Daha önce Sahih İlmihal’de ticaret mallarında zekat konusunda sarih bir delil bulunmayışı sebebiyle ilgili başlıkta şu açıklama yer almıştır:
“Ticaret malından zekât
alınmasının Kitâb ve Sünnet’ten delili olmadığı gibi Beraati Asliyye’ye de
zıttır.[1]
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem, Veda Haccı’ndaki hutbesinde: ‘Kanlarınız,
mallarınız, ırzlarınız, şu gününüz, şu ayınız gibi şu beldenizdeki gibi
haramdır. Dikkat edin! Tebliğ ettim mi?’[2]
buyurmuştur.
İbn ‘Abbâs radıyallahu anhuma’dan: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
buyurdu ki: ‘Müslüman kişinin malı ancak gönül hoşluğuyla helal olur.’”[3]
İbn Ömer radıyallahu anhuma dedi ki: ‘Mallarda zekat yoktur, ancak ticaret
için olan mallarda zekat gerekir.’[4]
Bu rivayet mevkuf olup, ilim ehlinin çoğunluğunun görüşü de bu şekildedir.
Buna göre ticaret mallarının zekatı, bu malların gelirlerinin nisap miktarına
ulaşması halinde söz konusu olur.
İbn Cureyc’den: ‘Atâ’ rahimehullah bana dedi ki: ‘İncide, zebercette,
yakutta, kıymetli taşlarda, ticaret mallarında zekât yoktur. Eğer ticaret
malları satılırsa, satıldığı zaman kazancından sadaka vardır.’[5]
Bu rivayette ne nisap ne de üzerinden bir yıl geçme şartı
zikredilmemiştir. Bu da gösterir ki bundan farz olan zekât değil, nafile olan
sadaka kastedilmiştir.
İbrahim es-Saig’den: “Atâ’ya: ‘Çeşitli türlerden pek çok ticaret malı olan
ve bunlardan bilmediği miktarda karı olan zekât verir mi?’ Diye soruldu. Dedi
ki:
‘Hayır. Lakin altını ve gümüşü varsa bundan zekâtı verir, satılık
mallarınınkini ise ancak satılınca verir.’”[6]
Evet Sahih İlmihal’de zikrettiğim bu görüş aynı zamanda
Zahirîler, Sıddık Hasen Han ve el-Elbani gibi âlimlerin de görüşüdür. Cumhur
ise ticaret mallarından zekât gerektiği görüşündedirler ve konuda icma iddia
ederler. Ben bu konuda sahih ve sarih bir merfu hadis bulamadığımdan ve
cumhurun görüşünü din edinmemek için ticaret mallarında zekâtın vacip olmadığı
görüşünü tercihle zikrettim. Zira usul bunu gerektirir. İcma iddiasına gelince,
bu konuda sahabe tabiinden olan selefimizden birbirine muhalif nakillerin
bulunması, icma iddiasını boşa çıkarmaktadır.
Sahih İlmihal’de İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan rivayet
edilen sözün farklı bir lafzını İbn Abdilber’in et-Temhid kitabında hasen isnad
ile şu şekilde buldum:
Abdullah b. Ömer
radıyallahu anhuma şöyle demiştir:
كُلُّ مَالٍ أَوْ رَقِيقٍ أَوْ
دَوَابَّ أُدِيرَ لِلتِّجَارَةِ فَفِيهِ الزَّكَاةُ
“Ticaret amaçlanan her
mal her köle veya her binek hayvanı için zekât vardır.”[7]
İbn Abdilber bu
rivayetin ardından Ebu Cafer et-Tahavi’nin şöyle dediğini nakletti;
رُوِيَ عَنْ عُمَرَ وَابْنِ عُمَرَ
زَكَاةُ عُرُوضِ التِّجَارَةِ مِنْ غَيْرِ خِلَافٍ من الصحابة
“Ömer ve İbn
Ömer radıyallahu anhum’den ticaret mallarında zekat gerektiği görüşü rivayet
edilmiştir. Sahabeden buna muhalefet eden yoktur.”
Sonra İbn Abdilber
dedi ki; “Bu konuda şöyle deriz: Aişe ve İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan
rivayet edilen; “Arz mallarında zekât yoktur” sözü ancak kendisiyle ticaret
amaçlanmayan mallar hakkındadır.”
Böylece bu konuda
sahabeden gelen rivayetler bu konuda icma olmadığını göstermektedir. İbn
Abdilber sahabeden gelen ihtilaflı rivayetleri kendince cem etmek istemiş ve
kendi görüşünü desteklemek için bu yorumu yapmıştır. Fakat Sahih İlmihal’de
naklettiğim üzere tabiin ulemasından gelen rivayetler İbn Abdilber’in bu cem’
şekliyle örtüşmüyor.
Netice olarak ticaret
mallarından zekatın vacip olduğu görüşü cumhurun görüşüdür, fakat bu konudaki
icma iddiası sabit değildir!
Bu konuda Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem’den de isnadı sahih olarak sabit olamayan bazı
rivayetler gelmiştir. Zayıf rivayetlerin hüküm ispat etmede hiçbir rolü
olamayacağı için bunları burada hiç söz konusu etmeyeceğim.
Meselenin arkaplanında
yer alan bütün bu malumatlardan sonra, ticaret mallarından zekat gerektiği görüşüne
meylettim, ancak bu meylin sebebi, bu görüşe sahip olan koca koca imamların isimlerinin
cumhurunun azameti değil, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den sabit olan
bir hadisin mefhum-u muhalifini tedebbür etmiş olmaktır.
Bahsedeceğim bu hadise
göre ticaret mallarından zekatın vacip olduğu bilgisi Rasulullah sallallahu
aleyhi ve sellem tarafından ortaya konulmuş ve sahabe tarafından biliniyordu.
Hadis şu şekildedir: Ebu Hureyre radıyallahu anh’den:
أَمَرَ
رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِالصَّدَقَةِ فَقِيلَ مَنَعَ
ابْنُ جَمِيلٍ وَخَالِدُ بْنُ الوَلِيدِ وَعَبَّاسُ بْنُ عَبْدِ المُطَّلِبِ
فَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مَا يَنْقِمُ ابْنُ جَمِيلٍ
إِلَّا أَنَّهُ كَانَ فَقِيرًا فَأَغْنَاهُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَأَمَّا خَالِدٌ
فَإِنَّكُمْ تَظْلِمُونَ خَالِدًا قَدِ احْتَبَسَ أَدْرَاعَهُ وَأَعْتُدَهُ فِي
سَبِيلِ اللَّهِ وَأَمَّا العَبَّاسُ بْنُ عَبْدِ المُطَّلِبِ فَعَمُّ رَسُولِ
اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَهِيَ عَلَيْهِ صَدَقَةٌ وَمِثْلُهَا
مَعَهَا
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem zekâtı emretti. Denildi ki: “İbn
Cemil, Halid b. El-Velid ve Abbas b. Abdilmuttalib radıyallahu anhum zekât
vermiyorlar.” Nebî sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“İbn Cemîl zekât vermekten imtina etmez, şu kadar var ki o fakir idi. Allah,
kendisini zengin kıldı. Hâlid'e gelince, siz, Hâlid'e zulmediyorsunuz. O bütün
zırhlarını ve harp âletlerini Allah yolunda hapsetmiştir. Abbâs b.
Abdilmuttalib’e gelince o, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in amcasıdır
ve zekâtı ile bir misli onun üzerinedir.”[8]
Bu hadiste delil olan kısım, zekat vermediği
şikayet edilen Halid b. el-Velid radıyallahu anh hakkında Rasulullah sallallahu
aleyhi ve sellem’in: “Siz Halid’e zulmediyorsunuz. O bütün zırhlarını ve
harp aletlerini Allah yolunda hapsetmiştir” buyurmuş olmasıdır.
Yani mefhumu muhalifi ile düşünürsek; bu
şikayeti yapanlar, Halid radıyallahu anh’ın bu mallarla ticaret yaptığını
düşündüler ve değerinin zekatını vermesini istediler. Şayet Halid radıyallahu
anh bu mallarını Allah yolunda kullanıyor olmasaydı zekat vermesi gerekecekti.
Allah en iyi bilendir.
[1]
Bkz. İbn Hazm, el-Muhallâ (5/347-352); Elbânî, el-İrvâ’ (3/310);
Huseyn el-‘Avayşe, Mevsuatu’l-Fıkhiye (3/46 vd.) Muhammed Subhi Hallak,
eş-Şamil (2/114)
[2] Sahih. Buhârî, (1739) Muslim, (1679).
[3] Sahih. Ahmed
(5/72) Bkz. el-İrvâ’, (1459).
[4] Sahih. Şâfi‘i, el-Umm.
Elbânî, Temâmu’l-Minne (s. 364).
[5] Sahih maktu.‘Abdurrezzâk
(4/84) İbn Ebî Şeybe, (3/144).
[6] Hasen maktû. İbn
Zencuye, el-Emvâl, (3/946).
[7] Hasen mevkuf. İbn
Abdilber et-Temhid (17/132)
[8] Sahih. Buhârî
(1468) Muslim (983)