Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

10 Ocak 2021 Pazar

İmsakiye Kullanmak, Kutuplarda Oruç, Tesbihatların Hükmü

 

Soru: Selamün Aleyküm ve Rahmetullah. Değerli Seyfullah hocam ve kardeşlerim. Ben de düz dünyaya iman etmiş bir muvahhidim. 3 sorum olacak inşaAllah. Yanıtlarsanız çok sevinirim.

1) imsakiye olarak süleymaniye vakfınınkini kullanıyorum. Bu konuda görüşünüz nedir? Küre dünya modelinde bir gün matematiksel olarak 24   saatten az iken (siz de çarpıp bölüp bu sonuca kendiniz erişebilirsiniz) küre dünyanın enlem boylam hesabıyla imsakiye belirleyen kurumlara itibar edemiyorum (mesela diyanet) ve bazı hadisleri de göz önünde bulundurarak (oruç sürelerini de dikkate alarak) süleymaniye vakfınınkinin kısmen daha  doğru olduğuna karar verdim. Ama daha da isabetli olanı varsa  tavsiyelerinizi duymak isterim.

2) Kur'an-ı azimüşşan'da kutuplarda nasıl oruç tutulacağıyla ilgili bilgi  yok deniliyor. Buradan yola çıkarak bazı kimseler Kur'an'da eksikler  olduğunu iddia ediyorlar. Buna karşı savunmamız nasıl olmalıdır?

3) Ezan'dan sonra müezzinin ezan duasını okuması bi'dat mıdır? Namaz 
sonrası tesbihat duaları ve tesbih (parmaklar ile) sürekli yapılmalı mıdır  yoksa peygamber (sav) sünnetinde bazı zamanlar terk edilmiş midir?

Allah'a emanet olun. Selametle.

Cevap: Aleykum selam ve rahmetullahi ve berakatuhu.

1- Sünnette namaz ve oruç vakitlerini tayinin her gün gözlemlemek üzere yapılması gelmiştir. Müezzinlerin vazifesi bu olduğu için onlara ecir vaad edilmiştir. İmsakiye ve takvimler kullanmak bid’attir. Şer’î vakitler matematiksel hesaplarla her gün nizamî olarak belirlenebilecek veya tahmin edilebilecek vakitler değildir. Nitekim düzenli gözlem yaptığımızda takvimlerde belirtilen vakitlerin asla tutmadığına da bizzat şahit olduk. Diğer taraftan gün ve gecenin başlangıç/bitiş zamanları için saatlerde Greenweech merkez alınıyor ve gecenin ortası günün başlangıç ve bitiş zamanı olarak esas alınıyor. Bu da şer’î vakitlere aykırı bir uygulamadır. Dinen gece; güneşin gözden kaybolması ile başlar ve bu aynı zamanda günün başlangıcıdır. Yani şer’î vakitlere göre günün ilk namazı akşam namazıdır. Gregoryan takvime göre ise günün ilk namazı sabah namazı gösterilmektedir. Asırlardır devam eden bu büyük muhalefeti fertler olarak düzeltmemiz mümkün görünmüyor. Lakin ferdî ibadetlerimizde dinde belirlenen vakitleri esas alma zorunluluğumuz vardır. Bu vakitler de hadis kitaplarında tarif edilmiştir. Bu vakitlerin her gün gözleme dayalı olarak belirlenmesi, matematiksel hesaplara ve tahminlere dayalı imsakiyelere itibar edilmemesi gerekir. Bu hesaplara uymak bid’at olduğu gibi, aynı zamanda kâfirlere benzemektir. Zira Nebî sallallahu aleyhi ve sellem: “Biz ümmî bir ümmetiz, yazmayız ve hesap etmeyiz” buyurarak ümmetin özelliği olarak bu vakitleri yazmamak ve hesap etmemek vasfını belirlemiştir. Abdulaziz Bayındır gibi hain din düşmanlarının bu hadisi “yazı bilmeyiz, hesap bilmeyiz” diye tercüme etmesi tamamen tahrif ve tarihi gerçekleri çarptırma amaçlıdır. Zira sahabeler arasında yazı ve hesap bilen çok kimse vardı.

         2- Şer’i vakitler Kur’an ve sünnette belirtilmiştir. Kutuplarda olanları bu vakitlerden istisna eden bir delil olmadığı için bu vakitler orada olanları da bağlar. Oruç fecrin doğuşu ile güneşin gözden kaybolması arasında farz kılınmıştır. Kutuplarda olan bir kimse fecre ve güneşin kaybolmasına şahit oluyorsa bu vakitler arasında oruç tutar. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Fecrin beyaz ipliği siyah ipliğinden sizce ayırt edilinceye kadar yiyin, için; sonra da geceye kadar orucu tamamlayın…” (Bakara 187) Kişi şayet güneşin hiç doğmadığı ve hiç batmadığı vakitlerde yani fecri ve güneşin batışına şahit olunamayan zamanlarda orada bulunuyorsa ona oruç vacip olmaz. Zamanın tespiti konusunda namaz vakitlerini takdir etmek Deccal’den bahseden uzunca hadis içinde gelmiştir, lakin oruç için böyle bir takdirde bulunmak gelmemiştir. Bu yüzden kutuplarda olanların en yakın beldelere göre kıyaslayarak oruç tutacaklarını söyleyenler kitaba ve sünnete muhalefet edip yeni bir din uydurmaktadırlar!

3- Ezanı okuyan kimsenin ezan duasını yapmasını gerektiren bir delil gelmemiştir. Bu yüzden bazı âlimler müezzinin bu duayı okumasının bid’at olduğunu zikretmişlerdir. Bu dua ezanı okuyan için değil, işitenler için meşru kılındığından, müezzinin bu duayı yapmaması esastır. Namazlardan sonraki tesbihata gelince, bu teşvik edilmiş olan, müstehap bir ameldir. Farz kılınmış ibadetlerden değildir. Emir kipinde gelen bazı tavsiyeler, söz konusu amelin faziletine teşvik eden ibareler içeriyorsa, bu emirlerin farzlığı değil, müstehaplığı ifade eden emirler olduğu anlaşılır. Mesela Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bayram namazından sonra erkeklere hutbe verdikten sonra kadınların bulunduğu tarafa doğru gitmiş ve onlara sadaka vermelerini emretmiş, bunun gerekçesini de cehennemliklerin çoğunu kadınların teşkil ettiğiyle açıklamıştır. Böylece aslen nafile bir amel olan sadakaya emrin, müstehap olan bir amele teşvik için yapıldığı ifade edilmiştir. Namazlardan sonraki tesbihat hakkında da durum böyledir. Kim bu tesbihleri yaparsa kendi menfaatinedir, terk eden günaha girmiş olmaz.

Allah en iyi bilendir.

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)