Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

10 Mart 2024 Pazar

İbn Mes'ud Radıyallahu Anh'ın "Hükümde Rüşvet Küfürdür" Sözü

 

Mesruk’un İbn Mes’ud Radıyallahu anh’den Rivayetleri

Seleme b. Kuheyl’in Mesruk’tan Rivayeti

Seleme b. Kuheyl rahimehullah’tan:

عَنْ عَلْقَمَةَ وَمَسْرُوقٍ أَنَّهُمَا سَأَلَا ابْنَ مَسْعُودٍ عَنِ الرِّشْوَةِ فَقَالَ مِنَ السُّحْتِ قَالَ فَقَالَا أَفِي الْحُكْمِ؟ قَالَ ذَاكَ الْكُفْرُ ثُمَّ تَلَا هَذِهِ الْآيَةَ وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولَئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ

“Alkame ve Mesruk rahimehumallah İbn Mes’ud radıyallahu anh’e rüşvet hakkında sordular. O da; “Suht’tandır” dedi. Dediler ki; “Hüküm hakkında mı?” İbn Mes’ud radıyallahu anh dedi ki;

“O küfürdür.” Sonra şu ayeti okudu; “Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar kâfirlerdir.” (Maide 44)”[1]

Ebu’d-Duha’nın Mesruk’tan Rivayeti

Muslim b. Subayh (Ebu’d-Duha) rahimehullah’tan: Mesruk rahimehullah dedi ki:

سَأَلْتُ ابْنَ مَسْعُودٍ عَنِ السُّحْتِ أَهُوَ الرُّشَا فِي الْحُكْمِ؟ فَقَالَ لَا مَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَهُوَ كَافِرٌ وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَهُوَ ظَالِمٌ وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَهُوَ فَاسِقٌ وَلَكِنَّ السُّحْتَ يَسْتَعِينُكَ الرَّجُلُ عَلَى الْمَظْلَمَةِ فَتُعِينُهُ عَلَيْهَا فَيُهْدِي لَكَ الْهَدِيَّةَ فَتَقْبَلُهَا

“İbn Mes’ud radıyallahu anh’e suht hakkında sordum ve: “O hükümde rüşvet almak mıdır?” dedim. Dedi ki:

“Hayır. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyen bir kâfirdir. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyen bir zâlimdir. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyen bir fasıktır. Lakin suht, bir adamın haksızlık konusunda senden yardım istemesi ve senin de bu konuda yardım etmen, buna karşılık sana hediye verdiğinde onu kabul etmendir.”[2]

Ebu’d-Duha rahimehullah, Mesruk rahimehullah’tan, O da İbn Mes’ud radıyallahu anh’den rivayet ediyor:

سُئِلَ عَنِ السُّحْتِ؟ قَالَ الرِّشَا قِيلَ فِي الْحُكْمِ قَالَ ذَاكَ الْكُفْرُ

“İbn Mes’ud radıyallahu anh’e suht hakkında sorulunca: “Rüşvettir” dedi. “Hüküm konusunda mı?” denildi. Dedi ki:

“O küfürdür.”[3]

Salim b. Ebi’l-Cad’ın Mesruk’tan Rivayeti

Salim b. Ebi’l-Ca’d rahimehullah’tan; “Mesruk rahimehullah dedi ki:

سَأَلْتُ ابْنَ مَسْعُودٍ عَنِ السُّحْت أَهُوَ الرِّشوة فِي الْحُكْمِ؟ قَالَ لَا وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولَئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ وَالظَّالِمُونَ وَالْفَاسِقُونَ وَلَكِنَّ السُّحْت أَنْ يَسْتَعِينَكَ رَجُلٌ عَلَى مَظْلَمَةٍ فَيُهْدِيَ لَكَ فَتَقْبَلَهُ فَذَلِكَ السُّحت

“İbn Mes’ud radıyallahu anh’e; “Suht hükümde rüşvet midir?” diye sordum. Dedi ki:

“Hayır, Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar kâfirlerdir, zalimlerdir ve fasıklardır. Lakin suht, zulme uğramış bir kimseye yardım etmene karşılık onun sana hediye vermesi ve senin de bunu kabul etmendir. İşte suht budur.”[4]

Salim b. Ebi’l-Ca’d – Mesruk rahimehullah’tan rivayet ediyor:

كُنْتُ جَالِسًا عِنْدَ عَبْدِ اللَّهِ فَقَالَ لَهُ رَجُلٌ مَا السُّحْتُ؟ قَالَ الرِّشَا فَقَالَ فِي الْحُكْمِ؟ قَالَ ذَاكَ الْكُفْرُ ثُمَّ قَرَأَ {وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولَئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ}

“Abdullah b. Mes’ud radıyallahu anh’ın yanında oturuyordum. Bir adam ona dedi ki: “Suht nedir?” Dedi ki:

“Rüşvet almaktır.” Adam: “Hüküm konusunda olursa?” dedi. İbn Mes’ud radıyallahu anh dedi ki:

“O küfürdür.” Sonra “Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kâfirlerdir” (Maide 44) ayetini okudu.”[5]

Açıklama

İbn Mes’ud radıyallahu anh’den namazın terkinin hükmü hakkında da şöyle rivayet edilmiştir:

El-Kasım b. Abdirrahman ve el-Hasen b. Sa’d dediler ki:

عَنِ ابْنِ مَسْعُودٍ أَنَّهُ قِيلَ لَهُ إِنَّ اللَّهَ جلّ وعزّ يُكْثِرُ ذِكْرَ الصَّلَاةِ فِي الْقُرْآنِ الَّذِينَ هُمْ عَنْ صَلَاتِهِمْ سَاهُونَ وَ عَلَى صَلَاتِهِمْ دَائِمُونَ وَ عَلَى صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ فَقَالَ ابْنُ مَسْعُودٍ عَلَى مَوَاقِيتِهَا قَالُوا مَا كُنَّا نَرَى ذَلِكَ إِلَّا عَلَى التَّرْكِ قَالَ ذَاكَ الْكُفْرُ

“İbn Mes’ud radıyallahu anh’e denildi ki; “Allah Azze ve Celle Kur’ân’da namazı çokça zikretmiştir. “Onlar namazlarından gafildirler” (Maun 5) “Namazlarında devamlıdırlar” (Mearic 23) “Namazlarını muhafaza ederler” (En’am 92) İbn Mes’ud radıyallahu anh dedi ki:

“Yani vakitlerini muhafaza ederler.” Dediler ki; “Biz bunun ancak namazı terk etmek hakkında olduğunu görüyoruz.” İbn Mes’ud radıyallahu anh dedi ki;

“O (namazın terki) küfürdür.”[6]

Bu rivayette de İbn Mes’ud radıyallahu anh: “zâke’l-kufr” ifadesini kullanmıştır.

Küfr kelimesi elif lamlı olarak el-Kufr şeklinde geldiği zaman, bununla küçük küfrün kastedildiğine dair bir delil veya karine bulunmadıkça bunda aslolan büyük küfrün kastedilmesidir.[7]

İbn Mes’ud radıyallahu anh, hükümde rüşvet yani haramı helal kılma veya helali haram kılma konusunda rüşvet almak suretiyle Allah’ın hükmünü değiştirerek hükümde bulunmanın (tebdilin) küfür olduğunu marifeli olarak “zâke’l-küfr” diye ifade etmiştir.

Bu yüzden İbn Teymiyye rahimehullah, İbn Mes’ud radıyallahu anh’ın namaz hakkındaki sözünü büyük küfrü kastettiğine yorumlamış ve şöyle demiştir:

“İbn Mesúd radıyallahu anh ve başkalarının sözünde de böyledir. Bununla beraber namazın vaktini geçirmek küfür değildir. Ancak namazı tamamen terk etmenin küfür olduğunu açıklamışlardır. Bu da ancak dinden çıkaran küfür hakkında söz konusu olur.”[8]

İbn Mes’ud radıyallahu anh’ın hükümlerde zulmetmek konusundaki sözünün zahiri de bunu göstermektedir. Bu da rüşvet verilmesi sebebiyle Allah’ın hükmünü gizlemek, sonra da başka bir yalan hükmü Allah’a nispet etmektir. Nitekim delil getirdiği ayetin akışı da buna delalet eder:

وَلَا تَشْتَرُوا بِآيَاتِي ثَمَنًا قَلِيلًا وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولَئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ

Ayetlerimi az bir bedel karşılığında satmayın! Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar kâfirlerdir.” (Maide 44)

İbn Mesud radıyallahu anh’ın: “Hükümde rüşvete gelince bu küfürdür” demesini, İbn Abbas radıyallahu anhuma’nın Maide 44. Ayeti hakkında: “Küfrün altında bir küfür” şeklindeki tefsirine aykırı olarak ele almak cahilliktir.

Ehl-i sünnete göre rüşvetin küfür olmayıp büyük günahlardan olduğunda herhangi bir ihtilaf yoktur.

İbn Mes’ud radıyallahu anh’ın neyi kastettiğini iyi anlamak için şunların bilinmesi gerekir:

İbn Mes’ud radıyallahu anh’ın bu sözü Maide 42. Ayeti hakkında gelmiştir. Bu ayette şöyle buyrulur: “Onlar yalanı çokça dinleyicidirler ve suht (haram) yiyicidirler.”

Nitekim bu ayetin öncesinde şöyle buyrulur: “Onlar yalana kulak verirler ve sana gelmeyen başka bir kavmi dinlerler. Kelimeleri yerlerinden değiştirirler: “Şu verilirse onu hemen alın o verilmezse sakının” derler.” (Maide 41)

Yani Yahudiler, recm cezasını inkâr ettiler ve Tevrat’taki hükmü değiştirdiler. Dinde bu değişikliği yapmak için aldıkları rüşvet de suht/haram yemek olarak ifade edilmiştir.

Dolayısıyla İbn Mesud radıyallahu anh’ın sözü hiçbir yönden İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan gelen rivayete aykırı değildir. Zira Allah’ın indirdiği ile hükmetmemenin büyük küfür olanı, dinin hükmünü değiştirmek, Allah’ın hükmünü inkâr etmek, beşeri hükmü Allah’a nispet etmek gibi durumlarda söz konusu olur.

İbn Abbas radıyallahu anhuma’nın küçük küfür diye nitelediği şey ise bu gibi büyük küfür olan durumlar söz konusu olmaksızın Allah’ın indirdiği ile hükmetmemek halindedir.

Nitekim gerek İbn Mes’ud radıyallahu anh’ın sözünü nakleden Taberi, gerekse Ehl-i Sünnet akidesine dair eserler yazan İbn Batta, Ebu Bekir el-Hallal gibi âlimler ve hatta bu sözü kendi aleyhlerine delil kabul eden ilk Hariciler dahi bu sözü başka bir anlama yorumlamamışlardır.

Evet, Taberi bu sözü, Maide 44. Ayetinde geçen küfrün küçük küfür olduğunu ifade edenler bölümünde zikretmiştir

İbn Batta (no:1013) “Sahibini dinden çıkarmayan küfre düşüren günahlar” başlığı altında, Mesruk rahimehullah dedi ki: İbn Mes’ud radıyallahu anh şöyle dedi:

‌الْجَوْرُ ‌فِي ‌الْحُكْمِ ‌كُفْرٌ وَالسُّحْتُ الرُّشَا

“Hükümde zulüm bir küfürdür. Suht ise rüşvettir.”

el-Hallal da, bu lafızla (1426)  aslı itibarıyla küfür olmayan bazı ameller hakkında da “küfür” ifadesinin kullanıldığını ispatlama sadedinde zikrettiği rivayetler arasında zikretmiştir.

Ebu Bekr el-Cessâs rahimehullah şöyle demiştir; “Hükümlerde rüşvet almanın haramlığı da bunlardandır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur; “Ayetlerimi az bir bedel karşılığında satmayın!” (Maide 44) Yine; “Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse işte onlar kâfirlerdir” (Maide 44) buyurmuştur. İbn Abbas radıyallahu anhuma dedi ki;

هُوَ فِي الْجَاحِدِ لِحُكْمِ اللَّهِ

“Bu Allah’ın hükmünü inkâr eden hakkındadır.”[9] Yine bunun Yahudile hakkında özel olduğu söylendi. İbn Mes’ud, el-Hasen ve İbrahim (en-Nehaî) dediler ki: “Bu geneldir.” Yani Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyip, başka bir hükmün Allah’ın hükmü olduğunu belirterek hükmetmek hakkında geneldir. Kim böyle yaparsa kâfir olur.”[10]

İbnu’l-Arabî rahimehullah dedi ki: “Allah Teâlâ’nın: “Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar kâfirlerdir” (Maide 44) ayeti hakkında Tavus ve başkaları dediler ki:

لَيْسَ بِكُفْرٍ يُنْقَلُ عَنِ الْمِلَّةِ وَلَكِنَّهُ كُفْرٌ دُونَ كُفْرٍ

“Dinden çıkaran küfür değildir. Lakin küfrün altında bir küfürdür.”[11] Bunda farklı durumlar vardır. Eğer kendisinden olan hükmü Allah’ın katından diyerek hükmederse bu tebdildir (dinde değiştirmedir) ve (büyük) küfrü gerektirir. Eğer heva ve masiyet olarak bununla hükmederse o bir günahtır. Ehl-i Sünnet’in günahkârların bağışlanması hakkındaki esasına göre bu bağışlanabilir.”[12]

İbn Teymiyye rahimehullah şöyle demiştir: “Kişi, haram oluşunda icma bulunan bir şeyi helal saydığı veya helal oluşunda icma bulunan bir şeyi haram saydığı zaman yahut dinden oluşunda icma bulunan bir kuralı değiştirdiği zaman bütün fakihlerin ittifakıyla mürted bir kâfir olur. İki görüşten birine göre Allah Teâlâ’nın şu ayeti böylesi bir durum hakkında indirilmiştir; “Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse işte onlar kâfirlerdir” (Maide 44) Yani bu Allah’ın indirdiğinden başkasıyla hükmetmeyi helal sayan hakkındadır… Üçüncüsü, değiştirilmiş din kuralı, Allah’a ve rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’e yalan söylemek, insanlara bâtıl şahitlikte bulunmak ve benzerleri gibi apaçık zulümdür. Kim bu (değiştirilmiş hükmün) Allah’ın dininden olduğunu söylerse tartışmasız olarak kâfir olur. Mesela; “Kan ve leş helaldir” diyen kimse gibi. Şayet “Benim mezhebim (görüşüm) budur” derse dahi durum aynıdır.”[13]

Bu açıklamalar ortaya koymaktadır ki, İbn Abbas radıyallahu anhuma’nın Maide 44. Ayetinin tefsiri hakkında söylediği “Küçük küfür” veya “küfrün altında bir küfür” sözü ile İbn Mes’ud radıyallahu anh’ın aynı ayet hakkında söylediği şey birbirine zıt sözler değildir.

Bilakis İbn Abbas radıyallahu anhuma, Allah’ın indirdiği hükmü inkâr etmediği halde onunla hükmetmeyenin küfrünün dinden çıkarmayan küçük küfür, yani büyük günah olduğunu ifade etmektedir.

İbn Mes’ud radıyallahu anh’ın sözü ise dünyalık menfaatler karşılığında Allah’ın dinini satan, Allah’ın hükmünü değiştirerek uydurulmuş hükmü Allah’a ve dinine nispet eden, yani Allah’ın dininde tebdilde bulunanın küfrünün büyük küfür olduğu hakkındadır.

Böylece Huzeyfe radıyallahu anh’ın Maide 44. Ayetinin kitap ehlini de, bu ümmeti de kapsadığını ifade etmesi de aynı şeyi ifade eder. Yani bu ümmetten birileri de Yahudilerin yaptıkları gibi Allah’ın dininde tebdilde bulunmaya kalkarsa elbette kâfir olur.

Nitekim plandemi senaryosunda binlerce müslüman ok gibi Allah’ın dininden irtidat etmişler, âlimleri dünyalık menfaatler için üzerinde kitap, mütevatir sünnet ve icma bulunan apaçık dini hükümleri, cemaatle namaz farzını, haccı, safların birleştirilmesi farzını vb. gizlemişler, kendi uydurdukları hükümleri Allah’ın dinine nispet ederek cemaate gelmemenin, safları ayırmanın, hacca gitmemenin, maske takmanın farz olduğu hükmünü uydurarak Allah’ın dinine nispet etmişler, âlimlerini rab edinen avam da onları Allah’a ortak koşarak açıkça müşrik olmuşlardır.

Nitekim “Dinlerini Satarak Kâfir Olan Topluluklar” adlı risalemde tahkik ettiğim üzere mütevatir olarak gelen rivayetlerde Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ahir zamanda ümmetinden birçok kimselerin dinlerini dünyalık menfaatler karşılığında satarak kâfir olacağını haber vermiş, bunun sonrasında imanları olmayan bir topluluğun namaz kılacaklarını, mescidlerde toplanıp Kur’ân okuyacaklarını bildirmiştir.

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in haber verdiği gibi, Korona komplosu esnasında girmiş oldukları küfürlerden tevbe etmeyen, aslında Allah’a ve rasulüne iman etmemiş olan topluluklar, plandemi sonrasında namaz kılmakta, Kur’ân okumaktadırlar.

Kays b. es-Seken rahimehullah’tan: “Huzeyfe radıyallahu anh şöyle dedi:

يَأْتِي عَلَى النَّاسِ زَمَانٌ لَوْ رَمَيْتَ بِسَهْمٍ يَوْمَ الْجُمُعَةِ لَمْ يُصِبْ إِلَّا كَافِرًا أَوْ مُنَافِقًا

“İnsanlar üzerine bir zaman gelecek, şayet Cuma günü bir ok atsan, ancak bir kâfire veya münafığa isabet edecektir.”[14]

İbn Mes’ud Radıyallahu anh’den Bu Konuda Zayıf Rivayetler

Zir b. Hubeyş’in Rivayeti

Taberî, Sufyan – Asım - Zirr b. Hubeyş rahimehullah isnadıyla rivayet ediyor: Abdullah b. Mes’ud radıyallahu anh dedi ki:

السُّحْتُ الرِّشْوَةُ فِي الدِّينِ

“Suht, dinde rüşvet almaktır.”[15]

Abdurrazzak’ın rivayetinde Sufyan rahimehullah rivayetin ardından şöyle demiştir.

يَعْنِي ‌فِي ‌الْحُكْمِ

“Yani hükümde rüşvet almaktır”

Ancak bu rivayet şazdır. Asım b. Behdele saduk bir ravi olsa da yanılgıları vardır. Bu lafızla rivayette kendisinden daha sağlam ravilere muhalefet etmiştir. Az önce geçen sahih tariklerde İbn Mes’ud radıyallahu anh, suhtu rüşvet almak olarak açıklamış, hükümde rüşvetin ise küfür olduğunu söylemiştir. Yani dinin hükmünü değiştirmek küfürdür ve bunun büyük küfür oluşu açıktır.

Ebu’d-Duha’dan Zayıf Rivayet

Taberî, el-Kasım – el-Huseyn – Haccac – el-Mes’udî – Bukeyr b. Ebi Bukeyr - Muslim b. Subayh (Ebu’d-Duha) rahimehullah isnadıyla rivayet ediyor:

شَفَعَ مَسْرُوقٌ لِرَجُلٍ فِي حَاجَةٍ فَأَهْدَى لَهُ جَارِيَةً فَغَضِبَ غَضَبًا شَدِيدًا وَقَالَ لَوْ عَلِمْتُ أَنَّكَ تَفْعَلُ هَذَا مَا كَلَّمْتُ فِي حَاجَتِكَ وَلَا أُكَلِّمُ فِيمَا بَقِيَ مِنْ حَاجَتِكَ سَمِعْتُ ابْنَ مَسْعُودٍ يَقُولُ مَنْ شَفَعَ شَفَاعَةً لِيَرُدَّ بِهَا حَقًّا أَوْ يَرْفَعَ بِهَا ظُلْمًا فَأُهْدِيَ لَهُ فَقَبِلَ فَهُوَ سُحْتٌ فَقِيلَ لَهُ يَا أَبَا عَبْدِ الرَّحْمَنِ مَا كُنَّا نَرَى ذَلِكَ إِلَّا الْأَخْذَ عَلَى الْحُكْمِ قَالَ الْأَخْذُ عَلَى الْحُكْمِ كُفْرٌ

“Mesruk rahimehullah bir adamın bir ihtiyacı konusunda aracı oldu. Bunun üzerine adam kendisine bir cariye hediye etti. Mesruk rahimehullah şiddetle öfkelendi ve dedi ki:

“Şayet bunu yapacağını bilseydim ihtiyacın konusunda aracı olmazdım. Bundan sonra ihtiyacına aracı olmam. Ben İbn Mes’ud radıyallahu anh’ı şöyle derken işittim:

“Kim bir hakkın yerine getirilmesi veya bir zulmün def edilmesi için aracı olur da bundan dolayı kendisine verilen hediyeyi kabul ederse o bir suhttur.” Denildi ki: “Ey Ebu Abdirrahman! Biz bunun (suhtun) ancak hükümden dolayı ücret almak olduğu görüşündeydik.” Dedi ki:

“Hükümden dolayı ücret almak bir küfürdür.”[16]

Bunun isnadında Suneyd lakaplı el-Huseyn b. Davud zayıftır. Bu rivayetin isnadında da bulunan şeyhi Haccac b. Muhammed’e telkinde bulunurdu.

Yine bu isnadda hafıza karışıklığına uğramış olan el-Mes’udî vardır. Haccac’ın ondan rivayeti de hafıza karışıklığına uğramasından sonradır.

Yine bu isnadda Bukeyr b. Ebi Bukeyr meçhuldür.

Ubeyd b. Ebi’l-Ca’d’ın Rivayeti

İbn Ebî Hâtim, Abdullah b. Ca’fer er-Rakkî – Ubeydullah b. Amr – Zeyd b. Ebi Uneyse – Bukeyr b. Merzuk – Ubeyd b. Ebi’l-Ca’d – Mesruk isnadıyla, Abdullah b. Mes’ud radıyallahu anh’ın şöyle dediğini rivayet etti:

مَنْ شَفَعَ لِرَجُلٍ لِيَدْفَعَ عَنْهُ مَظْلِمَةً أَوْ يَرُدَّ عَلَيْهِ حَقًّا فأهدا لَهُ هَدِيَّةً فَقَبِلَهَا فَذَلِكَ السُّحْتُ فَقُلْنَا يَا أَبَا عَبْدِ الرَّحْمَنِ إِنَّا كُنَّا نَعُدُّ السُّحْتَ الرِّشْوَةَ فِي الْحُكْمِ فَقَالَ عَبْدُ اللَّهِ وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولَئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ

“Kim bir kimse için bir haksızlığı önleme veya hakkını alması konusunda aracılık eder de kendisine bunun karşılığında verilen hediyeyi kabul ederse bu suhttur.” Dedik ki:

“Ey Ebu Abdirrahman! Biz suhtun hüküm konusunda alınan rüşvet olduğunu sanırdık.” Abdullah radıyallahu anh dedi ki:

Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirlerdir.” (Maide 44)[17]

İsnadında Bukeyr b. Merzuk meçhuldür. Şayet bu ravi Bukeyr b. Feyruz ise, o da mestur bir ravidir. Ubeyd b. Ebi’l-Cad da mesturdur.



[1] Sahih mevkuf. Taberî Tefsir (8/432) Said b. Mansur Sunen (4/1472) Tusi Mustahrac Ale’t-Tirmizî (1235) İbn Batta el-İbane (1002) Hallal, es-Sunne (1412)

[2] Sahih mevkuf. Taberî Tefsir (8/433) Said b. Mansur Tefsir (741) Hallal es-Sunne (1411)

[3] Hasen mevkuf. Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr (9/225) İsnadında Şerik b. Abdillah en-Nehaî vardır. Ancak bu lafızla rivayet sabit olmuştur.

[4] Sahih mevkuf. Said b. Mansur Tefsir (741) Taberî Tefsir (8/429) Ebu Ya’la (9/173) Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr (9/225) İbnu’l-Munzir el-Evsat (6548) Hallal es-Sunne (1413)

[5] Sahih mevkuf. Ebu Ya’lâ (9/173) Musedded’den naklen: Busayri İthaf (4903) İsmail el-Kadı Ahkamu’l-Kur’ân (140) Beyhakî (20983-84) Hallal es-Sunne (1413) Taberî Tefsir (8/432, 434) Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr (9/226)

[6] Hasen ligayrihi. Taberî Tefsir (15/569) el-Lalekai (1532) Mervezi Ta’zimu Kadri’s-Salat (62) El-Kasım b. Abdirrahman ve el-Hasen b. Sa’d, İbn Mes’ud radıyallahu anh’den işitmemişlerdir. İbn Abdilber’in et-Temhid’de (4/230) rivayetinde el-Hasen b. Sa’d – Abdurrahman b. Abdillah b. Mes’ud – İbn Mes’ud radıyallahu anh yoluyla rivayet edilmiştir.

[7] Bkz.; İbn Teymiytye Şerhu’l-Umde (s.82)

[8] Şerhu’l-Umde (s.83)

[9] Başka bir yerde bu lafızla bulamadım. Ancak bu ifade, İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan bu ayetin tefsiri hakkında sabit olan meşhur rivayetlerin manasındadır. Muhtemelen Cessas mana olarak İbn Abbas’a bu şekilde nispet etmiştir.

[10] Cessas Ahkamu’l-Kur’ân (4/92-93)

[11] Sahih maktu. Taberî Tefsir (8/465) İbn Batta el-İbane (1006) Mervezi Tazimu Kadri’s-Salat (574) Hallal es-Sunne (1418)

[12] İbnu’l-Arabi Ahkamu’l-Kur’ân (2/624-625)

[13] Mecmuu’l-Fetava (3/267-268)

[14] Muslim'in şartına göre sahih. İbn Batta el-İbane (1/175)

[15] Şaz mevkuf. Taberî Tefsir (8/430) Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr (9/226) İbn Ebî Hâtim Tefsir (6381) Abdurrazzak (8/147)

[16] Çok zayıf. Taberî Tefsir (8/432)

[17] Zayıf mevkuf. İbn Ebî Hâtim Tefsir (6382)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)