Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

7 Kasım 2024 Perşembe

Deccal Neden Filistin’i Sordu?

 Fatıma bt. Kays radıyallahu anha’dan: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem minbere çıktı ve güldü. Buyurdu ki:

Muhakkak ki Temim ed-Dari bana bir şey anlattı, buna sevindim ve size de anlatmak istedim: Filistin halkından bazı insanlar denizde gemiye binerek açılmışlar, gemi onları denizdeki adalardan bir adaya atmış. Bir de bakmışlar ki  elbisesi kıllarından ibaret olan bir şey görmüşler. Demişler ki:

“Sen de nesin?” O da: “Ben el-Cessase’yim” demiş. Onlar: “Bize haber ver” demişler. O da demiş ki: “Size ben haber veremem, size haber de soramam. Lakin köyün uzağındaki yere gidin. Zira orada sizin haber alabileceğiniz ve size haber soracak kimse var” Bunun üzerine köyün uzak yerine gittik. Bir de baktık ki zincirlere bağlı bir adam! Dedi ki:

“Bana Zugar pınarından haber verin!” Biz: “Dolup taşmaktadır” dedik. Dedi ki:

“Bana Buhayra’dan (yani Taberiye gölünden) haber verin” Biz: “Dolup taşmaktadır” dedik. Dedi ki:

“Bana Ürdün ile Filistin arasında bulunan Beysan hurmalıklarından haber verin, meyveleri yeniyor mu?” Biz: “Evet” dedik. Dedi ki:

“Bana Nebi’den haber verin, O gönderildi mi?” Biz: “Evet” dedik. Dedi ki:

“Bana insanların durumunu haber verin.” Dedik ki: “Hızla O’nun dinine giriyorlar.” Bunun üzerine öyle bir sıçradı ki neredeyse zincirlerinden kurtulacaktı. Dedik ki:

“Sen de nesin?” Dedi ki: “Ben Taybe (Medine) dışında bütün şehirelere girecek olan Deccal’im.”[1]

Faideler:

1- Temim b. Evs el-Lahmî ed-Dârî el-Filistinî radıyallahu anh hristiyan iken hicri 9. Yılda Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e elçi olarak gelmiş, müslüman olmuş ve müslümanlığı da güzel olmuştur. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in ondan Cessase kıssasını nakletmiş olması kendisinin faziletlerindendir. Osman radıyallahu anh’ın öldürülmesinden sonra Beytu’l-Makdis’e yerleşmiş ve hicri 40 yılında vefat etmiştir.

2- Bu rivayet, daha üstün olanın kendisinden daha düşük durumda olan birinden rivayet etmesine ve akide konusunda ahad haberin kabul edilmesine bir delildir. Eşariler, Maturidiler ve Hizbu’t-Tahrirciler gibi sapık fırkalar ve benzerleri ise akidede ahad haberi kabul etmezler!

3- Temim radıyallahu anh’ın anlattığı bu kıssayı Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ümmetine anlatmak istemiştir. Çünkü daha önce Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in vermiş olduğu haberleri tasdik eden ve nübüvvet delillerinden olan bir kıssadır.

4- Bu hadis, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in zamanında Filistin’in bilinmekte olduğunu göstermektedir. Temim radıyallahu anh Filistin hakından idi ve bu gemi yolculuğunda bulunanlardan biri idi.

5- Cessase, Deccal için casusluk yapan, haber araştıran bir yaratıktır.

6- Bu hadiste âhir zamanda zuhur edecek Deccal’in insan suretinde ortaya çıkacağına delil vardır. Çünkü onu zincirlere bağlı bir adam/insan suretinde görmüşlerdir.

7- Onun zuhuruna henüz izin verilmediği için hareket özgürlüğüne sahip değildir, zincirlere bağlıdır. Dünyayı yöneten güçler olduğu söylenen kodamanların da zincirli halde bulunan Deccal ile irtibat halinde olmaları mümkündür. Nitekim hadiste geçen Filistin halkından bu topluluk onunla görüşüp konuşmuşlardır.

8- Zugar pınarı Şam’da, Belkâ taraflarında, Eriha şehrine yakın yerde bir pınardır. Şu ân Aynu’s-Sultan (Sultan Pınarı) olarak adlandırılmaktadır. Günümüze kadar suyu dolu olarak devam edegelmiştir.

9- Beysan, 1948 yılında Yahudilerin işgal ettikleri bir Filistin şehridir.

10- Deccal, Mekke, Medine, Beytu’l-Makdis ve Tur dışında bütün şehirlere girecektir.

11- Filistin ve Ürdün Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ve ashabı tarafından Şam beldeleri olarak bilinmekteydi. Aynı şekilde Deccal de bunu biliyordu. Bu da ahir zaman hadiselerinin merkezinin bu bölge olacağını göstermektedir.

12- Deccal yeryüzünde hayattadır, mevcuttur ve rızıklanmaktadır. Lakin zuhur edeceği vakte kadar hapistir.

13- Deccal kendisinin Deccal olduğunu bilmekte ve itiraf etmiştir. Lakin zuhur ettiği zaman bunu yalanlayacak, insanları saptırmak için desiseler kuracaktır.

14- Yeryüzünde fesat çıkaranlar kendilerinin ve davetlerinin hakikatini biliyorlar lakin onlar insanları saptırmak için iyilik ve ıslaha davet ettiklerini iddia ederler. “Onlara: “Yeryüzünde fesat çıkarmayın!” denildiği zaman: “Biz ancak ıslah edicileriz” derler. Dikkat edin! Doğrusu onlar fesat çıkaranların ta kendileridir; ne var ki farkında değiller.” (Bakara 11-12)

Onlara kendi elleriyle sundukları şey sebebiyle bir musibet geldiği zaman nasıl olacak?! Sonra sana gelerek: “Biz ancak iyilik etmek ve ara bulmak istedik!” diye Allah’a yemin ederler.” (Nisa 62)

Yahudilerle İranlıların Uyumu

Enes b. Malik radıyallahu anh’den; Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 Deccal’e Esbehan Yahudilerinden taylasanlı yetmiş bin Yahudi tabi olur.”[2]

Faideler:

1- Deccal zuhur ettiği zaman ona Asbahan’ın Yehudiyye denilen köyünden Yahudiler tabi olurlar.

2- Burada taylasan ile kastedilen, yuvarlak ve yeşil renkte olan, başın üzerine örtülen, geniş ve uzun olup omuzun iki yanına ve sırta sarkıtılan Yahudi libasıdır. Arap ülkelerenin çoğunda günümüzde sarık yerine tercih ettikleri, başları üzerinden örttükleri beyaz örtüler de taylasandır ve İslam’da bu kıyafet meşru değildir!

3- İbn Teymiyye rahimehullah el-Cevabu’s-Sahih’te (1/177) şöyle demiştir: “Yahudiler Mesih ile müjdelenince onun Meryem oğlu İsa olmadığı şeklinde te’vil ettiler. Ahir zamanda gelecek Mesih’i beklemektedirler. Hakikatte onlar Mesih Deccal’i bekliyorlar. Zira ona Yahudiler tabi olacaklardır. O yanında Asbahan Yahudilerinden yetmiş bin taylasanlı Yahudi ile birlikte çıkacaktır. Müslümanlar onlarla savaşacak, hatta Sahih’te sabit olduğu üzere, ağaç ve taş: “Ey müslüman! İşte arkamda bir Yahudi var” diyecek” o da onu öldürecektir.”

4- Bu hadis her Sünnî Müslümanın derin düşünmesini ve doğru bir analiz yapmasını gerektiriyor. O zaman Yahudiler ile İran Rafizileri arasındaki dostluk açıkça ortaya çıkar! Zira İslam ve Müslümanlar aleyhinde kurulan global emperyalizmin merkezi İrandır! Nitekim Yahudi ve Şii liderlerden birçoğu bu yakın dostuğu, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’i hedef almadaki ittifaklarını birçok defa açıkça ifade etmişlerdir!

Önceki Yahudi başbakan Şaron, Muzakere’sinde (s.583) şöyle demiştir: “Bugün Şia’yı uzun zamanlardan beri İsrail’in düşmanları arasında görmüyorum.”

Şii Hizbullah’ın eski liderlerinden Subhi et-Tufeylî şöyle demiştir: “Muhakkak ki Hizbullah, İsrail’in sınırlarının koruyucusudur” (eş-Şarku’l-Evsat gazetesi 29 Receb 1424 hicri sayısı)

Şia Emel hareketinin liderlerinden Haydar ed-Dayih şöyle demiştir:  “Biz İsrail için silah taşıyoruz. Lakin İsrail bize kollarını açtı, bize destek oldu. Biz de Filistin’in güneyindeki teröristleri temizlemek için İsrail’e yardım ediyoruz.” (24.10.1983 tarihli Mecelletu’l-Usbu’u’l-Arabi dergisindeki röportaj)

Bu konuda ayrıntılı bilgi için Selim Hilali’nin Bezlu’l-Mechud Fi Merviyati Kitali’l-Yehud kitabı (s.33-51) bakabilirsiniz.

4- Taşların ve ağaçların konuşup arkasındaki Yahudileri haber vermesi, ahir zamanda Allah’a kulluk eden ve hak dine tabi olan tevhid ehlinde meydana gelecek bir keramettir. Bu keramet şahıslara değil, ümmete verilecek bir keramettir.

5- Yahudilerle savaş devam edecek, geçici anlaşma olsa bile, sulh veya ittifak ile sonlanmayacaktır. Akibet tevhid ehli âbid müslümanların olacak, Yahudileri kökten kazıyacaklardır.

6- Yahudiler bu gerçekleri öz evlatlarını bildikleri gibi bilmekte ve tasdik de etmektedirler. Bu yüzden istisna edilen Garkad ağacı yetiştirmeye özen göstermekte, bir yandan da bu konudaki hadisler Müslümanlara gizlemek için çabalamaktadırlar. Bu yüzden hadis inkarcılarının, aklî yorumlarla hakikatlerin üzerini örtmeye çalışanların müslümanlar arasında türemesini sağlamaya çalışmaktadırlar. Müslümanların Allah’tan yardım görmelerine sebep olacak olan Asr-ı Saadet’teki dine – selefiliğe – dönmemeleri için ellerinden geleni yapmaktadırlar.

Son günlerde birinin söze selefî, diğerinin de sözde sufi gibi gösterildiği kuklalardan iki kelamcı zındığın – ki her iki taraf da plandemide dinden irtidat edenlerdendir - “Allah gökte midir” konulu tiyatroda konuşturulması ve ikisinin de Allah’ı mekandan tenzih etme küfründe ittifak etmiş gösterilmesi de insanların Selef’in akidesinden şüpheye düşürülerek hak dinden uzaklaştırılmasında etkili olmuştur!

7- Vakti gelmeden önce bizim zamanımızda taşların ve ağaçların konuşturulmasında acele etmek mümkün değildir. Herşeyin belirli bir vakti vardır. Her şey kader iledir. Bu müjdeleri şu an işgal altında olan Filistin ortamında beklemek, Yahudilerin Filistin’deki devletinin son bulmasını şu anlar için ummak cahilliktir! Onlar hepsi birer deccal olsalar da henüz Deccal’in tabileri değillerdir! Bilakis onlar farklı devletler halindedirler. Yeryüzünü yeni devletçiklere bölmüşlerdir. Yakında Filistin bütün Ehl-i Sünnet müslümanları kucaklayacaktır.

8- Müslümanların zihinlerinde Filistin’in Özgürlüğü, Mescidu’l-Aksa’nın dönüşü gibi beklentiler ekmek uygun değildir. Ahir zamanda Yahudilerle savaş olduğu zaman Filistin müslümanlara geri dönecek, Yahudilerin zulmü sona erecektir.

Allah’ın Yahudiler hakkında sünneti şudur: “O zaman Rabbin onlara kıyamet gününe kadar üzerlerine, kendilerini en kötü azaba uğratacak kimseler göndereceğini bildirdi. Muhakkak ki Rabbin azabı çabuk olandır. Muhakkak ki O, elbette Ğafûr’dur, Rahîm’dir” (A’raf 167)

Yahudiler kıyamet gününe kadar çeşitli azaplara, bahtsızlığa ve ayrılıklara mahkumdurlar. Onlar Allah’ın yardımından mahrum edilmiş bir ümmettir. Allah onları zelil edecek ve sonunda köklerini kazıyacak kimseler göndermeye devam edecektir. Nüzul edince İsa aleyhi's-selâm ve Taifetu’l-Mansura; Deccal’e ve onun Yahudilerden, Haricilerden ve Rafizilerden olan tabilerine karşı savaşacaklardır.

Kalbinde hastalık olanlara da şu uyarıyı yapmak lazım: Özellikle plandemiden sonra yeryüzünde müslüman sayısı çok küçük bir azınlık kaldı diye endişe etmeyin! Ağaçlar, taşlar ve yeryüzünde bulunan diğer varlıklar Allah’ın ordusu olacak, Yahudilere karşı Müslümanlarla birlikte savaşacaktır.

Yahudilerin devletinin şu an için üstün bir durumda görünmesi istisnâî bir durumdur, yaz bulutundan ibarettir! Yahudiler bunu, İslam ümmetini tevhid akidesinden ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ittiba’dan uzaklaştırmak, müslümanlar arasında bulunan münafık işbirlikçileri vesilesiyle harp ateşini yakmak sayesinde başardılar!

Çünkü Yahudiler tarihleri boyunca zelil, kahrolmuş bir ümmmettir! Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Böylece üzerlerine alçaklık ve yoksulluk vuruldu. Allah’tan bir gazaba uğradılar; işte bu, Allah’ın ayetlerini inkâr etmeleri ve haksız yere nebilerini öldürmeleri sebebiyledir. İşte bu, isyan etmeleri ve haddi aşmaları sebebiyledir.” (Bakara 61)

İslam ümmeti ise, İsrailoğullarının bile yaptıklarını yapamadılar! Dikkat edin! Plandemi’de dünyadaki bütün müslüman ülkelerin toptan dinden çıkışlarına şahit olmadık mı? Filistinliler de bunlar arasında idi. Hastalık korkusuyla cemaatle namazlar, hac, umre, safları birleştirme yasaklanınca herkes bu yasağı haklı bulmadı mı? Herkes kendi canının derdine düşüp karşılığında dinlerini satmadı mı?

Şimdi şu ayetlerde anlatılan kıssayı bir düşünün ve neden “İsrailoğullarının yaptığını bu ümmet yapamadı” dediğimi anlayın:

 Hani Mûsâ kavmine demişti ki: “Ey kavmim! Gerçekten siz o buzağıyı (ilah) edinmekle kendinize zulmettiniz; hemen yaratanınıza tevbe edin de nefislerinizi (birbirinizi) öldürün. Bu yaratanınız katında sizin için daha hayırlıdır.” Bunun üzerine tevbenizi kabul etti. Şüphesiz ki O, Tevvab’dır, Rahim’dir.” (Bakara 54)

İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan:

قَالَ مُوسَى لِقَوْمِهِ {فَتُوبُوا إِلَى بَارِئِكُمْ فَاقْتُلُوا أَنْفُسَكُمْ ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ عِنْدَ بَارِئِكُمْ فَتَابَ عَلَيْكُمْ إِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ} قَالَ أَمَرَ مُوسَى قَوْمَهُ عَنْ أَمْرِ رَبِّهِ عَزَّ وَجَلَّ أَنْ يَقْتُلُوا أَنْفُسَهُمْ قَالَ فَاحْتَبَى الَّذِينَ عَكَفُوا عَلَى الْعِجْلِ فَجَلَسُوا وَقَامَ الَّذِينَ لَمْ يَعْكُفُوا عَلَى الْعِجْلِ وَأَخَذُوا الْخَنَاجِرَ بِأَيْدِيهِمْ وَأَصَابَتْهُمْ ظُلْمَةٌ شَدِيدَةٌ فَجَعَلَ يَقْتُلُ بَعْضُهُمْ بَعْضًا فَانْجَلَتِ الظُّلْمَةُ عَنْهُمْ وَقَدْ أَجْلُوا عَنْ سَبْعِينَ أَلْفَ قَتِيلٍ كُلُّ مَنْ قُتِلَ مِنْهُمْ كَانَتْ لَهُ تَوْبَةٌ وَكُلُّ مَنْ بَقِيَ كَانَتْ لَهُ تَوْبَةٌ

“Musa aleyhi's-selâm, kavmine dedi ki: “Hemen yaratanınıza tevbe edin de nefislerinizi (birbirinizi) öldürün. Bu yaratanınız katında sizin için daha hayırlıdır.” Bunun üzerine tevbenizi kabul etti. Şüphesiz ki O, Tevvab’dır, Rahim’dir.” (Bakara 54) Musa aleyhi's-selâm kavmine rabbinin, birbirlerini öldürmelerine dair emrini bildirdi. Bu­nun üzerine buzağıya tapanlar saklandılar ve bulundukları yerlerde oturup kal­dılar. Buzağıya tapmayanlar ise hançerleri ellerine alıp diğerlerini öldürmek istediler. Tam o sırada kendilerini şiddetli bir karanlık kapladı. Onlar da karanlıkta birbirlerini öldürmeye giriştiler. Karanlık kalktığında yetmiş bin kişinin öldüğü görüldü. Bu olay, öldüren için de, öldürülen için de bir tevbe idi.”[3]

Allah tevbelerinin kabulü için İsrailoğullarına birbirlerini öldürmelerini emretti, onlardan bu emri yerine getirenler bağışlandı.

İşte iman böyle bir şeydir! Şimdi siz düşünün, Allah, düşman karşısında savaş halinde dahi cemaatle safları sıklaştırarak namazı emretmişken, “Hayır efendim, safları birleştirir, cemaatle namaz kılarsak hasta oluruz, ölürüz” diyenlerin iman iddiası mı, yoksa Allah’ın affına mazhar olmak için kendilerini öldürenlerin iman iddiası mı daha doğrudur?

Peki ya safları ayırıp mesafe koymayı, cemaatle namaz kılmamayı dinin vacibi sayan, sokağa İblis’in emri olan maskeyi takmadan çıkanın kul hakkına girdiği, haram işlediği fetvasını veren küfür önderi hocaları tasdik edenleri, İslam’ı terk edip uydurulan bu yeni Sıfırlama dinine girenleri tekfir etmeyenler, “Gazze’de müslümanlar öldürülüyor” diye yaygara yaparken ne kadar haklı olabilirler ki? Hakikatte Yahudi kafirler, kitapsız kafirlere dönmüş Filistin’lileri öldürüyor değil mi?



[1] Muslim (2942)

[2] Muslim (2944)

[3] Sahih. Taberi Tefsir (1/680)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)