Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

7 Ağustos 2014 Perşembe

Bid'atlerin Kısımları - Hafız b. Ahmed el-Hakemî


Hafız b. Ahmed el-Hakemî rahimehullah, Mearicu’l-Kabul’de (3/1228-1236) Bid’atler babında şöyle demiştir:
“Bil ki bütün bid’atler reddedilmiştir, ondan kabul edileni yoktur. Hepsi de çirkindir, bid’atin güzeli yoktur. Hepsi de sapıklıktır, ondan hidayet olanı yoktur. Hepsi de günahtır, ecir olanı yoktur. Hepsi de batıldır, bid’atte hak olan bir şey yoktur.
Bid’at’in manası; Allah’ın izin vermediği, hakkında Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’in ve ashabının emri bulunmayan dindir. Bu yüzden Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem bid’ati: “Hakkında emrimiz bulunmayan her amel” sözüyle tefsir etmiştir.
Yetmiş üç fırka içinde kurtulan fırkayı ise: “Onlar el-cemaattir” sözüyle ve: “Onlar benim ve ashabımın üzerinde bulunduğu yolda olanlar” diye nitelemiştir.
Bid’atler dini ihlal etmesi bakımından işleyenini küfre sokan ve küfre sokmayan olmak üzere iki kısımdır.
Küfre sokan bidat’in şartları: Üzerinde icma edilmiş, mütevatir, dinde bilinmesi zorunlu olan bir farzı inkâr eden veya farz kılınmamış bir şeyi farz kılan, bir haramı helal sayan veya bir helali haram sayan yahut Allah, rasulü ve kitabının ispat veya nefiy olarak münezzeh oldukları şeye itikad eden kimselerin yaptıklarıdır. Çünkü bu kitabı ve Allah’ın rasulünü kendisiyle gönderdiği şeyleri yalanlamaktır. Mesela Cehmiyye’nin Allah Azze ve Celle’nin sıfatlarını inkâr etmeleri ve Kur’ân’ın mahluk olduğunu söylemeleri böyledir. Allah’ın sıfatlarından herhangi birinin mahluk olduğunu söylemek, Allah Teâlâ’nın İbrahim aleyhi's-selâm’ı halîl edindiğini, Musa aleyhi's-selâm ile konuştuğunu ve daha başkalarını inkar etmek böyledir. Kaderiyye’nin Allah Azze ve Celle’nin ilmini, fiillerini, kaza ve kaderini inkar etmeleri, Mucessime’nin Allah Teâlâ’yı mahlukuna benzetmeleri ve bunun gibi hevalar böyledir.
Lakin bunlardan bazısının maksadının dinin kaidelerini yıkmak, Müslümanları şüpheye düşürmek olduğu bilinir. İşte bunların küfrü kesindir. Hatta o dinden uzak ve ona düşman olanlardan biridir. Diğerleri ise meseleler kendilerine karışık gösterilmiş ve aldanmışlardır. İşte bunlara da ancak bağlayıcı bir hüccet ikamesinden sonra küfürlerine hükmedilir.
İkinci kısım bid’atler küfre sokmayanlardır. Bu bid’atler kitabı veya Allah’ın rasulleriyle gönderdiklerini yalanlamayı gerektirmeyen bidatlerdir. Mesela Mervaniyye bid’atleri böyledir. Faziletli sahabelerden bazıları onlara karşı çıkmışlar, bunları kabul etmemişler, tekfir edip biatlerinden de el çekmemişlerdir. Mesela bu yöneticiler bazı namazları son vakitlerine kadar geciktirmişler, bayram hutbesini namazdan önce yapmışlar, Cuma hutbesini oturarak vermişler, sahabelerin büyüklerine minberler üzerinde sövmüşler, bunlar gibi şer’î bir itikad olmayan bilakis te’vil ve nefsani şehvetler ile dünyevî gayeler içeren türden bidatler işlemişlerdir.
Nitekim İmam Ahmed ve Hasen kaydıyla Tirmizi, Ebu İmran el-Cevnî’den şöyle rivayet etmişlerdir: Enes b. Malik radıyallahu anh’ın şöyle dediğini işittim: “Bugün, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem zamanında üzerinde bulunduğumuz şeylerden bir şey tanıyamıyorum.” Dedik ki: “Peki namaz nerede kalıyor?” Dedi ki: “Namaz hakkında da öğrendiklerinizi zayi etmediniz mi?”[1]
Sabit el-Bunanî’den aydınlık bir isnad ile şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Enes b. Malik radıyallahu anh şöyle dedi: “Bugün aranızda Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in zamanındaki şeylerden la ilahe illallah sözünü söylemeniz dışında bir şey bilemez oldum.” Dedim ki: “Ey Ebu Hamza! Peki namaz?” dedi ki: “Güneş batarken namaz kılınıyor. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’İn namazı böyle miydi?”[2]
Buhârî ve Muslim’in sahihlerinde Ebu Said el-Hudrî radıyallahu anh’ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem ramazan ve kurban bayramlarında musallaya çıkar, önce namazı kıldırmakla başlar, sonra ayrılır, kalkıp insanlara döner, insanlar saflarında oturuyor oldukları halde onlara vaaz verir, tavsiye ve emirlerde bulunurdu. Hatta askerî birlikler gönderecekse buradan gönderir veya vermek istediği talimatlar varsa verir ve sonra giderdi. Ben Mervân b. el-Hakem'in Medine valisi olduğu günlerde onunla da bir Ramazan veya Kurban bayramı namazı için musallaya çıktım. Zaten onun za­manına kadar insanlar Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem dönemindeki bu uygu­lamayı devam ettirmişlerdi. Fakat namaz kılacağımız yere vardığımızda ne göreyim; bir minber... Bu minberi Kesîr b. es-Salt yapmıştı. Bu şaşkınlığım henüz geçmemişti ki Mervân'ın daha bayram namazını kılmadan önce minbere çıkma­ya yeltendiğini gördüm. Bunun üzerine hemen elbisesinden tutup onu geri çek­tim. Fakat o direnip elimden kurtuldu ve çıkıp namaz kılmadan önce hutbe îrad etmeye başladı. Ben de ona: “Vallahi, siz Rasulullah sallallâhu aleyhi ve sellem zama­nındaki uygulamayı değiştirdiniz!” dedim. Bunun üzerine aramızda şöyle bir konuşma geçti. O: “Ey Ebû Saîd, senin bildiğin o uygulamanın artık bir geçerliliği kalmadı.” Ebu Said radıyallahu anh: “Allah'a yemin ederim ki, benim bildiğim bu uygulama hiç bilmediğim şu uygulamanızdan çok daha hayırlıdır.” Mervan dedi ki: “Fakat halk namazdan sonra oturup bizi beklemiyor ki, dağılıp gidiyorlar. Ben de bu yüzden hutbeyi namazın önüne aldım”[3]
Muslim’in bir rivayetinde: “Bunu görünce dedim ki: “Önce namaz ile başlamak nerede kaldı?” şöyle dedi: “Ey Ebu Said! Senin bildiğin şey terk edildi.” Dedim ki: “Nefsim elinde olana yemin ederim ki, bildiğim şeyden daha hayırlısını getiremezsiniz.” Bunu üç sefer söyledi ve sonra oradan ayrıldı.”[4]
Ahmed, Ebu Davud ve İbn Mace, Ebu Said radıyallahu anh’den şöyle rivayet etmişlerdir: “Mervan bayram günü minberi çıkardı ve namazdan önce hutbeye başladı. Bir adam kalkıp: “Ey mervan! Sünnete muhalefet ettin, minberi çıkarttın. Halbuki minber çıkartılmazdı. Namazdan önce hutbeye başladın halbuki hutbe ile başlanılmazdı.” Bunun üzerine Ebu Said el-Hudrî radıyallahu anh dedi ki: “Bu kimdir?” falanın oğlu filandır dediler. Dedi ki: “Bu üzerine düşeni yaptı. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim: “Kim bir münker görür de eliyle değiştirmeye gücü yeterse eliyle değiştirsin. Buna gücü yetmezse diliyle, buna da gücü yetmezse kalbiyle yapsın. Bu ise imanın en zayıfıdır.”[5]
Derim ki: hadisin Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’in sözünden merfu olan kısmı Muslim’in Sahihindedir.[6] Belki de Mervan’a karşı çıkan bu şahıs, Ebu Said radıyallahu anh’ın eliyle ve diliyle karşı çıkmasından sonra karşı çıkmıştır. Zira Ebu Said radıyallahu anh’ın karşı çıkışı, bu işin ilk defa yapıldığı zaman olmuştu. Allah en iyi bilendir.
Muslim’in  Sahih’inde Cabir b. Semura radıyallahu anh’den: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem ayakta hutbe verir, sonra otururdu. Sonra kalkıp ayakta hutbe verirdi. Kim sana Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in oturarak hutbe verdiğini söylerse yalan söylemiştir. Allah’a yemin olsun O’nunla beraber binden fazla namaz kıldım.”[7]
Ka’b b. Ucra radıyallahu anh mescide girdiğinde Abdurrahman b. Ummi’l-Hakem oturarak hutbe veriyordu. Dedi ki: “Şu habise bakın, oturarak hutbe veriyor! Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Bir ticaret veya eğlence gördüklerinde ona koştular ve seni ayakta bıraktılar.” (Cum’a 11)[8]
Yine Muslim’de rivayet edilmiştir: Ammar b. Ruveybe: “Bişr b. Mervan’ın minber üzerinde ellerini kaldırdığını görünce: “Allah şu iki eli çirkinleştirsin. Ben Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in şu elini kaldırmaktan ve işaret parmağıyla işaret etmekten fazlasını yapmadığını gördüm.”[9]
….
Bid’atler işlendiği konuya göre de taksim edilir:
İbadetler hususunda bid’atler
Ve muamelat hususunda bid’atler.
İbadetler hususundaki bid’atler de yine iki kısımdır:
Birincisi: Allah Teâlâ’nın izin vermediği ve kendisiyle ibadet niyetiyle kulluk edilen şeylerdir. Mesela cahil sufilerin eğlence aletleriyle, raksederek, el çırparak ve çeşitli çalgı aletleriyle yaptıkları müzik ile ibadet etmeleri gibi. Onların bu durumları Allah Teâlâ’nın şu ayetindekilere benzer: “Onların Ka’be yanındaki namazları ancak el çırpmak ve ıslık çalmaktan ibarettir.” (Enfal 35)
İkincisi: Aslı meşru olan, lakin yeri dışında kullanılarak yapılan ibadetlerdir. Mesela ihramda başı açmak meşru bir ibadettir. Eğer bu ihram dışında, oruçta, namazda veya başka ibadetlerde, ibadet niyetiyle yapılırsa haram bir bid’at olur. Yine diğer meşru ibadetleri de meşru kılındıkları yerlerden başka yerlerde yapmak da böyledir. Mesela yasaklanan vakitlerde nafile namaz kılmak, şek gününde ve iki bayram günlerinde oruç tutmak gibi. Sahih’te Enes radıyallahu anh’den rivayet edilmiştir: Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem bir adamı iki kişi arasında yürürken görünce şöyle buyurmuştur: “Muhakkak ki Allah’ın, elbette bu adamın nefsine eziyet etmesine ihtiyacı yoktur.”[10]
….
Muamelelerdeki bid’ate gelince; mesela Allah’ın kitabında veya Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in sünnetinde bulunmayan şartlar koşmak böyledir….




[1] Sahih. Ahmed (3/100) Tirmizî (2447)
[2] Ahmed (3/270)
[3] Buhârî (956) Muslim (889)
[4] Muslim (889)
[5] Ahmed (3/10, 20) Ebû Dâvûd (1140, 4320) Tirmizî (217) Nesâî (8/111) İbn Mâce (4013)
[6] Muslim (49)
[7] Muslim (862)
[8] Muslim (864)
[9] Muslim (874)
[10] Buhârî (11/585)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)