Daha önceki bir
yazımda Deccal’in şeytanlardan biri olduğunu, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem
zamanında İbn Sayyad suretinde göründüğünü yazmış, bazı alimlerin Samiri’nin de
Deccal olduğunu söylediklerine işaret etmiştim. Aşağıda terceme edeceğim yazıda
ise Samiri’nin Deccal olduğunu gösteren deliller zikredilmiştir. Makale Ahmed
Abdulkerim el-Cevherî’nin araştırmasından ilgili bölümü teşkil etmektedir:
Samirî;
Mesih ed-Deccal’dir
Musa aleyhi's-selâm
zamanında İsrailoğullarını saptıran Samirî; Mesih ed-Deccal’dir. Bu adam
İblisin kopyası ve insanları saptırıp yeryüzünde fesat çıkarma konusunda ortağıdır.
O, Allah Azze ve Celle’nin şu ayetinde kendilerine mühlet verdiği
kimselerdendir:
{قَالَ رَبِّ
فَأَنظِرْنِي إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ# قَالَ فَإِنَّكَ مِنَ الْمُنظَرِينَ# إِلَى يَوْمِ الْوَقْتِ
الْمَعْلُومِ}
“İblis: “Ey Rabbim! O
halde tekrar diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver” dedi. Allah dedi ki: “Haydi,
sen mühlet verilenlerdensin. O bilinen güne kadar.” (Sad 79-81)
Şu halde kendisine
mühlet verilen sadece İblis değildir. Ondan başka da kendisine mühlet
verilenler, uzun ömür yaşaması takdir edilenler vardır. Mesih ed-Deccal de
onlardan biridir. Bundan dolayı bütün nebiler ümmetlerini Mesih ed-Deccal’den
sakındırmışlardır. Hatta Nuh aleyhi's-selâm da ümmetini Deccal’den
sakındırmıştır. Musa aleyhi's-selâm ve Samirî kıssasını düşünen şaşırtıcı
şeyler görür. Musa aleyhi's-selâm Allah Azze ve Celle’ye münacaat etmeye gitti
ve kırk gün bekledi. Kavmi için kardeşi Harun aleyhi's-selâm’ı halife olarak
yerine bırakmıştı. Allah Azze ve Celle Musa aleyhi's-selâm’a üzerinde Allah Azze
ve Celle’nin kelamı yazılı olan levhalar indirdi. Allah Azze ve Celle, Musa aleyhi's-selâm’a
kavmini ne üzerinde bıraktığını ve neden aceleyle geldiğini sordu:
{وَمَا
أَعْجَلَكَ عَن قَوْمِكَ يَا مُوسَى# قَالَ هُمْ أُولَاء عَلَى أَثَرِي
وَعَجِلْتُ إِلَيْكَ رَبِّ لِتَرْضَى# قَالَ فَإِنَّا قَدْ فَتَنَّا قَوْمَكَ
مِن بَعْدِكَ وَأَضَلَّهُمُ السَّامِرِيُّ# فَرَجَعَ
مُوسَى إِلَى قَوْمِهِ غَضْبَانَ أَسِفًا قَالَ يَا قَوْمِ أَلَمْ يَعِدْكُمْ
رَبُّكُمْ وَعْدًا حَسَنًا أَفَطَالَ عَلَيْكُمُ الْعَهْدُ أَمْ أَرَدتُّمْ أَن
يَحِلَّ عَلَيْكُمْ غَضَبٌ مِّن رَّبِّكُمْ فَأَخْلَفْتُم مَّوْعِدِي# قَالُوا مَا أَخْلَفْنَا مَوْعِدَكَ
بِمَلْكِنَا وَلَكِنَّا حُمِّلْنَا أَوْزَارًا مِّن زِينَةِ الْقَوْمِ
فَقَذَفْنَاهَا فَكَذَلِكَ أَلْقَى السَّامِرِيُّ# فَأَخْرَجَ
لَهُمْ عِجْلًا جَسَدًا لَهُ خُوَارٌ فَقَالُوا هَذَا إِلَهُكُمْ وَإِلَهُ مُوسَى
فَنَسِيَ}
“Seni acele ile
kavminden ayrılmaya sevkeden nedir, ey Musa! Musa: “İşte onlar da benim
peşimdeler. Ben, memnun olasın diye sana acele ile geldim rabbim” dedi. Dedi
ki: “Senden sonra biz, kavmini imtihan ettik ve Sâmirî onları yoldan çıkardı.”
Bunun üzerine Musa, öfkeli ve üzüntülü olarak kavmine döndü. “Ey kavmim!
Rabbiniz size güzel bir vaadde bulunmamış mıydı? Şu halde size zaman mı çok
uzun geldi, yoksa üstünüze rabbinizin gazabının inmesini mi istediniz ki, bana
olan vâdinizden döndünüz?” dedi. Dediler ki: “Biz sana olan vâadimizden, kendi
isteğimizle dönmedik. Fakat biz, o kavmin zinet eşyasından bir takım ağırlıklar
yüklenmiş, sonra da onları atmıştık; aynı şekilde Sâmirî de atmıştı.” Bu adam,
onlar için, böğürebilen bir buzağı heykeli icat etti. Bunun üzerine: “İşte bu,
sizin de, Musa'nın da ilahıdır. Fakat onu unuttu” dediler.” (Tâhâ 83-88)
Burada Musa aleyhi's-selâm’ın Allah Azze ve Celle tarafından haberdar
edilerek kavminin düştüğü fitneyi ve bunu kimin yaptığını öğrendiğini
görüyoruz. Ancak haber almak, bizzat görmek gibi değildir. Musa aleyhi's-selâm
kavmine döndüğünde onların buzağı etrafında secde edip tavaf ettiklerini gördü
ve şuurunu kaybedecek kadar öfkelendi, öyle ki semadan indirilmiş olan,
üzerinde Allah Teâlâ’nın kelamının bulunduğu mukaddes levhaları yere attı. Bu
öfkenin şiddetinden dolayı olmuştu. Kardeşi Harun aleyhi's-selâm’ın başını
tuttu, sakalından çekti. Bu suçta Harun aleyhi's-selâm’ın bir günahı yoktu.
Harun aleyhi's-selâm, annesinin hatırına merhamet istedi. Çünkü anne şefkat ve
merhamete en yakın akrabadır. Ona İsrailoğullarının safları arasında meydana
gelen bu fitneyi istemediğini, onları buzağıya ibadetten yasakladığı için
kendisini neredeyse öldürecek olduklarını söyledi:
{وَلَمَّا رَجَعَ مُوسَى إِلَى قَوْمِهِ
غَضْبَانَ أَسِفًا قَالَ بِئْسَمَا خَلَفْتُمُونِي مِن بَعْدِيَ أَعَجِلْتُمْ
أَمْرَ رَبِّكُمْ وَأَلْقَى الألْوَاحَ وَأَخَذَ بِرَأْسِ أَخِيهِ يَجُرُّهُ
إِلَيْهِ قَالَ ابْنَ أُمَّ إِنَّ الْقَوْمَ اسْتَضْعَفُونِي وَكَادُواْ
يَقْتُلُونَنِي فَلاَ تُشْمِتْ بِيَ الأعْدَاء وَلاَ تَجْعَلْنِي مَعَ الْقَوْمِ
الظَّالِمِينَ}
“Musa kavmine
öfkeli ve kederli bir halde dönünce onlara: “Benim ardımdan geldikten sonra ne
kötü işler yaptınız! Rabbinizin emrine acele mi ettiniz?” dedi. Levhaları
bırakarak kardeşinin başından tutup onu kendisine doğru çekti. O dedi ki: “Ey
anamın oğlu! Bu topluluk beni güçsüz bıraktı. Neredeyse beni öldüreceklerdi.
Sen de bana düşmanları sevindirecek bir şey yapma ve beni bu zalimler
topluluğuyla bir tutma.” (A’raf 150)
Bu suçtan berî olan Harun aleyhi's-selâm’a uygulanan şiddet böyleyse,
fitnenin suçlusu olan Samirînin hali nasıl olur? Biz Musa aleyhi's-selâm’ın onu
öldüreceğini veya şiddetli azap edeceğini düşünürdük. Lakin durumun tam aksine
olması şaşırtıcıdır! Musa aleyhi's-selâm Samirî’ye yumuşak bir şekilde hitap
ediyor:
{قَالَ فَمَا خَطْبُكَ يَا سَامِرِيُّ# قَالَ بَصُرْتُ بِمَا لَمْ يَبْصُرُوا بِهِ فَقَبَضْتُ
قَبْضَةً مِّنْ أَثَرِ الرَّسُولِ فَنَبَذْتُهَا وَكَذَلِكَ سَوَّلَتْ لِي
نَفْسِي}
“Musa: “Ya senin zorun nedir, ey Sâmirî?” dedi. O da: “Ben, onların
görmediklerini gördüm. Zira o elçinin izinden bir avuç alıp onu attım. Bunu
böyle nefsim bana hoş gösterdi” dedi.” (Tâhâ 95-96)
Özrü kabahatinden beter! Altından bir buzağı yaptı, sonra Cibril aleyhi's-selâm’ın
atının izinden bir tutam alıp, altından buzağının üzerine attı! Buzağı canlandı
ve böğürmeye başladı. Dedi ki: “İsrailoğulları! Bu bizim ilahımız ve Musa’nın
ilahıdır! Musa bu ilahı unutmuştu.”
Burada Samirî’nin gücünün sıradan olmadığını görüyoruz. O Cibril aleyhi's-selâm’ı
görüyordu, “Ben onların görmediğini gördüm” dedi. O, insanların görmediği şeyi
görmüştü! Melekleri görüyordu! Bu Mesih ed-Deccal’in halidir! Zira Mesih
ed-Deccal ortaya çıktığında Medine’ye gelecek, orayı Meleklerin kılıçlarıyla
koruduğunu görecektir!
Samirî, altından yaptığı buzağıyı diriltmeye kalkıyor! Âdemoğullarından
hiçbiri bir maddeyi canlıya dönüştüremez! Teknolojinin bu zamana kadar
gelişmesine rağmen böyle bir şey olmamıştır! Böyle bir güç ancak Mesih
ed-Deccal’de ve Allah Azze ve Celle’nin dilediği nebilerde vardır! Nitekim İsa aleyhi's-selâm
çamurdan kuş şekli yapmış ve ona üflemiş, Allah’ın izniyle kuşa dönmüştür. O
Allah’ın izniyle ölüleri diriltirdi!
Samirî Musa aleyhi's-selâm’ın kuvvetli biri olduğunu ve heybetli olduğunu
biliyordu. Lakin ondan korkmadı, bilakis tartışmaya ve suçunda ısrar etmeye
kalktı. Çünkü Musa aleyhi's-selâm’ın kendisine eziyet veremeyeceğini biliyordu!
Öyle de oldu. Musa aleyhi's-selâm onu cezalandıramadı! Bilakis ona şöyle dedi:
{قَالَ فَاذْهَبْ فَإِنَّ لَكَ فِي
الْحَيَاةِ أَن تَقُولَ لا مِسَاسَ وَإِنَّ لَكَ مَوْعِدًا لَّنْ تُخْلَفَهُ
وَانظُرْ إِلَى إِلَهِكَ الَّذِي ظَلْتَ عَلَيْهِ عَاكِفًا لَّنُحَرِّقَنَّهُ
ثُمَّ لَنَنسِفَنَّهُ فِي الْيَمِّ نَسْفًا}
“Musa dedi ki: “Git! Artık hayatın boyunca sen: “Bana dokunmayın!”
diyeceksin. Ayrıca senin için, kurtulamayacağın bir ceza günü var. Tapmakta
olduğun ilaha da bak! Yemin ederim, biz onu yakacağız; sonra da onu parça parça
edip denize savuracağız!” (Tâhâ 97)
Buradaki “Git! (izheb)” kelimesi, Allah Azze ve Celle’nin İblis’e söylediği
sözün ta kendisidir:
{قَالَ اذْهَبْ فَمَن تَبِعَكَ مِنْهُمْ
فَإِنَّ جَهَنَّمَ جَزَآؤُكُمْ جَزَاء مَّوْفُورًا}
“Allah buyurdu: “Git! Onlardan kim sana uyarsa, iyi bilin ki hepinizin
cezası cehennemdir.” Tam bir ceza!” (İsra 63) İşte İblis’e de “git”
deniliyor! Malum bir vakte kadar ona mühlet verilmişti! Samirî’ye de Musa aleyhi's-selâm
“Git” diyor! Şaşırtıcı! Herhangi bir cezalandırma söz konusu olmaksızın sadece “Git!”
diyor. Suçsuz olan Harun aleyhi's-selâm’ın ise saçından, sakalından çekiyor,
başından sürüklüyor! Evet, çünkü Allah Azze ve Celle, Musa aleyhi's-selâm’a bu
adama musallat olamayacağını haber vermişti! Bu adamın zamanı vardı. O da İsa aleyhi's-selâm’ın
onu öldüreceği zamandır!
Bu tayin edilmiş vakit gelinceye kadar Musa aleyhi's-selâm’ın ona söylediği
şey “Git” sözüdür:
{قَالَ فَاذْهَبْ فَإِنَّ لَكَ فِي
الْحَيَاةِ أَن تَقُولَ لاَ مِسَاسَ}
“Musa dedi ki: “Git! Artık hayatın boyunca sen: “Bana dokunmayın!”
diyeceksin.” Yani sen ayrıcalıklısın, sana kimse bir kötülük yapamaz! Bunu
Allah Azze ve Celle’nin Âdem aleyhi's-selâm’a söylediği şu sözle karşılaştırın:
إِنَّ لَكَ ألاَّ تَجُوعَ فِيهَا وَلَا تَعْرَى
“Şimdi burada senin için ne acıkmak vardır, ne de çıplak kalmak.”
(Tâhâ 118) Sonra Musa aleyhi's-selâm’ın şöyle dediğini görüyoruz:
وَإِنَّ لَكَ مَوْعِدًا لَّنْ تُخْلَفَهُ
“Ayrıca senin için, kurtulamayacağın bir ceza günü var.” (Tâhâ 97)
Müfessirler, (Allah onlara rahmet etsin) bu ayetin tefsirinde uygun olmayan
görüşler zikretmişler ve şöyle demişlerdir: “Senin cezan kıyamet günündedir ve
hesabın Allah katındadır!” Bu nasıl doğru bir açıklama olabilir? Şayet hırsıza,
katile ve suçluya; “Git, senin cezan kıyamet günündedir, dünyada sana bir ceza
yoktur” denebilir mi? Musa aleyhi's-selâm’ın mukaddes levhaları fırlatması ve
suçsuz kardeşi Harun aleyhi's-selâm’ı tutup çekiştirmesi, sonra da asıl suçlu
olan Samiri’ye “Git” demekle kalması, böyle bir durumda makul müdür?
Sonra Musa aleyhi's-selâm’ın kavminden buzağıya ibadet etme fitnesine
düşenlerin tevbesi, onların kendilerini öldürmeleri olmuştur! Onlar da Allah Azze
ve Celle’nin emrine uyarak birbirlerini öldürmüşler, sonra Allah onların
tevbelerini kabul etmiştir:
{وَإِذْ قَالَ مُوسَى لِقَوْمِهِ يَا قَوْمِ
إِنَّكُمْ ظَلَمْتُمْ أَنفُسَكُمْ بِاتِّخَاذِكُمُ الْعِجْلَ فَتُوبُواْ إِلَى
بَارِئِكُمْ فَاقْتُلُواْ أَنفُسَكُمْ ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ عِندَ بَارِئِكُمْ
فَتَابَ عَلَيْكُمْ إِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ}
“Hani Musa
kavmine demişti ki: “Ey kavmim! Gerçekten siz o buzağıyı (ilah) edinmekle
kendinize zulmettiniz; hemen yaratanınıza tevbe edin de nefislerinizi
(birbirinizi) öldürün. Bu yaratanınız katında sizin için daha hayırlıdır.” Bunun
üzerine tevbenizi kabul etti. Şüphesiz ki O, Tevvab’dır, Rahim’dir.” (Bakara 54)
Samirî’ye
gelince (ki o Mesih ed-Deccal’dir) onun kıyamet gününden önce dünyada ceza günü
vardır:
{إِنَّ الَّذِينَ اتَّخَذُواْ الْعِجْلَ
سَيَنَالُهُمْ غَضَبٌ مِّن رَّبِّهِمْ وَذِلَّةٌ فِي الْحَياةِ الدُّنْيَا
وَكَذَلِكَ نَجْزِي الْمُفْتَرِينَ}
“Doğrusu
buzağıyı ilah edinenlere Rablerinden bir gazap, dünya hayatında da alçaklık
erişecektir. Biz iftira edenleri işte böyle cezalandırırız.” (A’raf 152)
Onun cezası ve
helaki, onun sancağı altında onun düzenine tabi olanlarla beraber Allah’ın
nebisi İsa aleyhi's-selâm’ın ve Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in
ümmetinden olan ricalin eliyle olacaktır!
Taberani ve
Bezzar, Nuheyk b. Sarîm radiyallahu anh’den rivayet ediyorlar: Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
لَتُقَاتِلُنَّ الْمُشْرِكِينَ
حَتَّى يُقَاتِلَ بَقِيَّتُكُمُ الدَّجَّالَ عَلَى نَهْرِ الْأُرْدُنِّ أَنْتُمْ شَرْقِيَّهُ
وَهُمْ غَرْبِيَّهُ
“Elbette müşriklerle savaşacaksınız. Hatta
sizden geriye kalanlar Ürdün nehri üzerinde Deccal’e karşı savaşır. Siz o
nehrin doğu tarafında, onlar ise batı tarafında olurlar.”[1]
Musa aleyhi's-selâm
dedi ki:
{وَانظُرْ إِلَى إِلَهِكَ الَّذِي ظَلْتَ
عَلَيْهِ عَاكِفًا لَّنُحَرِّقَنَّهُ ثُمَّ لَنَنسِفَنَّهُ فِي الْيَمِّ نَسْفًا}
“Tapmakta olduğun ilaha da bak! Yemin ederim, biz onu yakacağız; sonra
da onu parça parça edip denize savuracağız!” (Tâhâ 97)
Çünkü o sadece altından bir buzağı değildi. Şayet öyle olsaydı, ebette
yakılmasından sonra bir kitleye dönüşür ve onun hakkında “savuracağız” denilmezdi.
“Lenensifennehu” kavli, küllerini denizde savurmak demektir. Çünkü ancak etten
ve kandan olan bir buzağının yakılmasından sonra küle dönmesi söz konusu
olabilir. Burada “Lenensifennehu” denilmiştir. Yani külünü savuracağız
demektir. Nitekim İbn Mes’ud radiyallahu anh’ın mushafındaki kıraatte “lenezbihannehu”
(onu boğazlayacağız) şeklindedir. Bunu Şevkanî Fethu’l-Kadir’de nakletmiştir.
Samirî; kendisine büyük güçler verilmiş olan Mesih ed-Deccal’dir. Ortaya
çıkıp Allah olduğunu iddia edinceye kadar yeryüzünde kötülük ve fesat ona
musahhar kılınmıştır. Ta ki Allah Azze ve Celle, sadece semada olan
Vahidul-Ehad olan Allaha kulluk edenlerin onun tanımaları için, onun gerçek
suretini ve onun şaşı gözlü yalancı olduğunun alametlerini ortaya koyacaktır:
Suleyman b. Şihab rahimehullah’tan: “Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabından olan Abdullah b. Mut’im radiyallahu
anh’a misafir oldum. Bana Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu
rivayet etti:
الدَّجَّالُ لَيْسَ بِهِ خَفَاءٌ
إِنَّهُ يَجِيءُ مِنْ قِبَلِ الْمَشْرِقِ فَيَدْعُو إِلَى حَقٍّ فَيُتَّبَعُ وَيَنْصِبُ
لِلنَّاسِ فَيُقَاتِلُهُمْ وَيَظْهَر عَلَيْهِمْ
فَلَا يَزَالُ عَلَى ذَلِكَ حَتَّى يَقْدَمَ الْكُوفَةَ فَيُظْهِرُ دِينَ اللهِ وَيُعْمَلُ
بِهِ فَيُتَّبَعُ ثُمَّ يَقُولُ بَعْدَ ذَلِكَ إِنِّي نَبِيُّ فَيَفْزَعُ مِنْ ذَلِكَ
كُلُّ ذِي لُبٍّ وَيُفَارِقُهُ فَيَمْكُثُ بَعْدَ ذَلِكَ حَتَّى يَقُولَ أَنَا اللهُ
فَتُغْشَى عَيْنه وَتُقْطَعُ أُذُنَهُ وَيُكْتَبُ
بَيْنَ عَيْنَيْهِ كَافِرٌ فَلَا يَخْفَى عَلَى كُلِّ مُسْلِمٍ فَيُفَارِقُهُ كُلُّ
أَحَدٍ مِنَ الْخَلْقِ فِي قَلْبِهِ مِثْقَالُ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ مِنَ الْإِيمَانِ
"Deccal gizlenecek değildir. Şüphesiz o doğu
tarafından gelir ve hakka davet eder. İnsanların kendisine tabi olması ve
kendisine mensup olmaları için onlarla harp eder ve galip gelir. Kufe’ye
gelinceye kadar bu şekilde devam eder. Allah'ın dinini açığa çıkararak onunla
amel eder. Bundan sonra "Ben şüphesiz bir peygamberim" der. Bunun
üzerine akıl sahibi olan herkes ondan kaçar ve ayrılır. "Ben
Allah'ım" diye iddia edinceye kadar böylece bekler. Bu iddiası üzerine de
gözü kaplanır, kulağı kesilir ve iki gözü arasına hiçbir Müslüman'a gizli
olmayacak şekilde "Kâfir" yazılır. Böylece kalbinde imandan hardal
zerresi kadar olan herkes ondan ayrılır"[2]
[1]
Ebu Muaz’ın notu: Hadisin isnadı sahihtir: İbn Sad Tabakat (7/422) Ebu Nuaym
Marife (6439) İbn Asakir Tarihu Dımeşk (62/323-24)
[2]
Ebu Muaz’ın notu: Hadisin devamı şu şekildedir:
وَيَكُونُ أَصْحَابُهُ وَجُنُودُهُ
الْمَجُوسَ وَالْيَهُودَ وَالنَّصَارَى وَهَذِهِ الْأَعَاجِمُ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
ثُمَّ يَدْعُو بِرَجُلٍ فِيمَا يَرَوْنَ فَيَأْمُرُ بِهِ فَيُقْتَلُ ثُمَّ تُقَطَّعُ
أَعْضَاؤُهُ كُلُّ عُضْو عَلَى حِدَةٍ فَيُفَرِّقُ بَيْنَهَا حَتَّى يَرَاهُ النَّاسُ
ثُمَّ يَجْمَعُ بَيْنَهَا ثُمَّ يَضْرِبُهُ بِعَصَاهُ فَإِذَا هُوَ قَائِمٌ فَيَقُولُ
أَنَا اللهُ الَّذِي أُحْيِي وَأُمِيتُ وَذَلِكَ سِحْرٌ يَسْحَرُ بِهِ أَعْيُنَ النَّاسِ
لَيْسَ يَصْنَعُ مِنْ ذَلِكَ شَيْئًا
“Deccal’in ashabı ve ordularını; Mecusiler,
Yahudiler, Hristiyanlar ve şu müşriklerden olan acemler oluşturur. Sonra
görmekte oldukları bir adamı çağırır ve ona emreder, onu öldürür, sonra
azalarını keserek insanların görmeleri için her birini ayrı bir yere ayırır. Sonra
azaları bir araya toplar, asasıyla ona vurur, bir de görürler ki adam ayakta
duruyor! Der ki: “Ben dirilten ve öldüren Allah’ım” Bu, insanların gözlerini
boyadığı bir sihirden ibarettir. O böyle bir şeyi hakikatte yapamaz.” Hadis
hasendir. Tahrici: Ebu Nuaym Marife (4052) İbn Asakir Tarih (2/229, 230)
Fethu’l-Bari (13/91) el-İsabe (4/243) Mecmau’z-Zevaid (7/340) İbn Kesir
en-Nihaye (1/90) Elbani Kıssatu Mesihi’d-Deccal (s.66) * Heysemi der ki;
"Taberani bunu uzun bir metinle rivayet etti. İsnadında Metruk olan Said
b. Muhammed el-Verrak vardır."
* Derim ki: Hafız Ebu Nuaym Marife’de Muhammed b. Said
el-Cermi el-Kufi şeklinde zikretmiştir. Muhammed b. Said el-Cermi güvenilirdir.
İbn Ebi Şeybe’nin rivayetinde ise Abdullah b. Numeyr, Hallad (veya Hallam) b.
Salih’ten rivayetle mutabaat etmektedir. Hadis hasen olmaya elverişlidir. Bu
yüzden Hafız İbn Hacer: “Zayıflığı ileri boyutta değildir” der.
* Mevkuf rivayet için bkz.; İbn Ebi Şeybe
(7/497)