Kâfirlere Selamla
Başlamanın Cevazı
Ebu Muaz el-Çubukâbâdî
Hutbetu’l-Hâce
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
Şüphesiz hamd yalnız Allah'adır. O'na hamd eder,
O'ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerlerinden, amellerimizin
kötülüklerinden Allah'a sığınırız. Allah'ın hidayet verdiğini kimse saptıramaz.
O'nun saptırdığını da kimse doğru yola iletemez. Şehadet ederim ki, Allah'tan
başka ibadete layık hak ilâh yoktur. O, bir ve tektir, O'nun ortağı yoktur.
Yine şehadet ederim ki, Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) Allah'ın kulu ve
rasûlüdür.
“Ey iman
edenler! Allah'tan nasıl sakınmak gerekirse öyle sakının ve siz ancak
Müslümanlar olarak ölün.” (Al-i İmran; 102)
“Ey
insanlar! Sizi tek bir candan yaratan ve ondan da eşini var eden, her ikisinden
birçok erkek ve kadın türeten rabbinizden sakının. Kendisi adına birbirinizden
dileklerde bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık bağlarını kesmekten de sakının.
Şüphesiz Allah üzerinizde tam bir gözetleyicidir.” (en-Nisâ;
1),
“Ey iman
edenler! Allah'tan sakının ve dosdoğru söz söyleyin. O da amellerinizi lehinize
olmak üzere düzeltsin, günahlarınızı da mağfiret etsin. Kim Allah'a ve rasûlüne
itaat ederse büyük bir kurtuluşla kurtulmuş olur.” (el-Ahzâb;
70-71)
Bundan sonra, Şüphesiz sözlerin en güzeli Allah’ın
Kelam’ı, yolların en hayırlısı Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in yoludur.
İşlerin en kötüsü sonradan çıkarılanlarıdır. Her sonradan çıkarılan şey
bid’attir ve her bid’at sapıklıktır. Her sapıklık da ateştedir.
Kâfirlere selâmla
başlama konusunda ilim ehli ihtilaf etmişlerdir. Bu risalede kâfirlere selam
vermekle başlamaktan yasaklayan hadislerin, kendileriyle harp halinde bulunulan
kâfirler hakkında olduğu tahkik edilmiştir.
Nitekim hem Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem’den, hem de sahabe ve tabiinden olan salih
seleften, harp halinde olmayan kâfirlere selamla başlamanın cevazı sabit
olmuştur.
Konu hakkında birçok
âlimlerin ihtilaf etmelerine sebep olan, kâfirlere selamla başlamaktan mutlak
olarak yasaklayan hadisin de illeti açıklanmıştır.
Kitabın sonunda
kâfirlere selamla ilgili tâli birkaç mesele ile bidat ehline selam verme
yasağının, kâfirlere selam konusuyla kıyaslanamayacağını gösteren delilleri
zikrettim.
Allah Azze ve
Celle’den bu risalesi müslümanlara faydalı kılmasını dilerim.
Ebu Muaz Seyfullah el-Çubukâbâdî
Kâfire Selam
Konusunda Âlimlerin İhtilafı
Kurtubî rahimehullah
Tefsir’inde şöyle dedi: “İbn Uyeyne rahimehullah’a: “Kâfire selâm vermek caiz
midir?” diye sorulmuş, O da şöyle demiştir:
“Evet. Çünkü Allah
Teâlâ: “Sizinle din hususunda savaşmamış, sizi yurtlarınızdan çıkarmamış
olanlara iyilik yapmanızı ve onlara adaletli davranmanızı Allah size
yasaklamaz. Çünkü Allah adaletli davrananları sever." (Mümtehine, 8)
diye buyurduğu gibi;
“İbrahim de ve
onunla beraber olanlarda sizin için gerçekten uyulacak güzel bir örnek vardır."
(Mumtehine, 4) diye buyurmuştu. İbrahim aleyhi's-selâm da babasına:
“Selâm olsun sana”
(Meryem 47) demişti.
Derim ki (Kurtubî):
Âyet-i kerîmeden anlaşılan kuvvetli görüş, Süfyan b. Uyeyne'nin dediğidir.
Ancak bu hususta sahih iki hadis vardır. Ebu Hureyre radıyallahu anh’ın rivayetine
göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
لَا تَبْدَءُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى
بِالسَّلَامِ فَإِذَا لَقِيتُمْ أَحَدَهُمْ فِي الطَّرِيقِ فَاضْطَرُّوهُ إِلَى أَضْيَقِهِ
“Yahudi ve
hristiyanlara öncelikle siz selâm vermeyin. Onlardan herhangi birisi ile yolda
karşılaşacak olursanız onu yolun en dar tarafından geçmek zorunda bırakın.”
Bu hadisi Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir.[1]
Yine Buhârî ve Müslim'de Usâme b, Zeyd radıyallahu anh'den gelen rivayete göre Nebî sallallahu aleyhi ve
sellem el-Hâris b. el-Hazrecoğulları diyarında bulunan Sa'd b. Ubâde'yi
rahatsızlığı dolayısıyla ziyaret etmek üzere terkisine de Üsâme b. Zeyd'i bindirmiş
olarak, altında Fedek mamulü bir kadifenin bulunduğu, bunun da üzerinde bir
semeri bulunan bir eşeğe binmiş idi. -Bu Bedir vakasından önceydi-
Müslümanlarla putlara tapan müşriklerden ve Yahudilerden oluşan kimselerin
oturduğu bir yerden geçti. Aralarında Abdullah b. Ubeyy b. Selûl de vardı. Yine
o mecliste Abdullah b. Revâha radıyallahu anh de bulunuyordu. Bineğin çıkardığı
toz-toprak mecliste oturanlann üzerine gelince, Abdullah b. Ubey, elbisesi ile
burnunu örttü, sonra da şöyle dedi:
“Üzerimize toz çıkarmayın.” Nebî sallallahu aleyhi ve sellem
de onlara selâm verdi…[2]
Birinci hadis
kâfirlere ilk olarak selâm vermeyi terk etmek gerektiğini ifade etmektedir.
Çünkü selâm bir ikramdır. Kâfir ise ikrama ehil değildir.
İkinci hadis ise bunun
caiz olduğunu göstermektedir. Taberî dedi ki: “Ebu Hureyre radıyallahu anh’ın
rivayet ettiği hadis Üsame radıyallahu anh’ın rivayet ettiği hadise karşı gösterilemez.
Çünkü bu hadislerin biri diğerine muhalif değildir, Zira Ebu Hureyre
radıyallahu anh’ın rivayet ettiği hadis genel bir mana ifade eder. Üsame
radıyallahu anh’ın rivayeti ise anlamının hususî olduğunu ortaya koymaktadır.”[3]
İbnu’l-Kayyım rahimehullah şöyle dedi: “Selef ve Halef bu konuda ihtilaf ettiler. Çoğunluk: “Onlara selamla başlanmaz” dedi. Diğerleri de onların selamına cevap verildiği gibi selama başlamak da caizdir dediler. Bu, İbn Abbas, Ebu Umame ve İbn Muhayriz radıyallahu anhum’den rivayet edilmiştir… Bir taife dediler ki: “İhtiyaç, eziyetlerinden korkmak, akrabalık veya selamı gerektiren herhangi bir sebep gibi ağır basan bir maslahattan dolayı selamla başlamak caizdir.” Bu İbrahim en-Nehaî ve Alkame’den rivayet edilmiştir. El-Evzai dedi ki: “Eğer selam verirsen salihler de selam vermişlerdir. Eğer selamı terk edersen salihler de selamı terk etmişlerdir.”[4]
Bu İhtilâfın Sebebi ve İlletinin Açıklanması
Bu meselede zikredilen ihtilafın sebebi, kâfirlere selamla
başlamayı açıkça yasaklayan, Kurtubi’nin de yukarıda zikretmiş olduğu hadistir.
Lakin bazı âlimler bu hadisin sıhhati hakkında konuşmuşlardır.
Bu hadisi Muslim (2167) Suheyl b. Ebi Salih – babası – Ebu
Hureyre radıyallahu anh yoluyla şöyle rivayet etmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
لَا
تَبْدَءُوا الْيَهُودَ وَلَا النَّصَارَى بِالسَّلَامِ فَإِذَا لَقِيتُمْ
أَحَدَهُمْ فِي طَرِيقٍ فَاضْطَرُّوهُ إِلَى أَضْيَقِهِ
“Yahudi ve Hristiyanlara selâm vermeye siz başlamayın. Onlardan
biriyle yolda karşılaşırsanız onu yolun dar yerine sıkıştırın.”[5]
Nitekim Muslim ravilerin bu hadisin lafzında ihtilaf ettiklerini
de zikretmiştir:
وَفِي حَدِيثِ وَكِيعٍ إِذَا لَقِيتُمُ
الْيَهُودَ وَفِي حَدِيثِ ابْنِ جَعْفَرٍ عَنْ شُعْبَةَ قَالَ فِي أَهْلِ الْكِتَابِ
وَفِي حَدِيثِ جَرِيرٍ إِذَا لَقِيتُمُوهُمْ وَلَمْ يُسَمِّ أَحَدًا مِنَ الْمُشْرِكِينَ
“Veki’nin rivayetinde: “Yahudilerle karşılaştığınız”
zaman lafzıyla, İbn Ca’fer’in Şu’be’den rivayetinde: “Ehli kitap”
hakkında, Cerir’in rivayetinde ise müşriklerden bir sınıf tayin edilmeksizin: “Onlarla
karşılaştığınız zaman” lafzıyla rivayet edilmiştir.”
Hadisin ravilerinden Zuheyr dedi ki: “Suheyl b. Ebi Salih
bize “Onlarla karşılaştığınız zaman” lafzıyla tahdis ettiği zaman Suheyl’e: “Yahudiler
ve Hristiyanlarla mı?” dedim. “Müşriklerle” dedi.[6]
El-Elbani lafzındaki ihtilafları zikrettikten sonra dedi ki:
“Lafzındaki bu ihtilaflar bana Suheyl’in kendisinden kaynaklanıyor gibi geldi. Çünkü
onun hafızasında biraz zayıflık vardı. Allah en iyi bilendir.”[7]
Hadisin ravisi Suheyl b. Ebi Salih rahimehullah şöyle demiştir:
خَرَجْتُ
مَعَ أَبِي إِلَى الشَّامِ فَكَانَ أَهْلُ الشَّامِ يَمُرُّونَ بِأَهْلِ الصَّوَامِعِ
فَيُسَلِّمُونَ عَلَيْهِمْ فَسَمِعْتُ أَبِي يَقُولُ سَمِعْتُ أَبَا هُرَيْرَةَ يَقُولُ
سَمِعْتُ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ لَا تَبْدَءُوهُمْ
بِالسَّلَامِ وَاضْطَرُّوهُمْ إِلَى أَضْيَقِهِ
“Babamla beraber Şam’a gitmiştim. Şamlılar rahiplere uğruyor ve
onlara selam veriyorlardı. Babamın şöyle dediğini işittim: “Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Onlara selamla başlamayın. Onları (yolun) dar yerine skıştırın.”[8]
Hafız İbn Adiy bu hadisi, Suheyl b. Ebi Salih’in tek kalması
sebebiyle karşı çıkılan rivayetleri arasında saymıştır. Bu hadisi Ebu Salih’ten
Suheyl b. Ebi Salih dışında kimse rivayet etmemiştir. Ebu Hureyre radıyallahu
anh’den de bu hadisi başka rivayet eden yoktur. Suheyl b. Ebi Salih sika bir
ravi olsa da, bir hadisin rivayetinde tek kaldığında hatalar bulunmuştur.
Yahya b. Main dedi ki: “Hadis ehli onun rivayetinden
sakınmaya devam edegelmişlerdir.”
Buhârî dedi ki: “Ali b. El-Medini’yi şöyle derken işittim:
“Suheyl’in bir kardeşi öldü ve birçok hadisi unutmaya başladı.”
Ebu Hatim dedi ki: “Hadisi yazılır ama onunla hüccet
getirilmez.”
İbn Hibban onu es-Sikat’ta zikretmiş ve: “Hata eder”
demiştir.
Ez-Zehebi dedi ki: “Sika âlimlerden biridir. Ama ondan
başkası daha kuvvetlidir.”
Hafız İbn Hacer dedi ki: “Saduktur. Sonradan hafızası
bozulmuştur.”[9]
Suheyl b. Ebi Salih’in babası yoluyla Ebu Hureyre
radıyallahu anh’den rivayet ettiği: “Müşriklere selamla başlamayın” hadisinin
üç illeti vardır:
1- Suheyl b. Ebi Salih’in hafızası bozulmuştur.
2- Suheyl bu rivayette tek kalmış, bu rivayetinde ne ona, ne
babasına, ne de Ebu Hureyre’ye mutabaat eden olmamıştır. İbn Adiy’in dediğine
göre bu hadisi Suheyl’den başkası: “Onları yolun dar yerine sıkıştırın”
lafzıyla rivayet etmemiştir.
3- Bu rivayette ızdırap yapmıştır. Bir defasında “Müşrikler”
demiş, bir defasında “Ehl-i kitap” demiş, bir defasında da: “Yahudiler”
demiştir.
Nitekim bu hadis üç sahabeden başka bir lafızla rivayet
edilmiştir. Bu üç sahabenin rivayeti, Suheyl’in bu rivayette yanılgıya
düştüğünü veya unutup karıştırdığını göstermektedir:
1- Ebu Abdirrahman Ukbe b. Amir el-Cuhenî radıyallahu
anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
إني راكب غدا
إلى اليهود فَلا تَبْدَءُوهُمْ بِالسَّلامِ فإذا سَلَّمُوا عَلَيْكُمْ
فَقُولُوا وَعَلَيْكُمْ
“Muhakkak ki ben yarın Yahudilere gideceğim. Onlara
selamla başlamayın. Size selam verirlerse: “Ve aleykum” deyin.”[10]
2- Ebu Basra
el-Gifarî radiyallahu anh’den: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurdu:
إِنَّا غَادُونَ فَلا تَبْدَءُوهُمْ بِالسَّلامِ وَإِنْ سَلَّمُوا
عَلَيْكُمْ فَقُولُوا وَعَلَيْكُمْ
“Muhakkak ki
biz (Yahudi’lere) gidiyoruz. Onlara selamla başlamayın, onlar size selam
verdiği zaman “ve aleykum” diyerek cevap verin.”[11]
3- İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
إنكم لاقون اليهود
غدا فَلا تَبْدَءُوهُمْ بِالسَّلامِ فإنْ سَلَّمُوا عَلَيْكُمْ
فَقُولُوا وعليك
“Muhakkak sizler yarın Yahudilerle karşılaşacaksınız.
Onlara selamla başlamayın. Eğer size selam verirlerse siz: “Ve aleyke” deyin.”[12]
Hadisin sahih lafzı bunlardır. Bu hadiste, bunun söyleniş
sebebi de mevcuttur. İmam İshak b. Rahuye rahimehullah bu hadiste kastedileni
“Nebî sallallahu aleyhi ve sellem onları kuşatmaya gittiği için harp ehli olan
Yahudilere emân verme manasına gelmemesi için selam vermemeyi kastetmiştir”
şeklinde açıklamıştır. İshak b. Rahuye rahimehullah şöyle demiştir:
“Gayri müslimlerle musafaha etmekte tazim vardır. Hâlbuki
onları aşağılamakla emrolunduk. Ancak onları İslam’a davet etmek veya buna
benzer ahiret işinden bir ihtiyaç varsa selamda olduğu gibi bu da istisnadır.
Bir saygı ve müslümanın tahiyyesine benzeme söz konusu olduğu için ona selamla
başlayamazsın. Ama ihtiyaç varsa selamla başlayabilirsin. Nebî sallallahu
aleyhi ve sellem’in: “Onlara selamla başlamayın” sözü, bunun onlar
katında bir eman gibi anlaşılması korkusundan dolayıdır. Ertesi gün Yahudilere
(savaşa) gidecekti.”[13]
İbn Kayyım rahimehullah, İbn Teymiyye rahimehullah’tan şöyle dediğini nakletmiştir: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Onlara selamla başlamayın” sözüne gelince, böyle buyurmuştur, çünkü Kurayza Yahudiler’ine harp etmek için gidiyordu. Bu yüzden onlara selamla başlamamalarını emretti. Çünkü selam bir emândır.”[14]
Kâfirlere Selamla Başlamanın Cevazına Delalet Eden
Rivayetler
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in kâfire mektupta selamla
başladığı sabit olmuştur:
Kureyb rahimehullah’tan: “İbn Abbas radiyallahu
anhuma dedi ki:
أَنَّ
النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَتَبَ إِلَى حَبْرِ تَيْمَاءَ
فَسَلَّمَ عَلَيْهِ
“Nebî sallallahu aleyhi ve sellem Teymâ şehrinin
piskoposuna selamla başlayan bir mektup yazdı.”[15]
Salih Selef’ten, harp ehli olmayan kâfirlere selamla
başladıklarına dair rivayetler gelmiştir.
1- Buhârî ve Muslim’in şarlarına göre sahih isnadla Alkame
rahimehullah’tan şöyle dediği rivayet edildi:
أَقْبَلْتُ
مَعَ عَبْدِ اللَّهِ مِنَ السَّيْلَحِينِ فَصَحِبَهُ دَهَّاقِينُ مِنْ أَهْلِ الْحِيرَةِ
فَلَمَّا دَخَلُوا الْكُوفَةَ أَخَذُوا فِي طَرِيقٍ غَيْرِ طَرِيقِهِمْ فَالْتَفَتَ
إِلَيْهِمْ فَرَآهُمْ قَدْ عَدَلُوا فَأَتْبَعَهُمُ السَّلَامَ فَقُلْتُ أَتُسَلِّمُ
عَلَى هَؤُلَاءِ الْكُفَّارِ؟ فَقَالَ نَعَمْ صَحِبُونِي وَلِلصُّحْبَةِ حَقٌّ
“Abdullah b. Mes'ud radıyallahu
anh ile beraber Suleyhin’e çıktım. Hire halkından dihkanlarla (eski İranlı
toprak ağalarıyla) beraber yolculuk yaptı. Kufe’ye girdikleri zaman farklı
yolları tuttular. Onlara baktı ve onların farklı bir yola saptıklarını görünce
onlara selam verdi. Ben dedim ki:
“Şu kâfirlere selam mı
veriyorsun?” O da dedi ki:
“Evet. Benimle
arkadaşlık yaptılar. Arkadaşlığın hakkı vardır.”[16]
2- Şuayb. El-Habhâb
rahimehullah’tan:
كُنْتُ مَعَ عَلِيِّ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ الْبَارِقِيِّ
فَمَرَّ عَلَيْنَا يَهُودِيٌّ أَوْ نَصْرَانِيٌّ عَلَيْهِ كَارَةٌ مِنْ طَعَامٍ فَسَلَّمَ
عَلَيْهِ عَلِيٌّ فَقَالَ شُعَيْبٌ فَقُلْتُ إِنَّهُ يَهُودِيٌّ أَوْ نَصْرَانِيٌّ
فَقَرَأَ عَلِيٌّ آخِرَ سُورَةِ الزُّخْرُفِ {وَقِيلِهِ يَا رَبِّ إِنَّ هَؤُلَاءِ
قَوْمٌ لَا يُؤْمِنُونَ فَاصْفَحْ عَنْهُمْ وَقُلْ سَلَامٌ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ}
“Ali b. Abdillah
el-Bârikî rahimehullah ile beraberdim. Bize Yahdudî veya Hristiyan bir adam
sırtında yüklendiği yemekle uğradı. Ali ona selam verdi. Ben dedim ki:
“Bu adam bir Yahudi
veya bir Hristiyandır!” Bunun üzerine Ali rahimehullah Zuhruf suresinin
sonundan şu ayetleri okudu:
“Onun: “Ey
rabbim!” demesine and olsun ki, şüphesiz onlar iman etmeyen bir topluluktur.
Şimdi sen aldırış etmeksizin onlardan yüz çevir ve: “Selam” de. Yakında
bileceklerdir.” (Zuhruf 88-89)”[17]
3- Sinan b. Habib
es-Sulemî dedi ki:
خَرَجتُ مَعَ عَبد الرَّحمَن بن الأَسوَد
إِلَى القَنطَرَة فَكانَ لاَ يَمُرُّ عَلَى يَهوديٍّ ولاَ عَلَى نَصرانيٍّ إِلاَّ سَلَّمَ
عَلَيه فَقُلتُ لَهُ تُسَلِّمُ عَلَى هَؤُلاَء وهُم أَهلُ الشِّركِ؟ فَقالَ إِنَّ السَّلاَمَ
سيماءُ المُسلِم فَأَحبَبتُ أَن يَعلَموا أَنِّي مُسلِمٌ
“Abdurrahman b.
El-Esved rahimehullah ile beraber Kantara’ya çıktım. Yahudi olsun, Hristiyan
olsun kime uğrasa selam veriyordu. Ona dedim ki:
“Şirk ehli oldukları
halde bunlara selam mı veriyorsun?” Dedi ki:
“Şüphesiz selam
müslümanın alametidir. Onların benim müslüman olduğumu bilmelerini istedim.”[18]
4- Avn b. Abdillah rahimehullah’tan:
سَأَلَ مُحَمَّدُ بْنُ كَعْبٍ، عُمَرَ بْنَ عَبْدِ
الْعَزِيزِ عَنَ ابْتِدَاءِ أَهْلِ الذِّمَّةِ بِالسَّلَامِ فَقَالَ نَرُدُّ عَلَيْهِمْ
وَلَا نَبْدَؤُهُمْ فَقُلْتُ وَكَيْفَ تَقُولُ أَنْتَ؟ قَالَ مَا أَرَى بَأْسًا أَنْ
نَبْدَأَهُمْ قُلْتُ لِمَ؟ قَالَ لِقَوْلِ اللَّهِ {فَاصْفَحْ عَنْهُمْ وَقُلْ سَلَامٌ
فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ}
“Muhammed b. Ka’b
rahimehullah, Ömer b. Abdilaziz rahimehullah’a zimmet ehline selamla başlamak
hakkında sordu ve dedi ki:
“Onların selamına
cevap veririz, selama biz başlamayız.” Ben dedim ki:
“Sen ne diyorsun?”
Dedi ki:
“Ben onlara selamla
başlamakta sakınca görmüyorum.” Ben:
“Neden?” dedim. Dedi
ki:
“Allah’ın şu sözünden
dolayı: “Şimdi sen aldırış etmeksizin onlardan yüz çevir ve: “Selam” de. Yakında
bileceklerdir.” (Zuhruf 89)”[19]
5- İbrahim en-Nehaî
rahimehullah şöyle demiştir:
إِذَا كَتَبْتَ إِلَى الْيَهُودِيِّ وَالنَّصْرَانِيِّ
فِي الْحَاجَةِ فَابْدَأْ بِالسَّلَامِ
“Yahudî veya
Hristiyan’a ihtiya için yazacak olursan selamla başla.”[20]
6- Muhammed b. Ziyad
el-Elhanî ve Şurahbil b. Muslim dediler ki:
عَنْ أَبِي أُمَامَةَ أَنَّهُ كَانَ لَا يَمُرُّ
بِمُسْلِمٍ وَلَا يَهُودِيٍّ وَلَا نَصْرَانِيٍّ إِلَّا بَدَأَهُ بِالسَّلَامِ
“Ebu Umame radıyallahu
anh uğradığı kimse Müslüman olsun, Yahudi olsun, Hristiyan olsun fark
etmeksizin selamla başlardı.”[21]
6- el-Velid b. Muslim, Urve b. Ruveym’den şöyle dediğini
rivayet etti:
رَأَيْتُ أَبَا أُمَامَةَ الْبَاهِلِيَّ يُسَلِّمُ
عَلَى كُلِّ مَنْ لَقِيَ مِنْ مُسْلِمٍ وَذِمِّيٍّ وَيَقُولُ هِيَ تَحِيَّةٌ
لِأَهْلِ مِلَّتِنَا وَأَمَانٌ لِأَهْلِ ذِمَّتِنَا وَاسْمٌ مِنْ أَسْمَاءِ اللَّهِ
نُفْشِيهِ بَيْنَنَا
“Ebu Umame el-Bahilî radıyallahu anh’ı karşılaştığı her
müslümana ve zımmiye selam verirken gördüm. Diyordu ki:
“Selam dinimiz ehli için bir tahiyye, zimmetimiz ehli için bir emân ve Allah’ın aramızda yayacağımız isimlerinden bir isimdir.”[22]
Kâfir’in Selamını “Ve Aleykum” Diye Cevaplamanın Sebebi
Abdullah b. Ömer radiyallahu anhuma’dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
إِذَا سَلَّمَ عَلَيْكُمُ
اليَهُودُ فَإِنَّمَا يَقُولُ أَحَدُهُمْ السَّامُ عَلَيْكَ فَقُلْ وَعَلَيْكَ
“Yahudiler size selam verdiği zaman onlardan biri ancak “es-Sâm
aleyke (ölüm üzerine olsun)” der. Sen de: “Ve aleyke (senin üzerine olsun)” de.”[23]
Enes b. Malik radiyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve
sellem buyurdu ki:
إِذَا
سَلَّمَ عَلَيْكُمْ أَهْلُ الكِتَابِ فَقُولُوا وَعَلَيْكُمْ
“Size kitap ehli selam verdiği zaman siz: “ve aleykum” deyin.”[24]
Bu rivayette ifade genel gibi gözükse de, diğer tarikte bunun gerekçesi
açıklanmıştır: Enes radıyallahu anh dedi ki:
مَرَّ
يَهُودِيٌّ بِرَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ السَّامُ
عَلَيْكَ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَعَلَيْكَ
فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَتَدْرُونَ مَا
يَقُولُ؟ قَالَ السَّامُ عَلَيْكَ قَالُوا يَا رَسُولَ اللَّهِ أَلاَ نَقْتُلُهُ؟
قَالَ لاَ إِذَا سَلَّمَ عَلَيْكُمْ أَهْلُ الكِتَابِ فَقُولُوا وَعَلَيْكُمْ
“Bir Yahudi Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e uğrayıp: “es-Sâmu
aleyke (ölüm üzerine olsun)” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem de:
“Ve aleyke (senin üzerine olsun)” dedi. Sonra buyurdu ki:
“Biliyor musunuz ne dedi? O, “Ölüm üzerine olsun” dedi.” Dediler
ki: “Ey Allah’ın rasulü! Onu öldürelim
mi?” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Hayır. Size kitap ehli selam verdiği zaman siz: “ve aleykum (sizin
üzerinize olsun)” deyin.”[25]
Aişe radiyallahu anha’dan:
دَخَلَ
رَهْطٌ مِنَ اليَهُودِ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
فَقَالُوا السَّامُ عَلَيْكُمْ قَالَتْ عَائِشَةُ فَفَهِمْتُهَا فَقُلْتُ وَعَلَيْكُمُ
السَّامُ وَاللَّعْنَةُ قَالَتْ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ مَهْلًا يَا عَائِشَةُ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الرِّفْقَ فِي الأَمْرِ
كُلِّهِ فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَوَلَمْ تَسْمَعْ مَا قَالُوا؟ قَالَ
رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَدْ قُلْتُ وَعَلَيْكُمْ
“Yahudilerden bir grup Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına
girdiler ve: “es-Sâmu aleykum (ölüm üzerinize olsun)” dediler. Aişe radiyallahu
anha da dedi ki:
“Ölüm ve lanet sizin üzerinize olsun.” Bunun üzerine Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Yavaş ol ey Aişe! Muhakkak ki Allah her işte yumuşaklığı sever.”
Ben dedim ki: “Ey Allah’ın rasulü! Ne söylediklerini işitmedin mi?” Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Ben de “Sizin üzerinize olsun” dedim.”[26]
* Buhârî’nin bir rivayetinde şöyledir:
مَهْلًا
يَا عَائِشَةُ عَلَيْكِ بِالرِّفْقِ وَإِيَّاكِ وَالعُنْفَ وَالفُحْشَ قَالَتْ
أَوَلَمْ تَسْمَعْ مَا قَالُوا؟ قَالَ أَوَلَمْ تَسْمَعِي مَا قُلْتُ؟ رَدَدْتُ عَلَيْهِمْ
فَيُسْتَجَابُ لِي فِيهِمْ وَلاَ
يُسْتَجَابُ لَهُمْ فِيَّ
“Yavaş ol ey Aişe! Yumuşak davranman gerekir. Seni kabalık ve çirkin
sözden sakındırırım.” Aişe radiyallahu anha dedi ki:
“Onların ne söylediklerini işitmedin mi?” Rasulullah sallallahu aleyhi
ve sellem buyurdu ki:
“Sen de benim ne söylediğimi işitmedin mi? Onların söylediklerini
geri çevirdim. Benim onlar hakkında sözüme icabet edilir, onların benim
hakkımda söylediklerine ise icabet edilmez.”[27]
* Buhârî’nin diğer rivayetinde şöyledir:
إِنَّ
اللَّهَ رَفِيقٌ يُحِبُّ الرِّفْقَ فِي الأَمْرِ كُلِّهِ
“Muhakkak ki Allah Refîk’tir, her işte rıfkı (yumuşaklığı) sever.”[28]
* Muslim’in bir rivayetinde şöyledir:
مَهْ يَا عَائِشَةُ فَإِنَّ اللهَ لَا يُحِبُّ الْفُحْشَ
وَالتَّفَحُّشَ وَزَادَ فَأَنْزَلَ اللهُ عَزَّ وَجَلَّ {وَإِذَا جَاءُوكَ
حَيَّوْكَ بِمَا لَمْ يُحَيِّكَ بِهِ اللهُ} إِلَى آخِرِ الْآيَةِ
“Sus ey Âişe! Çünkü Allah çirkin sözü ve çirkin söz söylemeyi sevmez.” Bunun üzerine
Allah Azze ve Celle:
“Sana gelirlerse, sana Allah'ın vermediği
selâmı verirler…” (Mucadele 8) âyetini
indirdi.”[29]
* Muslim’in diğer rivayetinde şu şekildedir:
قَالَتْ
عَائِشَةُ قُلْتُ بَلْ عَلَيْكُمُ السَّامُ وَالذَّامُ…
“Âişe radiyallahu anha dedi ki: “Ben: “Bilâkis sâm (ölüm) ve zâm (kınanma)
sizin üzerinize olsun!” dedim.”[30]
Cabir b. Abdillah radiyallahu anhuma’dan:
سَلَّمَ
نَاسٌ مِنْ يَهُودَ عَلَى رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
فَقَالُوا السَّامُ عَلَيْكَ يَا أَبَا الْقَاسِمِ فَقَالَ وَعَلَيْكُمْ فَقَالَتْ
عَائِشَةُ وَغَضِبَتْ أَلَمْ تَسْمَعْ مَا قَالُوا؟ قَالَ بَلَى قَدْ سَمِعْتُ
فَرَدَدْتُ عَلَيْهِمْ وَإِنَّا نُجَابُ عَلَيْهِمْ وَلَا يُجَابُونَ عَلَيْنَا
“Yahudilerden bâzı kimseler Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e selâm
verdiler ve: “es-Sâmü aleyke (ölüm üzerine olsun) ey Ebu'I-Kâsım!” dediler. O
da:
“Ve aleykum (sizin üzerinize olsun)” buyurdu. Bunun üzerine Âişe radiyallahu anha
hiddetlenmiş olarak dedi ki: “Onların ne söylediklerini işitmedin mi?”
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Hayır, işittim. Onlara cevap da verdim. Onların aleyhine bizim duamız kabul edilir. Fakat bizim aleyhimize onların duası kabul edilmez.”[31]
Kâfir: “es-Selamu Aleykum” Derse Nasıl Cevaplanır?
Eğer kâfir açıkça: “es-Selamu aleykum” diye selam verirse
ona sadece “ve aleyke” denilmez “ve aleyke’s-selam” diye misliyle cevap
verilir. Çünkü Allah Teâlâ’nın şu ayeti genel kapsamlıdır:
وَإِذَا
حُيِّيتُمْ بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّوا بِأَحْسَنَ مِنْهَا أَوْ رُدُّوهَا
“Bir selamla selamlandığınız zaman ondan daha güzeliyle selamlayın veya
onunla karşılık verin.” (Nisa 86)
Bu, dinin delil ve kâidelerinin gereğidir. Allah adalet ve
ihsânı emretmiştir. Ancak onlar: “es-Sâmu aleykum” (ölüm üzerinize olsun)
derlerse “ve aleyke” denilerek cevap verilir.[32]
El-Elbanî
rahimehullah şöyle demiştir: “Eğer: “es-Selamu aleykum” derlerse onlara
aynısıyla: “ve aleyke’s-selam” denilerek cevap verilir. Ayetin umumi oluşunu şu
iki mesele pekiştirmektedir:
Birincisi: Buhari Edebu’l-Mufred’de (1107) – metin akışı ona
aittir – ve İbn Cerir et-Taberi Tefsir’inde (10039) iki rivayet yoluyla; Simak
– İkrime – İbn Abbas radıyallahu anhuma tariki ile rivayet ediyorlar: İbn Abbas
radıyallahu anhuma dedi ki:
ردوا السلام على من كان يهوديا أو نصرانيا أو مجوسيا ذلك
بأن الله يقول ﴿ وَإِذَا حُيِّيتُمْ بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّوا بِأَحْسَنَ
مِنْهَا أَوْ رُدُّوهَا ﴾
“Yahudi, Nasranî
(Hristiyan) veya Mecusi’nin selamına cevap verin. Zira Allah Teâla: “Bir selamla
selamlandığınız zaman ondan daha güzeliyle selamlayın veya onunla karşılık
verin.” (Nisa 86)” buyuruyor” dedi. Derim ki: Şayet Simak’ın
İkrime’den rivayeti ile olmasaydı isnadı sahihtir. Simak’ın ondan rivayeti
özellikle merfu olması halinde muzdariptir. Görüldüğü gibi burada rivayet
mevkuf gelmiştir.
Said b. Cubeyr’in İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan şu rivayeti de
bunu destekler: İbn Abbas radıyallahu anhuma dedi ki:
لو قال لي فرعون بارك الله فيك قلت وفيك
وفرعون قد مات
“Şayet bana Firavun dahi “Allah sana mübarek kılsın” dese, ben:
“Sana da” derim. Fakat Firavun öldü.” Buhari Edebu’l-Mufred’de (1113) Müslim’in
şartına göre sahih bir isnad ile rivayet etmiştir.
İkincisi: Allah Teâla’nın şu ayetidir:
لَا يَنْهَاكُمُ اللَّهُ عَنِ الَّذِينَ لَمْ
يُقَاتِلُوكُمْ فِي الدِّينِ وَلَمْ يُخْرِجُوكُمْ مِنْ دِيَارِكُمْ أَنْ
تَبَرُّوهُمْ وَتُقْسِطُوا إِلَيْهِمْ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطِينَ
“Allah sizinle din konusunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan
çıkarmayan kimselere iyilik yapmanızı ve adaletli davranmanızı yasaklamaz.
Muhakkak ki Allah adaletli davrananları sever.” (Mumtehine 7)
Bu ayet, müminlerle barışık olup yurtlarında barındıran, eziyet etmeyen kâfirlere iyiliği emretmesi ve onlara karşı adaletli olunması konusunda açıktır. Şüphe yok ki onlardan biri açıkça “es-Selamu aleykum” diyerek selam verse ve biz onu “ve aleyke” diyerek cevaplasak bu ne adalete uyar ne de ona iyiliğe. Zira bizler bu durumda onunla “es-Samu aleykum” diyen kimse arasında eşit davranmamış oluruz. Bu da açıkça zulümdür. Allah en iyi bilendir.”[33]
Kâfire
Selam Verirken Veya Alırken “Ve Rahmetullahi ve Berakatuhu” Sözleri Eklenir mi?
Kâfirlere selamla başlamayı
caiz görenler selamın sadece “es-Selamu aleyke” şeklinde verileceğini, çoğul
ifade (aleykum) kullanılmayacağını ve “rahmetullahi” sözünün eklenmeyeceğini
açıklamışlardır.”[34]
Daha önce geçen Ebu Umame radıyallahu anh hadisinin bir tarikinde
çoğul lafızla selam verdiği glmiştir: Muhammed b. Ziyad el-Elhanî rahimehullah
şöyle demiştir:
كُنْتُ آخِذًا بَيْدِ أَبِي أُمَامَةَ فَأَنْصَرِفُ
مَعَهُ إِلَى بَيْتِهِ فَلاَ يَمُرُّ بِمُسْلِمٍ وَلاَ نَصْرَانِيٍّ وَلاَ صَغِيرٍ
وَلاَ كَبِيرٍ إِلاَّ قَالَ سَلاَمٌ عَلَيْكُمْ حَتَّى إِذَا انْتَهَى إِلَى بَابِ
دَارِهِ الْتَفَتَ إِلَيْنَا ثُمَّ قَالَ يَا بُنَيَّ أَخِي أَمَرَنَا نَبِيُّنَا صَلى
الله عَلَيه وَسَلم أَنْ نُفْشِيَ السَّلاَمَ
“Ben Ebu Umame radıyallahu anh’ın elinden tutar ve onunla birlikte
evine doğru giderdik. Evinin kapısına gelinceye kadar Müslüman, Hristiyan,
küçük, büyük kime uğrasa: “Selamun aleykum” diyordu.” Bize döndü ve sonra dedi
ki:
“Ey yeğenim! Nebimiz sallallahu aleyhi ve sellem bize selamı
yaymamızı emretmiştir.”[35]
Yine kâfirin selamını çoğul siga ile cevaplamaya şu rivayet de
delildir: Ukbe b. Muslim rahimehullah’tan: “Abdullah b. Amr radiyallahu anhuma dedi
ki:
بَيْنَمَا
نَحْنُ جُلُوسٌ عِنْدَ النَّبِيَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي ظِلِّ شَجَرَةٍ
بَيْنَ مَكَّةَ والمدينة-إذ جاء الأعرابي من أجلف الناس وأشده فَقَالَ السَّلَامُ عَلَيْكُمْ
فَقَالُوا وَعَلَيْكُمُ السَّلَامُ
“Biz Mekke ile Medine arasında bir ağacın
gölgesinde, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında oturuyorduk. İnsanların
en kabalarından bir bedevî geldi ve:
“Es-Selamu aleykum” dedi. Cemaat de: “Ve
aleykumu’s-selam” diyerek cevapladılar.”[36]
Kâfire rahmetle dua
etmek hakkında sahih hadiste rahmetle duanın müslümanlara has olduğu gelmiştir.
Ebu Burde b. Ebi Musa rahimehullah’tan: “Ebu Musa
radiyallahu anh dedi ki:
كَانَتِ
الْيَهُودُ تَعَاطَسُ عِنْدَ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ رَجَاءَ أَنْ
يَقُولَ لَهَا يَرْحَمُكُمُ اللَّهُ فَكَانَ يَقُولُ يَهْدِيكُمُ اللَّهُ وَيُصْلِحُ
بَالَكُمْ
“Yahudiler Nebî sallallahu
aleyhi ve sellem’in yanında, “Allah size rahmet etsin” der ümidiyle
hapşırırlardı, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de onlara:
“Allah sizi hidayet etsin ve işlerinizi düzeltsin”
derdi.”[37]
El-Mubarekfurî rahimehullah bu hadisin şerhinde dedi
ki: “Onlara: “Yerhamkumullah/Allah size rahmet etsin” denilmez. Çünkü rahmet
mü’minlere hastır. Bilakis onların işlerinin düzelerek hidayet ve imana
muvaffak olmaları için dua edilir.”[38]
Âlimler, ana babanın
kâfir olarak ölmeleri halinde onlar için bağışlanma dilemenin caiz olmadığı
hususunda icma etmişlerdir.[39]
Bu icma’ın delili
Allah Azze ve Celle’nin şu ayetidir:
مَا كَانَ لِلنَّبِيِّ
وَالَّذِينَ آمَنُوا أَنْ يَسْتَغْفِرُوا لِلْمُشْرِكِينَ وَلَوْ كَانُوا أُولِي
قُرْبَى مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمْ أَنَّهُمْ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ * وَمَا كَانَ اسْتِغْفَارُ إِبْرَاهِيمَ لِأَبِيهِ إِلَّا
عَنْ مَوْعِدَةٍ وَعَدَهَا إِيَّاهُ فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُ أَنَّهُ عَدُوٌّ
لِلَّهِ تَبَرَّأَ مِنْهُ إِنَّ إِبْرَاهِيمَ لَأَوَّاهٌ حَلِيمٌ
“Kendilerine
cehennemlikler oldukları açıklandıktan sonra yakınları dahi olsa müşrikler için
bağışlanma dilemeleri Nebi’ye de, iman edenlere de yaraşmaz. İbrahim’in babası
için bağışlanma dilemesi, yalnızca ona verdiği bir söz dolayısıyla idi. Kendisine,
onun gerçekten Allah’a düşman olduğu açıklanınca ondan uzaklaştı. Şüphesiz
İbrahim çok duygulu, yumuşak huyluydu.” (Tevbe 113-114)
Allah Azze ve Celle
şöyle buyurmuştur:
وَقُلْ رَبِّ ارْحَمْهُمَا
كَمَا رَبَّيَانِي صَغِيرًا
“Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl
yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara rahmet et!” diyerek dua et.” (İsra 24)
Müfessirler bu ayette
geçen rahmetle duanın, müslüman anne baba için has mı, yoksa hayatta olan kâfir
anne baba için de genel mi olduğu hususunda ihtilaf etmişlerdir.
Müfessirler imamı İbn
Cerir et-Taberî rahimehullah bu duanın kâfir olanlar hakkında değil, yalnızca
müslüman anne babalar hakkında olduğunu söylemiştir.[40]
İbn Ebi Zemenin
rahimehullah da bu görüşü tercih etmiş ve şöyle demiştir: “Bu ayet, anne baba
müslüman iseler sözkonusudur. Kâfir iseler onlar hakkında “Rabbim onlara rahmet
et” denilmez!”[41]
Özetle: Harbî kâfirler dışındaki kâfirlere selamla
başlamayı mutlak olarak yasaklayan delil sabit olmamıştır. Bilakis bu konudaki
yasak belli bir sebebe binaen gelmiştir. Tercih edilen görüş, müslümanın, harbî
olmayan kâfire selamla başlamasının caiz olduğu görüşüdür.
Kâfir selam verdiği
zaman ise efdal olanı “ve aleyke’s-selam” denilerek tekil siga ile
cevaplanmasıdır. Kâfire selam vermede ve selamı cevaplamada “ve rahmetullahi”
şeklindeki ekleme yapılmamalıdır. Allah en iyi bilendir.
Bilinen
Selam Lafzından Başkasıyla Gayri Müslime Selam Vermek Caiz midir?
Şeyh el-Elbani şöyle demiştir: “Allahu a’lem bu
caizdir. Çünkü hadiste zikredilen yasak selam hakkındadır. Alkame’nin şu sözü
bunu destekler:
“Abdullah (b. Mesud) hristiyan rahiplerine ancak
işaretle selam verirdi”
Bunu Buhari (1104), “İbn Mesud (gayri muslimlere)
işaret şeklinde selam vermeyi caiz görmüştür. Çünkü bu müslümanlara has selam
değildir. Onlarda da selam bu şekildedir” şeklinde başlık olarak tahric
etmiştir.
Bunun anlamı, gayri muslimlere: “Nasıl sabahladın?, hayırlı sabahlar, iyi akşamlar, günaydın ve benzeri sözler söylememizin caiz olmasıdır.”[42]
Selam Konusunda Bid’atçi Kâfire Kıyaslanamaz!
İbn Ömer radiyallahu anhuma’dan: Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
مَنْ
أَعْرَضَ عَنْ صَاحِبِ بِدْعَةٍ بُغْضًا لَهُ في الله مَلَأَ اللَّهُ قَلْبَهُ
أَمْنًا وَإِيمَانًا وَمَنِ شهر بصَاحِب بِدْعَةٍ آمَنَهُ اللَّهُ يَوْمَ
الْفَزَعِ الْأَكْبَرِ وَمَنْ أهان صَاحِبِ بِدْعَةٍ رَفَعَهُ اللَّهُ فِي
الْجَنَّةِ مِائَةَ دَرَجَةٍ وَمَنْ سَلَّمَ عَلَى صَاحِبِ بِدْعَةٍ أَوْ لَقِيَهُ
بِالْبِشْرِ أَوِ اسْتَقْبَلَهُ بِمَا يَسُرُّهُ فَقَدِ اسْتَخَفَ بِمَا أَنْزَلَ
اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ عَلَى مُحَمَّدٍ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
“Kim bir bid’at sahibinden Allah için
buğzederek yüz çevirirse (diğer rivayette: “Kim bir bid’at sahibini
korkutursa” şeklindedir) Allah onun kalbini emniyetle (diğer
rivayette: “bereketle” şeklindedir) ve imanla doldurur. Kim bir bid’at
sahibini açıklarsa (diğer rivayette: “Kim bir bid’at sahibi inkâr
ederse”, bir diğer rivayette: “Kim bir bid’at sahibinden yasaklarsa” şeklindedir)
Allah onu büyük korku gününde güvende kılar. Kim bir bid’at sahibini aşağılarsa
(diğer rivayette; “Kim bir bidât sahibinin aleyhinde yardım ederse” şeklindedir)
Allah onun cennette yüz derecesini (diğer rivayette “bir derecesini”)
yükseltir. Kim bir bid’at sahibine selam verirse yahut onu güler yüzle
karşılarsa veya onu sevindirecek şekilde ona yönelirse (diğer rivayette:
“Bid’at sahibine yumuşak davranıp ona ikramda bulunur ve güler yüzle
karşılarsa”, diğer bir rivayette: “Güler yüzle onu rahatlatırsa” şeklindedir)
Allah’ın Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e indirdiğini hafife almış olur.”[43]
Cabir b. Abdillah
radiyallahu anhuma’dan: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
إِنَّ
مَجُوسَ هَذِهِ الْأُمَّةِ الْمُكَذِّبُونَ بِأَقْدَارِ اللَّهِ إِنْ مَرِضُوا فَلَا
تَعُودُوهُمْ وَإِنْ مَاتُوا فَلَا تَشْهَدُوهُمْ وَإِنْ لَقِيتُمُوهُمْ فَلَا تُسَلِّمُوا
عَلَيْهِمْ
“Muhakkak ki
bu ümmetin Mecusileri Allah’ın kaderlerini yalanlayanlardır. Onlar
hastalandıkları zaman ziyaret etmeyin, öldükleri zaman cenazelerine katılmayın,
karşılaştığınız zaman onlara selam vermeyin.”[44]
Hammad b. Zeyd
rahimehullah’tan: “Ubeydullah b. Ebi Yezid rahimehullah dedi ki:
رَآنِي ابْن عَبَّاس وَأَنا أكلم رجلا من الْقَدَرِيَّة فَقَالَ من وقر
صَاحب بِدعَة
فَقَدْ أَعَانَ عَلَى هَدْمِ الإِسْلامِ قلتُ يَا أَبَا الْعَبَّاس كَيفَ يوقره قَالَ
تكيه وتبدؤه بِالسَّلَامِ
“İbn Abbas
radiyallahu anhuma beni Kaderiyye’den biriyle konuşurken gördü ve dedi ki:
“Kim bir bid’at
sahibine saygı gösterirse İslam’ın yıkılmasına yardım etmiş olur.” Dedim ki:
“Ey Ebu’l-Abbas! Ona saygı göstermek nasıl olur?” Dedi ki:
“Onunla
konuşman ve selam vermendir.”[45]
[1] Hasen. Muslim (2167) Kurtubi Buhârî’ye nispet etmekle hata etmiştir.
[2]
Sahih. Buhârî (4566) Muslim (1798)
[3]
Tefsiru’l-Kurtubi (11/111-112)
[4]
Zadu’l-Mead (2/388)
[5] Hasen. Muslim (2167)
[6]
Ahmed (2/263)
[7]
El-Elbani es-Sahiha (3/401)
[8]
Muslim'in şartına göre hasen Ahmed (2/346)
Ebû Dâvûd (5205) Tayalisi (2424)
[9]
Bkz.: İbn Hibban es-Sikat (6/418) İbn Adiy el-Kâmil (4/522-526) Zehebi Mizan
(2/243, 244) Men Tukellime Fih (s.96) İbn Hacer Takribu’t-Tehzib (s.259)
[10]
Buhârî ve
Muslim'in şartlarına göre sahih: Ebu’l-Hasen el-Hilaî el-Hilaiyyat (17/13) Ahmed (4/233) İbn Ebî Şeybe
Musned (729) İbn Mace (3699) Ebû Ya'lâ (2/235) İbn Sa’d (6333) Ebu Ahmed el-Hâkim el-Esami ve’l-Kuna
(5/364) Mukbil b. Hadi Sahihu’l-Musned (1237)
[11]
Muslim'in şartına göre sahih. Ebu
Bekr el-Hallal Ahkamu Ehli’l-Milel (1106) Nesâî Amelu’l-Yevm ve’l-Leyle (385)
Nesâî Sunenu'l-Kubrâ (10220) Tirmizî İlelu’l-Kebir (409) İbn Ebî Şeybe (5/250)
İbn Ebî Şeybe Musned (668) Buhârî Edebu’l-Mufred (1102) Ahmed (6/398) İbn Ebi
Asım el-Ahad ve’l-Mesani (1005) Taberânî (2/278) Fesevi Marife (2/283) Tahavi
Şerhu Meani’l-Asar (4/341) İbn Kani Mu’cem (1/149) Hatib el-Muttefak (1639) Ebu
Nuaym Marife (6707) Ebu’l-Hasen el-Hilai el-Hilaiyyat (796) Beyhakî Şuab
(6/462) el-Elbani es-Sahiha (2242) Mukbil b. Hadi Sahihu’l-Musned (1209)
[12]
Buhârî ve
Muslim'in şartlarına göre sahih: Beyhaki (9/203) el-Elbani İrvau’l-Galil (5/112)
[13]
Mesail Ahmed ve İshak b. Rahuye (2/337)
[14]
İbnu’l-Kayyım Ahkamu Ehli’z-Zimme (3/1326)
[15]
Buhârî'nin şartına göre sahih.
Ebu’l-Abbas el-Asamî Cüz (98) İbn Hibbân (14/497) Ziyau’l-Makdisi el-Muhtare
(13/53) Hatib el-Muttefak ve’l-Mufterak (365) İbn Asakir Tarih (51/30)
[16]
Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih.
İbn Ebî Şeybe (5/259) Beyhakî Şuab (6/463) İbn Hacer Fethu’l-Bari (11/41)
[17]
Sahih maktu. İbn Ebî Şeybe (5/259)
[18]
Sahih maktu. İbn Sa’d Tabakat (6/290)
İbn Asakir Tarih (34/234)
[19]
Hasen maktu. İbn Ebî Şeybe (5/249)
[20]
Sahih maktu. İbn Ebî Şeybe (5/348)
[21]
Sahih. İbn Ebî Şeybe (5/249) İbnu’s-Sunni
Amelu’l-Yevm (216) Fethu’l-Bari (11/41)
[22]
Hasen. İbn Abdilber Behcetu’l-Mecalis
(s.160) et-Temhid (17/91) Ahmed Zühd (979)Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr (8/111)
Taberânî Mu'cemu'l-Evsat (3234) Beyhakî Şuab (8378, 8419) İbn Abdilber
Behcetu’l-Mecalis (s.160) et-Temhid (17/91)
[23]
Sahih. Buhârî (6257) Muslim (2164)
[24]
Sahih. Buhârî (6258) Muslim (2163)
[25]
Sahih. Buhârî (6926)
[26]
Sahih. Buhârî (6024, 2935) Muslim
(2165)
[27]
Sahih. Buhârî (6030)
[28]
Sahih. Buhârî (6927)
[29]
Sahih. Muslim (2165)
[30]
Sahih. Muslim (2165)
[31]
Sahih. Muslim (2166)
[32]
Bkz.: İbn Kayyım Ahkamu Ehli’z-Zimme (1/425)
[33]
El-Elbani es-Sahiha (2/322) Sahihu Edebi’l-Mufred (s.425)
[34]
El-Mevsuatu’l-Fıkhiyyeti’l-Kuveytiye (11/186)
[35]
Sahih mevkuf.
Beyhakî Şuab (8378) Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (6/112)
[36]
Sahih. Buhârî Edebu’l-Mufred (1032)
el-Elbani Sahihu Edebi’l-Mufred (791) Mukbil b. Hadi Camiu’s-Sahih (4001)
[37]
Sahih. Ebû Dâvûd (5038) Tirmizî
(2739) Buhârî Edebu’l-Mufred (940) Nesâî Sunenu'l-Kubrâ (10061) Ahmed (4/400,
411) Hâkim (4/298) Tahavî Şerhu Muşkili'l-Âsâr (4014) Tahavî Şerhu Meâni'l-Âsâr
(4/302) Ru’yani (443) el-Elbani İrvau’l-Galil (1277) Mukbil b. Hadi
Camiu’s-Sahih (440, 3645, 4621)
[38]
Mubarekfuri Tuhvetu’l-Ahvezi (8/10) Bkz.: İbn Muflih el-Adabu’ş-Şer’iyye
(2/336) İbn Hacer Fethu’l-Bari (10/604) İbn Useymin Şerhu’l-Mumti (14/309)
[39]
Bkz.: el-Abî el-Ezherî es-Semeru’d-Dâni (s.671)
[40]
Tefsiru’t-Taberî (14/555)
[41]
Tefsiru İbn Ebi Zemenin (3/17)
[42]
El-Elbani es-Sahiha (2/321)
[43]
Sahih ligayrihi. Hatib Tarih (10/263) Hatib, Muvazzahu Evham (288) Hadisu Ebi’l-Fadl
ez-Zuhri (no:147) Kudaî Musnedu
Şihab (537) Herevi Zemmu’l-Kelam (4/168 no: 949) Ebû Nuaym
Hilyetu'l-Evliyâ (8/199, 200) İbn
Ebi’l-Muberred, Cem’u Cuyuşi’d-Desakir Ala İbn Asakir (no: 46) Deylemi (5779)
Ebu’l-Kasım ez-Zencani el-Munteka Min Fevaid (59) İbn Asakir Tarih (54/199)
1. Rivayet Yolu: Hatib, Ebu
Nuaym, Ebu’l-Fadl ez-Zuhri, Herevî ve İbn Ebi’l-Muberred bunu; el-Huseyn b.
Halid - Abdulaziz b. Ebi Ravvad – Nafi – İbn Ömer yoluyla rivayet ettiler.
el-Huseyn b. Halid Ebu Cuneyd hakkında İbn Main: “Sika değil” dedi. İbn Adiy:
“Hadislerinin geneli zayıf veya meçhul kimselerdendir” demiştir. Abdulaziz b.
Ebi Ravvad; sikadır. Onun hakkında cerh sabit olmamıştır.
2. Rivayet Yolu: Ebu Nuaym, Abdulgaffar b. el-Hasen b. Dinar - Suleyman el-Havvas ve
İbrahim b. Edhem’in arkadaşı olan; Muhammed b. Mansur ez-Zahid - Abdulaziz b.
Ebi Ravvad – Nafi – İbn Ömer radıyallahu anhuma yoluyla rivayet etmiştir.
Abdulgaffar b. el-Hasen hakkında Ebu Hâtim: “sakınca yok” demiştir. Muhammed b.
Mansur’un cerh ve ta’dili hakkında malumat bulamadım.
3. Rivayet Yolu: Kudaî; Musnedu Şihab’da: Ebu Hazim Abdulgaffar b. el-Hasen b. Dinar – Abdulaziz
b. Ebi Ravvad – Nafi – İbn Ömer radiyallahu anhuma yoluyla mutabisini
zikretmiştir. Abdulgaffar b. el-Hasen bu rivayette Abdulaziz b. Ebi Ravvad’dan işittiğini
tasrih etmiştir.
4. Rivayet Yolu: Ebu Nasr es-Secezi el-İbane’de; İshak b. Rahuye - Abdulmecid b. Abdilaziz
b. Ebi Ravvad – babası – Nafi İbn Ömer radiyallahu anhuma yoluyla rivayet
etmiştir. Bkz.: İbn Arrak,
Tenzihu’ş-Şeria (1/314) Suyuti, Lealiu’l-Masnua (1/230) Abdulmecid b. Abdilaziz sika,
saduktur, hafızası bakımından eleştirilmiştir. Rivayeti takviye için
elverişlidir.
5. Rivayet Yolu: Ebu’l-Kasım ez-Zencani ve İbn Asakir; Ebu Hazim Abdulgaffar b. el-Hasen b.
Dinar - Muhammed b. Mansur - Abdulaziz b. Muhammed ed-Deraverdi – Nafi – İbn
Ömer radıyallahu anhuma isnadıyla rivayet etmişlerdir. Abdulaziz b.
Muhammed ed-Deraverdî saduk olup hafızası bakımından eleştirilmiştir. Muhammed
b. Mansur’un cerh ve tadiline dair bilgi bulunmadığı daha önce geçmişti.
Netice: Rivayet
yollarının bir araya gelmesi ile hadis “sahih ligayrihi”dir.
[44]
Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih.
İbn Mâce (92) İbn Ebi Asım es-Sunne (328) Firyabi el-Kader (219) Acurri
eş-Şeria (384) Taberânî Evsat (4/368) Taberânî Sagir (615) İbn Fil Cüz (16) Ebu
Said en-Nakkaş Emali (51) Beyhakî el-Kada ve’l-Kader (415) Deylemi (5020)
el-Elbani Sahihu Suneni İbn Mace (75)
* Huzeyfe radiyallahu anh’den: İbn Batta
el-İbane (1513) Ebu Davud (4692) Ahmed (2/86) İbn Bişran Emali (392) Acurri
eş-Şeria (35) Abdullah b. Ahmed es-Sunne (959)
* Ebu Hureyre radiyallahu anh’den: İbn Ebi Asım
es-Sunne (342) İbn Batta el-İbane (1514-1515) Acurri eş-Şeria (385-386)
* Muaz b. Cebel radiyallahu anh’den: İbn Batta
el-İbane (1539) Deylemi (3435) İbn Hacer Garaibu’l-Multekita (el yazma no:1776)
[45]
Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih.
Ebu Nasr es-Secezi’nin el-İbane kitabından naklen: Suyuti Lealiyu’l-Masnua
(1/232)