Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

17 Haziran 2022 Cuma

Riddet Küfrü ve Nifak Küfrü Hakkında – el-Elbani

 Soru: Allah'ın indirdiğiyle hükmeden ve içerisinde bariz yanlış ve isyanların bulunduğu bir devlet ile yabancı kanunlar ile hükmeden devletten hangisi kafirdir?

El-Elbani dedi ki: Zannedersem geçen oturumda küfür veya şirk hakkında konuşmuştuk. Küfür iki kısımdır: itikadî küfür ve amelî küfür. İtikadî küfür kişinin akidesiyle alakalıdır. Her kim Allah Tebarek ve Teala’nın getirmediği ve kulları için teşri kılmadığı düzeni, kanunları veya hukuku kalbiyle helal sayar ve benimserse onun bu küfrü riddet küfrüdür, bu küfrü itikadî küfürdür ki sahibi rabbinin şeriatına aykırı bir şeyi benimseyip kalben ona itikat ettiğinden Müslüman değildir. Her kim de Allah Tebarek ve Teala’nın şeriatını sistem ve hüküm olarak benimserse müslümandır, bizim lehimize olan onun da lehinedir aleyhimize olan onun da aleyhinedir. Onun bizim üzerimizde Temim ed-Dari radiyallahu anh’ın Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayet ettiği sahih hadiste bildirilen hakkı vardır:

"Din nasihattir, din nasihattir, din nasihattir." Dediler ki: "Kim için ey Allah'ın rasulu?" Dedi ki:

"Allah için, kitabı için, Rasulu için, Müslümanların imamı ve avamı için"

Her kim din olarak, sistem olarak, kanun olarak İslam'ı benimserse onun hakkındaki görüşümüz hiç bir yöneticinin noksanlık, hata ve benzeri kusurlardan hali olamayacağı gibi onun da olamayacağıdır. Bize düşen gücümüz yettiğince ona nasihat etmek, marufu emretmek ve onu münkerden nehyetmektir. Eğer yönetici düzen ve sistem olarak İslam'dan başkasını benimsemiş olan bir yöneticiyse onun hükmü altında yaşayan kimseye İslam hükümlerinin egemen olduğu bir beldeye yolculuk edip oradan hicret etmesi gerekir. Bu da yine umum bir kaide olan güç yetirme kaidesine göredir. "Allah'tan gücünüz yettiğince sakının" Yine Nebi aleyhissalatu ve’s-selam’ın dediği gibi:

"Size bir şey emrettiğimde onu gücünüz yettiğince yerine getirin, bir şeyden yasakladığımda ona son verin"

Soru soran kişi: Güzel... Peki eğer helal görmüyorsa yani Allah'ın indirdiğiyle hükmetmenin vacip olduğuna iman ediyor fakat Allah'ın indirdiğinden başkasıyla hükmetmek isteyen buna ihtiyaç duyan kimse...

El-Elbani: Uzamasından çekindiğimden geçmiş konuları tafsilatıyla tekrarlamak istemiyorum... Özellikle de göründüğü kadarıyla kardeşlerin de soruları var. Ayrıca diğer kardeşlerin de soracakları var.

Soru soran: İşareten de olsa izah güzel olur.

El-Elbani: Biz diyoruz ki her kim İslam'dan başkasını akide olarak benimserse onun küfrü irtidad küfrüdür. Her kim de ister yönetici ister yönetilen olsun İslam'ı benimserse bu kişi de az önce de belirttiğimiz gibi Müslümandır. Ancak bu yönetici veya yönetilen İslam ile gelen bir şeye muhalif bir harekette bulunursa onun bu muhalefeti küfürden değil, masiyetten kabul edilir. Her ne günah işlemiş olursa olsun veya günahı ne kadar büyük olursa olsun kalbiyle bu günahını helal görmedikçe yani işlediğim bu şey günah değildir ne haramdır ne helaldir demedikçe böyledir. Ne zaman ki bunu der küfre girmiş ve dininden irtidad etmiş olur.

İşte bundan dolayı riddet küfrü ile masiyet küfrünü birbirinden ayırmamız gerekiyor. Riddet küfrü kalp ile alakalıdır. Kişinin kalbi Allah'ın şeriatine karşı gelmektedir. Masiyet küfründe ise kişinin kalbi Allah'ın şeriatinden yana olsa da ameliyle hevasına uymaktadır. Aksi takdirde Allah Azze ve Celle’ye karşı isyan eden herkesin riddet küfrüyle kâfir olduğunun söylenmesi gerekir ki bir Müslüman bunu söylemez.

Nifak da aynı küfür gibi bu kabildendir. Bu da aynı şekilde bugün insanların çoğuna kapalı kalmış meselerdendir. Nifağın da aynı küfür gibi itikadi ve ameli kısımları vardır. Bu hakikati hatırladığımızda bazı hadisleri anlamamız da kolaylaşır. Aksi takdirde ilim talebesinin kafası karışacaktır. Mesela meşhur hadis:

"Münafığın alameti üçtür: konuştuğunda yalan söyler, söz verdiğinde sözünde durmaz, kendisine guvenildiginde hainlik eder"

Münafığın alameti... Bu hadisteki münafık ismini nasıl anlayacağız? Bu Kuran'da geçtiği gibi midir?: "Muhakkak ki münafıklar cehennemin en alt tabakasındadır"

Kim sözünde durmazsa onun cehennemin en alt tabakasında olduğunu mu söyleriz? Bunu ancak şer’i isimlendirmelerin hakikatinden cahil olan kimse söyler.

Münafığın nifağı; ameli nifak da olabilir, itikadi nifak da olabilir. Allah Azze ve Celle’nin haklarında cehennemin en alt tabakasında olduğunu söylediği kişilerin küfrü içlerinde gizleyip İslam'ı izhar eden kişiler olduğunu biliyorsunuz. İşte bunlar kalplerinde yer edenlerden dolayı kâfirlerdir çünkü onlar kalplerinde Allah'ın indirdiklerine karşı bir küfür gizliyorlar. Lakin onlar insanlara İslam'ı zahir ediyorlar. Onlarla namaz kılıyor, oruç tutuyor ve İslam ahkâmını açığa vuruyorlar. Ancak kalplerindekiyle kâfirdirler. İçindekinin zıddını açığa vurduğundan o münafık diye isimlendirilmiştir.

Onun açığa vurduğu güzel olan İslam'dır kalbinde ise büyük bir küfür gizlemektedir. Onun bu küfrü cehennemde ebedi kalmayı gerektiren bir küfürdür, sahibi de cehennemin en alt tabakasındadır.

İşte bu hadiste (münafığın alameti hadisi) ve bunun gibi başka hadislerde mesela Nebi aleyhissalatu ve’s-selam’ın: "Kim cihad etmeden veya nefsinde cihad etmeyi arzulamadan ölürse nifaktan bir şube üzerinde ölmüş olur" sözünde geçen nifak, sahibini cehennemde ebedi kılacak olan nifak mıdır? El-Cevab: Hayır.

Öyleyse "Münafığın alameti" hadisini nasıl anlayacağız? Buradaki Münafığın nifağı tıpkı ameli küfür gibi ameli nifaktır. Yani o inandığına muhalif bir amelde bulunmaktadır. Müslüman kalbinin derinliklerinde yalanın haram olup caiz olmadığına iman etmektedir. Kalbinde durum böyledir peki o ne yapmaktadır? İçinde gizlenenin aksine ameli etmektedir. Kâfir ve mürted olan Münafık da gizlediğinin aksini açığa vurmaktadır. Ancak o şerri gizlemeye hayrı açığa vurmaktayken münafık Müslüman ise hayrı gizlemeye şerri açığa vurmaktadır. Hayra iman etmekte şer işlemektedir.

O, yalanın haram olduğuna, husumetin haram olduğuna inanmakta fakat inandığına (ameliyle) muhalefet etmektedir. Müslümanın amelinin itikadıyla çelişmesi onun sâlih olmayan amelinin sâlih olan akidesiyle çelişmesidir. Bu münafık zahir olan amelinin içinde gizlediğiyle çelişmesi bakımından kâfir ve mürted olan münafıkla ortaktır.

Öyleyse "Münafığın alameti üçtür" hadisi hakkında şimdi diyelim ki... İçinde küfrü gizleyip İslam'ı açığa vuran itikadî nifak sahibi cehennemin en alt tabakasındadır. İçinde Allah katından gelenlerin tümüne imanı barındırıp ameliyle ve sözüyle buna muhalefet eden Müslümana gelince... Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem onu münafık diye isimlendirmiştir. O halde selim kaideye sahip olup da kendisinden Allah'ın şeriatine muhalif bir amel sadır olan kişinin yönetici veya yönetilen olması arasında hiç bir fark yoktur. Onun bu küfrü ameli küfür, nifağı ameli nifaktır.

İslam'ı izhar edip içinde küfrü barındıran sözüyle İslam'ı izhar edip sonra İslam'ı benimseyen kişiye gelince... O kalben İslam'a karşı koymamaktadır. Kâfir ve cehennemin en alt tabakasında ebedi kalacak olan Münafık ile Allah'ın indirdiklerine iman eden lakin ameliyle az veya çok Allah Azze ve Celle’ye muhalefet eden kimse birbirinden ne kadar da uzaktır! O bununla dinden çıkaran bir küfürle kafir değil, asidir. Bu soruyla alakalı söylenebilecekler bunlardır.

Soru soran: Buna yakın bir soru olaraktan günümüzdeki Kadiyaniler, Şiiler ve onlar gibi fırkalarla Selef'in yoluna muhalif şekillerle İslam'a davet eden fırkaların "Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır..." hadisinin kapsamına dayanaraktan mutlak anlamda ateş ehli olduklarına hükmedebilir miyiz?

El-Elbani: Bunda hiç şüphe yok ki evet...

Tercüme: Ebu Leylâ Ali Karaçay

Link: الشيخ محمد ناصر الالباني-متفرقات-216-2 (alathar.net)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)