizlenmezler. Hâlbuki geceleyin O’nun razı olmayacağı şeyleri kurarlarken O onlarla beraberdi. Şüphesiz Allah onların yaptıklarını kuşatmakta olandır. İşte siz öyle kimselersiniz ki dünya hayatında onlardan yana mücadele ettiniz; ya kıyamet günü kim onlardan yana Allah ile mücadele edecek yahut kim onlar için vekil olacak?” (Nisa 105-109)
Mü’minlerin annesi Aişe radiyallahu anha, İfk hadisesini anlatırken şöyle demiştir:
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kal­karak minber üzerine çıktı ve Abdullah b. Ubey b. Selûl'den özür almak istedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem minberde iken şunu söyledi:
Ey müslümanlar cemaatı! Ehl-i Beytim hakkında ezası son dereceyi bulan bir adamdan benim özrümü kim alacak? Vallahi ben ailem hakkın­da hayırdan başka bir şey bilmem. Ailemin yanına da ancak benimle be­raber girerdi.”   Bunun üzerine Sa'd b. Muâz El-Ensârî ayağa kalkarak:
“Senin özrünü ondan ben alırım ey Allah’ın rasulü! Şayet Evs kabîlesindense boynunu vururuz. Kardeşlerimiz Hazrec'den ise emir buyurursun, biz de senin emrini yaparız” dedi. Ardından Sa'd b. Ubâde kalktı. Bu zat Hazrec kabilesinin reisi ve iyi bir adam idi. Lâkin hamiyyet kendisini cahilleştirmişti. Sa'd b. Muâz'a:
“Hatâ ettin! Allah'a yemin ederim ki, onu öldüremezsin. Öldürmeye kadir de değilsin!” dedi. Arkasından Useyd b. Hudayr kalktı. Bu zat Sa'd b. Muâz'ın amcası oğluydu. Sa'd b. Ubâde'ye:
“Hatâ ettin! Allah'a yemin ederim ki, onu mutlaka öldürürüz. Sen gerçekten münafıksın. Münafıklar namına mücâdele ediyorsun” dedi. Ve iki kabîle (yâni) Evs ve Hazrec ayaklandılar. Hatta çarpışmaya niyetlen­diler. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ise minberin üzerinde ayakta duruyordu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onları yatıştırmaya de­vam etti. Nihayet sustular. O da sustu.”[7]
Nevevi dedi ki: “Burada bâtıla taassub gösterene sövmenin cevazı vardır. Tıpkı Useyd b. Hudayr’ın, münafık için taassup yapan Sa’d b. Ubade’ye: “Muhakkak ki sen münafıkları savunan bir münafıksın” demesi gibi. O burada hakiki nifakı kastetmemiş, “Sen münafıkların yaptığı fiili yapıyorsun” demek istemiştir.[8]
Nitekim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Usayd b. Hudayr radiyallahu anh’ın bu sözüne sükût etmiş, bu ibareyle ilgili bir şey söylememiş ve karşı çıkmamıştır.
Şüphesiz akraba dahi olsalar, münafıklar adına mücadele etmek ve onları savunmak yasaklanmış bir iştir. Bu yüzden Allah Teâlâ, onların durumunu ve onlarda bulunan dünyalıkları aşağılayarak şöyle buyurmuştur:
فَلَا تُعْجِبْكَ أَمْوَالُهُمْ وَلَا أَوْلَادُهُمْ إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُعَذِّبَهُمْ بِهَا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَتَزْهَقَ أَنْفُسُهُمْ وَهُمْ كَافِرُونَ
“Şu halde onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Doğrusu Allah, bunlar yüzünden dünya hayatında onları azaba uğratmayı ve canlarının, kâfirler olarak, güçlükle çıkmasını ister.” (Tevbe 55)
Yine Allah Subhanehu ve Teâlâ, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’i o münafıklardan biri öldüğü zaman cenaze namazını kılmaktan yasaklamıştır. Bu da onları aşağılamada son noktadır. Bizler biliyoruz ki imkân, mal ve çocuk sahipleri adeten saygı ve hürmet görürler. Lakin ayet bundan açıkça yasaklamaktadır. Bu yasaklama, onların aşağılanmasını gerektirir. Zira onların malları ve çocukları ancak dünya ve ahirette azaplarına sebep olacaktır. Bu yüzden Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem münafıkları “Seyyid/efendi” gibi vasıflarla tazim etmeyi yasaklamştır.

7- Münafıklara saygı göstermemek ve onları övmemek

Burayde radiyallahu anh dedi ki: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
لَا تَقُولُوا لِلْمُنَافِقِ سَيِّدٌ، فَإِنَّهُ إِنْ يَكُ سَيِّدًا فَقَدْ أَسْخَطْتُمْ رَبَّكُمْ عَزَّ وَجَلَّ
 Münafığa “efendimiz” demeyin. Zira o sizin efendiniz olursa rabbiniz Azze ve Celle’yi öfkelendirmiş olursunuz.”[9]
Onlar İslam ve müslümanlar hakkında işledikleri ameller ve suçlar sebebiyle saygıyı hak etmeyen kimselerdir.
Muhakkak ki münafık, insanlar arasında mertebesi yücelse, kuvvet ve zorbalık sebeblerine sahip olsa da rabbi katında alçaktır:
إِنَّ الْمُنَافِقِينَ فِي الدَّرْكِ الْأَسْفَلِ مِنَ النَّارِ
Muhakkak ki münafıklar ateşin en alt tabakasındadırlar.” (Nisa 145)
Bunun için müslümanlar tarafından da aşağılanmaları, onlara saygı ve hürmet gösterilmemesi gerekir. Nasıl böyle olmasın ki, Allah Teâlâ onlar hakkında şöyle buyurmuştur:
مَلْعُونِينَ أَيْنَمَا ثُقِفُوا أُخِذُوا وَقُتِّلُوا تَقْتِيلًا
Hepsi de lânetlenmiş olarak nerede ele geçirilirlerse, yakalanır ve mutlaka öldürülürler.” (Ahzab 61)
Şu halde onları dinleme ve itaat edilme hakları yoktur. Onların liderlik ve başkanlıkları kabul edilemez.
Yönetim işi ve efendilik münafıklara verildiği zaman bu Allah Teâlâ’nın öfkelenmesinin sebebidir ve bu helak olmanın alametlerindendir. Hasen el-Basrî rahimehullah şöyle demiştir:
لَا تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى يَسُودَ كُلَّ قَوْمٍ مُنَافِقُوهَا
“Her kavmin münafıkları efendi/lider olmadıkça kıyamet kopmaz.”[10] Şikâyetimiz Allah’adır.
Bazı kimseler münafıkları övüyorlar ve onların batıllarına sükût ediyorlar. Yahut onların sözlerini fikir hürriyetinden sayıyorlar. Bu ise Allaha, rasulüne ve dine hıyanettir. O münafıklar küfürlerini süslüyorlar ve çeşitli yayın araçlarıyla küfürlerini açıkça ortaya koyuyorlar. Bunlara sükût etmek büyük bir suçtur! Çünkü bunun manası bu münafığın sözünü genele sıradan bir sözmüş gibi yaymasıdır. Âlimler buna karşı çıkmıyor, davetçiler onun halini beyan etmiyor ve ehli islam buna sükût ediyor!
Durum daha da çirkin bir hal almış, kendisini dine nispet eden bazıları da o münafıkları övüyorlar! Hâlbuki karşı çıkmaları, onların batıllarını açıklamaları gerekirdi!
Günümüzde İslâmî fikir alanında ortaya atılan en tehlikeli meselelerden birisi de fikir hürriyeti veya görüş özgürlüğüdür. İçerideki düşmanlar İslamî isimler altında bu hamleyi yapmaktadırlar. Fikir savaşçıları bâtıllarını yerleştirmek için kültürlü kimseler arasında bu zehri yayarak içirmektedirler.
Onlar, sapıklık, fesat, ilhad, Allah’ın dinine muhalefet, O’nun emirlerinin dışına çıkmak, İslâm akidesinin yıkılması, dinin esaslarının ve kurallarının yaralanması gibi neticeleri arzulayarak fikir hürriyeti talep etmektedirler.
  Şu an fikir hürriyeti adı altında yıkıcı Bâtinî iddialara canlılık getirilmekte, bâtınî fikirlerle habis iftiralar dayatılmaktadır. O zaman da dinine tutunan müslüman genç ayıplanmaktadır.
Sürekli olarak düşünce ve inanç özgürlüğü ile aydınlanma iddia ederler. Sonra da bu iddialarını unutarak müslümanlara bu özgürlüğü kapatırlar! İslamî unsurlar ortaya çıktıkça, bu kimseler kalkıp “gericilik” ve “teröristlik” ithamlarını seslendirirler!
Müslümanların, insanları tarih öncesi asırlara döndürmek istediklerini iddia ederler! Hepsi de bu konuda İslam ahkâmı hakkında bir müftü, bir fakihe dönüşüverir! İşte o anda fikir ve inanç özgürlüğü diye attıkları sloganları unuturlar, hürriyet iddialarıyla doldurdukları sayfaları, ufukları kaplayan sözleri bilmezden gelirler. Lakin ortaya fırlayan birisi cahiliyye davasında bulunsa, bâtinî fikirler ortaya atsa, Allah’ın dinine karşı saldırı yapsa, hemen onu savunmak için süratle kalemleri harekete geçer, yayın organları ona açılır, eleştiri gündeme gelse fikir hürriyeti namına ağıt yakarlar!
Sudan’da birisi İslam ahkâmına karşı saldırı başlatmış, peygamberlik iddia etmiş ve kendisine tabi olmadıkları için müslümanların âlimlerinin mürted olduklarını ilan etmişti. Bu şahıs idam edildikten sonra da “Büyük İslam Mütefekkiri, büyük müceddid”(!) için gözyaşları dökülmüş, gazeteciler, komunistler, şüpheciler ve meçhul kimseler ağıt yakmış, hatta onun idamına hükmeden kadıyı deli olmakla suçlamışlardı!
 İnsanların karşısına başka bir fırlama çıkmış, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in nebilerin sonuncusu olmadığını ilan etmişti. O ve Bahaîlerden olan ortakları Allah’ın dinini tamamen değiştirmek istemişler, İslam âlemindeki âlimlerin genelinin mürtet olduklarını söylemişler, buna rağmen yazarlar fikir ve inanç hürriyeti adına onu müdafaa için kalemlerini çalıştırmışlardı. Dindarlığı onların arzuladıkları şekilde sunan böyle kimselerin fikirlerinin müsadere edilemeyeceğini savunarak: “Dinde zorlama yoktur” ayetini suistimal ediyorlardı! Üstelik düşünce özgürlüğü adına ağıt yakarken, kendilerine karşı çıkanları da dinden çıkmakla itham ediyorlardı!![11]
  Fikir hürriyeti adı altında İslam meydanında, dinden varis olunan herşeyi yerle bir etmeye çalışan, geçmişten beri devam eden ahlakî ve itikadî değerler hakkında hükmedici,  yeni bir mezhep ortaya çıkmıştır. Bu mezhebin put bekçileri ve kâhinleri buna “modernizm/yenilikçilik” ismini vermişlerdir.[12]
Türkiye’de din ve dindarlık aleyhtarı olan kimselerin gazetelerinde ve bütün yayınlarında, Huseyin Atay, Yaşar Nuri Öztürk, İlhan Arsel, Turan Dursun, Zekeriya Beyaz gibi isimleri savunuyorlardı. Şimdilerde ise Mustafa İslamoğlu, Cübbeli Ahmed Ünlü, Nihat Hatipoğlu, Mehmet Okuyan gibi, din adına Kur’an ve Sünnet ile sabit değerlere ihanet eden kimseleri ön plana çıkarıp revaca getirmektedirler.
Körlerle sağırlar birbirlerini ağırlarken, tek sahih din menheci olan, Kur’ân ve Sünnet esaslarına gereken değeri verip, başka bir kaynak tanımayan Selefiliği hep birlikte hedef göstermekte, batıl mezhepler için tanıdıkları fikir ve inanç özgürlüğü iddialarını unutarak Selefin yani sahabe ve tabiinin inandığı gibi inanmaya tahammül edememektedirler.
Dünyada Selefiliğin yüzünü çirkinleştirmek isteyen dış mihraklar, önce el-Kaide ve en-Nusra, sonra İşid gibi terör örgütlerine imkânlar sağlayarak halkların gözünde selefilik ile terörü özdeşleştirmeye çalışmışlardır.
İslam âleminde Selefilerin karşı çıktığı; mezhep taklidi, re’y ve kıyas gibi unsurları meşru saydırma girişimlerinde başarılı olmuşlar, bu durum Demokrasi küfrü için yumuşak bir zemin hazırlamış, dayatmacı dikta yönetimlerine alternatif olarak halklara demokrasiyi şirin göstermişler, göstermelik Arap baharı ve Türk baharı tiyatrolarıyla demokrasi benimsetilmiş, her batıl ideolojinin önü açılmış, fakat Kur’ân ve sünnete aykırı olan her unsura karşı çıkan selefilere bütün yollar kapatılmış, toplumların ve grupların karşısında selefiler hedef gösterilmiştir.
Fikir ve inanç özgürlüğü putunu dikebilmek için Ebu Hanife’yi ön plana çıkarmayı tercih etmişlerdir. Bunun sebebi, Ebu Hanife’nin Kur’ân ve sünnete aykırı olan bazı inanç ve görüşlerinden dolayı kendi zamanında reddedilmiş bir kimse olmasıdır. Onu bayraklaştırmaya çalışanlar Ebu Hanife’yi yalnızca suistimal etmek isteyen kimselerdir. Fakat vermek istedikleri mesaj şudur: “Bu ümmetin selefi, Ebu Hanife gibi büyük imamları bile reddetmişlerdir, bizim fikirlerimiz de Ebu Hanife’nin fikirleri gibi olduğundan reddediliyor
Böylece Ebu Hanife’nin de berî olduğu sapık inançlarını ve bâtıl görüşlerini, onun ismini etiket olarak kullanarak pazarlamak istemektedirler. Çünkü şunu çok iyi bilmektedirler: Bu halk taklit ve gelenekçilik sebebiyle Ebu Hanife’yi kutsamaktadır. Yoksa Ebu Hanifenin hayatı, mücadeleri, fikirleri ve itikadı hakkında araştırmaya dayalı bir bilgiye sahip değillerdir. Kulaktan nasıl dolduysa öyle yüceltmektedirler.
Gelenekçiliğe/Traditionalisme tamamen karşı olan bu yenilikçi/Modernistler, geleneğin olumsuz yönü olan taklitçiliğin bu fırsatını değerlendirmek istediler ve Ebu Hanife’yi kötü emellerine alet ettiler.
Duygusal malzemeleri çokça kullanan Mustafa İslamoğlu, Ebu Hanife’yi, “Kur’an mahlûktur” şeklindeki küfür itikadını yaymak için kullanmak isteyince, böyle bir fikri dile getirdiği zaman İslam ümmetinin âlimlerinin Ebu Hanife’yi bile reddettiklerini delilleriyle açıkladım. O zaman birilerinin uydusu haline gelmiş kimseler beni Ebu Hanife’ye hakaret, imamları saymamak gibi tuhaf ithamlarla her köşede eleştirdiler. Yüzlerine tükürsem ya rabbi şükür diyecekler!  
Evet, her fikre hürriyet tanıyorlar, Mutezilenin muasır imamı el-Cabiri, Cehmilik küfrünü bağıra bağıra dile getiren M. İslamoğlu, Kur’an inkârcılığını Kur’an tefsiri adı altında sunan Mehmet Okuyan, Allah’ın ilim sıfatını inkâr eden Abdulaziz Bayındır, İslam’ın değerlerini alay konusu eden Cübbeli Ahmed ve benzerlerinin kitaplarını satmakta, dağıtmakta hiçbir sakınca görmeyen kimseler, Kur’ân, Sahih sünnet ve ümmetin selefinden delillerden başka bir şey yayınlamadığım kitaplara asla tahammül edemiyorlar!
Bu yeni mezhebin hedefi; dini, din değerlerini, inançları, ahlak değerlerini yenilik adı altında bir kenara atmak, öncekilerle bağı tamamen kesip atmaktır.[13]
Herkesin bilmesi gereken şeylerden birisi şudur: İslam, görüş hürriyetini İslam’ın esasları dışına çıkmadığı sürece korur. Bu, dinde nasihatleşme ve içtihat kapsamında sayılır. İslam’ın düşünce ve içtihadı tamamlama konusunda kesin çizgileri vardır.
Lakin İslam, küfür ve riddeti (dinden çıkmayı) korumaz. İbn Abbas radiyallahu anhuma, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
مَنْ بَدَّلَ دِينَهُ فَاقْتُلُوهُ
Dinini değiştireni öldürün.”[14]
İbn Mes’ud radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
لَا يَحِلُّ دَمُ امْرِئٍ مُسْلِمٍ يَشْهَدُ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللهُ وَأَنِّي رَسُولُ اللهِ إِلَّا بِإِحْدَى ثَلَاثٍ الثَّيِّبُ الزَّانِي وَالنَّفْسُ بِالنَّفْسِ وَالتَّارِكُ لِدِينِهِ الْمُفَارِقُ لِلْجَمَاعَةِ
Müslüman kişinin kanı şu üç şeyden biri dışında helal değildir: evlilik yaşamış hür kimsenin zina etmesi, cana karşı can (kısas olarak) ve cemaatten ayrılarak dinini terk etmesi.[15]
Allah Teâlâ’ya ve rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’e veya dinde bilinmesi zorunlu olan bir esasa dil uzatmak görüş hürriyetinden değildir. Kim böyle bir şey yaparsa müslümanların önceki ve sonraki âlimleri onun kanı helal olan bir mürted olduğunu söylemişlerdir. Allah Teâlâ böyle bir kimsenin, tevbe etmediği sürece hiçbir amelini kabul etmez.
İbn Useymin’e şöyle sorulmuştur: “Fikir hürriyeti sözünü çokça işitiyor ve okuyoruz. Bu, inanç özgürlüğü davetidir. Buna ne açıklama yaparsınız?” O da şöyle cevap vermiştir:
“Muhakkak ki dinlerden dilediğine inanabilme konusunda özgür olduğuna inanan kişi kâfirdir. Zira Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in dininden başka bir din edinmeye genişlik gören bir inanca sahip olan kişi Allah Azze ve Celle’yi inkâr etmiştir. Ondan tevbe etmesi istenir. Eğer tevbe ederse eder, aksi halde katledilmesi gerekir. Dinler, fikirler değildir. Lakin dinler, Allah Azze ve Celle’nin, kullarının onunla amel etmeleri için rasullerine indirdiği vahyidir. Fikir hürriyeti sözü ile din kastedilmektedir. Bu sözün İslamî kitapların sözlüklerinden çıkarılması gerekir. Zira bu bozuk bir manada ele alınmaktadır ve İslam’ın, Hristiyanlığın, Yahudiliğin birer fikir olduğu söylenmektedir. Bu da dinlerin; dünyadaki fikirlerden ibaret olduğu, insanların bunlardan dilediğini seçebileceği inancına sürüklemektedir. Hakikatte ise semavi dinler Allah Azze ve Celle katından gelmiştir. İnsanın bunların Allah’tan bir vahiy olduğuna, bunlarla Allah’a kulluk ettiklerine inanmaları gerekir. Buna fikir denmesi caiz değildir.
Özetle: Kişinin dilediği dini seçebilmesinin caiz olduğuna, bu konuda özgür olduğua inanan kişi Allah Azze ve Celle’ye kâfir olmuştur. Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
وَمَنْ يَبْتَغِ غَيْرَ الْإِسْلَامِ دِينًا فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْهُ وَهُوَ فِي الْآخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرِينَ
Kim İslam’dan başka bir din ararsa, ondan asla kabul edilmeyecektir. Muhakkak ki o ahirette de hüsrana uğrayanlardandır!” (Âl-i İmrân 85)
 إِنَّ الدِّينَ عِنْدَ اللَّهِ الْإِسْلَامُ
Doğrusu Allah katında din İslâm'dır.” (Âl-i İmrân 19)
Kişinin İslam’dan başka bir dine inanması caiz değildir. Bunu caiz gören kimsenin dinden çıkan bir kâfir olduğunu ilim ehli açıkça belirtmişlerdir.”[16]


[1] El-Mugni (9/159)
[2] Hasen. İbn Batta el-İbane (1517) el-Lalekai (1100) Haris (735) Begavi Mucem (1022) Taberani (4/245) Hatib el-Muttefak (306) Acurri eş-Şeria (389) Beyhaki Kader (201) Ebu Ahmed Hâkim Fevaid (7) Ukayli Duafa (3/358) Deylemi (8271) Bunu Amr b. Şuayb’dan üç kişi rivayet etmiştir: Atiyye b.Atiyye – Ata b. Ebi Rabah – Amr b. Şuayb yoluyla, Abdullah b. Lehia – Amr b. Şuayb yoluyla ve İbrahim b. İsmail b. Ebi Habibe – Amr b. Şuayb yoluyla. Atiyye b. Atiyye meçhuldür. İbn Ebi Habibe zayıftır. İbnu’l-Mukri, İbn Lehia’dan kitapları yanmadan önce işittiği için bu tarik hasendir. Diğer tariklerle isnadı kuvvetlenmektedir. Allah en iyi bilendir.
[3] Sahih. İbn Batta el-İbane (1518) Firyabi el-Kader (217) Ahmed (2/127) Ebu Davud (4613) Tirmizi (2152) Hakim (1/84) el-Lalekai (1135)
[4] İbn Batta, el-İbane (6/42 no:234)
[7] Sahih. Buhârî (4750) Muslim (2770)
[8] Nevevi, Muslim Şerhi (17/118)
[9] Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih. Ebu Said ed-Darimî Nakdu Ale’l-Merisî (213) Ahmed (5/346) Ebû Dâvûd (4977) Buhârî Edebu’lMufred (760) Hâkim (4/347) Nesâî Sunenu'l-Kubrâ (10073) Mehamili Emali (391) İbn Mende et-Tevhid (279) İbnu’s-Sunnî Amelu’l-Yevm ve’l-Leyle (391) İbn Ebi’d-Dunya es-Samt (364) Ebu Nuaym Sifatu’n-Nifak (151) İbn Ahi Mimi ed-Dekkak Fevaid (586) Hatib (5/454) Beyhakî Şuab (4/229)
[10] Firyabi Sifatu’n-Nifak ve Zemmu’l-Munafikin (110)
[11] Bkz.: Abdusselam el-Besyuni, el-Yesaru’l-İslâmî (s.72-74)
[12] Bkz.: Avd el-Karnî, el-Hadasetu Fi Mizani’l-İslam (s.1226)
[13] Avd el-Karni, el-Hadase (s.1226)
[14] Sahih. Buhârî (3017)
[15] Sahih. Buhârî (6484) Muslim (1676)
[16] İbn Useymin Mecmuu Fetava (s.136)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)