Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

27 Şubat 2024 Salı

Daru’l-Harbe Dönen Dünyada Kâfirlerin Malları -2 -

 

Daru’l-Küfürde Faiz Muameleleri

Faiz, müslümana haram kılınmış olan fasit akitlerdendir ve sahibini helak edici büyük günahlardandır. Bunun haramlığı kitap, sünnet ve icma ile bilinmektedir.

Fakihler ister Daru’l-İslam’da, ister Daru’l-Harpte olsun, müslümanlar arasında faiz uygulamasının haramlığında ittifak etmişlerdir.[1]

Ebu Hanife, müslümanlar arasında cereyan eden faizin haramlığına delalet eden ayetlere ve hadislere muhalefet ederek şöyle demiştir:

“Harb ehli kâfir müslüman olur da Daru’l-İslam’a hicret etmezse onunla aslen müslüman olan kimse arasında faiz geçerlidir. Çünkü Daru’l-Harp’teki hicret etmeyen müslümanın malı kâfirlerin malı hükmünde olup mubah olarak devam eder. Görmez misin, onun malı telef edilse, telef eden kişi onu tazmin etmez. Ama Daru’l-İslam’a hicret eder de sonra Daru’l-Harb’e geri dönerse onunla faiz muamelesi caiz olmaz. Çünkü bizim ülkemizde İslam ehli gibi olarak malını koruma altına almıştır.”[2]

Evet, Ebu Hanife ve Hanefilerin bu görüşleri faizi haram kılan nasların genel ifadesine aykırı olduğu gibi, iki şehadet kelimesini söyleyerek müslüman olan kimsenin kanının ve malının haram olduğunu ifade eden naslara da aykırıdır. Zira bu naslarda Daru’l-Küfür ya da Daru’l-İslam ayrımı yapılmaksızın müslümanın malı müslamana haram kılınmıştır.

Müslüman ile Gayri Müslim Arasındaki Faiz Uygulaması

Bunun da iki durumu vardır;

Birincisi: Aralarında emân bulunması durumu. Mesela kâfir Daru’l-İslam’a emân ile girse fakihler müslümanın bu kimseyle veya Zimmî olan gayri müslimle faiz muamelesinde bulunmasının haram olduğunda ittifak etmişlerdir.[3]

Çünkü müslümanın Zımmiyle ve emân sahibi kâfirle Daru’l-İslam’da muamelesi, müslümanların birbirleriyle muameleleri ile aynı hükümdedir. Dolayısıyla şer’î ahkâma riayet etmek zorundadır. Müslümanın malı da anlaşmalı olan gayri müslimlerin malları da koruma altındadır.[4]

Bu açıklama, kâfirin eman (vize) ile Daru’l-İslam’a girmesi durumu hakkındadır.

Eğer Müslüman emân (vize) ile Daru’l-Küfre girerse fakihler bu müslümanın harbî kafirle faiz muamelesi yapması hakkında ihtilaf etmişlerdir. Bu konuda ayrıntıya ileride gireceğim inşaallah.

Müslüman Küfür ülkesine İslam’a davet gibi dinî veya ticaret ve eğitim almak gibi dünyevî bazı amaçlar için eman ile girebilir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem müşrik olan el-Mut’im b. Adiy’in emanına girmiştir. Yine Habeşistan’a hicret eden sahabiler Necaşi’nin emanına girmişlerdir. Ebu-Bera Amir b. Malik, Maune hadisesinde müşriklerin emanına girmiştir. Bunun delilleri çoktur.

Müslüman, eman ile kâfir ülkesine girdiği zaman bu emanın şartlarına uymak durumundadır, onların kanlarından ve mallarından birşeye musallat olamaz. Dinimizde hainlik etmek yoktur. Daru’l-Küfre eman ile giren müslümanın İslam ahlak ve edepleriyle hareket etmesi gerekir.[5]

İkincisi: Müslümanla kâfir arasında bir eman bulunmaması. Mesela harbî kâfir Daru’l-İslam’a eman olmaksızın girer veya Müslüman Daru’l-Küfre emansız olarak girerse bu durumda faiz uygulaması hakkında fakihler ihtilaf etmişlerdir;

Birinci görüş: Müslümanın Daru’l-İslam’a emansız olarak girmiş olan harbî kâfirle faiz muamelesi yapması veya kendisi Daru’l-Küfre emansız olarak girmesi halinde faiz muamelesi yapması mubahtır. Bu Hanefilerin ve bir rivayete göre Hanbelilerin görüşüdür.[6]

Ez-Zeylaî dedi ki: “Daru’l-Harpte müslüman ile harbî arasında faiz yoktur.”[7]

Mecduddin İbn Teymiyye dedi ki: “Faiz Daru’l-İslam’da da Daru’l-Harp’te de haramdır. Ancak müslüman ile harbî arasında bir eman yoksa bu hariç”[8]

Bu konuda delilleri eman sahibi olmayan harbî kafirin malını faiz, hırsızlık, gasp veya herhangi bir şekilde ele geçirmesinin mubah olmasıdır. Çünkü onun koruması yoktur, kanı ve malı mubahtır. Aynı şekilde müslüman emansız olarak küfür ülkesine girerse onların mallarını herhangi bir şekilde ele geçirmesi mubahtır.[9]

İbn Muflih, müslüman ile harbî kâfir arasında faiz muamelesinin mubah olduğunu zikrettikten sonra şöyle demiştir; “Çünkü onların malları mubahtır. Bunu haram kılan şey sadece Daru’l-İslam’daki emandır. Eğer böyle değilse (eman yoksa) malı mubah olur.”[10]

İkinci görüş: Müslüman ile harbî kâfir arasında faiz muamelesi, ister Daru’l-İslam’da vermiş olsunlar, ister Daru’l-Harbde vermiş olsunlar, eman olsun ya da olmasın mutlak olarak haramdır. Bu Malikî, Şafii ve mezhepte sahih kabul edilen görüşe göre Hanbeli fakihlerin görüşüdür.[11]

Nevevi dedi ki: “Faizin haramlığı konusunda Daru’l-İslam ve Daru’l-Harb arasında fark yoktur. Daru’l-İslam’da haram olan Daru’l-Harpte de haramdır. Bunun müslümanlar arasında olması veya müslüman ile harbi kâfir arasında olması, müslümanın eman sahibi olması veya olmaması arasında da fark yoktur.”[12]

El-Merdavî şöyle demiştir: “Mezhepte sahih olan görüşe göre harbi kâfir ile müslüman arasında faiz mutlak olarak haramdır.”[13]

Bu konuda delilleri kitap ve sünnette faizin haram olduğuna delalet eden nasların umumî oluşudur. Allah Teâlâ’nın şu ayeti gibi:

وَأَحَلَّ اللَّهُ الْبَيْعَ وَحَرَّمَ الرِّبا

Allah alışverişi helal, faizi haram kılmıştır.”[14]

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَذَرُوا مَا بَقِيَ مِنَ الرِّبا إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ

Ey iman edenler! Allah’tan sakının ve eğer mü’minler iseniz faizden kalanı terk edin.” (Bakara 278)

Cabir radiyallahu anh’den:

لَعَنَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ آكِلَ الرِّبَا وَمُؤْكِلَهُ وَكَاتِبَهُ وَشَاهِدَيْهِ وَقَالَ هُمْ سَوَاءٌ

“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem faizi yiyene, yedirene, kâtiplik yapana ve iki şahidine lanet etti ve dedi ki:

Onların hepsi(nin günahı) eşittir.”[15]

Dediler ki; “Bu naslar müslümanlar ile gayri müslimler arasında Daru’l-İslam’da veya Daru’l-Harpte, eman ile veya emansız olarak fark etmeksizin faizin haram olduğuna delalet etmektedir.”

Tercih Edilen Görüş;

Fakihlerin bu meseledeki delilleri ve görüşlerini naklettikten sonra şu iki meselenin ayırt edilmesi gerekmektedir;

1- Müslümanın Daru’l-İslam’da veya Daru’l-Harpte harbi kafire faiz vermesi caiz değildir.

Müslümana faizi haram kılan kitap ve sünnet naslarının umumi ifadesi bunun delilidir.

Müslümanın hiçbir durumda ve nerede olursa olsun İslam hükümlerinin dışına çıkmaması gerekir. Bu tür bir muameleyi İslam’ın kuralları haram kılmaktadır. Çünkü müslümanın malı Daru’l-İslam’da da, Daru’l-Harpte de koruma altındadır. Müslüman, malını nereye harcayıp nerede kullandığından sorumludur. Faiz gibi haram bir muamelede ve diğer geçersiz akitlerde malını kullanması caiz değildir.

2- Müslümanın harbî kâfirden faiz alması: Bu ganimet, çalmak veya gasp yoluyla harbî kâfirin malının alınması ile aynı hükümdedir.

Eman sahibi olmayan harbî kâfirin malını Daru’l-İslam’da veya Daru’l-Harpte ele geçirmek mubah olduğuna göre böyle bir muameleyle malını almak da mubahtır.

Daru’l-Harpte Eman ile Bulunan Müslümanın Faiz Almasının Hükmü

Daru’l-Harp’te eman ile bulunan Müslümanın harbî kâfirle faiz muamelesinin hükmüne gelince, fakihler bu konuda iki görüş üzerinde ihtilaf etmişlerdir.

Birinci Görüş: Mubah Görenlerin Görüşü

Daru’l-Harpte eman sahibi olan veya emansız bulunan Müslümanın harbî kâfirlerle faiz muamele yapması caizdir. Hatta onlara leş satmak, kumar oynarak mallarını almak gibi diğer fasit akitlerde bulunması da caizdir. Bu, onların mallarını bu yolla alma imkanı olursa caizdir. Bu konuda zımminin malı ise müslümanın malı gibidir.

Bu görüş Ebu Yusuf dışındaki Hanefilerin[16], Malikilerden Abdulmelik İbnu’l-Macişun’un[17] ve mezhepte meşhur olmasa da bir rivayete göre Hanbelilerin görüşüdür.[18]

Bu görüş bazı Hanbeli kitaplarında İbn Teymiyye rahimehullah’a da nispet edilmektedir. Ancak İbn Teymiyye’nin görebildiğimiz kitaplarında bu görüş bulunamamıştır. Hatta buna aykırı ifadeler bulunmaktadır. Mesela es-Sarimu’l-Meslul kitabında şöyle der;

“Harbî kâfir faiz, içki ve domuz satışı gibi fasit bir akit yapar da sonra ücretini aldıktan sonra müslüman olursa elindeki mal ona haram olmaz ve bu ücreti iadet etmesi üzerine farz değildir. Fakat bu ticaretin ücretini eline almadan önce müslüman olduysa bu durumda Müslümanın ücret olarak almasının caiz olduğu şeyleri ücret olarak alabilir. Bunun dışındaki şeyleri ücret olarak alması caiz olmaz. Yani artık fasit akitrlerinin ücretini alamaz. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Allah’tan sakının ve eğer iman etmişseniz faiz alacaklarını terk edin.” (Bakara 278) Allah Subhanehu ve Teâlâ bu kişilere haram olan alışverişlerden dolayı insanlarda kalmış olan alacaklarını terk etmelerini emretmiş, fakat daha önce almış oldukları ücretleri iade etmelerini emretmemiştir.”[19]

Daru’l-Harpte Faizin Mubah Olduğunu Söyleyenlerin Delilleri

Daru’l-Harpte müslüman ile harbî kâfir arasında faiz muamelesinin mubah olduğu görüşüne sünnetten, selefin eserlerinden ve akıldan delil getirmişlerdir.

1- Mekhul’ün Mürsel Rivayeti

Mekhul rahimehullah’tan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki;

لا ربا بين المسلم والحربي في دار الحرب

Daru’l-Harpte müslüman ile harbî kâfir arasında faiz yoktur.[20]

Es-Serahsi dedi ki: “Bu hadis müslümanın Daru’l-Harpte harbî kâfire iki dirhem karşılığında bir dirhem satmasının caiz oluşuna delildir.”[21]

Delilin Değerlendirilmesi;

Mekhul rahimehullah’tan mürsel rivayet zayıftır.

Hanefilerden Zeylai ve ibn Humam garib olduğunu ifade etmişlerdir.[22] Onlar “garib” kelimesini, isnadı bulunmayan rivayetler hakkında kullanmışlardır.

Nitekim diğer bir Hanefi muhaddis el-Aynî dedi ki: “Bu hadis garibdir. İsnadlı bir aslı yoktur.”[23]

İmam Şafii dedi ki; “Hadis sabit değildir ve bunda bir delil yoktur.”[24]

Hafız İbn Hacer dedi ki: “Bu hadisin isnadını bulamadım.”[25]

Nevevi dedi ki: “Hadis zayıf mürseldir. Bunda bir hüccet yoktur.”[26] 

Hanbeliler dediler ki: “Hadis mürseldir ve (isnadı) meçhuldür. Sıhhati bilinmemektedir. Sahihte gelmemiştir, isnadı yoktur. Güvenilir bir kitapta geçmemektedir. Bununla beraber mürsel bir rivayet olması muhtemeldir.”[27]

Hanefilerden es-Serahsi şöyle demiştir; “Hadis mürsel olsa da Mekhul rahimehullah sika bir fakihtir. Onun gibi birinin mürsel rivayeti kabul edilir.”[28]

Biz Mekhul rahimehullah’ın sika bir fakih olduğunu inkâr etmiyoruz, lakin bu rivayet kabul edilebilecek sahih bir mürsel değildir. Bu sebeple bu hadis Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den sabit olmuş değildir.

Şayet bu hadis sallallahu aleyhi ve sellem’den sabit olmuş olsaydı bu hadisin iki manaya ihtimali vardır; “Daru’l-Harpte müslüman ile harbî arasında faiz mubah değildir” anlamında anlaşılması da mümkündür. Nitekim Nevevi böyle demiştir.[29]

İbn Kudame dedi ki; “Hadisteki “Faiz yoktur” kavliyle yasaklamanın kastedilmiş olması da muhtemeldir. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

فَلا رَفَثَ وَلا فُسُوقَ وَلا جِدَالَ فِي الْحَجّ

Hacda refes yok, fusuk yok ve cidal yoktur!” (Bakara 197)[30]

Es-Subkî dedi ki; “Bu ihtimali umumi ifadeler destekler. Böylece hadisteki “la (yoktur)” lafzı, meşru değildir anlamında olur ve böylece (faizi yasaklayan) diğer delillerle arası bulunmuş olur.”[31]

2- Abbas b. Abdilmuttalibin Müşriklerden Faiz Alması

Cabir b. Abdillah radıyallahu anhuma’dan; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem veda haccındaki hutbesinde şöyle buyurmuştur:

وَرِبَا الْجَاهِلِيَّةِ مَوْضُوعٌ وَأَوَّلُ رِبًا أَضَعُ رِبَانَا رِبَا عَبَّاسِ بْنِ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ فَإِنَّهُ مَوْضُوعٌ كُلُّهُ

Cahiliyye faizleri kaldırılmıştır. İlk kaldırdığım faiz de bizim alacağımız faiz olan el-Abbas b. Abdilmuttalib’in faizidir. Zira bütün faizler kaldırılmıştır.”[32]

Hadisin delil olma yönü şudur; Hadiste geçen vad’ kelimesi düşürme ve iptal etmek demektir. Abbas radıyallahu anh’ın Mekke’de icra ettiği faiz, oranın Daru’l-Harp olması sebebiyle devam ediyordu. Ta ki Nebî sallallahu aleyhi ve sellem hicretin 10. Yılında veda haccında bunu kaldırmıştır. Bundan önce orası Daru’l-Harp olmaya devam ettiği için Abbas radıyallahu anh’ın faizi de daha önce kaldırılmadı.[33]

Et-Tahavî şöyle demiştir: “İşte bu, faizin Daru’l-Harp iken Mekke’de fethedildiği vakte kadar yürürlükte olduğunu göstermektedir. Çünkü Mekke’den Cahiliyyenin ortadan kalkması fethedilmesi ile olmuştur. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in; “İlk kaldırdığım faiz bizim alacağımız faiz olan Abbas b. Abdilmuttalib’in faizidir” sözü de Abbas radıyallahu anh’ın alacağı faizin Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem kaldırıncaya kadar geçerli olduğunun delililidir. Çünkü o ancak geçerliliği olan bir şeyi kaldırır, onun geçerliliğini kaldırmadan önce kendiliğinden düşmüş olanı değil! Hayber’in fethedildiği yıl da hicretin yedinci yılıdır. Mekke ise hicretin sekizinci yılında fethedildi. Veda haccı ise hicretin onuncu yılında gerçekleşti.

İşte bu rivayet, Mekke fethedilinceye kadar Abbas radıyallahu anh’ın faiz alacağının bulunduğuna delildir. O bundan önce İslam’a girmişti. İşte bu rivayet, faizin Mekke’de Daru’l-Harp iken müslümanlarla müşrikler arasında helal olduğuna delildir. Hâlbuki o zamanda Daru’l-İslam’da müslümanlar arasında haram idi. Bu da faizin Ebu Hanife ve es-Sevri’nin dedikleri gibi daru’l-Harbde müslümanlara harp ehli arasında mubah olduğuna delildir.”[34]

El-Cessas dedi ki: “Ayet şu hükme de delalet etmektedir: Fasit olarak yapılmış olsalar da Daru’l-Harpte yapılan akitlerden İslam devletinin başkanı haberdar olur da ses çıkarmazsa artık o akdin feshi için itirazda bulunulamaz. Zira bilindiği gibi Abbas radıyallahu anh’ın faiz akitleri, faizi haram kılan ayetin inmesi ile Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in Mekke’de veda hutbesini irad ettiği zaman arasında yapılmıştı. İptal ettiği faiz ise Mekke’de fetih öncesinde akdettiği ve henüz teslim almadığı faiz kazançları idi. Teslim alınmamış faizlerin akitlerinin ayetin nüzulünden önce veya sonra olması arasında bir ayrım yapmamıştı. Bu da Daru’l-Harpte müslümanlar ile gayri müslimler arasında yapılan faiz akitlerinden İslam devletinin başkanı haberdar olur ve faiz kazancı teslim alınmamışsa akdin fesh edilmeyeceğine delalet etmektedir.”[35]

İbnu’t-Turkmanî dedi ki: “Beyhaki’nin ve ashabının mezhebi, zikredilen satışın geçerli olmadığı ve müslüman ile harbî kâfir arasında faizin sabit olduğu şeklindedir. Bu hadis ise bunun aksine delalet ediyor. Zira ikisinin arasında faiz söz konusu olmaz.”[36]

İbn Ruşd dedi ki: “Bu istidlal – yani Hanefilerin bu hadisi delil getirmeleri – sahihtir. Çünkü şayet müslümanlar ile müşrikler arasında Daru’l-Harpte faiz helal olmasaydı elbette Abbas radıyallahu anh’ın faizi o müslüman olduğu gün kaldırılır ve o günden sonra aldığı faizler iade ettirilirdi. Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Tevbe ederseniz anaparanız size aittir.” (Bakara 279)”[37]

Delilin Değerlendirilmesi

el-Abbas radıyallahu anh hadisi onların lehine değil, aleyhinedir. Çünkü Nebî sallallahu aleyhi ve sellem Cahiliyye halkının faizini kaldırmış, bu İslam’a ulaşmamıştır. İlk kaldırdığı faiz de Abbas b. Abdilmuttalib’in faizidir. O sırada Mekke Daru’l-Harp idi ve Abbas radıyallahu anh müslüman olduğu için oradaki faizi iptal edilmiştir.[38]

Yine el-Abbas radıyallahu anh hadisini delil getirmelerine şu şekilde cevaplar verilmiştir:

A- Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in Daru’l-Küfür olan Mekke’de Abbas radıyallahu anh’a özel faiz almasına izin vermiş olması mümkündür. Başkaları buna kıyaslanamaz

B- Abbas radıyallahu anh cahiliyede müslüman olmadan önce faiz muamelesi yapmış olabilir. Hadisteki lafızda bu durum kastedilmiş olabilir. Müslüman olduktan sonra faiz almaya devam etmesi, bunun haram kılındığını bilmiyor olmasına hamledilir.[39]

C- Abbas radıyallahu anh’ın müşriklerle cahiliyye faizi değil de, ribe’l-fadl (borçtan dolayı fazlalık) faizi uygulamış olması muhtemeldir. Ribe’l-fadlın haram oluşu ise bütün sahabiler tarafından bilinmiyordu. Çünkü bunun haram kılınması hicri 7. Senede Hayber gününde gerçekleşmiştir. Bu yasak el-Abbas radıyallahu anh’e ulaşmamış olabilir. O da bunu bilmediği için Nebî sallallahu aleyhi ve sellem veda haccı hutbesinde bunun haramlığını ilan edene kadar faiz uygulamasına devam etmiştir.[40]

D- Abbas radıyallahu anh Mekke’de müslüman olarak müşriklerden mutlak faiz almıştır. Çünkü harbî kâfirlerden faiz almak Daru’l-İslam’da değil de, Daru’l-Harpte caizdir. Lakin o zamanlar faizin haramlığı hükmü yerleşmemiş ve bu konuda İslam’ın kuralı ikmal edilmemişti. Ta ki Allah Teâlâ şu ayeti indirdi:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَذَرُوا مَا بَقِيَ مِنَ الرِّبا إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ

Ey iman edenler, Allah’tan sakının! Mü'minler iseniz ribadan kalanı bırakın!” (Bakara 278)

Sakif kabilesinin hicri 9. Yılda Ramazan ayında müslüman olup anlaşma yapmaları, veda haccından önce idi. Bundan öncesinde kesin olarak haram kılınmamıştı. Bu yüzden Abbas radıyallahu anh, Mekke’de ikamet eden bir müslüman olarak faiz uyguluyor, müşriklerden faiz alıyordu. Allah faizi kesin olarak yasaklayıp dinini tamamlayıncaya kadar böyleydi. Allah bu ayeti indirince Abbas radıyallahu anh faiz almayı bıraktı. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in veda haccındaki sözleri, cahiliyye faizinin kaldırılması hakkında olmuştur. İlk kaldırdığı faiz de Abbas radıyallahu anh’ın faizidir. Bu, ayetin hükmünü pekiştirmek ve ümmete İslam’ın faizin kesin olarak haram kılındığını açıklamaktır.[41]

Böylece Hanefilerin delil getirdikleri bu hadisin aslında kendi aleylerine olduğu ortaya çıkmaktadır.

3- Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in Güreşte Yenmek Üzere Kâfirle İddiaya Girmesi

Rukâne radıyallahu anh hadisi şöyle nakledildi:

ولقي رسول الله صلى الله عليه وسلم ركانة بأعلى مكة فقال له ركانة ‌هل ‌لك ‌أن ‌تصارعني ‌على ‌ثلث ‌غنمي فقال صلى الله عليه وسلم نعم وصارعه فصرعه الحديث إلى أن أخذ منه جميع غنمه ثم ردها عليه تكرما

“Nebî sallallahu aleyhi ve sellem Mekke’nin yukarı tarafında Rukane ile (müslüman olmasından önce) karşılaştı ve Rukâne ona:

“Benimle koyunlarımın üçte birinin senin olması için güreşir misin?” dedi. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem:

Evet” buyurdu, sonra güreştiler…” Hadis böylece devam eder. Sonunda Nebî sallallahu aleyhi ve sellem onu (üç defa) yenip bütün koyunlarını almış ve sonra da ikram olarak kendisine iade etmiştir.[42]

Es-Serahsî dedi ki: “Bu hadis Daru’l-Harp’te müslüman ile harbî kafir arasında faizin caiz oluşuna delildir.”

Delilin Değerlendirilmesi

Rukane radıyallahu anh hadisinde faiz söz konusu değildir. Lakin fasit akit söz konusudur. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Daru’l-Harpte, Rükane henüz müşrik iken onunla iddiaya girmiştir.

Daru’l-Harpte müslümanın kâfirden faiz almasını caiz gören âlimler, müslümanın kazanması kesin olan bir bahse girerek kâfirin malını almanın caiz olduğuna bu hadis delil olmaktadır. 

4- Ebu Bekr Radıyallahu anh’ın Müşriklerle Bahse Girmesi

İbn Abbas radiyallahu anhuma’dan:

كَانَ الْمُسْلِمُونَ يُحِبُّونَ أَنْ تَظْهَرَ الرُّومُ عَلَى فَارِسَ لِأَنَّهُمْ أَهْلُ الْكِتَابِ وَكَانَ الْمُشْرِكُونَ يُحِبُّونَ أَنْ تَظْهَرَ فَارِسُ عَلَى الرُّومِ لِأَنَّهُمْ أَهْلُ أَوْثَانٍ فَذَكَرَ ذَلِكَ الْمُسْلِمُونَ لِأَبِي بَكْرٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ فَذَكَرَ ذَلِكَ أَبُو بَكْرٍ لِلنَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ لَهُ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَمَا إِنَّهُمْ سَيَهْزِمُونَ فَذَكَرَ أَبُو بَكْرٍ لَهُمْ ذَلِكَ فَقَالُوا اجْعَلْ بَيْنَنَا وَبَيْنَكَ أَجَلًا فَإِنْ ظَهَرُوا كَانَ لَكَ كَذَا وَكَذَا وَإِنْ ظَهَرْنَا كَانَ لَنَا كَذَا وَكَذَا فَجَعَلَ بَيْنَهُمْ أَجَلَ خَمْسِ سِنِينَ فَلَمْ يَظْهَرُوا فَذَكَرَ ذَلِكَ أَبُو بَكْرٍ لِلنَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ أَلَا جَعَلْتَهُ أُرَاهُ قَالَ دُونَ الْعَشَرَةِ قَالَ فَظَهَرَتِ الرُّومُ بَعْدَ ذَلِكَ فَذَلِكَ قَوْلُهُ تَعَالَى {الم غُلِبَتِ الرُّومُ فِي أَدْنَى الْأَرْضِ وَهُمْ مِنْ بَعْدِ غَلَبِهِمْ سَيَغْلِبُونَ} قَالَ فَغُلِبَتِ الرُّومُ، ثُمَّ غَلَبَتْ بَعْدُ لِلَّهِ الْأَمْرُ مِنْ قَبْلُ وَمَنْ بَعْدُ وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ بِنَصْرِ اللَّهِ قَالَ سُفْيَانُ وَسَمِعْتُ أَنَّهُمُ ظَهَرُوا يَوْمَ بَدْرٍ

“Müslümanlar ehl-i kitap olmalarından dolayı Rumların galip gelmelerini isterlerdi. Müşrikler de, kendileri gibi puta tapanlar oldukları için Farsların, Rumları yenmelerini isterlerdi. Müşrikler bunu Ebu Bekr radiyallahu anh’e, Ebu Bekr radiyallahu anh de Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e söyledi. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

Muhakkak ki Rumlar galip gelecektir” buyurdu. Ebu Bekr radiyallahu anh bunu müşriklere bildirince müşrikler:

“Sen aramızda bir zaman tayin et. Eğer biz kazanırsak şu ve şu bizim olacaktır. Eğer siz kazanırsanız şu ve şu sizin olacaktır” dediler. Ebu Bekr radiyallahu anh beş yıllık süre tayin etti. Fakat Rumlar bu sürede galip gelememişti. Ebu Bekr radiyallahu anh bu durumu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e bildirince, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

Bu süreyi on yıla kadar uzatsaydın” buyurdu. Sonra Rumlar galip geldiler. Rumlar önce yenildi, sonra yendi. Allah Teâlâ:

Onların bu yenilgilerinden önce de sonra da emir Allah'ındır. O gün mü’minler de Allah'ın yardımıyla sevineceklerdir” (Rum 4) buyurmuştur.”[43]

Dediler ki: Bu bir kumardır ve bu müslümanlar arasında helal değildir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Ebu Bekr radıyallahu anh ile Kureyş müşrikleri arasındaki bu kumara cevaz vermiştir. Çünkü o sırada Mekke Daru’ş-Şirk idi, müslümanların ahkâmı işletilmiyordu.”[44]

Delilin Değerlendirmesi

Berâ b. Âzib radiyallahu anh’den gelen diğer rivayette, Ebu Bekr radiyallahu an bahiste kazandığını Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e getirince Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

هَذَا السُّحْتُ قَالَ تَصَدَّقْ بِهِ

Bu haramdır. Bunu tasadduk et[45]

Bu rivayetin isnadında Muemmel b. İsmail’in hıfzı kötüdür. Rivayetteki bu cümlede de münkerlik vardır. Zira bu haram bir mal ise tasadduk edilmesi de caiz olmaz.

Cumhur bunun nesh edildiği görüşündedir. Niyar b. Mukrim el-Eslemî radiyallahu anh’den gelen rivayette de bu hadisenin bahse girmenin haram kılınmasından önce meydana geldiği şeklinde bir ifade geçer.[46]

Lakin bu açıklama sahabeden birinden değil sonraki ravilerden birine aittir.

Kimisi Maide 90. Ayeti ile rihanın (bahse girmenin) nesh edildiğini söyledi.  Buna şöyle cevap verildi: Rumların Farslara galip gelmesi, Maide 90. Ayetinin nüzulünden sonra gerçekleşmiştir. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem de Ebu Bekr radıyallahu anh’ı bundan yasaklamamıştır.

Malik, Ahmed, Şafii ve ashablarına göre de şu hadis ile nesh edilmiştir: Ebu Hureyre radiyallahu anh’den: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

لَا سَبَقَ إِلَّا فِي خُفٍّ أَوْ فِي حَافِرٍ أَوْ نَصْلٍ

Yarışma (müsabaka) sebebiyle ödül ancak at ve deve koşturmakla, ok ve benzeri şeyleri atmakta verilir[47]

Ebu Hanife ve İbn Teymiyye ise hadisin muhkem olduğunu (nesh edilmediğini) söylediler. Dediler ki: “Bu rihanda (bahse girmede) İslâm’ın alametlerini ve delilerini üstün kılma vardır. Es-Sıddık radıyallahu anh’ın girdiği bahiste olduğu gibi. Bu hakkı ortaya çıkarmaktır ve caiz olmaya ödüllü ok, at ve deve yarışından daha layıktır. Çünkü din hüccetle, delillerle, kılıçla ve dişlerle ikame edilir. Öncelikli maksat hücceti ikame etmektir.” Bu İbn Kayyım rahimehullah’ın da tercih ettiği görüştür.[48]

Neticede Ebu Bekr radıyallahu anh kıssası hakkında nesih sabit olmamıştır ve harbî kafirin malını bu şekilde ele geçirmenin cevazına delalet etmektedir.

5- Selefin Eserlerinden Delilleri

1- Tahavi, Muşkilu’l-Asar’da İbnu’l-Mubarek yoluyla Sufyan es-Sevri’den Daru’l-Harpte müslüman ile harbî kâfir arasında faizi caiz gördüğünü rivayet etmiştir.[49]

2- Tabiîn imamlarından İbrahim en-Nehaî rahimehullah şöyle demiştir:

لَا بَأْسَ بِالدِّينَارِ بِالدِّينَارَيْنِ فِي دَارِ الْحَرْبِ بَيْنَ الْمُسْلِمِينَ وَبَيْنَ أَهْلِ الْحَرْبِ

“Daru’l-Harpte müslüman ile harb ehli arasında bir dinara karşılık iki dinar almakta bir sakınca yoktur.”[50]

Delillerin Değerlendirilmesi

Sufyan es-Sevri’den bu görüş sabit olmuştur. İbrahim en-Nehaî’den gelen rivayetn ise isnadı zayıftır. İsnadında Muhammed b. Eban b. Salih el-Cu’fi’de zayıflık vardır.

6- Akıldan Delilleri

 1- Müslümanların hükümleri Daru’l-Harpteki harbî kâfirler hakkında geçerli olmaz. Müslümanların onların mallarını kendilerinin rızalarıyla almaları caizdir.[51]

2- Müslüman eman olmaksızın Daru’l-Harbe girerse onun harbî kâfirlerin malını onların rızaları olsun ya da olmasın, herhangi bir şekilde alması caizdir. Bu şekilde (faiz muamelesi ile) rızalarıyla alırsa caiz olmaya daha önceliklidir.[52]

3- Harbî kâfirlerin mallarında asıl olan mubah olmasıdır. Ancak eman sahibi iseler onlara hainlik etmek ve rızaları olmaksızın mallarını almak caiz olmaz. Ama eğer faiz veya diğer fasit akitler yoluyla mallarını kendi rızalarıyla almak caizdir. Bu hainlik değildir. Harbî kâfir kendi isteğiyle malını verirse, haramlığa sebep olan illet ortadan kalkmış olur.[53]

Delillerin Değerlendirilmesi

Müslümanların hükümlerinin Daru’l-Harpteki harb ehli kâfirler hakkında geçerli olmadığı görüşü doğrudur. Ancak onlar eman ile Daru’l-İslam’a girerlerse bu hükümler onlar hakkında da işler. Daru’l-Harpte faiz alan müslüman hakkında da İslam hükümleri geçerlidir. Yeryüzünün neresinde olursa olsun müslümanın bu hükümleri gözetmesi gerekir. Faiz muamelesi de Daru’l-Harpte de Daru’l-İslam’da da haramdır.

Müslümanın Daru’l-Harbe emansız olarak girmesi halinde kâfirlerin rızaları olmadan onların mallarını almasının caiz olduğu da doğrudur. Ama Daru’l-Ahd’e emansız olarak girerek orada faiz alması caiz olmaz. Çünkü müslüman Daru’l-Ahd’e emansız olarak girse bile onların kanları ve malları mubah olmaz. Ancak müslümanlara harp ilan etmeleri halinde bu caiz olur. Müslümanlara karşı harp ilan etmedikleri sürece onların mallarını alması caiz değildir.

Kâfirlerin mallarında aslolanın mubahlık olduğunu söylemelerine gelince bunu delil getirmeleri kabul edilemez. Çünkü Daru’l-Harpte müslümana eman verilmiştir. Yani oranın halkı canları ve malları konusunda ona güvenmişlerdir. Bu da onların mallarını haksız bir şekilde veya meşru bir sebep olmaksızın alamamasını gerektirir. 

Müslüman, Daru’l-Harbe eman ile girer de onlardan bir şey borç alır veya bir şey çalıp Daru’l-İslam’a dönerse onu iade etmesi gerekir. Çünkü eman ile girmiş olması sebebiyle onların mallarına musallat olamaz.[54]

Kâfirlerin mallarını ganimet edinmenin mubah olmasını delil getirmek, ancak onların Müslümanlara karşı harp ilan etmeleri halinde söz konusudur. Bu durum, fasit akitlerin mubah sayılmasına delil olmaz. Şöyle ki, din koyucu, onların kadınlarının odalık edinilmesini de mubah kılmıştır fakat fasit nikâh akdiyle onların eş edinilmesini caiz kılmamıştır. Bundan dolayı fasit akitle onların mallarını ele geçirmek de mubah olmaz.

İbnu’l-Arabi şöyle der: “Deriz ki; dinde onların mallarını gizlice aşırmak ve çalarak ele geçirmek caizdir. Ama kendisine eman vermişler de onların ülkesine bu şekilde girmişse onların ahdine ihanet edemez. Bir topluluk onlardan faiz almaya cevaz vermiş olsa da din buna cevaz vermez. Eğer onlardan biri bu kafirlerin dinin fer’i hükümlerine muhatap olmadıklarını gerekçe olarak öne sürerse, müslüman bu hükümlere muhataptır.”[55]

Nevevi dedi ki: “Kafirleirnin mallarını ganimet olarak ele geçirmenin mubah olması, fasit akitle ele geçirmenin mubah olmasını gerektirmez. Bu yüzden onların kadınlarını odalık cariye edinmek mubah iken, fasit akitle nikâhlanmaları mubah değildir.”[56]

Zira faizin haramlık hükmü Daru’l-Harbi ve başka yerleri kapsayacak umum ifadeyle gelmiştir. Hikmet sahibi şeriat koyucu, faizi belli bir mekâna haram kılıp, diğer bir mekânda helal kılmış değildir. Müslüman, nerede olursa olsun İslam’ın hükümlerine uymaktan sorumludur.

- Devam Edecek İnşaallah -

[1] Bkz.; Bedaiu’s-Sanai (5/192) İbn Humam Fethu’l-Kadir (6/178) Eshelu’l-Medarik (2/220) Bulgatu’s-Salik (2/15) el-Mecmu Şerhu’l-Muhezzeb (9/391) el-Mugni (4/46) el-Mubdi (4/156)

[2] Bkz.; İbn Nuceym Bahru’r-Raik (6/147) Tebyinu’l-Hakaik (4/97) el-Cevheretu’n-Neyyire (2/262) Fethu’l-Kadir (6/178) Haşiyetu İbn Abidin (5/186) el-İhtiyar (2/33)

[3] Bkz.: Haşiyetu Reddi’l-Muhtar (5/186) Fethu’l-Kadir (6/178) el-İhtiyar (2/33) el-Benaye (6/570) Bedaiu’s-Sanai (5/192) el-Mukaddimatu’l-Mumhedat (2/617) İbnu’l-Arabi Ahkamu’l-Kur’ân (1/516) Kadı Abdulvehhab el-İşraf (1/262) el-Mecmu Şerhu’l-Muhezzeb (9/392) Nihayetu’l-Muhtac (7/270) Keşşafu’l-Kına (3/259) el-İfsah (1/329) el-Mubdi (4/157)

[4] Bkz.; el-Mebsut (10/84, 14/58) Şerhu’s-Siyeri’l-Kebir (1/3067) Bedaiu’s-Sanai (6/81) Cessas Ahkamu’l-Kur’ân (2/436)

[5] Bkz.; Uyunu’l-Eser (1/115, 2/136) İbn Hişam Siyretu’n-Nebeviye (1/217, 2/15) Zadu’l-Mead (3/28) el-Umm (4/248) Mugni’l-Muhtac (4/239) el-Mugni (9/295)

[6] Bkz.: el-İhtiyar (2/33) Haşiyetu İbn Abidin (5/186) Bedaiu’s-Sanai (5/192) Fethu’l-Kadir (6/178) Tebyinu’l-Hakaik (4/97) el-Cevheretu’n-Neyyire (2/262) Merdavi el-İnsaf (5/52) İbn Muflih el-Furu (4/147) el-Mubdi (4/157) el-Muharrar (1/318)

[7] Tebyinu’l-Hakaik (4/97)

[8] El-Muharrar (1/318)

[9] Bkz.; el-İhtiyar (2/33) Bedaiu’s-Sanai (5/191) el-Bahru’r-Raik (6/147) Fethu’l-Kadir (6/178) el-Muharrar (1/318) Keşşafu’l-Kına (3/259)

[10] El-Mubdi (4/157)

[11] Bkz.; el-Mudevvenetu’l-Kubra (4/271) el-Mukaddimat (1/178) İbnu’l-Arabi Ahkamu’l-Kur’ân (1/516) el-Mecmu (9/391) Ravdatu’t-Talibin (10/219) el-Mugni (4/45) el-Mubdi (4/157) el-İnsaf (5/52) Keşşafu’l-Kına (3/259)

[12] El-Mecmu Şerhu’l-Muhezzeb (9/391)

[13] El-İnsaf (5/52) Bkz.; Behuti Keşşafu’l-Kına (3/259)

[14] Bakara (275)

[15] Sahih. Muslim (1598)

[16] Bkz; Bedaiu’s-Sanai (5/192) el-Mebsut (14/56) el-Bahru’r-Raik (6/147) Tebyinu’l-Hakaik (4/97) Cevheretu’n-Neyyire (2/262) Fethu’l-Kadir (6/178) Haşiyetu Reddi’l-Muhtar (5/168) el-İhtiyar (2/33) el-Benaye (6/570) Cessas Ahkamu’l-Kur’ân (2/436) Mecmau’l-Enhur (2/90) Muşkili’l-Asar (4/241)

[17] İbnu’l-Arabi Ahkamu’l-Kur’ân (1/516)

[18] El-Mubdi (4/157) el-İnsaf (5/53) el-Furu (4/147) el-Muharrar (1/318)

[19] Es-Sarimu’l-Meslul (s.161)

[20] Zayıf, mürsel. Zeylai Nasbu’r-Raye (4/44) Serahsi Mebsut (14/56) Ebu Yusud er-Reddu Ala Siyeri’l-Evzai (s.97)

[21] El-Mebsut (14/56)

[22] Bkz.; Zeylai Nasbu’r-Raye (4/44) İbn Humam Fethu’l-Kadir (6/178)

[23] El-Benaye (6/571)

[24] El-Umm (7/359)

[25] Ed-Diraye Fi Tahrici Ahadisi’l-Hidaye (2/158)

[26] El-Mecmu (9/291)

[27] Bkz.: el-Mugni (4/46) el-Mubdi (4/157) Metalibu Uli’n-Nehy (3/188) Keşşafu’l-Kına (3/259)

[28] Bkz.; el-Mebsut (14/56)

[29] El-Mecmu (9/391)

[30] Bkz.; İbn Kudame el-Mugni (4/46)

[31] Es-Subki Tekmiletu’l-Mecmu (11/229)

[32] Sahih. Muslim (1218)

[33] Bkz.; Bedaiu’s-Sanai (5/193) Muşkilu’l-Asar (4/244) el-Cevheru’n-Naki (9/106)

[34] Bkz. Muşkilu’l-Asar (4/245)

[35] Cessas Ahkamu’l-Kur’ân (1/417)

[36] El-Cevheru’n-Naki (Sunenu’l-Beyhakî ile beraber 9/106)

[37] İbn Ruşd el-Mukaddimat (2/278)

[38] Bkz.; el-Umm (7/358) er-Reddu Siyeri’l-Evzai (s.96)

[39] Bkz: es-Subki Tekmiletu’l-Mecmu (11/23)

[40] Bkz; Ahkamu’t-Teamuli’r-Riba (s.29)

[41] Bkz; Ahkamu’t-Teamuli’r-Riba (s.29, 30)

[42] Sahih ligayrihi. El-Mebsut (14/57) Yakın lafızlarla:

* Abdullah b. el-Haris radıyallahu anh’den hasen isnadla: Abdurrazzak (20909) Ebu Nuaym Marife (2808)

* Ebu Umame radıyallahu anh’den zayıf isnad ile: Ebû Nuaym Delail (299) Ebu Nuaym Marife (2807)

* İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan hasen isnadla: Ebu Bekr eş-Şafii Kitabu’s-Sebak ve’r-Remy (ondan isnadıyla naklen; İbn Kayyım el-Furusiyye s.201) İbn Hacer et-Temyiz Fi Telhisi Tahrici Ahadisi Şerhi’l-Veciz (6572) Belazuri Ensabu’l-Eşraf (1/155) el-Elbani Sahihu Siyreti’n-Nebeviye (s.217)

* Said b. Cubeyr’den mürsel olarak; Ebû Dâvûd Merasil (308) İbn Mende Marifetu’s-Sahabe (s.649) Ebu Nuaym Marife (2807) isnadı sahihtir lakin mürseldir.

[43] Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih. Hâkim (2/445) Ahmed (1/276, 304) Taberî Tefsir (18/447) Buhârî Halku Ef’ali’l-İbad (s.46) Ziyau’l-Makdisi el-Muhtare (10/144) Tirmizî (3193) Nesâî Sunenu'l-Kubrâ (11389) Taberânî (12/29) İbnu’l-Munzir el-Evsat (6425) Beyhaki (2/330) Tahavi Şerhu Muşkili’l-Asar (2987) İbn Asakir Tarih (1/372) Mukbil b. Hadi Camiu’s-Sahih (2399)

[44] Bkz.; es-Serahsi el-Mebsut (14/57)

[45] Zayıf. İbn Ebi Hatim’den naklen: İbn Kesir Tefsir (3/423) Ebu Ya’la’dan naklen: İbn Hacer Metalibu’l-Aliye (4601) İbn Kesir, Camiu’l-Mesanid (852) ve Busayri İthaf (5781) İbn Asakir Tarih (1/373)

[46] Hasen. Tirmizî (3194) Taberânî Evsat (7266)

[47] Sahih. Ebu Davud (2574) Tirmizi (1700) Nesai (3585-89) İbn Mace (2878) Ahmed (2/256, 276, 358, 425, 474) Şafii el-Ümm (4/229) İbn Hibban (10/544) Tayalisi (2496) İbn Ebî Şeybe (6/528) İbnu’l-Ca’d Musned (2759) Bezzar (15/111, 16/68) Taberânî Mu'cemu's-Sagir (50) Taberani Fadailu’r-Remy (37-40) Darekutni el-Efrad (47) İbnu’l-Munzir el-Evsat (6417) Beyhakî (10/16) Deylemi (7897) el-Elbani Sahihu Suneni’t-Tirmizî (1390) Mukbil b. Hadi Camiu’s-Sahih (1953, 2958)

[48] El-Ba’danî Fethu’l-Allam (10/135)

[49] Sahih maktu. Tahavi Muşkilu’l-Asar (4/245)

[50] Zayıf maktu. Tahavi Muşkilu’l-Asar (4/246)

[51] Bkz.; el-Mebsut (14/57) Fethu’l-Kadir (6/178) er-Reddu Ala Siyeri’l-Evzai (s.96)

[52] Bkz.; el-Cevheretu’n-Neyyire (2/262) Tebyinu’l-Hakaik (4/97)

[53] Bkz.; Fethu’l-Kadir (6/178) Bahru’r-Raik (6/147) el-Cevheretu’n-Neyyire (2/262) el-İhtiyar (2/33) Haşiyetu İbn Abidin (5/186) Tebyinu’l-Hakaik (4/97) Bedaiu’s-Sanai (5/192) el-Mubdi (4/157)

[54] Bkz: Ravdatu’t-Talibin (10/291)

[55] İbnu’l-Arabi Ahkamu’l-Kur’ân (1/516)

[56] El-Mecmu (9/392)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)