SAHİHAYN’DAKİ MÜŞKİL İTİKAD HADİSLERİNİN TEVİLİ
Te’lif: Dr. Talib bin
Ömer el-Kesiri
Tercüme: Ebû Leylâ
Allah azze ve celle muhkem tenzilinde şöyle buyurmuştur: “İşte onlar; hidayete karşı sapıklığı, bağışlanmaya karşı azabı satın alanlardır. Onları ateşe karşı bu kadar sabrettiren nedir? İşte bunun sebebi muhakkak ki Allah'ın, kitabı hak olarak indirmesidir. O kitap hakkında ihtilafa düşenler de şüphesiz ki uzak bir ayrılık içindedirler” (2/175-176)
Kitap hakkında ihtilafa düşenler Allah’ın kitabını beyan ile Nebi aleyhissalatu vesselamı görevlendirdiğinden gaflet içinde olan nasipsizlerdir.
“Sana da zikri indirdik ki İnsanlara indirileni açıklayasın. Umulur ki düşünürler” (16/44)
Henüz ikinci asırda ortaya çıkan mülhidler kafirlere yaranmak ve İslam’ın bağlarından kurtulmak adına Allah’ın kitabını hevalarına uydurup hadislere akli denilen vehimlerle saldırmaya başlamışlardır.
Mütekaddimundan olan alimler bu mülhidlerin ortaya attıkları şüphelere müminlerin aldanmaması için cevap vermiş ve İhtilafu’l Hadis türünün ilk eserlerini telif etmişlerdir.
Tercümesini yaptığım bu mütevazı ve kısa çalışmada da Allah azze ve cellenin isim ve sıfatları ve kader konusuyla alakalı çelişkili zannedilen 14 hadisin etrafındaki şüphelere cevap verilmiştir.
Allah azze ve celleden bizleri şeytanın kuruntularından koruyacak olan faydalı ilme yöneltmesini ve dininde fakih kılmasını dileriz. “Allah kimin hayrını dilerse onu dinde fakih kılar” Buhari Muaviye radıyallahu anh’den rivayet etmiştir.
24 Şevval Ankara 1441
Müşkil Hadisler Hakkında Bir Mukaddime
Lugatte Müşkil: İçinden çıkılamayan, şüpheli, karışık, kökeni benzer gibi anlamlara gelir. Bu buna müşkildir denir, yani benzer.
Müşkil hadislerden kasıt ise; Zahiri itibariyle şeriatın sabit kaidelerine aykırı bir manayı çağrıştıran ve insanların birçoğuna tevili zor gelen hadislerdir.
İbnu’l Kayyım rahimehullah Nuniyye Kasidesi’nde müşkil naslar meselesindeki kaideyi şöyle zikretmiştir:
Eğer varid olan bir nassın lafzı ile akıl arasında bir zıtlık var ve bu ikisinin arası bulunamıyorsa,
O zaman ya o akıl fasittir ya da aslında bir şey olmamasına rağmen görüşünü beğeniyordur,
Veya o nas sabit değildir, onu masum olan söylememiştir,
Onun naslarında çelişki olmaz, onu zamanının alimlerine sor
Sahabe radıyallahu anhuma da bazı naslar müşkil gelmiş, bunları Rasulullah sallallahu aleyhi selleme sormuşlar ve o da onlara bu nasları açıklamıştır.
Şeyhayn’ın Abdullah bin Mesud radıyallahu anhden rivayet ettikleri bu hadis de onlardandır:
“Onlar iman edenler ve imanlarına zulüm bulaştırmayanlardır” (6/82) ayeti indiği zaman bu ayet Müslümanlara ağır geldi ve dediler ki:
“Ey Allah’ın Rasulü! Hangimiz nefsimize zulmetmedi ki!” Nebi aleyhissalatu vesselam dedi ki:
“Bu ancak şirktir. Lukman’ın oğluna nasihat ederken ne dediğini işitmiyor musunuz?
“Ey oğulcuğum! Allah’a şirk koşma! Muhakkak ki şirk büyük bir zulümdür” (31/13)
Yine Şeyhayn Enes radıyallahu anhden rivayet ediyor. Bir adam dedi ki:
“Ey Allah’ın nebisi! Kafir nasıl yüzüstü haşrolunacak?” Dedi ki:
“Onu dünyada iki ayağı üzerinde yürütmeye kadir olan kıyamet gününde yüz üstü yürütmeye güç yetiremez mi?” Katade dedi ki: “Rabbimizin izzetine yemin olsun ki öyledir”
Bu konuda telif edilmiş bazı eserler:
İhtilafu’l Hadis (İmam Şafii (h.204))
Tevilu Muhtelifu’l Hadis (İbn Kuteybe (h.276))
Müşkilu’l Asar (Tahavi (h.321))
Keşfu’l Müşkil min Hadisis Sahihayn (İbn Cevzi (h.597))
Sahihayn’da Çelişkili Zannedilen İtikad Hadisleri (Muasırlardan: Dr. Süleyman bin Muhammed ed-Dubeyhi)
ÇELİŞKİLİ OLDUĞU ZANNEDİLEN İSİM VE SIFAT HADİSLERİ
BİRİNCİ HADİS
Ebu Hureyre radıyallahu anh Nebi sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
“Allahu Teala kendi gölgesinden başka hiçbir gölgenin olmadığı günde yedi kişiyi gölgelendirir: Adil yönetici, Allah’a ibadet içinde yetişen genç, kalbi mescitlere bağlı adam, birbirlerini Allah için sevip, onun için bir araya gelen ve onun için birbirlerinden ayrılan iki kişi, soylu ve güzel bir kadın kendisini çağırdığında “Muhakkak ki ben Allah’dan korkarım” diyen adam, sağ elinin verdiği sadakayı sol eli bilmeyecek kadar gizleyen adam, tenhada Allah’ı zikredip gözyaşı dölen adam.” Muttefekun aleyh. Lafız Buhari’nindir.
Çelişki olduğu zannedilen husus:
Hadis Allah azze ve celleye gölge izafe etmektedir. Gölge nasıl olur da Allah’ın bir sıfatı olabilir?
Cevap:
Allahu tealaya izafe edilen gölgeden maksat Tahavi’nin ceyyid bir sened ile aktardığı rivayette geçtiği üzere onun arşının gölgesidir:
“Allah, arşının gölgesinden başka gölge olmayan bir günde yedi kişiyi gölgelendirir…”
Gölge, birçok hadiste arşa nispet edilerek gelmiştir. Öyle ki Zehebi bu rivayetlere mütevatir hükmü vermiştir. Bunlardan biri de Ebu Hureyre radıyallahu anhın şu rivayetidir:
“Kim darda kalan borçluya zaman verir veya alacağından vazgeçerse Allah onu arşından başka hiçbir gölgenin olmadığı günde arşının gölgesinde gölgelendirir.” Ahmed ve Tirmizi rivayet etmiştir.
İKİNCİ HADİS
Ebu Hureyre radıyallahu anh Nebi aleyhissalatu vesselamın şöyle buyurduğunu rivayet etti:
“Allah azze ve celle dedi ki: “Ademoğlu Dehr’e (zaman) söverek bana eziyet veriyor. Dehr benim, emir benim elimdedir, geceyi ve gündüzü çeviren benim.”
Hadis muttefekun aleyhdir. Yine ikisine ait bir rivayette de:
“Sizden biriniz “Vah şu kötü zaman” demesin. Çünkü Allah Dehr’dir.”
Çelişki olduğu zannedilen husus:
Dehr’in lugattaki manası zamandır. Allahu teala zaman anlamına gelen Dehr olamaz!
Cevap:
Cahiliyye halkı musibetleri zamana nispet ederler ve ona söverlerdi. Bu sövmeleri de Allah’a ulaşırdı çünkü onlara musibetleri veren Allah’dır. O subhanehu onları bundan yasakladı. Burada kastedilen Dehr’in Allahu Tealanın isimlerden biri olduğu değildir. Onların şu sözü hariç, dediler ki:
“Bizi kesintisi olmayan zamandan başkası helak etmiyor” (45/24) Bu doğrudur. Allah da onları şu sözüyle azarlamıştır:
“Onların bununla alakalı hiçbir bilgileri yoktur. Onlar ancak zannediyorlar” (45/24)
Bu durumda hadisin manası şu şekilde olur: Sizlere bu musibetleri verene sövmeyen, çünkü o Allah’dır.
“Allah ed-Dehr’dir” sözünün manası da Allah’ın: “Emir benim elimdedir, geceyi ve gündüzü ben çeviririm” sözüyle anlaşılır. Yani Allah zamanı düzenleyen, evirip çevirendir.
ÜÇÜNCÜ HADİS
Ebu Hureyre radıyallahu anh Nebi aleyhissalatu vesselamın şöyle buyurduğunu rivayet etti:
“Muhakkak ki rahim Rahman’ın bir koludur. Allah dedi ki:
“Kim seni gözetirse ben de onu gözetirim, kim de seni koparırsa ben de onu koparırım.” Buhari rivayet etmiştir.
Çelişki olduğu zannedilen husus:
“Rahim, Rahman’ın koludur” Bunun manası kolun Allah’dan bir parça olması mıdır? Veya bu, Allah subhanehunun sıfatlarından biri midir?
Cevap:
Lugatte eş-Şecen bir şeyin kendisine bağlandığı ve sarındığı gövde anlamındadır. Eş-Şecnetun da bunun bir parçasıdır. O ağacın birbirine karışmış, sarınmış dallarıdır. Hadisin manası: Rahim’in Rahman subhanehu ile bir bağı vardır. Ve bu bağ Allah azze ve celle’nin bir isminden türemiş bir isim olması nedeniyledir.
Abdurrahman bin Avf radıyallahu anh hadisi şu şekildedir: “Allah buyurdu ki: Ben Rahman’ım, bu da rahimdir. Ona ismimden bir isim böldüm. Kim onu gözetirse ben de onu gözetirim. Kim onu koparırsa ben de onu keserim.” Bu hadisi Ahmed, Ebu Davud ve Tirmizi rivayet etmiştir.
Yani Rahim Allah’dan bir parça veya onun sıfatlarından bir sıfat değildir. O, Allah’ın kendisiyle ilişkilendirerek şeref verdiği bir mahluktur.
Nebi sallallahu aleyhi ve sellemin sözündeki “Rahman’dan bir kol” kavlindeki min harfi ceri ondan başlayan anlamındadır, ondan bir parça anlamında değildir (yani ibtidadır, te’biz değildir). Tıpkı Allahu Tealanın İsa aleyhisselam hakkındaki:
“Ondan bir ruh” (4/171) ve
“Göklerdeki ve yerdeki her şeyi kendisinden bir nimet olarak size boyun eğdirdi” (45/13) buyruklarında geçtiği gibi.
DÖRDÜNCÜ HADİS
Ebu Hureyre radıyallahu anh Nebi sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
“Bir adam nefsine zulmetmiş ve ölümü anında oğullarına şöyle vasiyet etmişti: “Öldüğüm zaman beni yakın, kül haline getirin ve sonra denize saçın. Vallahi eğer rabbim beni diriltmeye güç yetirirse hiç kimseye azap etmediği şekilde bana azap eder.” Oğulları adamın bu isteğini yaptılar. Allah yeryüzüne dedi ki:
“Aldığını geri ver.” O an adam dirildi ve kalktı. Allah (Subhanehu ve Tealâ) ona “Bu yaptığın şeye seni sevkeden nedir?” diye sordu. Adam:
“Senden korkumdur ya Rabbi” dedi. Bu söylediğinden dolayı Allah onu affetti.” Muttefekun aleyh.
Çelişki olduğu zannedilen husus:
Muhakkak ki bu hadisin zahiri, adamın yakılıp kül olduktan sonra Allah’ın küllerini bir araya getirebilecek kudrete sahip olduğundan şüphe ettiğini gösteriyor. Allahu tealanın sıfatlarından bir sıfat hakkında veya ölümden sonra diriliş hakkında şüphe etmek icma ile küfürdür, Allah da bir kafiri bağışlamaz. Bu hadisi nasıl açıklayacağız?
Cevap: Bu adam Allah’a iman eden bir kimsedir. Aynı şekilde genel anlamda onun kudret sıfatına ve dirilişe iman etmektedir. Ancak o, Allah’ın kudretiyle alakalı bazı hususlarda cehalet sahibidir. Allah subhanehuyu yerde ve gökte hiçbir şey aciz bırakamaz. O, bu hilenin kendisini kurtaracağını zannetti. Onun cahil olduğu hususta ilim ona ulaşmamıştı. Onun bu sözü küfürdü fakat hüccetin kendisi üzerinde ikame edilememesi, uygun şartların bulunmaması ve manilerin bulunması sebebiyle küfrüne hükmedilmedi. Allah da onu cehaleti ve kendisinden korkusu sebebiyle bağışladı.
BEŞİNCİ HADİS
Ebu Hureyre radıyallahu anh Nebi sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu aktardı:
“Allah azze ve celle Adem’i sureti üzere ve altmış zira uzunluğunda yarattı. Sonra ona şöyle buyurdu:
“Git ve şurada oturan melekler topluluğuna selam ver. Onların da sana selamını dinle. Zira senin selamın zürriyetinin de selamıdır” Adem aleyhisselam gitti ve:
“Es-Selamu aleykum” dedi. Melekler de: “Es-Selamu aleyke ve rahmetullah” diye cevap verdiler ve rahmetullahı da eklemiş oldular. Cennete girecek olanlar da Adem’in suretinde girecektir. İnsanların boyu ondan sonra bugüne kadar kısalmaya devam edegelmiştir.” Muttefekun aleyh. Muslim’in lafzında şu ziyade de var:
“Sizden biri kardeşiyle dövüşürse yüzüne vurmaktan kaçınsın, Çünkü Allah Adem’i sureti üzere yarattı.”
Çelişki olduğu zannedilen husus:
Muhakkak ki bu hadis ilim ehlinden olanlara da işkal oluşturmuştur. Bu rivayet Adem’in suretini Allahu tealanın suretine benzetmeyi gerektirmez mi?
Cevap:
Burda zamir Allahu tealaya dönmekte ve başka naslarda da geçtiği üzere Allah için suret sıfatı ispat edilmektedir.
“Allah tebareke ve teala onlara tanımadıkları bir surette gelir.” Muttefekun aleyh.
“Rabbimi en güzel surette gördüm” Ahmed ve Tirmizi rivayet etmişlerdir.
Hadisin zahir anlamı Allah’ın Adem aleyhisselamı işitmesi, görmesi, kelamı olan bir yüze sahip olarak olarak kendi sureti üzere yarattığını göstermektedir. Bu teşbihi gerektirmez. Çünkü Allah’ın işitmesi, görmesi, sureti Adem’inki gibi değildir. Aksine o şöyle buyurmuştur:
“Onun benzeri bir şey yoktur. O işitendir, görendir.” (42/11)
Bu, Nebi sallallahu aleyhi ve sellemin şu sözü gibidir:
“Cennete girecek ilk zümre dolunay suretinde girecektir”
Muttefekun aleyh. Onlar her şeyleriyle aya benzemezler. Yine Nebi sallallahu aleyhi ve sellemin:
“Boyu altmış ziradır” sözüne gelince bu, Adem aleyhisselam hakkındadır. Hadisin sonu da bunu desteklemektedir.
ÇELİŞKİLİ OLDUĞU ZANNEDİLEN KADER İLE İLGİLİ HADİSLER
ALTINCI HADİS
Ebu Hureyre radıyallahu anh Nebi sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir:
“Musa, Adem ile tartıştı ve ona: “Sen insanları günahınla cennetten çıkaran ve onları zora sokan Adem’sin” Adem dedi ki:
“Ey Musa! Sen, Allah’ın risaleti için seçtiği kelamısın. Sen beni Allah’ın beni yaratmadan önce yazdığı bir emri için mi kınıyorsun? Ya da beni yaratmadan önce takdir ettiği. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Böylece Adem Musa’ya galip geldi” Muttefekun aleyh.
Çelişki olduğu zannedilen husus:
Hadisin zahirinden Masiyet işleyen kimsenin kaderi gerekçe göstermesinin caiz olduğu anlaşılıyor. Halbuki Allahu teala kitabında
“Allah dileseydi biz de babalarımız da şirk koşmaz ve hiçbir şeyi haram kılmazdık” (6/148) diyenlerin sözlerini:
“Onlardan öncekiler de azabımızı tadıncaya kadar işte böyle yalanladılar” (6/148) diyerek inkar etmiştir.
Cevap:
Musa aleyhisselam Adem aleyhisselamı kendisi için vuku bulan günahından ötürü değil, ancak kendisinin ve zürriyetinin başına gelen musibetten ötürü kınamıştır ki bu da cennetten çıkarılmalarıdır. Musibetin sebebi olduğu için de günahı zikretti. Başa gelen musibetlere ayıplama olmaksızın kaderi gerekçe göstermek de caizdir. Nitekim hadiste:
“Eğer sana bir şey isabet ederse şöyle yapsaydım şöyle olurdu deme. De ki: Allah’ın kaderidir. O dileğini yapar.” Muslim rivayet etmiştir. Ayete gelince burada yerilen husus günah olan fiile kaderi gerekçe göstermektir. Çünkü burada emredileni terk etmek ve nehyolunanı işlemek vardır.
YEDİNCİ HADİS
Ebu Hureyre radıyallahu anh Nebi sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu rivayet etti:
“Yakınlaşın ve dosdoğru olun! İyi bilin ki sizden hiçbir kimseyi ameli kurtaramaz. Dediler ki:
"Ey Allah’ın Rasulü! Seni de mi?” Dedi ki:
“Beni de. Ancak Allah’ın beni rahmeti ve lütfu ile koruması müstesna” Muttefekun aleyh. Lafız Muslim’indir.
Çelişki olduğu zannedilen husus:
Muhakkak ki bu hadis kulun ameliyle cennete giremeyeceğine delalet etmektedir. Halbuki Allahu teala şöyle buyurmaktadır:
“Yapmış olduklarınıza karşılık cennete girin!” (16/32)
“İşte yaptıklarınız dolayısıyla mirasçı kılındığınız cennet budur” (43/72)
Bu hadis ile bu ayetlerin arasını nasıl bulabiliriz ki?
Cevap:
Hadis, kulun amelinin Allah’ın lütuf ve rahmetinden bağımsız olarak cennet için yeterli bir karşılık ve ücret olmasını nefyetmektedir. Hadis be harfi cerinin karşılık ve bedel olarak gelmesini nefyederken, ayet sebebiyet bası olarak bunu ispat etmektedir. Amel, Allah’ın lütfu ve rahmetiyle kulu amele muvaffak kılması ve amelini kabul etmesi durumunda cennete girmeye bir sebeptir. Allahu tealanın bu sözleri de bunu desteklemektedir.
“Rabbinizden bir bağışlanmaya, Allah’a ve rasullerine iman edenler için hazırlanmış, genişliği yer ile göğün genişliği gibi olan bir cennet için yarışın. İşte bu, Allah’ın dilediğine verdiği lütfudur. Şüphesiz Allah büyük bir lütuf sahibidir.” (57/21)
“Kim Allah’a iman edip salih amel işlerse, kötülüklerini örter ve içinde ebedi ve daimi kalıcılar olmak üzere altından nehirler akan cen-netlere sokar” (64/9)
“Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden cezalandıracak ol-saydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı” (16/61)
“Eğer üstünüzde Allah'ın lütuf ve merhameti olmasaydı, içinizden hiçbir kimse asla temize çıkamazdı. Fakat Allah dilediğini arındırır” (24/21)
SEKİZİNCİ HADİS
Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem elimi tuttu ve şöyle buyurdu:
“Allah azze ve celle yeri cumartesi günü, ondaki dağları Pazar günü, ağaçları pazartesi günü, sevilmeyen şeyleri Salı günü, nuru Çarşamba günü yarattı. Hayvanları yeryüzüne Perşembe günü yaydı. Adem aleyhisselamı da bütün bu mahlukatı yarattıktan sonra Cuma günü ikindiden sonra, ikindinin akşama yakın olan son vakitlerinde yarattı.” Muslim rivayet etmiştir.
Çelişki olduğu zannedilen husus:
Hadiste gökyüzünün yaratılmasından bahsedilmemiş ve yeryüzünün de altı günde yaratıldığından bahsedilmiştir. Bu durum Allahu tealanın şu kavline aykırıdır:
“De ki: “Gerçekten siz, yeri iki günde yaratanı inkâr edip O'na denkler mi koşuyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir. O, yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi. Orada bereketler yarattı ve orada tam dört günde isteyenler için fark gözetmeden gıdalar takdir etti. Sonra duman halinde olan göğe yöneldi, ona ve yeryüzüne: “İsteyerek veya istemeyerek, gelin!” dedi. İkisi de “İsteyerek geldik” dediler” (41/9-11
“…dört günde…” yani dört günde tamamladı.
Cevap:
Bu hadis illetlidir. Buhari bu rivayeti Ebu Hureyre’nin Kabu’l Ahbar’dan rivayeti olması, Nebi sallallahu aleyhi ve sellemden merfu olmaması sebebiyle illetlendirmiştir. Ali ibnu’l Medini de hadisin illetini şu sözüyle beyan etmiştir: “İsmail bin Umeyye’nin bu rivayeti ancak İbrahim bin Ebi Yahya’dan aldığı görüşündeyim” O metruk bir ravidir. Yine hadisin isnadında Eyüp bin Halid vardır. İbn Hacer dedi ki: “Onda gevşeklik vardır. Metninde de ayetlere muhalif olması sebebiyle nekaret mevcuttur.”
DOKUZUNCU HADİS
Ebu Hureyre radıyallahu anh Nebi aleyhissalatu vesselamdan şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
“Ölüm meleği Musa aleyhisselama geldi ve “Rabbine icabet et” dedi. Musa aleyhisselam ona bir tokat attı ve gözünü çıkardı. Melek Allahu tealanın yanına döndü ve
“Sen beni ölmek istemeyen bir kulunun yanına gönderdin o da benim gözümü çıkardı” dedi. Allahu teala ona gözünü iade etti ve
“Kulumun yanına dön ve ona eğer hayatı istiyorsa elini bir öküzün sırtına koymasını ve elini altında ne kadar kıl varsa her bir kıl için kendisine bir yıl ömür verileceğini söyle.” Musa dedi ki:
“Ya sonra ne olacak?”
“Sonra öleceksin” denildi. Musa:
“O zaman şimdi öleyim. Rabbim benim canımı arz-ı mukaddese bir taş atımı mesafede al” dedi.
Muttefekun aleyh.
Çelişki olduğu zannedilen husus:
Musa aleyhisselam nasıl olur da Allah’ın emri ile gelen ölüm meleğine tokat atar? Sonra nasıl olur da ölüm meleği onun ruhunu kabzetmeden geri döner? Halbuki Allahu teala şöyle buyuruyor:
“Her ümmet için bir ecel vardır. Onların ecelleri gelince ne bir an ertelenirler ne de öne alınırlar”(7/34)
Cevap:
Muhakkak ki ölüm meleği Musa aleyhisselamın yanına bir insan suretinde gelmişti ve Musa onu tıpkı İbrahim ve Lut aleyhisselamın da kendilerine gelen melekleri tanıyamadıkları gibi tanıyamamıştı. Evinde yabancı birini görünce de gözünü çıkardı. Nebimiz sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle buyurmaktadır:
“Kim izni olmadan birinin evini gözetlerse onun gözünü çıkarması helaldir” Ebu Hureyre radıyallahu anhın rivayeti muttefekun aleyhdir. Musa aleyhisselam onun Allah tarafından gönderilen ölüm meleği olduğunu öğrenince nefsini ölüme hazırladı ve mühlet de istemedi. Bundan dolayı Musa aleyhisselamın eceli Allah’ın takdir ettiği vakitten ertelenmedi, çünkü Allahu teala onun ruhunun meleğin bu dönüşden sonra kabzedilmesini diledi.
ONUNCU HADİS
Aişe radıyallahu anhadan: “Zurayk oğullarından kendisine Lebid bin Asam denilen bir adam, Rasulullah sallallahu aleyhi ve selleme büyü yaptı. Bundan dolayı Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bazı işleri yapmadığı halde o iş kendisine yapıyormuş gibi geliyordu. Nihayet bir gün ya da bir gece Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dua etti. Sonra tekrar dua etti, sonra tekrar dua etti. Sonra bana:
“Ey Aişe! Kendisinden fetva istediğim şey hakkında Allah bana fetva verdi. Bana iki adam geldi. Biri başucuma, diğeri de ayakucuma oturdu. Başucumda olan, ayakucumda olana ya da ayakucumda olan, başucunda olana:
”Bu kimsenin rahatsızlığı nedir?” diye sordu. O da:
“Büyülenmiştir” dedi. Diğeri:
“Onu kim büyüledi?” dedi. Diğeri:
”Lebid bin Asam” diye cevap verdi. Diğeri:
“Büyü neye yapılmıştır?” dedi. Diğeri:
”Bir tarak, saç döküntüsü ve erkek hurma tomurcuğu ile yapılmıştır” diye cevap verdi. Öteki:
”Nerededir?” diye sordu. Diğeri:
”Zervan kuyusunda” diye cevap verdi. Aişe radıyallahu anha dedi ki:
”Daha sonra Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem sahabelerinden bazı kimselerle birlikte oraya gitti. Sonra bana:
”Ey Aişe! Vallahi, kuyunun suyu kına ıslatılmış su gibi kızıl, hurması da şeytanların başları gibi idi” buyurdu. Ben:
”Ey Allah'ın Rasulü! O büyüyü çıkartıp çözmedin mı!” dedim. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“Allah bana şifa verdi. Çıkartarak kötülüğünün insanlar arasında yayılmasını istemedim. Emrettim ve onu gömdüler. buyurdu.” Muttefekun aleyh.
Çelişki olduğu zannedilen husus:
Bu hadise göre Nebi sallallahu aleyhi selleme sihir yapılıyor. Kendisine sihir yapılan kimseye şeytanlar musallat olur. Allahu teala onu bundan korumuştur. Nebi sallallahu aleyhi ve sellemin sihirden etkilenmesi onun masumluğuna aykırıdır. Bunda müşriklerin sözünü doğrulamak vardır:
“Siz, büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz!” (17/47)
Bunun cevabı nedir?
Cevap:
Nebi sallallahu aleyhi sellem bir vakit sihrin etkisinde kaldı. Bu sihir onun bedenine tesir etti. Sonra Allahu teala hadiste belirtildiği gibi ona şifa verdi. Nebi aleyhissalatu vesselama da bir beşer olarak rahatsızlık ve hastalık isabet ederdi, bizden iki adamın tutulduğu ölçüde şiddetli hummaya tutulurdu.
“De ki: Ben de sizin gibi bir beşerim” (18/110) Allahu teala nebisi Eyüp aleyhisselam hakkında da şöyle buyurmuştur:
“Kulumuz Eyyub'u da an. O, Rabbine: “Doğrusu şeytan bana bir yorgunluk ve eziyet verdi” diye seslenmişti” (38/41) Yine nebisi Adem aleyhisselam hakkında da şöyle buyurmuştur:
“Şeytan kendilerine gizlenmiş olan avret yerlerini onlara gös-termek için onlara vesvese verdi” (7/20)
Ancak bu sihir Nebi aleyhissalatu vesselamın aklına ve sözlerine tesir etmemiştir. Bu onun getirdiği dine ve şeriata halel getirmez çünkü Allahu teala Müslümanların icmasıyla onu dinin tebliğinde masum kılmıştır.
ON BİRİNCİ HADİS
Ebu Hureyre radıyallahu anh Nebi sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle dediğini aktarmıştır:
“Biz şüphe etmeye İbrahim’den daha fazla hak sahibiyiz. O:
“Rabbim bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster” demişti. Allah:
“İnanmıyor musun?” buyurunca:
“Hayır, inandım ancak kalbimin mutmain olması için” demişti.
Allah Lut’a rahmet etsin. O çok sağlam bir yere sığınmıştı.
Eğer Yusuf’un zindanda kaldığı kadar kalsaydım, beni oradan çıkarmak isteyen davetçiye icabet ederdim.” Muttefekun aleyh.
Çelişki olduğu zannedilen husus:
Şüphe iki şey arasında tereddüt etmek, bir şeyi diğer şeye tercih edememektir. Nasıl olur da Halilu’r Rahman aleyhisselam Allah’ın ölüyü diriltmesinden şüphe eder?
Ve nasıl olur da Allah’ın nebisi Lut aleyhisselam o zor zamanda Allah’a sığınmaktan gafil kalır? Ve Yusuf aleyhisselam kurtulma imkanı varken neden zindandan çıkmak için acele etmez?
Cevap:
Hadis eğer Allah’ın ölüyü diriltmesi birisinin şüphe edebileceği bir husus olsaydı bu hususta biz İbrahim aleyhisselamdan daha öncelikli olurduk anlamındadır. Lakin biz bundan şüphe etmeyiz. İbrahim de bu konuda bizden önceliklidir. Muhakkak ki Nebi sallallahu aleyhi ve sellem bunu tevazu ve alçak gönüllülük babında söylemiştir. Ve göstermektedir ki İbrahim aleyhisselam ölünün nasıl diriltildiğini ilme’l yakin mertebesinden ayne’l yakine erişmek için sormuştur.
Lut aleyhisselama gelince o, meleklerden olan misafirlerini himaye edebilecek bir kudrete sahip olmadığından onların nefislerini hoş tutmak için kavminin eziyetlerine karşı koyabilecek bir aşirete ve kuvvete sahip olmadığını açıklayarak meleklere mazeretini beyan etmek istemiştir. Bu nefsi ve duygusal bir savunmadır. O aleyhisselam Allah’a tevekkül’den anlık bir gaflete düşmüştür. Nebi sallallahu aleyhi ve sellemin:
“Allah Lut’a rahmet etsin” sözü onu kınama değil, övgü anlamındadır. Tıpkı şu hadisinde olduğu gibi:
“Allah Musa’ya rahmet etsin. O bundan daha fazla eziyet gördü de sabretti” Muttefekun aleyh.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin Yusuf aleyhisselam hakkındaki sözüne gelince. Bu da tevazu babındandır çünkü O sallallahu aleyhi ve sellem Yusuf aleyhisselamdan üstündü. Yusuf aleyhisselam kendisini zindandan çıkaracak kişiye zindan hayatı uzayacak olmasına rağmen icabet etmemiş çünkü o, zindandan affedilmiş bir suçlu gibi değil de bu suçtan beri bir kimse olarak çıkmak istemiştir.
Hadis bu nebilere övgü babında gelmiştir. Nebilerinin hatalarını ikrar etmeyecek olan Allahu tealanın bu olanlardan ötürü onları kınamadığı sabit olduğuna göre onlar hakkındaki batıl vehimler de ortadan kalkmıştır.
ON İKİNCİ HADİS
Abdullah bin Amr radıyallahu anhuma’dan: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Muhakkak ki çıkış alametlerinin ilki güneşin batıdan doğması ve kuşluk vakti insanlara Dabbe’nin çıkmasıdır. Hangisi diğerinden önce olursa, diğeri de onu peşinden takip edecektir” Muslim rivayet etmiştir. Muslim’in Ebu Zura’dan gelen rivayetinde o dedi ki: Müslümanlardan üç kişi Medine’de Mervan bin elHakem’in yanında oturup ondan hadis dinlediler. Mervan kıyamet alametlerinden rivayet etmeye başladı;
“Alametlerin ilki Deccal’in çıkmasıdır.” Bunun üzerine Abdullah bin Amr radıyallahu anhuma şöyle dedi:
“Mervan benim Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemden ezberlediğim ve hiç unutmadığım şeyi söylemedi. Oysa ben Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemden şunu işittim. Sonra da hadisi zikretti.
Enes radıyallahu anh Nebi aleyhissalatu vesselamdan şöyle dediğini aktarmıştır:
“Kıyametin ilk alameti insanları doğudan batıya sürükleyecek olan bir ateştir.” Buhari rivayet etmiştir. Muslim de Huzeyfe bin Esid radıyallahu anhden Nebi sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
“Son alameti Yemen’den çıkıp insanları mahşer yerine sürükleyecek olan bir ateştir.”
Çelişki olduğu zannedilen husus:
Kıyametin ilk alameti nedir? Güneşin batıdan doğması mı? Deccal mi? Yoksa insanları sürükleyecek olan ateş mi? Güneşin batıdan doğması nasıl ilk alamet olabilir ki? İsa aleyhisselam nüzul ettikten sonra insanları İslam’a kabul edecektir. Halbuki güneş batıdan doğduktan sonra Allah kimsenin tevbesini kabul buyurmayacak, daha önce iman etmemiş olan kimseye de imanı bir fayda sağlamayacaktır.
Cevap:
Deccal’in çıkışı, yeryüzünde meydana gelen değişikliklerin en büyüğü olarak ilk alamettir. Bu durum İsa aleyhisselamın ölümüyle son bulur. Güneşin batıdan doğması ise, gökyüzünde meydana gelen büyük değişikliklerin ilkidir. Bu durum da kıyametin kopmasıyla son bulur. Kıyametin kopmasının ilk alameti de insanları sürükleyecek olan ateştir. Bu genel anlamda son alamettir.
ON ÜÇÜNCÜ HADİS
Enes radıyallahu anh Nebi sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
“Muhakkak ki havzın başında yanıma bana sahabe olmuş bazı kimseler geleceklerdir. Onları tanıdığımda benden uzaklaştırılacaklar. Ben:
“Ey Rabbim! Sahabelerim! Sahabelerim!” diyeceğim. Bana da: “Gerçekten sen onların senden sonra neler çıkardıklarını bilmiyorsun!” denilecektir” Muttefekun aleyh.
Çelişki olduğu zannedilen husus:
Birçok nasta sahabe radıyallahu anhumun fazileti sabit olmuştur. Onlar en hayırlı nesildir.
“Allah her birine de cenneti vaad etmiştir” (57/10) Bu hadis nasıl izah edilir?
Cevap:
Burada kastedilen İslam’a mal için yahut can korkusundan dolayı giren Arapların bedevilerinden riddet ehli olanlardır. Ebu Bekr es-Sıddık radıyallahu anh ve onunla beraber olan sahabe-i kiram radıyallahu anhum irtidad ettikleri zaman onlarla savaşmışlardır. Yine İslam ümmeti ile haşrolunacak olan Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin dönemindeki münafıklar da onlardandır. Muttefekun aleyh olan uzunca bir hadisde geçtiği gibi:
“Sonra bu ümmet ve münafıkları kalır” Sonra onlar kovulurlar. Allah onların durumunu şu sözleriyle beyan etmiştir:
“Çevrenizdeki bedevilerden münafık olanlar vardır ve Medine halkından da nifakı alışkanlığa çevirmiş olanlar vardır. Sen onları bilmezsin. Onları biz biliriz. Biz onları iki kere azaba uğratacağız. Sonra da büyük bir azaba döndürüleceklerdir” (9/101) Nebi sallallahu aleyhi ve sellemin onlara tasğir siğasında Usayhabi diye seslenmesi onların sayıca da az bir topluluk olduğuna delalet eder.
Onlar bir nübüvvet alameti olarak Nebi sallallahu aleyhi ve sellemin vefatından sonra irtidad etmişlerdir. Alimler onları sahabelerden saymamışlardır. Çünkü sahabe, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem ile mümin olarak karşılaşan ve bu hal üzere ölen kimsedir.
ON DÖRDÜNCÜ HADİS
Aişe radıyallahu anha’dan: “Nebi sallallahu aleyhi ve sellem Ensar’dan bir çocuğun cenazesine çağrıldı. Dedim ki: Ya Rasulallah! O cennet kuşlarından bir kuştur. Hiçbir kötülük işlemedi ve bilmedi de. Dedi ki: “Belki de böyle değildir ey Aişe! Allah babalarının sulbündeyken birilerini cennet için birilerini de cehennem için yaratmıştır.” Muslim rivayet etmiştir.
Çelişki olduğu zannedilen husus:
Müslümanların çocuklarının cennette olacağını bildiren birçok nas mevcut olmasına ve bazı ilim ehli bu meselede icma nakletmiş olmasına rağmen Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bunu neden inkar etmiştir?
Cevap:
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem muayyen olarak her çocuğun cennetlik olacağını inkar etmiştir. Evet, Müminlerin çocuklarının hükmü, onların cennetlik olması olsa da onlardan muayyen bir çocuk için bu şehadette bulunulamaz çünkü o anne babasına tabiidir. Onların imanı ise bizim için gayb olan bir hususdur.
Sad b. Ebi Vakkas radıyallahu anh: “Falana da ver. Muhakkak ki o mümindir” dediği zaman Nebi sallallahu aleyhi ve sellem:
“Yahut müslimdir” demiştir. Muttefekun aleyh.
Osman bin Maz’un öldüğü zaman da Allah’ın ona kesinlikle ikram edeceğini söylediğinde Ummu’l Ala radıyallahu anhaya
“Allah’ın ona kesinlikle ikram edeceğini nereden biliyorsun?” demiş o da
“Anam babam sana feda olsun ya Rasulallah! Bilmiyorum” diyince
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Osman’a gelince. Muhakkak ki ona yakin gelmiştir. Ben onun hakkında hayır umuyorum. Vallahi ben Allah’ın rasulü olduğum halde bana ne yapılacağını da bilmiyorum” Ummu’l Ala dedi ki:
“Vallahi bundan sonra kimseyi temize çekmeyeceğim” Buhari rivayet etmiştir.
Vallahu A’lem…