Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

19 Ocak 2021 Salı

Samirî: Mesih ed-Deccal'dir

 

Daha önceki bir yazımda Deccal’in şeytanlardan biri olduğunu, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem zamanında İbn Sayyad suretinde göründüğünü yazmış, bazı alimlerin Samiri’nin de Deccal olduğunu söylediklerine işaret etmiştim. Aşağıda terceme edeceğim yazıda ise Samiri’nin Deccal olduğunu gösteren deliller zikredilmiştir. Makale Ahmed Abdulkerim el-Cevherî’nin araştırmasından ilgili bölümü teşkil etmektedir:

Samirî; Mesih ed-Deccal’dir

Musa aleyhi's-selâm zamanında İsrailoğullarını saptıran Samirî; Mesih ed-Deccal’dir. Bu adam İblisin kopyası ve insanları saptırıp yeryüzünde fesat çıkarma konusunda ortağıdır. O, Allah Azze ve Celle’nin şu ayetinde kendilerine mühlet verdiği kimselerdendir:

{قَالَ رَبِّ فَأَنظِرْنِي إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ# قَالَ فَإِنَّكَ مِنَ الْمُنظَرِينَ# إِلَى يَوْمِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ} 

İblis: “Ey Rabbim! O halde tekrar diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver” dedi. Allah dedi ki: “Haydi, sen mühlet verilenlerdensin. O bilinen güne kadar.” (Sad 79-81)

Şu halde kendisine mühlet verilen sadece İblis değildir. Ondan başka da kendisine mühlet verilenler, uzun ömür yaşaması takdir edilenler vardır. Mesih ed-Deccal de onlardan biridir. Bundan dolayı bütün nebiler ümmetlerini Mesih ed-Deccal’den sakındırmışlardır. Hatta Nuh aleyhi's-selâm da ümmetini Deccal’den sakındırmıştır. Musa aleyhi's-selâm ve Samirî kıssasını düşünen şaşırtıcı şeyler görür. Musa aleyhi's-selâm Allah Azze ve Celle’ye münacaat etmeye gitti ve kırk gün bekledi. Kavmi için kardeşi Harun aleyhi's-selâm’ı halife olarak yerine bırakmıştı. Allah Azze ve Celle Musa aleyhi's-selâm’a üzerinde Allah Azze ve Celle’nin kelamı yazılı olan levhalar indirdi. Allah Azze ve Celle, Musa aleyhi's-selâm’a kavmini ne üzerinde bıraktığını ve neden aceleyle geldiğini sordu:

{وَمَا أَعْجَلَكَ عَن قَوْمِكَ يَا مُوسَى# قَالَ هُمْ أُولَاء عَلَى أَثَرِي وَعَجِلْتُ إِلَيْكَ رَبِّ لِتَرْضَى# قَالَ فَإِنَّا قَدْ فَتَنَّا قَوْمَكَ مِن بَعْدِكَ وَأَضَلَّهُمُ السَّامِرِيُّ# فَرَجَعَ مُوسَى إِلَى قَوْمِهِ غَضْبَانَ أَسِفًا قَالَ يَا قَوْمِ أَلَمْ يَعِدْكُمْ رَبُّكُمْ وَعْدًا حَسَنًا أَفَطَالَ عَلَيْكُمُ الْعَهْدُ أَمْ أَرَدتُّمْ أَن يَحِلَّ عَلَيْكُمْ غَضَبٌ مِّن رَّبِّكُمْ فَأَخْلَفْتُم مَّوْعِدِي# قَالُوا مَا أَخْلَفْنَا مَوْعِدَكَ بِمَلْكِنَا وَلَكِنَّا حُمِّلْنَا أَوْزَارًا مِّن زِينَةِ الْقَوْمِ فَقَذَفْنَاهَا فَكَذَلِكَ أَلْقَى السَّامِرِيُّ# فَأَخْرَجَ لَهُمْ عِجْلًا جَسَدًا لَهُ خُوَارٌ فَقَالُوا هَذَا إِلَهُكُمْ وَإِلَهُ مُوسَى فَنَسِيَ} 

Seni acele ile kavminden ayrılmaya sevkeden nedir, ey Musa! Musa: “İşte onlar da benim peşimdeler. Ben, memnun olasın diye sana acele ile geldim rabbim” dedi. Dedi ki: “Senden sonra biz, kavmini imtihan ettik ve Sâmirî onları yoldan çıkardı.” Bunun üzerine Musa, öfkeli ve üzüntülü olarak kavmine döndü. “Ey kavmim! Rabbiniz size güzel bir vaadde bulunmamış mıydı? Şu halde size zaman mı çok uzun geldi, yoksa üstünüze rabbinizin gazabının inmesini mi istediniz ki, bana olan vâdinizden döndünüz?” dedi. Dediler ki: “Biz sana olan vâadimizden, kendi isteğimizle dönmedik. Fakat biz, o kavmin zinet eşyasından bir takım ağırlıklar yüklenmiş, sonra da onları atmıştık; aynı şekilde Sâmirî de atmıştı.” Bu adam, onlar için, böğürebilen bir buzağı heykeli icat etti. Bunun üzerine: “İşte bu, sizin de, Musa'nın da ilahıdır. Fakat onu unuttu” dediler.” (Tâhâ 83-88)

Burada Musa aleyhi's-selâm’ın Allah Azze ve Celle tarafından haberdar edilerek kavminin düştüğü fitneyi ve bunu kimin yaptığını öğrendiğini görüyoruz. Ancak haber almak, bizzat görmek gibi değildir. Musa aleyhi's-selâm kavmine döndüğünde onların buzağı etrafında secde edip tavaf ettiklerini gördü ve şuurunu kaybedecek kadar öfkelendi, öyle ki semadan indirilmiş olan, üzerinde Allah Teâlâ’nın kelamının bulunduğu mukaddes levhaları yere attı. Bu öfkenin şiddetinden dolayı olmuştu. Kardeşi Harun aleyhi's-selâm’ın başını tuttu, sakalından çekti. Bu suçta Harun aleyhi's-selâm’ın bir günahı yoktu. Harun aleyhi's-selâm, annesinin hatırına merhamet istedi. Çünkü anne şefkat ve merhamete en yakın akrabadır. Ona İsrailoğullarının safları arasında meydana gelen bu fitneyi istemediğini, onları buzağıya ibadetten yasakladığı için kendisini neredeyse öldürecek olduklarını söyledi:

{وَلَمَّا رَجَعَ مُوسَى إِلَى قَوْمِهِ غَضْبَانَ أَسِفًا قَالَ بِئْسَمَا خَلَفْتُمُونِي مِن بَعْدِيَ أَعَجِلْتُمْ أَمْرَ رَبِّكُمْ وَأَلْقَى الألْوَاحَ وَأَخَذَ بِرَأْسِ أَخِيهِ يَجُرُّهُ إِلَيْهِ قَالَ ابْنَ أُمَّ إِنَّ الْقَوْمَ اسْتَضْعَفُونِي وَكَادُواْ يَقْتُلُونَنِي فَلاَ تُشْمِتْ بِيَ الأعْدَاء وَلاَ تَجْعَلْنِي مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ} 

Musa kavmine öfkeli ve kederli bir halde dönünce onlara: “Benim ardımdan geldikten sonra ne kötü işler yaptınız! Rabbinizin emrine acele mi ettiniz?” dedi. Levhaları bırakarak kardeşinin başından tutup onu kendisine doğru çekti. O dedi ki: “Ey anamın oğlu! Bu topluluk beni güçsüz bıraktı. Neredeyse beni öldüreceklerdi. Sen de bana düşmanları sevindirecek bir şey yapma ve beni bu zalimler topluluğuyla bir tutma.” (A’raf 150)

Bu suçtan berî olan Harun aleyhi's-selâm’a uygulanan şiddet böyleyse, fitnenin suçlusu olan Samirînin hali nasıl olur? Biz Musa aleyhi's-selâm’ın onu öldüreceğini veya şiddetli azap edeceğini düşünürdük. Lakin durumun tam aksine olması şaşırtıcıdır! Musa aleyhi's-selâm Samirî’ye yumuşak bir şekilde hitap ediyor:

{قَالَ فَمَا خَطْبُكَ يَا سَامِرِيُّ# قَالَ بَصُرْتُ بِمَا لَمْ يَبْصُرُوا بِهِ فَقَبَضْتُ قَبْضَةً مِّنْ أَثَرِ الرَّسُولِ فَنَبَذْتُهَا وَكَذَلِكَ سَوَّلَتْ لِي نَفْسِي} 

Musa: “Ya senin zorun nedir, ey Sâmirî?” dedi. O da: “Ben, onların görmediklerini gördüm. Zira o elçinin izinden bir avuç alıp onu attım. Bunu böyle nefsim bana hoş gösterdi” dedi.” (Tâhâ 95-96)

Özrü kabahatinden beter! Altından bir buzağı yaptı, sonra Cibril aleyhi's-selâm’ın atının izinden bir tutam alıp, altından buzağının üzerine attı! Buzağı canlandı ve böğürmeye başladı. Dedi ki: “İsrailoğulları! Bu bizim ilahımız ve Musa’nın ilahıdır! Musa bu ilahı unutmuştu.”

Burada Samirî’nin gücünün sıradan olmadığını görüyoruz. O Cibril aleyhi's-selâm’ı görüyordu, “Ben onların görmediğini gördüm” dedi. O, insanların görmediği şeyi görmüştü! Melekleri görüyordu! Bu Mesih ed-Deccal’in halidir! Zira Mesih ed-Deccal ortaya çıktığında Medine’ye gelecek, orayı Meleklerin kılıçlarıyla koruduğunu görecektir!

Samirî, altından yaptığı buzağıyı diriltmeye kalkıyor! Âdemoğullarından hiçbiri bir maddeyi canlıya dönüştüremez! Teknolojinin bu zamana kadar gelişmesine rağmen böyle bir şey olmamıştır! Böyle bir güç ancak Mesih ed-Deccal’de ve Allah Azze ve Celle’nin dilediği nebilerde vardır! Nitekim İsa aleyhi's-selâm çamurdan kuş şekli yapmış ve ona üflemiş, Allah’ın izniyle kuşa dönmüştür. O Allah’ın izniyle ölüleri diriltirdi!

Samirî Musa aleyhi's-selâm’ın kuvvetli biri olduğunu ve heybetli olduğunu biliyordu. Lakin ondan korkmadı, bilakis tartışmaya ve suçunda ısrar etmeye kalktı. Çünkü Musa aleyhi's-selâm’ın kendisine eziyet veremeyeceğini biliyordu! Öyle de oldu. Musa aleyhi's-selâm onu cezalandıramadı! Bilakis ona şöyle dedi:

{قَالَ فَاذْهَبْ فَإِنَّ لَكَ فِي الْحَيَاةِ أَن تَقُولَ لا مِسَاسَ وَإِنَّ لَكَ مَوْعِدًا لَّنْ تُخْلَفَهُ وَانظُرْ إِلَى إِلَهِكَ الَّذِي ظَلْتَ عَلَيْهِ عَاكِفًا لَّنُحَرِّقَنَّهُ ثُمَّ لَنَنسِفَنَّهُ فِي الْيَمِّ نَسْفًا} 

Musa dedi ki: “Git! Artık hayatın boyunca sen: “Bana dokunmayın!” diyeceksin. Ayrıca senin için, kurtulamayacağın bir ceza günü var. Tapmakta olduğun ilaha da bak! Yemin ederim, biz onu yakacağız; sonra da onu parça parça edip denize savuracağız!” (Tâhâ 97)

Buradaki “Git! (izheb)” kelimesi, Allah Azze ve Celle’nin İblis’e söylediği sözün ta kendisidir:

{قَالَ اذْهَبْ فَمَن تَبِعَكَ مِنْهُمْ فَإِنَّ جَهَنَّمَ جَزَآؤُكُمْ جَزَاء مَّوْفُورًا} 

Allah buyurdu: “Git! Onlardan kim sana uyarsa, iyi bilin ki hepinizin cezası cehennemdir.” Tam bir ceza!” (İsra 63) İşte İblis’e de “git” deniliyor! Malum bir vakte kadar ona mühlet verilmişti! Samirî’ye de Musa aleyhi's-selâm “Git” diyor! Şaşırtıcı! Herhangi bir cezalandırma söz konusu olmaksızın sadece “Git!” diyor. Suçsuz olan Harun aleyhi's-selâm’ın ise saçından, sakalından çekiyor, başından sürüklüyor! Evet, çünkü Allah Azze ve Celle, Musa aleyhi's-selâm’a bu adama musallat olamayacağını haber vermişti! Bu adamın zamanı vardı. O da İsa aleyhi's-selâm’ın onu öldüreceği zamandır!

Bu tayin edilmiş vakit gelinceye kadar Musa aleyhi's-selâm’ın ona söylediği şey “Git” sözüdür:

{قَالَ فَاذْهَبْ فَإِنَّ لَكَ فِي الْحَيَاةِ أَن تَقُولَ لاَ مِسَاسَ}

Musa dedi ki: “Git! Artık hayatın boyunca sen: “Bana dokunmayın!” diyeceksin.” Yani sen ayrıcalıklısın, sana kimse bir kötülük yapamaz! Bunu Allah Azze ve Celle’nin Âdem aleyhi's-selâm’a söylediği şu sözle karşılaştırın:

إِنَّ لَكَ ألاَّ تَجُوعَ فِيهَا وَلَا تَعْرَى

Şimdi burada senin için ne acıkmak vardır, ne de çıplak kalmak.” (Tâhâ 118) Sonra Musa aleyhi's-selâm’ın şöyle dediğini görüyoruz:

وَإِنَّ لَكَ مَوْعِدًا لَّنْ تُخْلَفَهُ

Ayrıca senin için, kurtulamayacağın bir ceza günü var.” (Tâhâ 97)

Müfessirler, (Allah onlara rahmet etsin) bu ayetin tefsirinde uygun olmayan görüşler zikretmişler ve şöyle demişlerdir: “Senin cezan kıyamet günündedir ve hesabın Allah katındadır!” Bu nasıl doğru bir açıklama olabilir? Şayet hırsıza, katile ve suçluya; “Git, senin cezan kıyamet günündedir, dünyada sana bir ceza yoktur” denebilir mi? Musa aleyhi's-selâm’ın mukaddes levhaları fırlatması ve suçsuz kardeşi Harun aleyhi's-selâm’ı tutup çekiştirmesi, sonra da asıl suçlu olan Samiri’ye “Git” demekle kalması, böyle bir durumda makul müdür?

Sonra Musa aleyhi's-selâm’ın kavminden buzağıya ibadet etme fitnesine düşenlerin tevbesi, onların kendilerini öldürmeleri olmuştur! Onlar da Allah Azze ve Celle’nin emrine uyarak birbirlerini öldürmüşler, sonra Allah onların tevbelerini kabul etmiştir:

{وَإِذْ قَالَ مُوسَى لِقَوْمِهِ يَا قَوْمِ إِنَّكُمْ ظَلَمْتُمْ أَنفُسَكُمْ بِاتِّخَاذِكُمُ الْعِجْلَ فَتُوبُواْ إِلَى بَارِئِكُمْ فَاقْتُلُواْ أَنفُسَكُمْ ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ عِندَ بَارِئِكُمْ فَتَابَ عَلَيْكُمْ إِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ} 

Hani Musa kavmine demişti ki: “Ey kavmim! Gerçekten siz o buzağıyı (ilah) edinmekle kendinize zulmettiniz; hemen yaratanınıza tevbe edin de nefislerinizi (birbirinizi) öldürün. Bu yaratanınız katında sizin için daha hayırlıdır.” Bunun üzerine tevbenizi kabul etti. Şüphesiz ki O, Tevvab’dır, Rahim’dir.” (Bakara 54)

Samirî’ye gelince (ki o Mesih ed-Deccal’dir) onun kıyamet gününden önce dünyada ceza günü vardır:

{إِنَّ الَّذِينَ اتَّخَذُواْ الْعِجْلَ سَيَنَالُهُمْ غَضَبٌ مِّن رَّبِّهِمْ وَذِلَّةٌ فِي الْحَياةِ الدُّنْيَا وَكَذَلِكَ نَجْزِي الْمُفْتَرِينَ} 

Doğrusu buzağıyı ilah edinenlere Rablerinden bir gazap, dünya hayatında da alçaklık erişecektir. Biz iftira edenleri işte böyle cezalandırırız.” (A’raf 152)

Onun cezası ve helaki, onun sancağı altında onun düzenine tabi olanlarla beraber Allah’ın nebisi İsa aleyhi's-selâm’ın ve Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in ümmetinden olan ricalin eliyle olacaktır!

Taberani ve Bezzar, Nuheyk b. Sarîm radiyallahu anh’den rivayet ediyorlar: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

لَتُقَاتِلُنَّ الْمُشْرِكِينَ حَتَّى يُقَاتِلَ بَقِيَّتُكُمُ الدَّجَّالَ عَلَى نَهْرِ الْأُرْدُنِّ أَنْتُمْ شَرْقِيَّهُ وَهُمْ غَرْبِيَّهُ

 Elbette müşriklerle savaşacaksınız. Hatta sizden geriye kalanlar Ürdün nehri üzerinde Deccal’e karşı savaşır. Siz o nehrin doğu tarafında, onlar ise batı tarafında olurlar.”[1]

Musa aleyhi's-selâm dedi ki:

{وَانظُرْ إِلَى إِلَهِكَ الَّذِي ظَلْتَ عَلَيْهِ عَاكِفًا لَّنُحَرِّقَنَّهُ ثُمَّ لَنَنسِفَنَّهُ فِي الْيَمِّ نَسْفًا}

Tapmakta olduğun ilaha da bak! Yemin ederim, biz onu yakacağız; sonra da onu parça parça edip denize savuracağız!” (Tâhâ 97)

Çünkü o sadece altından bir buzağı değildi. Şayet öyle olsaydı, ebette yakılmasından sonra bir kitleye dönüşür ve onun hakkında “savuracağız” denilmezdi. “Lenensifennehu” kavli, küllerini denizde savurmak demektir. Çünkü ancak etten ve kandan olan bir buzağının yakılmasından sonra küle dönmesi söz konusu olabilir. Burada “Lenensifennehu” denilmiştir. Yani külünü savuracağız demektir. Nitekim İbn Mes’ud radiyallahu anh’ın mushafındaki kıraatte “lenezbihannehu” (onu boğazlayacağız) şeklindedir. Bunu Şevkanî Fethu’l-Kadir’de nakletmiştir.

Samirî; kendisine büyük güçler verilmiş olan Mesih ed-Deccal’dir. Ortaya çıkıp Allah olduğunu iddia edinceye kadar yeryüzünde kötülük ve fesat ona musahhar kılınmıştır. Ta ki Allah Azze ve Celle, sadece semada olan Vahidul-Ehad olan Allaha kulluk edenlerin onun tanımaları için, onun gerçek suretini ve onun şaşı gözlü yalancı olduğunun alametlerini ortaya koyacaktır:

 Suleyman b. Şihab rahimehullah’tan: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabından olan Abdullah b. Mut’im radiyallahu anh’a misafir oldum. Bana Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etti:

الدَّجَّالُ لَيْسَ بِهِ خَفَاءٌ إِنَّهُ يَجِيءُ مِنْ قِبَلِ الْمَشْرِقِ فَيَدْعُو إِلَى حَقٍّ فَيُتَّبَعُ وَيَنْصِبُ لِلنَّاسِ فَيُقَاتِلُهُمْ وَيَظْهَر عَلَيْهِمْ فَلَا يَزَالُ عَلَى ذَلِكَ حَتَّى يَقْدَمَ الْكُوفَةَ فَيُظْهِرُ دِينَ اللهِ وَيُعْمَلُ بِهِ فَيُتَّبَعُ ثُمَّ يَقُولُ بَعْدَ ذَلِكَ إِنِّي نَبِيُّ فَيَفْزَعُ مِنْ ذَلِكَ كُلُّ ذِي لُبٍّ وَيُفَارِقُهُ فَيَمْكُثُ بَعْدَ ذَلِكَ حَتَّى يَقُولَ أَنَا اللهُ فَتُغْشَى عَيْنه وَتُقْطَعُ أُذُنَهُ وَيُكْتَبُ بَيْنَ عَيْنَيْهِ كَافِرٌ فَلَا يَخْفَى عَلَى كُلِّ مُسْلِمٍ فَيُفَارِقُهُ كُلُّ أَحَدٍ مِنَ الْخَلْقِ فِي قَلْبِهِ مِثْقَالُ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ مِنَ الْإِيمَانِ

"Deccal gizlenecek değildir. Şüphesiz o doğu tarafından gelir ve hakka davet eder. İnsanların kendisine tabi olması ve kendisine mensup olmaları için onlarla harp eder ve galip gelir. Kufe’ye gelinceye kadar bu şekilde devam eder. Allah'ın dinini açığa çıkararak onunla amel eder. Bundan sonra "Ben şüphesiz bir peygamberim" der. Bunun üzerine akıl sahibi olan herkes ondan kaçar ve ayrılır. "Ben Allah'ım" diye iddia edinceye kadar böylece bekler. Bu iddiası üzerine de gözü kaplanır, kulağı kesilir ve iki gözü arasına hiçbir Müslüman'a gizli olmayacak şekilde "Kâfir" yazılır. Böylece kalbinde imandan hardal zerresi kadar olan herkes ondan ayrılır"[2]



[1] Ebu Muaz’ın notu: Hadisin isnadı sahihtir: İbn Sad Tabakat (7/422) Ebu Nuaym Marife (6439) İbn Asakir Tarihu Dımeşk (62/323-24)

[2] Ebu Muaz’ın notu: Hadisin devamı şu şekildedir:

وَيَكُونُ أَصْحَابُهُ وَجُنُودُهُ الْمَجُوسَ وَالْيَهُودَ وَالنَّصَارَى وَهَذِهِ الْأَعَاجِمُ مِنَ الْمُشْرِكِينَ ثُمَّ يَدْعُو بِرَجُلٍ فِيمَا يَرَوْنَ فَيَأْمُرُ بِهِ فَيُقْتَلُ ثُمَّ تُقَطَّعُ أَعْضَاؤُهُ كُلُّ عُضْو عَلَى حِدَةٍ فَيُفَرِّقُ بَيْنَهَا حَتَّى يَرَاهُ النَّاسُ ثُمَّ يَجْمَعُ بَيْنَهَا ثُمَّ يَضْرِبُهُ بِعَصَاهُ فَإِذَا هُوَ قَائِمٌ فَيَقُولُ أَنَا اللهُ الَّذِي أُحْيِي وَأُمِيتُ وَذَلِكَ سِحْرٌ يَسْحَرُ بِهِ أَعْيُنَ النَّاسِ لَيْسَ يَصْنَعُ مِنْ ذَلِكَ شَيْئًا

Deccal’in ashabı ve ordularını; Mecusiler, Yahudiler, Hristiyanlar ve şu müşriklerden olan acemler oluşturur. Sonra görmekte oldukları bir adamı çağırır ve ona emreder, onu öldürür, sonra azalarını keserek insanların görmeleri için her birini ayrı bir yere ayırır. Sonra azaları bir araya toplar, asasıyla ona vurur, bir de görürler ki adam ayakta duruyor! Der ki: “Ben dirilten ve öldüren Allah’ım” Bu, insanların gözlerini boyadığı bir sihirden ibarettir. O böyle bir şeyi hakikatte yapamaz.” Hadis hasendir. Tahrici: Ebu Nuaym Marife (4052) İbn Asakir Tarih (2/229, 230) Fethu’l-Bari (13/91) el-İsabe (4/243) Mecmau’z-Zevaid (7/340) İbn Kesir en-Nihaye (1/90) Elbani Kıssatu Mesihi’d-Deccal (s.66) * Heysemi der ki; "Taberani bunu uzun bir metinle rivayet etti. İsnadında Metruk olan Said b. Muhammed el-Verrak vardır." 

* Derim ki: Hafız Ebu Nuaym Marife’de Muhammed b. Said el-Cermi el-Kufi şeklinde zikretmiştir. Muhammed b. Said el-Cermi güvenilirdir. İbn Ebi Şeybe’nin rivayetinde ise Abdullah b. Numeyr, Hallad (veya Hallam) b. Salih’ten rivayetle mutabaat etmektedir. Hadis hasen olmaya elverişlidir. Bu yüzden Hafız İbn Hacer: “Zayıflığı ileri boyutta değildir” der.

* Mevkuf rivayet için bkz.; İbn Ebi Şeybe (7/497)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)