Malum olduğu üzere ümmetin en üstün ilk üç neslinin alimleri (sahabe, tabiun ve tebau’t-tabiin) Kur’ân’da zikredilen Tagut kelimesiyle şeytanın kastedildiğinde ittifak etmişlerdir. Yine ilk üç nesilden olan seleften bazıları kendilerine şeytanların inmesi sebebiyle kâhinlere ve sihirbazlara da bu kelimeyi kullanmışlardır. Putların içine şeytanların girip insanları saptırmak için put adına konuşmaları sebebiyle putlara da tagut tesmiye edilmiştir. İmam Malik’in Allah’ın dışında ibadet edilen (ve bu ibadetten razı olan) herşeyi tagut olarak açıkladığı nakledilmiştir. Selefin ilk üç asrından sonraki alimler tagut kelimesinin lugavi anlamından hareketle sapıklığa çağıran herşeyin tagut olduğunu söylemişlerdir.
Son asırlardaki Hariciler ise Allah’ın indirdiğinden başkasıyla hükmeden bütün yönetici ve hakimlerin tagut olduğunu iddia etmişler, bunları tekfir etmeyi de imanın şartı saymışlar, tekfir etmeyenleri kâfir görmüşlerdir.
Allah’ın indirdiğinden başkasıyla hükmeden ve
insanları sapıklıklara zorlayan bu yöneticilere lügavî manada/mecazî olarak (elif
lamsız nekre şekliyle) tagut denilebilir.
Nitekim Ebu Hureyre radıyallahu anh’ın rivayet ettiği rü’yet
hadislerinden birinde şu ifadeler geçer;
…فَيَتَّبِعُ مَنْ كَانَ يَعْبُدُ الشَّمْسَ
الشَّمْسَ وَيَتَّبِعُ مَنْ كَانَ يَعْبُدُ الْقَمَرَ الْقَمَرَ وَمَنْ كَانَ يَعْبُدُ
الطَّاغُوتَ الطَّاغُوتَ وَتَبْقَى هَذِهِ الْأُمَّةُ فِيهَا مُنَافِقُوهَا
“…Güneşe ibadet edenler güneşe tabi olurlar. Aya ibadet edenler aya tabi olurlar. Taguta ibadet edenler taguta tabi olurlar. Geride bu ümmet kalır ki aralarında münafıkları da vardır..”Darekutni Rüyetullah (29)
Bu hadiste de et-tagut ile şeytan kastedilmiştir. Sonra
aralarında münafıkların da bulunduğu bu ümmet kalır. Şüphesiz münafıklar da
aslen içlerinde gizledikleri küfür itikatlarıyla şeytana uyan kimselerdir. Onların
mecazen taguta uydukları söylenebilir olsa da, açıkça şeytanî kanunları din
edinen ve Allah’ın dininden başka dinleri benimseyen Tagut kullarından ayrı
olarak zikredilmişlerdir!
Lakin sapıklık olan husus, bu münafık yöneticilerin mürted kâfirler
olarak kabul etmeyi dinin zorunlu emri olarak, ayetlerde emredilen “tagutu
tekfir” emrinin zorunluluğu olarak görmektir. Şüphesiz böyle bir anlayışın ilk
üç asırdan salih seleften ve onlara güzellikle tabi olan âlimlerden bir öncüsü
yoktur! Sonradan çıkarılmış bid’at bir görüştür. Son asırlardaki Hariciler de
bu uydurulmuş anlayışı din edinirler, bu uydurma esasa göre dostluk ve
düşmanlık bina ederler! Hatta tekfirlerini bu uydurma üzerine bina ederler!
İbrahim el-Harbî rahimehullah Garibu’l-Hadis’te “Tagutlar
üzerine yemin etmeyin” hadisi hakkında şöyle demiştir;
وَهُوَ جَمْعُ طَاغُوتٍ وَهُوَ فِي كِتَابِ
اللَّهِ الشَّيْطَانُ وَفِي مَوْضِعٍ كَعْبُ بْنُ الْأَشْرَفِ وَفِي مَوْضِعٍ الْأَصْنَامُ
وَأَمَّا قَوْلُهُ {يُؤْمِنُونَ بِالْجِبْتِ وَالطَّاغُوتِ}
فَاخْتَلَفَ فِيهِ الْمُفَسِّرُونَ
“Tavagit; tagutun çoğuludur. Tagut ise Allah’ın kitabında şeytan manasında geçmiştir. Bir yerde Ka’b b. el-Eşref, bir yerde putlar kastedilmiştir. “Cibte ve taguta iman ederler” (Nisa 51) ayetinde neyin kastedildiği hususunda ise ihtilaf etmişlerdir." Garibu’l-Hadis (2/642)
Sonra seleften tagutu şeytan, kâhin, putlar şeklinde açıklayanların sözlerini
isnadlarıyla zikreder. Bu konuda seleften gelenlerin tamamı, tagut ile
kastedilenin ya iblis ve tayfasından olan şeytanlar veya doğrudan şeytanla
irtibat halinde bulunan kahinler, sihirbazlar gibi küfür önderleri olduğu
şeklindedir.
Sonra İbrahim el-Harbî rahimehullah şöyle demiştir;
وَهَذَا كُلُّهُ لَهُ وَجْهٌ فِي النَّهْيِ
عَنِ الْحَلِفِ بِالطَّوَاغِيتِ لِأَنَّ وَاحِدَهَا طَاغُوتٌ وَهُوَ الشَّيْطَانُ لِأَنَّ
الشَّيْطَانَ فِي قَوْلِ أَبِي عُبَيْدَةَ كُلُّ فَائِقٍ فِي الشَّرِّ مُتَمَرِّدٌ
فِيهِ مِنْ إِنْسَانٍ أَوْ دَابَّةٍ فَكَأَنَّهُ نَهَاهُمْ أَنْ يَحْلِفُوا بِعُظَمَائِهِمْ
وَمَنْ جَازَ الْقَدْرَ فِي الشَّرِّ وَتَمَرَّدَ كَكَعْبِ بْنِ الْأَشْرَفِ وَحُيَيِّ
بْنِ أَخْطَبَ وَهُوَ أَيْضًا - لِمَنْ قَالَ هِيَ الْأَوْثَانُ فَنَهَى عَنِ الْحَلِفِ
بِهَا كَاللَّاتِ وَالْعُزَّى وَإِنْ كَانَ مَا رَوَى هِشَامٌ مَحْفُوظًا فِي قَوْلِهِ
الطَّوَاغِي فَإِنَّهُ جَمْعُ طَاغِيَةٍ وَلَيْسَ مِنَ الطَّوَاغِيتِ فَيَجُوزُ أَنْ
يَكُونَ نَهَى أَنْ يُحْلَفَ بِمَنْ طَغَى مِنَ الطُّغْيَانِ وَجَازَ الْقَدْرَ فِي
الْكُفْرِ وَالشَّرِّ كَمَا قَالَ {إِنَّا لَمَّا طَغَى الْمَاءُ}
“Bütün bunlardan sonra tagutlar üzerine yemin etmekten yasaklanmasının açısı şudur: Tavagitin tekili “Tagut”tur ki o da şeytandır. Çünkü Ebu Ubeyde’nin açıklamasına göre şeytan, şer ve isyankârlıkta üstün gelen her insan veya hayvandır. Sanki onları şer ve isyankârlıkta sınırı aşan; Ka’b b. el-Eşref, Huyey b. Ahtab gibi ileri gelenleri üzerine yemin etmekten yasaklamış gibidir. Yine kastedilenin putlar olduğunu söylemiştir ki, yasak Lat ve Uzza üzerine yemin etmek hakkındadır. Eğer Hişam’ın rivayetindeki “et-Tavagî” lafzı mahfuz olsaydı, bu tagiye kelimesinin çoğuludur. Tavagit değildir. Bu durumda küfür ve şer konusunda haddini aşan her tugyan ehli hakkında kullanılması caiz olurdu. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur; “Su taştığı zaman” (Hakka 11)”Garibu’l-Hadis (2/644)
Bundan sonra İbrahim el-Harbî rahimehullah, tagâ ve tagiye
kelimeleriyle tagut kelimesinin farklarına dair ayrıntılı açıklamalar
yapmıştır.
Böylece Firavun hakkında kullanılan tagâ fiili, onun isyankarlıkta
ve küfürde sınırı aşmasını ifade etmektedir. Yine putlar ve Rum kralları
hakkında kullanılan “tagiye” kelimesi de taguttan başkadır.
Böylece anlaşılmaktadır ki, “et-Tagut” kelimesi başlı başına mustakil bir terimdir ve bu şeytan demektir. Kahinler ve sihirbazlar
doğrudan şeytan ile irtibatta olup, şeytanın hükümlerinin aracıları oldukları
için onlara da tagut denilmiştir. Yine putların içine şeytan girip insanları
saptırmak için konuştukları için putlar hakkında da tagut terimi
kullanılmıştır.
Allah’ın kanunlarına karşı azgınlık eden yöneticiler ile
sapıklık önderleri ise doğrudan değil, dolaylı olarak şeytanla irtibatlı olduklarından
onlar hakkında tagâ ve tagiye isimleri kullanılır. Bunlara tagut denmesi ise mubalağalı
bir ifadedir. Lakin kişinin İslam’a girmesinin şartı olan “Tagutu tekfir”;
şeytana, İslam’a girmeye engel olan herşeye uymayı, şirki ve şirkin
davetçilerini reddederek Allah’a itaat etmektir.
İki şehadet kelimesini (Allah’tan başka ibadete layık hak ilah olmadığını ve Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in Allah’ın kulu ve rasulü olduğunu) ikrar ederek İslam’a giren kimse zaten tagutu tekfir etmiş demektir. Bu ikrarı yerine getirerek müslüman olmuş kimseye, falan ve filan yöneticiyi kâfir saymadıkça müslüman olmayacağını, çünkü tagutu tekfir etmemiş olacağını söylemek ise asırlar sonra uydurulmuş bir bid’attir.
* Not: Bu yazıyı ilk yayınladığımda Ziyau'l-Makdisi'nin el-Muhtare kitabından Ebu Hureyre ve Sa'd b. Ebi Vakkas radıyallahu anhuma'dan gelen bir hadis zikretmiştim. Bu konuda uyarı yapıldı ve rivayeti tekrar kontrol ettim. Hadis metninde Taun kelimesi yerine "Tagut" kelimesinin el-Muhtare kitabında istinsah hatası olarak basılmış olduğunu gördüm ve hadisi bu yazıdan çıkardım.