Abdullah b. Ömer radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
يَطْوِي اللهُ عَزَّ وَجَلَّ السَّمَاوَاتِ يَوْمَ
الْقِيَامَةِ ثُمَّ يَأْخُذُهُنَّ بِيَدِهِ الْيُمْنَى ثُمَّ يَقُولُ أَنَا الْمَلِكُ أَيْنَ
الْجَبَّارُونَ؟ أَيْنَ الْمُتَكَبِّرُونَ. ثُمَّ يَطْوِي الْأَرَضِينَ بِشِمَالِهِ
ثُمَّ يَقُولُ أَنَا الْمَلِكُ أَيْنَ الْجَبَّارُونَ؟ أَيْنَ الْمُتَكَبِّرُونَ؟
“Allah Azze ve Celle kıyamet günü göklerle yeri dürer. Sonra onları sağ
eline alır ve şöyle buyurur:
“Ben el-Melik’im. Zorbalar nerede? Kibirlenenler nerede?” Sonra yerleri diğer
eliyle dürer ve şöyle der:
“Ben el-Melik’im. Zorbalar nerede? Kibirlenenler nerede?”[1]
Bu hadis, Allah
Azze ve Celle’nin azametine ve iki el sıfatına delalet eden hadislerdendir.
Lakin burada hadisin başka bir delalet yönü üzerinde duracağım. Bu da Allah Azze
ve Celle’nin kıyamet gününde yegâne hükümranlığını ilan ettiği bu şiddetli anda
zorbaları ve kibirlenenleri tehdit eden bu sözlerindeki dehşettir!
Allah Azze ve
Celle özellikle bu iki tür insanı tehdit ediyor! Bu hadiste zorbaların ve
kibirlenenlerin nasıl bir şiddetle tehdit edildikleri anlaşılmaktadır. Nitekim Ebu Hureyre radıyallahu anh’den gelen rivayette Rasûlullah sallallâhu
aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur
تَحَاجَّتِ الْجَنَّةُ
وَالنَّارُ، فَقَالَتِ النَّارُ: أُوثِرْتُ بِالْمُتَكَبِّرِينَ
وَالْمُتَجَبِّرِينَ…
“Cennet ve cehennem
tartıştılar, cehennem dedi ki: “Ben büyüklenenler ve zorbalar için seçildim…”[2]
Cehennem de özellikle iki sınıf için seçildiğini ifade
ediyor: kibirlenenler ve zorbalar!
Ebû Hureyre radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurdu:
يَخْرُجُ
عُنُقٌ مِنَ النَّارِ لَهَا عَيْنَانِ يُبْصِرُ بِهَا وَأُذُنَانِ يَسْمَعُ بِهَا وَلِسَانٌ
يَنْطِقُ بِهِ يَقُولُ إِنِّي وُكِّلْتُ بِكُلِّ جَبَّارٍ عَنِيدٍ وَبِكُلِّ مَنْ دَعَا
مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ وَالْمُصَوِّرِينَ
“Kıyamet günü cehennemden gören iki gözü, işiten iki kulağı ve konuşan
bir dili olan bir boyun çıkacak, şöyle diyecektir: “Muhakkak ki ben, üç tür kimse için
görevlendirildim: Her inatçı zorba, Allah ile beraber başka bir ilaha seslenen
herkes ve suret yapanlar!”[3]
Aişe radiyallahu anha’dan: Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
…فَلَا وَحِينَ يَخْرُجُ عُنُقٌ مِنَ النَّارِ
فَيَنْطَوِي عَلَيْهِمْ وَيَتَغَيَّظُ عَلَيْهِمْ وَيَقُولُ ذَلِكَ الْعُنُقُ وُكِّلْتُ
بِثَلَاثَةٍ وُكِّلْتُ بِثَلَاثَةٍ وُكِّلْتُ بِثَلَاثَةٍ وُكِّلْتُ بِمَنْ ادَّعَى مَعَ اللهِ إِلَهًا آخَرَ
وَوُكِّلْتُ بِمَنْ لَا يُؤْمِنُ بِيَوْمِ الْحِسَابِ وَوُكِّلْتُ بِكُلِّ جَبَّارٍ
عَنِيدٍ قَالَ فَيَنْطَوِي عَلَيْهِمْ وَيَرْمِي بِهِمْ فِي غَمَرَاتٍ…
“…Cehennemden bir boyun
çıkıp onların üzerine kapandığı zaman da kimse kimseyi hatırlamaz. Bu boyun der
ki:
“Üç tür kimseyle
görevlendirildim. Üç tür kimseyle görevlendirildim. Üç tür kimseyle
görevlendirildim. Allah ile beraber başka bir ilah iddia eden kimse için
görevlendirildim. Hesap gününe iman etmeyen her kibirli kimse için
görevlendirildim ve her inatçı zorba için görevlendirildim.”
Sonra onların üzerlerine kapanır ve onları tutamlar halinde atar.”[4]
Bu hadiste Allah’a ortak
koşanlar, sonra hesap gününe iman etmeyen kibirliler, sonra da her inatçı zorba
zikrediliyor!
İnsan yaratılışındaki
cahillik ve zalimlikten ötürü, bu tehdit edici nasları kendi nefsi hakkında
düşünmez. Bilakis bu nasların yalnız müşrikler hakkında olduğunu, kendisine
karşı büyüklük taslayan birçok kimse hakkında olduğunu veya kendisine karşı
zalimlik yapan başkalarını tehdit ettiğini düşünür.
Peki sen ey insan! Allah
seni zalim tabiatte yarattığını ve bu dünyaya bu zalim tabiatine uymayıp
rabbine teslim olmak, tevazu göstermek üzere imtihan edildiğini bildiriyor! Senin
yaptığın zulümler, büyüklenmeler, zorbalıklar ne olacak?
Allah’ın sana kendisine
itaat etmek üzere kullanman için emanet ettiği bedeninde, nefsinde yaptığın
zulümler!
Yetkin altına verdiği işçin,
memurun, tebâ’an, hanımın, çocukların, hatta hayvanlarına yaptığın zulümler!
Mazlumun bedduasından
sakındıran hadisi yalnız kendi uğradığın zulümler hakkında zannediyorsun! Peki
ya senin zulmettiklerin?
Hep mazlum olduğun halleri
dikkate alıp zalimleri sorumlu tutmakla kendini avutmaman, kendi zulümlerin
sebebiyle dünyada veya ahirette hesap etmediğin durumlarla karşılaşmaman için
işte sana nefsini hesaba çekerek düşüneceğin hadisler:
Umm Seleme radiyallahu anha’dan:
أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَانَ
يَقُولُ فِي مَرَضِهِ الَّذِي تُوُفِّيَ فِيهِ الصَّلاةَ وَمَا مَلَكَتْ
أَيْمَانُكُمْ فَمَا زَالَ يَقُولُهَا حَتَّى مَا يَفِيضُ بِهَا لِسَانُهُ
“Nebî sallallahu aleyhi ve sellem vefat ettiği hastalığında:
“Namaz ve elleriniz altında bulunanlar!” diyordu. Ruhunu teslim
edinceye kadar bunu söylemeye devam etti.”[5]
Elleriniz altında bulunanlar; eşleriniz, çocuklarınız, köleleriniz,
işçileriniz, hayvanlarınızdır. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bu
vasiyeti, zulmetmek ve zorbalık etmek durumunda kalacağın ve kul hakkında
girebileceğin kimseler hakkındadır!
Nitekim bunların her biri hakkında ayrıntılı sakındırmalar gelmiştir.
Bunlardan bazısı şöyledir:
Enes radiyallahu anh’den: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurdu:
إِنَّ
اللهَ سَائِلٌ كُلَّ رَاعٍ عَمَّا اسْتَرْعَاهُ أَحَفِظَ ذَلِكَ أَمْ ضَيَّعَ؟
حَتَّى يُسْأَلَ الرَّجُلُ عَلَى أَهْلِ بَيْتِهِ
“Muhakkak ki Allah her çobanı sürüsünden, korudu mu, zayi mi etti
diye sorgulayacaktır. Hatta kişiyi aile halkı hakkında sorgular.”[6]
İbn Ömer radiyallahu anhuma’dan: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurdu:
مَا
اسْتَرْعَى اللَّهُ عَبْدًا رَعِيَّةً قَلَّتْ أَوْ كَثُرَتْ إِلا سَأَلَهُ عَنْهَا
أَقَامَ فِيهَا أَمْرَ اللَّهِ جَلَّ وَعَزَّ أَمْ أَضَاعَهُ حَتَّى يَسْأَلَهُ
عَنْ أَهْلِ بَيْتِهِ خَاصَّةً
“Allah bir kula, az ya da çok bazı kimselerin sorumluluğunu
verdiğinde mutlaka onlar hakkında Allah Azze ve Celle’nin emrini uygulamış mı,
yoksa zayi mi etmiş diye sorgular. Hatta kişiyi ailesi hakkında özel olarak
sorgular.”[7]
Ebu Hureyre radiyallahu anh’den: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurdu:
مَا مِنْ
رَاعٍ يُسْتَرْعَى رَعِيَّةً إِلَّا سُئِلَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَقَامَ فِيهَا أَمْرَ
اللَّهِ أَمْ أَضَاعَهُ؟
“Bir raiyyeye (halka) yönetici kılınan hiçbir kimse yoktur ki kıyamet
gününde onlar hakkında Allah Azze ve Celle’nin emrini uygulamış mı, yoksa zayi
mi etmiş diye sorgulanmasın.”[8]
Ebu Eyyub radiyallahu anh’den: “Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
أَوَّلُ مَنْ يَخْتَصِمُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ الرَّجُلُ
وَامْرَأَتُهُ وَاللهِ مَا يَتَكَلَّمُ لِسَانُهَا وَلَكِنْ يَدَاها ورِجْلَاها
يَشْهَدَانِ عَلَيْهَا بِمَا كَانَتْ تُغَيِّبُ لِزَوْجِهَا وَتَشْهَدُ يَدَاهُ
وَرِجْلَاهُ بِمَا كَانَ يُولِيها ثُمَّ يُدْعَى بِالرَّجُلِ وَحَرَمِهِ فَمِثْلُ
ذَلِكَ ثُمَّ يُدْعَى بِأَهْلِ الْأَسْوَاقِ وَمَا يُوجَدُ ثُمَّ دَوَانِيقُ وَلَا
قَرَايِطُ وَلَكِنْ حَسَنَاتُ هَذَا تُدْفَعُ إِلَى هَذَا الَّذِي ظَلَمَ
وَسَيِّئَاتُ هَذَا الَّذِي ظَلَمَهُ ثُمَّ يُؤْتَى بِالْجَبَّارِينَ فِي
مَقَامِعَ مِنْ حَدِيدٍ فَيُقَالُ أَوْرِدُوهُمْ إِلَى النَّارِ فَوَاللهِ مَا
أَدْرِي يَدْخُلُونَهَا أَوْ كَمَا قَالَ اللهُ تَعَالَى {وَإِنْ مِنْكُمْ إِلَّا
وَارِدُهَا كَانَ عَلَى رَبِّكَ حَتْمًا مَقْضِيًّا ثُمَّ نُنَجِّي الَّذِينَ
اتَّقَوْا وَنَذَرُ الظَّالِمِينَ فِيهَا جِثِيًّا}
“Kıyamet günü ilk muhakeme olacak olanlar,
kişiyle hanımıdır. Vallahi hanımının dili konuşmayacak, onun elleri ve ayakları
konuşup, kocasından habersiz olarak yaptıklarına şahitlik edecekler. Erkeğin de
elleri ve ayakları, onun hanımına nasıl davrandığına şahitlik edecekler. Sonra
kişiyle hizmetçisi çağrılıp aynı şekilde muhakeme olacaklar, sonra çarşı
sahipleri çağrılıp muhakeme edilecekler. O gün ne danik, ne de kırat olmayacak,
haksız olanın iyilikleri alınıp haklı olana verilecek, mazlumun günahları
zalime yüklenecek. Sonra zorbalar demir sopalarla getirilip:
“Onları cehenneme sürün” denilecek. Vallahi
onlar cehenneme girecekler mi, yoksa: “Sizden cehenneme uğramayacak yoktur. Bu,
rabbinin yapmayı üzerine aldığı kesinleşmiş bir hükümdür” (Meryem 72)
ayetinde söylendiği gibi mi olacak bilmiyorum.”[9]
Kişinin hanımını kölesi gibi görmesi, onun
üzerinde rabbiymiş gibi tahakküm kurmaya çalışması yukarıda geçen hadisteki tehdite
muhatap kılan zorbalık ve zulümdendir:
Abdullah b. Zem’a radiyallahu anh’den: “Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem hutbe verdi ve şöyle buyurdu:
…إِلَامَ
يَجْلِدُ أَحَدُكُمُ امْرَأَتَهُ جَلْدَ
الْعَبْدِ وَلَعَلَّهُ يُضَاجِعُهَا مِنْ آخِرِ يَوْمِهِ ..
“…Sizden biriniz ne zamana kadar karısını
köle döver gibi dövmeye devam edecek? Olur ki, o kadınla günün sonunda cima
eder…”[10]
Suleyman b. Amr b. Ahvas rahimehullah’tan: babam (Amr b. el-Ahvas)
radiyallahu anh bana şöyle rivayet etti:
أَنَّهُ
شَهِدَ حَجَّةَ الوَدَاعِ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
فَحَمِدَ اللَّهَ وَأَثْنَى عَلَيْهِ وَذَكَّرَ وَوَعَظَ فَذَكَرَ فِي الحَدِيثِ قِصَّةً
فَقَالَ أَلَا وَاسْتَوْصُوا بِالنِّسَاءِ خَيْرًا فَإِنَّمَا هُنَّ عَوَانٌ عِنْدَكُمْ
لَيْسَ تَمْلِكُونَ مِنْهُنَّ شَيْئًا غَيْرَ ذَلِكَ إِلَّا أَنْ يَأْتِينَ بِفَاحِشَةٍ
مُبَيِّنَةٍ فَإِنْ فَعَلْنَ فَاهْجُرُوهُنَّ فِي المَضَاجِعِ وَاضْرِبُوهُنَّ ضَرْبًا
غَيْرَ مُبَرِّحٍ فَإِنْ أَطَعْنَكُمْ فَلَا تَبْغُوا عَلَيْهِنَّ سَبِيلًا أَلَا إِنَّ
لَكُمْ عَلَى نِسَائِكُمْ حَقًّا وَلِنِسَائِكُمْ عَلَيْكُمْ حَقًّا فَأَمَّا حَقُّكُمْ
عَلَى نِسَائِكُمْ فَلَا يُوطِئْنَ فُرُشَكُمْ مَنْ تَكْرَهُونَ وَلَا يَأْذَنَّ فِي
بُيُوتِكُمْ لِمَنْ تَكْرَهُونَ أَلَا وَحَقُّهُنَّ عَلَيْكُمْ أَنْ تُحْسِنُوا إِلَيْهِنَّ
فِي كِسْوَتِهِنَّ وَطَعَامِهِنَّ
“O, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber veda haccına
katılmıştı. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Allah’a hamdu sena edip öğüt
verdikten sonra şöyle buyurdu:
“Dikkat edin! Kadınlar hakkında birbirinize hayrı tavsiye edin. Onlar
yanınızda ancak yardımcılardır. Onlardan başka bir şeye sahip değilsiniz. Ancak
açık bir çirkinlik işlemeleri müstesna. Eğer bunu yaparlarsa onları
yataklarında ayırın, iz bırakmayacak şekilde dövün. Size itaat ederlerse
aleylerinde bir yol aramayın. Dikkat edin! Muhakkak ki sizin kadınlarınız
üzerinde hakkı olduğu gibi elbette kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakkı
vardır. Sizin onlar üzerinizdeki hakkınız; hoşlanmadığınız kimselere yataklarınızı
çiğnetmemeleri, hoşlanmadığınız insanları evinize sokmamalarıdır. Onların
sizin üzerinizdeki hakları: Giydirmelerinde, yedirmelerinde onlara karşı en
güzel şekilde davramanızdır.[11]
Bu hadiste açıkça kişinin hanımı üzerindeki yetkisinin sınırlarına uyarı
yapılmıştır!
Namaz kılana vurulmaz
Ebu Galib rahimehullah’tan:
“Ebu Umame radiyallahu anh dedi ki:
أَنَّ
رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَقْبَلَ مِنْ خَيْبَرَ وَمَعَهُ غُلاَمَانِ
فَقَالَ عَلِىٌّ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَخْدِمْنَا فَقَالَ خُذْ أَيَّهُمَا شِئْتَ
فَقَالَ خِرْ لِى قَالَ خُذْ هَذَا وَلاَ تَضْرِبْهُ فَإِنِّى قَدْ رَأَيْتُهُ
يُصَلِّى مَقْبَلَنَا مِنْ خَيْبَرَ وَإِنِّى قَدْ
نُهِيتُ
عَنْ
ضَرْبِ
أَهْلِ
الصَّلاَةِ
وَأَعْطَى أَبَا ذَرٍّ الْغُلاَمَ الآخَرَ فَقَالَ اسْتَوْصِ بِهِ خَيْرًا ثُمَّ
قَالَ يَا أَبَا ذَرٍّ مَا فَعَلَ الْغُلاَمُ الَّذِى أَعْطَيْتُكَ قَالَ أَمَرْتَنِى
أَنْ أَسْتَوْصِىَ بِهِ خَيْرًا فَأَعْتَقْتُهُ
“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Hayber’den
yanında iki köle ile döndü. Ali radiyallahu anh dedi ki:
“Ey Allah’ın rasulü! Bunlar bize hizmet etsinler.”
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Bu ikisinden dilediğini al.” Ali radiyallahu
anh dedi ki:
“Benim için sen seç.” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem buyurdu ki:
“Şunu al ve ona vurma. Zira ben Hayber dönüşümüzde
onun namaz kıldığını gördüm. Muhakkak ki ben namaz ehline vurmaktan yasaklandım.”
Diğer köleyi de Ebu Zer radiyallahu anh’e verdi ve buyurdu ki:
“Ona iyi davran.” Sonra dedi ki: “Ey Ebu
Zer! Sana verdiğim köle ne yaptı?” O da dedi ki:
“Bana ona iyi davranmamı emretmiştin. Ben de onu azat
ettim.”[12]
Kişinin hayvanlarına merhametsiz davranması zorbalıktandır:
Malik b. Nadle radiyallahu
anh dedi ki: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gittiğimde şöyle
buyurdu:
هَلْ
تُنْتَجُ إِبِلُ قَوْمِكَ صِحَاحًا آذَانُهَا فَتَعْمَدَ إِلَى الْمُوسَى
فَتَقْطَعُ آذَانَهَا فَتَقُولُ: هَذِهِ بُحُرٌ، وَتَشُقُّهَا أَوْ تَشُقُّ جُلُودَهَا فَتَقُولُ: هَذِهِ حُرُمٌ، فَتُحَرِّمُهَا
عَلَيْكَ وَعَلَى أَهْلِكَ؟ قَالَ: نَعَمْ. قَالَ: فَإِنَّ مَا آتَاكَ اللَّهُ
لَكَ حِلٌّ، وَسَاعِدُ اللَّهِ أَشَدُّ، وَمُوسَى اللَّهِ أَحَدُّ
وَرُبَّمَا قَالَ: سَاعِدُ اللَّهِ أَشَدُّ مِنْ
سَاعِدِكَ، وَمُوسَى اللَّهِ أَحَدُّ مِنْ مُوسَاكَ
“Kavminin develeri,
kulakları sağlam olarak doğarlar. Bunun üzerine eline bir ustura alıp onların
kulaklarını kesiyorsun ve:
“Bunlar bahrdır[13]”
diyorsun veya derilerini yarıyorsun ve:
“Bunlar haramdır” diyerek
kendine ve ailene haram kılıyorsun değil mi?” Ben:
“Evet” dedim. Buyurdu ki:
“Muhakkak ki Allah sana
helal şeyler vermiştir. Allah’ın bileği senin bileğinden güçlüdür. Allah’ın
usturası da senin usturandan daha keskindir.”[14]
Kişinin Sorumlu Olduğu Kimselere Adaleti
Gözetmesinin Karşılığı
Abdullah b. Amr radiyallahu anhuma’dan:
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
إِنَّ الْمُقْسِطِينَ عِنْدَ اللهِ عَلَى مَنَابِرَ مِنْ نُورٍ
عَنْ يَمِينِ الرَّحْمَنِ عَزَّ وَجَلَّ وَكِلْتَا يَدَيْهِ يَمِينٌ الَّذِينَ يَعْدِلُونَ
فِي حُكْمِهِمْ وَأَهْلِيهِمْ وَمَا وَلُوا
“Muhakkak ki muksitler Allah katında Rahman
Azze ve Celle’nin sağında nurdan minberler üzerinde olurlar. Rahman’ın her iki
eli de sağdır. Onlar; hükümleri, aileleri ve sorumlu oldukları kimseler
hakkında adaletle muamele edenlerdir.”[15]
Bu hadislerin geneli Allah Azze ve Celle’nin sıfatlarına
delalet eden hadislerdir. Selefin menhecine ittibayı arzulayan müslümanlar
sıklıkla bu hadisleri okurlar, delil getirirler. Lakin içerdiği hikmet ve
vaazdan öğüt alınmazsa bu hadisleri okumanın ve delil getirmenin ne anlamı
vardır?
Ümmetin salih selefi, bu hadisleri bid’atçi ve kelamcılara
reddetmek için getirmekle yetinmemiş, Allah Azze ve Celle’ye isim ve
sıfatlarıyla gerektiği gibi iman edip uygulayarak, Nebî sallallahu aleyhi ve
sellem’in gönderiliş gayelerinden biri olan güzel ahlâkı tamamlamaya da itina
göstermişlerdir!
[1]
Sahih. Muslim (2788)
[2]
Sahih. Buhârî (4850) Muslim (2846) Abdurrazzak
(11/422) İbn Ebi Şeybe (7/51) İbn
Hibban (16/482) Ahmed (2/276) Bezzar
(17/207) Humeydi (1107)
[3]
Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih. Beyhakî
el-Ba’s ve’n-Nuşur (524) Ahmed (2/336) Tirmizî (2574) Deylemi (8865)
el-Muhalledi Fevaid (587) Beyhakî, Şuabu’l-İman (5/190) el-Elbani es-Sahiha
(512) Mukbil b. Hadi Sahihu’l-Musned (1406)
[4]
Muslim'in şartına göre sahih. İbn
Kesir Camiu’l-Mesanid (2560) Acurri eş-Şeria (905) Ahmed (6/101, 110) Ebu Bekr
eş-Şafii el-Gaylaniyyat (911) Ebû Dâvûd (4755) Hâkim (4/622) İshak b. Rahuye
(1349) Beyhakî el-İtikad (s.210)
[5]
Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih.
Ebu İmran el-Bezzaz Fevaid (77-80) Ziyau’l-Makdisi el-Muhtare (7/37) Ahmed
(6/290, 311, 315, 321) İbn Mâce (1625) Nesâî Sunenu'l-Kubrâ (7097-7100) Abd b.
Humeyd (1542) Begavi Şerhu’s-Sunne (2415) Ebû Ya'lâ (12/365, 414) Bezzar
(13/364) Taberânî (23/306, 379) İbn Sa’d Tabakat (2/254) Fesevi Marife (3/354)
Taberî Tehzibu’l-Asar (1517) Haraiti Mekarimu’l-Ahlak (521) Ahadisu Affan b.
Muslim (100) İbn Ebi’d-Dunya el-Muhtadarin (30, 33) Tahavi Şerhu Muşkili’l-Asar
(3203) Beyhakî Delail (7/205) Beyhaki el-Adab (51) Hatib Tarih (10/169) Hatib
el-Muttefak ve’l-Mufterak (845) el-Elbani es-Sahiha (868)
[6]
Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih.
Nesâî İşratu’n-Nisa (292) Nesâî Sunenu'l-Kubrâ (9174) İbn Hibbân (10/345)
Taberânî el-Evsat (2/198) el-Elbani es-Sahiha (1636)
[7]
Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih.
el-Kasım b. Musa el-Uşeyb Cuz’un Fihi Min Hadisi’l-Kasım b. Musa el-Uşeyb (81)
Ahmed (2/15) Ma’mer Cami (1259) Temmam er-Razi Fevaid (1757) Ebu Bekr en-Nasibi
Fevaid (119) Ebu Nuaym Hadisu Yunus b. Ubeyd (23) Ebu Nuaym Ahbaru İsbehan
(1387) Ebu Ya’la’dan naklen: İbn Hacer Metalibu’l-Aliye (2160)
* Ebu Hureyre radiyallahu anh’den: Taberânî
Evsat (5/149)
* İbn Mes’ud radiyallahu anh’den: Taberânî
(9/172)
[8]
Sahih ligayrihi. Taberânî
Mu'cemu'l-Evsat (4916)
[9]
Hasen ligayrihi. Taberânî (4/148)
Ukaylî ed-Duafa (2/276) İbn Ebi’d-Dunya el-Ehval (197) Ebu Nuaym Tarihu İsbehan
(2/238) Deylemi (37) Dulabî el-Kuna ve’l-Esma (1/417)
[10]
Sahih. Buhârî (4942, 3377) Muslim
(2855)
[11]
Sahih. Tirmizî (1163) İbn Mâce (1851)
Nesâî Sunenu'l-Kubrâ (9169) Tahavî Şerhu Muşkili'l-Âsâr (2524) İbn Ebî Şeybe
Musned (563)
[12]
Hasen. Ahmed (5/250, 258) Buhârî
Edebu’l-Mufred (163) Taberânî (8/275, 330, 344) el-Elbani es-Sahiha (1428)
Mukbil b. Hadi Camiu’s-Sahih (896, 1767, 2092)
[13]
Bahr/Bahira: Cahiliyye’de beş defa doğurmuş olup da
beşincisi dişi olan ve bu suretle de adak yapılarak kulağı yarılan
hayvanlardır.
[14]
Muslim'in şartına göre sahih. Taberî
Tefsir (9/29) Tayalisi (1303) İbn Hibbân (12/432) Hâkim (1/76, 4/201) Ahmed
(3/473) Humeydi (883) Taberânî (19/277-280) Begavi Mu’cem (2966) Beyhakî
(10/10) Beyhakî Şuab (6/259) Beyhakî el-Esma ve’s-Sifat (742)
[15]
Sahih. Muslim (1827)